Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 10/85 s. 17-19
  • Hedefimiz Sadece Kazanmak Mı?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Hedefimiz Sadece Kazanmak Mı?
  • Uyanış!—1985 (Bilimsel Seri 13-16)
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • KAYBETMEK NEDEN ACI VERİR?
  • KAZANAN OLMAK İÇİN NE GEREKLİDİR?
  • “OYUNDUR VE OYUN KALSIN”
  • Sporu Uygun Yerinde Tutmak
    Uyanış!—1992
  • Bir Spor Takımına Katılsam mı?
    Uyanış!—1996
  • Sporun Günümüzdeki Sorunları
    Uyanış!—1992
  • Spor Yapmak Her Zaman Yararlı mı?
    Gençler Soruyor
Daha Fazla
Uyanış!—1985 (Bilimsel Seri 13-16)
g 10/85 s. 17-19

Gençler Soruyor . . .

Hedefimiz Sadece Kazanmak Mı?

“BENİM için kazanmak olağandır. Kaybettiğim zaman ise hayat sona erer.” Kadın tenis şampiyonu Martina Navratilova için hayat sık sık sona ermiyor. O nadiren kaybeder. Fakat kendisinin de kabul ettiği gibi, kaybetmek sarsıntı veren bir olaydır.

“Mahvolduk, durumum korkunçtu. Oyundan sonra, soyunma odasında oturup koca bir bebek gibi ağlıyordum. Kaybetmekten nefret ediyordum ve özellikle kaybetmekten kaynaklanan kötü ruhi durumdan nefret ediyordum.” Tabii, uzun boylu bu Amerikan basketbolcusu Kareem Abdul-Jabbar için lise günlerinde bile kaybetmek bir darbe gibiydi. Sen de bir oyunu kaybettiğin zaman, aynı hislere mi kapılıyorsun?

KAYBETMEK NEDEN ACI VERİR?

Kaybetmek neden birçoğumuzu sarsar? Bunun nedenlerinden biri, oyunun hedefinin kazanmak olduğuna inandırılmamızdır. İkincilik veya üçüncülük almak, ya da sadece katılmış olmak, kaybetmek anlamına gelir! Eski bir Alman futbol amatörünün söylediği gibi: “Yenilgi sık sık ruhi bir ‘cenaze ağıtıdır’, bundan acımasız eleştiriler doğar.”

Kıdemli bir spor muhabiri olan Leonardo Koppett Sports Illusion, Sports Reality (Spor Hayali, Spor Gerçeği) adlı kitabında şöyle diyor: “Ne pahasına olursa olsun kazanma psikolojisi baskın gelir . . . . Bu tutum kültürümüze zararlı bir etkidir, çünkü bu, gerçek dışıdır (sadece bir tanesi birinciliği kazanabilir) ve ustalık, cesaret, adanma, mükemmellik, doyurucu çaba, ilerleyiş, şerefli çalışma gibi birçok başka erdemlerin değerini azaltmakla durumumuzu fakirleştirir.” Evet, birisi kazanmamakla beraber, başka güzel nitelikler gösterebilir. Öyle ise, kaybetmek sarsıntı doğurmalı mı? Koppett’in görüşüne göre, “tüm değerleri, kazanıp kazanmamaya bağlamak kişi için sınırlandırıcı ve akılsızlıktır.”

Kazanmak için baskı ve sadece kazandığın takdirde spordan hoşlanmak çok defa evde, ana-babalarla başlar. Onlar, bazen çocuklarının başarılarıyla övülmek isterler. Bazı ana-babaların bilinçsizce bıraktıkları bu izlenim, çocuklarının kazanmadıkları takdirde kendilerinin iyi namının zedelenmesi söz konusu olmasıdır. Okullarda da baskı uygulanır. Abdul-Jabbar, okul çalıştırıcısından söz ederek şöyle der: “Herhangi biri bizi yenmeye başladı mı, o bizi acı biçimde eleştirirdi. Kaybetmek düşünülemez oldu ve basketbol zevk olmaktan çıktı. . . . . o bizi küçük düşürerek çalıştırırdı. O bizim gururumuza meydan okurdu, çünkü bir delikanlı için en kötü şeyin, yaşıtları önünde küçük düşmek olduğunu biliyordu.”—İtalikler tarafımızdan.

İşte, ne pahasına olursa olsun kazanma sendromunun temeli GURURDUR. Maç kaybedildiğinden dolayı hiç kimse başkaları önünde küçük düşmek istemez. Aslına bakılırsa, kazanmakla övünüyorsan veya kaybetmekten umutsuzluğa kapılıyorsan, küçük adam olduğunu gösteriyorsun. Neden mi? Çünkü oyunu kazanan olarak, kaybedenin onuruna ve özsaygısına hürmet etmiyorsun. Mukaddes Kitap bu tehlikeye şöyle dikkati çeker: “Fakat şimdi küstahlıklarınızla övünüyorsunuz; bu gibi her övünme kötüdür.” Maçı kaybettiğinden dolayı mahvolmuş durumda isen, sen bir hayale, sporun aslında geçici “boş” bir şey değil, gerçek hayat olduğu hayaline önem veriyorsun. Hikmetli Kral Süleyman şöyle yazdı: “Her emeği ve iyi giden işi gördüm ki, bir kimsenin komşusu tarafından kıskanılması bundan dolayıdır. Bu da boş, ve yeli kavramağa çalışmaktır.” Unutma, senin kişi olarak gerçek değerin, birkaç saniye veya dakika için yaptığın spor faaliyetine bağlı değildir!—Yakub 4:16; Vaiz 4:4.

KAZANAN OLMAK İÇİN NE GEREKLİDİR?

“Spor sıkıcı oluyorsa . . . . bir şeyler yanlıştır.” Bunu, yazar James Michener söyledi. Onun sözü, bizi ne pahasına olursa olsun kazanma felsefesinin başka bir etkenine götürür. Bu nedir? Bu, kendini tamamen spora adama meselesidir.

Örneğin, eski tenis şampiyonu Arthur Ashe şöyle yazdı: “Atletik yapılı yedi veya sekiz yaşındaki bir kız alınıp ustaca eğitilebilir. Bu kızın 5.000 saatlik bir antrenman ve müsabakadan sonra, yedi veya sekiz yıl içinde en iyi 50 tenisçi arasına katılmasını sağlamak herhalde mümkündür. Aynı derecede yetenekli olan bir erkek çocuk için 8.000 saat gereklidir.” Fakat 5.000 veya 8.000 saat antrenman ve müsabakadan sonra bir şampiyon meydana getirileceğine dair bir garanti olmadığına dikkat et. En iyi 50’ler arasında olmak “herhalde mümkündür.”

Kendini bu denli spora veren İsa’nın bir takipçisi için acaba ne gibi tehlikeler vardır? Ashe’nin verdiği rakamlar günde üç saat, haftada beş gün tenis oynamak demektir. Kendini böylesine tenise vermek için, acaba başka hangi yaşamsal çıkarlar ihmal edilmelidir? Genel bir eğitim için ne kadar vakit kalır? Daha önemlisi ruhi ilerleyiş için ne kadar zaman kalır? Ailedeki yapıcı arkadaşlıkların ne kadarı kaybolur? Bunlar gençler için boş sorular değildir. Hayati karakter, kişilik ve ruhi temeller ancak gençlikte atılır, ya da ihmal edilir.

’Teen dergisinde çıkan yakın tarihli bir makale, kendilerini spora vermiş olan jimnastikçilerin hangi özverilerde bulunmaları gerektiğine dair örnekler verir. Yazı, Olimpiyat oyunları adayı Mary Lou, Dianne ve Julianne adlı üç genç kızla ilgiliydi. Onlar nasıl başarılı oldular? “Mary Lou’ya göre mesele kendini ‘tamamen spora vermektir’.” Okul ödevleri ve yarışma gezileriyle beraber günde altı saat antrenman yapmak zorundadırlar.

Fakat bunun bir pahası vardır. “Üçü için en güç fedakârlık, on beş yaşına varmadan önce, evlerinden ayrılıp onları erişebilecekleri düzeye getirme yeteneğine sahip çalıştırıcılarıyla çalışmaktır.” Julianne 1980 Olimpiyat oyunları için hazırlık yapmak için 13 yaşındayken evinden ayrıldı. Oysa bütün emeği boşunaydı: Amerika Birleşik Devletleri, Moskova Oyunları’nı boykot etti.

Roman yazarı James Michener’in görüşü belki daha dengelidir: Spor, yapan için bir zevk olmalıdır. Spor gerginlikleri gidermeli, oyun devam ettikçe sevinç kaynağı olmalıdır. . . . . Sıkıcı oluyorsa ya da acımasız bir yarışma haline dönüşüyorsa veya sadece paralı bir iş ise, yanlış olan bir şeyler vardır. . . . . Oyun zevk vermezse, yapılmasını haklı çıkaran nedenlerinin yarısını kaybetmiş demektir.”

“OYUNDUR VE OYUN KALSIN”

Bu basit öğüdü, yakın tarihlerde yapılan golf birinciliğinde ikinci olan Jack Nicklaus verdi. Spor bir zevk, bir eğlence, dinlendirici bir şey, “oyun” olmalıdır. Spor, hayat değil, hayat da spor değildir. Birinci derecedeki profesyoneller de bazen bu gerçekle karşı karşıya kalırlar. Eski Amerikan futbolcusu Jerry Kramer şöyle yazdı: “Hayatımın nereye yöneldiğini ve çok defa yeryüzünde her Pazar günü oynadığım o saçma oyunlardan [Amerikan futbolu] başka ne amacım olduğunu merak ederim. Hayatın bundan daha anlamlı olması gerektiği fikrindeyim.”

Hayatın, sırf oyun oynamaktan daha anlamlı olduğuna inanıyor musun? Mesih ve resulleri buna inandılar. Bu nedenle, eski Yunanistan’da yapılan atletizm karşılaşmalarını iyi bilen resul Pavlus şöyle yazabildi: “Çünkü bedence idman az faidelidir; fakat Tanrısal bağlılık şimdiki ve gelecek hayatın vadine malik olarak her şey için faidelidir.”—I. Timoteos 4:8.

Akla yakın sınırlar içinde kendini bedence iyi durumda tutmaya çalışmak makuldür. Ama uzun vadede, Tanrısal bağlılık beden eğitiminden daha önemlidir. Mukaddes Kitabın tavsiye ettiği koşuyu kazanmak, her tür spor yarışmasını kazanmaktan daha değerlidir. Sporda zafer kazanmak aniden parlayan, ama çabuk sönen bir şeydir. Bugün şan ve şeref, yarın bir istatistikten öteye gidemez. Unutma Tanrısal bağlılıkta başarı, “şimdiki ve gelecek hayatın vadine malik”tir. Bu, Tanrı’nın Krallığı altında ebedi hayat demektir.—I. Timoteos 6:19.

[Sayfa 18’deki resim]

Kaybetmekten nefret ediyor musun? Neden?

[Sayfa 19’daki resim]

Sporda azgın rekabet olmayınca bir oyun dinlendirici olabilir.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş