Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g94 Nisan s. 14-17
  • Psikolojik Nedenler

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Psikolojik Nedenler
  • Uyanış!—1994
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • “Her Şey Umutsuz Görünüyordu”
  • ‘Değersizim’
  • Mükemmeliyetçilik
  • “Hiçbir Şeyi Doğru Yapamıyorum”
  • Depresyonla Mücadeleyi Kazanmak
    Uyanış!—1994
  • Neden Böyle Bunalımdayım?
    Gençler Soruyor . . . Sorular ve Pratik Cevaplar
  • Depresyonu Yenmek—Başkaları Nasıl Yardım Edebilir?
    Uyanış!—1994
  • Amansız Bir Düşmanla Savaş
    Uyanış!—1994
Daha Fazla
Uyanış!—1994
g94 Nisan s. 14-17

Psikolojik Nedenler

DOKTOR Elizabeth’e nezaketle şöyle dedi: “Bütün testleri yaptım, fakat hiçbir şey bulamadım. Ağır bir depresyon geçirdiğiniz kanısındayım ve bunun geçerli bir nedeni olmalı.”

Bedensel bir rahatsızlığı olduğunu düşünen Elizabeth, doktorun haklı olup olmadığını merak etmeye başladı. Sonradan dikkat eksikliği olduğu tespit edilen, çoğunlukla haşarı bir çocuk olan altı yaşındaki oğluyla geçirdiği birkaç yıl boyunca her gün yaptığı mücadeleyi düşündü. Şunları itiraf etti: “Sabah akşam bitmeyen stres ve endişe sinirlerimi harap etmişti. Sonunda umutsuzluğa kapılıp kendimi öldürmeyi düşünme noktasına gelmiştim.”

Depresyon geçiren birçokları, Elizabeth’te olduğu gibi, duygusal yönden büyük bir gerilim altında kalmıştır. Gerçekten de, İngiliz araştırmacılar George Brown ve Tirril Harris tarafından yapılan, dönüm noktası niteliğindeki bir araştırma, kötü bir konutta oturma ya da aile ilişkilerinde gerginlik gibi “önemli zorlukların” depresyon geçiren kadınlarda geçirmeyenlere oranla, üç kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. Bu zorluklar, bu kimselerde, en azından iki yıl boyunca “bitmek bilmeyen, hatırı sayılır derecede sıkıntıya” yol açmıştı. Ayrıca, yakın bir akraba veya dostun ölümü, ciddi bir hastalık ya da kaza, şok geçirten kötü haberler veya işini kaybetme gibi ağır deneyimler depresyon geçiren kadınlarda geçirmeyenlere oranla dört kat daha fazlaydı!

Araştırmacı Brown ve Harris, depresyona yol açan şeyin sadece terslikler olmadığını saptadı. Çoğu şey, kişinin gösterdiği zihinsel tepkiye ve duygusal açıdan kolay incinebilir oluşuna bağlıydı.

“Her Şey Umutsuz Görünüyordu”

Örneğin, çok çalışkan bir eş ve üç küçük çocuklu bir anne olan Sarah bir iş kazasında sırtından sakatlandı. Doktor, bel fıtığı olduğundan fiziksel etkinliğini büyük ölçüde azaltması gerektiğini söyledi. Sarah, “benim için dünyanın sonunun geldiğini hissettim. Çocuklarımla her zaman spor yapan, aktif, atletik biriydim. Aklımı neler yitirdiğime takıp bir daha hiçbir şeyin düzelmeyeceğini düşünmeye başladım. Çok geçmeden, hayattan aldığım sevinci tamamen kaybettim. Her şey umutsuz görünüyordu” diye itirafta bulundu.

Bu kazaya karşı gösterdiği tepki, tüm hayatıyla ilgili umutsuzluğa kapılıp depresyon geçirmesine neden oldu. Brown ve Harris’in Social Origins of Depression adlı kitapta belirttiği gibi, “Bu [Sarah’nın geçirdiği kaza gibi başlatıcı nitelikteki olay] genel olarak kişinin yaşamında umutsuzluğa yol açabilir. Umutsuzluğun böyle genelleşmesinin, depresif bir rahatsızlığın çekirdeğini oluşturduğu kanısındayız.”

Fakat acı veren bir kaybın yol açtığı zararın onarılamayacağı duygusunu uyandırıp birçok insanı ağır bir depresyona iten nedir? Örneğin, Sarah böylesine olumsuz düşüncelere neden kendini kaptırdı?

‘Değersizim’

Sarah şunları açıkladı: “Kendime güvenim her zaman eksikti. Kendime olan saygım çok azdı ve herhangi bir şekilde başkalarının ilgisini hak etmediğimi hissediyordum.” Özsaygı eksikliğiyle birleşen acı duygular genelde en tehlikeli etkendir. Süleymanın Meselleri 15:13: “Yüreğin elemile ruh kırılır” diyor. Mukaddes Kitap, depresif bir ruhun yalnızca dış baskılardan değil, iç endişelerden de kaynaklanabildiğini kabul ediyor. İnsanın özsaygısının azalmasına yol açan ne olabilir?

Düşünce kalıplarımızdan bazıları yetişme tarzımızla şekillenmiştir. Sarah şu itirafta bulundu: “Çocukluğumda ana-babam tarafından hiç övülmedim. Evlenene kadar bana bir kez bile iltifat edildiğini hatırlayamıyorum. Bu nedenle hep başkalarının onayını aradım. İnsanlar tarafından kabul edilmemekten feci şekilde korkuyorum.”

Sarah’nın kabul edilme konusunda duyduğu şiddetli ihtiyaç, ağır depresyon geçiren birçoklarının ortak yanıdır. Araştırmalar, böyle kimselerin, özsaygılarını, kendi başarıları yerine başkalarından gördükleri sevgi ve onay üzerine kurmaya eğilimli olduklarını ortaya koydu. Kendi değerlerini, başkalarının gözünde ne derece beğenildikleri veya önemli olduklarıyla ölçerler. Bir araştırma ekibinin raporuna göre, “böyle bir desteğin kaybı, özsaygının azalmasına yol açar ve bu da depresyonun başlamasına önemli ölçüde katkıda bulunur.”

Mükemmeliyetçilik

Başkalarının onayını kazanmaya duyulan abartılı ilgi, çoğu kez olağandışı bir şekilde dışa vurur. Sarah şu açıklamada bulunuyor: “Çocukken elde edemediğim onayı kazanabilmek için her şeyi en doğru şekliyle yapmaya uğraştım. Dünyevi işimde de aynını yaptım. Ailem ‘mükemmel’ olmalıydı. Bu imaja uygun yaşamalıydım.” Ne var ki, kaza geçirdiği zaman her şey umutsuz göründü. Şunları ekliyor: “Ailemin gidişatının benim elimde olduğunu düşünüyor ve eğer iş yapamaz hale gelirsem, onların başarısızlığa uğrayacağından ve herkesin hakkımda, ‘o kötü bir anne ve eş’ diyeceğinden korkuyordum.”

Sarah’nın düşünüşü onu ağır bir depresyona sürükledi. Depresif kimselerin kişilikleri üzerinde yapılan araştırmalar, bu durumun bir istisna olmadığını ortaya koyar. Ağır depresyon geçirmiş olan Margaret de şu itirafta bulunuyor: “Başkalarının benim hakkımdaki düşüncelerinden çok endişe duyuyordum. Gözü saatte, her şeyi düzen içinde yapan, kuruntulu bir mükemmeliyetçiydim.” Gerçekçi olmayan büyük hedefler koymak ya da vicdanen aşırı hassas davranmak, sonra da bu beklentilere uygun yaşayamamak birçok depresyonun kökeninde yatan nedendir. Vaiz 7:16 şu uyarıda bulunur: “Pek çok salih olma, ve kendini çok hikmetli etme; niçin kendini helâk edesin?” İnsanın kendini başkalarına neredeyse “mükemmel” göstermeye çalışması, duygusal ve bedensel açıdan harap olmaya yol açabilir. Düş kırıklıkları da insanın kendini yıkıcı derecede suçlamasına neden olabilir.

“Hiçbir Şeyi Doğru Yapamıyorum”

İnsanın kendini suçlaması olumlu bir tepki olabilir. Örneğin, birinin tehlikeli bir çevrede yalnız başına dolaştığı için soyulduğunu varsayalım. O, bu duruma düştüğü için kendini suçlayabilir ve ileride aynı problemin başına gelmemesi için davranışını değiştirebilir. Fakat daha ileri gidip, “ben başını beladan kurtaramayan sersemin biriyim” diyerek, suçu kendi kişilik yapısında bulabilir. Kişinin kendini bu şekilde suçlaması, karakterini eleştirerek özsaygısını zedelemesiyle sonuçlanır.

Otuz iki yaşındaki Maria, kendini böyle yıkıcı şekilde suçlayan bir örnektir. Bir anlaşmazlık yüzünden altı ay boyunca, içinde ablasına karşı kızgınlık besledi. Bir akşam telefonda ona ağır ve suçlayıcı sözler söyledi. Bu yaptığını duyunca annesi telefon edip Maria’yı iyice payladı.

Maria, “anneme çok öfkelenmiştim, ama ablamı ne denli incitmiş olduğumu öğrendiğimde, kendime daha da fazla kızdım” dedi. Hemen sonra, yaramazlık yapan dokuz yaşındaki oğluna avazı çıktığı kadar bağırdı. Çok sarsılan çocuk daha sonra ona, “Anne, beni öldürmek istermiş gibi bağırdın” dedi.

Maria yıkılmıştı. Şunları söyledi: “Korkunç biri olduğumu hissettim. ‘Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum’ diye düşündüm. Bütün düşünebildiğim bundan ibaretti. Sonra bende ağır bir depresyon başladı.” Kendini suçlamasının etkisi yıkıcı olmuştu.

Bütün bunlar, ağır depresyon geçiren birinin kendine saygısının mutlaka az olduğu anlamına mı gelir? Tabii ki, hayır. Nedenler karmaşık ve değişkendir. Hatta, sonuç Mukaddes Kitabın dediği gibi “yüreğin elemi” şeklinde bile olsa, bunun, nedeni çözülemeyen öfke, içerleme, gerçek ya da abartılı suçluluk duygusu ve çözümsüz kalan çekişmeler gibi birçok duygusal nedeni vardır. (Süleymanın Meselleri 15:13) Bütün bunlar kırgın bir ruha ya da depresyona yol açabilir.

Sarah, depresyonunun büyük ölçüdeki nedeninin düşünme tarzı olduğunu fark edince önce yıkıldı. “Fakat sonra biraz rahatladım” diye itiraf etti, “çünkü, depresyona düşünme tarzımın neden olduğunu fark ettiğim gibi, onu sona erdirebileceğimi de kavradım.” Sarah bu düşüncenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyip şunları anlattı: “Belirli şeyler üzerindeki düşüncelerimi değiştirirsem, bunun o andan itibaren yaşamımı olumlu yönde etkileyebileceğini anladım.”

Sarah gerekli değişiklikleri yaptı ve depresyonu yendi. Aynı yolla Maria, Margaret ve Elizabeth de savaşı kazandılar. Acaba ne gibi değişiklikler yaptılar?

[Sayfa 15’teki pasaj]

‘Depresyona düşünme tarzımın neden olduğunu fark ettiğim zaman biraz rahatladım ve teselli buldum, çünkü onu sona erdirebileceğime de inandım’

[Sayfa 16, 17’deki çerçeve]

Çocuklukta Geçirilen Depresyon: “Keşke Yaşamasaydım”

Bu konuyu 20 yıldır araştırmakta olan, National Institute of Mental Health’ten (Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü) Dr. Donald McKnew ile yapılan bir söyleşi.

Soru: Bu sorunu ne derece yaygın görüyorsunuz?

McKnew: Yeni Zelanda’da 1000 çocuk üzerinde yapılan son araştırma, bu çocukların yüzde 10’unun 9 yaşına kadar zaten bir depresyon dönemi geçirdiğini ortaya koydu. Okul çağındaki çocukların yüzde 10 ila 15’inin ruh halinde bozukluklar olduğu kanısındayız. Bunların küçük bir kısmı da ağır depresyon geçiriyor.

Soru: Çocuğun ağır bir depresyon geçirip geçirmediğini nasıl saptıyorsunuz?

McKnew: Ana belirtilerden biri hiçbir şeyden zevk almamasıdır. Dışarı çıkıp oynamak, arkadaşlarıyla beraber olmak istemez. Ailesi onu ilgilendirmez. Konsantrasyon kaybı görülür; ev ödevleri bir yana, televizyonda izlediği programlara bile dikkatini veremez. Değersizlik ve kişisel bir suçluluk duygusu fark edersiniz. Bir işe yaramadığını veya kimsenin kendisinden hoşlanmadığını söyleyerek dolaşır. Ya hiç uyumaz ya da çok uyur; ya iştahını kaybeder ya da tıka basa yer. Üstelik ondan, ‘Keşke yaşamasaydım’ gibi intihar fikri kokan sözler duyarsınız. Eğer bu belirtilerin üst üste yığıldığını sezerseniz ve bunlar bir iki hafta sürerse, çocukta ciddi bir depresyon söz konusu demektir.

Soru: Çocuğu depresyona iten ana nedenler nelerdir?

McKnew: Çocuğun hayatındaki özgün etkenlere eğilirseniz, en önemli etkenin, büyük olasılıkla birini kaybetmesi olduğunu görürsünüz. Bu genelde ana ya da babanın kaybedilmesi demekse de, bir arkadaşın, yakın akrabanın, hatta evdeki hayvanın kaybedilmesi de olabilir. Kayıptan sonra ikinci sıraya küçük düşürülme ve reddedilmeyi koyacağım. Aileleri tarafından kötülenen, küçük ve değersiz oldukları hissettirilen bir sürü çocuk görürüz. Bazen bir çocuk şamar oğlanı haline getirilir. İster suçlu ister suçsuz olsun, ailenin içinde ters giden her şeyden sorumlu tutulur. Böylece kendini değersiz hisseder. Diğer bir etken de, ana ya da babanın ruh halindeki bir bozukluktur.

Soru: Sizin de yazarlarından biri olduğunuz Why Isn’t Johnny Crying? (Johnny Neden Ağlamıyor?) adlı kitapta, depresyon geçirmekte olan bazı çocukların uyuşturucu ve alkol aldığını ve hatta ciddi suçlar işlediğini belirtiyorsunuz. Bu neden oluyor?

McKnew: Biz onların depresyonlarını kendilerinden bile gizlemeye çalıştıklarına inanıyoruz. Depresyona karşı koymak için çoğu kez araba çalmak, uyuşturucu almak, içki içmek gibi şeylerle meşgul oluyorlar. Bu şekilde, kendilerini ne kadar kötü hissettiklerini örtmeye çalışıyorlar. İşte bu depresyonu gizleme çabası, çocuklarla yetişkinler arasındaki en belirgin farklardan biridir.

Soru: Çocuğun yaptığının yalnızca yaramazlık olmadığını, onun depresyon geçirdiğini nasıl saptayabiliyorsunuz?

McKnew: Çocukla konuşarak, içini dökmesini sağlayarak çoğu kez depresyonu ortaya çıkarabilirsiniz. Ve eğer depresyon gerektiği şekilde tedavi edilirse, onun davranışı düzelir. Bazen yüzeyde başka bir durum görülürse de, depresyon her zaman onun altında gizlidir.

Soru: Depresyon geçiren bir çocuğun içini dökmesini nasıl sağlayabilirsiniz?

McKnew: Öncelikle sakin bir zaman ve yer seçilmeli. Sonra şuna benzer kesin sorular sorulmalı: ‘Seni rahatsız eden bir şey mi var?’ ‘Kendini üzgün ve bunalmış mı hissediyorsun?’ ‘Kızgın mısın?’ Eğer yitirilen biri söz konusuysa duruma göre şöyle sorulabilir: ‘Sen de benim gibi büyükanneni özledin değil mi?’ Çocuğa hislerini dışa vurması için fırsat verilmeli.

Soru: Ağır depresyon geçiren çocuklara ne yapılmasını salık veriyorsunuz?

McKnew: Ana-babası durumdan haberdar edilmeli. Bunu ortaya çıkarmak çok ciddi bir iştir, çünkü genelde bunalım geçirdiğini sadece çocuk bilir. Ana-babası ve öğretmenleri çoğu kez durumu görmez. Ana-babasına gidip “Ben bunalım geçiriyorum, yardıma ihtiyacım var” diyen ve aradığı yardımı alan gençler gördüm.

Soru: Ana-baba depresyon geçiren çocuğa nasıl yardım edebilir?

McKnew: Eğer depresyon kuvvetten düşürücü görünüyorsa, tıpkı zatürree gibi, evde tedavi edilecek bir rahatsızlık değildir. Kuvvetten düşüren bir depresyonda ilaca gerek görülebileceğinden, hasta doktor tarafından tedavi altına alınmalıdır. Biz karşılaştığımız vakaların yarısından fazlasında—beş yaşına kadar küçük çocuklarda bile—ilaca başvuruyoruz. Aynı zamanda çocuğun düşünme tarzını da düzeltmeye çalışıyoruz. Bu yöntemlerle depresyon gözle görülür şekilde tedavi edilebiliyor.

Soru: Eğer kuvvetten düşürücü bir hastalık değilse, ana-baba ne yapabilir?

McKnew: Kendilerine ve çocuklarına dürüst bir gözle bakmalıdırlar. Üzerinde konuşulması ve hazmedilmesi gereken acı bir kayıp oldu mu? Böyle bir kayıp olmuşsa, çocuklarının üzüntüsünü küçümsememelidirler. Hüznünden sıyrılabilmesi için ona gereken özgürlüğü vermelidirler. Depresyon içindeki çocuğa özel olarak dikkat etmeli, onu övmeli, duygusal destek sağlamalıdırlar. Onunla yalnız kalabilmek için fazladan zaman ayırmalıdırlar. Ona gösterecekleri sıcak ilgi en etkili tedavidir.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş