Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 7/92 s. 6-10
  • Hakiki Değerlerin Kaynağı

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Hakiki Değerlerin Kaynağı
  • Uyanış!—1992
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • İnsan Neden Böylesine Farklıdır?
  • Ahlaksal Çöküntüyü Tersine Çeviren Değerler
  • Din ve Aile Yardım Edebilir Mi?
  • Değerler İçin Genlerimizde Programlanmış Potansiyel
  • Bilginler, Yalnız Tanrı’nın Açıklayabileceği Sırlar Fark Etmektedirler
  • Tanrı’yı Arayın, Yarar Elde Edin, Ebediyen Yaşayın
  • Erdemli Olmak
    Uyanış!—2019
  • Her Zaman Geçerli Olan Değerlere Sımsıkı Sarılmak
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2007
  • 7 Değerler
    Uyanış!—2018
  • Tanrısal Değerleri Koruyacak Bir Yönetim
    Uyanış!—2003
Daha Fazla
Uyanış!—1992
g 7/92 s. 6-10

Hakiki Değerlerin Kaynağı

Onların Uygulanışı Ahlaksal Çöküntüye Son Verecek

İNSAN gece yıldızlarla kaplı gökyüzüne bakar ve huşu ve şaşkınlıkla dolar. Çok yükseklerde olan bu yıldızlı semaya dikkatle göz attığında, kendini küçük ve önemsiz hisseder. Mezmur yazarı tarafından uzun zaman önce söylenmiş sözler aklına gelebilir: “Göklerini, ellerinin işlerini, koyduğun ay ve yıldızları görünce dedim: İnsan nedir ki, sen onu anasın? Âdemoğlu nedir ki, sen onu arıyasın?” (Mezmur 8:3, 4) Mezmur yazarı birkaç bin yıldız gördü ve kendini küçük hissetti; oysa şimdi insan milyarlarca galaksinin ve her birinde bulunan milyarlarca yıldızın varlığını bilmekte ve kendini daha da küçük hissetmektedir. Bu yüzden aklına bir çok soru gelebilir: ‘Benim ne önemim olabilir? Neden buradayım? Aslında ben kimim?’

Oysa hiçbir hayvanda bu gibi düşünceler yoktur.

İnsan etrafındaki farklı yaşam türlerine bakar ve onların pratik amaçlara hizmet etmek üzere harika bir şekilde tasarladıklarını anlar. Kuşların binlerce kilometre uzaklara göç ettiklerini, memelilerin soğuk mevsim süresince kış uykusuna yattıklarını ve insan onları daha rüyasında bile görmeden önce başka sayısız yaşam türlerinin sonar, klima tertibatı, jet itişi, suyu tuzdan arındırma, antifriz, suciğerine benzer işlevi olan yapılar, kuluçka makinaları, termometreler, kağıt, cam, saatler, kompaslar, elektrik, döner devimli motorlar ve daha başka sayısız harikaları kullanmış olduklarını görür. Düşünen kimseler hayret içinde şunları sorar: ‘Bütün bu şaşkınlık veren, karmaşık, amaçlı yapılar herhangi bir zamanda nasıl meydana geldi? Acaba bunların arkasında hangi büyük zekâ var?’

Tekrar, hiçbir hayvan bunların hiçbirini düşünmez.

Fakat insan bunu yapar. İnsan neden yeryüzündeki onbinlerce yaratık arasında yukarıdaki göklerin ve burada aşağıdaki yaşamın sırlarını huşu ve şaşkınlık içinde merak eden tek yaratıktır? Neden? Çünkü insan farklıdır.

İnsan Neden Böylesine Farklıdır?

Çünkü sadece insan Tanrı’nın suretinde ve benzeyişinde yaratılmıştır: “Ve Allah dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım.” (Tekvin 1:26) Bu, insan ile hayvan arasındaki kapatılmaz uçurumu açıklamaktadır. Yeryüzündeki başka hiçbir yaratığın neden insanın uzaktan da olsa yakını olmadığını açıklar. Bu, insanın neden düşünen bir yaratık olduğunu, etrafındaki dünya hakkında sorular sorduğunu ve ahlaksal değerlerle ilgilendiğini açıklar.

İnsan hangi yönden Tanrı’nın suret ve benzeyişinde yaratılmıştır? Bu, Tanrı’nın sahip olduğu bazı nitelik ve özelliklere sahip olmasından dolayıdır, örneğin sevgi, merhamet, adalet, hikmet, kudret, şefkat, iyilik, sabır, dürüstlük, doğruluk, vefakârlık, çalışkanlık ve yaratıcılık gibi. Bunlar başlangıçta insanın içine konulmuş olan iyi niteliklerdi, ne var ki, ilk insan çiftinin seçim özgürlüğünü kötüye kullanarak isyan etmesiyle bu nitelikler bozuldu ve bu sebepten, onların zürriyetine kâmil bir şekilde aktarılmadı. İnsanda bu niteliklerin dengesi bozuldu ve kullanılmadıklarından dolayı bazıları insan bilincinden silindi. Bununla birlikte, Koloseliler 3:9, 10’un gösterdiği gibi, Tanrı hakkında tam bilgi kazanıp onu uygulamak suretiyle, yeni bir şahsiyet giyebilir ve tekrar ‛Tanrı’nın suret ve benzeyişine’ yaklaşabiliriz.

Yehova Tanrı İsraillilere Musa Kanununu verdiğinde, bu, hakiki değerler içeriyordu ve bunlar arasında On Emir ve ‛komşularını kendileri gibi sevmek’ tembihi de vardı. (Levililer 19:18; Çıkış 20:3-17) Bu değerler bir miras olarak gelecek nesillere aktarılmalıydı. Musa İsraillilere bu Kanuna itaat etmelerini söyledi ve şunları ekledi: “Tutup yapmak üzre oğullarınıza emredeceğiniz bu şeriatin (kanunun) bütün sözleri . . . . Çünkü bu sizin için boş bir şey değildir; çünkü bu hayatınızdır.” (Tesniye 32:46, 47) Yüzyıllar sonra, Süleymanın Meselleri 8:18 bunlara “dayanıklı mal” veya çağdaş bir tercümeye göre, “kalıtımsal değerler” olarak işaret etti.

Ahlaksal Çöküntüyü Tersine Çeviren Değerler

Birçokları itiraz ederek, şimdi toplum çok yönlü olduğundan herkesin ihtiyacını karşılayacak bir değerler sisteminin bulunmadığını söylüyorlar. Onlar, farklı özgeçmiş ve kültürlerin çok değişik değerler talep ettiğini ileri sürüyorlar. Fakat günümüzün hangi problemi, İsa’nın, komşunu kendin gibi seveceksin emrinin uygulanışına baş eğmeyecekti? Veya başkalarının size ne yapmalarını istiyorsanız, siz de onlara öyle yapın kuralına? Veya On Emir’deki prensipler uygulansaydı? Veya herkes Galatyalılar 5:22, 23’te sıralanan ruhun meyvelerini oluşturmaya yönelik çaba gösterseydi: ‛Ruhun semeresi sevgi, sevinç, barış, tahammül, lûtuf, iyilik, iman, huy yumuşaklığı, zaptınefstir; bu gibi şeylere karşı kanun yoktur.’ Bu şeylerden hiçbiri olanaksız bir talep değildir; bunlardan herhangi biri, toplumun şimdiki problemlerinin büyük bir kısmını ortadan kaldırabilirdi.

‛Fakat insanlar böyle yaşamazlar ki!’ diye haykırabilirsiniz. Bununla birlikte, bu gibi çözümlerin çok zor olduğunu düşünüyorsanız, bunların yerini alan kolay yollarla problemlerin halledileceğini beklemeyin. Bunu yapmak istemediği görülüyorsa da bu çareleri uygulamak toplumun elindedir. Bu nesil, yanlış olanı yapıp onun sonuçlarından ıstırap çekmek özgürlüğü de içinde olmak üzere, özgürlüklerine sınırlamalar konulmasına tahammül edemiyor.

Bottom Line/Personal gazetesi şu soruyu soruyor: “Zaptınefse Acaba Ne Oldu?” Bu gazete, “çoğu insan, cinsel yönden her şeyi hoşgören devrimizin sonuçlarından dehşete kapıldı” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Buna rağmen, insanlar, sekse yönelik tüm istekleri tamamen yerine getirmeye kutsal bir önem vermeye devam ediyorlar .... Sağlıkları için insanlardan rejim yapmaları, egzersiz yapmaları, sigarayı bırakmaları veya yaşam tarzlarıyla ilgili olarak zaptınefs göstermeleri beklenilmektedir. Yalnız sekse yönelik zevklerini sınırsız olarak doyurmak üzere onlara dokunulmazlık verilmiş olduğu açıktır.” Esas sorun, insanların ahlaksal değerleri uygulayamamaları değil, uygulamak istememeleridir. Sonuç olarak, toplum ekiyor ve ektiğini de biçiyor.

Ahlaksal değerler bugün itibarını yitirmiştir. Bunu yapacakları önceden bildirildiği gibi, birçokları, kötüyü iyi ve iyi olanı kötü olarak niteliyorlar: “Kötüye iyi, ve iyiye kötü diyenlerin; karanlığı ışık yerine, ve ışığı karanlık yerine koyanların; acıyı tatlı yerine, ve tatlıyı acı yerine koyanların vay başına!” (İşaya 5:20) Bununla birlikte, başkaları, gittikçe daha çok kaygı çekmektedir. Bunlar, istediğini yap felsefesinin çürük meyvelerini görüyor ve mevcut ahlak çöküntüsünün tersine dönmesini özlüyorlar.

Din ve Aile Yardım Edebilir Mi?

Değerlerin tekrar canlandırılması için sayısız program sunulmuştur. Bunlardan biri dindir. Dinin insanlara ruhi güç vermesi beklenilmektedir. Fakat Hıristiyan âleminin kurulu dinleri böyle bir gücü verecek durumda değildir. Bazıları, Tanrı’ya küfür niteliğindeki Üçlük, ebedi işkence ve canın ölmezliği gibi sahte öğretileri canlandırmak üzere putperestliğe dönmüşlerdir. Başkaları, fidye ve yaratılışa olan imanlarını yitirip bilimsel din olarak evrim kuramına tapmaktadır. Onlar, Tanrı’nın Sözü’nün güvenilirliği hususunda kuşku yaratan Mukaddes Kitap eleştirmenliğini kucaklamışlardır. Onların sunduğu “Hıristiyanlık” başka şeylerle o denli karışmış ve kirlenmiştir ki onda değerlerle ilgili hiçbir şey kalmamıştır ve genç nesil onda ancak ikiyüzlülük ve yaltaklanma görmektedir. Hayır, ruhi güç elde etmek için böyle hasta durumdaki dinlere değil, sadece Mukaddes Kitaba dayanan ve Yehova’nın Gökteki Krallığını dünyanın yegâne ümidi olarak ilan eden doğru tapınmaya bakmalıyız.

Bununla birlikte, kaygı çeken insanlar için başka bir yardım kaynağı kalıyor, o da, ana babaların çocuklarına değerler aşılayabilecekleri aile ortamıdır. Doğumda başlamış olan bağlılık devam etmelidir. Ana babalarını seven ve onlara güvenen çocuklar, onlar gibi olmak, onların konuşma ve hareketlerine uymak, davranış tarzlarını taklit etmek, ahlak ölçülerini benimsemek isterler ve zamanla, ana babalardaki değerler çocuklarda bulunan değer sistemine dahil edilmiş olur. Uzun konferanslar değil, basit açıklamalar; dogmatik ifadeler değil, iki taraflı iletişim, etkili yaklaşımlardır.

Gerçek değerleri sadece vaaz eden değil, uygulayan ana babalar, bu değerleri kendilerine mal etmiş olan çocuklara sahip olacaklardır. Okulda veya başka yerlerde kötü örnek olan yaşıtları, bu gibi çocuklar için bir tehlike oluşturmayacaklar. Süleymanın Meselleri 22:6’nın söylediği gibi: “Çocuğu gideceği yola göre yetiştir, yaşlı olunca da ondan ayrılmaz.” Değerli öğütlerle çocuklarınızı yetiştirin. Daha önemlisi, değerli örnekle onları yetiştirin.

Değerler İçin Genlerimizde Programlanmış Potansiyel

İsa şöyle dedi: “Ne mutlu ruhi ihtiyaçlarının farkında olanlara.” (Matta 5:3) Bazı psikiyatrların söylemiş oldukları gibi, bu, içimizde programlanmış olan içgüdüsel bir ihtiyaçtır. Ancak ruhi güce sahip olduğumuz takdirde, bugün savunulan sahte değerlere karşı durabileceğimiz de doğrudur.

Bir eğitim profesörü olan Thomas Lickona değerler için bize doğuştan verilmiş bir potansiyele sahip olarak Tanrı’nın suret ve benzeyişinde yaratılmış olmamız gerçeğiyle uyumlu şekilde, şunları söyledi: “İyi olanı yapma kapasitesinin başlangıçtan itibaren var olduğuna inanıyorum.” Ancak kendisi şunları ekliyor: “Ana babalar bu içgüdüleri geliştirmelidir, tıpkı çocuklarına iyi okuyucular veya sporcular veya müzisyenler olmaları için yardım ettikleri gibi.”

Amerika Birleşik Devletleri’nin Ulusal Eğitim Kurumu kongresine misafir konuşmacı olarak katılan TV yapımcısı Norman Lear “aramızdaki daha kültürlü ve daha iyi öğrenim görmüş olanların—yaşamla ilgili daha yüksek bir amaç arama eylemini tuhaf veya anlamsız olarak niteleyerek reddedenlerin problemi”ni kabul ettikten sonra, şunları söyledi: “Şahsen ben, insan tarihine dayanarak, hayata, bilinçli Varlığa karşı reaksiyonun, kendinden daha büyük bir şeyi aramak hususundaki çok güçlü ve karşı konulmaz ihtiyacın, genetik yolla edindiğimiz programın bir kısmı ve ayrılmaz bir parçası olduğuna inanmakta hiç zorluk çekmiyorum.”

Lear, büyük ticaret dünyasını ve kırk yıldır bir “yeni değer sistemi” yayımlayan televizyonu, halkın ahlakını ve kişisel değerleri etkilemek ve sayısız sosyal sorunlara yol açmış olmakla suçlamaktadır: okul ve üniversitelerden mezun olanların doğru dürüst okuma yazma bilmemesi; uyuşturucu kullanımının artması; evli olmayan erinlik çağındaki kızların çocuk dünyaya getirmesi; tasarruf sahibi olmayan ailelerin daha derin bir şekilde borca gömülmesi gibi. Lear, devam ederek şunları söylüyor: “Yüz tane sosyal sorun hakkında konuşursak, yıllar önce başlayan ve televizyonun yardımıyla bütün uygarlığı altüst eden bir değer sistemi hakkında konuşmuş olabileceğimizi düşünüyorum.” Ve söze devam ederek kendisinin “yaşamımıza şekil veren daha büyük bir güç ve sırra olan inancın genlerimize yerleştirilmiş olduğuna ve buna dikkat edilmesi gerektiğine inandığını” söylemiştir.

Tanınmış psikiyatr C. G. Jung, dinin, “insana özgü içgüdüsel davranış olduğunu ve bunun belirtilerinin insan tarihi boyunca izlenebileceğini” söylemiştir. Ayrıca, doğuştan içimizde var olan, doğru ve yanlışı ayırt edebilen bir vicdana sahibiz. “Zira şeriati (kanunu) olmıyan Milletler, şeriatin işlerini tabiî surette yaptıkları zaman, onların şeriati olmıyarak kendi kendilerine şeriattirler; onların vicdanı birlikte şehadet ederek ve düşünceleri aralarında kendilerini itham ve yahut müdafaa eyliyerek şeriatin işi yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler.” (Romalılar 2:15, 16) “Vicdan,” davranışımız hakkında kararlar vermek üzere içimizde kurulu bir mahkemeye benzeyen “içteki fark etme duygusu”dur ve bu, bizi ya suçlar ya da affeder. Bununla birlikte, eğer vicdanımızla ilgili olarak “mahkemeye itaatsizlik” eyleminde bulunursak, duyarlı olma durumunu yitirecek ve işlemeyecektir.

Bilginler, Yalnız Tanrı’nın Açıklayabileceği Sırlar Fark Etmektedirler

Dünya ve evren hakkında daha fazla araştırma yapıldıkça, bazı bilginlerin, her şeyin arkasında üstün bir zekânın var olması gerektiği inancına doğru çekilmiş olmaları gerçeği çok ilginçtir. Bununla birlikte, onlar, Mukaddes Kitabın Tanrısını kabul etmekten kaçınmaktadır.

Astrofizikçi George Greenstein, The Symbiotic Universe adlı kitabında “ancak heybetli ve gerçekleşme olasılığı düşük olan rastlantıların şaşırtıcı şekilde birbiri ardından gelişi olarak nitelenebilen ve hayatın ortaya çıkmasına yol hazırlamış olan şeyleri ayrıntılı olarak açıklamaya” kalkıştı ve “rastlantılarla ilgili büyüyen bir liste vardır ve bunların hepsi de varlığımız için gereklidir” dedi. Greenstein, listenin gittikçe uzadığını, bunların şans eseri olamayacağını ve doğaüstü bir gücün iş başında olduğuna yönelik düşüncenin güçlendiğini söyledi. Kendisi “birdenbire ve istemeyerek bir Yüce Varlığın mevcut olduğuna dair bilimsel kanıta rastlamış olmamız mümkün müdür? Duruma müdahale eden ve bizim yararımız için evreni Kendi takdiriyle ustalıkla şekillendiren acaba Tanrı mıdır?” diye düşündü. O böyle bir düşünce karşısında “şiddetli bir tiksinti” duydu ve kendi isteğince şunları söyledi: “Tanrı bir açıklama değildir.” Ne var ki, “rastlantılarla” ilgili büyüyen liste, onu yukardaki soruları sormaya zorladı.

Başka bir astrofizikçi, Nobel ödülü kazanmış olan Fred Hoyle, The Intelligent Universe adlı kitabında, Greenstein’ı rahatsız eden o aynı esrarengiz rastlantıları müzakere etti: “Bu tür özellikler, mutlu rastlantılarla ilgili bir iplik gibi doğal dünyanın dokusundan geçiyor gibi görünmektedir. Fakat hayat için gerekli olan bu tuhaf rastlantıların sayısı o kadar çoktur ki, bunlar hakkında bazı açıklamalar gereklidir.” Hoyle, bunların şans eseri olamayacakları doğrultusunda Greenstein ile hemfikirdir. Sonuç olarak, kendisi şunları söylüyor: ‛Evrenin kuruluşu bir zekâ talep eder,’ ‛daha yüksek bir düzeyden bir zekâ,’ ‛bizden önce var olan ve maksatlı olarak bizim için uygun olan yapıları yaratmaya sevk edilen bir zekâ.’

Einstein da Tanrı hakkında konuştu, fakat alışılmış dinin düşündüğü anlamda değil. Onun Tanrı kavramı, doğada açıklandığını gördüğü “sonsuz yücelikteki ruh” ile ilgilidir. Timothy Ferris, “The Other Einstein” adlı makalesinde Einstein’dan şu alıntılarda bulunmuştur: “Doğada gördüklerim, ancak nakâmil bir şekilde kavrayabileceğimiz ihtişamlı bir yapıdır ve düşünen bir kimseyi ‘alçakgönüllülük’ duygusuyla doldurmalıdır. Bu, mistisizmle hiç ilgisi olmayan, samimi bir dinsel duygudur .... Benim dindarlığım, zayıf ve fani anlayışımızla gerçeğini kavrayabildiğimiz az sayıda şeyde kendini gösteren sonsuz yüce ruh hakkındaki mütevazı hayranlığa dayanmaktadır .... Tanrı’nın bu dünyayı nasıl yaratmış olduğunu bilmek istiyorum. O’nun düşüncelerini bilmek istiyorum, geri kalanı ayrıntılardır.”

Evrenle ilgili anlaşılmaz sırların bazılarını müzakere ettikten sonra, Guy Murchie, The Seven Mysteries of Life adlı kitabında şu yorumda bulunuyor: “Bilgi sınırlarını belki son yüzyıllardaki bilginlerden daha derin şekilde bilinmeyene doğru itmekte olan çağdaş fizikçilerin, evrenin her şeyi içine alan ve genelde Tanrı olarak işaret edilen sırrını kabul etmekte neden çağdaşlarından çok daha önde olduklarını görmek zor değildir.”

Tanrı’yı Arayın, Yarar Elde Edin, Ebediyen Yaşayın

İnsan el yordamı ile araştırmaktadır. Araştırdığı şey, Tanrı’dır. Bazıları bunu Pavlus’un günlerinde yapıyordu. Kendisi şunları söyledi: “Ta ki, Allahı arasınlar, ve kabil ise el yordamı ile onu bulsunlar; fakat o hiç birimizden uzak değil.” (Resullerin İşleri 17:27) Hayvanlar Tanrı’yı aramazlar. Tanrı hakkında herhangi bir fikre sahip tek bir hayvan yoktur. İnsan buna sahiptir, kendisi Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış olduğundan, en akıllı hayvandan bile kendisini ayıran kapanmaz bir uçurum vardır. Ve ayetin bize söylediği gibi, Tanrı “hiç birimizden uzak değil”dir.

Romalılar 1:20’nin söylediği gibi, O’nun hakkında, etrafımızda O’nun yaratmış olduğu şeylerde yansıtılan kanıtları görüyoruz: “Onlar mazur olmasınlar diye, onun görülmez şeyleri, yani ebedî kudreti ve ülûhiyeti, dünyanın yaratılışından beri yapılan şeylerle anlaşılarak açıkça görülüyor.” Giderek daha çok açıklanamayan rastlantı ve karmaşık şey gördükçe ve evrendeki huşu uyandıran harikalar üzerinde düşündükçe, belki daha birçok bilgin, bu özelliklerle ilgili faaliyette olan Yüce Zekâyı anlayacak ve Yaratıcıları olan Yehova Tanrı’yı kabul edecektir.

Yeryüzü ve onun doluluğu Yehova’ya aittir. Onun üzerinde yaşamak isteyenler için standartları Kendisi koyar. O, mutluluk ve yaşam için gerekli hakiki değerleri vermiştir. Kendisi aynı zamanda insanlara seçim özgürlüğü vermiştir. İnsanlar O’na itaat etmeye mecbur değildirler. Onlar istedikleri şeyi ekebilirler, fakat ektikleri şeyi er veya geç biçeceklerdir. Tanrı ile alay edilmez. O, hakiki değerleri Kendisi için değil, yeryüzündeki tebaalarının iyiliği için vermiştir. Bu nedenle İşaya 48:17, 18 şöyle der: “Faideli olanı sana öğreten, yürüyeceğin yolda seni güden, Allahın RAB (Tanrın Yehova) benim. Keşke emirlerimi iyi dinliye idin! o zaman selâmetin (barışın) ırmak gibi, salâhın (adaletin) da deniz dalgaları gibi olurdu.”

Yehova’nın bu ciddi ricasına kulak vererek, bütün insanlar, o zaman yürümeleri gereken yolda gidecek ve Yaratıcılarının emirlerine dikkat edecek. Hepsi de, ırmak gibi olan barıştan ve denizin dalgaları gibi olan adaletten yarar elde edecek. Hepsi de, kalıtımsal değerleri uygulayacak ve bir daha asla ahlaksal çöküntüden ıstırap çekmeyecek. Ve bunların hepsi ne zaman olacak? Çok yakında, şu duaya cevap verildiği zaman: “Melekûtun [krallığın] gelsin. Gökte olduğu gibi yerde de senin iraden olsun.”—Matta 6:10.

[Sayfa 7’deki resimler]

Jet itişi

Suyu tuzdan arındırma

Kağıt yapımı

Sonar

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş