Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g93 Kasım s. 6-9
  • Çocuk Aldırmanın Feci Bedeli

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Çocuk Aldırmanın Feci Bedeli
  • Uyanış!—1993
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Annenin Hissettikleri
  • Doğmamış Bebeğin Hissettikleri
  • Doktorun Hissettikleri
  • Kürtaj Kolay Bir Çözüm Değil
    Uyanış!—2009
  • Çocuk Aldırma—Çözüm Mü?
    Uyanış!—1995
  • Çocuk Aldırma Çıkmazı—60 Milyon Cinayet, Çözüm Mü?
    Uyanış!—1993
  • Dinler Cevap Verebilir mi?
    Uyanış!—1993
Daha Fazla
Uyanış!—1993
g93 Kasım s. 6-9

Çocuk Aldırmanın Feci Bedeli

ÇOCUK aldırma nedeniyle her yıl 50 milyon ila 60 milyon doğmamış bebek can vermektedir. Bu sayıyı kavrayabiliyor musunuz? Bu, her hafta Hawai Adalarının tüm nüfusunun haritadan silinmesi demektir.

Birçok hükümet çocuk aldırma ile ilgili titizlikle tutulmuş kayıtlara sahip olmadığı için, gerçek rakamları toplayabilmek güçtür; çocuk aldırmanın, kanunla sınırlandığı ya da tümüyle yasaklandığı ülkelerde ise uzmanlar sadece tahminlerde bulunabilmektedirler. Fakat küresel çapta çocuk aldırma olayının profili aşağıdaki gibidir:

Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuk aldırma, bademcik ameliyatından sonra, en yaygın ikinci ameliyat yöntemidir. Her yıl 1,5 milyonun üzerinde çocuk aldırma işlemi yapılmaktadır. Bu kadınların 5’te 4’ü, yani kesin bir çoğunluğu evli değildir. Bekâr kadınlar, yaptıkları doğum sayısının iki misli kadar çocuk aldırırken, evli kadınlar da ortalama olarak her on doğumda bir çocuk aldırmışlardır.

Büyük kısmı Katolik olan Orta ve Güney Amerika’daki kürtaj yasaları, dünyadaki örnekleri arasında en kısıtlayıcı olanlarıdır. Bununla birlikte, bu ülkelerde yasadışı çocuk aldırma yaygındır ve kadınlar için sağlık yönünden ciddi tehlikeler taşımaktadır. Örneğin Brezilyalı kadınlar, geçen yıl yaklaşık olarak dört milyon çocuk aldırdılar. Bunların 400.000’den fazlası, çıkan sorunlar nedeniyle tedavi için doktora başvurdu. Latin Amerika’da tüm hamileliklerin yaklaşık dörtte biri sona erdirilmektedir.

Atlantiğin öte yakasında Afrika Kıtasında da yasalar serttir. Genelde sakat kalma ve ölümler, özellikle yasadışı olarak çocuk alanlara müraacat eden fakir kadınlarda yaygındır.

Ortadoğu’da ise, birçok ülkede kağıt üzerinde kesin kanunlar bulunmakla birlikte, çocuk aldırma yine de yaygın olarak istenmekte ve yüksek ücretleri karşılayabilen kadınlarca yaptırılabilmektedir.

Batı Avrupa’nın büyük bir bölümünde, çocuk aldırmaya bazı durumlarda izin verilmekte olup, bu konuda en liberal bölge İskandinavya’dır. İngiliz Sağlık Teşkilatı, 1967 yılında yasal hale getirildiğinden bu yana tüm kürtaj vakalarının kaydını tutmuştur. Bu kayıtlarda çocuk aldırma sayısının iki misline çıkmasıyla birlikte, gayri meşru doğumlarda, cinsel yolla bulaşan hastalıklarda, fahişelikte ve üreme organları hastalıklarında artışlar görülmüştür.

Doğu Avrupa halen yoğun bir değişimin içinde olup kürtaj yasaları da aynı durumdadır. Eskiden Sovyetler Birliği’ne dahil olan ülkelerde, çocuk aldırma sayısı yılda 11 milyon olarak tahmin edilmektedir ve bu, dünyadaki en yüksek rakamlardandır. Gebelikten korunma araçlarının az ve ekonomik şartların kötü olduğu bu bölgelerde, ortalama bir kadın, ömrü boyunca altı ila dokuz kez çocuk aldırabilmektedir.

Doğu Avrupa’da geneldeki eğilim, liberallik yönündedir. Eski rejimin, nüfus artışını teşvik etmek amacıyla çocuk aldırmayı yasadışı ilan ettiği ve gebelikten korunma araçlarını yasakladığı Romanya, buna çarpıcı bir örnektir. Kadınlar, konulan kotaya göre asgari dört çocuk doğurmaya zorlanıyordu ve 1988 yılında, Romen kimsesiz çocuk yurtları terk edilmiş çocuklarla dolup taşıyordu. 1989 yılında başa geçen devrim hükümetinin çocuk aldırmayla ilgili bu kısıtlamaları kaldırmasından beri, her 4 bebekten 3’ü aldırılmaktadır ve bu, Avrupa’daki en yüksek orandır.

En fazla sayıda çocuk aldırma Asya’da yapılmaktadır. Tek çocuk politikası ve zorunlu çocuk aldırma nedeniyle, Çin Halk Cumhuriyeti listenin başını çekmekte ve yılda 14 milyon çocuk aldırma rapor etmektedir. Japonya’da kadınlar, aldırdıkları çocuklarının anısına, küçük heykelcikleri önlük ve oyuncaklarla süslemektedir. Japonya’da doğum kontrol haplarına genelde kuşkuyla bakıldığından aile planlamasının temel yöntemi çocuk aldırmadır.

Asya kıtasında ve özellikle Hindistan’da tıbbi teknolojinin gelişmesi, kadın hakları eylemcileri için garip bir durum yaratmıştır. Amniyosentez ve ultrason gibi tekniklerle, bebeğin cinsiyeti, hamileliğin giderek daha erken dönemlerinde tespit edilebilmektedir. Doğu kültürleri, eskiden beri erkek çocuklara kız çocuklarından daha fazla değer vermiştir. Bu nedenle, cinsiyet tespit yöntemleri ile çocuk aldırma imkânlarının birlikte bulunduğu yörelerde, büyük sayılarda dişi cenin alınmakta ve erkek/kız doğumları arasındaki oran bozulmaktadır. Feminist hareket ise böylece, kadınların dişi ceninlerini aldırma haklarını talep ediyor durumuna düştüğünden, aslında kendisiyle çelişmeye başlamıştır.

Annenin Hissettikleri

Diğer tıbbi yöntemler gibi çocuk aldırma da, beraberinde bir miktar risk ve acı taşımaktadır. Rahim ağzı ya da dölyatağı boynu, bebeği korumak amacıyla, hamilelik esnasında sıkıca kapanır. Rahim ağzının genişletilmesi ve içeriye cihazların sokulması acı verebilir ve travmalara neden olabilir. Emici yoluyla çocuk aldırma, 30 dakika kadar sürebilir ve bu süre içerisinde bazı kadınlar, hafif ya da şiddetli sancı ve kasılmalar hissedebilir. Tuzlu suyla çocuk aldırmada ise, bazen de doğum sancılarını suni olarak başlatan bir madde olan prostaglandin yardımıyla, vakitsiz doğum sancısı başlatılır. Kasılmalar, saatler ya da bazen günler boyunca sürebilir, acı verebilir ve duygusal yönden yıpratıcı olabilir.

Çocuk aldırmadan hemen sonra ortaya çıkan komplikasyonlar arasında, kanama, dölyatağı boynunda ya da rahim ağzında ezilme veya yırtılma, rahimde delinme, kan pıhtıları, anesteziye tepki, kasılmalar, ateş, üşüme ve kusma sayılabilir. Bebeğin ya da plasentanın parçalarının rahmin içinde kaldığı durumlarda, enfeksiyon tehlikesi özellikle yüksektir. İşlemin tam olarak gerçekleştirilemediği durumlar oldukça yaygındır ve bu durumlarda, içeride kalmış ve çürümekte olan dokuları çıkarmak, bazen de rahmin kendisini almak için ameliyat gerekebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere’de ve eski Çekoslovakya’da yapılan hükümet araştırmaları, kısırlık, dış gebelik, düşük, erken doğum ve sakat doğum gibi sonradan ortaya çıkan komplikasyonların çocuk aldırma nedeniyle arttığını göstermektedir.

ABD Sağlık Dairesi eski Başkanı Everett Koop, “çocuk aldırmış olan ve şimdi de artık hiçbir zaman sahip olamayacağı bebeği şiddetle arzulayan kadının duygusal tepkileri ve suçluluk duygusu üzerinde bir araştırmanın” kimse tarafından yapılmadığına dikkat çekmiştir.

Çocuk aldırma ile ilgili araştırmalar, kontrol grupları içine, hayata ve Tanrı’nın kanunlarına olan saygıları nedeniyle bakire kalan, İsa’nın iffetli genç takipçilerini de dahil etmeliydi. Bu tür araştırmalar, böyle kişilerin, daha sağlıklı ilişkilere, daha büyük özsaygıya ve kalıcı bir iç huzuruna sahip olduklarını ortaya koyacaktı.

Doğmamış Bebeğin Hissettikleri

Annesinin rahminin sıcaklığında güvenle kıvrılmışken, aniden ölümcül bir saldırıya hedef olan doğmamış bir bebek, neler hisseder? Böyle bir hikâye hiçbir zaman ilk ağızdan anlatılamayacağına göre sadece hayal edebiliriz.

Çocuk aldırma olaylarının çoğunluğu, hayatın ilk 12 haftasında yapılır. Bu dönemde minik cenin nefes almakta, yutkunabilmekte ve kalbi çarpmaktadır. Minicik ayak parmaklarını bükebilir, elini yumabilir, içinde bulunduğu sıvı ortamda taklalar atabilir ve acı duyabilir.

Birçok cenin keskin kenarlı bir vakum tüpü ile rahimden koparılıp emilerek bir kavanoza konmaktadır. Bu yönteme vakumla emme yöntemi denmektedir. Evlerde kullanılan vakumlu elektrik süpürgelerindekinin 29 katı olan bu emme gücüyle, küçük beden paramparça edilmektedir. Diğer bebekler ise tuzlu su yöntemiyle alınmakta veya rahmin iç duvarını kazıyarak sıyıran halka biçimli bir bıçağın bebeği dilimleyerek parçalamasıyla kürtaj uygulanmaktadır.

16 haftalıktan daha büyük olan ceninler, ancak tuzlu suyla çocuk aldırma ya da tuzla zehirleme yöntemiyle ölebilirler. Bu yöntemde uzun bir iğne ile amniyotik sıvı kesesi delinerek embriyonun içinde yüzdüğü amniyotik suyun bir kısmı dışarı çekilmekte ve yerine yoğun bir tuz solüsyonu zerk edilmektedir. Bebek yutkunup nefes alırken küçük nazik ciğerlerini zehirli solüsyonla doldurmakta, çırpınıp çabalamakta ve sonunda kasılıp kalmaktadır. Zehirli sıvının yakıcı etkisi, bebeğin cildinin üst tabakasını yakıp ortadan kaldırmakta ve etine pörsüyüp kurumuş bir açık yara görüntüsü vermektedir. Bebek beyin kanaması geçirmeye de başlayabilir. Acı verici bir ölümle birkaç saat içerisinde ölebilir. Ancak zaman zaman da, birkaç gün içinde başlayan doğum sancısı ile canlı, fakat ölmekte olan bir bebek de doğabilir.

Eğer bebek yukarıdaki ve benzeri yöntemlerle öldürülemeyecek kadar gelişmişse, geriye bir tek seçenek kalmaktadır—histerotomi, yani hayat kurtarmak için değil, hayatı sona erdirmek için yapılan değişik amaçlı bir sezaryen. Annenin karnı ameliyatla açılmakta ve hemen hemen her keresinde, yaşayan bir bebek dışarı çıkarılmaktadır. Bebek bazen ağlayabilmektedir. Fakat ölmesi için bir kenara bırakılmaktadır. Bazıları ise boğazı sıkılarak, suda boğularak ya da diğer yöntemlerle, kasten öldürülmektedir.

Doktorun Hissettikleri

Doktorlar yüzyıllardır, kısmen şunları söyleyen saygın Hiprokat yeminindeki değerleri benimsemişlerdir: “Benden istense bile, kimseye öldürücü bir ilaç vermeyecek, bu konuda tavsiyede bulunmayacağım ve özellikle de hiçbir kadına çocuk düşürmesinde yardımcı olmayacağım. Kimin evine gidersem gideyim yalnızca hastanın iyiliğini düşünecek, kötülük ve ahlaksızlıktan sakınacağım.”

Rahimdeki hayatı sona erdiren doktorları ne tür ahlaksal mücadeleler beklemektedir? Dr. George Flesh, bunları şöyle tarif etmektedir: “Yatılı stajyerliğim sırasında yaptığım ilk kürtajlar bende hiçbir duygusal acıya neden olmamıştı. . . . . Hoşnutsuzluğum ve tedirginliğim, yüzlerce çocuk aldırma işleminden sonra başladı. . . . . Niçin değişmiştim? Doktorluğumun ilk yıllarında evli bir çift bana gelerek çocuklarını aldırmak istediler. Hastanın dölyatağı boynu çok sert olduğundan, çocuk aldırma yöntemi için gerekli olan tuzlu suyu verememiştim. Kadına bir hafta sonra tekrar gelmesini, o zamana kadar dölyatağı boynunun yumuşayacağını söyledim. Bu çift tekrar geldiğinde, bana kararlarını değiştirdiklerini söyledi. Yedi ay sonra bebeklerinin doğumunu ben yaptırdım.

Yıllar sonra, bu ana-babanın ve benim üyesi olduğumuz tenis kulübünün havuzunda, küçük Jeffrey ile oyun oynadım. Mutlu ve güzel bir çocuktu. Jeffrey’in hayatını sona erdirmeme sadece teknik bir güçlüğün engel olduğunu düşünmek, beni dehşete düşürmüştü. . . . . Sırf annesinin isteğiyle, gelişmiş bir cenini paramparça etmenin, toplumun izin vermemesi gereken bir ahlak bozukluğu olduğuna inanıyorum.”

Bir çocuk aldırma kliniğinde yardımcı olarak çalışırken işini bırakan bir hemşire, işi hakkında şunları anlattı: “İşimizin bir kısmı, alınan bebeklerin parçalarını saymaktı. . . . . Eğer kız, evine, bebeğin bazı parçaları hâlâ rahminde kalmış olarak dönerse, ortaya ciddi sorunlar çıkabilir. Ben parçaları alır ve iki kol, iki bacak, bir gövde ve bir başın tamam olduğunu görene kadar, dikkatle toplardım. . . . . Dört çocuğum var . . . . Meslek hayatımla kişisel hayatım arasında, bir türlü uzlaşma sağlayamadığım, büyük bir çatışma vardı . . . . Çocuk almak, zor bir meslektir.”

[Sayfa 7’deki resim]

Erkek çocuklarının tercih edildiği Asya’da, doktorlar, binlerce dişi cenini almaktadır

[Tanıtım notu]

Fotoğraf Jean-Luc Bitton/Sipa Press

[Sayfa 8’deki resim]

Çocuk aldırma karşıtı bir gösteri yürüyüşünde bir gazeteci, yasal şekilde alınmış 20 haftalık bir ceninin resmini çekiyor

[Tanıtım notu]

Fotoğraf: Nina Berman/Sipa Press

[Sayfa 8’deki resim]

ABD’nin Washington D.C. şehrinde yapılan çocuk aldırma taraftarı bir gösteri

[Tanıtım notu]

Fotoğraf: Rose Marison/Sipa Press

[Sayfa 9’daki resim]

ABD’de çocuk aldırmak isteyen her 5 kadından 4’ü, evli değildir

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş