Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g94 Eylül s. 5-7
  • Artık Duyulmayacak Olan Ağrı

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Artık Duyulmayacak Olan Ağrı
  • Uyanış!—1994
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Ağrıyı Anlama Çabaları
  • Hem Zihin Hem De Beden İşe Karışır
  • Ağrı Hissi Nasıl Hafifletilir
  • Ağrı Tedavisinde İlerleme
    Uyanış!—1994
  • Ağrı ve Istırap Gerekli midir?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1981 (Dinsel Seri 1-12)
  • Yalnızca Acımasız Bir Düşman Değil
    Uyanış!—1994
  • Ağrı ve Istırap Olmayan Bir Dünya Yakındır
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1981 (Dinsel Seri 1-12)
Daha Fazla
Uyanış!—1994
g94 Eylül s. 5-7

Artık Duyulmayacak Olan Ağrı

MUKADDES KİTABIN vaadinin gerçekleşmesi olarak ortadan kaldırılacak olan ağrı, ilk insanın nakâmilliği nedeniyle çekilen ağrıdır. Bu, kronik ağrı olarak tanımlanabilen ağrıyı içerir.

Kronik ağrı, hastalık ve yaralanmalar için bir uyarı sistemi olması gerekirken, hiç durmadan çalan bir “yanlış alarma” benzetilir. Bu ağrı milyonlarca kişinin yaşamını mahveder ve ağrı çekenlerin bundan kurtulma isteğiyle her yıl milyarlarca dolar harcamasına neden olur.

Ağrı konusunda uzman olan Dr. Richard A. Sternbach şunları yazdı: “Akut ağrıdan farklı olarak, kronik ağrı bir belirti değildir; kronik ağrı uyarıcı bir sinyal değildir.” Emergency Medicine şunu vurgular: “Kronik ağrının faydalı hiçbir yanı yoktur.”

Bu nedenle, geçtiğimiz yıllarda birçok doktor böyle bir ağrının başlı başına ciddi bir illet olduğu görüşünde birleşti. Dr. John J. Bonica bugün ağrı konusunda standart bir ders kitabı olan The Management of Pain’de şunları açıklar: “Akut ağrıda, ağrı hastalık veya yaralanma belirtisidir. Kronik ağrıda, ağrı hastalığın kendisidir.”

Ağrıyı Anlama Çabaları

Ağrı hâlâ tam olarak anlaşılmış değildir. American Health dergisi şöyle der: “Ağrının ne olduğunu çözme çabasının sonsuz çekiciliği, bilim adamlarının yoğun şekilde çalışmasına neden oluyor.” Onlar 30–40 yıl önce ağrının, görme, işitme ve dokunma gibi, bir tür duyu olduğunu ve derideki özel sinir uçları tarafından hissedilerek belirli sinir lifleri yoluyla beyne iletildiğini düşünüyordu. Fakat bu fazla basit ağrı kavramının doğru olmadığı anlaşıldı. Nasıl?

Yeni bir anlayışa yol açan etkenlerden biri, ağrı duyma yetisi olmayan bir genç kız üzerinde yapılan araştırmalardı. Onun 1955’te ölmesinden sonra beyninin ve sinir sisteminin incelenmesi, ağrının nedeni konusunda tamamıyla yeni bir anlayışa yol açtı. 30 Temmuz 1960 tarihli The Star Weekly Magazine şunları açıkladı: “[Doktorlar] sinir uçlarını aradı. [Genç kızın] hiç sinir ucu olmasaydı, bu [onun ağrıya karşı] duyarsızlığını açıklayacaktı. Fakat sinir uçları mevcuttu ve kusursuz görünüyordu.

Bundan sonra, doktorlar sinir uçlarını beyne bağladığı düşünülen sinir liflerini inceledi. Mutlaka burada bir eksiklik bulunacaktı. Fakat hiçbir eksiklik yoktu. Görüldüğü kadarıyla, yaralanmadan dolayı hasara uğramış olanlar dışında, liflerin hepsi kusursuzdu.

Son olarak kızın beyni üzerinde incelemeler yapıldı ve bir kez daha hiçbir eksiklik bulunamadı. Mevcut olan bütün bilgi ve teorilere göre bu kızın ağrıyı normal şekilde algılaması gerekirdi, fakat gıdıklamayı bile hissedemiyordu.” Bununla birlikte, derisindeki basınca karşı duyarlıydı ve iğnenin batması acı vermese de bir toplu iğnenin başı ile ucunun temasını ayırt edebiliyordu.

Ağrıyı açıklamak üzere 1960’larda yaygın olan bir yeni teoriyi ortaya koyanlardan Ronald Melzack durumun karmaşıklığı ile ilgili başka bir örnek verir. Şöyle açıklar: “Bayan Hull devamlı, aslında orada olmayan [kesilmiş] ayağını gösteriyor ve sanki kızgın bir maşa, ayak parmaklarına bastırılıyormuş hissini uyandıran yakıcı ağrıları olduğunu anlatıyordu.” Melzack 1989’da Maclean’s dergisine “kendisinin ‘sanal’ dediği ağrıyla ilgili hâlâ bir açıklama aradığını” söyledi. Buna ek olarak, bedenin bir bölümünde hasar varken kişinin ağrıyı başka bir bölümde hissettiği, yansıyan ağrı adı verilen durumlar da vardır.

Hem Zihin Hem De Beden İşe Karışır

Bugün ağrı, “zihin ve bedenin son derece karmaşık bir etkileşimi” olarak tanımlanır. Mary S. Sheridan 1992’de yazdığı Pain in America kitabında, “ağrı çekmek öylesine psikolojiktir ki, zihin bazen onun varlığını inkâr eder, bazen de onu kendisi yaratır ve akut bir yaralanma geçtikten uzun süre sonra bile onu sürdürür,” diyor.

Birinin ruh hali, konsantrasyonu, kişiliği, telkinlere karşı duyarlılığı ve başka etkenler, bunların hepsi kişinin ağrıya nasıl tepki gösterdiği konusunda önem taşır. Ağrı konusunda uzman olan Dr. Bonica şunu belirtti: “Korku ve kaygı abartılı bir tepkiye neden olur.” Bu nedenle kişi ağrı duymayı öğrenebilir. Ağrı sorunları konusunda ihtisas yapmış bir psikoloji profesörü olan Dr. Wilbert Fordyce şunları açıklıyor:

“Sorun ağrının gerçek olup olmadığı değildir. Tabii ki ağrı gerçektir. Fakat sorun onu etkileyen başlıca etkenlerin neler olduğudur. Akşam yemeğinden hemen önce sizinle jambonlu bir sandviç hakkında konuşursam, ağzınız sulanır. Bu bütünüyle gerçektir. Fakat bu koşullanma nedeniyle meydana gelmiştir. Ortada jambonlu bir sandviç yoktur. İnsanlar koşullanmaya karşı fazlasıyla duyarlıdır. Bu, toplumsal davranışları, tükürük salgılanmasını, kan basıncını, yiyecekleri sindirme hızını, ağrıyı ve her tür şeyi etkiler.”

Duygularınız ve zihinsel durumunuz ağrının şiddetini artırabildiği gibi, onu bastırabilir veya kesebilir. Şu örneği ele alalım: Bir sinir cerrahı, gençliğinde bir kıza öylesine tutulmuştu ki, onunla birlikte buz gibi bir duvarın üstünde otururken kaba etinde şiddetli soğuğu veya ağrıyı hiç hissetmediğini anlattı. Şunları söyledi: “Neredeyse donacaktım. Orada 45 dakika kadar oturmuş olmalıyız ve ben hiçbir şey hissetmedim.”

Böyle örnekler pek çoktur. Kendilerini oyuna iyice veren futbolcular ve savaşın tüm şiddetini yaşayan askerler ağır şekilde yaralanabilir, fakat o sırada ya çok az ağrı duyar ya da hiç duymazlar. Ünlü Afrikalı kâşif David Livingstone bir aslanın saldırısına uğradığını anlattı; aslan onu “bir teriye’nin tavşanı sarstığı gibi” sarsmıştı. “Bunun şoku . . . . hiçbir ağrı hissinin olmadığı bir tür rüya haline neden oldu.”

Yehova Tanrı’yı tam bir iç huzuru ve güvenle, sakin şekilde bekleyen hizmetçilerinin de, bazen ağrılarının bastırıldığı olaylar yaşamaları dikkate değerdir. İsa’nın takipçilerinden biri dövülmesiyle ilgili şunları belirtti: “Ne kadar garip görünse de, ilk birkaçından sonra darbeleri artık hissetmez oldum. Bunun yerine, sanki uzakta çalınan bir davulun sesi gibi onları sadece duydum.”—1 Mayıs 1994, Uyan!, sayfa 21.

Ağrı Hissi Nasıl Hafifletilir

Psikoloji profesörü Ronald Melzack ve anatomi profesörü Patrick Wall 1965’te ağrının bazı şaşırtıcı yönlerini açıklamak amacıyla büyük çapta kabul gören kapı-kontrol teorisini oluşturdular. Dr. Bonica’nın ağrı üzerine yazdığı ders kitabının 1990 baskısı, bu teorinin “ağrı araştırmaları ve tedavisi alanındaki gelişmelerin en önemlileri arasında” olduğunu söyledi.

Bu teoriye göre, omurilikteki teorik bir kapının açılıp kapanması ağrı sinyallerinin beyne geçişine izin verir veya bunu engeller. Ağrıdan başka uyarılar kapıya yığılırsa, o zaman beyne ulaşan ağrı sinyalleri azalabilir. Bu nedenle, örneğin, hafifçe yanmış bir parmak ovuşturularak ve sallanarak ağrı azaltılır, çünkü bu sırada ağrı uyarılarından başka uyarılar da, ağrı uyarılarının geçişine müdahale etmek üzere omuriliğe gönderilir.

1975 yılında bedenimizin endorfinler denilen morfin benzeri maddeler ürettiğinin bulunmasının, ağrının şaşırtıcı yönlerini anlamak üzere yapılan araştırmalara daha büyük bir yardımı oldu. Sözgelimi, bazı insanlar çok az ağrı duyar veya hiç duymazlar, çünkü bol miktarda endorfin üretirler. Endorfinler, ağrının akupunktur yoluyla neden azaltılabildiği hatta yok edilebildiğiyle ilgili gizemi de açıklayabilir; bu tıbbi yöntemde saç teli inceliğindeki iğneler vücuda batırılır. Olaya tanık olan kişilerin bildirdiğine göre, hasta uyanık, ayık ve ağrı kesici olarak sadece akupunktur kullanılarak rahatlamış durumdayken açık kalp ameliyatı yapılmıştır! Neden hiç ağrı duyulmadı?

Bazıları iğnelerin, ağrıyı geçici olarak kesen endorfinlerin üretimini başlatabildiğine inanıyor. Başka bir olasılık ise, iğneler sinir liflerini uyararak onların ağrıdan başka uyarılar göndermesine neden olduğu için, akupunkturun ağrıyı yok ettiğidir. Bu uyarılar omurilikteki kapılara yığılır ve ağrı uyarılarının aradan sızarak ağrıyı algılayan beyne ulaşmasını engeller.

Kapı-kontrol teorisi ve vücudun kendi ağrı kesicilerini ürettiği gerçeği, ayrıca, kişinin zihinsel durumunun, düşüncelerinin ve duygularının, duyulan ağrının şiddetini neden etkilediğini de açıklayabilir. Böylece, bir aslanın ani saldırısının şoku, Livingstone’da endorfin üretimini başlatmış, aynı zamanda omuriliğini ağrıdan başka uyarılarla doldurmuş olabilir. Sonuç olarak ağrı hissi azalmıştır.

Bununla birlikte, daha önce de belirtildiği gibi, kişinin zihinsel durumu ve duyguları ters bir etki de yapabilir. Tipik çağdaş yaşamın getirdiği günlük baskının artması ve kaygı, gerginliğe ve kas kasılmasına neden olarak kişinin ağrı duymasını artırabilir.

Buna rağmen, ne mutlu ki, ağrı çekenlerin iyimser olmak için nedenleri vardır. Bunun nedeni şimdi birçok hastanın gelişmiş olan tedavi yöntemlerinden faydalanmasıdır. Bu gelişmeler bu korkunç illetin daha iyi anlaşılması sonucu oluşmuştur. American Academy of Pain Medicine’ın başkanı olan Dr. Sridhar Vasudevan şunu açıkladı: “Bazı durumlarda bizzat ağrının bir hastalık olabileceği düşüncesi, 80’li yıllarda tedavi konusunda devrim yarattı.”

Ağrı tedavisinde nasıl devrim yaratıldı? Hangi tedavilerin etkili olduğu görülüyor?

[Sayfa 7’deki resim]

Akupunktur ağrıyı nasıl azaltır veya dindirir?

[Tanıtım notu]

H. Armstrong Roberts

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş