Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Nisan s. 19-23
  • Amaçsızdım Ama Yaşamda Bir Amaç Buldum

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Amaçsızdım Ama Yaşamda Bir Amaç Buldum
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Kötü Davranışların Üzücü Sonuçları
  • Islah Çabaları
  • Amaçsızlığım Sürüyor
  • Para Uğruna Denizde Riskli Bir Yaşam
  • Yaşamın Anlamını Bulmak İçin Bir Umut
  • Eve Dönüş ve Düş Kırıklığı
  • İngiltere ve Tiyatro Okulu
  • Amaçsızlık Sonunda Bitiyor
  • Farklı Bir Eve Dönüş
  • “Yanlış Numarayı Aradınız”
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2001
  • Tanrı’nın İsteğini Yapmaktan Ömür Boyu Sevinç Duydum
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2008
  • Suç Batağından Ümit Dolu Bir Yaşama
    Uyanış!—2000
  • Kutsal Kitap Hayatları Değiştirir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2011
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Nisan s. 19-23

Amaçsızdım Ama Yaşamda Bir Amaç Buldum

BİR sabah çok erken bir saatte hiç beklemediğim şekilde yatak odamı araştıran iri yarı iki adam tarafından uyandırıldığımda duyduğum korku ve rahatsızlığı tahmin edebilirsiniz. Annemin allak bullak olduğu belliydi; rengi atmış, çaresiz bir durumda seyrediyordu. Adamlar polisti.

Ne aradıklarını hemen anlamıştım. Metin ve yürekli görünmeye çalışmama rağmen, için için korkuyordum. New Jersey’deki (ABD) genç hırsızlardan oluşan çetemizin bir polis ağıyla kuşatılmış olduğunu anladım. Polisler sert bir şekilde giyinmemi söylediler ve sonra soruşturma için beni alelacele polis merkezine götürdüler.

Bu berbat duruma nasıl düşmüştüm? Bütün bunlar oldukça erken yaşlarda başladı. Daha onbeş on altı yaşlarımdayken, kendimi çoktan azılı bir suçlu olarak görüyordum. O sıralarda, yani 1960’lı yıllarda, birçok genç nedensiz yere asilik etmenin “revaçta” olduğunu düşünüyordu, ben de bu fikre içtenlikle katılıyordum. Bu nedenle, 16 yaşında liseden atılmış biri olarak, zamanımı mahalledeki bir bilardo salonunda geçiriyordum. Burada evleri soyan gençlerin oluşturduğu bir çeteyle ilişki kurdum. Bazı küçük sayılabilecek hırsızlıklarda onlara katıldıktan sonra, bu işi yaparken yaşanan heyecan ve korkudan hoşlanmaya başlamıştım; gerçekten her bir soygun benim için oldukça heyecan vericiydi.

Böylece dokuz ay süren bir hırsızlık macerasına başlamış oldum. Çete olarak dikkatimizi çoğunlukla büyük miktarlarda paraların bulundurulduğu işyerlerine yoğunlaştırmıştık. Yakalanmadan yaptığımız hırsızlıklar çoğaldıkça cesaretimiz de arttı. En sonunda, ilçe bankasının bir şubesini soymaya karar verdik.

İlk defa işler kötü gitmeye başlamıştı. Hiçbir zorlukla karşılaşmadan bankaya girdiğimiz halde, sadece veznedarın kasasını açabildiğimizden içerde can sıkıcı bir gece geçirmiştik. Daha ciddi bir sorun ise, yaptığımız banka soygunu yüzünden Federal Araştırma Bürosunun (FBI) işe karışmasıydı. FBI’ın konuyu soruşturmasıyla çok geçmeden tüm çetemiz tutuklandı.

Kötü Davranışların Üzücü Sonuçları

Ben bizzat 78 evde soygun yapmakla suçlandım ve her biriyle ilgili ayrıntıların mahkemede okunmasının yarattığı utancı yaşadım. İşlediğimiz suçlarla ilgili yerel gazetede çıkan tüm haberlerin üzerine bir de mahkeme eklenince annem ve babam yıkıldı. Fakat onlara yaşattığım aşağılanma ve utancın o zamanlar benim için fazla önemi yoktu. Belirsiz bir süre bir devlet ıslah evinde yatmaya mahkûm edildim; bu, benim için 21 yaşıma dek gözaltında tutulmak anlamına gelebilirdi. Bununla birlikte, büyük ölçüde yetenekli bir avukatın gayretlerinin sonucu olarak, özel bir ıslah okuluna nakledildim.

Hapiste kalmaktan kurtulmama rağmen, toplumdan ve tüm eski arkadaşlarımdan uzak tutulmam şartı koşulmuştu. Bu amaçla, Newark’ta bulunan ve benim gibi sorunlu gençlerle uğraşan özel bir okula kaydedildim. Ayrıca, profesyonelce bir yardım almak üzere bir psikologla yapılan haftalık seanslara katılmam istendi. Ana-babam kendileri için büyük maddi fedakârlık anlamına geldiği halde tüm bu koşulları karşıladı.

Islah Çabaları

Kuşkusuz davamızın meşhur olmasının sonucu olarak, kasabamızın gazetesinde “Değneği Esirgemek Üzerine” başlıklı bir başyazı çıktı. Bu makalede, çeteye yumuşak davranıldığı düşüncesiyle eleştiride bulunuluyordu. Bu başyazıdaki yorumlar yüzünden ilk kez vicdanım rahatsız oldu. Bu nedenle bu yazıyı gazeteden kestim ve kendi kendime ana-babama yaşattığım tüm acı, utanç ve masrafı bir gün bir yolla telafi etmeye yemin ettim.

Ana-babama değişebileceğimi kanıtlayabilmenin bir yolunun lisedeki ilk sınıfımla birlikte mezun olmam olacağını düşündüm. Yaşamımda daha önce hiç yapmadığım şekilde çalışmaya başladım. Sonuç olarak, ders yılı sonunda şartlı salıverme görevlisi de yanımda olarak beni mahkûm eden yargıcın önüne tekrar çıktım; her dönemde ortalama bir B-artı aldığımı gören yargıcın yüzündeki sert ifade yerini gülümsemeye bırakmıştı. Böylece, eski liseme geri dönüş yolu açılmıştı; ertesi yıl da mezun oldum.

Amaçsızlığım Sürüyor

Yıl 1966’ydı ve sınıf arkadaşlarımdan birçoğu Vietnam savaşının yolunu tutarken, ben Batı Virginia’daki Concord Yüksek Okuluna gittim. Yüksek okulda uyuşturucularla, barış mitingleriyle ve geleneksel değerleri sorgulamama neden olan tamamıyla yeni bir kültürle tanıştım. Bir şey arıyordum, fakat ne olduğunu bilmiyordum. Şükran Günü tatili geldiğinde, eve gitmek yerine, otostop yaparak Blue Ridge dağları üzerinden güneye, Florida’ya gittim.

Daha önce hiç bu kadar seyahat etmemiştim, yeni ve değişik pek çok yer gördüğümden harika bir zaman geçiriyordum; bu, kendimi serserilikten Daytona Beach cezaevinde bulduğum Şükran Gününe dek sürdü. Ana-babama haber vermeye utanıyordum, fakat cezaevi yetkilileri onlara ulaştılar. Babam, bir kez daha, hapis cezasını çekmeme izin vermeyip büyük miktardaki para cezasını ödemek üzere gerekeni yaptı.

Bu olaydan sonra yüksek okuldan ayrıldım. Bunun yerine tek bir valizle ve içimde yeni uyanan seyahat arzusuyla tekrar yola koyuldum, Amerika Birleşik Devletlerinin doğu sahilini baştan başa otostop yaparak amaçsızca dolaştım ve geçimimi sağlamak üzere çeşitli küçük işlerde çalıştım. Ara sıra onları ziyaret etmeme rağmen, ana-babam nadiren yerimi bilirlerdi. Beni görmekten her zaman memnun görünmeleri beni şaşırtırdı, yine de yanlarında oturamadım.

Artık yüksek okulda olmadığımdan, askerlik hizmetini ertelememi sağlayan öğrencilik statüsünü kaybetmiştim. Şimdi 1-A durumundaydım; silahlı kuvvetlere çağrılmam artık an meselesiydi. Emir altında olmayı ve yeni kavuştuğum özgürlüğümü kaybetmeyi düşünemiyordum bile. Bu nedenle gemiyle ülkeden ayrılmaya karar verdim. Bu şekilde benim için yeni bir kariyer fırsatı çıktı. Sonunda bu, yaşamımın gerçek amacı olabilir miydi?

Para Uğruna Denizde Riskli Bir Yaşam

Eski bir aile dostumuz, Amerika Birleşik Devletleri deniz ticaret filosunda kaptandı. Bana deniz ticaret filosu çarkçıları için yeni uygulamaya konulan bir eğitim programından söz etti. İki yıllık yoğun bir programa hemen kabul edildim; hem askerlik görevimin ertelenmesini hem de filo çarkçılığı diploması almamı sağlayacağı için çift yönlü yararları olan bir programdı. 1969’da mezun olup diplomamı aldım ve San Francisco’da ilk gemimde üçüncü sınıf çarkçı olarak işe girdim. Bir cephane yüküyle Vietnam’a gitmek üzere hemen yola çıktık. Yolculuk olaysız geçti ve Singapur’a ulaştığımızda bu gemideki işimden ayrıldım.

Singapur’da kaçak bir sancak gemisinde işe başladım; böyle adlandırılmasının nedeni çalıştırmak üzere doklardan aldığı işçilerin sendikasız olmasıydı. Bu gemi, güneyde Cam Ranh Körfezinden kuzeyde askerden arındırılmış bölgenin yakınındaki Da Nang’a kadar Vietnam kıyıları boyunca işletilirdi. Burada durmak bilmeyen bombaların yankılanan gürültüsü hiç kesilmezdi. Bununla birlikte, bu kârlı bir yoldu; doğrudan ateş altında kaldığımız her keresinde aldığımız savaş riski primleri ve ara sıra ödenen saldırı tazminatlarıyla yılda 35.000 dolardan fazla kazanmaya başladım. Yeni edindiğim bu zenginliğe rağmen, hâlâ kendimi amaçsız hissediyordum ve yaşamın anlamını merak ediyordum—nereye gidiyordum?

Yaşamın Anlamını Bulmak İçin Bir Umut

Bir keresinde düşmanın dehşetli bir saldırısından sonra, kazan görevlimiz olan Albert, Tanrı’nın yakında bir gün yeryüzüne barışı nasıl getireceğini anlatmaya başladı. Bu farklı ve ilginç bilgiyi can kulağıyla dinledim. Bundan sonra, Singapur’a geri döndüğümüzde, Albert bana bir zamanlar Yehova’nın bir Şahidi olduğunu fakat artık faal olmadığını söyledi. Böylece, birlikte Singapur’daki Şahitleri bulmaya çalıştık. Görünüşte bize yardım edebilecek kimse yoktu, fakat denize çıkmadan önceki gece, Albert bir otelin lobisinde Yehova’nın Şahitlerine ait bir dergi buldu. Derginin üstünde basılı bir adres vardı. Adresi araştırmak için zamanımız yoktu, böylece, geminin iki hafta kızağa çekilmesinin planlandığı Sasebo’ya (Japonya) gitmek üzere ertesi sabah yola çıktık.

Orada gemi idaresi mürettebata maaşını ödedi ve Albert gemiden ayrıldı. Fakat sadece bir hafta sonra, ondan ertesi hafta Sasebo’da Yehova’nın Şahitlerinin bir bölge toplantısının yapılacağını bildiren bir telgraf aldığımda şaşırdım. Gidip bu bölge toplantısının ne olduğunu görmeye karar verdim.

O gün, yani 8 Ağustos 1970 tarihi aklımdan hiç çıkmayacak. Bölge toplantısının yapıldığı alana taksiyle gittim, hepsi tertemiz giyinmiş yüzlerce Japonun arasında içeri adım attım. Çoğu İngilizce konuşamıyordu; yine de adeta hepsi elimi sıkmak istiyordu. Böyle bir şeyi daha önce hiç görmemiştim ve Japonca programdan tek bir kelime anlamadığım halde, sadece aynı karşılanmayı tekrar yaşayıp yaşamayacağımı görmek için ertesi gün de gelmeye karar verdim. Gördüm de!

Gemiye yeni mürettebat aldık ve Singapur’a gitmek üzere bir hafta sonra tekrar denizdeydik. Singapur’a vardığımızda ilk işim bir taksi tutup derginin üstündeki adrese gitmek oldu. Kapıyı güleryüzlü bir kadın açtı ve yardım edip edemeyeceğini sordu. Derginin üzerindeki adresi ona gösterdim, beni hemen içeri davet etti. İçeri girince kocasıyla tanıştım; Norman ve Gladys Bellotti’nin Avustralya’dan gelmiş dolgun vakitli vaizler olduğunu öğrendim. Adreslerinin elime nasıl geçtiğini açıkladım. Beni çok iyi karşılayıp sorularımın bir çoğunu yanıtladılar ve Mukaddes Kitaba dayalı yayınlarla dolu bir alışveriş çantasıyla oradan ayrıldım. Sonraki birkaç ay boyunca, Vietnam kıyılarında seyrederken Ebedi Hayata Sevk Eden Hakikat kitabı da dahil bu kitapların çoğunu okudum.

O zaman yaşamımda ilk kez gerçek bir amacım olduğunu ve ne yapmak istediğimi bildiğimi hissettim. Singapur’a yaptığımız bir sonraki yolculukta gemideki işimden istifa ettim.

Eve Dönüş ve Düş Kırıklığı

Ayrıca yaşamımda ilk defa, canım gerçekten eve gitmek istedi. Böylece birkaç hafta sonra, Yehova’nın Şahitleri hakkında her şeyi ana-babama anlatmak isteyerek büyük bir heyecanla eve gittim. Benim coşkumu paylaşmadılar. Nedenini anlamak kolaydı; davranışlarım onlara yardımcı olmuyordu. Eve geleli henüz birkaç hafta olmuştu ki, bir öfke patlamasında yöresel bir gece kulübünü tahrip ettim. Bir cezaevi hücresinde kendime geldim.

Artık, bir gün ıslah olabileceğim ve dizginsiz öfkeme hâkim olabileceğim konusunda hiçbir gerçek ümidim kalmadığına inanmaya başlıyordum. Belki de her zaman yok yere isyan eden biri olacaktım. Artık evde kalamayacağımı düşünüyordum. Gitmek zorundaydım. Bu nedenle, birkaç gün içinde, İngiltere’ye giden bir Norveç yük gemisinde yer ayırttım.

İngiltere ve Tiyatro Okulu

İngiltere’de olmak hoşuma gidiyordu, ancak iş bulmak sorundu. Bu nedenle, çeşitli tiyatro okullarının yetenek sınavlarına girmeye karar verdim ve ummadığım halde Londra Tiyatro Okuluna kabul edildim. Londra’daki iki yılım, bol bol içerek, insanlarla dostça vakit geçirerek ve tabii ki her türlü uyuşturucuyu kullanarak geçti.

Aniden Amerika Birleşik Devletlerindeki ailemi bir kez daha ziyaret etmeye karar verdim. Fakat bu kez olağandışı görüntümün onları nasıl ürkütmüş olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Boyun kısmında altın bir zincirle bağlı iki altın aslan başı bulunan siyah bir pelerin, kırmızı kadife bir yelek ve diz boyundaki çizmelere sokuşturulmuş deriden süsleri olan siyah kadife bir pantolon giymiştim. Ana-babamın etkilenmediği ortadaydı, onların tutucu çevrelerinde yerim olmadığını hissettim; aslında böyle olmasına şaşmamak gerekirdi! Böylece, 1972’de tiyatro dalında diploma aldığım İngiltere’ye geri döndüm. Şimdi başka bir hedefe ulaşmıştım. Fakat hâlâ, Nereye gidiyorum? sorusu sürekli kafamı kurcalıyordu. Hâlâ yaşamda gerçek bir amaç bulma ihtiyacını hissediyordum.

Amaçsızlık Sonunda Bitiyor

Çok geçmeden, sonunda yaşamıma biraz istikrar geldiğini hissetmeye başladım. Bu, komşum Caroline’la olan arkadaşlığımla başladı. O, Avustralyalı bir öğretmendi ve bana tam zıt kişilikte, gelenekçi, dengeli biriydi. Herhangi bir romantik bağlanma olmadan iki yıl arkadaşlık yaptık. Caroline, sonra üç ay için Amerika’ya gitti ve iyi arkadaş olduğumuzdan, birkaç hafta annem ve babamla kalmasını sağladım. Ana-babam, onun benim gibi bir adamla ne ilişkisi olabileceğini herhalde merak etmişlerdir.

Caroline’ın ayrılmasından kısa bir süre sonra, arkadaşlarıma eve gideceğimi söyledim; benim için büyük bir uğurlama töreni düzenlediler. Fakat Amerika’ya gitmek yerine, sadece Güney Kensington’a (Londra) kadar gittim, orada bodrum katında bir daire kiraladım ve Yehova’nın Şahitlerinin Londra’daki bürosuna telefon ettim. Yaşamımın nasıl bir yön ve şekil alması gerektiğini anlamaya başlamıştım. Bir hafta içinde, sevimli bir evli çift ziyaretime geldi ve benimle hemen devamlı bir Mukaddes Kitap tetkiki düzenlediler. Daha önce Şahitlerin yayınlarını okuduğumdan inceleme yapmak için şimdi gayet istekliydim, haftada iki tetkik istedim. Coşkumu gören Bob, çok geçmeden beni ibadet Salonuna davet etti ve kısa süre içinde tüm haftalık ibadetlerde hazır bulunmaya başladım.

Yehova’nın Şahitlerinin sigara içmediğini öğrendiğimde hemen bu alışkanlıktan vazgeçmeye karar verdim. Ya görünüşüm hakkında ne denilebilirdi? Artık garip bir dış görünüşe sahip biri olmak istemiyordum, bu nedenle bir frak gömleği, bir kravat ve bir takım elbise satın aldım. Kısa sürede evden eve vaaz etme faaliyetine katılmak üzere yeterlik kazandım ve başlangıçta oldukça heyecanlı olmama rağmen, bundan zevk almaya başladım.

Caroline’ın döndüğünde kesinlikle çok şaşıracağını düşünüyordum. Şaşırma sözcüğünün oldukça hafif olduğu ortaya çıktı! Böyle kısa bir zamanda bende oluşan—giyinip kuşanmamdaki, dış görünümümdeki ve başka birçok yöndeki—değişikliklere inanamadı. Mukaddes Kitap tetkikinin bana nasıl yardım ettiğini açıkladım ve onu da Mukaddes Kitabı incelemeye davet ettim. Başlangıçta endişeliydi, ancak sonunda sadece benimle inceleme şartıyla kabul etti. Çabucak olumlu karşılık vermesinden memnundum, çok geçmeden Mukaddes Kitabın hakikatini takdir etmeye başladı.

Birkaç ay sonra, Caroline Avustralya’ya dönmeye karar verdi ve Sydney’de Mukaddes Kitabı incelemeye tekrar başladı. Vaftiz edilinceye kadar, yani yedi ay daha Londra’da kaldım. Artık eve, Amerika Birleşik Devletlerine tekrar gidip tüm ailemi görmek istiyordum. Fakat bu kez hedefime ulaşmaya kararlıydım!

Farklı Bir Eve Dönüş

Şaşkına dönen ana-babam bu kez ne olup bittiğini anlamak istediler—çok saygın bir görünüşüm vardı! Fakat, evde şimdi kendimi gerçekten rahat hissettiğimden mutluydum. Ana-babam doğal olarak bendeki çarpıcı değişimi merak etmelerine rağmen, incelikli davranıp her zamanki nezaketlilikleri ve hoşgörüleriyle karşılık verdiler. Sonraki aylarda, onlarla bir Mukaddes Kitap tetkiki yapma imtiyazına sahip oldum. Kuşkusuz değişen yaşam şeklimden etkilenmiş olan iki ablamla da bir tetkike başladım. Evet, bu gerçek bir eve dönüştü!

Ağustos 1973’te, Caroline için Avustralya’ya gittim; Yehova’nın Şahitlerinin 1973’teki uluslararası bölge toplantısında diğer 1.200 kişiyle birlikte vaftiz edilişini görmekten mutluluk duydum. Sonraki hafta, Avustralya’nın milli başkenti Canberra’da evlendik. Burada 20 yıldan bu yana dolgun vakitli vaaz etme işinde ve 14 yıldan beri de yöresel cemaatte bir ihtiyar olarak hizmet etmekteyim.

Karımla birlikte Toby, Amber ve Jonathan adlarında üç evlat yetiştirdik. Olağan aile sorunlarıyla karşılaşmamıza rağmen, hâlâ daimi öncü olarak vaaz etme faaliyetinde dolgun vakitli çalışabiliyorum ve aynı zamanda ailemizin maddi ihtiyaçlarını karşılıyorum.

Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan ana-babam Yehova’nın vakfolmuş hizmetçileridirler ve her ikisi de şimdi 80’lerinde olmalarına rağmen, Tanrı’nın Gökteki Krallığını açıkça vaaz etme işine hâlâ katılıyorlar. Babam, yöresel cemaatte bir hizmet-yardımcısı olarak hizmet ediyor. İki ablam da Yehova’nın hizmetinde gayretlidirler.

Amaçsızca oradan oraya dolaşarak geçen yıllarım şimdi çok gerilerde kaldığından Yehova’ya ne kadar derinden teşekkür ediyorum! O, sadece yaşamımı en iyi şekilde kullanmayı öğrenmeme yardım etmedi, aynı zamanda beni birleşmiş ve özen gösteren bir aileyle de bereketledi.—David Zug Patrick tarafından anlatılmıştır.

[Sayfa 23’teki resim]

David ve karısı Caroline

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş