Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Nisan s. 15-18
  • Yunan Ortodoks Kilisesi—Bölünmüş Bir Din

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Yunan Ortodoks Kilisesi—Bölünmüş Bir Din
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Güç Mücadelesi
  • “Savaşan Hıristiyanlar”
  • Kilise-Devlet İlişkilerinin Geleceği Ne Olacak?
  • İsa’nın Hakiki Takipçileri Birlik İçindeler
  • Mukaddes Kitabın Çağdaş Yunanca Çevirisi İçin Harcanan Çabalar
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2002
  • Hakiki Kilise ve Onun Temeli
    Hayata Sevk Eden Hakikat
  • Kadınların Göreve Atanması Anglikan Din Adamlarını Çileden Çıkarıyor
    Uyanış!—1995
Uyanış!—1996
g96 Nisan s. 15-18

Yunan Ortodoks Kilisesi—Bölünmüş Bir Din

TANRI’YI ve hakikati sevip O’na ait olan tapınmaya derin saygı duyan samimi insanlar için, Yunan Ortodoks Kilisesinin şu anki durumunun çok kötü olduğunu söylemek bir abartı değildir. Acınacak derecedeki birlik noksanlığı, kilisenin içindeki kavgalı taraflar arasındaki şiddetli çarpışma, bir yığın utanç verici ahlak skandalı ve kendini “Tanrı’nın tek hakiki kilisesi” olarak tanımlayan bir dinin ruhi yönlendirme sağlayamaması, birçok Yunanlının düş kırıklığına uğramasına ve tiksinti duymasına neden olmuştur.

Yunan halkı mevcut durumdan hoşnutsuz ve hatta öfkeli. Önde gelen bir Yunan gazetesinde yazan bir üniversite profesörü şöyle yakınıyor: “Yunanistan Kilisesi, otoritesi konusunda kuşku uyandıran ve kuruluşlarının özündeki değeri çökerten, yoğunluğu ve süresi bakımından daha önce eşi görülmemiş bir krizle parçalanmıştır. Maalesef zarar görmeye devam ediyor.”

Bu durum nasıl gelişti? Yunan Ortodoks Kilisesinin Devletle kurduğu yakın ilişki gerçekten yarar getirdi mi? Devletle Kilise arasındaki bu ilişkinin geleceği ne olacak? Mesih’in hakiki, birleşmiş cemaatini arayan insanlar için hangi seçenek var? Gerçeklere bir göz atıp, Mukaddes Kitabın bu konuya ilişkin görüşünü de alalım.

Güç Mücadelesi

Yunanistan’da, 1967-74 yılları arasındaki yönetimi sırasında askeri diktatörlük kendi gücünü pekiştirmek için Yunan Ortodoks Kilisesinin işlerine etkin şekilde karıştı. Denetimi tam olarak ele geçirmek üzere, askeri cunta daha önce seçilen ve Yunan Ortodoks Kilisesinin en yüksek yönetim kurulu olan Kutsal Sinod’u iptal edip, kendi deyimiyle “liyakat sahibi” kişilerden kendi sinodunu görevlendirdi. Demokrasi 1974’te yeniden kurulunca, kiliseyi yöneten kurul, kilise kanununa göre yeniden seçildi. Dolayısıyla, askeri yönetimin tayin ettiği sinodda yer alan piskoposlar görevden alındı ve onların yerine başkaları geçti.

Bununla birlikte, 1990’da onaylanan bir hükümet yasası, kuruldan çıkarılan piskoposlara devlet mahkemelerine ve sonunda en yüksek idari mahkeme olan Danıştay’a başvurarak mevkilerini geri isteme hakkını verdi. O din adamlarından üçü bunu yaptılar ve sonuçta açtıkları davaları kazandılar. Sonuç olarak, bugün Yunanistan’daki üç Ortodoks başpiskoposluğunun her birinin ikişer piskoposu var—biri Yunan Ortodoks Kilisesi tarafından, diğeri ise Danıştay tarafından resmen tanınmaktadır.

“Savaşan Hıristiyanlar”

Daha önce görevden alınan piskoposlar mevkilerini geri istediler; onlar resmi kilisenin tayin ettiği diğer piskoposları tanımayı kesinlikle reddediyorlar. Dahası, onların her birinin arkasında, bir gazetede “dinsel yobazlar” olarak tanımlanan ve kendi piskoposlarının davasını hararetle ve gürültülü biçimde destekleyen bir grup var. Bu “savaşan Hıristiyanlar”ın gruplar halinde zorla kiliselere girmeleri, dinsel ikonları kırmaları ve karşı tarafın din adamlarına ve din adamı olmayan diğer kişilere saldırmalarıyla yaşanan şiddet sahnelerinin ülke çapında ekranlarda gösterilmesi, ateşli ve yoğun tepkilere yol açtı. Bu olayların çoğunda, toplum polisi ekipleri kargaşanın önlenmesi ve asayişin yeniden sağlanması için müdahale etmek zorunda kaldı. Olaylar, Ekim ve Kasım 1993’te Atina’nın zengin Kifisia banliyösünde bulunan kiliselerde ve daha sonra Temmuz ve Aralık 1994’te Larissa kentinde doruğa ulaştı. Orada dinsel yobazlığın neden olduğu şiddet olayları Yunanistan kamuoyunu derinden sarstı.

En şiddetli çatışmalar 28 Temmuz 1994’te, Kutsal Sinod’un tayin ettiği Larissa piskoposu İgnatius tahta çıktığı sırada meydana geldi. Ethnos gazetesi, ilk sayfada “Larissa Yeni Piskopos İçin Savaş Alanına Döndü—Ortaçağ Yeniden Canlanıyor” başlıklı manşetin altında şu haberi verdi: “Bu duruma uygun tek bir terim var: Ortaçağ. Dün Larissa’da olup bitenler, . . . . sokak kavgaları, şiddetli çatışmalar, fiziksel yaralanmalar başka nasıl tarif edilebilir?”

Birkaç hafta sonra, karşı olanlar “amansız bir kovalamadan sonra demir çubuk ve sopalarla” Piskopos İgnatius’un arabasına saldırdılar. Bir gazeteci şöyle sordu: “Olaya karışan kişilerin yobazlıkları kendilerini gangsterler gibi ölümle sonuçlanabilecek hareketlere yöneltirken, aynı anda Hıristiyanlığa özgü duygulara sahip olduklarını kabul etmek mümkün mü? . . . . Ve bu hareketler önde gelen kilise liderleri tarafından teşvik ediliyor ve hoş karşılanıyor.”

Noel mevsiminde durum daha da kötüleşti. Eleftherotipia gazetesi 23-26 Aralık 1994’te Larissa’da meydana gelen sarsıcı olaylar hakkında şöyle yazdı: “Uzayıp giden çekişmenin [kutlamaya] gölge düşürdüğü Larissa’da utanç verici bir Noel yaşandı. . . . . Kilise çanları Mesih’in doğumunu ilan ederken, polis copları ‘adil olanların ve adil olmayanların’ başına indi. Kargaşalar, çatışmalar, küfür seli ve tutuklamalar, Larissa’nın Aziz Konstantin Kilisesinin avlusundaki Noel tebriklerinin ve kutsamalarının yerini aldı. . . . . [İgnatius’a karşı yapılan] gösteriler hızla sözlü hakaretlere ve sonra da polisle çatışmalara dönüştü. . . . . Kilise avlusunu savaş alanına çevirdiler.”

Halk buna nasıl karşılık verdi? Ortodoks bir adam şöyle dedi: “Hıristiyan olduklarını iddia eden insanların kutsal bayramlar sırasında nasıl bu tür şiddet hareketlerinde bulunabileceklerini anlayamıyorum. Orada dövülme tehlikesiyle karşılaşırsam, nasıl kiliseye gidebilirim?” Dindar Ortodoks bir kadın da şöyle dedi: “Bütün bu olaylardan sonra kiliseye gitmekten korkuyorum.”

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Yunan Ortodoks Kilisesinin karıştığı bir sürü ahlak skandalı patlak veriyor. Medya din adamlarının bazılarında görülen yozlaşmayı defalarca gözler önüne serdi; örneğin eşcinsel ve pedofil papazlar, zimmete para geçirilmesi, yasadışı antika ticareti. Birçok din adamı değerli ikonlara ve başka değerli sanat eserlerinin bulunduğu hazinelere kolaylıkla ulaşabildiğinden bunu yapmaları pek zor olmuyor.

Bu, resul Pavlus’un İsa’nın takipçilerine, “fırkalar” ve “çekişmeler”le sonuçlandığı için insanların takipçileri olmamaları yönünde verdiği ısrarlı tembihin ne kadar açık bir ihlalidir!—I. Korintoslular 1:10-13; 3:1-4.

Kilise-Devlet İlişkilerinin Geleceği Ne Olacak?

Yunan Devletinin kuruluşundan bu yana, Yunan Ortodoks Kilisesi başlıca din olma ayrıcalığına sahiptir. Yunanistan’da henüz Kilise-Devlet ayırımı yok. Bizzat Anayasa, Yunan Ortodoks Kilisesinin Yunanistan’ın “en yaygın dini” olma konumunu pekiştirmektedir. Bu yüzden, Yunan Ortodoks Kilisesinin etkisi kamu yönetimini, adli kurumları, polisi, eğitimi ve neredeyse toplumun her kısmını içine alacak şekilde, toplumsal yaşamın her kesitinde görülüyor. Kilisenin etkisinin her yerde kendini göstermesi Yunanistan’daki dinsel azınlıklar için baskı ve tarif edilmesi güç zorluklarla sonuçlandı. Anayasa dinsel özgürlüğü garanti altına alıyorsa da, dinsel bir azınlık haklarını istemeye kalktığında hemen hemen her zaman kendini bu Kilise-Devlet ilişkisi tarafından örülen ve kurtulmanın olanaksız olduğu bir dinsel bağnazlık, önyargı ve muhalefet ağında bulur.

Anayasanın gözden geçirilmesi yakın gelecek için kaçınılmaz bir olasılık olarak göründüğünden, şimdiden Kilisenin Devletten ayrılması ısrarla talep edilmektedir. Nüfuz sahibi Yunanlı anayasa uzmanları ve analistleri Kiliseyle Devlet arasındaki bu yakın ilişkinin getirdiği sorunlara dikkat çekiyorlar. Başarılı olabilecek tek çözümün, bu iki kurumun birbirinden tamamen ayrılması olduğunu söylüyorlar.

Bu arada Kilise liderleri böyle olası bir ayrılığa itirazlarını dile getiriyorlar. Kilise-Devlet ilişkilerindeki bu tür bir gelişmeden olumsuz etkilenecek hassas bir konuya değinen bir Ortodoks piskopos şöyle yazdı: “Sonuç olarak, Devlet artık din adamlarının maaşlarını vermeyecek mi? . . . . Bu, birçok kilise bölgesinin papazsız kalması anlamına gelir.”—Matta 6:33 ile karşılaştırın.

Yunanistan’da Kiliseyle Devlet arasındaki yakın ilişkinin başka bir sonucu, Yunan kanununun—Yunanistan için bağlayıcı nitelikte olan Avrupa Birliği yasalarına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olarak—kimliklerde her vatandaşın hangi dine mensup olduğunun belirtilmesini gerektirmesidir. Dinsel azınlıkların üyeleri genelde ayrımın kurbanları olduklarından, aydın insanlar buna ısrarla karşı çıkıyorlar. Bir gazeteci şöyle dedi: “Bu gerçek büyük olasılıkla, dinsel bir azınlığın dinsel özgürlüğünü yaşama hakkı açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.” Ta Nea gazetesi bu sözlere değinerek şöyle yazdı: “Devlet, kişinin dininin kimliğine kaydedilmesi zorunluluğu gibi konularda kilisenin baskıcı tarzına ve tepkilerine aldırmaksızın karar verip yasa çıkarmalıdır.”

Böyle bir ayrıma acil gereksinimi olduğunu vurgulayan anayasa profesörü ve Avrupa Parlamentosu üyesi Dimitris Tsatsos şöyle dedi: “[Yunanistan] Kilisesi toplumsal ve politik yaşamla eğitime hâkim olmayı bırakmalı. Yunan Kilisesinin işleyiş biçimi baskıcıdır. Eğitim sistemimizi ve toplumumuzu yöneten bir despottur.” Başka bir söyleşide aynı profesör şöyle dedi: “Yunanistan’da kilisenin korkunç bir gücü var ve bu maalesef kendi doğal alanı olan amansız tutuculukla sınırlı kalmayıp Yunan toplumunun ilerici kesiminde de kendini göstermeyi başardı. Kişisel olarak, Kilisenin Devletten ayrılmasını talep ediyorum. Ortodoks Yunanlıların Yunanistan’daki diğer dinlerin mensuplarıyla aynı düzeye konmasını ve onlarla eşit olmasını talep ediyorum.”

İsa’nın Hakiki Takipçileri Birlik İçindeler

Yunan Ortodoks Kilisesinde gerçek Hıristiyanlığın belirleyici özelliğini görmek gerçekten zordur. İsa, takipçileri arasında ayrılıkların ve bölünmelerin olmasını istemiyordu. Babasına dua ederken, takipçilerinin ‘hepsinin bir’ olmasını rica etti. (Yuhanna 17:20) Öğrencilerinin ‘arasında sevgi’ olacak ve bu, İsa’nın hakiki takipçilerinin tanıtıcı özelliği olacaktı.—Yuhanna 13:35.

Birlik, göründüğü kadarıyla Yunan Ortodoks Kilisesinden çok uzaktır. Yine de, bu, bugün teşkilatlanmış dinlerde ender rastlanan bir durum değildir. Bu daha çok Hıristiyan âleminin dinlerini kasıp kavuran bölücülüğün bir simgesidir.

Tanrı’yı yürekten sevenler bu acınacak durumu, resul Pavlus’un I. Korintoslular 1:10’da İsa’nın hakiki takipçilerine yazdığı şu sözleriyle bağdaştırmakta zorluk çekerler: “İmdi, ey kardeşler, ayni şeyi söylemenizi, ve aranızda fırkalar olmamasını, fakat ayni fikir ve ayni reyde birleşmiş olmanızı, Rabbimiz İsa Mesihin ismile sizden rica ederim.”

Evet, İsa’nın hakiki öğrencileri arasında kopmaz bir birlik var. İsa’nın takipçilerine özgü sevgi bağıyla birleşmiş olduklarından, aralarında siyasal yönden, mezhep veya öğreti açısından farklılıklar yoktur. İsa’nın açıkça gösterdiği gibi, herkes onun takipçilerini “meyvalarından” veya etkinliklerinden tanıyabilecekti. (Matta 7:16) Bu dergiyi yayımlayanlar, sizi, hem Yunanistan’da hem de dünyanın bütün diğer yerlerinde İsa’nın takipçilerine özgü gerçek birliğe sahip olan Yehova’nın Şahitlerinin “meyvalar”ını araştırmaya davet ediyorlar.

[Sayfa 18’deki resim]

Papazlar polisle çatıştılar

[Sayfa 15’teki resim tanıtım notu]

The Pictorial History of the World isimli kitaptan

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş