Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Aralık s. 4-8
  • Sığınmacı Sayısında Artış

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Sığınmacı Sayısında Artış
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Sorun Neden Ciddileşiyor?
  • Milyonlarca İstenmeyen İnsan
  • Durumu Karmaşıklaştıran Nedir?
  • Nefret ve Korku
  • “Gurbete Düşmüş” Olanlara Yardım Edin
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur (İnceleme)—2017
  • Çözüm Nedir?
    Uyanış!—1996
  • Sığınmacı Krizi - Milyonlarca İnsan Ukrayna’dan Kaçıyor
    Ek Konular
  • Felaketin Çocukları
    Uyanış!—1996
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Aralık s. 4-8

Sığınmacı Sayısında Artış

İNSANLIK tarihinin büyük bölümünü savaş, açlık ve zulüm gibi kötü olaylar oluşturmuştur. Sonuç olarak, her çağda bir yerlere sığınmak isteyen insanlar olmuştur. Tarih boyunca, uluslar ve kavimler ihtiyaçta olanlara sığınma hakkı tanımışlardır.

Eski Aztekler, Asurlular, İbraniler, Müslümanlar, Yunanlılar ve diğerleri sığınma hakkı veren yasalara saygı gösterirlerdi. 23 yüzyıldan fazla zaman önce, Yunanlı filozof Platon şöyle yazdı: “Kendi ülkesinin insanlarından ve ailesinden uzak olan yabancı, insanların ve tanrıların sevgisini daha çok görmeli. O halde, yabancılara haksızlık edilmemesi için, her türlü önlem alınmalı.”

Yirminci yüzyıl boyunca, sığınmacı sayısında büyük bir artış oldu. II. Dünya Savaşından kalma 1,5 milyon sığınmacıyla ilgilenmek üzere, 1951’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) kuruldu. O zamanki sığınmacıların çok geçmeden sığındıkları ülkenin bir kısmı olacakları düşüncesine dayanarak, kurumun öngörülen ömrü üç yıldı. Kurumun daha sonra feshedilebileceği sanılıyordu.

Oysa, yıllar geçtikçe sığınmacı sayısı durmadan arttı. 1975 yılına kadar sayıları 2,4 milyonu bulmuştu. 1985’te rakam 10,5 milyondu. 1995’e kadar UNHCR’den korunma ve yardım gören insanların sayısı 27,4 milyona yükselmişti!

Birçokları, Soğuk Savaş sonrası dönemin küresel sığınmacı sorununu çözmek üzere bir kapı açacağını ümit etmişti; bu olmadı. Bunun yerine, toplumlar tarihsel veya etnik çizgileri boyunca ayrıldı ve sonuç olarak çatışmalar meydana geldi. Savaşlar sürdükçe, insanlar, hükümetlerinin kendilerini koruyamayacaklarını veya korumayacaklarını bildikleri için kaçtılar. Örneğin, 1991’de yaklaşık iki milyon Iraklı komşu ülkelere akın etti. O zamandan beri, tahminen 735.000 sığınmacı eski Yugoslavya’dan kaçtı. Sonra, 1994’te Ruanda’daki iç savaş, ülkenin 7,3 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını evlerinden kaçmak zorunda bıraktı. Yaklaşık 2,1 milyon Ruandalı yakın Afrika ülkelerine sığındı.

Sorun Neden Ciddileşiyor?

Sığınmacı sayısındaki artışa katkıda bulunan birkaç etken var. Afganistan ve Somali gibi bazı yerlerde ulusal yönetimler çöktü. Dolayısıyla, meydan kırsal kesimleri hiç çekinmeden yağmalayarak panik yaratan ve insanları kaçmak zorunda bırakan silahlı milislere kaldı.

Başka yerlerde, çatışmalar karmaşık etnik veya dinsel farklılıklardan kaynaklanıyor; savaşan tarafların önde gelen hedeflerinden biri, sivil halkları kovmak oluyor. Bir BM temsilcisi 1995’in ortalarında eski Yugoslavya’daki savaşla ilgili şöyle yakındı: “Birçok insan için bu savaşın nedenlerini anlamak oldukça zordur: kimler savaşıyor, neden savaşıyorlar. Önce bir taraftaki insanlar, üç hafta sonra da öbür taraftaki insanlar toplu halde kaçıyor. Konuyu anlaması gereken insanlar için bile bunu anlamak çok zor.”

Tahrip gücü son derece yüksek modern silahlar—çoklu roketatarlar, füzeler, toplar ve benzeri silahlar—katliama katkıda bulunup çatışma alanını genişletiyor. Sonuç: daha çok sığınmacı. Son zamanlarda dünyadaki sığınmacıların yaklaşık yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerden, yine gelişmekte olan ve sığınmacılara bakacak durumda olmayan komşu ülkelere kaçtı.

Birçok çatışmada gıda yetersizliği soruna katkıda bulunuyor. İnsanlar belki yardım konvoyları kendilerine ulaşamadığı için açlık çektiklerinden kaçmak zorunda kalıyorlar. The New York Times şu gözlemde bulunuyor: “Doğu Afrika gibi yerlerde açlıkla savaşın birleşimi ülkeyi, geçimini sağlayamayacak derecede harap etti. Giden yüz binlerce insanın açlıktan mı yoksa savaştan mı kaçtığı sorusu artık bir önem taşımıyor.”

Milyonlarca İstenmeyen İnsan

Sığınma hakkı düşüncesine ilke olarak saygı gösteriliyorsa da, sığınmacıların çokluğu ulusları ürkütüyor. Eski Mısır’da da benzer bir durum yaşanmıştı. Yakub ve ailesi yedi yıllık bir açlığın yıkıcı etkilerinden kaçıp Mısır’a sığındıklarında dostça karşılandılar. Firavun onları “memleketin en iyi yerinde” oturttu.—Tekvin 47:1-6.

Bununla birlikte, zaman geçtikçe İsrailliler çoğaldı ve “memleket onlarla doldu.” Mısırlılar onlara artık sert davranmaya başladı, fakat “onlara ne kadar eziyet ettilerse [İsrailliler] o kadar çoğaldılar, ve o kadar yayıldılar. Ve İsrail oğulları yüzünden korkuya düştüler.”—Çıkış 1:7, 12.

Benzer biçimde, bugün sığınmacı sayısı arttıkça, uluslar ‘korkuya düşüyorlar.’ Kaygılarının en önde gelen nedenlerinden biri ekonomiktir. Milyonlarca sığınmacıyı doyurmak, giydirmek, barındırmak ve korumak çok masraf gerektirir. 1984 ve 1993 arasında, UNHCR’nin yıllık harcamaları 444 milyon dolardan 1,3 milyar dolara yükseldi. Paranın çoğu, bazen kendi ekonomik sorunlarıyla uğraşan daha zengin uluslar tarafından bağışlanıyor. Bağış yapan uluslar bazen şöyle yakınıyorlar: ‘Kendi sokaklarımızdaki evsizlere yardım etmekte zorluk çekiyoruz. Özellikle de sorun büyük olasılıkla azalmayıp büyüyeceğine göre, tüm gezegenin evsizlerinden nasıl sorumlu olabiliriz?’

Durumu Karmaşıklaştıran Nedir?

Zengin bir ülkeye ulaşmayı başaran sığınmacılar, sık sık, durumlarının ekonomik nedenlerle aynı ülkeye göç etmiş binlerce insan yüzünden karmaşıklaştığını fark ederler. Ekonomik nedenlerle göçen bu insanlar savaş, zulüm veya açlıktan kaçan sığınmacılar değildir. Aslında onlar, daha iyi bir yaşam sürmek, yoksulluktan kurtulmak isterler. Kendilerine sığınmacı süsü verip sığınma kurumlarını sahte ifadelerle meşgul ettiklerinden, gerçek sığınmacılar için adil ve önyargısız bir karar verilmesini de zorlaştırırlar.a

Sığınmacı ve göçmen akını, yıllardan beri zengin ülkelere doğru yan yana akan iki dereye benzetilmiştir. Oysa, giderek sıkılaştırılan göçmenlik yasaları ekonomik nedenle göç edenlerin akışını engellemiştir. Dolayısıyla, onlar da sığınmacı akışı içinde yer almışlar ve bu akıntı bir sele dönüşmüştür.

Sığınma başvurularının incelenmesinin birkaç yıl sürebileceğinin bilincinde olduklarından, ekonomik nedenle göç edenler her durumda kazançlı çıkacaklarını düşünürler. Sığınma başvuruları kabul edilirse, daha sağlıklı bir ekonomik ortamda kalabilecekleri için kazançlı olurlar. Başvuruları reddedilirse, yine kazançlı çıkarlar, çünkü biraz para kazanmış ve kendi ülkelerinde kullanabilecekleri bazı yetenekler edinmiş olurlar.

Ülkeye akın eden sığınmacı ve sahtekâr sayısındaki artış sürdükçe, birçok ülke ‘hoş geldiniz’ levhasını söküp kapıyı kapatıyor. Bazıları sınırlarını kaçaklara kapattılar. Başka ülkeler sığınmacıların ülkeye girişlerini uygulamada aynı derecede olanaksız kılan yasalar ve usuller yürürlüğe koydular. Başka ülkeler ise sığınmacıları kaçtıkları ülkelere zorla geri gönderdiler. Bir UNHCR yayını şu gözlemde bulunuyor: “Hem gerçek sığınmacıların hem de ekonomik nedenle göç edenlerin sayısındaki aralıksız artış 3.500 yıllık sığınma geleneği üzerinde büyük bir baskı oluşturdu ve onu çöküşün eşiğine getirdi.”

Nefret ve Korku

Sığınmacı sorunlarına katkıda bulunan bir etken de, kendini korku ve nefretle gösteren yabancı düşmanlığıdır. Birçok ülkede insanlar, ulusal kimliklerinin, kültürlerinin ve işlerinin, yabancılar tarafından tehdit edildiğini düşünüyorlar. Böyle korkular bazen şiddet yoluyla açığa vuruluyor. Refugees (Sığınmacılar) dergisi şöyle diyor: “Avrupa kıtası her üç dakikada bir ırkçı saldırıya tanık oluyor ve geçici sığınmacı yurtları sık sık bunun hedefi oluyor.

Orta Avrupa’daki bir poster dünyanın birçok ülkesinde giderek yankı bulan derin bir düşmanlığı dile getiriyor. Zehirli mesajı yabancıları hedef gösteriyor: “Ulusumuzun vücudunda iğrenç ve acı verici bir çıban başıdırlar. Kültür, ahlak veya dinsel ideallerden yoksun bir etnik topluluk, hep soygun ve hırsızlık yapan göçebe bir ayaktakımıdır. Bu pasaklı, bitli insanlar sokaklarda ve garlarda yer işgal ediyorlar. Pasaklı paçavralarını toplayıp sonsuza dek defolsunlar!”

Tabii ki, sığınmacıların çoğu zaten ‘sonsuza dek defolmayı’ çok isterdi. Yuvalarına dönmeyi hasretle istiyorlar. Yürekleri, aile ve dostlarıyla huzur dolu, normal bir yaşamı özlüyor. Fakat gidebilecekleri bir yuva yok.

[Dipnot]

a 1993’te, sadece Batı Avrupa’daki hükümetler ülkelerine sığınmak isteyenlerin işlemlerinin yapılması ve bu kişilerin kabul edilmesi için 11,6 milyar dolar harcadılar.

[Sayfa 6’daki çerçeve/resim]

Sığınmacıların Acı Durumu

“Yüz binlerce sığınmacı çocuğun her gece aç yattığını biliyor muydunuz? Ya da sekiz sığınmacı çocuktan sadece birinin okula gittiğini biliyor muydunuz? Bu çocukların çoğu bir müze şöyle dursun, sinemaya ya da parka bile hiç gitmedi. Birçokları dikenli tellerin arkasında ya da tecrit edilmiş kamplarda büyüyor. Bir inek veya köpek hiç görmediler. Birçok sığınmacı çocuk yeşil çimenleri üzerinde oynanacak ve koşulacak bir şey olarak değil, yiyecek olarak görüyor. Sığınmacı çocuklar işimin en üzücü kısmını oluşturuyor.”—Sadako Ogata, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri.

[Tanıtım notu]

ABD Deniz Kuvvetleri Fotoğrafı

[Sayfa 8’deki çerçeve/resim]

İsa da Bir Sığınmacıydı

Yusuf ve Meryem oğulları İsa’yla birlikte Beytlehem’de oturuyorlardı. Doğulu astrologlar altın, buhur ve mür gibi hediyelerle yanlarına geldi. Onlar çıktıktan sonra bir melek Yusuf’a görünüp şöyle dedi: “Kalk, anası ile çocuğu al, ve Mısıra kaç; ve ben sana söyleyinciye kadar orada kal; çünkü Hirodes çocuğu yok etmek için onu arıyacaktır.”—Matta 2:13.

Vakit kaybetmeden üçü yabancı bir ülkeye sığındılar; sığınmacı oldular. Hirodes astrologların Yahudilerin kralı olacağı önceden bildirilen Kişinin bulunduğu yeri kendisine söylemedikleri için çok öfkeliydi. İsa’yı öldürmek üzere yaptığı başarısız bir girişimde, adamlarına Beytlehem ve çevresindeki tüm küçük erkek çocukları öldürmelerini emretti.

Yusuf ve ailesi Tanrı’nın meleği Yusuf’a rüyasında bir daha görünene kadar Mısır’da kaldı. Melek şöyle dedi: “Kalk, çocuğu ve anasını al, ve İsrail diyarına git; çünkü çocuğun canını arıyanlar öldüler.”—Matta 2:20.

Anlaşıldığı kadarıyla, Yusuf Mısır’a kaçmadan önce oturdukları yer olan Yahudiye’ye yerleşme niyetindeydi. Fakat bir rüyada bunu yapmanın tehlikeli olacağı konusunda uyarıldı. Böylece şiddet tehdidi yaşamlarını bir kez daha etkiledi. Yusuf, Meryem ve İsa kuzeye, Galile’ye yolculuk yapıp Nasıra şehrine yerleştiler.

[Sayfa 7’deki resimler]

Geçtiğimiz yıllarda milyonlarca sığınmacı canını kurtarmak için başka ülkelere kaçtı

[Tanıtım Notları]

Üst sol: Albert Facelly/Sipa Press

Üst sağ: Charlie Brown/Sipa Press

Alt: Farnood/Sipa Press

[Sayfa 4’teki resim tanıtım notu]

Soldaki çocuk: BM FOTOĞRAFI 159243/J. Isaac

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş