Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g97 Temmuz s. 19-22
  • Sonunda Hakikati Buldum

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Sonunda Hakikati Buldum
  • Uyanış!—1997
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Yoğun Dinsel Eğitim
  • Karışıklığın Ortasında
  • Savaşan Dünya
  • Hakikati Buluyorum
  • Çok Değerli Bir İmtiyaz
  • Şahane Nimetler
  • Yehova’ya Güvenmeyi Öğrendim
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1998
  • Hamam Diyarında
    Uyanış!—2008
  • Kutsal Kitabın Verdiği Net ve Mantıklı Cevaplar Beni Çok Etkiledi
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2015
  • Korkunç Denemelerde Nasıl Ayakta Kaldım?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1998
Daha Fazla
Uyanış!—1997
g97 Temmuz s. 19-22

Sonunda Hakikati Buldum

Ağustos 1939’un sonuna doğru, Budapeşte’deki (Macaristan) evime giderken Moskova’da mola verdim. Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı birkaç gün önce, yani 23 Ağustos’ta imzalanmıştı ve Kremlin Nazilerin gamalı haçlı bayraklarıyla donanmıştı. Neden Rusya’daydım ve evde beni ne bekliyordu?

İLK ÖNCE, 15 Ocak 1918’de doğduğum ufak Macar kenti Veszprém’deki günlerimi anlatayım. Dört çocuğun en büyüğüydüm ve ana-babamız kiliseye düzenli olarak gitmemize dikkat ederlerdi. Beş yaşına geldiğimde, bir Roma Katolik manastırında Missa törenine yardım ediyordum. Evde, ayin için kâğıttan yaptığım papaz giysisini giyerek kardeşlerime Missa töreninde yapılanları taklit ederdim.

Sekiz yaşıma geldiğimde, babam ailemizi terk etti ve annem, annesinin de yardımıyla bizim bakımımızı üstlendi. Bundan bir yıl sonra, annem kanserden öldü. Sonraki yıllarda biz kardeşler de birbirimizden ayırıldık ve çeşitli yetimhanelere ve özel evlere verildik. Kaldığım son yetimhane Budapeşte yakınlarındaydı. Burası Frères Maristes (Meryem Ana Biraderleri) adlı bir Fransız Katolik öğretmenler tarikatınca işletiliyordu. Tanrı’ya karşı gerçek bir sevgi besliyordum, bu nedenle 13 yaşına geldiğimde onların tarikatının eğitim teklifini kabul ettim.

Yoğun Dinsel Eğitim

Ertesi yıl, Yunanistan’a gönderildim; burada, Fransızca eğitim veren ve öğretmenlik eğitimi alacağım bir Frères Maristes okuluna gittim. Dört yıl sonra, 1936’da ilkokul öğretmenliği için yeterlik sahibi olduğumu gösteren bir sertifikayla mezun oldum. Mezuniyetten sonra, yoksulluk, itaat ve iffetle ilgili üç yönlü yemini ederek birader unvanı aldım. Biraderler olarak dinsel bir giysi giydiğimiz ve kateşizmi öğrettiğimiz halde, Mukaddes Kitabı hiç incelememiştik.

O yaz Çin’deki bir okulda öğretim vermek üzere başvurdum ve başvurum kabul edildi. 31 Ekim 1936’da büyük bir yolcu gemisiyle Marsilya’dan (Fransa) ayrıldım. 3 Aralık 1936’da Şanghay’a vardım. Oradan da trenle Çin’in kuzeyindeki başkent Pekin’e devam ettim.

Pekin’den 25 kilometre uzaklıkta dağlık bir bölgede Frères Maristes tarikatının büyük bir okulu, yatakhaneleri ve çiftlik binaları vardı. Yer, imparatorun yazlığına yakındı ve burada çok hoş bahçelerle meyve ağaçları da vardı. Burada hem Çince hem de İngilizce öğrenmek üzere yoğun bir şekilde çalışmaya başladım. Fakat Mukaddes Kitabı hiç incelemedik.

Karışıklığın Ortasında

Japonya 1930’ların başlarında Çin’in bir bölgesi olan Mançurya’yı ele geçirdi. Temmuz 1937’de Japon ve Çin askerleri Pekin’de çarpıştı. Zafer kazanan Japonlar kendi seçtikleri Çinlilerden oluşan bir hükümet kurdular. Bu, yeni hükümete karşı olan Çinli gerillalarla aralarında çatışmalara yol açtı.

Pekin’in dışındaki manastırımız Fransız toprakları olarak kabul edildiği için, direkt çatışmalardan korunuyordu. Ancak, rasgele atılan toplar ve açılan ateşlerin isabet etmesi sonucu, manastırımıza sığınan 5.000’den fazla Çinli arasından bazıları yaralandı. Bu arada, kırsal kesim Çinli gerillaların yönetimindeydi.

Eylül 1937’de 300 kadar silahlı Çinli gerilla silah, para ve yiyecek bulmak amacıyla binalarımıza saldırdı. Rehin alınan on Avrupalıdan biri de bendim. Altı gün rehin tutulduktan sonra, serbest bırakılan ilk rehineler arasındaydım. Yediklerimiz pek temiz olmadığından hastalandım, bu nedenle bir ay hastanede yattım.

Hastaneden taburcu olduktan sonra, Pekin’in daha güvenli bir bölgesinde tarikat tarafından işletilen başka bir okula gönderildim. Ocak 1938’de öğretmen olarak Şanghay’a gönderildim, fakat Eylül’de tekrar Pekin’de öğretim vermek üzere döndüm. Bununla birlikte, o ders yılından sonra dinsel yeminlerimi yenilememiştim. Yedi yıl boyunca dinsel bir yaşam ve eğitim sürdürmüş fakat hakikat arayışımı doyurmakta başarısız olmuştum. Bu yüzden Budapeşte’deki evime dönmek üzere tarikatı bıraktım.

Bu sırada II. Dünya Savaşının fırtına bulutları toplanıyordu. Fransız üstlerim, Sovyetler Birliği topraklarından geçen Trans-Sibirya Demiryolu’nu kullanmamı önermişlerdi. 27 Ağustos 1939’da Kremlin’i Nazi bayraklarıyla donanmış olarak görmem bu yolculuk sırasındaydı.

Savaşan Dünya

Budapeşte’ye 31 Ağustos 1939’da vardım. Ertesi gün, Almanya Polonya’yı istila etti; böylece II. Dünya Savaşı başladı. Daha sonra, Almanya Sovyetler Birliğiyle yaptığı saldırmazlık paktını bozdu ve 22 Haziran 1941’de Hitler’in orduları Sovyetler Birliğini istila etti. Moskova’nın banliyölerine girdiler, fakat kenti ele geçiremediler.

Macaristan, Almanya’yla bir barış antlaşması imzaladı ve Alman ordularının Macar topraklarından geçmesine izin verildi. 1942’de evlendim, 1943’te Macar Ordusuna alındım. Mart 1944’te, Hitler Macaristan’ın savaşta kendine verdiği destekten memnun olmadığından Almanya Macaristan’ı istila etti. O yıl oğlumuz doğdu. Budapeşte’nin uğradığı ağır bombardımandan kurtulmak için, karım ve oğlum karımın ana-babasıyla kalmak üzere taşraya gittiler.

Savaşın seyri değişti ve Sovyet Ordusu ilerleyişe geçerek 24 Aralık 1944’te Budapeşte’ye vardı. Ruslar tarafından yakalandım ve bir savaş tutsağı oldum. Binlerce tutsak, Baja’ya (Macaristan) gitmek üzere 160 kilometre yürümeye zorlandık. Orada, sığır vagonlarına doldurulup Temeşvar’a götürüldük ve büyük bir toplama kampına konulduk. 45.000 tutuklunun en az 20.000’i 1945’in başlarında bir tifo salgını sırasında öldü.

Ağustosta, kamptan sağ çıkan 25.000 kişi Karadeniz’e götürüldü. Yaklaşık 20.000 kişi oradan Sovyetler Birliğine götürüldü. Bununla birlikte, hasta olan 5.000 kadar kişi, ben de dahil Macaristan’a geri döndük ve serbest bırakıldık. Böylece, sekiz aylık korkunç tutsaklık bitti. Birkaç ay sonra, karım ve oğlumla tekrar birleştik ve oturmak üzere Budapeşte’ye geri döndük.

Savaştan sonra da acılar birçokları için devam etti. Yiyecek kıttı ve enflasyon yıkıcıydı. 1938’de o zamanki para birimi olan bir Macar pengösünün satın aldığını 1946’da almak için bir kentilyondan (1.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000) fazla para gerekiyordu! Demiryollarında bir büro işi bulunca, yaşamımız zamanla düzelmeye başladı.

Hakikati Buluyorum

Yıl 1955’ti; Budapeşte’de oturduğumuz apartmanda komşumuz olan bir Yehova’nın Şahidi, karım Anna ile Mukaddes Kitap hakkında konuşmuştu. Anna, Mukaddes Kitabın cehennemin bir işkence yeri olduğunu öğretmediğini söyleyince konu ilgimi çekti. (Vaiz 9:5, 10; Resullerin İşleri 2:31) Bir Katolik olarak Mukaddes Kitabı hiç incelememiştim, kilise okullarında özel eğitim alırken bile. Cehennem ateşi gibi Kutsal Yazılara dayanmayan Katolik öğretilerini sadece kabul etmiştim. Şimdi ise, özellikle Tanrı’nın Gökteki Krallığı ve bu krallığın yeryüzünü cennet yapmakla ilgili Tanrısal amacı nasıl yerine getireceği başta olmak üzere Mukaddes Kitap hakikatlerini sevmeye başlamıştım. (Matta 6:9, 10; Luka 23:42, 43; Vahiy 21:3, 4) Daha önce hiç tatmadığım şahane bir mutluluk duydum.

O zamanlar, Yehova’nın Macaristan’daki Şahitleri, Tanrı’nın Krallığıyla ilgili hakikatleri cesaretle öğrettikleri için izlenip tutuklanıyor ve hapse atılıyorlardı. Şahitlerin Macarcada bulduğum tüm yayınlarını okudum ve Macarcaya çevrilmemiş İngilizce ve Fransızca yayınları da elde edebildim. Bu dilleri öğrendiğim için çok müteşekkirdim!

Ekim 1956’da Macarlar Rusya güdümlü Komünist yönetime karşı ayaklandılar. Budapeşte’deki çatışmalar yoğundu. Hapishanedeki birçok kişi, Yehova’nın Şahitleri de dahil, serbest bırakıldı. Bu sırada karım ve ben Yehova Tanrı’ya vakfımızı simgelemek üzere vaftiz edildik. Bir hafta sonra, Rus askerleri devrimi bastırdı. Serbest bırakılan Şahitler hapishaneye geri gönderildi.

Çok Değerli Bir İmtiyaz

Vaaz etme işinden sorumlu Şahitlerin çoğu hapiste olduğundan, kardeşlerden biri bana yaklaşıp Mukaddes Kitaba dayalı yayınlarla ilgili çeviriler yapıp yapamayacağımı sordu. Başta, İsviçre’den gelen, Fransızca yazılmış makaleleri içeren özel mektuplar verildi. Bunları Macarcaya çeviriyordum, daha sonra çevrilen makalelerin kopyaları cemaatlere dağıtılıyordu.

Macaristan’da Yehova’nın Şahitlerinin bürosunda çalışan János Konrád İsa’nın takipçilerine özgü tarafsızlığı nedeniyle 12 yıl hapis yattıktan sonra 1959’da serbest bırakıldığında, tercüman olarak tayin edildim. O zaman çevirmek üzere İngilizce malzemeler aldım. Bunlar bana genellikle adını bilmediğim bir bayan kurye tarafından iletilirdi. Böylece, yakalanır ve işkence görürsem adını açıklayamayacaktım.

Ben çeviriyi yaptıktan sonra, birader Konrád doğruluğunu kontrol ederdi. Sonra hemşireler çevrilmiş makaleleri 12 kopyaya dek çoğaltmak üzere karbon kâğıdı kullanarak çok ince kâğıtlara daktilo ederlerdi. Böylece, bazen dergi incelemesine katılan herkesin kendine ait inceleme malzemesi olurdu. Daha sonra, onlar ellerindeki kopyaları başka bir inceleme grubuna verirlerdi. Bununla birlikte, çoğu kez her bir inceleme grubu için sadece bir dergi kopyası çıkarabiliyorduk. O zaman tüm katılanların özellikle dikkatle dinlemesi ve Mukaddes Kitap müzakeresinden tam olarak yararlanmak için notlar alması gerekiyordu.

Tercümeye başladığım 1956 yılından 1978’e dek The Watchtower Macarcada sadece daktiloyla yazılmış bir formda dağıtıldı. 1978 ile 1990 arasında The Watchtower’ın teksir makinesiyle çoğaltılmış kopyaları sağlandı. Ve 1990’dan beri Macarca olarak dört renkli basılmış Watchtower ve Awake! dergilerini almak büyük bir nimet oldu!

Komünist yönetim altında herkesin dindışı bir işi olmalıydı. Bu nedenle, 22 yıl boyunca tercüme işini, 1978’de emekli olana dek çalışmadığım zamanlarda yaptım. Bu, genellikle sabahın erken ve gecenin geç saatlerindeydi. Emekliliğimden sonra, çevirmen olarak tam gün hizmet etmeye başladım. O zamanlar, her çevirmen evde çalışıyordu ve yasak yüzünden birbirimizle iletişim kurmamız zordu. 1964’te polis, çevirmenlerin evlerine aynı anda baskın yaptı ve malzemelerimizi ele geçirdi. Bu nedenle polisler tarafından yıllar boyu sık sık ziyaret edildik.

Şahane Nimetler

Pasaport başvurum 1969’da kabul edildi, böylece János Konrád ve ben Yehova’nın Şahitlerinin “Peace on Earth” (Yeryüzünde Barış) adlı Uluslararası Büyük Toplantısına katılmak üzere Macaristan’dan Paris’e gidebildik. Başka ülkelerden gelen Şahit kardeşlerle tanışmak ve Yehova’nın Şahitlerinin Bern’deki (İsviçre) bürosunda birkaç gün kalmak gerçekten büyük bir nimetti! 1970’lerde Macaristan’dan birçok Şahit büyük toplantılara katılmak üzere Avusturya ve İsviçre’ye gidebildiler.

Hükümetin koyduğu yıllar süren kısıtlamalardan sonra, 1986’da Budapeşte’deki Kamaraerdő Gençlik Parkında, hükümet onaylı ilk büyük toplantımızı yaptık. 4.000’den fazla kişi, kardeşleriyle selamlaşırken ve parkın kapısının üzerine asılmış ‘Hoş geldiniz’ yazılı panoyu okurken sevinç gözyaşları döküyordu.

Sonunda, 27 Haziran 1989’da hükümet Yehova’nın Şahitlerini yasal olarak tanıdı. Bu haber kardeşlerimiz için büyük sevinç yaratacak şekilde Macar televizyonunda duyuruldu. O yıl, işimize yaklaşık 40 yıl önce konan yasaktan beri, hiçbir kısıtlama olmaksızın ilk bölge toplantılarımızı yaptık. Budapeşte’deki toplantıda 10.000’den fazla kişi hazır bulundu ve ülkenin başka yerlerinde yapılan diğer dört toplantıda da binlerce kişi hazır bulundu. En küçük erkek kardeşim László’nun ve karısının Budapeşte’de vaftiz edildiğini görmek benim için büyük bir sevinçti!

Sonra, Temmuz 1991’de rüyalarımızda bile göremeyeceğimiz bir nimet tattık; bu, Budapeşte’nin büyük Népstadion stadyumunda 40.000’den fazla kişinin hazır bulunduğu uluslararası bir toplantıydı. Bu toplantıda, Brooklyn’deki merkez büro personeli üyelerinin verdiği konuşmaları tercüme etme imtiyazını tattım.

Bugün Anna ve ben, 40’tan fazla sevgili kardeşimizle birlikte Yehova’nın Şahitlerinin, Budapeşte’nin banliyösünde bulunan güzel bürosunda çalışıyoruz. Burada, gençlerden oluşan iyi bir ekiple birlikte Tercüme Departmanında hizmet ediyorum; Anna ev işleri kısmında hizmet ediyor.

Oğlumuza Mukaddes Kitap hakikatini kazandırma çabalarımıza rağmen, büyüdüğünde hakikati kabul etmedi. Bununla birlikte, şimdi hakikate karşı tavrı olumlu ve zamanla onun da Yehova’ya hizmet edeceğini ümit ediyoruz.

Karım ve ben sevgi dolu Tanrımız Yehova hakkındaki hakikati bulduğumuz ve şimdi 40 yıldan fazla bir süredir O’na hizmet edebilmiş olduğumuz için gerçekten minnettarız.—Endre Szanyi tarafından anlatılmıştır.

[Sayfa 21’deki resim]

Eşimle birlikte

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş