Kirpikli Kuşla Tanışın
“HERHALDE sizinle daha önce hiç karşılaşmadık. Biz, birçok kişinin Afrika yer boynuzgagası olarak bildiği kuşlarız.
Çarpıcı görünümümüzden başka, kendimiz hakkındaki diğer bazı ilginç gerçekleri de sizinle paylaşmak isteriz. Adımızdan da anlaşılabileceği gibi bu gerçeklerden biri, vaktimizin çoğunu yerde geçiriyor olmamızdır. Boyutlarımız hemen hemen bir hindininki kadardır ve hindiler gibi biz de pek fazla uçmayız.
Ayırt edilmemizi sağlayan hantal yürüyüşümüzle, Afrika’nın orta ve güneybatı bölgelerinde dolaşırız. Bir gün sizinle karşılaşırsak, kıpkırmızı ibiğimiz, gözlerimizi çevreleyen lekeler ve elbette uzun, şaşırtıcı kirpiklerimiz sayesinde bizi mutlaka tanırsınız.
Biz yer boynuzgagaları olarak, çocuk büyütme konusunda çok ihtiyatlıyızdır; ortalama olarak her altı yılda bir civciv yetiştiririz. Üreme mevsimi boyunca, erkeklerimiz genellikle ağaç ya da kaya kovuklarında bulunan yuvalarımızın içini kaplamak için bol bol kuru yaprak getirirler. Daha sonra 40 günlük bir dönem boyunca dişiler yumurtalara özenle bakarlar. Aile grubumuzun diğer üyeleriyle birlikte, ‘müstakbel anneye’ düzenli olarak solucanlar, tırtıllar ve başka lezzetli yiyecekler getirmek için telaşla koşturup dururuz. Yeni yavrular, yumurtadan çıktıktan üç ay sonra aile birimimizin geri kalan üyelerine katılmak üzere yuvayı terk edince hepimiz sevinçten coşarız.
Biz, olgunluğa giden yolda biraz yavaş ilerleriz; tam anlamıyla bir yetişkin olabilmemiz için geçen süre neredeyse altı yıldır. Ayrıca bizlerden biri için, kendi ailesini kurmayı başarmak daha da uzun sürebilir. Elbette uzun ömürlü (bazılarımız 30 yıl yaşar) olmamız, genlerimizi bizden sonraki kuşağa aktarabilmek üzere bize bol zaman tanır.
Sizin de görebileceğiniz gibi, ailemize çok düşkünüzdür; sekiz kişiyi geçmeyen gruplar halinde, birlikte yaşar ve çalışırız. Her aile, Afrika savanları, ağaçlık alanlar ve çayırlıklardan oluşan 100 kilometre kare kadar bir alanda etkinlik gösterir. Açılan yeni tarım alanları ve insan yerleşimi sonucu, Afrika’nın güneyindeki bazı bölgelerde yaşam alanlarımızı yüzde yetmiş oranında yitirdik.
Bizler arazimizi korumaya çok dikkat ederiz ve sınırlarımızda düzenli olarak devriye gezeriz. Yılanlar, tırtıllar, kaplumbağalar ve böceklerden oluşan yiyeceklerimizi kimseyle paylaşmayız; başka ailelerden olan boynuzgagalarla bile. Davetsiz misafirleri kaçırmak için hep saldırıya hazır olduğumuzdan, kimi zaman şapşallıklar da yaparız. Nasıl mı? Bir pencere camında kendi yansımamızı gördüğümüzde, bunu davetsiz bir misafir sanıp pencereye doğru koşarız. Ve uzun sert gagamızla cama toslayınca da camın tuzla buz olması kaçınılmazdır. Çok cam kırıldığından bazı insanlar pencerelerine tel örgüler koydular; bunun için onlara teşekkür ediyoruz!
Üzücüdür ki, bugün bizi kaygılandıran bazı ölümcül tehditlerle karşı karşıyayız. Bazı insanlar yaşam alanlarımızda bize yer bırakmıyor. Başkaları bizi vuruyor. Çiftçiler çoğu kez çakallar ve istenmeyen başka hayvanlar için zehirli yemler koyuyorlar. Bu yemin zehirli olduğunu nereden bilelim? Herhalde bizi korumak için kimi zaman çiftçiler zehiri gömüyor. Fakat biz normal olarak uzun gagamızla yiyecek bulmak için toprağı kazarken, zehirli yiyeceği dışarı çıkarıyor ve aslında kendi mezarımızı kazmış oluyoruz.
Kimileri bizi bu tehlikelerden korumak için büyük bir uğraş veriyor. Umuyoruz ki, bir gün biz de kuş kardeşimiz dodo’nun akıbetine uğrayıp soyu tükenmiş bir tür haline gelmeyiz. Günün birinde yolunuz yaşadığımız bölgeye düşerse ve du-du-dududu, du-du-dududu diye çıkan uğultulu ötüşümüzü duyarsanız, bizi görmeye çalışın. Uzun kirpiklerimizi kırpıştırıp size, boynuzgagaların ülkesine hoşgeldiniz, diyeceğiz.”