Kader mi Rastlantı mı?
“KADER çok can aldı ama bazılarını da esirgedi.” Bu sözler International Herald Tribune’da yer aldı. Geçtiğimiz yıl Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan elçiliklerine düzenlenen terör eylemleri sonucu neredeyse 200 kişi öldü ve yüzlerce kişi yaralandı. Bununla birlikte, gazetenin bildirdiğine göre, “zamanlama elçiliğin en kıdemli diplomatlarının hayatını kurtardı.”
Onlar patlamanın olduğu yerden uzakta bir toplantıya katıldıkları için kurtulmuşlardı. Fakat, normal olarak toplantıda olması gereken üst düzey bir elçilik görevlisi orada değildi. O sırada patlamanın olduğu bölgenin yakınındaydı ve öldü.
Gazete, “kader, Arlene Kirk’e de acımasızca davrandı” diyor. Arlene tatilden Kenya’ya dönerken, bineceği uçakta koltuk sayısından fazla bilet satıldığını öğrenince hakkından vazgeçmek istedi. Ancak diğer yolcular ondan önce vazgeçtiğinden uçağa bindi. Sonuç olarak, patlamanın olduğu gün elçilikteki işine döndü ve öldü.
Felaketler insanlara yabancı değildir. Yine de trajedilere açıklama bulmak hiçbir zaman kolay değildir. Dünyanın her yerinde sürekli olarak meydana gelen kazalarda ve doğal afetlerde, bazıları ölürken bazıları hayatta kalır. Ancak “neden ben?” sorusu sadece felaket zamanlarında sorulmaz. Yaşamdaki güzel olaylar söz konusu olduğunda bile, bazıları diğerlerinden daha şanslı gibi görünürler. Kimileri için yaşam sürekli bir mücadeleyken, kimileri için de her şey yolunda gibidir. Bu nedenle, “bunların tümü bir şekilde planlanmış olabilir mi, yaşamımı kader mi yönetiyor?” diye sorabilirsiniz.
Açıklama Arayışı
3.000 yıl kadar önce bilge bir kral etrafında beklenmedik olaylar olduğunu gördü. Bu olaylar için şu açıklamayı yaptı: “Onların hepsini vakit ve tali (beklenmedik olaylar) karşılar.” (Vaiz 9:11) Bazen beklenmedik olaylar oluyor. Bunları önceden bilmenin ve bildirmenin yolu yoktur. İyi ya da kötü olsun, olağandışı olaylar zamanlama meselesi olarak özetlenebilir.
Ancak siz belki de olayların yalnızca bir rastlantı eseri meydana geldiğine değil de, iş başındaki başka bir kuvvetin –kaderin– sonucu olduğuna inananların görüşünü paylaşıyorsunuz. Kadere ya da yazgıya inanmak, insanın en eski ve en yaygın dinsel inançlarından biridir.a Paris Üniversitesi Mitolojik Araştırma Merkezinin yöneticisi Profesör François Jouan şöyle diyor: “Varoluşumuzdaki açıklanamaz şeylerin tümüne bir açıklama getirmek üzere, . . . . kaderi kontrolünde tutan bir tanrısal güce inanılmamış bir çağ ya da uygarlık yoktur.” “Vadesi dolmamış” ya da “Ne yapalım, olacağı varmış” gibi sözlerin yaygın olarak kullanılmasının nedeni budur. Peki ama kader nedir?
Kaderin Tanımı
Türkçeye Arapçadan gelmiş olan “kader” “insan yaşamındaki olayları düzenlediğine inanılan doğaüstü güç; alınyazısı,” anlamına gelir. Kimi zaman, rasgele bir kuvvetin kaçınılmaz ya da açıklanamaz bir yolla geleceği belirlediğine inanılmakla birlikte çoğu inanışta da bu kuvvetin bir tanrı olduğu düşünülür.
Din tarihçisi Helmer Ringgren şu açıklamada bulunuyor: “Dinsel tutumdaki temel bir unsur, insan kaderinin anlamsız ya da rastlantısal olmadığı, fakat oluş nedeninin bir irade ya da niyet atfedilebilecek bir kuvvetten kaynaklandığıdır.” Çoğu kez belli ölçüde müdahale edilebileceği düşünülürse de, birçokları, insanları denetimleri dışında gerçekleşen bir oyunda nispeten güçsüz piyonlar olarak görürler. Böylece kaderlerine boyun eğerler.
İlahiyatçı ve felsefeciler uzun zamandır kaderi açıklamaya uğraşmışlardır. The Encyclopedia of Religion şöyle diyor: “Kader kavramının temelinde, hangi türde, dilde ya da anlam nüansında olursa olsun, daima bir gizem unsuru kalmaktadır.” Yine de, düşünceler labirentinde ortak nokta, insan işlerini denetleyen ve yöneten yüksek bir güç kavramıdır. Bu kuvvetin, geleceği geçmiş kadar kaçınılmaz kılarak, bireylerin ve ulusların yaşamını önceden biçimlendirdiği düşünülür.
Belirleyici Etken
Kadere inanıp inanmamak bir şeyleri değiştirir mi? İngiliz düşünür Bertrand Russell şöyle yazdı: “İnsanların yaşam koşullarının hayata bakışlarını belirlemekte önemli bir rolü olduğu gibi, hayata bakışlarının da yaşam koşullarını belirlemekte önemli bir rolü vardır.”
Gerçekten, kader diye bir şey olsa da olmasa da, ona inanmak davranışlarımızı belirleyebilir. Bunun ilahi bir kudretin iradesi olduğuna inanan birçok insan içinde bulundukları durumu, ne kadar haksız ya da baskıcı da olsa, pasif bir şekilde kabullenirler. Bu, onlar için yaşamın değiştirilemez bir yönü, talih ya da kısmettir. Bu nedenle, kadere inanmak kişisel sorumluluk kavramını yok eder.
Diğer yandan, kader inancı bazılarını da karşıt yönde harekete geçirmiştir. Örneğin, tarihçiler kapitalizmin yayılmasında ve sanayi devriminin kökeninde çok sayıda etkenin bulunduğunu ortaya çıkarmışlardır. Bunların arasında takdiri ilahi inancı da vardır. Bazı Protestan dinleri Tanrı’nın bireylerin kurtuluşunu önceden takdir ettiğini öğretiyordu. Alman toplumbilimci Max Weber şöyle diyor: “Ben seçilmiş biri miyim? Bu soru, her inanan için er ya da geç mutlaka ortaya çıkmış olmalı.” Bireyler, Tanrı’nın bereketine sahip olup olmadıklarını ve kurtuluş için seçilip seçilmediklerini öğrenmeye çalışıyorlardı. Weber onların bunu “gündelik faaliyetler” yoluyla yaptıklarını ileri sürdü. İş alanında ve servet yapma konusunda sağlanan başarı Tanrı’nın lütfunun işaretleri olarak görülüyordu.
Kadere inanmak bazılarını da çok radikal hareketlere itiyor. İkinci Dünya Savaşında, Japon intihar pilotları kamikaze’ye, yani “ilahi rüzgâr”a inanıyorlardı. Tanrıların amacı içinde bir yere sahip olmanın mümkün olduğu inancı, bu tüyler ürpertici ölüme dinsel bir hava katmıştı. Geçtiğimiz yıllarda, Ortadoğu’da canlı bombalar yaptıkları korkunç saldırılarla gazete başlıklarında sık sık yer aldılar. Bir ansiklopedinin belirttiğine göre, “ilhamını dinden alan intihar saldırılarında” kadercilik önemli bir rol oynadı.
Peki ama kader inancı neden böylesine yaygın? Bu inancın köklerine kısa bir bakış cevabı verecektir.
[Dipnot]
a Kader görüşü öylesine yaygındır ki, ölümden sık sık “mukadderat” diye söz edilir.