Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • po böl. 6 s. 63-82
  • İnsanın Cennetin Dışında Tufana Kadar Yaşadığı Hayat

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • İnsanın Cennetin Dışında Tufana Kadar Yaşadığı Hayat
  • İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • CENNETİN DIŞINDA TANRIYLA YÜRÜMEK
  • TUFAN’DAN ÖNCEKİ GÜNLER
  • NEFİLİMLER
  • BİR DÜNYA SONA ERİYOR, BİR SOY BAKİ KALIYOR
  • Bu Çalkantılı Dönemde Tanrı’yla Yürüyün
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2005
  • “Tanrı’yı Hoşnut Eden Biri”
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur (Halka Yönelik)—2017
  • Hanok Tanrı’dan Korkmaz Bir Dünyada Tanrı ile Yürüdü
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2001
  • Hanok—Güçlüklere Rağmen Korkusuz
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1997
Daha Fazla
İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
po böl. 6 s. 63-82

Bölüm 6

İnsanın Cennetin Dışında Tufana Kadar Yaşadığı Hayat

1. Tanrı, semavi “kadın”ın “zürriyet”inin Kendi maksadı gereğince olan hangi özelliğini bildirmişti ve bu hangi soruyu akla getiriyor?

İLERLEYEN zaman içinde, insanın semavi Velinimeti yüreğimize sevinç veren Kendi “ebedi maksadı”nın bir özelliğini açıklamıştır. Bu özellik, Kendi maksadı gereğince semavi “kadın”ının “zürriyeti”nin yerde insanlar arasında geçici bir varlığının olacağıydı. Bu, zihnimizde şöyle bir soru uyandırıyor: Bu “zürriyet” insan ırkı arasında doğacağına göre, Âdem ve Havva’nın hangi soy hattından gelecekti?

2. Tanrı Mukaddes Kitabı özellikle hangi şeyle sınırlandırdı ve neden Mukaddes Kitabı tetkik etmemiz gerekiyor?

2 Bu “zürriyet”in soy hattının tarihçesini öğrenmemiz çok önemlidir. Bu “zürriyet” ile hiçbir ilişkisi bulunmayan kavim ve milletlerin tarihi aslında önemli veya değerli değildir. Bu sebepten Yehova Tanrı, Mukaddes Kitabı ancak bu “zürriyet”in soy hattının akışını anlatmakla sınırlandırdı. Mukaddes Kitaptaki bu tarihi öğrenmekle Yılan’ı ezen bu “zürriyet”in kimliğini saptayabileceğiz ve bir yalancı veya sahte bir zürriyet tarafından saptırılıp aldatılmamıza engel olacağız. Aldanmak bizi ebedi helake sürükleyebilir. Aden Bahçesine aldatıcı yalanı sokan ve hakiki “zürriyet”e düşman olan Büyük Aldatıcı, hâlâ eski oyunlarını oynamaktadır. Hepimizi Tanrı’nın “ebedi maksadı”nın “zürriyet”inden aldatarak uzaklaştırmak istemektedir. Bu yüzden Mukaddes Kitabı tetkik etmemiz gerekiyor.

3. Âdem’in ilk doğan oğlu kimdi, böylece Âdem’in oğlu Şit hakkında hangi soru doğuyor?

3 İbranice Mukaddes Yazılarda son kitap olarak aslında Malaki kitabı değil, I. ve II. Tarihler kitabı görülüyor. Biz şimdi Tarihler kitabının birincisine göz atacak olursak, bunun Âdem’den itibaren on nesil süren bir liste ile başladığını görürüz. Şöyle ki: “Âdem, [1] Şit, [2] Enoş, [3] Kenân, [4] Mahalalel, [5] Yared, [6] Hanok, [7] Metuşelah, [8] Lamek, [9] Nuh, [10] Sam, Ham ve Yafet.” (I. Tarihler 1:1-4) Şit, Âdem’in Zevk Bahçesinin dışında ilk doğan oğlu değildi. İlk doğan Kain idi ve Âdem ile Havva’nın ikinci oğulları ise Habil idi. (Tekvin 4:1-5) Öyleyse, Nuh’a kadar gelen soy hattının başında neden Şit bulunuyor?

4. Şit’in Âdem’den başlayan soy hattının listesinde başta bulunmasını Tanrı’nın planlamadığını gösteren nedir?

4 Acaba bunu bu şekilde Yehova mı planladı? Hayır, çünkü o takdirde Kain’in kendisinden küçük olan kardeşi Habil’i öldürmesini ve böylece bugün insanlığın Habil’den gelen neslin başında olan kişiden kendini yoksun etmesini Tanrı planlamış olurdu. İğrenç bir katliamla Habil’in vaktinden önce, gerekli zürriyete sahip olmadan öldürülmesini, böylece Şit’in onun yerini almasını Tanrı planlamadı. (Tekvin 4:25) Tanrı’nın Şit’e yerini vermek üzere Habil’in öldürülmesini planlamadığı, O’nun Kain’e verdiği emirden anlaşılmaktadır. Tanrı, onu, Kendisine sunmuş olduğu takdimeyi reddedip kardeşi Habil’inkini kabul ettiği için duyduğu kızgınlık yüzünden büyük bir günaha girmemesi için uyarmıştı.—Tekvin 4:6, 7.

5, 6. Şit’in Âdem’in suretinde ve benzeyişinde doğmuş olması, kendisi için ne anlam taşıyordu ve oğluna vermiş olduğu isim olan Enoş, Şit’in bunun farkında olduğunu nasıl belirtir?

5 Hayır, Yehova Tanrı bunu bu şekilde planlamadı, fakat vaat edilen “zürriyet”, Mesih’in bedende doğuşuna kadar devam edecek soy hattının ilki olan Âdem’in oğlu dünyaya gelinceye kadar epeyce bir zaman geçti. Âdem’den başlayan imtiyazlı soy hattının geç başlangıcı şunları okuduğumuz Tekvin 5:3’te gösterilmiştir: “Ve Âdem yüz otuz yaşında, kendi benzeyişinde, suretine göre bir oğulun babası oldu; ve onun adını Şit koydu.” Âdem’in benzeyişinde ve suretinde veya Âdem’in cinsinden olduğu için Şit nakâmildi ve günahı miras aldı; bu nedenle ölüm mahkûmiyeti altındaydı. Şit’in bu gerçeğin farkında olduğu oğluna vermiş olduğu isimden anlaşılıyor. Onun hakkında şöyle okuyoruz: “Ve Şitin, onun da bir oğlu doğdu; ve onun adını Enoş koydu.” (Tekvin 4:26) Bu ismin anlamı “hastalıklı, sağlam olmayan, şifa bulmaz”dır.

6 Bununla uyumlu olarak İbranice enoş sözcüğü, özel isim olarak kullanılmadığı zaman, “ölümlü insan” olarak tercüme edilir. Örneğin, büyük ıstırap içinde bulunan Eyub şunları söylüyor:

“[Ölümlü] insan [İbranice: enoş] nedir ki, onu büyütesin, ve yüreğin onunla meşgul olsun.”—Eyub 7:17; 15:14; ve Mezmur 8:4; 144:3; İşaya 8:1’e bak.

7-9. (a) Enoş’un günlerinde nasıl bir dinsel alışkanlığa başlandı? (b) Bu alışkanlığın insanın iyiliği için olup olmadığı nereden anlaşılıyor?

7 Âdem’in torunu Enoş’un hayatı önemli bir olayla işaretlenmişti. Tekvin 4:26 Şit’in oğlu Enoş’un doğuşuna şunları söylemekle dikkatimizi çekiyor: “Yehova’nın ismini o zaman çağırmağa başladılar.” Enoş, Şit yüz beş yaşında olduğu zaman doğmuştu ki, o zaman Âdem’in yaratılışından iki yüz otuz beş yıl geçmişti. (Tekvin 5:6, 7) Âdem ve Havva’nın oğul ve kızlarının birbiriyle evlenmeleriyle ve onların zürrıyetlerinin evlenmeleriyle, yerin o zamana kadar olan nüfusu artmıştı. Çoğalmakta olan bu nüfusun arasında ‘Yehova’nın isminin çağrılma’sı acaba insanlığın lehine ve Tanrı’ya şeref veren bir şey miydi? Çağdaş incil vaizlerinin herhalde “dini bir dirilme” diye adlandıracakları bir şey miydi? İskenderiye’deki (Mısır) Yahudiler tarafından yapılan eski Yunanca Septuaginta Tercümesi, bu İbranice kısmı şöyle tercüme ediyor:

“Ve Şit’in bir oğlu oldu, ve onun ismini Enoş diye çağırdı: kendisi Rab Tanrı’nın ismini çağırmayı ümit etti.”—Tekvin 4:26 LXX, S. Bagster and Sons Limited yayını.

8 Jerusalem Bible tercümesi şunları söylemekle buna benzer bir fikir ifade eder: “Bu adam Yahveh ismini çağıranların ilkiydi.” Fakat bu tercüme sadık Habil’in, kıskanç Kain tarafından öldürülmeden önce Yehova’ya sunduğu makbul tapınmayı göz önünde bulundurmuyor. The New English Bible ise, şöyle diyor: “O zaman insanlar Rabbi, ismiyle çağırmaya başladılar.” (The New American Bible de aynı ifadeyi kullanıyor) Bununla beraber eski Palestinian Targum, meseleye olumsuz yönden bakıyor. Meshur Rashi (Haham Şelomoh Yitşaki, MS 1040—1105) Tekvin 4:26’yı şöyle tercüme eder: “O zaman adi olanlar Rabbin ismiyle çağrıldı.” Bu, insanlara ve cansız maddelere Yehova’ya ait nitelikler atfedip onları bu niteliklere göre çağırdıkları anlamına gelir. Bu, Yehova adına yapılan putperestliğin o zaman başladığı da demektir.

9 Yehova’nın ismini çağırmanın Tanrı’ya yakışır bir şekilde olmadığı, Enoş’un doğuşundan ancak üç yüz seksen yedi yıl sonra, Tanrı’nın tanıdığı bir erkeğin doğmuş olmasından anlaşılır. Bu Hanok idi.

CENNETİN DIŞINDA TANRIYLA YÜRÜMEK

10. Hanok’un hakiki Tanrı ile yürüdüğüyle ilgili gerçek, ondan daha uzun ömürlü olan babasıyla nasıl bir fark meydana getiriyor?

10 Enoş’un MÖ 3404 (veya A.M. 622’de) doğan bu torununun torunu hakkında şunlar yazılıdır: “Ve Hanok altmış beş yaşında, Metuşelahın babası oldu; ve Metuşelahın babası olduktan sonra, Hanok üç yüz yıl Allah ile yürüdü, ve oğullar ve kızlar babası oldu; ve Hanokun bütün günleri üç yüz altmış beş yıl oldu.” (Tekvin 5:21-23) Bu yaş, Hanok için nispeten kısa bir ömürdü, zira onun babası Yared dokuz yüz altmış iki yıl ve oğlu Metuşelah dokuz yüz altmış dokuz yıl yaşayıp kayıtta bulunan en çok yaşayan adam olmuştu. Buna rağmen Hanok “Allah ile yürüdü.” Hanok’un doğumundan sonra sekiz yüz yıl daha yaşayan babası Yared için böyle bir şey söylenmiyor. (Tekvin 5:18, 19) Muhakkak ki Yared’in Tanrı’ya olan imanı ile Hanok’un imanı mukayese edilemez ve Yared herhalde Tanrı’nın iradesine veya ilan edilen maksadına uygun bir şekilde yaşamadı.

11. Hanok, hangi peygamberliği verdi ve bu, insanların hangi durumunu açığa vurmaktadır?

11 Hanok’un Hakiki Tanrı’nın bir peygamberi olduğu güvenilir bir şekilde naklediliyor. Birinci yüzyılda yazılmış bir mektupta şunlar belirtiliyor:

“Ve Âdemden sonra yedinci olan Hanok bunlara da peygamberlik ederek dedi: Bütün insanlara karşı hükmü icra için, ve fısk ile yaptıkları bütün fısk işleri hakkında, ve kendisine karşı fasık günahkârların söyledikleri bütün sert şeyler hakkında, bütün fasıkları ilzam için, işte, Rab [Yehova] onbinlerce mukaddeslerile geldi.”—(Yahuda 14, 15)

Bu peygamberlik, Hanok’un günlerindeki dini duruma şüphesiz ışık tutuyor. Aksi takdirde, Tanrı’dan korkmaz tüm insanların üzerine Yehova’nın sanki zaten yerine gelmiş olduğu söylenebilecek kadar emin olan hükmünün geleceğine dair uyarıda bulunan böyle ilham edilmiş bir peygamberlik neden verilmiş olsun? Hanok, günlerindeki Tanrı’dan korkmaz insanlardan biri olmadığı için, Tanrı, kendisini bir peygamberlik sözcüsü olarak kullanabilirdi. Hanok, günlerinde hâlâ var olan ve kerubiler tarafından korunan Cennetin dışında yaşamasına rağmen, “Allah ile yürüdü.”

12, 13. Yahudi ve Hıristiyan âleminin düşünüşüne göre Hanok nereye alındı?

12 Öyleyse, Hanok neden o zamanlar için kısa sayılacak bir hayat yaşadı? Tekvin 5:24 bize bu hususta bilgi veriyor: “Ve Hanok Allah ile yürüdü; ve gözden kayboldu; çünkü onu Allah aldı.”

13 Tanrı kendisini aldığı zaman, Hanok herhalde çok kötü bir durumdaydı. Acaba düşmanları kendisini öldürmekle tehdit ettikleri için Tanrı onu zalimce bir ölümden kurtarmak üzere mi aldı? Bunu bilmiyoruz. Fakat şöyle bir soru doğuyor; Tanrı kendisini nereye aldı? Bir Yahudi düşünüşüne göre, Tanrı onu göğe aldı. Hatta Hıristiyan âlemi de bugün aynı düşüncededir. Örneğin, MS birinci yüzyılda İbranilere yazılan bir mektupta bulunan Hanok hakkındaki ayetle ilgili olarak bir yorum yapılıyor ve Dr. James Moffat’ın, bu yüzyılın A New Translation of The Bible tercümesi İbraniler 11:5’i şöyle kaydediyor:

“İmanla Hanok göğe alındı böylece hiç ölmedi (ölüm ona yetişmedi, çünkü Tanrı onu almıştı).”

The New English Bible şöyle diyor:

“İmanla Hanok ölümden hiç geçmeden başka bir hayata naklolundu, kendisi bulunmazdı, çünkü Tanrı onu almıştı. Çünkü kendisinin alınmadan önce Tanrı’yı memnun etmiş olduğuna Mukaddes Yazılar şahadet ediyor.” The Jerusalem Bible’a da bakın.

14. “Allah ile yürü”mesinin Hanok’a, göğe alınmasına hak kazandırıp kazandırmadığını gösteren nedir?

14 Bununla beraber, Mezmur 89:48 şu soruyu soruyor: “Yaşayıp da ölümü görmiyen, ölüler diyarı elinden canını kurtaran adam kimdir?” Dolayısıyla Hanok da günahkâr Âdem’den ölümü miras aldı ve Hakiki Tanrı ile yürümesine rağmen, o da ölmek zorundaydı. Daha sonra Hanok’un torununun oğlu hakkında “Allah ile yürüdü” diye yazılmıştı; oysa onun ömrü kısaltılmamıştı. Kendisi Âdem’den fazla yaşamıştı—dokuz yüz elli yıl, yani bin yıldan elli yıl eksik. (Tekvin 6:9; 9:28, 29) Bundan dolayı, Hanok’un kendi torununun oğlundan daha az bir zaman Tanrı ile yürümesi, kendisine, göğe veya başka bir hayata gitme hakkını vermedi. Nuh’un da bu kadar uzun bir zaman Tanrı ile yürümesi, kendisini böyle bir duruma getirmedi.

15. Hanok ölümü görmemek üzere nasıl nakledilmiş olabilir?

15 Peygamber Musa yüz yirmi yaşında öldü ve onun gömülmesini Tanrı sağladı, bu yönden bugüne kadar hiçbir insan Musa’nın nerede gömülü olduğunu bilmiyor. (Tesniye 34:5-7) Böylece Tanrı, Hanok’u çağdaşları arasından birdenbire kaldırmıştır, dolayısıyla Hanok’un öldüğü veya onun mezarının bulunduğu yeri kimse bilmiyor. Kendisi düşmanlarının eliyle şiddetli bir ölüme uğramamıştı. O bir peygamber olduğu için, belki bir peygamberane vecit halinde bulunduğu zaman, Tanrı’nın “ölümü ebediyen yut”acağı nizamın bir rüyetini görmüş olabilir. (İşaya 25:8) Hanok, bu yeni nizamda, Cennet yeryüzünde yaşamayı ümit etmişti. O, insanlığın Tanrı’nın merhametli tedariği sayesinde ölümden kurtulacağını gösteren bu rüyetin kudretli etkisi altında olduğu sırada Tanrı kendisini o andaki dünya sahnesinden kaldırıp hayatına son vermiş ve böylece Hanok öldüğünün farkında olmamış olabilir. İbraniler 11:5’teki şu yazılar böyle harikulade bir şekilde yerine gelmişti:

“İmanla Hanok ölüm görmemek üzre naklolundu, ve bulunmazdı, çünkü Allah onu nakletmişti; çünkü naklinden evel Allaha makbul olduğuna şehadet edildi.”

TUFAN’DAN ÖNCEKİ GÜNLER

16. Âdem ile Metuşelah’ın birbirini tanıdıklarını nasıl anlıyoruz?

16 Hanok’un oğlu Metuşelah küresel tufandan 969 yıl önce doğmuştu ve Tufan’ın olduğu yıl öldü. Metuşelah, Âdem’den sonraki nesil hattında sekizinci olduğuna göre, acaba o ilk babası Âdem’i tanıyor muydu? Evet. Âdem, Tufan’dan 1.656 yıl önce yaratıldı ve 930 yıl yaşadı. Onun yaşını Metuşelah’ın yaşına eklersek, 1.899 yıl eder. Bu toplamdan 1.656 yıl çıkınca geriye 243 yıl kalır. Böylece Âdem ve Metuşelah 243 yıl beraber yaşadı.—Tekvin 5:5, 21, 25-27.

17. Nuh’un doğumunda Metuşelah’ın oğlu Lamek, hangi peygamberlikte bulundu ve Nuh ismi buna neden uygundu?

17 Metuşelah, gelmekte olan küresel tufanın uyarı ilanlarını duyacak kadar uzun yaşadı ve bu dünya felaketinden insanlığın arasında bazı kimselerin sağ olarak kurtulmaları için yapılan hazırlıkların hemen hemen tamamlanmasına şahit oldu. Torunu Nuh’un adaleti vaaz edip, insanlığın kurtuluşu için hazırlıklar yaptığını görmuştü. Metuşelah’ın oğullarından Lamek, Nuh’un babası oldu. Nuh’un doğumunda Lamek’e onun hakkında bir peygamberlikte bulunması ilham edildi. Bununla, Tanrı’nın maksadının, Lamek’in oğlu Nuh’u kullanmak olduğu açıklanıyordu. Bu konuda şunları okuyoruz: “Ve Lamek yüz seksen iki yaşında, bir oğulun babası oldu, ve: İşimizden, RABBİN lânet ettiği topraktan olan ellerimizin zahmetinden, bu bizi teselli edecek, diyerek onun ismini Nuh koydu.” Lamek, Tufan’a beş aydan az bir zaman kalıncaya kadar yaşadı. (Tekvin 5:27-31) Nuh ismi, Lamek’in peygamberliğine uygundur, çünkü bu isim “Rahat” demek olup rahatla teselli olma fikrini verir. Tanrı’nın, Âdem’in ihlali yüzünden lanetlemiş olduğu topraktan lanet kaldırılacaktı.—Tekvin 3:17.

18. Tufan, Nuh’un ömründe ne zaman başlayıp ne zaman sona erdi?

18 Tufan, Nuh’un ömrünün altı yüzüncü yılında oldu ve hayatının altı yüz birinci yılına kadar devam etti. (Tekvin 7:11; 8:13; 7:6) Nuh’un günlerindeki dünya felaketi, bizim neslimizde, yakında cereyan edecek daha büyük dünya felaketinin bir gölgesi olduğundan ona dikkat etmemiz yerindedir.—Süleymanın Meselleri 22:3.

19. Hayatı boyunca Nuh hangi bakımdan Hanok’a benziyordu?

19 M.Ö. 2970’de (A.M. 1056) doğan Nuh’un, yüzyıllar boyunca çocuğu olmadı: “Ve Nuh beş yüz yaşında idi; ve Samın, Hamın, ve Yafetin babası oldu.” (Tekvin 5:32) Bir baba olmadan önce dahi Nuh nasıl bir nama sahip oldu? “Nuh’un tarihi budur. Nuh adil bir adamdı. Kendi çağdaşları arasında kusursuz olduğunu ispat etti. Nuh hakiki Tanrı ile yürüdü.” (Tekvin 6:9, 10) Demek Nuh, Hanok gibiydi.

20. Nuh’un günlerinde yeryüzünde bulundukları kaydedilen “Allah oğulları” hakkında neden bir soru doğuyor?

20 Nuh, Şit ve Hanok’un soyundan olmasına ve ‘hakiki Tanrı ile yürümesine’ rağmen, ‘hakiki Tanrı’nın bir oğlu olarak’ çağrılmadı. Mademki o böyle çağrılmıyordu, o günlerde günahkâr Âdem’in soyundan olan başka kim böyle çağrılabilirdi? Öyleyse, Nuh’un günlerinde yeryüzünde görüldüğü kaydedilen ve haklarında şöyle okuduğumuz kişiler kimlerdi?

“Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmağa başladı, ve onların kızları doğduğu zaman, Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler, ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar. Ve RAB [Yehova] dedi: Ruhum adam ile ebediyen çekişmiyecektir, çünkü o da ettir; bunun için onun günleri yüz yirmi yıl olacaktır.”—Tekvin 6:1-3.

21. Bu “Allah oğulları” kimlerdi ve kendilerini hangi arzuya kaptırdılar?

21 Bu “Allah oğulları”, o zamana kadar, vaat edilen zürriyetin annesi olacak olan Yehova’nın sembolik “kadın”ının “Allah oğulları”ndan oluşan Yehova’nın semavi teşkilatının bir kısmını teşkil eden gökteki melekler olsa gerektir. İnsanlığın yaşaması için yerin temeli atıldığı zaman onlar Yehova’nın yaratma faaliyetini izlemişler ve sevinçle çağrışmışlardı. (Eyub 38:7; Tekvin 3:15) Onlar insanların evlendikleri ve özellikle güzel kadınları gördükleri zaman, böyle kadınları kendilerine alıp onlarla yerde cinsel hayat yaşamak arzusuna kapıldılar.

22. Bu “Allah oğulları” arzularını nasıl tatmin edip böylece günah işlemiş oldular?

22 Kendileri ruh olan yaratıklar olarak yerde etten olan kadınlarla nasıl cinsel ilişkiler kurabilirlerdi? Yakışıklı erkekler olarak bedenler alıp yerdeki kadınlarla cinsel münasebette bulunmakla. Yaratıcı ve semavi Baba, yeryüzündeki aynı türden bedene sahip yaratıklar arasında evliliğe izin vermiş, fakat ruh olan yaratıklar ile insan yaratıkları arasındaki evliliğe izin vermemişti. O sebeple bu “Allah oğulları”nın bedenen insan şeklinde yere gelmeleri Yehova Tanrı’nın görevlendirilmiş habercileri olarak hizmet etmek için değildi. Kendileri ruh ile insan, yani gök ile yerdeki türler arasında bir karışıklığa neden olmağa başladılar. (Levililer 18:22, 23) Bu “Allah oğulları”nın günah işledikleri açıkca ortadaydı.

23. Tanrı, uzun zaman boyunca günahkâr insanlığa karşı nasıl bir ruhla hareket etti, fakat sonunda ne beyan etti?

23 O zamana kadar Aden’de, Âdem’in Yehova Tanrı’nın evrensel egemenliğine karşı isyanından beri bin yılı aşan bir zaman geçmişti. Yehova, günahkâr insanlığa karşı sabır ve tahammül ruhuyla hareket etti, çünkü Nuh’un atası Hanok’un günlerinde bile insanlık açık bir şekilde “Tanrı’dan korkmaz” olmuştu. Ve onlar şimdi de kadınlarla, maddi beden almış melekler arasında evlenmekle yeni bir ahlak bozukluğuna ve cinsel sapıklığa düşüyorlardı. Kendini alçaltan insanlığa karşı sabırlı Yaratıcı’nın tahammül ve zaptınefs ruhuyla davranmasının sona erme zamanı artık gelmeliydi. Tanrı, her bakımdan haklı olarak nihayet şunları beyan etti: “Ruhum adam ile ebediyen çekişmiyecektir, çünkü o da ettir; bunun için onun günleri yüz yirmi yıl olacaktır.”—Tekvin 6:3.

24. (a) Bu olayda Tanrı, Musa’nın olayında olduğu gibi, insana yaş sınırlaması mı koyuyordu? (b) Öyleyse burada ne başladı ve neden bu kadar cömertçe bir zaman tanındı?

24 Bu, yüz yirmi yıl yaşamış olan peygamber Musa gibi, insanlığın üzerine bir yaş sınırlaması koymak demek değildi. Bu, Tanrı’dan korkmaz insanlık dünyasının küresel tufana kadar ancak yüz yirmi yıl daha baki kalacağına dair Tanrısal bir hükümdü. Dolayısıyla bu hüküm, A.M. 1536 veya MÖ 2490’da ilan edildi. Bu, orada, Nuh’un günlerindeki Tanrı’dan korkmaz dünyanın “sonun vakti”nin başladığı demekti. Maksat sahibi Tanrı, her şeyin vaktini saptıyordu. Kendisi her ne kadar “Allah oğulları”nın bir gün böyle korkunç şeyler yapmalarını önceden planlamamışsa da, gene de tam kontrol O’nun elinde olup duruma her bakımdan hâkimdi. O, herkesten hikmetli, her şeye kadirdir. O’nun, Tanrı’dan korkmaz dünyanın sonuna kadar bu denli uzun bir zaman tanıması, çok merhametli bir davranış idi. Neden? Çünkü, Tanrısal hüküm Nuh’un baba olmasından yirmi yıl önce ilan edilmiş ve böylece kendisine üç oğul babası olması, onların yetişip evlenmeleri ve hayatlarını tehdit eden tufandan sağ olarak kurtulmak için gereken hazırlıkları yapmak üzere babalarına katılmalarını sağlamıştı.—Tekvin 5:32; 7:11.

NEFİLİMLER

25, 26. Meleklerle kadınlar arasındaki evliliklerden doğan zürriyete hangi isim verildi? Neden?

25 İhtiraslı “Allah oğulları” ile kadınlar arasındaki evlilik günleri artık sayılıydı. Fakat beden almış bu ruhlarla, çocuk yapma yeteneği olan bedende dişi yaratıklardan bir zürriyet meydana gelebilecek miydi? Buna cevap teşkil edecek gerçekleri bize Tekvin 6:4 anlatıyor:

“Allah oğulları insan kızlarına vardıkları, ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman, o günlerde, hem de ondan sonra, yeryüzünde Nefilim vardı; bunlar eski zamandan zorbalar, şöhretli adamlardı.”

26 Bu karışık evliliklerden meydana gelen oğullar, melez olup kendilerine Nefilim adı verildi. Bu isim “Vurup Yere Yıkanlar” demektir ve bu, kudretli melez oğulların başkalarını zorbalık kullanarak vurup yere yıkmış veya daha zayıf insanların yere düşmelerine sebebiyet vermiş oldukları anlamına gelir. Bu kadınların Nefilimlere gebe kalmaları, doğurmaları ve Nefilimlerin zorbalıklarına başlamaları uzun zaman almıştı. Nefilimler, melez olduklarından, kendi karışık türlerini çoğaltmaları herhalde mümkün değildi.

27. Tanrı yerin üzerinden neyi temizlemeyi maksat edinmişti? Neden?

27 İtaatsiz, beden almış “Allah oğulları”nın insanlarla bu kadar sıkı bir şekilde birbirine karışması, insanlık ailesine hiçbir fayda sağlamamıştır.

“Ve RAB gördü ki, yeryüzünde adamın kötülüğü çoktu, ve her gün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve RAB [Yehova] yeryüzünde adamı yaptığına nadim oldu, ve yüreğinde acı duydu. Ve RAB dedi: Yarattığım adamı, ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yaptığıma nadim oldum. Fakat Nuh, RABBİN gözünde inayet buldu.”—(Tekvin 6:5-8)

Tanrı, kendi yarattığı insanın ahlaken ve ruhen bu kadar soysuzlaşmasından nedamet duydu. Yeryüzünde bu kadar yozlaşmış kişiliği olan insanların bulunması esef vericiydi. Tanrı, yeri, Nuh’un adil bir üyesi bulunduğu insan ırkından değil, bunlardan temizlemeyi maksat edinmişti.

28. Tanrı’nın yeryüzündeki Tufan öncesi şiddet durumunu durdurmayı maksat edinmiş olmasına neden müteşekkir olmalıyız?

28 Nuh ve ailesinin tam aksine, “Allahın önünde yeryüzü bozulmuştu, ve yeryüzü zorbalıkla dolmuştu. Ve Allah yeryüzünü gördü, ve işte, bozulmuştu; çünkü yeryüzünde bütün beşer yolunu bozmuştu.” (Tekvin 6:11, 12) Tufan’dan önceki o günlerde insanlık dünyası bir şiddet devrine girmiş oluyordu. Bugün gözlemcilerin adlandırmalarına göre I. Dünya savaşının bütün şiddetiyle başladığı yıl olan MS 1914 yılından beri de dünya bir “şiddet devrine” girmiştir. Bunun için haklı olarak şunu sorabiliriz: Kadirimutlak Tanrı, Tufan’dan önceki “şiddet devri”nin hiçbir şekilde engellenmeden devam etmesine izin verseydi, bugün dünyanın durumu ne halde olurdu? Bunun mümkün olabileceğini düşünmek dahi tüyler ürperticidir. Bu durumda yeryüzü uzun zamandan beri içinde yaşanması fevkalade tehlikeli bir yer olurdu. Tanrı’nın Tufan öncesi bu “şiddet devri”ni durdurmayı maksat edinmiş olmasına müteşekkir olmalıyız.

BİR DÜNYA SONA ERİYOR, BİR SOY BAKİ KALIYOR

29. Yehova’nın Nuh’a verdiği talimatlar, Tanrı’nın yeryüzüyle ilgili hangi maksadıyla uyum içindeydi?

29 Yehova Tanrı, Cennet şartları içindeki bütün yerin ilk erkek ve kadının soyu ile doldurulması olan asıl maksadına bağlı kalmıştır. Aynı zamanda, Mesihi oluşturacak zürriyet hattının korunması da gerekiyordu. Buna uygun olarak Yehova, itaatli Nuh’a, kendisini ve ailesini ve kır hayvanlarından, güvercin ile kuzgun gibi göğün uçan yaratıklarından örnekler alabilecek büyüklükte bir gemi (veya suda yüzen bir sandık) inşa etmesi için talimat verdi. Sandığı bir yere götürmek üzere herhangi bir buhar veya dizel makinesinin veya yakıtın işgal etmesi için yer yoktu; o, canlı yolcularıyla bir yıl veya daha fazla zaman için yiyecek stoklarıyla ancak suyun üzerinde yüzecekti.—Tekvin 6:13—7:18.

30. Gezegen çapındaki böyle bir tufanı mümkün kılabilmek için ikinci yaratma “günü”nden beri yerde ve onun çevresinde nasıl bir tabii durum vardı?

30 Tüm yeri kaplayacak böyle bir tufanla ilgili imkânları kavrayabilmek için küremizdeki durumu tam olarak gözümüzün önüne getirmemiz gerekir. Yeryüzünün üzerinde denizlerden yükselen irili ufaklı toprak yığınları bulunuyordu. Bunların tümünün çok üstünde de üzerinde insanların ve diğer yaratıkların teneffüs ettikleri atmosferi olan bir kubbe veya boşluk bulunuyordu. Onun epeyce ötesinde de bütün yeryüzünü bir kuşak gibi kundaklayıp çevreleyen, Yaratıcı’nın ikinci yaratılış “günü”nde bilimsel açıdan tam gereken yükseklikte kalmasını sağladığı çok geniş bir su sayvanı bulunuyordu. Ancak, Yaratıcı’nın maksadına göre ve O’nun emri üzerine yeryüzüne dökülmek için orada yer küresinin etrafında bir sargı gibi asılı duruyordu. (Tekvin 1:6-8) MS birinci yüzyılın ilham edilmiş bir Mukaddes Kitap yorumcusu bunu gayet güzel bir şekilde şöyle anlattı: “Gökler kadimden beri, ve yer Allahın sözü ile sudan ve su vasıtası ile kaim olarak mevcut idiler.”—II. Petrus 3:5.

31, 32. Nuh’un kayıtları, Tufan hakkında neyi açıklıyor?

31 Küre çapındaki tufan, kökeni Babil kaynaklarına dayanan bir efsane değildir. Bu, bugüne kadar yeryüzünde etkileri görülebilen tarihi bir olaydır. Tufan’ın tarihi ve zamanı ayarlanmıştı. Nuh’un gemi seyir defterine göre, tufan onun ömrünün altı yüzüncü yılının, kameri yılın ikinci ayının on yedinci gününde başlamıştı.

32 Sonra da Nuh, gökten yağan yağmurun kırk gün devam ettiğini seyir defterine kaydetti. O zaman mevcut olan dağların tepeleri dahi tufan sularıyla on beş arşın kadar kapalı kaldı. Yedinci kameri ayın on yedinci gününde gemi Ararat Dağlarında karaya oturdu. Yaratıcı’nın kudretiyle tufan sularının boşalması için yeryüzü küresinin dış kabuğunda yeni çukurlar meydana geldi. Yeni kameri yılın birinci ayının birinci gününde bu boşaltma süreci tamamlanmış oldu. Yeni kameri yılın ikinci ayının yirmi yedinci gününde veya tufanın başlamasından kameri bir yıl on gün sonra, Tanrı Nuh’a gemiyi terk etmesini ve orada bulunan bütün hayvanları çıkarmasını emretti.—Tekvin 7:11’den 8:19’a kadar.

33. Tufan’da ne helak oldu ve ne kaldı?

33 Böylece, Âdem’den gelen insan soyu, Tanrısal koruma altında küre çapındaki tufandan sağ çıktı, fakat Tanrı’dan korkmaz dünya veya Tanrı’dan korkmaz insanlardan oluşan dünya sona ermiş oldu. Bu kötülüğüyle ünlü melez Nefilimlerin de helak edildikleri demektir. Çünkü onlar da diğer insanlar gibi etten idiler. İlk yüzyılın ilham edilmiş Mukaddes Kitap yorumcusu anlaşılır basit bir dille bunu şöyle anlatmıştır:

“[Tanrı] kadim dünyayı esirgemiyip fakat fasıkların dünyası üzerine tufanı getirdiği zaman, salâh [adalet] vaizi Nuhu, diğer yedi kişile hıfzetti . . . . bunlar vasıtası ile o zamanki dünya su ile bastırılmış olarak helâk oldu.—II. Petrus 2:5; 3:6.

34. Musa’ya göre, yeryüzünde yaşayan ve geminin içinde bulunan yaratıklara ne oldu?

34 Bu sözler peygamber Musa’nın şu açıklamasıyla uyum içindedir:

“Bütün karada olanlardan, burunlarında hayat ruhunun nefesi olanların hepsi öldüler. Ve adamdan sığırlara kadar, sürünenlere kadar, ve göklerin kuşlarına kadar yeryüzü üzerinde yaşıyan her şey silindi; ve yeryüzünden silindiler; ve yalnız Nuh ve kendisile beraber gemide olanlar kaldılar. Ve yüz elli gün sular yer üzerinde yükseldiler.”—Tekvin 7:22-24.

35. Tanrı’nın hüküm infazı olan “şer günü” için saklanılmak istemiyorsak, Nuh’un yapmış olduğu gibi şimdi biz ne yapmalıyız?

35 Dünya çapındaki bu tufan gerçekten bir “Tanrı harekâtı” idi. Bu durum bugün yaşayan bizlerin yürekten dikkat etmemiz gereken bir hususa önemle dikkat çekiyor. Hangi hususa? “Rab dindarları imtihandan kurtarmağı, ve haksızları . . . . hüküm günü için tekdir altında tutmağı bilir.” (II. Petrus 2:9, 10) “RAB her şeyi gayesi için yarattı, kötü adamı da şer günü için.” (Süleymanın Meselleri 16:4) Öyleyse biz hızla yaklaşmakta olan “şer günü” için, yani Yehova’nın, yeryüzündeki bütün adil olmayanlar üzerine adil hükmünü yerine getirmek üzere tayin ettiği kendi “gün”ü için saklanılmak istemiyorsak, Nuh’un yaptığı gibi “Allah ile yürü”meliyiz ve O’nun maksadına uymalıyız.

36. (a) Tufan’da, Nefilimlerin başına neler geldi? (b) Aynı zamanda, “Allah oğulları” hangi duruma uğradılar?

36 Tufan’da Tanrısal hükmün kendilerine karşı infaz edildiğini sadece adil olmayan insanlar ve Nefilimler görmedi, fakat Tanrı’nın itaatsiz “oğulları” da kendilerine karşı hakedilmiş bir hükmün infazına uğradılar. Tufan bütün yeryüzünü kapladığı zaman, bu “Allah oğulları”nın, eşleri ve ailelerini bırakıp bedenlerini terk ettikleri ve tufan sularında boğulmadıkları bir gerçektir. Fakat onlar tek uygun meskenleri olan ruh diyarına döndükleri zaman ne oldu? Tanrı ile olan daha önceki ilişkileri devam etti mi? O’nunla olan ilişkileri eskisi gibi oldu mu? O’nun mukaddes semavi teşkilatında hâlâ “Allah oğulları” olmağa devam ettiler mi? Hayır, bu itaatsiz semavi yaratıklarda, peygamber Musa’nın bahsettiği (İblis Şeytan’dan başka) “cinler”in kökenini görüyoruz. (Tesniye 32:17, ayrıca Mezmur 106:37) Fakat ilk yüzyılın Mukaddes Kitap yorumcuları, Yehova Tanrı’nın bu itaatsiz ruhlara karşı nasıl hareket ettiği hususunda daha açık şekilde şöyle diyor:

“Kendilerinin reisliğini hıfzetmemiş fakat kendi meskenlerini terketmiş olan melekleri büyük günün hükmü için ebedî bağlarla karanlık altında sakladı.” (Yahuda 6) “Zindanda olan ruhlar . . . . bunlar bir vakitler Nuhun günlerinde gemi hazırlanırken, Allahın sabrı beklediği zaman, itaatsiz olmuşlardı; o gemide bir kaç, yani, sekiz can su ile kurtuldular.” (I. Petrus 3:19, 20) “Allah günah işlediklerinde melekleri esirgemiyip fakat hüküm için hıfzolunmak üzre onları cehenneme [Tartarus’a] atıp karanlık zincirlerine teslim etti.”—II. Petrus 2:4.

37. Ruh diyarına döndükleri zaman, itaatsiz “Allah oğulları”nın durumu ne olmuştu?

37 Böylece itaatsiz “Allah oğulları”nın bedenlerini terk ederek ruh diyarına dönmeleri, kendilerini tekrar mukaddes melekler haline sokmamıştır. Kendilerini, Yehova Tanrı’ya karşı ilk asi olan İblis Şeytan’ın saffında buldular. Onlar, artık itaatli, mukaddes “Allah oğulları”ndan oluşan Yehova’nın zevcesi gibi olan semavi teşkilatına layık değillerdi. Bu sebepten onlar “cinler” haline gelmekle alçaltılmış oldular. Bu alçak, şereften yoksun edilmiş duruma Yunanca’da Tartarus ismi verilmiştir. Mukaddes Kitabın Süryanice tercümesi bundan bahisle “en alçak yerler” der. (Yunanca Septuaginta Tercümesinde Eyub 40:15; 41:23’e de bak) Bu itaatsiz ruhlar, artık Tanrı’nın kendi sadık melek oğullarına bahşettiği ruhi aydınlık imtiyazından mahrum kaldılar. Bu şekilde kendileri koyu karanlığın içine sokuldular ve orada sanki “ebedi bağlarla” “büyük günün hükmü” için muhafaza edilmektedirler. Bu sebepten onlar insanlığa hiçbir gerçek ışık vermeğe muktedir değildirler.

38. İtaatsiz bu ruhlar kimin “zürriyeti” oldular ve insanın aldatılması ve köle haline getirilmesi işinde bunlar ne şekilde hareket etmektedir?

38 Bu itaatsiz ruhlar, Büyük Yılan, İblis Şeytan’ın görünmez “zürriyet”i olmuşlardır. Onların İblis Şeytan ile birlikte “karanlık zincirleri” olan Tartarus’a atılmaları, Tanrı’nın semavi “kadın”ının vaat edilen “zürriyet”i tarafından yılanın başının ezilmesini teşkil etmiyordu. Mukaddes “zürriyet” henüz meydana gelmemişti ve tutuklu bulunan bu kötü ruhlar bu “zürriyet”in topuğuna saldırmak işine katılmak amacıyla bu zürriyetin kim olduğunu bilmek istiyorlardı. (Tekvin 3:15) Bu nedenle reisleri Şeytan’ın emri altında bulunan bu kötü ruhlar, insanları aldatmak ve geldiği zaman “zürriyet”e karşı gelmelerini sağlamak için onlara yakın bir yerde bulunmuşlardı. İnsanlarla ruh medyumları vasıtasıyla haberleşmeğe uğraşırlar, zira kendilerine artık beden alıp maddeleşme izni verilmiyor. Onlar, ölülerin “bedensiz canları” olduklarını iddia ederler. Zihinleri zayıf olan insanlara musallat olup onları tedirgin ediyor, kuşatıyor ve hatta kendilerine boyun eğen insanları kudretleri altına alıyorlar. Peygamber Musa’ya, Tanrı’nın bu cinci düşmanlarıyla herhangi bir ilişkide bulunmağa karşı, Tanrı’nın kavmini uyarması ilham edilmişti. (Tesniye 18:9-13) Bunun için ispritizmadan sakın!

39. Ruhi aydınlanma için cinlere değilse, neye müracaat etmeliyiz?

39 Yehova Tanrı’nın “ebedi maksadı” hakkında aydınlanmak istediğimiz için, insanlığın çoğunluğuna Tanrı’nın hakikatini gizleyen karanlığın ispritizmacı kudretlerinden uzak durmamız gerekiyor. Yehova Tanrı’ya ilham altında şu sözleri söyleyen Mezmur yazarına göre, Tanrı’nın yazılı Sözü, Mukaddes Kitap bizim için ruhi aydınlık kanalıdır: “Sözün adımlarım için çerağ, ve yolum için ışıktır.”—Mezmur 119:105.

40. İnsanların ve meleklerin isyanına rağmen, Tanrı’nın semavi teşkilatının göstermiş olduğu vefa ve işbirliği hakkında hangi örnek verilebilir?

40 Tanrı’nın Sözünün ışığı altında, Âdem’in yaratılmasından Nuh’un günlerindeki Tufan’a kadar insanın yerdeki varlığının ilk 1656 yılını gözden geçirdik. Meleklerin ve insanların isyanına rağmen değişmeyen Tanrı, yeryüzündeki insanla ilgili ilk maksadına bağlı kalmıştır. Sayısı açıklanmayan melekler, bencil bir arzuya yenilerek günah işleyip Tanrı’nın semavi zevcesi gibi olan teşkilatından kovulmuşlardı, fakat onların sayısı sadık bir zevcenin sevgi dolu bir kocaya sadık kaldığı gibi, Tanrı’nın mukaddes teşkilatıyla birlikte kalanların sayısıyla karşılaştırılamaz. Bundan binlerce yıl sonra bile peygamber Daniel rüyette “Günleri eski olan” Yüce Tanrı’ya hizmet eden yüz milyonlarca sadık melek görmüştü. (Daniel 7:9, 10) Bahis konusu “zürriyet”in gelecekteki annesi olan bu semavi “kadın”, İblis Şeytan olan Büyük Yılan ve onun “zürriyet”iyle düşman durumuna getirilmişti. O’nun tayin etmiş olduğu zamanda “zürriyet”i meydana getirmekle ilgili henüz ilan ettiği maksadında Yehova Tanrı ile işbirliği yapmakta kesin kararlı idi.

41. Şeytan bütün yaratılış önünde kötü bir niyetle neyi ispat etmeye azmetti ve Tufan’dan önce bunda tam olarak başarılı oldu mu?

41 Yeryüzündeki Zevk Cennetinde Âdem ve Havva kâmil insan olarak yaratıldıkları zaman, Tanrı’nın evrensel teşkilatının görünür bir kısmı haline getirilmiş oldular. Denendikleri zaman Yaratıcıları, semavi Babalarına karşı bütünlüklerini muhafaza etmediler. Onlar, ölüm mahkûmiyetiyle Yehova’nın evrensel teşkilatından kovulup artık O’nun çocukları sayılmadılar. Fakat ya onların soyu ne durumda olacaktı? Bütünlüklerini bozan Âdem ve Havva örnek alınırsa, onların nakâmillikle doğan, günahı miras alan soyu, İblis Şeytan olan Büyük Yılan’ın getireceği deneme ve yapacağı baskı altında Yaratıcı’ya karşı bütünlüklerini korumağa devam edemeyeceklerdi. Şeytan’ın gerek gökteki, gerekse yerdeki bütün yaratılışın önünde, onların hiçbirinin bunu yapmağa muktedir olmayacaklarını ispat etmeğe azmettiği aşikârdır. Kendisi Tufan’dan önce bunu ispat edebilmiş midir? Tanrı’nın bu konu üzerindeki görüşünü ifade eden Mukaddes Kitabın kayıtları hiç olmazsa, üç kişinin Habil, Hanok ve Nuh’un bütünlüklerini muhafaza ettiklerini gösterir.

42, 43. (a) Habil, Hanok ve Nuh’un durumları, hangi hususu ispat etmiş oldu? (b) Ek ispat sağlamak bakımından Yehova’nın önceden görme yeteneği ne derece keskindi?

42 Bu sadık ve Tanrı’dan korkar üç erkek, Yaratıcıları Yehova’nın evrensel egemenliğinin tarafını tutmuşlardır. Onlar, Kadirimutlak Tanrı’nın Cenneti içinde dahi, yeryüzünde kendisi tarafından getirilecek deneme ve baskılara karşı koyup Yehova’ya bütünlüğünü muhafaza edecek bir insan bırakmayacağını iddia eden İblis Şeytan’ın haddini bilmez bir yalancı olduğunu ispat etmişlerdir. Habil, Hanok ve Nuh’un durumları Yaratıcı Tanrı’nın günahkâr Âdem ve Havva’dan gelen insan ırkının yeryüzünde yaşamasına müsaade etmekte haklı olduğunu ispat etmiştir. Habil, Hanok ve Nuh’tan başka erkek ve kadınlar da, insan hayatı yerde Cennetin dışında devam ederken muhakkak İblis’in, Tanrı’ya karşı sarf ettiği yalan ve iftiraya karşı daha çok ispat teşkil etmek üzere ortaya çıkacaklardı.

43 Yehova’nın önceden görme yeteneği keskindir ve O’nun maksadının başarıya ulaşması muhakkaktır. Maksadı muhakkak başarıya ulaşacaktır. Aden Bahçesinde Büyük Yılan’ın huzurunda ilan edilen O’nun Mesihi maksadı, Tanrı’nın başlangıçtaki maksadını kuvvetlendirmiş ve onun yerine gelişini daha emin kılmıştı. Küre çapındaki tufanda kudretli bir şekilde gösterdiği gibi, Tanrı’nın yer üzerindeki evrensel egemenliği insanlık üzerinden hiçbir zaman yok olmayacaktır.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş