Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • ct böl. 7 s. 103-119
  • Bir Kitaptan Yaratıcı Hakkında Ne Öğrenilebilir?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Bir Kitaptan Yaratıcı Hakkında Ne Öğrenilebilir?
  • Sizinle İlgilenen Bir Yaratıcı Var mı?
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Önceden Bildirilenler Gerçekleşti
  • Gerçekten Önceden mi Bildirilmişti?
  • Yazarını Daha İyi Tanımak
  • O’nun Amacı—Sizin Amacınız
  • O’nu Bulabilir misiniz?
  • İnsanlığa Işık Getiren Bir Peygamber
    İşaya’nın Peygamberliği: Tüm İnsanlık İçin Işık II
  • Kutsal Kitaptaki Sırası 23—İşaya
    ‘Kutsal Yazıların Tümü Tanrı İlhamıdır ve Yararlıdır’
  • Yaratıcınızın Nasıl Biri Olduğunu Öğrenin
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1999
  • Peygamberlik Kitabı
    Tüm İnsanlar İçin Bir Kitap
Daha Fazla
Sizinle İlgilenen Bir Yaratıcı Var mı?
ct böl. 7 s. 103-119

Bölüm Yedi

Bir Kitaptan Yaratıcı Hakkında Ne Öğrenilebilir?

İNSANI bilgilendiren, ilginç bir kitabın gerçekten değerli olduğunu herhalde siz de kabul edersiniz. Mukaddes Kitap böyle bir kitaptır. Bu kitapta yüksek ahlak değerleri yansıtan sürükleyici yaşam öyküleri bulacaksınız. Önemli hakikatleri anlatan canlı örneklemeler de göreceksiniz. Yazarları arasından bilgeliğiyle ün yapmış biri, ‘hoş sözleri ve doğrulukla yazılmış olanı, hakikat sözlerini bulmaya çalıştığını’ söylemiştir.—Vaiz 12:10.

Kitabı Mukaddes ya da Mukaddes Kitap dediğimiz bu kitap, gerçekte 1.500 yıldan uzun bir dönemde yazılmış 66 küçük kitaplık bir kütüphanedir. Örneğin, Musa MÖ 1513 ile MÖ 1473 arasında, Tekvin’den başlayarak ilk beş kitabı yazdı. İsa’nın resullerinden biri olan Yuhanna, Mukaddes Kitap yazarlarının sonuncusuydu. İsa’nın yaşam öyküsünü (Yuhanna İncilini), daha kısa mektupları ve Mukaddes Kitap çevirilerinin çoğunda son kitap olarak görülen Vahiy kitabını yazdı.

Musa’dan Yuhanna’ya kadar geçen 1.500 yıl boyunca, Mukaddes Kitabı yazma işine 40 kadar kişi katıldı. Onlar, başkalarının Yaratıcımız hakkında bilgilenmesine yardımcı olmak isteyen samimi ve Tanrı’ya bağlı adamlardı. Onların yazılarından Tanrı’nın kişiliği hakkında anlayış kazanır ve O’nu nasıl memnun edebileceğimizi öğreniriz. Mukaddes Kitap kötülüğün neden böylesine yaygın olduğunu ve nasıl sona erdirileceğini anlamamızı da sağlar. Mukaddes Kitap yazarları ilerde insanlığın doğrudan Tanrı’nın yönetimi altında yaşayacağı bir zamana işaret ettiler ve o zaman sahip olabileceğimiz heyecan verici koşullardan bazılarını anlattılar.—Mezmur 37:10, 11; İşaya 2:2-4; 65: 17-25; Vahiy 21:3-5.

Birçok kimsenin, Mukaddes Kitabı insan aklıyla yazılmış eski bir kitap sayarak gözardı ettiğinin farkındasınızdır. Bununla birlikte, milyonlarca insan da onun gerçek Kaynağının Tanrı olduğuna ve bu kitabın yazarlarının düşüncelerini O’nun yönlendirdiğine inanır. (II. Petrus 1:20, 21) Acaba Mukaddes Kitap yazarlarının yazdıklarının gerçekten Tanrısal kaynaklı olup olmadığına nasıl karar verebilirsiniz?

Ele alabileceğimiz birçok kanıt dizisi var; bunların tümü bizi aynı noktaya götürür. Daha önce birçok kişi bu irdelemeyi yaptı ve Mukaddes Kitabın insan ürünü olmaktan çok öte, insanüstü kaynaklı bir kitap olduğuna karar verdi. Sadece bir tür kanıtla bunu örnekleyelim. Bunu yaparken, Evrenimizin Yaratıcısı, insan yaşamının Kaynağı hakkında daha da bilgilenebiliriz.

Önceden Bildirilenler Gerçekleşti

Mukaddes Kitap yazarlarından birçoğu gelecek hakkında bilgiler kaydetti. Bu yazarlar geleceği kendilerinin önceden bildirebildiğini iddia etmek yerine, onuru Yaratıcı’ya verdiler. Örneğin, İşaya, Tanrı’yı ‘sonu başlangıçtan bildiren Kişi’ olarak tanıttı. (İşaya 1:1; 42:8, 9; 46:8-11) İşaya’nın Tanrısını eşsiz kılan özellik, O’nun onlarca, hatta yüzlerce yıl sonra olacakları önceden söyleyebilme yeteneğidir; O, insanların geçmişte ve şimdilerde tapındığı putlara benzemez. Peygamberlik, yani olacakların önceden bildirilmesi, Mukaddes Kitabın kaynağının insan olmadığına ilişkin inandırıcı bir kanıt oluşturur. İşaya kitabının bu gerçeği nasıl doğruladığını ele alalım.

İşaya kitabının içeriğinin tarihsel verilerle karşılaştırılması onun MÖ 732 dolaylarında yazılmış olduğunu gösterir. İşaya, Yeruşalim ve Yahuda’da oturanların kan dökmekten ve putlara tapmaktan suçlu olduklarını ve bu nedenle de felaketle karşılaşacaklarını bildirdi. İşaya, ülkenin viraneye çevrileceğini, Yeruşalim ve mabedinin yıkıma uğrayacağını ve hayatta kalanların Babil’e tutsak olarak götürüleceğini önceden haber verdi. Fakat İşaya’nın peygamberliğinde Tanrı’nın bu tutsak milleti unutmayacağı da belirtildi. Kitapta, Koreş adlı yabancı bir kralın Babil’i fethedip Yahudileri yurtlarına dönmek üzere serbest bırakacağı önceden bildirildi. Evet, İşaya Tanrı’dan, “Koreş için: Çobanımdır, ve bütün muradımı yerine getirecektir, diyen, ve Yeruşalim için: Bina olunacaktır, ve mabet için: Temelin atılacaktır, diyen” Kişi olarak söz eder.—İşaya 2:8; 24:1; 39:5-7; 43:14; 44:24-28; 45:1.

İşaya’nın yaşadığı MÖ sekizinci yüzyılda, bu sözler insanlara inanılmaz gelmiş olabilir. O sıralarda Babil önemli bir askeri güç bile sayılmıyordu. O zamanki asıl dünya kudreti olan Asur İmparatorluğunun buyruğu altındaydı. Aynı derecede garip olan diğer bir nokta da, yenilgiye uğratılıp uzak bir ülkeye sürgün götürülmüş olan bir halkın serbest bırakılıp topraklarını geri istemesi fikriydi. İşaya, “Kim böyle bir şey işitti?” diye yazdı.—İşaya 66:8.

Fakat iki yüzyıl ileri gidersek ne görürüz? Eski Yahudilerin daha sonraki tarihi, İşaya’nın peygamberliğinin ayrıntılarına varıncaya dek yerine geldiğini kanıtladı. Babil gerçekten güçlü bir devlet oldu ve Yeruşalim’i harap etti. Pers kralının (Koreş) adı, daha sonra Babil’i fethetmesi ve Yahudilerin geri dönüşü, bunların hepsi tarihsel gerçeklerdir. Peygamberlik çerçevesinde bildirilen bu ayrıntılar öylesine kesin bir doğrulukla yerine geldi ki, 19. yüzyıl eleştirmenleri İşaya kitabının düzmece olduğunu iddia ettiler; onların dedikleri aslında şuydu: ‘İşaya ilk bapları yazmış olabilir, fakat daha sonra, Kral Koreş’in zamanında bir yazar, kitabın kalan kısmını tamamlayarak peygamberlik görüntüsü yarattı.’ Bir kimse böyle küçümseyici savlarda bulunabilir, fakat acaba işin aslı nedir?

Gerçekten Önceden mi Bildirilmişti?

İşaya kitabındaki, geleceğe yönelik bilgiler yalnızca Koreş ve Yahudi sürgünlerle ilgili olaylarla sınırlı değildir. İşaya, Babil’in son durumunu da önceden bildirdi ve onun kitabı, önce acı çekip, sonra yüceltilecek bir Mesih ya da Kurtarıcı’nın geleceği hakkında birçok ayrıntı verdi. Acaba bu bilgilerin çok önceden yazılmış, dolayısıyla sonradan gerçekleşecek birer peygamberlik olup olmadığını saptayabilir miyiz?

Şu noktayı düşünün. İşaya, Babil’in son durumu hakkında şunları yazdı: “Allah Sodomu ve Gomorrayı yıktığı gibi ülkelerin izzeti, Kildanîlerin gururunun süsü olan Babil de öyle olacak. İçinde ebediyen oturulmıyacak, ve nesilden nesle meskûn olmıyacak.” (İşaya 13:19, 20; bap 47) Olaylar aslında nasıl gelişti?

Babil’in varlığını uzun zaman boyunca Fırat ve Dicle Nehirleri arasındaki bentler ve kanallardan oluşan karmaşık bir sulama sistemine bağlı olarak sürdürdüğü bir gerçektir. Bu su sisteminin MÖ 140 dolaylarında yıkıcı Part fethi sırasında zarar gördüğü ve büyük bir kısmının çöktüğü anlaşılıyor. Sonuç ne oldu? The Encyclopedia Americana şu açıklamada bulunur: “Toprak, tuz mineralleriyle doymuş duruma geldi ve yüzeyinde onu tarıma elverişsiz kılan bir alkali tabakası oluştu.” İki yüzyıl kadar sonra Babil hâlâ kalabalık bir kentti, fakat bu durum çok uzun sürmedi. (I. Petrus 5:13 ile karşılaştırın.) MS üçüncü yüzyıla doğru, tarihçi Dio Cassius (MS y. 150-235), Babil’e gelen bir ziyaretçiden söz ederek, onun, “höyük, taş ve yıkıntılardan” başka bir şey bulmadığını anlattı. (LXVIII, 30) Dikkate değer taraf, İşaya’nın bundan çok zaman önce ölmüş ve tüm kitabının yüzyıllardır insanların elinde dolaşıyor olmasıydı. Ayrıca, bugün Babil’i ziyaret edecek olursanız, bir zamanların o görkemli kentinden geriye yalnızca yıkıntıların kaldığını görürsünüz. Roma, Kudüs ve Atina gibi eski kentler günümüze kadar kaldıysa da, Babil viran, ıssız ve harap durumdadır; tam İşaya’nın önceden bildirmiş olduğu gibi. Geleceğe yönelik sözler gerçekleşti.

Şimdi dikkatimizi İşaya’nın gelecek Mesih hakkında anlattıklarına çevirelim. İşaya 52:13’e göre, Tanrı’nın bu özel hizmetçisi sonunda ‘yüksek ve çok yüce olacaktı.’ Bununla birlikte, bir sonraki bapta (İşaya 53) yer alan peygamberlikte, Mesih’in yüceltilmeden önce çok farklı ve şaşırtıcı bir deneyim geçireceği bildirildi. Mesih’e ilişkin bir peygamberlik olduğu geniş çapta kabul edilen bu bapta kayıtlı ayrıntılar sizi hayrete düşürebilir.

Orada okuyabileceğiniz gibi, Mesih kendi soydaşları tarafından hor görülecekti. Gerçekleşmesi kesin olduğundan, İşaya bunu zaten olmuş gibi yazdı: “Hor görüldü, ve insanlar tarafından bırakıldı.” (Ayet 3) Mesih insanlara iyilik yapacağından, ona böyle kötü davranılması tam bir haksızlık olacaktı. İşaya, Mesih’in sağaltma işlerini belirtirken “acılarımızı o taşıdı” dedi. (Ayet 4) Buna rağmen, Mesih yargılanacak ve kendini suçlayanlar karşısında sessiz kalırken haksız yere mahkûm edilecekti. (Ayet 7, 8) Suçlularla birlikte öldürülmek üzere teslim edilmesine ses çıkarmayacaktı; idamı sırasında bedeni delinecekti. (Ayet 5, 12) Bir suçlu gibi ölmesine karşın, zengin bir adam gibi gömülecekti. (Ayet 9) Ayrıca, İşaya, Mesih’in haksız yere ölümünün kefaret gücüne sahip olduğunu ve bu ölümün başka insanların günahlarını örteceğini tekrar tekrar belirtti.—Ayet 5, 8, 11, 12.

Bütün bunlar gerçekleşti. İsa’nın çağdaşı olan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan tarihsel kayıtlar, İşaya’nın önceden bildirdiği olayların gerçekten olduğunu doğruladı. Bu olaylardan bazısı İsa’nın ölümünden sonra gerçekleştiğinden, onun durumu kendi isteği doğrultusunda yönlendirmiş olması söz konusu değildi. (Matta 8:16, 17; 26:67; 27:14, 39-44, 57-60; Yuhanna 19:1, 34) İşaya’nın Mesihle ilgili peygamberliğinin tümünün gerçekleşmesinin, yüzyıllardır Mukaddes Kitabın samimi okurları üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur; aralarından bazıları önceleri İsa’yı kabul etmeyen kişilerdi. Bilgin William Urwick şunları belirtiyor: “Hıristiyanlığa dönme nedenini kaleme alan birçok Yahudi, eski inançlarına ve hocalarına imanının sarsılmasına incelediği bu babın [İşaya 53] neden olduğunu kabul etmiştir.”—The Servant of Jehovah.a

Urwick bu açıklamayı yaptığında 1800’lerin sonuydu; o sırada kimileri hâlâ İşaya’nın 53. babının İsa’nın doğumundan yüzyıllar önce yazılıp yazılmadığından kuşku duyuyor olabilirdi. Bununla birlikte, o zamandan beri ortaya çıkarılan bulgular aslında kuşkulanmak için hiçbir neden bırakmadı. 1947’de, Bedevi bir çoban Ölü Deniz (Lût Gölü) yakınlarında İşaya’nın tüm kitabını içeren eski bir rulo buldu. Eski yazı uzmanları bu ruloyu MÖ 125 ile MÖ 100 arasına tarihlendirdiler. Daha sonra, 1990’da, bu rulonun karbon 14 analizleri MÖ 202 ile MÖ 107 arasında bir tarih gösterdi. Evet, İşaya’nın bu ünlü rulosu İsa doğduğunda zaten oldukça eskiydi. Bu rulo çağdaş Mukaddes Kitaplarla karşılaştırıldığında ortaya hangi sonuç çıkıyor?

Kudüs’ü ziyaret ederseniz, Ölü Deniz Rulolarından parçalar görebilirsiniz. Arkeoloji Profesörü Yigael Yadin’in bir yazısında şu açıklama bulunur: “İşaya’nın asıl sözlerinin söylendiği tarihten, bu rulonun kopya edildiği MÖ ikinci yüzyıla kadar yaklaşık beş ya da altı yüzyıldan fazla zaman geçmedi. Müzedeki orijinal rulonun yaşı 2.000’den fazlaysa da, onun bugün okuduğumuz İbranice Mukaddes Kitaba ve özgün metninden yapılan tercümelerine son derece yakın oluşu hayret verici bir durumdur.”

Bu durumun görüşümüzü etkilemesi gerektiği ortadadır. Şöyle ki, İşaya kitabının peygamberlik izlenimi yaratmak amacıyla olaylar olduktan sonra yazılmış bir kitap olduğu yönündeki her eleştirel kuşkuyu gidermelidir. Artık, İşaya’nın yazılarının, İsa’nın doğumundan bile yüzyılı aşkın bir süre ve Babil’in ıssız kalmasından çok uzun zaman önce yapılmış bir kopyasının olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt var. Dolayısıyla, İşaya’nın yazılarının hem Babil’in sonunu hem de Mesih’in haksız yere çekeceği acıları, ölüm tarzını ve göreceği muameleyi önceden bildirdiğinden nasıl şüphe edilebilir? Ayrıca, tarihsel gerçekler, İşaya’nın, Yahudilerin tutsaklığını ve Babil’den serbest bırakılmalarını tam doğru olarak önceden bildirdiği konusunda hiçbir tartışmaya yer bırakmaz. Yerine gelmiş böyle peygamberlikler, Mukaddes Kitabın asıl Yazarının Yaratıcı olduğunu ve bu kitabın ‘O’nun tarafından ilham edildiğini’ gösteren birçok kanıt dizisinden sadece biridir.—II. Timoteos 3:16.

Mukaddes Kitabın Tanrı tarafından yazdırıldığının başka birçok göstergesi de var. Bunların arasında, Mukaddes Kitabın astronomi, jeoloji ve tıp bilimleri bakımdan doğruluğu; yüzlerce yıl boyunca çok sayıda adam tarafından yazılmış kitaplardan oluşmasına rağmen sahip olduğu iç uyum; tarih ve arkeolojiyle uyuşması; ayrıca o zamanlar etraftaki milletlerinkinden çok üstün olan ve hâlâ da eşsiz sayılan ahlak kuralları içermesi de sayılabilir. Bunlar ve diğer kanıtlar, pek çok dürüst ve gayretli kişiyi Mukaddes Kitabın gerçekten Yaratıcımızdan gelen bir kitap olduğuna ikna etmiştir.b

Bu, Yaratıcı’nın niteliklerini anlamamızı sağlayarak, O’nun hakkında sağlam sonuçlara varmamıza da yardımcı olabilir. O’nun zaman içinde ileriye bakma yeteneği, biz insanlardakinden üstün bir algılama gücüne sahip olduğunu göstermez mi? İnsanlar uzak gelecekte olacakları ne bilebilir ne de denetleyebilirler. Yaratıcı ise bunu yapabilir. Geleceği hem önceden görebilir hem de olayları iradesini gerçekleştirecek şekilde ayarlayabilir. Yerinde olarak, İşaya Yaratıcı’dan, “sonu başlangıçtan, ve henüz olmıyan şeyleri kadimden bildiren: Öğüdüm duracak, ve bütün muradımı yapacağım,” diyen Kişi olarak söz eder.—İşaya 46:10; 55:11.

Yazarını Daha İyi Tanımak

Bir kimseyi, onunla sohbet ederek ve farklı koşullar karşısındaki tepkilerine bakarak tanıyabiliriz. İnsanları tanımak için bunların her ikisini de yapmak mümkündür, ama ya Yaratıcı’yı tanıma konusunda ne diyelim? O’nunla doğrudan sohbete girmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte, gördüğümüz gibi O, Mukaddes Kitapta hem söyledikleriyle hem de hareket tarzıyla Kendisi hakkında pek çok gerçeği açıklar. Üstelik, bu eşsiz kitap aslında bizi Yaratıcı ile ilişki geliştirmeye davet eder. “Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacak” teşvikinde bulunur.—Yakub 2:23; 4:8, Müjde.

Birinci adımı ele alalım: Biriyle dost olmak isteseydiniz, kuşkusuz ismini öğrenirdiniz. Peki, Yaratıcı’nın ismi nedir ve bu isim O’nun hakkında ne açıklar?

Mukaddes Kitabın İbranice bölümü (çok defa Eski Ahit diye adlandırılır) bize Yaratıcı’nın eşsiz ismini bildirir. Eski elyazmalarında bu isim YHVH harfleriyle çevrilebilen İbrani ünsüzleriyle yazılıdır. Yaratıcı’nın ismi, Tanrı ve Rab gibi unvanlardan çok daha sık, yaklaşık 7.000 kez geçer. İbranice Mukaddes Kitabı okuyanlar yüzyıllarca bu özel ismi kullandılar. Ne var ki, zamanla birçok Yahudi Tanrısal ismi telaffuz etmeye karşı batıl inançlara dayalı bir korku geliştirdi ve bu yüzden ismin telaffuzu korunmadı.

Çıkış kitabı üzerine yazılmış bir Yahudi yorumunda “Orijinal telaffuz biçimi sonunda kayboldu; onun tekrar canlandırılması için yapılan çağdaş girişimler varsayıma dayalıdır,” deniyor. Çıkış 3:16 ve 6:3’te bulunan Tanrısal ismi Musa’nın nasıl telaffuz ettiğinden emin olamayacağımızı kabul etmek gerekir. Ne var ki, açık konuşmak gerekirse, bugün acaba kim, Musa’nın ya da İsa’nın ismini onların yeryüzünde bulundukları zamanki gibi doğru seslendirip tonlayarak telaffuz etmek zorunda olduğunu düşünüyor? Buna rağmen, Musa ve İsa’dan söz ederken isimlerini kullanmaktan çekinmiyoruz. Asıl önemli olan şudur: Başka bir dil konuşan eski bir kavmin Tanrı’nın ismini nasıl telaffuz ettiğiyle gereğinden fazla ilgilenmektense, kendi dilimizde yaygın telaffuz biçimini neden kullanmayalım? Örneğin, “Jehovah” İngilizce’de 400 yıldır kullanılıyor ve bu dilde, Yaratıcı’nın ismi olarak hâlâ geniş çapta kabul ediliyor.

Fakat ismin telaffuzu konusundaki ayrıntılardan çok daha önemli bir nokta var. Bu onun anlamıdır. İbranicede bu isim, “olmak” ya da “kendisinin belirtilen nitelikte olduğunu kanıtlamak” anlamına gelen havaʹ fiilinin ettirgen şeklidir. (Tekvin 27:29) The Oxford Companion to the Bible’a göre bu isim, “ ‘o sebep olur’ ya da ‘o olmasına neden olacak’ ” anlamına gelir. Bu nedenle, Yaratıcı’nın özel isminin harfiyen “O, Olmasına Neden Olur” anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ancak, burada, kimisinin “İlk Neden” terimini kullanırken düşünmüş olabileceği gibi, Yaratıcı’nın çok uzak geçmişte yaptığı işler üzerinde durulmadığına dikkat edin. Neden durulmuyor?

Çünkü Tanrısal isim Yaratıcı’nın yapmayı amaçladığı işlerle bağlantılıdır. İbranice fiillerin aslında sadece iki kipi vardır ve Yaratıcı’nın isminde kullanılan kip “gelişme sürecinde olan . . . . eylemleri gösterir.” Bu bir eylemin sadece devamlılığını ifade etmekle kalmaz, . . . . başlangıcından bitimine dek süren gelişimini de ifade eder. (A Short Account of the Hebrew Tenses) Evet, Yehova, ismiyle Kendisinin amaçlayan biri olarak etkin olduğunu gösterir. Biz bu sayede O’nun—aşamalı eylemlerle—vaatlerini Yerine Getiren Kişi olduğunu öğreniriz. Yaratıcı’nın her zaman amaçlarını yerine getirdiğini bilmek birçok kimse için doyum ve güven vericidir.

O’nun Amacı—Sizin Amacınız

Tanrı’nın ismi amaç yansıttığı halde, birçok insan kendi varoluşundaki gerçek amacı bir türlü göremiyor. Onlar insanlığın savaşlar, doğa felaketleri, bulaşıcı hastalıklar, yoksulluk ve ağır suçlar arasında, bir krizden diğerine yalpaladığını gözlemliyorlar. Bu zararlı etkilerden her nasılsa kaçınmayı başaran bir mutlu azınlık bile, çoğu kere yaşamlarının anlamı ve gelecek hakkında duydukları kuşkuların kendilerini sürekli rahatsız ettiğini itiraf ediyor.

Mukaddes Kitap şu açıklamada bulunur: “Yaratılış amaçsızlığa teslim edilmiştir. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı’nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın . . . . kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı.” (Romalılar 8:20, 21, Müjde) Tekvin kitabındaki kayıt insanın bir zamanlar Yaratıcısıyla barış içinde yaşamış olduğunu gösterir. İnsanın kötü davranışı karşısında, Tanrı haklı olarak, insanlığı bir bakıma amaçsızlığa yol açan bir duruma teslim etti. Şimdi bu durumun nasıl geliştiğini, bunun Yaratıcı hakkında ne gösterdiğini ve gelecekten ne bekleyebileceğimizi görelim.

Birçok yönden doğrulanabilir olduğu ortaya çıkan bu yazılı tarihe göre, yaratılan ilk insanlara Âdem ve Havva adı verilmişti. Kayıt, onların Tanrı’nın iradesiyle ilgili hiçbir bilgi veya amaçları olmadan körü körüne bir yaşam sürmeye bırakılmadıklarını gösterir. Sevgi dolu, düşünceli her babanın kendi çocuklarına vereceği gibi, Yaratıcı da insanlığa yararlı talimatlar verdi. Onlara, “semereli olun, ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın; ve denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve yer üzerinde hareket eden her canlı şeye hâkim olun” dedi.—Tekvin 1:28.

Böylece, ilk insanlar yaşamda anlamlı bir amaca sahiptiler. Bu amaç, onların yeryüzünün ekolojisiyle ilgilenmelerini ve Yerküreyi sorumluluk duygusu taşıyan insanlarla doldurmalarını da içeriyordu. (İşaya 11:9 ile karşılaştırın.) İnsana küreyi sömürüp harabeye çevirmesi için fırsat yaratan O’ymuş gibi, gezegenimizin bugünkü kirli durumundan dolayı hiç kimse haklı olarak Yaratıcı’yı suçlayamaz. ‘Tabi kılmak’ sömürme izni almak demek değildi. Yönetimi insana emanet edilen gezegene bakmayı, onu işlemeyi gerektiriyordu. (Tekvin 2:15) Üstelik, onların önünde bu anlamlı görevi yerine getirebilmeleri için bitimsiz bir gelecek de vardı. Onların hiç ölmeme ümitleri, insanın 70, 80 hatta 100 yıllık yaşamda tamamen kullanabildiğinden çok daha muazzam bir beyin kapasitesine sahip olmasıyla bağdaşır. Beyin süresiz olarak kullanılmak üzere düşünülmüştü.

Yaratılışı meydana getiren ve yöneten Yehova Tanrı, yeryüzü ve insanlıkla ilgili amacını yerine getirme konusunda izleyeceği yolu insana bıraktı. İnsandan ne çok şey istemiş, ne de onları gereğinden fazla kısıtlamıştı. Örneğin, Âdem’e hayvanları inceleyip adlandırma görevini verdi; böyle bir iş bugün zoologlar için bir zevktir. Âdem hayvanların karakteristik özelliklerini gözlemledikten sonra, onlara birçoğu tanımlayıcı nitelik taşıyan adlar koydu. (Tekvin 2:19) Bu, insanların beceri ve yeteneklerini Tanrı’nın amacına uygun olarak nasıl kullanabileceklerine yalnızca bir örnektir.

İnsanlar mantıksız ya da zararlı bir yol tutsalar bile, tüm evrenin hikmetli Yaratıcısının yeryüzünde baş gösterebilen her durumu kolayca denetiminde tutabileceğini anlayabilirsiniz. Tarihsel kayıt bizi, Tanrı’nın Âdem’e verdiği tek kısıtlayıcı emir konusunda bilgilendirir: “Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”—Tekvin 2:16, 17.

Bu emir, insanların Tanrı’nın itaat isteme hakkını tanımalarını gerektiriyordu. Âdem’in zamanından günümüze dek insanlar yerçekimi yasasını kabul etmek ve ona uygun yaşamak zorunda kaldılar; tersini yapmak akılsızlık olacak ve zarar verecekti. Öyleyse, insanlar iyiliksever Yaratıcı’nın koyduğu başka bir yasaya veya emre uygun yaşamayı neden reddetsinlerdi? Yaratıcı koyduğu yasayı reddetmenin sonucunu açıkça bildirmiş, fakat Kendisine gönüllü olarak itaat etmeleri için Âdem ve Havva’ya seçme olanağı da vermişti. İnsanın ilk tarihini anlatan kayıttan, Yaratıcı’nın insanlara seçme özgürlüğü vermiş olduğunu görmek zor değildir. Ne var ki, O, yaratıklarının çok mutlu olmalarını ister; bu mutluluk, verdiği iyi yasalara uygun yaşamanın doğal sonucu olarak gelir.

Önceki bölümde, Yaratıcı’nın zekâ sahibi, görünmeyen ruhi yaratıklar meydana getirmiş olduğunu gördük. İnsanın başlangıcını anlatan tarih, bu ruhlardan birinde Tanrı’nın mevkiini gasp etme fikrinin saplantı haline geldiğini gösterir. (Hezekiel 28:13-15 ile karşılaştırın.) O, Tanrı’nın bağışladığı seçme özgürlüğünü kötüye kullandı ve ilk insanları açık isyan dediğimiz bir davranışta bulunmaları için ayarttı. İlk çift doğrudan itaatsizlik anlamına gelen küstah hareketiyle, yani “iyilik ve kötülüğü bilme ağacından” yemesiyle, Tanrı’nın yönetiminden bağımsız olmak istediğini ortaya koydu. Fakat bundan da öte, davranış tarzıyla, Yaratıcı’nın insandan iyi şeyleri esirgediği iddiasından yana olduğunu gösterdi. Âdem ve Havva sanki Yaratıcılarının değerlendirmesine aldırmaksızın, kendileri için neyin iyi veya kötü olduğuna kendileri karar vermek istiyorlardı.

İnsanın yerçekimi yasasından hoşlanmadığına karar verip ona aykırı davranması ne büyük mantıksızlık olur! Âdem ve Havva’nın Yaratıcı’nın ahlak standartlarını reddetmesi de o ölçüde akılsızlıktı. İnsan, yerçekimi yasasını hiçe saymanın getireceği kesin zarar gibi, Tanrı’nın itaat gerektiren temel yasasını çiğnemenin de olumsuz sonuçlar doğurmasını beklemelidir.

Tarih bize o zaman Yehova’nın harekete geçtiğini anlatır. Tıpkı Tanrı’nın önceden uyarmış olduğu gibi, Yaratıcı’nın iradesini reddettikleri “gün,” Âdem ve Havva için ölümle sonuçlanacak hızlı bir çöküş başladı. (II. Petrus 3:8 ile karşılaştırın.) Bu durum Yaratıcı’nın kişiliğinin başka bir yönünü gösterir. O utanmazca yapılan itaatsizliği gözardı ederek zayıflık göstermeyen adalet Tanrısı’dır. Hikmet ve adalet yansıtan standartları vardır ve bunları destekler.

Yaratıcı göze çarpar nitelikleriyle tutarlı olarak merhametle davrandı ve insan yaşamına hemen son vermedi. Neden mi? Âdem ve Havva’nın ilerideki soyuna, yani o sırada henüz ana rahmine bile düşmemiş olan ve atalarının günahkâr hareket tarzından doğrudan sorumlu olmayan gelecek kuşaklara duyduğu ilgiden dolayı. Henüz başlamamış yaşama duyduğu ilgi, Yaratıcı’nın nasıl Biri olduğu hakkında bize bilgi verir. O duygudan yoksun, acımasız bir yargıç değildir. Bunun yerine, herkese bir fırsat vermek isteyen ve insan hayatının kutsallığına saygı gösteren adil Biri’dir.

Bu, daha sonraki kuşakların ilk çiftinkiyle aynı güzel koşullarda yaşayacağı anlamına gelmiyordu. Yaratıcı’nın Âdem’in soyunun ortaya çıkmasına izin vermesiyle, ‘yaratılış amaçsızlığa teslim edildi.’ Yine de, bu tam bir amaçsızlık veya ümitsizlik değildi. Romalılar 8:20, 21’in, Yaratıcı’nın ‘kurtarılma ümidi verdiğini’ söylediğini de anımsayın. Bu, hakkında daha fazla bilgi edinmek istememiz gereken bir konudur.

O’nu Bulabilir misiniz?

İlk insan çiftini isyana yönelten düşman, Mukaddes Kitapta “İftiracı” ve “Karşı Koyan” anlamlarına gelen İblis Şeytan isimleriyle adlandırılır. Tanrı isyanın bu başkışkırtıcısına hüküm verirken onu düşman olarak damgaladı, fakat insanlığın gelecek kuşaklarının ümide sahip olabilmeleri için bir temel de attı. Tanrı, “seninle [Şeytan’la] kadın arasına, ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım; o senin başına saldıracak, ve sen onun topuğuna saldıracaksın” dedi. (Tekvin 3:15) Açıkçası, burada bir mecaz ya da örnekleme söz konusudur. Bir ‘zürriyetin’ geleceği söylenirken kastedilen nedir?

Mukaddes Kitabın başka kısımları bu ilginç ayete ışık tutar. Bu kısımlar ayetin, Yehova’nın, ismine uygun hareket etmesiyle ve yeryüzündeki insanlarla ilgili amacını gerçekleştirmek üzere ne gerekiyorsa o ‘olmasıyla’ bağlantılı olduğunu gösterir. Yehova bunları yaparken tek bir ulusu kullandı ve O’nun bu eski ulusa karşı davranışlarını anlatan tarih kaydı Mukaddes Kitabın önemli bir bölümünü oluşturur. Bu önemli tarihi kısaca ele alalım. Bunu yaparken Yaratıcımızın nitelikleri hakkında daha çok şey öğrenebiliriz. Evet, insanlığa sağladığı Mukaddes Kitabı daha fazla incelemekle O’nun hakkında paha biçilmez bilgiler edinebiliriz.

[Dipnotlar]

a İşaya 53:7, 8’den alıntı yapılan Resullerin İşleri 8:26-38 ile karşılaştırın.

b Mukaddes Kitabın kökeni hakkındaki ayrıntılar için, Kule Kitapları tarafından yayımlanan Tüm İnsanlar İçin Bir Kitap küçük kitabına ve Mukaddes Kitap—İnsanın mı, Yoksa Tanrı’nın mı Sözü? kitabına bakın.

[Sayfa 107’deki resim]

Mukaddes Kitapta önceden bildirilmesinden yüzyıllar sonra, güçlü Babil ıssız bir harabe haline geldi ve günümüze dek de öyle kaldı

[Sayfa 110’daki resimler]

İşaya kitabının kopyası olan MÖ ikinci yüzyıla ait bu rulo Ölü Deniz yakınlarındaki bir mağaradan çıkarıldı. Yazılmasından yüzlerce yıl sonra olacakları ayrıntılarıyla bildirdi

[Sayfa 115’teki resim]

Bir çömlek parçası üzerine eski İbranice yazılmış bu mektup Lakiş’te toprak altından çıkarıldı. Üzerinde Tanrı’nın isminin (oklara bakın) iki kez geçmesi, Yaratıcı’nın isminin o zamanlar bilindiğini ve genelde kullanıldığını gösterir

[Sayfa 117’deki resim]

İsaac Newton yerçekimi yasasını formüle etti. Yaratıcı’nın yasaları mantığa uygundur ve bunlarla işbirliği yapmak bizim iyiliğimizedir

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş