İlginç Sorulara Cevaplar
Acaba Matta 26:74 Resul Petrus’un baskı altında bulunurken küfredici sözler kullandığı anlamına mı gelir?
Hayır. Bu ayet, İsa’nın tutuklanmasından sonra Petrus’un onun takipçilerinden biri olmakla suçlandığı zaman nasıl bir tepki gösterdiğini anlatıyor. Petrus’un bunu üçüncü defa inkâr ettiğini ayet aktarıyor: “[Petrus] o zaman: O adamı [İsa’yı] tanımam, diye lânet ederek and etmeğe başladı.”—Mat. 26:74.
Bazı dillerde “lânet” ve “and” kelimeleri küfredici sözler demek olabilir. Oysa Petrus, ‘lânet’ ve ‘and’ ettiği zaman öfkelenen birçoklarının yaptığı gibi küfretmedi.
Mukaddes Kitapta hem orijinal İbranice’de, hem de orijinal Yunanca’da “lânet etmek” birinin veya bir şeyler üzerine kötülük gelmesini dilemekti. Bu küfretmek değildi, hatta bunun öfkeyle bile hiç ilgisi olmayabilirdi. (Tekv. 3:14, 15; 4:11, 12) Yaptığı bir beyanın doğruluğuna tanıklık etmek için bir kişi bir lânette bulunabilirdi. Bununla şunu söylüyordu: ‘Söylediklerim doğru değilse, lânetli olayım; başıma kötülük gelsin.’ Benzer şekilde bir kimse herhangi bir konuda and edebilirdi, böylece bu meselenin doğru olduğuna dair yemin ettiği şey olmadığı takdirde, başına felaket gelmesini dilediğini söylemiş olurdu.
Böylece Petrus küfredici sözler kullanmadığını, ancak etrafındakilerini, inkârlarının doğru olduğuna korkarak ikna etmeye çalıştı. Bu, tabii, tövbe etmesi gereken bir yalandı. (Luka 22:61, 62) Tabii Mukaddes Kitap Hıristiyanların küfredici sözleri kullanmamaları gerektiğini açıkça belirtir: “Ağzınızdan hiç fena söz çıkmasın.”—Efes. 4:29.
İsa: “Bedenin ışığı gözdür, imdi, gözün saf olursa, bütün bedenin aydın olur” dediği zaman ne demek istedi?
Bazıları, Matta 6:22’deki bu sözlerin sanki göz, hastalıklarının veya vücut zayıflıklarını bulmanın başlıca yoluymuş gibi sağlıkla ilgili tıbbi bir anlamı olduğu görüşünü savunmuşlardır. Oysa bu görüş ayetin öncesinin sonrasına bağlılığına uymaz. Biraz önce İsa ‘yeryüzünde hazineler biriktirmeye’ karşı uyarmıştı. “Göz” ile ilgili sözlerini söyledikten sonra zenginlik için değil, Tanrı için kulluk edilmesini önemle teşvik etti.—Mat. 6:19-24.
Herhalde İsa şakirtlerinin “saf” bir göze sahip olmalarını, yani zenginlik gibi şeylerle oyalanmaktansa, gözlerini samimiyetle bir tek şey üzerinde tutmaları gerektiğini belirtti. Tüm dikkatini Tanrı’nın iradesini yapma üzerinde toplayan bir Hıristiyan “aydın”dır, çünkü bu aydınlığını Tanrı’nın izzeti için başkalarına yansıtır.
Cemaatteki düzensiz bir kişiye “nişan” koyma konusunda; acaba ben bunu gerekli hissettiğim her zaman yapabilir miyim, yoksa ihtiyarlar bu sorun üzerinde bir konuşma verene kadar beklemeli miyim?
Başka bir Hıristiyan’a “nişan” koymak ciddi bir şey olduğu için, hafife alınarak yapılmamalıdır. Olayların çoğunda “nişan” koyma işine ihtiyarların hatalı yürüyene yardım etmek üzere harcadığı çabalardan ve sonunda cemaate, kişinin hangi konuda hatalı yürüdüğüne dair bir konuşma verilmesinden sonra girişilmelidir.
Resul Pavlus Selâniklilere, cemaatlerindeki bazı üyelere “nişan” koymakla ilgili yazdığında Tanrı’nın öğüdünden önemli ölçüde sapmış olan belirli kişileri doğrultmuştu. Bunlar “nizamsız yürüyenler, bir şey işlemiyenler, fakat başkasının işine karışanlar”dı. (II. Sel. 3:6, 10-12) Mukaddes Yazıların tembelliğe karşı verdiği öğütlere rağmen, düzensiz kişiler çalışmadılar ve diğerleri üzerine ağır bir yük oldular. (Sül. Mes. 6:6-11; 19:4, 5; 12:11, 24, 27; 24:30-34; 26:13-16) Bu nedenle Pavlus, onlara hareket tarzlarına ilişkin açıkça öğütler verdi; ayrıca, onlara tüm cemaat önünde verilen bu sağlam öğütlere karşılık vermedikleri takdirde, “nişan” konulmasını ve herhalde toplumsal ilişkilerde onlardan çekinilmesi gerektiğini öğütledi.
Bugün bazı kişiler, ihtiyarların cemaatte hatalı bir davranış hakkında henüz bir konuşma vermemelerine rağmen, Tanrısal öğütlere karşı gelen bir kişiye “nişan” koyabilip koyamayacaklarını merak ediyorlar. Bu tür olaylar çok nadiren baş gösterebilir. (I. Korintoslular 5:1, 2 ile karşılaştır.) Oysa olayların çoğunda, birine “nişan” koymadan önce ihtiyarların kesin adımlar atmalarını ve cemaatte bir konuşma vermelerini beklemek için iyi nedenler vardır.
İlk olarak, nakâmil insanlar olarak eğilimimiz “nişan” koyma işlemini kötüye kullanıp bunu az önemli kabahatlarda veya kişilik farklılıkları ile ilgili durumlarda bir tür ceza gibi uygulamak olabilir. Bir cemaatte kişiliği yönünden başkalarının duygularını kolayca inciten bir hemşire bulunabilir. Onunla geçinmek veya iş yapmak zordur; hareketleri de diğerlerinin ‘sinirine dokunur.’ Bu yüzden bazı hemşireler ona “nişan” koyup ondan çekinmek gerektiğini hissedebilirler. Oysa böyle bir davranış, kardeşlerimizin kusur ve önemsiz hatalarını görmezlikten gelerek kendilerine merhametli davranmamız gerektiği hususunda İsa’nın verdiği sevgi dolu öğütlerle kesinlikle bağdaşmaz. Örnek olarak İsa’nın, Rabbin Duasında Tanrı’nın borçlarımızı veya suçlarımızı ne zaman bağışlayacağına dair öğrettiklerini hatırla. Aynı zamanda İsa, eğer başkalarına karşı şikâyetlerimiz varsa, onları çözmek üzere acele etmemizi önemle öğütledi. (Mat. 5:23-25; 6:12) Öyle ise önemsiz suçlar veya kişilik farklılıkları yüzünden bir kardeşimize “nişan” koymak yanlış olur.
İkinci olarak, Pavlus, belirli kişilere “nişan” koymak hakkında yazarken problem, onların kişiliklerinden, bireysel zevk veya kişisel görüşlerinden oluşan önemsiz farklılıklarla ilgili suçlar değildi. İhtiyarların böyle şeylere karışmaları veya bu gibi durumlar hakkında öğüt vermeleri genel olarak gerekli değildi. Oysa onlar, Pavlus gibi, Mukaddes Kitap prensiplerini önemli ölçüde çiğneyen (hataları, müşareketten kesilecek kadar ağır olmayan) kişilere karşı uyanık olmalıdırlar. İhtiyarlar, hatalı veya düzensiz yürüyen bu kişilere özel olarak öğüt vermelidirler. Bunun için Galatyalılar 6:1’de şunları okuyoruz: “Bir adam farkına varmadan bazı yanlış adımlar atarsa, ruhi yeterliklere sahip olan sizler, böyle bir adamın yolunu yumuşak huyla düzeltmeye çalışın (YD).”
Eğer ihtiyarların böyle birine yardım etmek üzere özel olarak tekrar ve tekrar harcadıkları çabalar iyi sonuç vermezse, onlar bu sorunu görüşebilirler ve aralarından birinin bu konuda Mukaddes Kitaptan, cemaate kesin bir konuşma vermesini kararlaştırabilirler. Onlar Pavlus gibi, Tanrı’nın öğütlerini ciddi şekilde görmezlikten gelenlerin isimlerini vermeden, onların yanlış düşünüş veya hareket şekline karşı uyarıda bulunacaklar. Bu şekilde Tanrı’nın düşünüşü hakkında cemaattekiler zihnen tazelendirilmiş ve kötüye “buluşmak” veya aldanmaktan korunmak üzere uyandırılmış olacaklar. Daha sonra ise, Pavlus’un yazdığı gibi Hıristiyanlar, ferden düzensiz yürüyene “nişan” koyabilirler ve onunla arkadaşlık etmekten vazgeçebilirler. Ayrıca ihtiyarlar, söz konusu durum hakkında açıkça öğütler verdikleri için, hatalı olan kişi cemaatteki diğer üyelerin toplumsal ilişkilerde neden yapılan davetleri geri çevirdiklerini anlayacaktır.—II. Sel. 3:13-15.
Buna göre, sorun ihtiyarlar tarafından açıkça ele alınmadıkça, birine “nişan” koymamak genellikle hikmetlilik olur. Pavlus, ciddi bir sorun hakkında açıkça öğüt verdikten sonra cemaattekiler, “nişan” koymakla ilgili öğüdü uygulayabildiler. Meselelere bu açıdan bakacak olursak, birine “nişan” koyma işini önemsiz kusurlar, zevk meseleleri veya kişilik farklılıkları yüzünden uygulamaktan kaçınmış olacağız. Böyle hareket etmekle aynı zamanda, sürünün ihtiyaçlarına bakan sevgi dolu çobanlara yani ihtiyarlara da saygı göstermiş olacağız.—I. Pet. 5:2.
İsa bir cin hakkında: “Bu cins duadan başka bir şey ile çıkarılmaz” dediği zaman ne demek istedi?
Oğlu “dilsiz ruh”a tutulan bir adam İsa’dan kötü ruhu çıkarmasını rica etti, çünkü İsa’nın şakirtleri bunu yapamamışlardı. Tanrı’nın güçlü desteğine sahip olan İsa cini çıkardı. Şakirtleri ona: “Niçin biz onu çıkaramadık?” diye sordular. Markos’un kaydına göre İsa şöyle cevap verdi: “Bu cins duadan başka bir şey ile çıkarılamaz.” (Mar. 9:14-29) Matta incilinin paralel kaydı İsa’nın cevabını şöyle aktarıyor: “İmanınız az olduğu için.”—Mat. 17:14-20.
Acaba İsa neden iman ve dua üzerinde durdu? Edinilen tecrübeler, cinlerin hep aynı şeylerle ilgilenmediklerini veya aynı yeteneklere sahip olmadıklarını gösteriyor. Örneğin, onlardan bazılarının evlere musallat oldukları, oysa başka kötü ruhların insanlara rahat vermemek veya hâkim olmak üzerinde durdukları görülüyor. Ayrıca, İsa’nın verdiği cevaptan, bazı cinlerin özellikle güçlü olduklarının sonucuna da varabiliriz.—Efes. 6:12.
İsa yeryüzünde bulunurken, Tanrı, bazı hizmetçilerinin zavallı kişilere hakim olan kötü ruhları çıkarmalarını mümkün kıldı. On iki resul ve yetmiş şakirt bunu yapmak üzere güçlendirildiler. (Mat. 10:8; Luka 10:17) Oysa Matta 17:14-20 ve Markos 9:14-29’da anlatılan olayda söz konusu olan resuller cini çıkaramadılar. Neden? Acaba eksik olan neydi? Herhalde bu olaydaki cin türüyle başa çıkabilmek için, yapılması gereken hazırlıklar noksandı. Kuvvetli bir iman gerekliydi, ayrıca önceden, Tanrı’nın güç veren yardımını rica etmek için dua da edilmeliydi. Her ne kadar söz konusu kayıtlar İsa’nın bu olayda özel bir dua yaptığını söylemiyorsa da, İsa bunu yapmış olabilir. Ondan sonra güçlü cini çıkarmayı başardı.