Adillerin Yolu Gitgide Parlamağa Devam Ediyor
“İnsanların üzerine doğrulukla saltanat eden, . . . . güneş doğduğu zaman sabah aydınlığı (YD) gibi olacaktır.”—II. Sam. 23:3, 4.
1. II. Samuel 23:3, 4 bizi neyi beklemeğe yöneltti? Bu sözler gerçekleşti mi?
YEHOVA’nın hizmetçilerinin yolu ilk günlerden ta bugüne kadar git gide aydınlanmağa devam etti. Yeryüzündeki gelişmelerin ‘dünyanın krallığının Rabbimizin [Yehova’nın] ve onun Mesihinin olduğunu’ gösterdiği dikkate değer 1914 yılından beri hizmetçilerin yolu daha da aydınlandı. (Vah. 11:15) Tanrı’nın Sözünün saçtığı ışık, Yehova’nın hizmetçilerinin yürümeleri gereken yolu daha da aydınlatmak üzere “bulutsuz bir sabah” doğan güneşin ışığı gibi parladı.—II. Sam. 23:3, 4.
2. Görüşlerle ilgili zaman zaman yapılan bazı düzeltmeleri neye benzetebiliriz?
2 Bununla beraber, belki bazılarına bu yolun daima dosdoğru ilerlemediği görünebilir. Onlara Yehova’nın görünür teşkilatının zaman zaman yaptığı düzeltmeler, daha önceki görüşlere bir dönüş gibi gelebilir. Fakat aslında durum böyle değildir. Bunu, denizcilik sahasında “volta vurmak” denilen harekete benzetebiliriz, yani gemiciler karşıdan gelen rüzgâr sebebiyle yelkenlerini çevirerek geminin sağdan sola zikzak gitmesini sağlayabilirler, böylece karşıdan gelen rüzgâra rağmen, daima yollarına, hedefe doğru devam edebilirler. Yehova’nın hizmetçileri de, O’nun “yeni gökler ve yeni yer” vaadine doğru aynı şekilde ilerlemektedirler.—II. Pet. 3:13.
3. Yehova’nın Şahitlerini bereketlemeğe devam ettiğini kanıtlayan nedir?
3 Yehova Tanrı’nın, ‘sadık ve basiretli kölenin’ yönetimi altında şahitlerinin yaptıkları küresel faaliyeti bereketlemeğe devam ettiği şüphesizdir. Bu durum meyvelerinden anlaşılabilir. İsa’nın: “Her iyi ağaç iyi meyve verir” sözlerini hatırlayalım. Bugün sadece tek bir kavimde, yani Yehova’nın Şahitlerinin bileşik küresel topluluğunda bu meyveler uluslararası şekilde görülmektedir.—Mat. 7:17.
4, 5. Yehova Tanrı, kavmine rehberlik etmek üzere ilham ettiği Sözünden başka neyi de kullanıyor?
4 Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, Tanrı’nın Sözü, davranış ve inanç yolumuzda ışık ve çerağ vazifesi görmeğe devam ediyor. (Mezm. 119:105) Yehova Tanrı, ruhla meshedilmiş kimselerden oluşan ‘sadık ve basiretli kölesinin’, yani görünür teşkilatının, bütün ülkelerde Hıristiyanların Mukaddes Kitabı anlayıp onu hayatlarında doğru şekilde uygulamalarına yardımcı olmasını da sağlıyor. Bizler, Tanrı’nın kullandığı bu ulaşım kanalıyla ilişkide olmadıkça, Mukaddes Kitabı ne kadar dikkatli okursak okuyalım, hayat yolunda ilerleyemeyeceğiz.—Resullerin İşleri 8:30-40 ile karşılaştır.
5 Tanrı’nın bu ulaşım kanalı konusunda İsa, kendisini takip edenlere ‘sadık ve basiretli kölenin’ ruhi yiyeceği vaktinde vereceğini ve bu ‘köleyi’ bütün malları üzerine koyacağını söyledi. (Mat. 24:45-47) Ayrıca resul Pavlus’un Efesoslular 4:11-16’da, Hıristiyanların Tanrı’nın Oğlu konusunda iman ve doğru bilgi birliğine erişmelerine ve tam ruhi olgunluk kazanmalarına yardımcı olmak üzere Hıristiyan cemaatinin sadece resul ve peygamber gibi elemanlara değil, aynı zamanda iyi haberi va’zedenlere, çobanlara ve öğretmenlere de muhtaç olduğunu belirtmesi dikkate değer.—I. Korintoslular 1:10; Filipililer 1:9-11’e de bak.
6. Hangi etkenlerden dolayı Şahitlerin görüşlerini yeniden değerlendirmeleri zaman zaman gerekli oldu?
6 Yehova Tanrı, Şahitleriyle müşarekette bulunan bu ‘sadık ve basiretli köleyi’ kavmini koruması, kuvvetlendirip yönetmesi için gerçekten kullandı. Işık git gide parladığı halde bu Hıristiyanların, nakâmilliklerinden ve zayıflıklarından ileri gelen hataları yüzünden bazen görüş ve öğretilerini yeniden değerlendirmek zorunda kalmış oldukları gerçi doğrudur. Fakat böyle bir değerlendirme, onların yararına bir arınmayla sonuçlanmadı mı? Bazı örnekleri ele alalım.
FİDYE VE YEHOVA İSMİ
7. Mukaddes Kitap Tetkikçileri neden ve hangi temele dayanarak fidye öğretisine çok önem verdiler?
7 M. S. 1878 yılında, daha sonra Watch Tower Society’nin ilk başkanı olan Charles T. Russel, fidye konusu yüzünden The Herald of the Morning dergisini yayımlayan N. K. Babour ile ilişkisini kesti. Bay Barbour, İsa’nın verdiği kurbanın, günahları kaldırma gücüne inanmayı reddetmişti. Daha sonraki yıllarda, o zamanlar Mukaddes Kitap Tetkikçileri adını almış olan Yehova’nın Şahitleri, fidyenin, Mukaddes Kitabın ana öğretisi olduğunu göz önünde tuttular. Tanrı’nın Sözünün, Mesih’in fidyesi vasıtasıyla sağlanan kurtuluş imkânı üzerinde ısrarla durduğu şüphesizdir. (Yuh. 3:16; Res. İşl. 4:12; İbr. 5:10; Vah. 7:10) İshak’ın İbrahim tarafından takdimi ve Musa kanunu altında sunulan kurbanlar, peygamberane şekilde önceden İsa’nın fidye kurbanını temsil ediyorlardı. Peygamberler de, İsa’nın vereceği fidyeyi önceden bildirmişlerdi. Bu nedenle Mukaddes Kitap Tetkikçileri, İsa Mesih’in insanlık için yaptığı fedakârlığın üzerinde kuvvetle durdular.—Luka 24:25-27, 44.
8. (a) Zamanla neyin daha önemli olduğu anlaşıldı? (b) Bu neye yol açtı? (c) Son otuz-kırk yıldır hangi düzeltme yapılmış bulunuyor?
8 Bununla beraber Mukaddes Kitap, kurtuluşumuzdan çok daha önemli bir davanın olduğunu söylüyor. Bu dava, Şeytan’ın Aden’deki isyanda ortaya çıkardığı Yehova’nın evrensel egemenliğiyle ilgili büyük davadır. (Tekv. 3:15; I. Kor. 15:24, 25; Vah. 11:15; 12:10) Bu dava, Yehova’nın isminin hakkının teyit edilmesini gerektirir. Gerçekten de, Tekvin’den Vahiy’e kadar tüm Mukaddes Kitabın başlıca konusu Mesihi krallıktır. Bu krallık Tanrı’nın izzetli İsminin hakkını ilelebet teyit edecektir. Mukaddes Kitapta 75 kere Tanrı’nın: “Bilecekler ki ben Yehova’yım (YD)” dediğini okuyoruz.a Tanrı’nın ismi konu olduğu için ve “her kim Yehova’nın (YD) isimini çağırırsa, kurtulacaktır” güvencesi gereğince, Şahitleri tüm insanların Yehova Tanrı’ya yalvarmaları gerektiğini zamanında anladılar. (Rom. 10:13; Yoel 2:32; Tsef. 3:9) Böylece Yehova ismini ve O’nun hakkının teyit edilmesini yıllarca o derece önemli saydılar ki, Yehova’nın Şahitlerini eleştirenler, onları İsa Mesih’e iman etmemekle suçladılar. Fakat böyle bir iddia, sadece aşırı vurgulama meselesiydi. Son otuz-kırk yıldır Yehova’nın Şahitlerinin yayınlarını okuyanlar, onların Tanrı’nın maksadının yerine gelmesindeki İsa’nın rolüne şüphesiz gerektiği kadar değer verdiklerini gayet iyi anlıyorlar. Gerçekten de Yehova’nın peygamberane Sözü, Tanrı’nın kullandığı “kurtuluş reisi” sıfatıyla İsa’yı odak olarak seçmektedir.—İbr. 2:10; 12:2; Vah. 19:10.
9. Bilimsel alandaki gerçekleri aramaya hakim olan hangi yöntem burada uygulanıyor?
9 Bu gibi düzeltmeler, bilimsel gerçeklerin aranmasına hakim olduğu söylenen ilkelere uygundur. Özetle bunu şöyle tarif edebiliriz: İlk önce, tartışma konusu olan bir tez ortaya atılıyor. Bu tez, meseleleri daha fazla aydınlatmak veya pratikte uygulanması bakımından büyük imkânlar gösteriyor. Fakat zamanla onun eksiklikleri veya zayıflıkları görülüyor. Böylece bu defa ters uçtaki bir tez ileri sürülüyor. Daha sonra, bu durumun da tam gerçeğe uygun olmadığı anlaşılıyor ve böylece her iki durumdaki geçerli noktalar birleştiriliyor. Bu yöntem Süleymanın Meselleri 4:18 yerine gelirken tekrar tekrar uygulanmıştır.b
DAVRANIŞ VE VA’ZETME
10, 11. Hangi iki durumun üzerinde zamanla duruldu? Hangi sonuca varıldı?
10 Anlayış konusunda kaydedilen aşamalara değinen başka bir örneği daha ele alalım: Mukaddes Kitap Tetkikçileri, “karakter gelişimi” diye adlandırdıkları mükemmel bir Hıristiyan kişiliği geliştirmenin önemi üzerinde 40 yıl durdular. Bu konu üzerinde bu kadar kuvvetle durmalarının nedeni, Hıristiyan âleminin bu konuyu ihmal etmesinden kaynaklanıyordu. Gerçi Hıristiyanlar başkalarına Tanrı’nın maksadı hakkında sözlü olarak şahadette bulunuyorlarsa da, bu iş ikinci planda geliyordu. Daha sonra, Tanrı’nın kavmi, Yehova isminin önemini ve bu isme ve krallığa şahadet etmenin gereğini anladığı anda bu konu üzerinde çok durdu. Sonuç olarak, Mesih’inkine benzer bir kişilik geliştirme konusuna daha az önem verilmeğe başlandı. İsa’nın, her şeyden önce şahadet etmek için geldiği ve bu sebepten va’zetme faaliyetinin en önemli iş olduğu ileri sürüldü. Nihayet iki durum arasındaki dengeyi bulmak gereği duyuldu.—Rom. 10:10; Gal. 5:22, 23.
11 Zamanla bu mutlu dengeye varıldı. Hıristiyanlar, hem Tanrı’nın ruhunun meyvelerini geliştirmeli, hem de Yehova’ya korkusuzca ve sadakatle şahadet etmelidirler. Her iki talep de önemlidir. Birini yaparken diğerini ihmal edemeyiz. Resul Pavlus: “İyi haberi (YD) vâzetmezsem, vay bana” demişti. Fakat şunları da eklemişti: “Bedenime cefa verip onu köle ederim, ta ki başkalara vâzettikten sonra, ben kendim merdut [reddedilmiş] olmıyayım.”—I. Kor. 9:16, 27.
“ÜSTÜN OTORİTELERE” TABİYET
12, 13. (a) Romalılar 13:1’de sözü geçen “üstün otoriteler” konusunda önce hangi görüş hâkimdi? (b) Daha sonra hangi ters uca bir yöneliş oldu? Fakat bunun ne yararı oldu?
12 Romalılar 13:1-7’deki ayetler doğru şekilde anlaşılıncaya kadar ‘gemi’ biraz yoldan saptı, fakat sonra doğru yöne ‘yöneltmek’ gerektiği görüldü. İlk anda Mukaddes Kitap Tetkikçileri, ‘üstün otoritelerin’ yerinde olarak bu dünyanın hükümetlerini kasttetiğini anlamışlardı. (Authorized Version ve New World Translation ile karşılaştır) Bu anlayışa dayanarak, bir Hıristiyan’ın, savaş zamanı orduda hizmet edebileceği, bir üniforma giyebileceği ve savaşa gidebileceği sonucuna varılmıştı. Ancak hemcinslerinden birini öldürmek zorunda kaldığı anda ona ateş edeceği yerde, havaya ateş edebileceği düşünülmüştü.
13 Ne var ki, resul Pavlus bu davranışı savunmuyordu; bu açıkça belliydi. O zaman ‘acaba “üstün otoriteler” terimi Yehova Tanrı ve İsa Mesih için mi kullanılmıştı?’ sorusu ortaya çıktı. Tanrı’nın kavmi bir süre bu görüşe sahip oldu. II. Dünya Savaşının sıkıntılı yılları boyunca bu görüş hiç değilse onlara, ‘insanlardan ziyade Allaha itaat etmek’ çabalarında kuvvet verdi. Onlar dünya çapında Hıristiyan tarafsızlığını korkusuzca koruduklarını gösteren şahane bir sicile sahip oldular. (Res. İşl. 5:28, 29) Tabii, hakiki Hıristiyanların, ilk başta Egemen Rab Yehova’nın ve onun Mesihi kralı olan Mesih’e sadık kalmaları gerektiğine dair hiçbir zaman şüpheleri yoktur. Fakat acaba, Yehova ve İsa, aynı zamanda ‘vergi ve haraç’ verip hürmet etmemiz gereken “üstün otoriteler” midirler?—Rom. 13:7.
14. Dünyevi hükümetlere tabiiyet meselesi nihayet nasıl doğru şekilde anlaşıldı?
14 Yehova, 1962 yılında kavminin nisbi tabiyet prensibini anlamasını sağladı. Sonuç olarak vakfolmuş Hıristiyanların, “üstün otoriteler”i yani dünyevi yöneticileri ‘Allahın hizmetçileri’ olarak memnuniyetle tanıyıp onlara iyilikleri için itaat etmeleri gerektiği anlaşıldı. (Rom. 13:4) Bununla birlikte bu ‘otoriteler’, onlardan Tanrı’nın yasalarını çiğnemelerini istedikleri zaman durum ne olacaktı? Hıristiyanlar kendilerinden Tanrı’nın yasalarını çiğnemeleri istenmediği sürece, Romalılar 13:1’de verilen: “Herkes, üzerinde olan hükûmetlere tâbi olsun” emrine itaat etmelidirler. Fakat, İsa’nın Matta 22:21’de kayıtlı olan: “Kayserin şeylerini Kaysere, ve Allahın şeylerini Allaha ödeyin” sözleri hükümetlere gösterilen itaati sınırlar. Böylece “Kayser” Hıristiyanlardan Tanrı’nın iradesine karşı bir şey istediği zaman, onlar ‘Kayserinkinden’ önce Yehova’nın kanununa uymalıdırlar. Bu genel olarak Hıristiyan âleminde görülen durumun tam tersidir. Hıristiyan olduklarını iddia eden birçok kimse, Kayserin emriyle Tanrı’nın kanunlarını bozduğu zaman pek vicdan azabı duymaz. Bir yurtsever bunu şöyle ifade etti: “Yurdumuz . . . . daima haklı olsun; fakat ister haklı olsun, ister olmasın, o yurdumuzdur.” Fakat Yehova’nın Şahitleri için durum böyle olamaz! Tanrı’nın iradesine ters bir şey yapmaları emredildiği zaman onlar, İsa’nın resullerinin ‘İnsanlardan ziyade Allaha itaat etmek gerektir’ sözlerine göre hareket ederler.—Res. İşl. 5:29.
TANRI’NIN HİZMETÇİLERİ KİMLERDİR?
15, 16. (a) Tanrı’nın hizmetçilerinin kimler olduğu konusu hakkındaki anlayış uzun zaman neydi? (b) Ne sebeple, hangi düzeltme yapıldı? (c) Yapılan düzeltmenin eksik tarafları nelerdi?
15 Işığın arttığını gösteren başka bir örnek ise, kendilerini samimiyetle vakfeden Hıristiyanların, yaşları veya cinsiyetleri ne olursa olsun Tanrı’nın hizmetçisi sayılıp sayılmadıkları görüşüyle ilgilidir. Yehova’nın Şahitleri, tövbe eden, dönen, Tanrı’ya ve Mesih’e iman eden, Yehova’ya Mesih vasıtasıyla açıkladığı iradesini yapmak üzere kendisini vakfeden ve vaftiz edilen herkesin gerçekten Tanrı’nın hizmetçisi sayıldığını yıllarca savundular. Fakat daha sonra bazıları bu görüşe itiraz ettiler. Hükümet otoriteleri de bu durumu çoğu defa kabul etmediler. Ayrıca birçok dilde “minister” (Tanrı’nın veya din hizmetçisi anlamına gelen) teriminin karşılığı bulunmadığından bu terimin mevcut olduğu dillerde dinsel anlamda kullanılmaması gerektiği üzerinde de tartışmalar yapıldı. Ayrıca vaftizin uygun bir atama töreni sayılamayacağı da tartışıldı. Fakat acaba bu düşünceler cemaatlerde sadece ‘ihtiyarlık’, ‘şemmaslık’ veya ‘hizmet-yardımcılığı’ mevkilerine tayin edilenleri mi “Tanrı’nın hizmetçileri” olarak adlandırmak için geçerli nedenleri oluşturuyordu?
16 Ülkenin yasaları genellikle her dinsel teşkilata, hizmetçilerinden talep edeceği şartları kararlaştırma hakkını vermektedir. Başkaları onların mevkilerini benimseyip onaylamasalar bile, bunun önemi yoktur. Ayrıca birçok dillerde “minister” (yani Tanrı’nın ve din hizmetçisi anlamına gelen) teriminin karşılığının bulunmaması da önemli değildir. Bu durum, bu terimin kullanıldığı İngilizce, İtalyanca, İspanyolca ve diğer dilleri konuşanların faydalı bir amaca hizmet edeceği takdirde bu terimi kullanmalarını engelleyemez.
17, 18. Kimler gerçekten “Tanrı’nın hizmetçisi” diye adlandırılabilirler? Onlar ‘hizmetlerine’ ne gözle bakmalıdırlar?
17 “Tanrı’nın hizmetçisi” terimi kullanışlı bir terimdir, çünkü özel tür bir “hizmetçiye”, yani yüce, özel bir hizmete atanan birine değinir. Yaşı veya cinsiyeti ne olursa olsun, Tanrı’nın insanlıkla ilgili irade ve maksadını kavrayan, hayatını Mukaddes Kitap prensipleriyle uyum içine sokan ve İsa’nın Matta 28:19, 20’deki emri gereğince kendini vakfedip vaftiz edilen herkes, gerçekten “Tanrı’nın” bir “hizmetçisi”dir. Böyle birinin, teoloji seminerlerine katılan, fakat Tanrı’nın maksadını anlamayıp hayatlarını Tanrı’nın adil taleplerine uygun duruma sokmayan kimselerden çok daha fazla Tanrı hakkında konuşmak üzere ehliyetli olduğu söylenebilir. Tanrı’ya gerçekten hizmet eden bu kimseler, resul Pavlus ile birlikte: “Hizmetime izzet veririm” diyebildiler.—Rom. 11:13, YD.
18 “Tanrı’nın hizmetçisi” teriminin bir ünvan değil, bir tarif olduğunu kuvvetle belirtmeliyiz. (Matta 20:28 ile karşılaştır) Bir kimsenin, sadece kendisini Yehova Tanrı’nın bir hizmetkârı olmak üzere vaftiz edilmeğe ehliyetli kılan adımları atması yeterli değildir. O kimse, Yehova Tanrı’ya yaptığı hizmeti, yani ‘kutsal hizmetini’ hayatının başlıca hedefi haline getirmelidir. Aksi halde, kontrolu dışındaki durumlar yüzünden hizmeti için ne kadar vakit sarfederse sarfetsin, kendini yerinde olarak “Tanrı’nın hizmetçisi” diye adlandıramaz veya başkaları onu, Tanrı’nın bir hizmetçisi olarak kabul edemezler.—Rom. 12:1; II. Tim. 4:5.
19. (a) Anlayış konusundaki gelişmeler ne ile sonuçlandı? Fakat vefakâr olanlar nasıl bereketlendiler? (b) Yehova, ruhi yiyeceği dağıtmak üzere ne sağladı? Neden daima onu seçmeliyiz?
19 Tabii, anlayış konusunda böyle bir “volta vurmak”a benzeyen bu gelişmeler “sadık ve basiretli köle” ile birleşenlerin vefalarını çoğu defa denedi. Bununla beraber, onların ‘iyi haberi’ ve onun anlamını tam olarak takdir etmeleri yönünde sürekli aşamalar kaydedildi. Tanrı’nın teşkilatına bağlı kalanların, anlamakta zorluk çektikleri sorular ve konular daima zaman geçtikçe aydınlandı. Böylece ışığın git gide daha parladığını görmek ne kadar büyük bir sevinçtir! Durum, İsa’nın öğretisi karşısında bazı şakirtler sürçtüğü zaman Petrus’un dile getirdiği gibidir: “Ya Rab, biz kime gideceğiz? ebedi hayatın sözleri sendedir.” (Yuh. 6:68) Rab İsa Mesih bu ‘sözlere’ hâlâ sahiptir ve onları, bugün yeryüzünde kullandığı tek bir “sadık ve basiretli köle” teşkilatı vasıtasıyla dağıtmaktadır. O teşkilat İsa’nın tarif ettiği “iyi meyva” veren ‘iyi ağaca’ benzer. (Mat. 7:17) Bu teşkilatın dışında tek bir seçenek kalır, o da Şeytan’ın siyasal ‘canavarıyla’ ve sahte dinin dünya imparatorluğu olan “Büyük Babil” ile birleşmek. (Vah. 13:1; 17:5) Kendisini vakfeden hiçbir Hıristiyan bunu yapmak istemeyecektir!—II. Pet. 2:22; Yuh. 14:6.
20. (a) ‘Işığın’ şimdi her zamankinden daha fazla parladığından neden emin olabiliriz? (b) Işığın giderek arttığı yolu seçenleri hangi mutlu gelecek bekliyor?
20 Gerçekten “adil olanlar için ışık. . . .parlamaktadır.” (Mezm. 97:11, YD) Süleymanın Meselleri 4:18 ayeti de gerçekleşmektedir, yani “adillerin yolu” doğan ışık gibi git gide parlamaktadır. Eğer arasıra bir dereceye kadar düzeltmeler yapılıyorsa, bunlar muhakkak yararlı bir durumla sonuçlanmaktadır. Arınma boşa olmamıştır. Mesih şimdi hüküm sürdüğünden, Yehova’nın kavminin sahip olduğu ışık, ‘güneş doğduğu zaman sabah aydınlığı (YD) gibidir.’ (II. Sam. 23:3, 4; Mat. 25:31) Yehova’nın görünür ulaşım vasıtası olan “sadık ve basiretli köle” teşkilatıyla vefakâr şekilde hizmet edenler gerçekten lütuf görmektedirler! Onlar hikmetli bir seçim yapmışlardır, çünkü gittikleri yol onları değerli bir hedefe, yani Yehova’nın yaratacağı yeni nizamda ebedi hayata sevk etmektedir.—İş. 65:17, 18; 66:22.
[Dipnotlar]
a Sadece Hezekiel kitabında 60 defa; ayrıca Çıkış 6:7; Tesniye 29:6; İşaya 49:23; Yoel 3:17 ve diğer ayetler.
b Bu yöntem thesis (tez), Antithesis (antitez) ve syntheisis (sentez, ikinin bileşimi) diye adlandırılmıştır.
[Sayfa 22’deki çerçeve]
Yehova’nın hizmetçileri, incelemeleri ve tecrübeleri sonucunda şimdi şunları daha dengeli görüyorlar:
Yehova’nın isminin hakkının teyit edilmesi, yaratıkların kurtuluşundan daha önemlidir.
Şahadet vermek üzere gayret göstermek ve ruhun meyvelerini geliştirmek aynı şekilde önemlidir.
Hıristiyanların dünyevi otoritelere gösterdikleri tabiiyet nispitir.
Başkaları ne gözle görürlerse görsünler, Yehova’nın Şahitlerinin Tanrı’nın hizmetçileri sıfatıyla sahip oldukları onurlu mevki, Yehova’yı gerçekten temsil eden bir mevkidir.
[Sayfa 18’deki resim]
(Ayrıntılı bilgi için lütfen yayına bakın)
Rüzgâra karşı volta vurmak