İlginç Sorulara Cevaplar
● Acaba Mukaddes Kitaptaki kanla ilgili yasaklama, kendiliğinden ölen bir hayvanın kanı akıtılmamış etine veya sağ bir hayvandan veya insandan gelen kana değil de, sadece insan tarafından öldürülen bir hayvanın kanı için uygulanabilir mi?
Bazı kimseler, görünüşte destekleyici gibi görünen Mukaddes Kitaptaki bazı ayetlere işaret ederek, yukardaki şekilde muhakeme etmişlerdi. Böylece onlar, yaşayan bir kimseden alınan kanın naklini kabul etmenin yanlış olmadığına inanmışlardı. Böyle bir muhakeme tarzı doğru görünebilir; fakat kullanılan ayetler ve bununla ilgili olan başka ayetler yakından incelendiğinde, Tanrı’nın kavminden gerek yaşayan, gerekse de ölü bir yaratıktan, kan almaktan ve kanla hayatlarını devam ettirmelerinden kaçınmalarını beklediğini gösterir.
Tanrı, İsrailliler’e şöyle demişti: “Hiç bir leş yemiyeceksiniz; onu yesin diye şehirlerinde olan garibe verebilirsin; yahut yabancıya satabilirsin; çünkü sen Allahın RABBE mukaddes bir kavmsın.” (Tesn. 14:21) Hayvan leşinin, kanı akıtılmış olmamasına rağmen, eti garibe satabilirlerdi. Levililer 17:10’da görünüşte bir çelişki gibi görünen şu sözler var: “İsrail evinden, yahut kendi aralarında misafir olan gariplerden her kim her hangi çeşit bir kan yerse, ben kan yiyen cana karşı döneceğim, ve onu kavmının arasından atacağım.” Acaba bu ayetlerin arasında bir görüş ayrılığı mı var?
Bazıları, görüşlerini savunurken, Tesniye 14:21 ayetine göre, insan tarafından öldürülmemiş bir hayvanın etinin bir garip tarafından yenilmesine izin verildiğini iddia ettiler; zira bu durumda insanın, hayvanın (hayat temsil eden) kanını Tanrı’ya iade etmesi gerekmeyecekti. Levililer 17:15 ayetinin ise, bu görüşü desteklediği anlaşılabilir; zira “kendiliğinden ölmüş yahut canavar parçalamış hayvanın leşini” yiyen yerli veya garibin sadece “yıkanacak, ve akşama kadar murdar olaca”ğı söylenmektedir. Dolayısıyla, eğer bir hayvan insan tarafından öldürülmemişse, onun kanını yemenin suç sayılamayacağı anlaşılabilir. Böylece bazıları, gıdalar veya kan nakli kullanmak üzere yaşayan bir yaratıktan kan almanın yanlış olmadığını iddia etmektedirler.
Fakat Tesniye 14:21 ile Levililer 17:10, 15 arasındaki asıl fark, acaba hayvanın nasıl öldüğü meselesi midir? Mukaddes Yazılara dayanan cevabın hayır olması gerek.
İsrailliler, kendiliğinden ölen veya bir canavar tarafından öldürülen bir hayvanın kanı akıtılmamış etini kesinlikle yiyemeyeceklerini biliyorlardı. Henüz Sina Dağındayken kendilerine böyle leşleri yememeleri emredilmişti. (Çık. 22:31) Tesniye 14:21 ayeti, Vaat Edilen Diyar’da bulunan İsraillilere, kanı akıtılmamış bu tür leşleri yememelerini emretmesi ancak bunları gariplere satmalarına izin vermesiyle uyum içindedir.
Şimdi, Levililer 17:10’u dikkatle inceleyelim. Ayet, “İsrail evinden, yahut . . . . misafir olan gariplerden” hiç kimsenin kan yememesi gerektiğini söylemektedir. Acaba bu yasaklama, bir hayvanın insan tarafından öldürülüp kanın Tanrı’ya iade edilmesi gerektiğinden dolayı mıydı? Böyle bir şeyi iddia etmek, ayetin söylediğinden farklı bir şeyi iddia etmek demektir. Bundan başka, bir insan tarafından öldürülen kanı akıtılmamış hayvanın etinin yenmesi suçlulukla sonuçlanıyorsa, Tesniye 14:21 ve Çıkış 22:31 ayetleri İsraillilerin, insan tarafından öldürülmeyen hayvanın kanı akıtılmamış etini yemelerini yasaklamayacaktı. Oysa, İsrailliler, böyle bir eti yiyemeyeceklerini açık olarak biliyorlardı. Hezekiel şunu beyan etmişti: “Benim canım murdar olmamıştır; çünkü gençliğimden şimdiye kadar leş, hayvanın parçaladığını yemedim.”—Hez. 4:14; 44:31 ile karşılaştır.
O halde, neden Tesniye 14:21, “garib”e kanı akıtılmamış etin satılabileceğini, fakat Levililer 17:10 ise “garip”in kan yemesini yasakladığını söyler? Hem Tanrı’nın kavmi, hem de Mukaddes Kitap yorumcuları söz konusu garibin dini durumuna bağlı olması gerektiğini kabul ettiler. Aid to Bible Understanding, (51. sayfada) “garip” teriminin İsrailliler arasında tam bir mühtedi olmayan biri için de bazen kullanıldığını belirtir. Tesniye 14:21’de bu tür birinin kastedildiği anlaşılıyor; yani o kişi Tanrı’nın tüm kanunlarını tutmaya çalışmayan biridir; böylece İsrailliler ve mühtediler tarafından murdar sayılan bir leşi amacına göre kullanma arzusuna sahiptir. Yahudi bilginler de, aynı açıklamayı sundular.a
Böylece, Tanrı’ya tapınan hiç kimse, gerek kendiliğinden ölen, gerekse de insan tarafından öldürülen bir hayvanın kanını (veya etindeki) kanını yiyemezdi. O halde, Levililer 17:15, kendiliğinden ölen veya bir canavar tarafından öldürülen bir hayvanın etini yiyenin neden sadece murdar olacağını söylüyor?
Levililer 5:2’de bir ipucu bulabiliriz; orada şöyle okuyoruz: “Yahut biri murdar bir şeye, gerek murdar bir canavar leşine . . . . dokunur, ve farkına varmaz, kendisi murdar olursa, o zaman suçlu olur.” Evet, Tanrı, bir İsraillinin istemeyerek günah işleyeceğini kabul ediyordu. Böylece Levililer 17:15’teki kaydın bu tür suçlar için bir tedarik olduğu anlaşılabilir. Örneğin, bir İsrailli yediği etin daha sonra kanı akıtılmamış bir hayvana ait olduğunu öğrenseydi, günah işlemiş olmaktan suçlu olur. Fakat bu suçu kasti olmadığından, temizlenmek için gerekli adımları atabilirdi. Ancak kişi eğer bu adımları atmayacak olsaydı, ayet devamen, o kişi “günahını taşıyacaktır” diyordu.—Lev. 17:16.b
Böylece, kanı akıtılmamış eti yemek, önemsiz bir konu değildi; bu ölümle bile sonuçlanabilirdi. Hiçbir hakiki tapıcı, (İsrailli olsun veya mühtedi olsun) kendiliğinden ölen veya bir insan veyahut hayvan tarafından öldürülen bir hayvanın kanı akıtılmamış etini gönüllü olarak yiyemezdi. (Say. 15:30) Resullerden ve ihtiyarlardan oluşan meclis bunu onaylamıştı. Meclis, ruhi “Allahın İsraili”ne yani Hıristiyanlara hitap ederek, boğulmuş olanın etini, yani kazaen boğularak ölen veya kasten öldürülen bir hayvanın kanı akıtılmamış etinin yenilmesini yasaklamıştı.—Gal. 6:16; Res. İşl. 21:25.
Meclis, Tanrı’nın hizmetçilerinin “kandan çekin”melerini de emretmişti. Boğulmuş bir yaratığın kanı akıtılmamış etini yiyemeyen muhakkak, yaşayan bir yaratıktan alınan kandan da uzak kalmalıydı. Kanlarını sütle karıştırıp içmek için vahşi sığırların şah damarlarını okla delen Afrikalı kabilelerde yaşayanların bu yaptıklarını, ne eski İsrailliler ne de Tanrı’ya itaat eden Hıristiyanlar yaptılar; bunu açıkça görmek zor değildir. Benzer şekilde, Tanrı’nın hizmetçileri, hayatı uzatmak veya kurtarmak için tıbbi uygulamayla verilen insan kanını kabul etmezler. Böyle uygulamalar, Tanrı’nın “her hangi çeşit bir kan” yiyen birini mahkûm eden emrini, aynı zamanda da Hıristiyanlara verilen “kandan çekinme” emrini ihlal eder.—Res. İşl. 15:28, 29; Lev. 17:10.
Tanrı’nın taleplerini zayıflatmak üzere yapılan tüm baskılara rağmen, hakiki Hıristiyanlar, hayatın Yehova Tanrı’dan gelen bir hediye olduğunu ve O’nun emrettiği gibi kullanmaları gerektiğini biliyorlar. Davanışları şimdi fiziksel açıdan pratik görülsün veya görülmesin, onlar Tanrı’ya itaat ederler. Örneğin Resullerin İşleri 15:28, 29’da Hıristiyanların putperestlikten çekinmeleri emredilmişti. Böylece, putperestliğe katılmayı reddettiği takdirde, ölümle tehdit edilen hakiki bir Hıristiyan, “putun bir hiç” olduğunu bildiği için, sadece bir sembol yüzünden, şimdiki hayatının kaybedilmemesi gerektiğini savunamaz. (I. Kor. 8:4) Bir mezbah üzerinde buhur takdim etmektense, arenada ölmeyi kabul eden ilk Hıristiyanlar ve yanmaya razı olan üç sadık İbrani de Tanrı’ya itaat etmenin doğru örneklerini verdiler.—Dan. 3:1-18.
Benzer şekilde, bir kazanın veya bir ameliyatın aşırı kan kaybına yol açtığı durumlarda olduğu gibi, kanla ilgili bir problem ortaya çıktığı zaman, hakiki bir Hıristiyan bütünlük konusunda uzlaşamaz. Başka iyi tıbbi tedavilere rağmen, şimdiki hayatını kaybetse bile, ebedi hayatını tehlikeye atmadığına dair tam bir güvenle Hayat Vericisine itaat eder. İsa takipçilerine şöyle demişti: “Bedeni öldürüp de canı öldürmeğe kudreti olmıyanlardan korkmayın; ancak daha ziyade cehennemde hem bedeni, hem canı helâk etmeğe kudreti olandan korkun.”—Mat. 10:28.
Tabii, yeni tıbbi deliller, genellikle kan nakillerinin bir kişiyi kurtarmak için esas olmadığını gösteriyor; zira tecrübeli doktorlar, pek çok durumda, yaygın olan diğer tedavilerin kan kadar iyi sonuçlar verdiğini kabul ediyorlar. Sadece kan nakli sayesinde kurtarılabilen kişilerin sayısının, kan naklinin verdiği zararlardan ölenlerin sayısından muhtemelen daha az olduğu kabul edilebilir. Durum ne olursa olsun, hakiki Hıristiyanlar, Tanrı’ya itaat etmek ve O’nun kana karşı görüşüne saygı göstermek yönünden azimlidirler.
Dolayısıyla, hakiki tapıcılar, bugün gerek insan tarafından öldürülen ve gerekse de başka şekilde ölen bir hayvanın kanı akıtılmamış etini yemeyecekler. Ne de bir hayvanın veya insanın olsun, kanını almakla hayatlarını devam ettirmeye çalışacaklar. Onlar, Hayat Vericileri olarak sadece Yehova’yı kabul ederler ve her yönden O’na itaat etmek için kararlıdırlar.
● Resul Pavlus, İbraniler 8:13’te Kanun ahdinin ‘ihtiyarlayıp zeval bulmağa yakın’ olduğunu söylemekle acaba yaklaşmakta olan M. S. 70’teki Yahudi şeyler sisteminin sonunu mu kastetti?
Hayır. Bazıları İbraniler 8:13’ü bu şekilde açıkladılar. Fakat çevrelerindeki ayetler, Yeremya’nın yeni ahdi önceden bildirdiği zamandan itibaren Kanun ahdinin durumunun kastedildiğini gösteriyor.
Resul Pavlus İbraniler sekizinci babında iki ahit arasında bir karşılaştırma yapıyor. “Birinci ahit” Musa’nın meyancısı olduğu Kanun ahdi idi. “İkinci” veya yeni ahit “daha iyi bir ahit”tir. Meyancısı İsa’dır ve “o daha iyi vaitler üzerine (kanunen, YD) konulmuş”tur.—İbr. 8:6, 7.
Pavlus, Yehova’nın orada “İsrail evi ile, ve Yahuda evi ile, yeni bir ahit keseceği”ni vaat ettiği Yeremya 31:31-34’ü iktibas etti. Resul ondan sonra şunları yazdı: “Yeni ahit demekle, birincisini eski etmiştir; fakat eskiyen ve ihtiyarlıyan zeval bulmağa yakındır.”—İbr. 8:13
İbraniler kitabı “devirlerin sonunda” “[Yahudi] şeyler sisteminin sona erişi” (YD) süresince herhalde Romalıların M. S. 70’te Yeruşalim’i harap etmelerinden takriben dokuz yıl önce yazılmıştır. (İbr. 9:26) Bu sebepten bazıları bu ayeti şöyle açıkladılar: Tanrı’nın Kanunla ilgili tasvibi İsa’nın ölümüyle sona erdi, fakat mabette arz edilen tapınma M. S. 70’e kadar devam etti. Öyleyse resul Pavlus İbraniler 8:13’ü yazdığı zaman Kanun ahdi ‘ihtiyarlıyordu’ ve M. S. 70’te gerçekleşecek ‘tamamıyla zeval bulmasına yakındı.’
Fakat başka bir açıklama İbraniler 8’de söylenenlerle daha çok uyumludur.
Pavlus, Tanrı’nın adil bir kavim meydana getiremeyen ve o sebepten kusursuz olmayan Kanun ahdinin yerine yeni bir ahit keseceğine dair Yeremya vasıtasıyla yaptığı beyanını vurguluyordu. (Rom. 3:20) Yeremya’nın günlerinde Kanun ahdinin yerine günahların tamamen bağışlanmasını sağlayabileck yeni bir ahdin geçeceğini işitmek Yahudileri hayrete düşürmüş olmasa gerek.
Fakat Tanrı bu yeni ahdi özel olarak önceden bildirir bildirmez o eski ahit bir bakıma zeval bulmuş durumda idi. Her ne kadar Tanrı onun Mesih gelip yeni ahdin Meyancısı olarak hizmet edene kadar var olmasına izin verdiyse de, Kanun ahdinin günlerinin, Yeremya’nın buna ilişkin yazdıklarını yazar yazmaz sayılı olmağa başladığı söylenebilir. Bu nedenledir ki ayet şöyle başlar: “Yeni ahit demekle, birincisini eski etmiştir.” Veya J.B. Philips’in onu tercüme ettiği gibi: “Tanrı’nın yeni bir ahitten söz etmesi bizatihi. . . .eski olanı geçersiz kılar.”
Yeremya 31:31-34 yazıldığı zamandan beri var olan gelecek zeval buluşu İsa’nın ölümüyle Kanun sona erdirildiği zaman tamamıyla gerçekleşmişti. Pavlus bunun için takriben 28 yıl sonra takip eden ayette şunları ekleyebilirdi: “İmdi birinci ahdin de ibadet hükümleri ve dünyevî makdisi vardı.—İbr. 9:1.
● Mezmurların kısımları “baplar” olarak adlandırılabilir mi?
Mukaddes Kitap, genel olarak 66 kitaba bölünmüştür. Mezmurlar bunlardan biridir. Baplar, bir tarih kitabında, bir romanda veya Mukaddes Kitapta olsun, esas bölümler olarak nitelenebilir. Böylece genel olarak Tekvin bap 1, bap 2 vb. diyoruz. Bu açıdan Mezmurların 150 esas bölümü bap olarak adlandırılabilir.
Böyle olmakla beraber, İngilizce “Psalms” (Mezmurlar) Kelimesi, bu kitabı Psalmoi olarak adlandırılan Yunanca Septuaginta tercümesinden alınmıştır. Bu Yunanca kelime, müzik eşliğiyle söylenen şarkıları kastediyor. Herhalde Mezmurları oluşturan çeşitli şiirler, belki bir harpın eşliğiyle aslında ilahi olarak söylenmişti. Webster New Coleegiate Dictionary, “mezmur” kelimesini “tapınma için kullanılan kutsal bir şarkı veya şiir, özellikle Mukaddes Yazıların Mezmurlar kitabında toplanan ilahiler” olarak tarif ediyor.
Bu bakımdan Mezmurlar bap 100 demek yanlış değilse de, “Mezmur 100” veya “100. (yüzüncü) Mezmur” demek daha doğru olacaktır. Gerçekten de, şakirt Luka, Resullerin İşlerini yazdığı zaman, bu üslubu kullandı, zira kendisi şunları yazdı: “Nitekim ikinci mezmurda da yazılmıştır.”—Res. İşl. 13:33.
● Tanrı için, “Kendi meleklerini rüzgârlar [ruhlar, YD], ve kendi hademelerini ateş alevi yapar” diyen İbraniler 1:7 ayetinde ne demek isteniliyor?
Melekleri Tanrı’nın Oğluyla karşılaştıran resul Pavlus, İbraniler 1:7’de bu sözleri kullanıyor. Orada Mezmur 104:4’ü iktibas ediyor.
Bütün melekler fiziksel bedenleri olmayan ruh yaratıklar olduğuna göre, söz konusu ayetlerde Tanrı’nın “kendi meleklerini ruhlar” yaptığı söylendiği zaman meleklerin sahip olduğu organizma türüne değinilmediği anlaşılıyor. Daha ziyade bunu anlamak için “ruh” kelimesinde yatan anlamı ele almak gereklidir. “Ruh” olarak çevrilen asıl kelimenin (İbranice: ruahh; Yunanca: pneuma) esas anlamı “nefes almak veya üflemek” demektir. Bu sözcük kullanıldığı yere göre “rüzgâr” veya “faal kuvvet” olarak çevrilebilir. Dolayısıyla İbraniler 1:7 ve Mezmur 104:4’te belirtilmek istenen şey, herhalde Tanrı’nın görünmez olan meleklerini Kendi hizmetinde ruh kuvvetleri veya kuvvetli ruhlar yapmasıdır. Ateşli hükümlerini yerine getirirken de onları, “ateş alevi” veya “yakıp bitiren ateş” olarak kullanabilir.
[Dipnotlar]
a Bir örnek olarak, Dr. J. Hertz tarafından hazırlanan The Pentateuch and Haftorahs, şöyle bir düşünceyi belirtir: “Levililer 17:15’e göre, bir nevelah’ın etine dokunmak veya yemek, hem İsrailli, hem de ‘yabancı [veya garip]’ için kirletici bir şey”dir. Lev[ililer]’de ‘garip’ sözcüğü, bir gertzedek’i yani kelimenin anlamıyla tam bir mühtedi haline gelen, fakat İsrailli olmayan birini kastederdi. Tesniye 14:21’de sözü geçen şehirlerinde olan ‘garip’ sözcüğü, putperestliği terk ederek İsrail’in topraklarına yerleşmiş olan, fakat İsraillilerin hayatını ve dini alışkanlıklarını tam kabul etmeyenler için kullanılmıştır. Hahamlar, ülkelerinde oturan gariplerin bu sınıfını ger toshav diye adlandırırlardı; böylece Tesniye 14:21, ne doğuştan İsrailliler, ne de sonradan İsrailli olan “garip”ler sınıfı için kullanılmıştır. Buna karşıt olarak bu eser, Levililer 17:15’de sözü edilen ‘garip’in (yabancı) “tam bir mühtedi [olduğu]’nu, . . . . eğer değilse, onu yemekten menedilmedi”ğini açıklar.
b Kanun’un başka bir kısmında, kanla ilgili öğretici bir benzerlik daha buluyoruz. Karısı adet gördüğü sırada, farkında olmadan onunla cinsel ilişki kuran bir adam murdar olurdu; fakat bağışlanmak üzere bazı adımlar atabilirdi. Fakat karısının adet kanını kasten görmezlikten gelen bir İsrailli, kavmin arasından atılırdı.—Lev. 15:19-24; 20:28.