Korku—Sonun Bir İşareti mi?
‘İNSANLARIN korkudan ve dünyaya gelmekte olan şeyler için beklemekten bayılacakları’ şüphe ve sıkıntı dolu bir çağın sonunda mı yaşıyoruz? Sadece, dünya olaylarına ve 1914’ten bu yana korku veren durumlara kısaca bakarsak, önceden bildirilen “sona” yaklaşıp yaklaşmadığımızı anlayacağız.—Luka 21:9, 25, 26.
KORKU VE SAVAŞ
Fransa’da I. Dünya Savaşında ölenler için yapılan anıtlar, “La Grande Guerre” (Büyük Savaş) ibaresini taşıyorlar. Evet, şimdi I. Dünya Savaşı (1914-1918) diye adlandırdığımız savaş, daha önce Büyük Savaş diye isimlendirilmişti. O ölüm ve yok etmek bakımından o kadar büyük ve dehşet vericiydi ki, insanlar onu, ümitle savaşlara son verecek bir savaş diye adlandırdılar. Uygar insanın bu kadar korkunç bir dersten sonra “artık cengi öğrenmeyeceği” düşünülüyordu. (İşaya 2:4) Fakat yarım milyondan fazla kişinin öldüğü İspanya’nın korkunç İç Savaşının (1936-1939) patlamasıyla, bu hayal sadece 18 yıl içinde yıkıldı. Almanlar ve İtalyanlar da II. Dünya Savaşı (1939-1945) olarak bilinen bu savaş için sanki bir alıştırma niteliği taşıyan sözü geçen iç savaşa katıldılar. İkinci dünya felaketi, Hiroşima ve Nagasaki’deki atom bombalarının patlamasıyla son buldu.
Bu bombaların Japonya üzerinde patlamasıyla, dünya sahnesine yeni bir korku ve sıkıntı kaynağı olan nükleer savaş korkusu çıktı. Profesör Albert Einstein’ın 1945 yılının aralık ayında söylediği sözler ne kadar doğruydu: “Dünyaya korkudan kurtulma vaat edilmişti, fakat korku savaşın bitiminden bu yana daha da arttı!” Sonra şunları ekledi: “Dünyamızın savaş sonrası görünümü parlak değildir.”
Giderek artan korku, bugün, nükleer silahlara karşı dünya çapında milyonlarca insan tarafından yapılan gösterilerle yansıtılmaktadır. Hatta din adamları bile bu meseleye karışıyorlar. Evet, nükleer silahlar, dünyanın siyasal ve askeri stratejisini değiştirdi. Nitekim Tarihçi E. P. Thompson Beyond the Cold War (Soğuk Savaşın Ötesinde) adlı yeni kitabında şöyle dedi: “Bu silahlar siyaset, ideoloji ve strateji ortamını etkiliyor; tehdit edici bir görünümü var ve bunu sağlamak için yapıldıkları anlaşılıyor; korkuya neden oluyorlar ve saldırganlık duygularını hem artırıyor, hem de engelliyorlar. (İtalik harfler tarafımızdan)
Dünya çapında nükleer bir savaşın korkusu gerçekten mevcuttur. Son zamanlarda Sovyetler Birliğinde çıkan bir broşür şunları belirtti: “Sovyetler Birliği, nükleer savaşın, evrensel bir felaketin ve muhtemelen uygarlığın sonu olacağına inanıyor. Bu savaş bütün insanlığı yok edebilir.” Şimdi farklı ideolojilere sahip olan iki büyük blok kısaca adı MAD (Mutual Assured Destruction) “Karşılıklı Kesin Helak”e dayanan ince bir pota durumuyla karış karşıya gelmişlerdir. O halde dünyaya gelmekte olan şeyler yüzünden insanların korkmalarına hayret etmemek gerek, tıpkı İsa’nı söylediği gibi.
KORKU VE CÜRÜM
Fakat bizi daha yakından etkileyecek olan başka bir korku türü de var. Acaba bu nedir? Bu bizzat semtinizde kol gezen cürüm korkusudur. Bir zamanlar hırsızlar ve yol kesen haydutlar, sadece değerli şeyleri alırlardı. Şimdi hayatları da alıyorlar. Kanuna karşı saygı azaldı ve cürüm birçok kişiye çok kazanç getirdi. Böylece korku, büyük şehirleri ve zengin banliyöleri doğrudan etkilemektedir. Örneğin, 1917’den bu yana New York metrosuna binen kişilerin sayısı en az düzeye indi. Acaba neden? Başlıca nedenlerden biri, soyulmak veya öldürülmek korkusudur. Şimdi İngiltere’den gelen bir rapor şöyle diyor: “Toplumun çok muhtaç olduğu dayanışma ruhu, birçok insanı evinde tutan cürüm korkusu tarafından yok edilmektedir.” Önceleri güvenli sayılan şehirlerden biri olan Barcelona’da bile sağlamlaştırılmış kapıların satışlarında önemli bir artış oldu; birçok evin en azından iki veya üç kilidi ve sürgüsü olan kapısı var. Amerika Birleşik Devletlerinde bir çok kadın, kendini korumak için tabanca kullanmasını öğreniyor. Bir araştırma Amerikalı ailelerin yüzde 52’sinin silahlı olduğunu gösteriyor! Aynı rapor şu uyarıyı da veriyor: “Cürüme karşı duyulan korku, Amerikan toplumunu yavaş yavaş felce uğartıyor.”
Mukaddes Kitabın ilham almış yazarları, sonun vaktinde böyle durumların olacağını biliyorlardı. Böylece resul Pavlus şöyle uyarmıştı: “Bunu bil ki, son günlerde çetin anlar gelecektir. Çünkü insanlar, kendileri seven, parayı seven, övünücü mağrur, küfürbaz, ana-babaya itaatsiz, nankör, murdar, şefkatsiz, amansız, iftiracı nefsine mağlûp, azgın, iyilik düşmanı . . . . olacaklardır.” (II. Timoteos 3:1-5) Pavlus’un burada sıraladığı tutumlar ne kadar çok suçlara neden oldu? Sayıları durmadan büyüyen mücrimler yüzünden insanlar arasında ne kadar büyük bir korku yayılmaktadır!
KORKU VE İŞSİZLİK
20. yüzyılda korku ve endişe saçan bir başka etken de bir yandan nispi bir refaha, öte yandan milyonlarca insanı işsiz duruma getiren buhranlara sebebiyet veren dünyanın ekonomik istikrarsızlığıdır. İşleri olanlar bile, kendilerini güven içinde hissetmiyorlar. “Acaba işten çıkarılma sırası bana mı geldi?” düşüncesi rahatsız edicidir. Birçok kişi krediyle yaşarken bu tehdit edici ihtimal hergün daha da fazla sıkıntıya neden olmaktadır. Sadece Batılı milletlerde 30 milyondan fazla işsiz var. Bir yorumcu, şu anda işsiz olanların birçoğunun tekrar iş bulamayacaklarını bildirdi!
Milletlerarası bankacılar, birbiri ardından her yönden adeta iflasa giden ülkeleri gözlerken, büyük endişe duyuyorlar. The Guardian gazetesinin bildirdiği gibi, “Son üç yıl içinde 25 kadar ülke bankalara ve hükümetlere borçlarını ödeyebilmek için ek süre istediler; onların çoğu birden fazla kez böyle taleplerde bulunuyorlar.” Bundan dolayı ekonomik durum, “insanlar korkudan ve dünyaya gelmekte olan şeyler için beklemekten bayılacaklar” diyen İsa Mesih’in sözlerinin yerine geldiğini gösteren bir başka kanıttır.
KORKU VE UZAY
İnsanın korku ve sıkıntıları, sadece böyle sorunlardan kaynaklanmıyor. 1914 yılından beri tehdit ve tahrip eden kuvvetler, iki dünya savaşında ve birçok değer büyük çarpışmada, atmosferi de kullanmıştır. Fakat şimdi tehdit, daha yüksekten geliyor. Bu tehdit uzayda pusuya yatmıştır. İspanya’da günlük El Pais gazetesi, geçenlerde şu manşeti taşıyan yazıyı verdi: “Uzay Askeri Harekâtların Sahnesi Haline Dönüştürülmek Üzere.” Makale şöyle devam etti: “Hem Amerika Birleşik Devletleri, hem de Sovyetler Birliği, uzay yarışında bir adım daha atıyorlar ve son aylarda bunun askeri yönüne hayret verici şekilde dikkat çekildi. Uzaydan saldırıya geçmek üzere hazırlıklar yapma döneminin başladığı söylenebilir.”
Uzaydan gelen bir tehdit, Amerika Birleşik Devletlerinin Uzay Komutanlığında yardımcı komutan olarak hizmet eden Korgeneral Richard C. Henry tarafından şöyle teyit edildi: “Uzay bir hedef değil, bir yerdir. Askeri uygulamaların sahnesidir. Şimdi uzayı tatbikatların sahnesi olarak kabul etmemizin vaktidir.” Ayrıca Hava Kuvvetleri Sistemler Komutanı olan Orgeneral Robert T. Marsh, bunu şöyle doğruladı: “Uzay mekiği, iş yöntemimizi değiştirecektir. Gerçekte, uzay mekiğini tüm milli güvenlik için gereken yükleri [başka sözlerle askeri teçhizatı] fırlatmak için kullanacağız.” Bu sözlerden uzayın artık zararsız bir boşluk olarak görülmeyeceği sonucu çıkar. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin söylediği gibi: “Uzayda gittikçe artan ve askeri amaç güden uğraşlara gayretli bir şekilde karşı koymalıyız. Hâlâ vaktimiz var—fakat çok az vaktimiz var.” Korku ile beklemeye neden olan ‘güneş ve ay ve yıldızlarda’ hangi alametlerin daha görüleceğini, sadece zaman gösterecek.—Luka 21:25.
NESLİMİZ ÖNCEKİ NESİLLERDEN FARKLI MI?
Bazıları, önceki nesillerin de benzeri buhranlar geçirdiklerini ve günümüzdeki korku ve sıkıntının İsa’nın önceden bildirdiği alametin bir kısmı olmadığını söyleyerek, Mukaddes Kitabın uyarılarına aldırmamak eğilimindedirler. Şüphesiz önceki nesillerin de başından birçok felaket geçti. 14. yüzyıl Kara Vebanın hâkim olduğu ve Avrupa’da insanların salgın hastalık ve savaşların dehşeti altında yaşadıkları bir dönemdi. Fakat bu olayları yüzyılımızdaki olayların derecesiyle karşılaştıralım.
Bir bilim adamı olan René Dubos geçenlerde şöyle yazdı: “Herkes gibi ben de şimdiki sosyal, teknolojik ve çevresel krizlerin getirdiği binbir beladan dolayı rahatsız olmaktayım. . . . . Aynı zamanda şimdiki dünyanın problemlerinin nicelik ve nitelik bakımından öncekilerden çok farklı olduğunu anlıyorum. Örneğin; günümüzdeki olaylar tek bir yere özgü olaylar değil ve ufak gruplarla sınırlandırılmıyor.” (İtalik harfler tarafımızdan) René Dubos, ayrıca radyoaktivite, asit yağmuru ve öldürücü ilaçlar gibi dünya çapında zararlı olan etkilerden bahsediyor. Bir diğer etken ise, milletlerin karşılıklı bağımlılıklarıdır; nitekim 1973 yılında petrol fiyatlarının artmasıyla meydana gelen buhrandan hepsi de etkilendiler. Böyle bir şey önceki nesillerde söz konusu olmamıştı.
Bu sebepten, önceki nesillerin, İsa’nın Luka 21. bapta söylediği aynı nedenlerden dolayı, korku ve sıkıntıdan aynı derecede etkilendikleri doğru değildir. 1914’ten önceki hiçbir neslin başından ikincisi şöyle dursun, bir dünya savaşı bile geçmemiştir. Daha önceki hiçbir nesil, nükleer silahlarla “karşılıklı kesin helak” deliliğiyle karşılaşmamıştır. Daha önceki hiçbir nesil geniş bir alana yayılan hava kirliliği ve pislikle yeryüzünü bozmamıştır.—Vahiy 11:18.
Önemli başka bir etken de vardır; daha önceki hiçbir nesil, ‘Krallığın bu iyi haberinin bir şahadet maksadıyla bütün meskûn yerde’ bu kadar geniş oranda va’zedildiğini görmemiştir. (Matta 24:14 YD) Yehova’nın Şahitleri, şimdi bunu etkili bir şekilde Tanrı’nın mümkün kıldığı şekilde 200’den fazla ülkede yapıyorlar. Bundan dolayı siz, şimdi bu yayını okuyabilmektesiniz. Tanrı’nın ümit ve hükümle ilgili mesajı tam vaktinde ilan edilmektedir. Bu durum, sonun yakında geleceğine dair emin bir alamettir. Öyleyse şimdi neler olacak? İsa şu cevabı veriyor: “Bu şeylerin vaki olduklarını gördüğünüz zaman bilin ki, Tanrı’nın krallığı (YD) yakındır.”—Luka 21:29-33.
Eğer bu ilginç konu hakkında daha fazla bilgi almak istiyorsanız, lütfen bu yayını yayımlayanlara yazın veya Yehova’nın Şahitlerinin İbadet Toplantılarına gidin. Herhangi bir karşılık beklemeden bütün sorularınız cevaplandırılacaktır.