Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • w94 1/9 s. 2-5
  • Nükleer Tehdit—Nihayet Sona Erdi mi?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Nükleer Tehdit—Nihayet Sona Erdi mi?
  • Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1994
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Nükleer Güçlerin Artışındaki Tehlikeler
  • Satılık Bombalar
  • Barışçıl “Saatli Bombalar” ve “Ölüm Tuzakları”
  • Nükleer Atıklar Nereye Dökülsün?
  • Kutsal Kitap Nükleer Savaş Hakkında Ne Der?
    Ek Konular
  • Nükleer Çıkmaz
    Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
  • Nükleer Tehdit—Tamamen Ortadan Kaldırıldı!
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1994
  • Nükleer Bir Katliam Ne Derece Gerçek Bir Tehdit
    Uyanış!—1985 (Bilimsel Seri 13-16)
Daha Fazla
Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1994
w94 1/9 s. 2-5

Nükleer Tehdit—Nihayet Sona Erdi mi?

“DÜNYA barışı, II. Dünya Savaşından beri şimdi herhangi bir zamankinden daha olası görünmektedir.” Bir gazete muhabiri, 1980’lerin sonunda önemli silahsızlanma antlaşmalarının ve beklenmedik siyasal karışıklıkların Soğuk Savaşa nihayet son verdiği gerçeğine dayanarak bu olumlu değerlendirmeyi yaptı. Ancak bu durum, eski süper güçler arasındaki çatışmanın bir özelliği olan nükleer tehdidin de ortadan kalktığı anlamına mı geliyordu? Kalıcı bir barış ve güvenlik, insanlığın gerçekten elini uzatıp tutabileceği kadar yakınında mıydı?

Nükleer Güçlerin Artışındaki Tehlikeler

Soğuk Savaş sırasında barışı korumak için bir dehşet dengesine dayanan süper güçler, nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla geliştirilmesine izin verip nükleer silahların yapımını sınırlamak üzere bir anlaşmaya vardılar. 1970’de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması yürürlüğe girdi; bu antlaşma daha sonra 140 ülke tarafından kabul edildi. Ancak Arjantin, Brezilya, İsrail ve Hindistan gibi nükleer alanda potansiyel güç durumundaki ülkeler bugüne kadar bu antlaşmayı imzalamayı reddettiler.

Bununla birlikte, 1985’te, nükleer alanda başka bir potansiyel güç olan Kuzey Kore antlaşmayı imzaladı. Dolayısıyla bu ülke 12 Mart 1993’te söz konusu antlaşmadan çekildiğini ilan ettiği zaman, dünya doğal olarak tedirgin oldu. Alman Der Spiegel dergisi şöyle dedi: “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasından çekilme duyurusu bir emsal oluşturuyor: Şimdi Asya’dan başlayan ve süper güçler arasındaki eski bomba rekabetinden daha tehlikeli bir hal alabilecek bir nükleer silahlanma yarışı tehdidi var.”

Milliyetçiliğin baş döndürücü bir hızla yeni ulusların doğuşuna yol açması karşısında, nükleer güçlerin sayısı da büyük olasılıkla artacaktır. (Çerçeveye bakın.) Gazeteci Charles Krauthammer şöyle uyarıyor: “Sovyet tehdidinin sonu, nükleer tehdidin sonu demek değildir. Gerçek tehdit nükleer güçlerin çoğalmasıdır ve bu çoğalma daha yeni başladı.”

Satılık Bombalar

Olası nükleer güçler bu silahların beraberinde getirdiği saygınlığı ve gücü ele geçirmeye heveslidirler. Bir ülkenin Kazakistan’dan en az iki nükleer başlık satın aldığı söyleniyor. Bu eski Soyvet Cumhuriyeti ise, söz konusu savaş başlıklarını resmi kayıtlarda “kayıp” olarak niteliyor.

Ekim 1992’de Almanya’nın Frankfurt şehrinde, birkaç adam, şehrin bütün su kaynaklarını zehirlemeye yetecek miktarda (200 gram) radyoaktif özelliği yüksek sezyum ile tutuklandı. Bir hafta sonra Münih şehrinde yedi kaçakçı 2,2 kilo uranyum ile yakalandı. Önceki yıl boyunca dünya çapında bu tür sadece beş vaka rapor edilmiş olduğu halde, iki hafta içinde iki nükleer kaçakçı şebekesinin ortaya çıkarılması yetkilileri şaşırttı.

Bu kişilerin niyetinin radyoaktif maddeyi teröristlere mi, yoksa ulusal hükümetlere mi satmak olduğu bilinmiyor. Ne olursa olsun, nükleer terör olasılığı büyümektedir. European Proliferation Information Centre’dan Dr. David Lowry tehlikeyi şöyle açıklıyor: “Bir teröristin yapması gereken tek şey, iyice zenginleştirilmiş uranyumun bir numunesini test için saygın bir otoriteye yollayıp, ‘bundan bizde şu kadar var, işte kanıtı,’ demektir. Fidyecilerin kaçırdıkları adamın kulağını kesip göndermesi gibi bir şeydir bu.”

Barışçıl “Saatli Bombalar” ve “Ölüm Tuzakları”

1992’nin başında, elektrik üreten barışçıl amaçlı 420 nükleer reaktör vardı; 76 tanesi de inşa halindeydi. Ancak geçen yıllar boyunca raporlar, reaktörlerde görülen kazaların, hastalıkların artışına, çocuk düşürme olaylarına ve doğuştan gelen sakatlıklara neden olduğunu gösterdi. Bir raporun söylediği gibi, bir Sovyet plutonyum tesisinde 1967 yılına kadar meydana gelen kazalar, Çernobil felaketinde görülenin üç katı kadar radyoaktivitenin yayılmasına yol açmıştı.

Tabii ki, Nisan 1986’da Ukrayna’da meydana gelen Çernobil kazası manşetleri kapladı. 1970’li yıllarda Çernobil santralında nükleer mühendis başyardımcısı olan Grigori Medvedef, atmosfere püskürtülen “muazzam büyüklükteki uzun ömürlü radyoaktivite kütlesi, uzun vadeli etkileri bakımından on Hiroşima bombasıyla karşılaştırılabilir,” diye açıkladı.

Çernobilskaya kronika adlı kitabında Medvedef, eski Sovyetler Birliğinin nükleer santrallarında 1980’in ortalarına kadar meydana gelen 11 ciddi kazayı ve Amerika Birleşik Devletlerinde olan başka 12 tanesini sıralıyor. İkinci grup arasında 1979’da Three Mile Island’daki şok geçirten kaza da vardır. Medvedef bu olay hakkında şunları söylüyor: “Nükleer enerjiye ciddi bir darbe indiren ilk olay buydu ve nükleer enerji santrallarının güvenliği hakkında birçoklarının zihninde var olan hayalleri suya düşürdü—ama herkesinkini değil.”

Bu da hâlâ neden kazalar olduğunu açıklıyor. 1992’de Rusya’da kazalarda yaklaşık yüzde 20’lik bir artış görüldü. Bu olaylardan bir tanesi o yılın Mart ayında St. Petersburg’daki (Rusya) Sosnovi Borı elektrik santralında oldu. Bunun üzerine radyasyon düzeyi İngiltere’nin kuzeydoğusunda yüzde 50 artarken, Estonya ve güney Finlandiya’da kabul edilebilir üst sınırın iki katına çıktı. Newcastle Üniversitesinden Profesör John Urquhart şunları söyledi: “Artışın nedeninin Sosnovi Borı’daki kaza olduğunu ispat edemiyorum—fakat o değilse, neydi?”

Bazı uzmanlar Çernobil tipi reaktörlerin tasarım açısından kusurlu ve aslında işletilemeyecek kadar tehlikeli olduğunu iddia ediyor. Buna karşın, elektriğe duyulan büyük ihtiyacı karşılamak için aynı tip reaktörden bir düzineden fazlası hâlâ kullanılmaktadır. Hatta bazı reaktör teknisyenleri, güç verimini yükseltmek için santraldaki güvenlik sistemlerini kapatmakla bile suçlanıyorlar. Böyle haberler, elektriğinin yüzde 70’ini nükleer santrallarda üreten Fransa gibi ülkeleri korkutuyor. İkinci bir “Çernobil” olayıyla Fransa’daki birçok santral temelli kapanmak zorunda kalabilir.

“Güvenli” reaktörler bile eskiyince tehlikeli olmaya başlayabilir. 1993 yılının başlarında Almanya’nın en eski reaktörlerinden biri olan Brunsbüttel reaktöründe yapılan olağan güvenlik kontrolü sırasında çelik borularda yüzden fazla çatlağa rastlandı. Benzer çatlaklar Fransa ve İsviçre’deki reaktörlerde de bulundu. 1991 yılında Japonya’da ilk ciddi nükleer santral kazası meydana geldi; kazaya neden olan etkenlerden birinin santralın yaşı olabileceği düşünüldü. Bu, ticari amaçlı reaktörlerin üçte birinin on yıldan daha eski olduğu Amerika Birleşik Devletleri için kötü bir haberdir.

Nükleer reaktör kazaları her an her yerde meydana gelebilir. Ne kadar çok reaktör varsa, tehdit o kadar büyüktür; reaktör ne kadar eskiyse, tehlike o kadar büyüktür. Bir gazetenin, santralları, işleyen saatli bombalar ve radyoaktif ölüm tuzakları olarak adlandırması nedensiz değildi.

Nükleer Atıklar Nereye Dökülsün?

Geçenlerde Fransa Alplerinde bir nehir kıyısındaki piknik yerinin tel örgüyle çevrilip polis koruması altına alınması insanları şaşırttı. The European gazetesi şöyle açıkladı: “İki ay önce yöre halkından bir kadının berilyum zehirlenmesi sonucu ölmesinden sonra yapılması emredilen olağan kontroller piknik yerindeki radyoaktivite düzeyinin çevresindekinden 100 kat daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı.”

Çeşitli yöntemlerle elde edilebilen son derece hafif bir metal olan berilyum uçak sanayiinde ve ışınlanmış olarak nükleer santrallarda kullanılmaktadır. Anlaşılan, berilyum üreten bir fabrika tehlikeli ışınlama işleminden çıkan atıkları piknik yerine veya yakınlarına dökmüştü. The European “Radyoaktif olmasa bile, berilyum tozu bilinen sanayi atıkları arasında en zehirlilerindendir,” dedi.

Bu arada, 1950’lerde Sovyetler tarafından nükleer deneme sahası olarak kullanılan Novaya Zemlya açıklarında, 30 yıllık bir süre boyunca 17.000 varil radyoaktif atık sulara boşaltıldı. Ayrıca, nükleer denizaltıların radyoaktif kısımları ve en azından 12 reaktörün parçaları da bu elverişli çöplüğe atıldı.

Kasıtlı olarak yapılsın ya da yapılmasın, nükleer kirlenme tehlikelidir. 1989’da Norveç açıklarında batan bir denizaltı hakkında Time dergisi şu uyarıda bulundu: “Enkazdan şimdiden bile kanserojen bir izotop olan sezyum-37 sızıyor. Sızıntının şu ana kadar deniz canlılarını ve insan sağlığını etkilemeyecek kadar az olduğu sanılıyor. Ancak Komsomolets adlı denizaltı aynı zamanda yarılanma süresi 24.000 yıl olan ve bir toz tanesi büyüklüğündeki parçacığı insanı öldürebilecek kadar zehirli olan 13 kilo plutonyum içeren iki nükleer torpido taşıyordu. Rus uzmanlar plutonyumun denize dökülebileceği ve 1994 gibi erken bir tarihten başlayarak okyanusun geniş alanlarını kirletebileceği uyarısında bulundular.”

Radyoaktif atıklara yer bulma meselesi tabii ki Fransa ve Rusya’ya özgü bir sorun değildir. Time’ın bildirdiğine göre, Amerika Birleşik Devletlerinin “dağ gibi radyoaktif atıkları var ve bunları sürekli depolayacak yeri bulunmuyor.” Öldürücü maddeyle dolu bir milyon varil geçici depolarda bulunuyor ve “kaybolma, hırsızlık ve kötü kullanımın çevrede yol açtığı zararların tehlikeleri devamlı mevcuttur.”

Bu tehlikeyi anlatmak istercesine, Sibirya’nın Tomsk kentindeki eski bir silah tesisinde bulunan bir nükleer atık tankı, Nisan 1993’te patlayarak ikinci bir Çernobil faciası beklentilerine neden oldu.

Nükleer tehdidin sona erdiği varsayımına dayandırılan barış ve güvenlik çağrılarının asılsız olduğu bellidir. Buna rağmen barış ve güvenlik yakındır. Bunu nereden biliyoruz?

[Sayfa 4’teki çerçeve]

NÜKLEER GÜÇLER

12 tane ve Sayı Artıyor

BİLİNENLER: Beyaz Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, Çin, Fransa, Güney Afrika, Hindistan, İsrail, Kazakistan, Pakistan, Rusya, Ukrayna.

POTANSİYEL DURUMDAKİLER: Arjantin, Brezilya, Cezayir, İran, Irak, Libya, Güney Kore, Kuzey Kore, Suriye, Tayvan.

[Sayfa 5’teki resim]

Nükleer enerjinin barışçıl amaçlı kullanımı bile tehlikeli olabilir

[Tanıtım notu]

Arka plan: U.S. National Archives fotoğrafı

[Sayfa 2’deki resim tanıtım notu]

Kapak: Stockman/International Stock

[Sayfa 3’teki resim tanıtım notu]

U.S. National Archives fotoğrafı

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş