Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • w95 1/2 s. 20-25
  • “Bu Hizmetimiz Varken Yorulmayız”

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • “Bu Hizmetimiz Varken Yorulmayız”
  • Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Gelin İspanyol Görev Yeri İspanya
  • Kovulmamız
  • Depresyonla Savaş
  • Bize Çok Değerli Bir İnci Verildi
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
  • Yehova’nın Hizmetinde Sürprizlerle Dolu Bir Ömür
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2001
  • 80 Yaşında Görev Değişikliği
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1998
  • “Yehova Hayatımın En Karanlık Zamanında Beni Kurtardı”
    Yehova’nın Şahitlerinin Yaşam Öyküleri
Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
w95 1/2 s. 20-25

“Bu Hizmetimiz Varken Yorulmayız”

RONALD TAYLOR TARAFINDAN ANLITILMIŞTIR

1963 yazında, kendimi birden bir ölüm kalım savaşı içinde buldum. Kıyı boyunca suda yürürken, tehlikeli bir çukura bastım ve birdenbire çok derin suların içine çekiliverdim. Yüzme bilmediğimden, kıyıdan birkaç metre uzakta boğulmak üzereydim. Bir dostum kötü durumumu fark edip de beni kıyıya çekene kadar zaten üç kez batıp çıkmış ve yığınla deniz suyu yutmuştum. Derhal uygulanan yapay solunum sayesinde hayatta kalabildim.

BU, her şey umutsuz görünse bile yorulup mücadeleden vazgeçmemenin önemini kavramak durumunda kaldığım ilk olay değildi. Küçük yaşlardan başlayarak ruhi hayatım için savaş vermem gerekmişti.

Mukaddes Kitap hakikatiyle ilk karşılaşmam ikinci dünya savaşının karanlık günlerinde oldu. Hava akınlarının tehlikelerinden korumak için Londra dışına gönderilen binlerce çocuktan biriydim. Sadece 12 yaşında olduğumdan savaş benim için pek bir anlam taşımıyor, sanki bir macera gibi görünüyordu.

İngiltere’nin güneybatısındaki Weston-super-Mare’den yaşlıca bir çift bana baktı. Bu çiftin evine gelişimden kısa bir süre sonra bazı öncü vaizler bizi ziyaret etmeye başladılar. Soyadları Hargreaves’di ve dördü de—Reg, Mabs, Pamela ve Valeri—özel öncüydü. Manevi ana-babam hakikati kabul etti; ben de The Harp of God kitabını tetkik ettikten sonra Yehova’ya hizmet etmeye karar verdim. Altı hafta içinde vaaz etme faaliyetine katılmaya davet edildim.

Dışarıda, tarla hizmetinde geçirdiğim o ilk günümü şimdi bile anımsayabilirim. Hazırlıksız bir şekilde, elime bazı küçük kitaplar verildi ve şöyle dendi: “Sen sokağın şu tarafında çalışıyorsun.” İşte, vaaz faaliyetindeki birinci günüm böyle geçti. O zamanlar vaaz faaliyetini genelde güçlü vaazlar içeren gramofon plakları kullanarak yapardık. Gramofonu kurup evden eve taşımak plaktan bir vaaz çalmak benim için en büyük mutluluktu. Bu şekilde görevlendirilmeyi büyük bir imtiyaz saydım.

Okulda da epeyce şahitlik yaptım. Bir keresinde, Mukaddes Kitap konularını içeren bir dizi kitabı okul müdürüne verdiğimi anımsıyorum. 13 yaşındayken yakınlarımızdaki Bath şehrinde yapılan bir bölge toplantısında vaftiz edildim. Savaş zamanının asla unutamayacağım bir başka toplantısı 1941’de Leicester şehrindeki De Montfort Hall’de yapıldı. Yönetim Kurulunun o zamanki başkanı Birader Rutherford’un şahsi bir mesajını içeren Children (Çocuklar) adlı kitaptan bir tane almak üzere ben de sahneye gittim. Hazır bulunan bütün gençlere yöneltilen heyecan verici konuşma Yehova’ya ebediyen hizmet etme arzumu güçlendirdi.

Böylece manevi ana-babamın yanında hakikatte büyümeye devam ederek iki mutlu yıl geçirdim. Ama 14 yaşında Londra’ya dönüp geçimim için çalışmak zorunda kaldım. Ailemle yeniden biraraya gelmiş olmama rağmen, evde hiç kimse benimle aynı imanı paylaşmadığından, ruhi yönden kendi ayaklarım üzerinde durmak zorundaydım. İhtiyacım olan yardımı Yehova kısa zamanda sağladı. Londra’ya gelişimden sadece üç hafta sonra bir birader, beni oradaki İbadet Salonuna götürmek için babamdan izin istemeye evimize geldi. Bu birader şimdi Yehova’nın Şahitlerinin Yönetim Kurulunun bir üyesi olan John Barr idi. O, erinlik çağının kritik yılları boyunca “ruhi baba”larımdan biri oldu.—Matta 19:29.

Londra Beytel Evi yanındaki Craven Terrace’de toplanan Paddington cemaatine katılmaya başladım. Ruhi açıdan bir “öksüz” olduğumdan meshedilmiş yaşlıca bir birader olan “Baba” Humphreys benimle özel olarak ilgilenmek üzere görevlendirildi. Bu cemaatte hizmet eden meshedilmiş birçok kardeşle birlikte bulunabilmek gerçekten büyük bir nimetti. Yerde yaşama ümidinde olan bizler, “Yonadab’lar,” azınlıktaydık. Gerçekte, bulunduğum Cemaat Kitap Tetkiki grubunda tek “Yonadab” bendim. Yaşıtlarımla çok fazla arkadaşlık yapmadığım halde, bu olgun kardeşlerin değerli dostluğu bana birçok yararlı ders verdi. Bunların belki de en önemlisi Yehova’nın hizmetini asla bırakmamakla ilgiliydi.

O günlerde bütün hafta sonunu vaaz faaliyetine ayırırdık. Ben, aslında ses cihazları ve bir araba akümülatörü taşımak üzere düzenlenmiş, “ses arabası” denilen üç tekerlekli bir bisikletin bakımını yapmakla görevlendirildim. Her cumartesi, üç tekerlekli bisikletle yola çıkar ve önce bir müzikle başlayıp, sonra birader Rutherford’un konuşmalarından birini çaldığımız çeşitli sokak köşelerine giderdim. Cumartesi günleri ayrıca dergi çantalarımızla yaptığımız cadde hizmetine ayrılmıştı. Pazar günleri küçük ve büyük kitaplar sunmak üzere evden eve hizmetine ayrıldı.

Yaşı ilerlemiş gayretli kardeşlerle olan ilişkilerim, içimde öncülük yapma isteğini uyandırdı. Bu arzu, bölge toplantılarındaki öncü konuşmalarını dinledikçe kuvvetlendi. 1947’de Londra Earl’s Court’ta yapılan kongre yaşamımı çok etkiledi. İki ay sonra öncülük hizmetine başvurdum ve o günden beri de “öncülük ruhunu” korumaya çaba gösterdim. İlerleyen Mukaddes Kitap tetkikleri idare etmekten duyduğum sevinç bu kararın doğruluğunu tekrar tekrar gösterdi.

Gelin İspanyol Görev Yeri İspanya

1957 yılında hâlâ Paddington cemaatinde öncülük yaparken, Rafaela adında şirin bir İspanyol hemşireyle tanıştım. Birkaç ay sonra evlendik. Hedefimiz beraber öncülük yapmaktı, fakat önce Rafaela’nın ailesini görmek için Madrid’e gittik. Bu, benim yaşamımı değiştiren bir ziyaret oldu. Biz Madrid’deyken, orada büro nazırı olan birader Ray Dusinberre bana deneyimli biraderlere çok ihtiyaç olan İspanya’da hizmet etmeyi düşünüp düşünmeyeceğimizi sordu.

Böyle bir daveti nasıl reddedebilirdik ki? Böylece 1958’de İspanya’da, birlikte dolgun vakitli hizmetimize başladık. O dönemde ülke Franco’nun yönetimindeydi ve faaliyetlerimizin yasaca tanınmamış olması, vaaz etmeyi çok zorlaştırıyordu. Bundan başka ilk birkaç yıl İspanyolca öğrenme mücadelesi vermeliydim. Cemaatteki kardeşlerle doğru dürüst iletişim kuramamaktan doğan gerçek anlamdaki düş kırıklıkları beni birkaç kez ağlattı, ama bu da mücadeleden vazgeçmemem gereken diğer bir durumdu.

Nazırlara duyulan ihtiyaç öylesine büyüktü ki, İspanyolca iki kelimeyi zorlukla biraraya getirdiğim halde, bir ay geçmeden küçük bir gruba bakmaya başlamıştım. İşimiz yeraltı faaliyeti niteliğinde olduğundan 15-20 müjdeciden oluşan ve aşağı yukarı küçük bir cemaat gibi iş gören gruplar halinde örgütlenmiştik. Hazır bulunan herkesin söylediklerini her zaman anlamadığımdan ibadetleri yönetmek başlangıçta sinirleri yıpratıcı bir şeydi. Ancak karım arkalarda otururdu ve ne zaman şaşırdığımı görürse, her verilen cevabı başını hafifçe öne eğerek doğrulardı.

Dil öğrenmekte doğal yeteneğim olmadığından, birkaç kez her şeyin benim için daha kolay olduğu İngiltere’ye dönme arzusu duydum. Her ne olursa olsun, sevgili İspanyol kardeşlerin dostluk ve yakınlıkları dil konusunda uğradığım düş kırıklıklarını ilk günden beri telafi etti. Yehova her şeyi tüm zahmete değer kılan imtiyazlarla beni bereketledi. 1958’de New York’taki uluslararası toplantıya İspanya’dan bir delege olarak katılmaya davet edildim. Sonra Fas’ın Tanca kentinde bizim için hazırlanmış olan Krallık Vaizlik Kursunda paha biçilmez bir eğitim aldım.

Dil meselesinden öte sürekli düşünmem gereken bir sorun da her an polis tarafından alınıp götürülebilecek olmamdı. Bir yabancı olarak, tutuklanmamın otomatikman sınırdışı edilmek anlamına geldiğini biliyordum. Bu riski en aza indirmek için çift çift çalışıyorduk. Biri vaaz ederken, diğeri gözcülük yapıyordu. Çoğu kez bir apartmanın en üst katındaki bir iki eve vaaz ettikten sonra, iki üç blok uzağa gidip başka bir iki evin kapısını çalardık. En çok Mukaddes Kitabı kullanır ve ilgi gösterenlere vermek üzere pardösülerimizde sakladığımız yalnızca birkaç küçük kitabı üzerimizde bulundururduk.

Bir yıl Madrid’de kaldıktan sonra İspanya’nın kuzeybatısında büyük bir şehir olan ve hiçbir şahidin bulunmadığı Vigo’ya tayin edildik. İlk aylarda—turistik bir ziyaret yaptığımız izlenimini bırakmak için—teşkilat şahitlik işini yalnızca karımın yapmasını istedi. Göze batmamak için uyguladığımız bu yönteme rağmen, vaaz faaliyetimiz dikkatleri çekti. Bir ay içinde katolik papazlar radyodan bizim hakkımızda uyarılar yapmaya başladı. Kendi kilise bölgelerindeki kimseleri—o dönemde neredeyse yasak kitap sayılan—Mukaddes Kitap hakkında evden eve gidip konuşan bir çifte karşı uyardılar. Haklarında “aranıyor” ilanı yapılan çift, bir yabancıdan ve—vaaz etme işinin neredeyse tümünü yapan—İspanyol eşinden oluşuyordu.

Papazlar, bu tehlikeli çiftle sadece konuşmanın bile, ancak hiç beklemeden bir papaza itiraf edilirse, affedilebilecek nitelikte büyük bir günah olduğunu buyurdular. Böylece beklenebileceği gibi bir keresinde, bir bayanla yaptığımız hoş bir sohbetin sonunda bizden özür dileyerek hemen gidip günah çıkarmak zorunda olduğunu söyledi. Onun oturduğu evden ayrıldığımızda, kendisini aceleyle kiliseye doğru giderken gördük.

Kovulmamız

Vigo’ya gelişimizden ancak iki ay sonra ansızın polis tarafından yakalandık. Bizi tutuklayan memur sempatik biriydi ve karakola giderken bize kelepçe takmadı. Karakolda daha önce vaaz ettiğimiz tanıdık bir daktilocu kadına rastladık. Bize canilermişiz gibi davranılmasından açıkça utanç duydu ve telaşla bizi kendisinin ihbar etmediğini anlatmaya çabaladı. Yine de, “İspanya’nın manevi birliği”ni tehlikeye sokmakla suçlanıp altı hafta sonra sınır dışı edildik.

Bu, işimize getirilen bir engeldi, ama bizim vazgeçmeye niyetimiz yoktu. İber Yarımadasında yapacak daha çok iş vardı. Tanca’da geçen üç ayın sonunda yeniden—başka bir bakir bölge olan—Cebelitarık’a gönderildik. Resul Pavlus’un dediği gibi eğer hizmetimize değer veriyorsak, işe devam edecek ve ödüllendirilecektik. (II. Korintoslular 4:1, 7, 8) Bizim durumumuzda da bu doğru çıktı. Cebelitarık’ta uğradığımız ilk kapıda tüm bir aileyle tetkike başladık. Çok zaman geçmemişti ki, her ikimiz de 17’şer tetkik idare etmekteydik. Bizimle tetkik edenlerin birçoğu hakikate geldi ve iki yılda 25 müjdeciden oluşan bir cemaat ortaya çıktı.

Ama Vigo’da olduğu gibi burada da din adamları bize karşı propagandaya başladı. Cebelitarık İngiliz Kilisesi piskoposu, polisi müdürünü uyarıp bizim istenmeyen kişiler olduğumuzu ve kendi kilise üyelerinin polisten işini yapmasını beklediğini söyledi ve onu etkilemeye çalışması zamanla sonuç verdi.Ocak 1962’de Cebelitarık’tan sürüldük. Şimdi nereye gidecektik? İspanya’da hâlâ büyük bir ihtiyaç vardı, böylece polisin bize ilişkin kayıtları rafa kaldırmış olduğu umuduyla İspanya’ya döndük.

Yeni yuvamız güneşli Sevilla oldu. Orada başka bir öncü çift, Ray ve Pat Kirkup ile birlikte çalışmaktan büyük sevinç duyduk. Sevilla yarım milyonluk bir şehir olmasına karşın biz 21 müjdeciydik ve dolayısıyla yapacak iş çoktu. Şimdi orada 15 cemaat ve 1500 kadar müjdeci var. Bir yıl sonra hoş bir sürprizle karşılaştık; Barselona yöresinde seyahat hizmeti için çağırıldık.

Faaliyetimizin yasalarca tanınmadığı bir ülkede çevre hizmeti biraz farklı yapılır. Her hafta, büyük çoğunluğunda çok az sayıda yetenekli birader bulunan küçük grupları ziyaret ettik. Bu çalışkan kardeşlerin hepsi bizim verebileceğimiz eğitime ve desteğe muhtaçtılar. Bu görev yerini çok sevdik! Şahitlerin ya çok az olduğu ya da hiç bulunmadığı bölgelerde geçirdiğimiz birçok yıldan sonra böylesine çok kardeşi ziyaret etmek çok hoştu. Barselona’da vaaz faaliyeti daha kolaydı ve birçok kişi Mukaddes Kitabı bizimle tetkik etmek istedi.

Depresyonla Savaş

Fakat altı ay sonra yaşamım çarpıcı biçimde değişti. Yukarıda anlattığım kaza olduğunda deniz kıyısındaki ilk tatilimiz neredeyse bir faciaya dönüştü. Boğulmanın eşiğinden dönmenin şokundan fiziksel olarak kısa zamanda kurtulduysam da, bu olay benim sinir sistemimde silinmez bir iz bıraktı.

Bir iki ay çevre hizmetini sürdürmeye çalıştıysam da, sonunda tedavi görmek için İngiltere’ye dönmek zorunda kaldım. İki yıl geçtikten sonra İspanya’ya yeniden dönüp bir kez daha çevre hizmetine başlayacak kadar kendimi toparladım. Ne yazık ki bu kısa sürdü. Karımın ana-babası ciddi şekilde hastalandı ve biz onlara bakabilmek için istemeye istemeye dolgun vakitli hizmeti bıraktık.

1968’de ben tam bir sinirsel bunalıma düştüğüm zaman yaşam daha da zorlaştı. Her ikimizin de asla iyileşmeyeceğimi düşündüğümüz zamanlar oldu. Sanki yeniden, bu defa başka bir şekilde, boğuluyor gibiydim! Olumsuz duygulara yenik düşürmesinin yanı sıra, depresyon bütün gücümü alıp götürmüştü. Beni sürekli dinlenmeye zorlayan bitkinlik nöbetlerine tutuldum. O dönemde bütün kardeşler böyle sorunları anlayacak durumda değildi, ama Yehova’nın anladığını biliyordum. Watchtower ve Awake! dergilerinde depresyon geçirenlere son derece anlayışla yaklaşıp yararlı olan şahane makaleleri okumak benim için gerçekten bir zevkti.

Bütün bu zor dönem boyunca karım devamlı bir teşvik kaynağıydı. Sorunlarla elele başa çıkmak evlilik bağını çok güçlendiriyor. Rafaela’nın ana-babası ölmüştü ve 12 uzun yıldan sonra sağlık durumum yeniden dolgun vakitli hizmete dönebileceğimiz ölçüde iyileşmişti. 1981 yılında hiç de beklemediğimiz hoş bir sürprizle karşılaşıp yeniden çevre hizmetine davet edildik.

Bizim çevre hizmetinde çalıştığımız zamandan bu yana İspanya’da Tanrısal işimiz açısından büyük değişiklikler olmuştu. Vaaz faaliyeti artık serbestti ve benim şimdi kendimi günün koşullarına uydurmam gerekmekteydi. Bununla beraber, yeniden çevre nazırı olarak hizmet etmek büyük bir imtiyazdı. Zor koşullar altında öncülük yaparken edindiğimiz deneyimler, sorunları olan öncüleri teşvik etmemizi mümkün kıldı. Sık sık da başkalarının öncü saflarına katılmalarına yardım edebildik.

Madrid ve Barselona’da 11 yıl seyahat hizmetinde bulunduktan sonra, bozulan sağlığımız yeniden başka bir göreve getirilmemizi gerektirdi. Özel öncüler olarak ve benim bir ihtiyar olarak yararlı olabileceğim Salamanca şehrine tayin edildik. Salamanca’daki kardeşler sayesinde kendimizi hemen evimizde gibi hissettik. Bir yıl sonra dayanıklılığımızı sınayacak başka bir kriz geldi.

Rafaela’da nedeni açıklanamayan ciddi bir kansızlık başgösterdi ve testler sonucunda, kolon kanseri olduğu anlaşıldı. İşte şimdi güçlü olup eşime elimden gelen tüm desteği verme sırası bendeydi. İlk tepkimiz buna inanmamak ve sonra korkuydu. Acaba Rafaela bundan kurtulabilecek miydi? Böyle anlarda Yehova’ya gösterilen tam güven yola devam etmemize yardımcıdır. Rafaela’nın başarılı bir ameliyat geçirdiğini söylemekten sevinçliyim ve kanserin bir daha nüksetmemesi için dua etmekteyiz.

İspanya’da geçirdiğimiz 36 yılda iyi ve kötü zamanlarımız olduysa da, bu ruhi gelişme dönemini yaşamak mutluluk verici bir olaydı. 800 müjdeciden oluşan 1958’deki küçük grubun bugün 100.000 müjdecilik bir orduya ulaştığını gördük. Başkalarının hakikati kabul etmelerine ve ruhi olgunluğa doğru büyümelerine yardım etmekten, karı koca olarak birlikte çalışmaktan ve yaşamımızı mümkün olan en iyi şekilde kullandığımızı bilmekten doğan sevinçler, geçirdiğimiz güçlükleri gölgede bıraktı.

Pavlus Korintoslulara yazdığı mektubunda şöyle diyor: “Bunun için merhamete nail olduğumuza göre bu hizmetimiz varken yorulmayız.” (II. Korintoslular 4:1) Geriye baktığımda, beni mücadeleyi bırakmaktan koruyan birkaç etken olduğuna inanıyorum. Yetiştiğim yıllarda bana özen gösteren meshedilmiş sadık kardeşlerin örnekleri iyi bir temel oluşturdu. Aynı ruhi hedeflere sahip bir hayat arkadaşı şahane bir yardımdı. Ben çöktüğümde Rafaela beni kaldırdı ve aynı şeyi ben ona yaptım. Mizah yeteneği de büyük bir değerdir. Kardeşlerle birlikte gülebilmek, kendi halimize gülebilmek sanki sorunların yıpratıcı gücünü kırıyor.

Fakat bütün bunlardan öte, denemeler karşısında tahammül Yehova’dan gelen gücü gerektiriyor. Pavlus’un şu sözleri her zaman aklımda: “Beni kuvvetlendirende her şeyi yapabilirim.” Yehova yanımızda olduğu sürece vazgeçmek için hiç neden yoktur.—Filipililer 4:13.

[Sayfa 23’teki resimler]

1958’de Ronald ve Rafaela Taylor

[Sayfa 24, 25’teki resimler]

İspanya’da yasak sırasında ibadet (1969)

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş