-
Ümit—Hayatımızı Etkiler mi?Uyanış!—2004 | Haziran
-
-
Ümit—Hayatımızı Etkiler mi?
HENÜZ 10 yaşında olan Daniel bir yıldır kanserle savaşıyordu. Yakınları gibi doktorları da ümitlerini yitirmişti. Fakat Daniel ümidini kesmiyordu. Büyüyüp bir araştırmacı olacağına ve bir gün kanserin çaresini bulacağına inanıyordu. Özellikle de, yakalandığı kanser türünün tedavisinde uzman bir doktorun kendisini ziyaret edecek olması onu çok ümitlendiriyordu. Ziyaret günü geldiğinde, doktor kötü hava şartları yüzünden randevuyu iptal etmek zorunda kaldı. Daniel’ın morali çok bozuldu. İlk kez yaşama sevincini yitirdi. Ve birkaç gün içinde öldü.
Daniel’ın öyküsü, ümit ve ümitsizliğin sağlık üzerindeki etkisini inceleyen bir sağlık görevlisi tarafından anlatıldı. Siz de benzer öyküler duymuş olabilirsiniz. Örneğin yaşlı biri ölmek üzeredir, ama uzun süredir beklediği bir olayı –sevdiği birinin ziyaretini veya sadece bir yıldönümünü– görmeyi çok istemektedir. Olay gelip geçtikten sonra kişi kısa sürede ölür. Bu tür olaylarda acaba ne tür bir etki söz konusu? Gerçekten de ümidin bazılarının inandığı kadar büyük bir gücü olabilir mi?
İyimserlik, ümit ve diğer olumlu duyguların, kişinin yaşamı ve sağlığı üzerinde güçlü bir etkisi olabileceğini gösteren tıbbi araştırmaların sayısı giderek artıyor. Fakat herkes aynı görüşte değil. Bazı araştırmacılar, bu tür iddiaları bilimsel olmayan hikâyeler olarak gördüğünden önemsemiyor. Onlar, fiziksel rahatsızlıkların sadece fiziksel nedenleri olduğunu düşünmeyi tercih ediyor.
Ancak ümidin önemi hakkındaki şüphecilik yeni bir şey değil. Binlerce yıl önce Yunanlı filozof Aristoteles’ten ümidi tanımlaması istendiğinde o şöyle demişti: “Ümit uyanıkken görülen rüyadır.” Daha yakın bir zamanda ise, Amerikalı devlet adamı Benjamin Franklin düşüncesini alaycı bir dille şöyle ifade etmişti: “Ümitle yaşayan aç ölür.”
Peki ümit hakkındaki gerçek nedir? Bu her zaman gerçekdışı bir iyimserlik, insanların boş hayallerde teselli araması mıdır? Yoksa ümidi, bir hayalden daha fazlası, sağlık ve mutluluğa sahip olmak için hepimizin ihtiyaç duyduğu, gerçek bir temeli ve yararları olan bir güç olarak görmek için geçerli bir neden var mı?
-
-
Neden Ümide İhtiyacımız Var?Uyanış!—2004 | Haziran
-
-
Neden Ümide İhtiyacımız Var?
ÖNCEKİ makalenin başında anlatılan olayda, kansere yenik düşen küçük Daniel güçlü ümidini korusaydı ne olacaktı? Kanseri yenebilecek miydi? Bugün hayatta olacak mıydı? Herhalde ümitli olmanın yararlarını en hararetle savunanlar bile böyle iddialarda bulunmaktan kaçınacaktır. Bu önemli bir noktadır. Ümidin gücü abartılmamalıdır. Ümit her derde deva değildir.
CBS kanalının haberlerinde yer alan bir röportajda, Dr. Nathan Cherney, durumu çok ağır olan hastalarla ilgilenirken ümidin gücünü abartma tehlikesine karşı şöyle uyardı: “Eşlerini, yeterince olumlu düşünmemekle, yeterince meditasyon yapmamakla suçlayıp azarlayan kocalarla karşılaştık. Ümidin gücünü abartan bu düşünce tarzı, kişinin kanseri kontrol edebileceği yanılgısını yarattı. Bu yüzden bazıları, insanların sağlıkları kötüye gittiğinde onların tümörü kontrol etmeyi beceremediğini düşünebiliyor. Böyle bir sonuca varmak hiç de makul değil.”
Ölümcül bir hastalıkla mücadele edenler, aslında insanı yiyip bitiren bir savaş veriyor. Onları sevenler, zaten ağır olan yüklerine bir de suçluluk duygusu eklemeyi herhalde asla istemez. Öyleyse, ümidin hiçbir değeri olmadığı sonucuna mı varmalıyız?
Kesinlikle hayır! Örneğin, az önce sözleri alıntılanan doktorun uzmanlık alanı yatıştırıcı bakımdır. Bu bakım türünde, tedavi doğrudan hastalığa veya hastanın ömrünü uzatmaya değil, hasta hayatta olduğu sürece yaşamını daha rahat bir hale getirmeye odaklanır. Bu alanda çalışan doktorlar, ağır hasta kişileri bile zihinsel açıdan daha mutlu eden tedavilerin değerine çok inanıyor. Ümidin bunu ve daha fazlasını yapabileceğine dair hatırı sayılır kanıtlar var.
Ümidin Değeri
Tıbbi konularda yazan gazeteci Dr. W. Gifford-Jones ‘ümidin güçlü bir tedavi’ olduğunu iddia ediyor. O, ölümcül hastalara verilen duygusal desteğin değerini saptamak için yapılan çeşitli araştırmaları gözden geçirdi. Bu tür bir desteğin, insanların daha olumlu ve ümitli bir bakış açısını korumalarına yardım ettiği düşünülüyor. 1989 yılında yapılan bir araştırma, böyle bir duygusal destek gören hastaların daha uzun süre yaşadığını gösterdi. Gerçi yakın zamanda yapılan araştırmalar bu konuda aynı kesinlikte sonuç vermedi. Ama yapılan çalışmalar, duygusal destek gören hastaların, böyle bir desteğe sahip olmayanlardan daha az depresyona girdiğini ve daha az acı çektiğini ortaya koydu.
İyimserlik ve kötümserliğin koroner kalp hastalığı üzerindeki etkisini inceleyen başka bir araştırmaya bakalım. 1.300’den fazla erkek, yaşama iyimser veya kötümser bakmalarına göre dikkatle değerlendirildi. On yıl sonra onların yüzde 12’sinden fazlasında bir koroner kalp hastalığı türü görüldü. Bu erkekler arasında kötümserler iyimserlerin hemen hemen iki katıydı. Harvard Halk Sağlığı Fakültesi’nde sağlık ve sosyal davranış dalında öğretim görevlisi olan Laura Kubzansky şöyle diyor: “‘Olumlu düşünme’nin sağlığınız için yararlı olduğu fikrini destekleyen kanıtların büyük kısmı şimdiye dek kulaktan dolmaydı. Fakat ilk kez bu araştırma, olumlu düşünmenin kalp hastalıkları alanında sağlığa yararlı etkileri olduğuna dair tıbbi kanıtlar sunuyor.”
Bazı araştırmalar sağlıksız olduğunu düşünen kişilerin bir ameliyat sonrasında –sağlıklı olduğuna inananlardan– daha yavaş iyileştiğini gösterdi. Ömür uzunluğunun bile iyimserlikle bağlantılı olduğu anlaşıldı. Bir araştırmada, yaşlanmayla ilgili olumlu ve olumsuz görüşlerin yaşlıları nasıl etkilediği incelendi. Bunun için, yaşlıların gözlerinin önünden, ancak bilinçaltında algılanabilen mesajlar geçirildi; bunlar ilerleyen yaşın insanı daha bilge ve tecrübeli kıldığını ifade eden mesajlardı. Bunun ardından yaşlıların daha çevik ve daha enerjik yürüdükleri gözlemlendi. Öyle ki, elde edilen ilerleme 12 haftalık bir egzersiz programının sonucuna eşitti.
Ümit, iyimserlik ve olumlu bakış açısı gibi duyguların sağlığa nasıl yararı olabiliyor? Belki bilim adamları ve doktorlar henüz insan zihni ve vücudunu, bu konuda kesin yanıtlar verecek kadar iyi tanımıyorlar. Ancak bu konu üzerinde çalışan uzmanlar bilgi ve deneyime dayanan tahminlerde bulunabiliyor. Örneğin bir nöroloji profesörü şunu ileri sürüyor: “Mutlu ve ümitli olmak güzel bir duygudur. Bu çok az stres üreten hoş bir durumdur ve böyle koşullarda vücut sağlıklı olur. Mutlu olmak, insanların sağlıklı kalmak için kendi kendilerine yapabilecekleri ek bir şeydir.”
Bu düşünce bazı doktor, psikolog ve bilim adamlarına yeni bir bulguymuş gibi gelebilir. Fakat Mukaddes Kitabı inceleyen kişiler için pek öyle değildir. Yaklaşık 3.000 yıl önce hikmetli kral Süleyman’a şunları kaleme alması ilham edilmişti: “Sevinçli yürek iyi ilaçtır; fakat kırılmış ruh kemikleri kurutur.” (Süleymanın Meselleri 17:22) Burada yansıtılan dengeye dikkat edin. Bu ayet sevinçli yüreğin bir hastalığı iyileştireceğini söylemiyor, sadece “iyi ilaçtır” diyor.
Aslında ‘Ümit diye bir ilaç olsaydı, onu reçetesine yazmayacak doktor olur muydu?’ diye sorulabilir. Üstelik, ümidin insana sağladığı yarar sağlıkla sınırlı değildir.
İyimserlik, Kötümserlik ve Yaşamınız
Araştırmacılar iyimserlerin, olumlu bakış açılarından birçok yönden yararlandığını gördüler. İyimserler okulda, işte ve hatta spor alanında genelde daha başarılı. Örneğin bir bayan atletizm takımında yapılan araştırmada, antrenörler bayanların atletik kapasiteleriyle ilgili ayrıntılı bir değerlendirme yaptı. Aynı zamanda bayanlarla da görüşüldü ve kendilerinden ne kadar ümitli oldukları dikkatle değerlendirildi. Sonuçlar, bayanların performansları hakkında ümit ettikleri başarının, antrenörlerin istatistiksel değerlendirmelerinden çok daha doğru çıktığını gösterdi. Ümidin nasıl böyle güçlü bir etkisi olabilir?
İyimserliğin zıddı olan kötümserliği inceleyerek de çok şey öğrenildi. 1960’larda yapılan deneyler sonucunda hayvan davranışları konusunda beklenmedik bir bilgi edinildi. Bu bilgi araştırmacıların “öğrenilmiş çaresizlik” kavramını yaratmasına yol açtı. Araştırmacılar insanların da benzer bir sendrom yaşayabildiğini gördüler. Örneğin, testlerde kişiler rahatsız edici bir gürültüye maruz kaldılar. Onlara, düğmelere doğru sırayla bastıklarında gürültüyü nasıl kesebileceklerini öğrenebilecekleri söylendi. Denekler gürültüyü durdurmayı başardı.
İkinci bir gruba da aynı şey söylendi; fakat düğmelere basmaları hiçbir işe yaramadı. Tahmin edebileceğiniz gibi ikinci grupta bulunan kişilerin birçoğu çaresizlik hissetmeye başladı. Sonraki testlerde denekler bir girişimde bulunmakta bile kararsız kaldılar. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, herhangi bir değişiklik olmayacağına emindiler. Fakat bu ikinci grupta bile iyimserler çaresizlik duygusuna teslim olmayı reddetti.
Bu alanda yapılan ilk deneylerden bazılarının hazırlanmasına yardım eden Dr. Martin Seligman, kariyerini iyimserlik ve kötümserliği inceleme alanında sürdürmeye karar verdi. Kendilerini çaresiz görmeye eğilimli kişilerin düşünce tarzını dikkatle araştırdı. Bu araştırmanın sonucunda kötümser düşünce tarzının yaşamdaki pek çok faaliyette insanlara engel olduğunu, hatta hayatlarını felce uğrattığını buldu. Seligman kötümser düşünce tarzını ve etkilerini şöyle özetliyor: “Yirmi beş yıllık araştırma beni şuna ikna etti: Kötümserlerin yaptığı gibi, aksiliklerin bizim hatamız olduğuna, daha da süreceğine ve yaptığımız her şeyi yavaş yavaş mahvedeceğine inanmayı alışkanlık edinmemeliyiz. Çünkü bu durumda, iyimser düşündüğümüz takdirde yaşayacağımız aksiliklerden daha fazlasını yaşarız.”
Bu tür düşünceler az önce sözünü ettiğimiz gibi bazılarına yeni gelebilir, fakat Mukaddes Kitabı inceleyen kişilere yabancı değildir. Şu özdeyişe dikkat edin: “Sıkıntılı günde cesaretini yitirirsen, gücün kıt demektir.” (Süleymanın Meselleri 24:10, YÇ) Evet, Mukaddes Kitap açıkça, olumsuz düşüncelerin beraberinde gelen cesaret kırıklığının sizi hareket etme gücünden yoksun bırakacağını söylüyor. Öyleyse kötümserliğin üstesinden gelmek ve yaşamınıza daha çok iyimserlik ve ümit katmak için ne yapabilirsiniz?
[Sayfa 4, 5’teki resim]
Ümidin birçok yararı vardır
-
-
Kötümserliğe DirenebilirsinizUyanış!—2004 | Haziran
-
-
Kötümserliğe Direnebilirsiniz
YAŞADIĞINIZ başarısızlıkları nasıl görüyorsunuz? Bugün birçok uzman bu soruya verilen cevabın iyimser mi yoksa kötümser mi olduğunuzu gösterdiğine inanıyor. Hepimiz çeşitli sınavlardan geçiyoruz. Bazılarımız diğerlerinden daha çok zorluklar yaşıyor. Acaba neden bazı insanlar zorluklar yaşadıktan sonra toparlanıp tekrar çaba harcamaya hazır hale gelirken, nispeten daha hafif zorluklar yaşayan başka kişiler pes eder?
Diyelim ki iş arıyorsunuz. Bir iş görüşmesine gittiniz ve geri çevrildiniz. İşe alınmamanız hakkında sonradan ne düşünürsünüz? Kendi kendinize ‘Kimse benim gibi birini işe almaz. Asla iş bulamayacağım’ gibi sözler söyleyerek, bunu size özel kalıcı bir sorun olarak görebilirsiniz. Daha da kötüsü, bu bir tek başarısızlığın yaşamınızın her alanını karartmasına izin verebilir, ‘Ben bir başarısızlık abidesiyim. Kimsenin işine yaramam’ diye düşünebilirsiniz. Böyle bir düşünce tarzı düpedüz kötümserliktir.
Kötümserliğe Teslim Olmayın
Nasıl mücadele edebilirsiniz? İlk önemli adım, bu tür olumsuz düşüncelerin farkında olmaktır. Sonraki adım onlarla savaşmaktır. Geri çevrilmenizin nedeni hakkında başka makul açıklamalar bulmaya çalışın. Örneğin, reddedilmenizin gerçek sebebi kimsenin sizi işe almak istememesi mi? Yoksa işveren sadece başka niteliklere sahip birini mi arıyordu?
Konuyla ilgili gerçekler üzerine odaklanarak, aşırı tepki niteliğindeki kötümser düşünceleri tespit edin. Bir kere reddedilmiş olmanız, sizin gerçekten bir başarısızlık abidesi olduğunuz anlamına mı gelir? Ruhi uğraşlarınız, aile ilişkileriniz veya arkadaşlıklarınız gibi, belirli ölçüde başarılı olduğunuz diğer alanları düşünmeye ne dersiniz? Korkutucu tahminlerinizi zihninizden atmayı öğrenin ve onların aslında yıkıcı düşünceler olduğunu fark edin. Sonuçta, asla bir iş bulamayacağınızı gerçekten bilmeniz mümkün mü? Olumsuz düşünce tarzını reddetmek için yapabileceğiniz başka şeyler de var.
Hedefe Yönelik, Olumlu Bir Düşünce Tarzı
Son yıllarda araştırmacılar ümit için ilginç ama dar bir tanım geliştirdiler. Onlar ümidin, hedefe ulaşılabileceğine inanmayı içerdiğini söylüyor. Sonraki makalenin göstereceği gibi ümit aslında bundan çok daha fazlasını kapsar, fakat bu tanım birkaç açıdan anlamlı görünüyor. Kişisel ümidin bu yönü üzerinde durmak, daha olumlu ve hedefe yönelik bir düşünce tarzı geliştirmemize yardım edebilir.
Hedeflerimize ulaşabileceğimize inanmak için, hedef koymakta ve bunlara erişmekte deneyim kazanmalıyız. Bu tür bir deneyiminiz olmadığını düşünüyorsanız, önünüze koyduğunuz hedefler üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeniz iyi olabilir. Öncelikle, herhangi bir hedefiniz var mı? Hayatta gerçekten ne istediğimizi, bizim için en önemli şeyin ne olduğunu durup düşünmeden, yaşamın tekdüzeliğine ve koşuşturmasına kendimizi kaptırmamız çok kolaydır. Kesin öncelikleri sıraya sokma konusunda pratik bir ilkeyi Mukaddes Kitap çok uzun zaman önce şöyle dile getirdi: ‘Nelerin daha önemli olduğunu saptayın.’—Filipililer 1:9, 10.
Önceliklerimizi saptadığımızda, ruhi yaşamımız, aile hayatımız veya işimiz gibi çeşitli alanlarda bazı önemli hedefler koymak daha kolay olur. Ancak başlangıçta, çok fazla hedef koymamak ve kolayca ulaşabileceğimiz hedefler seçmek gerekir. Eğer bir hedef ulaşılamayacak kadar zorsa, bu bizi yıldırabilir ve pes edebiliriz. O nedenle çoğu zaman en iyisi, büyük ve uzun vadeli hedefleri daha küçük ve kısa vadeli hedeflere bölmektir.
“İnsan bir şeyi istedi mi, ne yapar eder başarır.” Bu söz bir dereceye kadar doğrudur. Başlıca hedeflerimizi saptadıktan sonra, onlara erişmek için iradeye, yani istek ve kararlılığa ihtiyacımız olur. Hedeflerimizin değeri ve onlara erişerek alacağımız ödüller üzerinde düşünerek kararlılığımızı güçlendirebiliriz. Elbette engeller çıkacaktır; fakat onları birer çıkmaz değil, aşılması mümkün zorluklar olarak görmemiz gerekir.
Bununla birlikte, hedeflerimize erişmek için pratik yollar da düşünmemiz gerekir. Ümidin değeri üzerine kapsamlı bir araştırma yapan yazar C. R. Snyder, herhangi bir hedefe erişmek için birden fazla yol düşünmeyi öneriyor. Böylece, bir yol işe yaramadığında ikinci, üçüncü yola başvurabilir, hatta daha fazla çare arayabiliriz.
Snyder, bir hedefte ne zaman değişiklik yapmamız gerektiğini öğrenmemizi de tavsiye ediyor. Eğer bir hedefe ulaşmamız gerçekten imkânsızsa, bu konu üzerinde durmak cesaretimizi kırmaktan başka bir işe yaramaz. Oysa bu hedefin yerine daha gerçekçi bir hedef koymak, bize ümitli olmamız için bir neden verir.
Mukaddes Kitapta bu konuda aydınlatıcı bir örnek var. Kral Davud, Tanrısı Yehova için bir mabet inşa etme hedefi koymuştu. Fakat Tanrı ona kendisinin değil oğlu Süleyman’ın bu ayrıcalığa sahip olacağını söyledi. Davud, hayal kırıklığı yaratan bu gelişme karşısında, küsmek ya da ısrar etmek yerine hedeflerini değiştirdi. Çabalarını, bu projeyi tamamlayabilmek için oğlunun ihtiyaç duyacağı parayı ve malzemeleri toplamak üzerinde yoğunlaştırdı.—I. Kırallar 8:17-19; I. Tarihler 29:3-7.
Kötümserlikle mücadele ederek ve hedefe yönelik, olumlu bir düşünce tarzı geliştirerek kendi ümidimizi belirli ölçüde güçlendirebilsek de, içten içe duyduğumuz ümitsizlik hâlâ çok yoğun olabilir. Bunun nedeni ne olabilir? Aslında bu ortamda karşılaştığımız ümitsizliklerin büyük kısmı tamamen bizim kontrolümüz dışındaki etkenlerden kaynaklanır. İnsanlığın başına bela olan büyük sorunları, yoksulluğu, savaşları, adaletsizlikleri ve soluğunu her zaman ensemizde hissettiğimiz hastalık ve ölüm tehdidini düşündüğümüzde, ümidimizi nasıl koruyabiliriz?
[Sayfa 7’deki resim]
İstediğiniz bir işe kabul edilmediğinizde bir daha asla iş bulamayacağınızı mı düşünürsünüz?
[Sayfa 8’deki resim]
Kral Davud hedefler konusunda esnek davrandı
-
-
Gerçek Ümidi Nerede Bulabilirsiniz?Uyanış!—2004 | Haziran
-
-
Gerçek Ümidi Nerede Bulabilirsiniz?
SAATİNİZ durmuş. Anlaşılan bozulmuş. Tamir ettirmek istediğinizde bir sürü seçenekle karşılaşıyorsunuz. Pek çok saat tamircisi reklamı var. Hepsi de güven verici, ama bazısı birbiriyle çelişen iddialarda bulunuyor. Bu arada bir komşunuzun, sizin sahip olduğunuz saati yıllar önce tasarlayan saatçi olduğunu öğreniyorsunuz. Üstelik hiçbir ücret talep etmeden size yardım etmek istiyor. Ne yaparsınız? Vereceğiniz karar ortada, değil mi?
Şimdi bu saati, sizin ümit etme yeteneğinizle karşılaştıralım. Eğer, bu sıkıntılı zamandaki pek çok kişi gibi, ümidinizi kaybetmekte olduğunuzu fark ediyorsanız yardım için nereye başvurabilirsiniz? Birçok insan, sorunu düzeltebileceğini iddia ediyor, fakat önerileri kafa karıştırıcı ve çelişkili olabiliyor. Öyleyse ilk önce, insanı ümit etme yeteneğiyle yaratan Kişiye başvurmaya ne dersiniz? Mukaddes Kitap ‘onun hiçbirimizden uzak’ olmadığını ve bize yardım etmeyi çok istediğini söyler.—Resullerin İşleri 17:27; I. Petrus 5:7.
Ümidin Daha Kapsamlı Bir Tanımı
Mukaddes Kitaptaki ümit kavramı, günümüz doktorları, bilim adamları ve psikologlarının sıkça kullandığı ümit kavramından daha kapsamlı ve derindir. Mukaddes Kitapta kullanılan “ümit” sözcüğü orijinal dilde hevesle beklemek ve iyiyi ummak anlamına gelir. Ümidi oluşturan iki temel etken vardır. Ümitte, hem iyi bir şeye duyulan arzu, hem de o iyi şeyin gerçekleşeceğine inanmak için bir temel vardır. Mukaddes Kitapta sözü edilen ümit, gerçekdışı bir iyimserlik değildir, sağlam gerçeklere ve kanıtlara dayanır.
Bu açıdan bakıldığında ümit, safdilliğe değil kanıtlara dayanması gereken imana benzer. (İbraniler 11:1) Ancak Mukaddes Kitap iman ile ümidi birbirinden ayırır.—I. Korintoslular 13:13.
Şöyle düşünelim: Güvenilir bir dostunuzdan yardım istediğinizde onun size yardım edeceğini ümit edebilirsiniz. Ümidiniz temelsiz değildir, çünkü dostunuza güvenirsiniz; onu iyi tanırsınız, geçmişte size nazik ve cömert davrandığını görmüşsünüzdür. Güveniniz ve ümidiniz birbiriyle yakından bağlantılı, hatta birbirine bağımlıdır, fakat birbirinden farklıdır. Acaba Tanrı’ya nasıl böyle bir ümit bağlayabiliriz?
Ümidin Temeli
Tanrı gerçek ümidin kaynağıdır. Mukaddes Kitabın yazıldığı dönemlerde Yehova için “İsrailin ümidi” deniyordu. (Yeremya 14:8) İsrailoğullarının sahip olduğu her güvenilir ümit O’ndan geliyordu, dolayısıyla Yehova onların ümidiydi. Bu ümit, sadece bir şeyi arzulamak anlamına gelmiyordu. Tanrı, ümit etmeleri için onlara sağlam bir temel vermişti. Onlarla ilgilendiği yüzlerce yıl içinde, vaatlerini gerçekleştirerek sağlam bir belge oluşturmuştu. Liderleri Yeşu İsrailoğullarına şöyle demişti: “Biliyorsunuz ki, Allahınız RABBİN hakkınızda söylediği bütün iyi şeylerden hiç bir şey boşa çıkmadı.”—Yeşu 23:14.
Binlerce yıl sonra bugün bu sağlam belge hâlâ geçerlidir. Mukaddes Kitap, Tanrı’nın çarpıcı vaatleri ve bu vaatlerin gerçekleştiğini gösteren doğru tarihsel kayıtlarla doludur. Peygamberlik niteliğindeki bu vaatler öyle güvenilirdir ki, bazen söylendiği sırada sanki zaten gerçekleşmiş gibi kaydedilmiştir.
Bu nedenle Mukaddes Kitabın bir ümit kitabı olduğunu söyleyebiliriz. Tanrı’nın insanlarla nasıl ilgilendiğini anlatan kaydı inceledikçe, O’na bağladığımız ümit daha da güçlenecek. Resul Pavlus şöyle yazdı: “Evelden her ne yazıldı ise, bizim öğretilmemiz için yazıldı, ta ki, sabırla ve kitapların tesellisi ile ümidimiz olsun.”—Romalılar 15:4.
Tanrı Bize Hangi Ümidi Verdi?
En çok ne zaman ümide ihtiyaç duyarız? Ölümle karşılaştığımızda, değil mi? Ancak birçokları için böyle bir anda, örneğin sevdikleri birini kaybettiklerinde, ümitli olmak en zor şeydir. Sonuçta ölümden daha ümitsiz bir durum var mı? Her birimiz ölümün acımasız nefesini ensemizde hissederiz. Ondan yalnızca bir süreliğine kaçabiliriz ve bu durumu tersine çevirmeye gücümüz yetmez. Mukaddes Kitabın, ölümü “son düşman” diye adlandırması yerindedir.—I. Korintoslular 15:26.
O halde ölüm karşısında nasıl ümitli olabiliriz? Ölümü son düşman olarak adlandıran Mukaddes Kitap ayeti onun ‘iptal edileceğini’ de söyler. Yehova Tanrı ölümden güçlüdür. Bunu sayısız olayda kanıtlamıştır. Nasıl mı? Ölüleri dirilterek. Mukaddes Kitapta Tanrı’nın, ölmüş kişileri yaşama döndürmek için gücünü kullandığı dokuz olay anlatılır.
Bu çarpıcı olaylardan birinde Yehova, İsa’ya, öleli dört gün olmuş Lazar isimli sevgili arkadaşını diriltmesi için güç verdi. İsa da bunu gizlice değil açıkça, kendisini izleyen bir kalabalığın önünde yaptı.—Yuhanna 11:38-48, 53; 12:9, 10.
‘Bu insanlar neden diriltildi? Sonuçta tekrar yaşlanıp ölmediler mi?’ diye sorabilirsiniz. Evet, yaşlanıp öldüler. Ancak, Lazar’ın diriltilmesi gibi olayları anlatan kayıtlar sayesinde, ölen sevdiklerimizin tekrar yaşamasını sadece arzu etmekle kalmıyoruz; onların dirileceğine inanmak için temele de sahip oluyoruz. Yani gerçek bir ümit besliyoruz.
İsa şöyle dedi: “Kıyamet [dirilme] ve hayat benim.” (Yuhanna 11:25) O, Yehova’nın küresel çapta insanları diriltme yetkisi vereceği kişidir. İsa şöyle dedi: “Saat geliyor, o saatte kabirlerde olanların hepsi [Mesih’in] sesini işitecekler” ve “çıkacaklar.” (Yuhanna 5:28, 29) Evet, ölüm uykusunda olan herkesin cennet yeryüzünde diriltilmeleri için bir ümit var.
Peygamber İşaya bu etkileyici diriliş tablosunu şöyle betimledi: “Senin ölülerin yaşayacak, bedenleri dirilecek. Ey sizler, toprak altında yatanlar, uyanın, ezgiler söyleyin. Çünkü senin çiyin sabah çiyine benzer, toprak ölülerini yaşama kavuşturacak.”—İşaya 26:19, YÇ.
Ne kadar rahatlatıcı sözler, değil mi? Ana rahminde korunan bir bebek gibi, ölüler de hayal edilebilecek en güvenli yerde bulunuyor. Onlar Mutlak Güce Sahip Tanrı’nın sınırsız hafızasında gerçekten kusursuz şekilde saklanıyorlar. (Luka 20:37, 38) Çok yakında onlar da yaşama geri döndürülecek ve yeni doğan bir bebeğin onu bekleyen ailesi tarafından sevgiyle kucaklanması gibi, mutlu bir dünyada içtenlikle karşılanacaklar. Demek ki ölüm karşısında bile bir ümit var!
Ümidin Sizin İçin Anlamı
Pavlus bize ümidin değeri hakkında çok şey öğretir. O, ümidi mecazi savaş giysisinin yaşamsal öneme sahip bir parçası olan miğfere benzetti. (I. Selânikliler 5:8) Bununla ne kastetti? Mukaddes Kitabın yazıldığı dönemlerdeki askerler savaşta, keçe ya da deriden yapılmış bir başlığın üzerine metal bir miğfer takardı. Miğfer sayesinde askerin kafasına gelen darbelerin çoğu etkisini kaybeder, ona ölümcül bir zarar vermezdi. O halde, Pavlus hangi düşünceye dikkat çekiyordu? Miğfer nasıl başı korursa ümit de zihni, düşünme yetilerini korur. Eğer Tanrı’nın amaçlarıyla uyumlu, sağlam bir ümidiniz varsa, zorluklarla karşılaştığınızda panik veya ümitsizlik yüzünden huzurunuz kaçmaz. Hangimiz böyle bir miğfere ihtiyaç duymaz ki?
Pavlus, Tanrı’nın isteğiyle bağlantılı ümit için başka bir canlı örnek daha kullandı. Bu ümidin “canlarımız için gemi demiri gibi sağlam ve güvenilir” olduğunu söyledi. (İbraniler 6:19, YÇ) Birden fazla gemi kazasından kurtulan Pavlus, gemi demirinin değerini iyi biliyordu. Denizciler bir fırtınaya yakalandıklarında demir atarlar. Eğer bu demir, yani çapa deniz yatağına iyice saplanırsa, gemi fırtınada nispeten güvende olabilir ve kıyıya savrulup kayalıklarda parçalanması önlenebilir.
Benzer şekilde, eğer Tanrı’nın vaatleri bizim için “sağlam ve güvenilir” bir ümitse, bu ümit, içinde yaşadığımız fırtınalı dönemi atlatmamıza yardım edebilir. Yehova, artık savaşların, şiddetin, acının ve hatta ölümün bile insanlığa sıkıntı vermeyeceği bir zamanın yakında geleceğini vaat ediyor. (10. sayfadaki çerçeveye bakın.) Bu ümide sıkı sıkı tutunmak, felaketten uzak durmamıza yardım edebilir ve bugünün dünyasına hâkim olan karmakarışık, ahlaksız ruha teslim olmayıp Tanrı’nın standartlarına göre yaşayabilmemiz için gereken gücü verebilir.
Yehova’nın verdiği ümit kişisel olarak sizi de kapsar. O, yaşamı Kendi amaçladığı gibi tatmanızı istiyor. Arzusu ‘bütün insanların kurtulmasıdır.’ Bu nasıl olabilir? Öncelikle, kişiler ‘hakikat bilgisine gelmelidir.’ (I. Timoteos 2:4) Bu dergiyi yayımlayanlar sizi Tanrı’nın Sözünde bulunan hakikatle ilgili yaşam veren bilgiyi almaya teşvik ediyor. Tanrı’nın size vereceği ümit, bu dünyada bulabileceğiniz her ümitten çok daha üstündür.
Bu ümit sayesinde kendinizi asla çaresiz hissetmezsiniz, çünkü Tanrı Kendi iradesiyle uyumlu hedeflerinize erişebilmeniz için size gereken gücü verebilir. (II. Korintoslular 4:7; Filipililer 4:13) İhtiyacınız olan böyle bir ümit değil mi? Eğer ümide ihtiyacınız varsa ve onu arıyorsanız cesur olun. Ümit yanı başınızda. Onu bulabilirsiniz.
[Sayfa 10’daki çerçeve/resim]
Ümitli Olmak İçin Nedenler
Kutsal Yazılara dayanan şu düşünceler ümidinizi güçlendirebilir:
◼ Tanrı mutlu bir gelecek vaat ediyor.
Onun Sözü, yeryüzünün mutlu ve birlik içinde bir insan ailesinin yaşayacağı küresel bir cennet haline geleceğini söylüyor.—Mezmur 37:11, 29; İşaya 25:8; Vahiy 21:3, 4.
◼ Tanrı yalan söyleyemez.
O, yalanın her türünden nefret eder. Yehova’nın kutsallığı ve paklığı sınırsızdır, bu yüzden yalan söylemesi imkânsızdır.—Süleymanın Meselleri 6:16-19; İşaya 6:2, 3; Titus 1:2; İbraniler 6:18.
◼ Tanrı’nın gücü sınırsızdır.
Sadece Yehova Mutlak Güce Sahiptir. Evrendeki hiçbir şey vaatlerini gerçekleştirmesine engel olamaz.—Çıkış 15:11; İşaya 40:25, 26.
◼ Tanrı sizin sonsuza dek yaşamanızı istiyor.
—Yuhanna 3:16; I. Timoteos 2:3, 4.
◼ Tanrı bizden ümidi kesmez.
O bizim hatalarımıza ve kusurlarımıza değil, iyi niteliklerimize ve çabalarımıza dikkat eder. (Mezmur 103:12-14; 130:3; İbraniler 6:10) Doğru olanı yapacağımızı ümit eder ve bunu yaptığımızda mutlu olur.—Süleymanın Meselleri 27:11.
◼ Tanrı, Kendi amaçlarıyla uyumlu hedeflere ulaşmanıza yardım edeceğine söz veriyor.
Tanrı’ya hizmet edenlerin kendilerini asla çaresiz hissetmesine gerek yoktur. Tanrı bize yardım etmek için mukaddes ruhunu, yani var olan en büyük gücü cömertçe verir.—Filipililer 4:13.
◼ Yehova’ya güvenmekle asla hata yapmış olmayız.
Tanrı son derece sağlam ve güvenilirdir; sizi asla hayal kırıklığına uğratmaz.—Mezmur 25:3.
[Sayfa 12’deki resim]
Miğfer nasıl başı korursa, ümit de zihni korur
[Sayfa 12’deki resim]
Sağlam bir temeli olan ümit, bir gemi demiri gibi istikrar sağlayabilir
[Tanıtım notu]
René Seindal/Su concessione del Museo Archeologico Regionale A. Salinas di Palermo
-