Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g94 Mayıs s. 20-23
  • Tanrı’ya İman Sayesinde Korunduk

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Tanrı’ya İman Sayesinde Korunduk
  • Uyanış!—1994
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Genç Yaşta İman Denemeleri
  • Stutthof’taki Yaşam
  • İman Aşırı Derecede Deneniyor
  • İmanın Arıtılması Devam Ediyor
  • Baskıcı Yönetimler Sırasında Yehova’nın Yardımıyla Hayatta Kaldık
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2007
  • ‘Bu Dünyaya Ait Olmayan’ Bir Krallık Bekliyoruz
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2007
  • Hakikatten Daha Üstün Bir Şey Yok
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1998
  • Sınavlara Rağmen Yehova’ya Hizmet Edebildiğim İçin Minnettarım
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2011
Daha Fazla
Uyanış!—1994
g94 Mayıs s. 20-23

Tanrı’ya İman Sayesinde Korunduk

BİN DOKUZ YÜZ KIRK BEŞ yılının Mayıs ayı idi ve Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti. Polonya’nın Chojnice kentindeki evime henüz iki gün önce varmıştım. Yürümek zorunda olduğum ve yolda birkaç kişiyi ziyaret etmek üzere durakladığım için, yolculuğum neredeyse iki ay sürmüştü. Son iki yılım Danzig (şimdi Gdansk) yakınındaki Stutthof toplama kampında geçmişti.

Annem ve iki kızkardeşimle oturma odasında sohbet ediyorduk. Ön kapı çalındı ve en büyük ablam Elaine izin isteyerek kapıya bakmaya gitti. Çığlığını duyuncaya kadar fazla ilgilenmedik. Hemen sandalyeden fırlayıp kapıya koştum. Kendilerini son görüşümden kısa bir zaman sonra öldüklerini zannettiğim iki iman kardeşimiz, Wilhelm Scheider ve Alfons Licznerski karşımızda duruyordu.

Ağzım açık onlara bir müddet baktıktan sonra birader Scheider, kendilerini içeri davet edip etmeyeceğimi sordu. Günün geri kalan kısmını, geç saatlere kadar dostluğumuzu tazeleyip Yehova Tanrı’nın bizi tutukluyken nasıl koruduğunu konuşarak geçirdik. Yaşadıklarımızdan bazılarını anlatmadan önce, toplama kampına nasıl gittiğimi açıklayayım.

Genç Yaşta İman Denemeleri

Ana-babam, doğduğum sırada, yani 1923 yılında Mukaddes Kitap Tetkikçileri (Yehova’nın Şahitlerine o zaman böyle denirdi) oldular. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki yıllar Şahitler için kolay değildi. Okulda Katolik dini öğretiliyor ve Şahitlere sert muamele ediliyordu. Diğer çocuklar beni sürekli rahatsız ederler, öğretmen de her zaman çocuklarla birlik olup bana karşı tavır alırdı. Vaaz faaliyeti de zordu. Bir keresinde, yakınımızdaki Kamien kentinde vaaz ederken kent sakinlerinden en az yüz kişi biz 20 şahidin etrafını sarmıştı; Polonya askerleri bizi ayaktakımından korumak için tam vaktinde yetişti.

Almanya 1939 Eylülünde Polonya’yı istila ettiğinde zulüm daha da şiddetlendi. Sonunda, 1943 yılında Alman ordusunda hizmet etmeyi reddettiğim için Gestapo tarafından tutuklandım. Gözaltındayken, Gestapo beni sorguya çekerek bölgedeki diğer Şahitlerin isimlerini söyletmeye çalıştı. Bunu yapmayı reddettiğim zaman Gestapo ajanı, benim büyük olasılıkla bir toplama kampında öleceğimi söyledi.

İlk olarak, Chojnice hapishanesine gönderildim; orada Yehova’ya sadık kalma kararlılığım konusunda uzlaşmamı isteyen birkaç gardiyan beni coplarla dövdü. 15-20 dakika süren dayak boyunca, devamlı olarak hararetle dua ettim. Dayağın bitimine doğru, gardiyanlardan biri benden önce kendisinin yorulacağından yakındı.

Ne kadar garip görünse de, ilk birkaçından sonra darbeleri artık hissetmez oldum. Bunun yerine, sanki uzakta çalınan bir davulun sesi gibi onları sadece duydum. Yehova beni kesinlikle korudu ve dualarımı cevapladı. Bu dövülme olayı çok geçmeden bütün hapishanede duyuldu ve bazıları bana “Tanrı adamı” demeye başladılar. Kısa bir zaman sonra, Danzig’deki Gestapo müdürlüğüne gönderildim. Bir ay sonra Stutthof toplama kampına götürüldüm.

Stutthof’taki Yaşam

Oraya varır varmaz, barakaların önünde sıra oluşturmamız söylendi. Bir kapo (diğer tutuklulara nezaret eden bir tutuklu) krematoryumun üç kocaman bacasını işaret ederek, üç gün içinde gökte Tanrımızla birlikte olacağımızı söyledi. Chojnice’deki cemaatimizden birader Bruski’nin Stutthof’a gönderildiğini bildiğimden, onu bulmaya çalıştım. Fakat başka bir tutuklu bana onun yaklaşık bir ay önce öldüğünü söyledi. O kadar yıkıldım ki, gerçek anlamda da yere düştüm. Hem fiziksel hem de ruhi açıdan güçlü bir adam olan birader Bruski öldüyse, benim haydi haydi öleceğimi düşündüm.

Diğer tutuklular barakaya dönmeme yardım ettiler ve orada ilk kez birader Scheider’la tanıştım. Sonradan öğrendiğime göre, o savaştan önce Polonya’nın şube nazırıydı. Benimle uzun uzun konuştu ve eğer Yehova’ya olan imanımı yitirirsem mutlaka öleceğimi söyledi! Yehova’nın onu, beni güçlendirmek için gönderdiğini hissettim. Gerçekten, şu mesel ne kadar doğrudur: “Sıkıntı için kardeş doğmuştur.”—Süleymanın Meselleri 17:17.

O sıralar imanım zayıflamıştı ve birader Scheider dikkatimi İbraniler 12:1’e çekti. Orada İsa’nın takipçilerine, onları kolayca saran günahtan, yani iman noksanlığından sakınmaları gerektiği söyleniyor. İbranilerin 11. babında sözü geçen imanlıları düşünmeme ve kendi imanımı onlarınkiyle karşılaştırarak tahlil etmeme yardım etti. O zamandan başlayarak birader Scheider’a mümkün olduğu kadar yakın kaldım ve kendisi benden 20 yaş büyük olduğu halde çok yakın dost olduk.

Bir keresinde yeşil üçgen (adi suçluların işareti) taşıyan iri yarı bir adam, masanın üzerine çıkıp tutuklulara Yehova hakkında vaaz etmemi istedi. Vaaz etmeye başlayınca, başka tutuklular benimle alay etmeye başladılar. Fakat bu iri yarı adam o tarafa gidip onları susturdu; herkes ondan korkuyordu. O haftanın kalan günleri boyunca öğle ve akşam yemeği için toplandığımızda, bu adam beni vaaz etmem için masanın üzerine çıkardı.

Daha sonraki hafta, aralarında benim de bulunduğum bazı tutuklular başka bir barakaya tayin edildi. Yeşil üçgen taşıyan başka bir tutuklu bana yaklaşıp, Tanrı’mın beni neden bu “cehenneme” gönderdiğini sordu. Yanıt olarak, tutuklulara vaaz etmek için ve imanımın denenmesi için burada olduğumu söyledim. Bu tutuklularla birlikteyken, iki hafta boyunca her akşam onların önünde durup vaaz etmeme izin verdiler.

Bir gün bir kapo, başka bir tutukluya beni dövmesini söyledi. O, dövülme riskini göze alarak bunu yapmayı reddetti. Beni neden dövmediğini sorduğumda, intihar etmek isterken vaazlarımdan birini dinledikten sonra fikrini değiştirdiğini söyledi. Hayatını kurtardığımı ve böyle bir şeyi yapan birisini dövemeyeceğini düşünmüş.

İman Aşırı Derecede Deneniyor

1944 yılının kışında Ruslar Stutthof’a yaklaştılar. Kamptaki Alman görevliler, Ruslar gelmeden önce tutukluları başka bir yere götürmeye karar verdiler. Almanlar, biz tutuklulardan 1.900 kadarını yaya olarak Slupsk’a göndermeye başladılar. Yarı yola geldiğimizde sadece 800 kişi kadar kaldık. Yürüyüş boyunca çok fazla silah sesi duymuştuk, geri kalanlar herhalde ya vurulmuş ya da kaçmışlardı.

Yolun başlangıcında her birimize 450 gram ekmek ve 220 gram margarin verilmişti. Birçoğu verilenlerin hepsini birden yediler. Bense, yolculuğun yaklaşık iki hafta sürebileceğini bildiğimden kendiminkini azar azar yedim. Tutuklular arasındaki Şahitlerin sayısı sadece on kadardı ve birader Scheiderle ben daima birlikte kaldık.

Yolculuğun ikinci gününde birader Scheider hasta düştü. O zamandan itibaren onu gerçek anlamda taşımak zorundaydım, çünkü dursaydık vurulacaktık. Birader Scheider, beni kendisine yardım etmek için yanında bulundurmakla Yehova’nın dualarını cevapladığını söyledi. Beşinci gün o kadar yoruldum ve acıktım ki, birader Scheider’ı taşımak bir yana, kendim bile bir adım daha atamayacağımı hissettim. Birader Scheider de gıdasızlıktan gittikçe güçsüzleşiyordu.

O öğleden sonra, birader Scheider tuvaletini yapmak istediğini söylediği için, onu bir ağacın yanına taşıdım. Alman gardiyanlar tarafından görülmemek için etrafı gözetledim. Yaklaşık bir dakika sonra birader Scheider elinde bir somun ekmekle döndü. “Onu da nereden buldun?” diye sordum. “Yoksa ağaçta falan mı asılıydı?”

Bana, sırtım ona dönükken bir adamın kendisine yaklaşıp ekmeği verdiğini söyledi. Hiç kimseyi görmediğimden, bu çok dikkatimi çekti. Ama o kadar acıkmıştık ki ekmeğin nasıl geldiği umurumuzda değildi. Fakat şunu belirteyim ki, bu olaydan sonra İsa’nın bize günlük ekmeğimiz için yapmayı öğrettiği dua bana daha anlamlı geldi. (Matta 6:11) O ekmek olmasaydı bir gün daha dayanamazdık. Mezmur yazarının sözleri de aklıma geldi: “Salihin bırakıldığını görmedim, ne de zürriyetini ekmek dilenmekte.”—Mezmur 37:25.

Bir hafta sonra, Slupsk’a doğru yolun hemen hemen yarısını katettikten sonra, bir Hitler Gençlik kampında mola verdik. Orada başka kamplardan gelen tutuklularla buluşacaktık. Birader Licznerski tifo olmuştu ve başka hasta tutuklularla birlikte özel bir barakaya yerleştirildi. Her akşam bulunduğum barakadan gizlice çıkıp birader Licznerski’nin yanına giderdim. Görülseydim vurulacaktım, fakat onun ateşini düşürmek için elimden geleni yapmak benim için önemliydi. Bir bezi ıslatır ve yanında oturarak alnını silerdim. Sonra gizlice kendi barakama dönerdim. Birader Scheider de tifo oldu ve birader Licznerski ile aynı barakaya yerleştirildi.

Bize söylenenlere göre, Almanlar bizi Baltık Denizine götürmeyi ve bir gemiye bindirerek Danimarka’ya göndermeyi planlamışlardı. Ancak, Ruslar gittikçe yaklaşıyordu. Almanlar korkup kaçmaya başlayınca, bazı tutuklular fırsattan yararlanıp kaçtılar. Almanlar bana da gitmemi emrettiler, fakat birader Scheider ve birader Licznerski yolculuk yapamayacak derecede hastaydı ve onları taşıyamayacaktım; bu yüzden ne yapacağımı bilmiyordum. Bu sevgili arkadaşlarımla ilgilenmesi için Yehova’ya dua ederek oradan ayrıldım.

Ben gittikten bir saat sonra Ruslar kampa girmişler. Bir asker, birader Scheider ve birader Licznerski’yi bulmuş ve yakın bir çiftlikte oturan Alman bir kadına, onlara iyileşene kadar her gün tavuk çorbası yedirmesini emretmiş. Kadın, askere Almanların bütün tavuklarını aldığını söylemiş. Bu sefer asker, kadına eğer onlara yemek yedirmezse onu öldüreceğini söylemiş. Tahmin edebileceğiniz gibi, kadın hemen birkaç tane tavuk bulmuş; böylece sevgili kardeşlerim iyileşme yoluna girmişler!

İmanın Arıtılması Devam Ediyor

Annemin evindeki oturma odasındayken, sabahın erken saatlerine kadar, yaşadığımız bu olaylar hakkında konuştuk. Kardeşler birkaç gün kaldıktan sonra kendi evlerine döndüler. Birader Scheider, eski sorumluluklarından birçoğunu tekrar alarak Polonya’daki vaaz faaliyetini yeniden organize etmek için Yehova tarafından muazzam şekilde kullanıldı. Bununla birlikte, Komünistler iktidarı ele geçirdiği için vaaz faaliyeti çok zorlaştı.

Şahitler, Tanrı’nın Gökteki Krallığı hakkında konuştukları için tekrar tekrar tutuklandılar. Çoğu kez ben de aralarındaydım ve beni Nazilerden kurtaran kişiler tarafından sorguya çekildim. Sonra otoritelerin faaliyetlerimizi nasıl olup da bu kadar yakından bildiklerini anladık. Komünistler, bizi gözetleyip ihbar etmeleri için teşkilata casuslar sokmuştu. İçeri sızışları o kadar başarılı oldu ki, 1950 yılında bir gecede binlerce Şahit tutuklandı.

Zamanla, karım Helena ve büyüyen ailemiz Amerika Birleşik Devletlerine yerleşmeye karar verdi. 1966 yılında buraya geldik. Brooklyn’i (New York) ziyaret ederken, Yehova’nın Şahitlerinin merkez bürosundaki sorumlulara, Komünistler tarafından teşkilata sızdırılanları saptamalarına yardım eden bazı bilgiler sunabildim.—Resullerin İşleri 20:29.

Şu anda 70 yaşındayım ve oturduğum Colorado eyaletindeki yöresel bir cemaatte ihtiyar olarak hizmet ediyorum. Sağlığım bozulduğu için eskisi kadar çok şey yapamıyorum. Yine de, insanlarla Yehova’nın Gökteki Krallığı hakkında konuşmaktan çok zevk duyuyorum. Gençlerle birlikte vaaz etme hizmetinde çalışırken, fırsatı değerlendirip, başlarına ne kadar zorluk gelirse gelsin, Yehova’nın Kendisine tam iman edenler uğruna gücünü kullanmaya her zaman hazır olduğunu fark etmelerine yardım ediyorum.

Hayatıma şöyle bir dönüp baktığımda, Yehova’nın beni ve arkadaşlarımı tehlikeli durumlardan kurtardığını anlıyorum. Bu olaylar, O’nun koruyucu ilgisine olan imanımı kesinlikle güçlendirdi. Bu eski sistemin hızla yaklaşan “büyük sıkıntı”da biteceğine ve kurtulanların bu yeryüzünü küresel bir cennete çevirmeyi kapsayan muhteşem bir geleceğe sahip olacaklarına ilişkin, zihnimde en küçük bir şüphe bulunmuyor.—Vahiy 7:14; 21:3, 4; Yuhanna 3:16; II. Petrus 3:13.

Yeryüzünü bir cennet durumuna getirmek üzere bu muhteşem yenileme işinde payıma düşeni yapmayı özlemle bekliyorum. Yehova’nın iradesini elinizden geldiğince yaparsanız ve Kendisine iman edenleri koruyacağına dair verdiği vaade güvenirseniz, bunu siz de yapabileceksiniz.—Feliks Borys tarafından anlatıldı.

[Sayfa 20’deki resim]

Toplama kampından çıktıktan bir yıl sonra

[Sayfa 23’teki resim]

Karım Helena’yla birlikte

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş