Tüm Savaşların Sonu—Bu Başarılabilir mi?
“GELİN, Yehova’nın işlerini görün, dünyada ne harabiyetler yaptı. Yerin ucuna kadar cenkleri durdurur. Yayı kırar ve mızrağı parçalar; cenk arabalarını ateşe yakar.”—Mezmur 46:8, 9.
Mezmur yazarının ilham altında yazıldığı yukarıdaki sözler, samimi insanların çağlar boyunca arzu ettikleri şeylerdir. Gerçekten de artık savaşın olmayacağı günü kim özlememiştir? Tüm savaşların sonunu ne kadar görmek istesek de, bu, insanların tüm çabalarını rağmen, şimdiye kadar sağlanmamıştır. Savaş, insanlığı hâlâ kasıp kavurmakla birlikte, öylesine tahrip edici ve öldürücü olmuştur ki, insan tarihinde ilk kez medeniyetin devamı, hatta bizzat hayat tehdit edilmektedir.
İlerde beliren büyük tehlike karşısında şunları sormamak elimizde değil: Savaşı engellemek için insanların harcadığı çabalar neden bu kadar başarısız kaldı? Savaş, gerçekten kaçınılmaz bir şey midir? Aslında savaşlar neden yapılmaktadır?
İNSANIN ÇABASI NEDEN BAŞARISIZDIR?
Bir gazeteci ve askeri tarihçi olan Gwynne Dyre “polis teşkilatının bulunmadığı bir semtte oturuyorsanız ve orada herkes silahlanmışsa ve her an saldırıya uğrama korkusuyla yaşıyorsa, o zaman orada silahlar mutlaka kullanılacaktır” diye yazıyor ve devam ederek şöyle diyor: “Dünyanın bütün ülkeleri bu tür bir ortam içinde bulunmaktadır. Uluslararası polis teşkilatı olmadığından dolayı, her ülke silahlanmış olup, şiddet kullanmağa hazırdır; fakat ülkelerin uyguladıkları bu şiddet türünün özel bir adı vardır. Ona savaş diyoruz!”
Bu, her ne kadar oldukça basit bir açıklama ise de, savaşa yol açan birkaç temel etkeni belirtir. Savaşmak için gereçlere gerek olduğu kadar savaşmaya bir eğilim de bulunmalıdır. Bunların yanı sıra, “semt”e benzetilen dünyada kanun ve düzen noksanlığının da bulunduğunu görüyoruz.
Tanınmış tarihçiler Will ve Ariel Durant, The Lessons of History (Tarihin Öğrettiği Dersler) adlı eserlerinde bu aynı temel etkenlere değindiler: “Uluslararası kanun ve güven yetersizliğinden, herhangi bir ulus, kendini savunmağa her an hazır olmalıdır; ve hayati çıkarları söz konusu olduğu zaman varlığını sürdürmek için de gerekli gördüğü herhangi bir vasıtayı kullanabilmelidir. Var veya yok olmak söz konusu olunca, On emir susmalıdır.”
Dolayısıyla, savaşı ortadan kaldırmak için harcanan çabaların başarısı veya başarısızlığı, büyük ölçüde bu temel etkenlerin ele alınışına bağlıdır. İnsanların düşündükleri herhangi bir plan bunu başarabildi mi? Niyetin iyi olduğuna bakmaksızın gerçekleri inceleyelim.
ULUSLARARASI DÜZEN EKSİKLİĞİ
Uluslararası kanun ve düzeni koruma ve milletleri denetleme yetkisine sahip bir dünya teşkilatı kurmak için geçmişte birçok girişimler yapıldı. Örneğin, Milletler Cemiyeti, dünyanın savaşa sürüklenmesini engellemek için I. Dünya Savaşının sonunda kurulmuştu. Fakat II. Dünya Savaşının başlamasıyla ortadan kayboldu. 1945 yılında ise, insanlık için barış ümidi olarak Hıristiyan âleminin dinsel liderleri tarafından da hayranlıkla övülen Birleşmiş Milletler ortaya çıktı. Acaba bu teşkilat neyi başardı? Cevabı yine tarih vermektedir. 1984 yılında New York Times gazetesi şöyle bir rapor verdi: “Dört milyondan fazla kişi 42 farklı savaş, isyan ve sivil ayaklanmaya katılmış. . . Bu çatışmalarda bir ila beş milyon kişi öldürülmüştür.” Bugün, Birleşmiş Milletlerin, savaş ve çatışmaları engelleyebilecek durumda olduğuna az kişi inanır. Onun varlığı, bir üçüncü dünya savaşı veya bir nükleer katliam korkusunu gidermekte etkisiz kalmaktadır.
TEHDİT VE GERGİNLİĞİN ARTIŞI
Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların savaşı önlemekteki güçsüzlüğünün bir nedeni, dünyadaki ulusların, milli egemenlik ve hakları konusunda kuvvetle ısrar etmeleridir. Onlar, uluslararası sorumluluk veya davranış kurallarıyla pek ilgilenmemektedirler. Bazı uluslar, amaçlarına ulaşmak için, gerekli gördükleri vasıtayı—katliam, suikast, hava korsanlığı, bombalama v.b.—kullanmakta kendilerini tamamen haklı göstermektedirler; bunun kurbanları genellikle suçsuz kimselerdir. Dünyanın büyük kudretleri bile kendini koruma ve milli çıkarları adına sık sık birbirlerini son hadde kadar zorlamaktadırlar. Uluslar, böyle akılsız ve sorumsuz davranışlar karşısında daha ne kadar zaman birbirlerine katlanabilecekler? Büyük bir çatışma olmadan dünya daha kaç Falkland, Afganistan, Grenada, Kore’nin 007 felaket uçuşu vb. krizlere dayanabilir? Savaşı ortadan kaldırmak için, aşırı milliyetçiliğin ve kendi geleceğini tayin etme hakkının neden büyük bir engel oluşturduğunu görmek zor değildir.
SİLAHLANMIŞ VE HAZIR
Şimdi herkes, süper kudretlerin, yeryüzündeki hayatı birçok defa yok edebilecek güçte nükleer silahları depoladığını bilmektedir. Fakat diğer uluslar için ne denilebilir? Birleşik Amerika Devletlerinin bir hükümet raporuna göre, dünyadaki gelişmekte olan uluslar, ekonomik yönden çok sıkıntı çekmelerine rağmen, son on yıllık süre içinde, en gelişmiş uçak, füze ve tank türlerini sağlamak için 230 milyar dolardan fazla para harcadılar. Sonuç ne oldu? Şimdi birçok alıcı için satın aldıkları bu savaş araçlarının kullanımıyla başa çıkmak, büyük bir sorun haline gelmiştir. Bu uluslar gerçekte denildiğine göre, tepeden tırnağa silahlanmışlardır. Onların sadece sözde “klasik” silahlara sahip olması, onları kullanmaya daha da istekli ve hazır duruma getirir.
ÜMİT İÇİN HERHANGİ BİR NEDEN VAR MI?
Savaşı sona erdirmekteki insan çabasının sürekli başarısızlığı, ancak Mukaddes Kitaptaki şu gerçeği vurgular: “İnsanın yolu kendi elinde değildir; adımlarını doğrultmak yürüyen insanın elinde değildir.” (Yeremya 10:23) İnsanlar ne kadar çok savaşı sona erdirmek isteseler de, bunu kendi başlarına nasıl başaracaklarını bilmezler. Şu halde ‘yerin ucuna kadar cenklerin durdurulması’ vaadi hakkında ne denilebilir? Bu vaat, bizde gerçek bir ümit uyandırmak için mi, yoksa bizimle alay etmek için mi verildi? Katiyen! Çünkü Yehova, ağzından çıkan sözü veya vaadi hakkında bize şu güvenceyi verir: “Bana boş dönmiyecektir.” (İşaya 55:11) O halde bu vaat, nasıl gerçekleşecektir? İnsanın tekrar tekrar başarısızlığa uğradığı yerde Tanrı’nın başarılı olacağına inanmak için, acaba hangi sağlam temel vardır?