Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • Mukaddes Kitaba İnanılabilir mi?
    Gözcü Kulesi—1990 | 1 Mayıs
    • Mukaddes Kitaba İnanılabilir mi?

      “EVRİME inanmadığını söyleyen birinin cahil, akılsız veya deli olduğunu söylemek kesinlikle doğrudur.” Biyolog Richard Dawkins’in bu sözleri, sizi nasıl etkiliyor? Mukaddes Kitaba inanıyorsanız, herhalde, evrim kuramına değil, yaratılışa inanıyorsunuz. Öyle ise, Mukaddes Kitaba inanan biri olarak, bu, sizin cahil, akılsız veya deli olduğunuz anlamına mı gelir?

      Şu ifadeye de lütfen dikkat edin: “Yeni Ahit bilginleri, ilk Hıristiyan belgelerinde anlatılan İsa’nın, bir dereceye kadar Hıristiyan hayal gücünün oluşturduğu bir masal ürünü olduğunu herhangi bir makul şüphenin dışında saptadılar.” The Weekend Australian dergisindeki bu sözler, dinsel araştırmalar yapan bir üniversite profesörü ve dinsel yorum yapan birkaç kitabın yazarı Dr. Robert W. Funk’un sözleridir.

      Dr. Funk, İsa Semineri olarak bilinen bir proje başlattı. Yüzden fazla Mukaddes Kitap bilgininden oluşan bir grup, hep birlikte Mukaddes Kitapta kaydedilen İsa’nın sözlerini dikkatle inceledi. Diğer şeylerin yanı sıra, bilginler, şu sonuçlara vardılar: Rabbin Duası, İsa tarafından söylenmedi; ayrıca İsa, yumuşak huyluların yeri miras alacaklarını veya barışçıların Tanrı oğulları çağrılacaklarını ve “Kıyamet (dirilme) ve hayat benim . . . . kim . . . . bana iman ederse, ebediyen ölmez” de demedi.—Yuhanna 11:25, 26; Matta 5:5, 9; 6:9, 10.

      Bilginlerin vardıkları bu sonuçlar sizi hayrete düşürebilir, ama bunlar, az rastlanan sözler değildir. Mukaddes Kitabın çağdaş eleştirisinin sonucudur ve benzer fikirler, uzun zamandan beri dinsel seminerlerde öğretilmektedir. Belki Mukaddes Kitabın, bilim adamları tarafından yalanlandığını duyduğunuzda, artık etkilenmiyorsunuz. Ancak dinsel liderlerin, Mukaddes Kitap kaydının doğruluğu konusunda şüphe uyandırdıklarını duyduğunuzda, bizzat durumunuzu düşünmenin vaktinin gelip gelmediğini düşünebilirsiniz. Dinle ilgilenen birçok entellektüel kişinin açıkça inanmadığı Mukaddes Kitaba inanmak, acaba mantıklı mıdır?

  • Mukaddes Kitabın Yanlış Olduğunu İspatladılar mı?
    Gözcü Kulesi—1990 | 1 Mayıs
    • Mukaddes Kitabın Yanlış Olduğunu İspatladılar mı?

      ACABA bilim adamları ve Mukaddes Kitap eleştirmenleri, gerçekten Mukaddes Kitapta efsane ve hatalar bulunduğunu ispatladılar mı? Bunu ispatladıklarını kabul etmeden önce, birçok bilginin, düşüncelerini kesin ve güvenilir bir şekilde sunmasına rağmen, her zaman haklı olmadığını unutmamalısınız. İddialarının zayıf temellere dayandığı çoğu kez görülmüştür.

      Şüpheli Varsayımlar

      Bir Mukaddes Kitap eleştirmeninin kesin görünen bir ifadesine örnek olarak, S. R. Driver’in, Daniel kitabı hakkında söylediklerini inceleyelim. Genellikle bu kitabın bizzat Daniel tarafından MÖ altıncı yüzyılda, Babil’de yazıldığı kabul edilir. (Daniel 12:8, 9) Ancak Driver, kitabın, bu tarihten çok sonra yazıldığını iddia etmektedir. Neden? Sunulan bir “delil”, kitabın Yunanca kelimeler içermesiydi ve Driver şunu öne sürdü: “Güvenle söylenebilir ki, bu kelimeler Büyük İskender’in fetihlerinden dolayı Asya’da, Yunan etkisinin yayılmasından sonra yazılmasaydı, Daniel kitabında kullanılamazdı.” İskender, fetihlerini takriben MÖ 330 civarında yaptı.

      Driver’in ifadesi bundan daha kesin olamazdı. Bunu desteklemek için, müzik aletlerinin ismi olan sadece üç Yunanca kelime sayar. (Daniel 3:5) Yunanlıların, yazılı tarihin başından beri batı Asya ile yakın bir ilişkisi olduğundan, herhangi bir kimse, MÖ altıncı yüzyılda bazı müzik aletlerinin Yunanca isimlerle Babil’de kullanılmadığını nasıl geçerli olarak iddia edebilir? Bu, Daniel kitabının yazıldığı zaman ve yazarının doğruluğundan şüphe etmek için ne kadar temelsiz bir iddiadır!

      Başka bir örnek, Mukaddes Yazıların ilk beş kitabının ele alınış tarzıdır. Geleneksel olarak bunların büyük bölümünün Musa tarafından takriben MÖ 1500’de yazıldığı söylenir. Böyle olmakla birlikte, eleştirmenler, bu kitaplarda değişik yazı üslupları gördüklerini iddia ederler. Ayrıca, Tanrı’ya bazen Yehova ismiyle, bazen de “Tanrı” karşılığı olan İbranice kelimeyle değinildiğine işaret ederler. Böyle incelemeler sonucunda, Mukaddes Yazıların bu kitaplarının gerçekten değişik zamanlarda yazıldığı ve MÖ 537’den sonra son şeklini alan belgelerin bir birleştirilmesi olduğu kanaatine varırlar.

      Bu kurama geniş çapta inanılır, ancak hâlâ hiç kimse, Musa’nın Yaratıcı’ya neden hem Tanrı, hem de Yehova olarak değinemeyeceğini izah edemedi. Hiç kimse, onun değişik konuları anlatırken, yaşamının değişik zamanlarında yazarken veya daha önceki kaynakları kullanırken değişik üsluplarla yazmasının neden mümkün olamadığını ispatlayamadı. Üstelik John Romer, Testament—The Bible and History (Ahit—Mukaddes Kitap ve Tarih) kitabında şöyle demektedir: “Bütün bu çözümleme yöntemine karşı yapılan temel itiraz, modern bilimin bu derece sevdiği değişik metinlerin teorik unsurlarının varlığını ispatlayan hiçbir eski metin parçasının bugüne kadar bulunamamasıdır.”

      Birçok Mukaddes Kitap eleştirmeninin, esas varsayımı McClintock and Strong’s Cyclopedia tarafından şöyle izah edilir: “Araştırmacılar . . . . hikayelerin arkasında yatan tarihsel gerçeklerin, doğada bildiğimiz diğer gerçeklere benzeyen sadece doğal şeyler olduğunu farz ederek harekete geçerler . . . . Ancak bir yazar, bilinen Doğa kanunlarının dışında kalan bir olayı gerçek olarak ifade etti mi? O halde . . . . iddia edilen olay olmadı, demektir.”

      Böylece, birçok kişi, bilinen doğa kanunları alanının dışında kaldığından, mucizelerin meydana gelmiş olamayacağını kabul eder. Benzer şekilde, insanlar, çok uzak geleceği göremediklerinden, uzun vadeli peygamberliklerin verilmesi imkansız olmalıdır. Mucize, bir masal veya bir efsane olmalıdır. Açıkça gerçekleşen bir peygamberlik, yerine gelmesinden sonra yazılmış olmalıdır.a Bundan dolayı bazıları, Daniel kitabındaki peygamberliklerin MÖ ikinci yüzyılda gerçekleştiğini ve kitabın da, bu yüzden o zaman yazılmış olduğunu öne sürerler.

      Ancak bu tür varsayımların dayandığı inanç şudur: Tanrı yoktur veya eğer varsa, insan tarihine asla müdahale etmez. Şüphesiz Mukaddes Kitabın tüm hedefi, Tanrı’nın varlığını ve insan tarihinde etkin olduğunu göstermektir. Eğer bu doğru ise—ki deliller böyle olduğunu göstermektedir—Mukaddes Kitabın çağdaş eleştirmenlerinin dayandıkları temel, hükümsüz kalmaktadır.

      Modern Bilim, Mukaddes Kitabın Yanlış Olduğunu Gösterdi Mi?

      Bununla birlikte bilimin, Mukaddes Kitabın inanılamaz olduğu iddiası için ne denilebilir? Gerçek şu ki, Mukaddes Kitap, bilim olarak adlandırdığımız konulara değindiğinde, büyük çoğunlukla modern bilim adamlarının öğrettikleriyle uyumsuz değildir.

      Örneğin, Mukaddes Kitap, temizlik ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili çok pratik emirler verir. Manual of Tropical Medicine (Tropik Tıp El Kitabı) kitabı şöyle diyor: “Hiç kimsenin Musa dönemindeki dikkatli temizlik önlemlerinden etkilenmemesi mümkün değildir . . . . Gerçi hastalıkların sınıflandırılmasının çok basit olduğu doğrudur [şöyle ki], akut hastalıklar, ‘veba’ ve bir tür kızartıyla beliren kronik hastalıklar, ‘cüzam’ diye adlandırılmıştır—ancak son derecedeki sıkı karantina önlemleri, büyük olasılıkla sağlık için bir hayli faydalı olmuştur.”

      Mukaddes Kitabın şu ifadesine de dikkat edin: “Bütün ırmaklar denizin içine akıyor, fakat deniz dolmuyor; ırmaklar aktıkları yere, yine oraya akmaktalar.” (Vaiz 1:7) Bu, bugün okul kitaplarında bulunan suyun evreleri tarifine benziyor. Irmaklar sularını denize dökerler, oradan buharlaşan su, bulut şekline dönüşerek tekrar karaların üstüne gelip, yağmur veya kar olarak yere düşer ve tekrar ırmaklara akar.

      Benzer şekilde, dağların yükselip alçaldığı ve bir zamanlar bugünkü dağların eski denizlerin altında olduğuna dair bilim adamlarının çıkardıkları sonuçlar, mezmur yazarının şu şairane sözleriyle uyum içindedir: “Sular dağların üzerinde durdu. Onlar için kurduğun yere acele kaçtılar; dağlar yükseldiler, vadiler indiler.”—Mezmur 104:6, 8.

      Bir yazar şöyle iddia etti: “Eski Ahdin bütün yazarları, dünyayı düz bir tepsi gibi kabul edip, bazen de onu tuttuklarını zannettikleri sütunlara” değindiler. Ancak bu iddia doğru değildir. İşaya: “Dünya dairesi üzerinde otur”ur dedi. (İşaya 40:22) Eyub, Tanrı için şunları söyledi: “Boşluğun üzerine şimali yayar, ve hiçliğin üzerine dünyayı asar.” (Eyub 26:7) Dünyanın, burada görünür bir destek olmaksızın uzayda asılı yuvarlak bir cisim olarak geçen kaydı, çağdaş anlayışa dikkate değer şekilde uygundur.

      Evrim

      Mukaddes Kitapla evrim kuramı arasındaki çelişki hakkında ne denilebilir? Encyclopedia Britannica şunları söyler: “Evrim kuramı, bilimsel toplumun ezici çoğunluğu tarafından kabul edilir.” Ancak Mukaddes Kitap, bilim öncesi çağda anlaşılabilecek kadar basit bir dille, hayatı, doğrudan doğruya Tanrı’nın yarattığını ve değişik temel hayat türlerinin ise evrim değil, yaratılma sonucu ortaya çıktığını öğretir.—Tekvin 1:1; 2:7.

      Evrimciler, Mukaddes Kitap eleştirmenlerinden pek de farklı değillerdir. Kuvvetli kanaatleri olup, fikirlerini otorite sahibi gibi beyan ederler. Ancak çok azı, evrim kuramının kusurları olduğunu kabul edecek kadar dürüsttür. Onlardan biri şöyle demiştir: “Aslında tarihsel oluşumu yeniden canlandırmaya dayanan bir kuram olan . . . . Darwin’in evrim modelinin . . . . normal olarak bilimde olduğu gibi . . . . deneyle veya direkt gözlemle doğrulanması mümkün değildir . . . . Bundan başka, evrim kuramı, hayat ile zekanın başlangıcına ve bunun gibi bir dizi eşsiz olaya değinir. Bu eşsiz olaylar tekrarlanamaz ve herhangi bir deneysel araştırmaya tabi tutulamazlar.” (Evolution: A Theory in Crisis [Evrim: Krizde Olan Bir Kuram], Michael Denton tarafından) Bir diğeri “evrim gerçeğinden” bahseder. Bununla birlikte, bu “gerçeği” ispatlamaktaki büyük zorluğa işaret edip, şöyle der: “Büyük hayvan grupları arasındaki halkalara baktığınızda, bunların hiç mevcut olmadığını görürsünüz.” The Neck of the Giraffe (Zürafanın Boynu), Francis Hitching tarafından.

      Onlar Ne Kadar Bilebilir?

      Evrim için delillerin çoğu, jeoloji ve paleontoloji bilginleri—dünyanın eski geçmişini inceleyen bilim adamları—tarafından sunuluyor. Bu bilim adamlarının karşılaştıkları problemler, astronomların karşılaştıkları problemlerden pek farklı değildir. Astronomlar, muazzam uzaklıktaki yıldızlardan, gezegenlerden, galaksilerden ve kuasar gibi garip gök cisimlerinden gelen radyoaktif ışınlara, değişik türdeki aletlerin yardımıyla bakıyorlar. Ellerindeki bilgiyi en iyi şekilde değerlendirerek, yıldızların yapısını ve evrenin başlangıcı gibi derin şeylerle ilgili kuramlarını geliştiriyorlar. Ancak, nadiren kuramlarını kontrol etme fırsatları olur. Bunu yaptıklarında ise, çoğu zaman yetersiz kaldıklarını veya tamamen yanlış sonuçlara vardıklarını görürler.

      Radyo astronomu Gerrit Verschuur şöyle yazdı: “A.B.D.’nin son gezegen sondajları, evrenin içindekilerle ilgili doğru bilginin, insanı şaşırtacak kadar yetersiz olduğunu gösterdi. Yakından bakıldığında, Mars’ın, dünyadan görebildiğimizden çok farklı olduğu anlaşıldı . . . . Hiçbir astronom, Jüpiter’in halkalarının gerçekten böyle inanılmaz bir yapısı olduğunu düşünemezdi . . . . Voyager’in kameraları, örülmüş gibi halkaları, birbirinin üstünden atlayan gezegenin uyduları olan ayları ve binden fazla halkacığı açığa çıkardığında, duyulan en büyük şaşkınlığa Satürn gezegeni neden oldu . . . . Uzayla ilgili geçerli olan gerçek, devamlı büyütülüp resmedilen laboratuvar örneklerindeki gerçek için de geçerli gibidir. Daha yakından her bakış, bizi şaşırtan ve önceki inançlarımızı değiştiren tamamen beklenmedik bilgileri açığa çıkarıyor.”

      Evrim “delillerinin” çoğunu temin eden jeolog, paleontolog ve diğer bilginler, astronomlar gibi—mesafe değil, yıl olarak—çok uzaktaki olaylarla ve nesnelerle ilgilenirler. Astronomlar, bilgi için hayal edilemeyecek uzaklıklardan gelen zayıf ışınlara güvenirken, diğer bilim adamları, gezegenimizin uzak geçmişinden rastlantı sonucu artakalan izlere güvenmek zorunda kalıyorlar. Onlar da, astronomlar gibi, kaçınılmaz şekilde, vardıkları birçok sonuçta yanılmış olmalıdırlar.

      Mukaddes Kitaba İnanılabilir Mi?

      Bundan dolayı düşünen insanların, bilimsel fikirlerin etkisi altında kalıp geri çekilerek, Mukaddes Kitaba inanılamayacağı sonucuna varmalarına gerek yoktur. Böyle olmakla birlikte, sadece bu durum ona inanabileceğinizi ispatlamaz. Çünkü birçok Mukaddes Kitap eleştirmeninin yapmadığını yapmaya ihtiyacınız var: Bizzat Mukaddes Kitabı açmak ve açık bir zihinle onu okumak. (Resullerin İşleri 17:11) Uzun zamandır Mukaddes Kitap eleştirmenliği yapan Avustralyalı bir senaryo yazarı birkaç yıl önce, şunları itiraf etti: “Hayatımda ilk defa, bir muhabirin normalde ilk görev olarak yapması gerekeni yaptım: İnandığım gerçekleri kontrol ettim . . . . Ve dehşete düştüm, çünkü [İncil’deki olaylarda] okuduklarım, masal, yani doğaya uygun olmayan kurgu değildi. Bilgi veriliyordu. Olağanüstü olayları direkt ve dolaylı şekilde açıklayan kayıtlardı . . . . Bilgi vermenin bir tadı var ve bu tat, İncillerin içinde bulunmaktadır.”

      Onun örneğini takip etmeye sizi de teşvik ediyoruz. Mukaddes Kitabı kendiniz için okuyun. Mukaddes Kitabın derin hikmetini, peygamberliklerinin nasıl gerçekleştiğini, hayret uyandıran birliğini düşündüğünüzde, sadece bilimsel olmayan efsaneler koleksiyonundan daha fazlasını içerdiğini fark edeceksiniz. (Yeşu 23:14) Mukaddes Kitabın hikmetinin ne şekilde hayatınızı daha iyiye doğru değiştirdiğini şahsen gördüğünüzde, Mukaddes Kitabın, Tanrı’nın Sözü olduğuna dair hiç şüpheniz kalmayacak. (II. Timoteos 3:16, 17) Evet, Mukaddes Kitaba inanabilirsiniz!—Yuhanna 17:17.

Türkçe Yayınlar (1974-2025)
Oturumu Kapat
Oturum Aç
  • Türkçe
  • Paylaş
  • Tercihler
  • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
  • Kullanım Şartları
  • Gizlilik İlkesi
  • Privacy Settings
  • JW.ORG
  • Oturum Aç
Paylaş