-
Başka Bir Irktan Olan İnsanları Nasıl Görüyorsunuz?Uyanış!—1991 | Nisan
-
-
Başka Bir Irktan Olan İnsanları Nasıl Görüyorsunuz?
“Amerika’daki dazlaklar da, Avrupa’daki etkin dazlaklar gibi, çalışan sınıfın Ari gençliğindendir. Ari ırkımızı harap eden kapitalist ve komünist süprüntüye karşıyız .... Başlıca sorunumuz parazit Yahudi ırkıdır.”
CHICAGO’DAKİ bir dazlaklar çetesinin yayımladığı bir broşürde bunlar yazılıydı. Bu kişiler, kafalarını kazıtmakta, üzerine gamalı haç işlenmiş haşin görünüşlü özel kıyafetler giymekte, şiddeti övmekte, ‘beyaz güç’ müziği dinlemekte ve Yahudileri, siyahları ve diğer azınlıkları hor görmektedirler.
Romantik Şiddet isimli bir çetenin lideri, beyaz ırkçı liderlerin bir toplantısında, “savaş yanlısı” olduklarını söyleyerek şunları ilave etmiştir: “Ben şiddet taraftarı bir insanım. Beyaz ırkı seviyorum ve bir şeyi seversen, dünyadaki en kindar ve hırçın kişi olursun.”
Dazlakların taraftarlarına gelince, sayıları azdır. Görüşleri aşırıdır. Bugün oldukça az sayıda insan, bu kadar açık bir biçimde tarafgir ve saldırgan görünmektedir. Buna rağmen birçok insan, gizli bir şekilde diğer ırklardan olanlara karşı düşmanlık beslemekte ve güvensizlik duymaktadır. Tüm dünyada insanlar, gözlerinin çekikliğine ya da ciltlerinin rengine göre değerlendirilmektedir. Bu tür bir muhakeme için herhangi bir temel var mıdır? Irklar arasında, doğuştan zihinsel farklılıklar ya da mizaç farklılıkları var mıdır? Bu sorulara cevap bulabilmek için önce, ırklarla ilgili çeşitli görüşlerin yüzyıllar boyunca nasıl geliştiğini incelememiz gerekmektedir.
-
-
Irklarla İlgili Neler Biliyoruz?Uyanış!—1991 | Nisan
-
-
Irklarla İlgili Neler Biliyoruz?
AVRUPALILAR, 500 yıl kadar önce dünyayı keşfetmeye doğru yelken açtıklarında, ne tür insanlarla karşılaşacaklarını merak ediyorlardı. Denizin içinde yürüyen ve tek eliyle gemileri parçalayabilen devlerle ilgili efsaneler vardı. Ağzından alevler çıkan köpek başlı insanları anlatan hikâyeler vardı. Çiğ etle beslenen ve uzun koca dudaklarıyla güneşten korunan efsanevi “antisosyal” yaratıklarla acaba karşılaşacaklar mıydı? Ya da, ağzı olmayan ve elma koklayarak yaşayan insanları görecekler miydi? Ya, şu kulakları kanat görevi yapabilecek kadar büyük olanlar veya kocaman tek ayaklarının gölgesinde sırtüstü yattıkları söylenenlere rastlayacaklar mıydı?
İnsanlar, denizlere yelken açtılar, dağlara tırmandılar, balta girmemiş ormanları yarıp geçtiler, çöllerde yolculuk ettiler, fakat hiçbir yerde bu tür garip yaratıklara rastlamadılar. Aksine, kaşifler, kendilerine benzeyen insanlar bulduklarında şaşırdılar. Kristof Kolomb şunları yazdı: “Bu adalarda [Batı Hint Adaları] şu ana kadar, birçoklarının beklediği hilkat garibelerine rastlamadım, aksine buradaki insanlar arasında güzellik takdir edilmektedir .... Böylece insan eti yiyen bir kabilenin dışında .... bir canavara ne rastladım, ne de hakkında bir şeyler duydum .... Diğer insanlar gibidirler, kusurlu bir bünyeleri yok.”
İnsanlığı Sınıflandırmak
Böylece dünyanın keşfedilmesiyle, insanlar arasındaki farklılık ve çeşitlilikler de peri masalları ile mitoloji dünyasından çıkarılmış oldu. Kavimler gözlemlenebiliyor ve incelenebiliyordu. Zamanla bilim adamları onları sınıflandırmaya çalıştı.
1735 yılında İsveç’li botanikçi Carolus Linnaeus Systema Naturae (Tabiat Sistemi) isimli kitabını yayımladı. Bu kitapta insan, “hikmetli adam” anlamına gelen Homo sapiens adıyla adlandırılıyordu. Bir yazarın ifadesine göre, bu, herhalde şimdiye dek bir tür için kullanılan en küstah ve en budalaca tanımlamaydı. Linnaeus, insanlığı aşağıda tanımladığı şekilde beş gruba ayırmıştı:
AFRİKALI: Siyah, ağır tabiatlı, rahat, gevşek. Saçları siyah ve kıvırcık; cildi ipek gibi; burnu yassı; dudakları şişkin; kurnaz, tembel, ihmalkâr; bedenine yağ sürer; ani heves ve kaprislerle hareket eder.
KIZILDERİLİ: Bakır renkli, çabuk kızan, dimdik; saçları siyah, düz ve kalın; burun delikleri geniş; yüzü sert; sakalı az ve seyrek; inatçı, özgür kendini ince kırmızı çizgilerle boyar; örf ve adetlerine bağlı hareket eder.
ASYALI: Kasvetli, katı; saçı siyah; gözleri koyu renkli; sert, mağrur, haris; bol elbiseler giyer; kanılarına göre hareket eder.
AVRUPALI: Sarışın, neşeli; kuvvetli; saçı sarı veya kahverengi ve dalgalı; gözleri mavi; nazik, keskin zekâlı, yaratıcı; dar elbiseler giyer; kanunlara göre hareket eder.
VAHŞİ ADAM: Dört ayaklı, dilsiz, kıllı.
Linnaeus’un, insanlığı kalıtımsal olarak edinilen özelliklere göre (cilt rengi, saç yapısı v.b. gibi) gruplarken, aynı zamanda önyargılı kişilik değerlendirmeleri yaptığına da dikkat edin. Linnaeus, Avrupalıların “nazik, keskin zekâlı, yaratıcı” olduğunu iddia ederken, Asyalıları “sert, mağrur, haris”; Afrikalıları da “kurnaz, tembel, ihmalkâr” olarak nitelemiştir!
Fakat Linnaeus yanılmıştır. Bu tür kişilik özelliklerinin çağdaş ırk sınıflandırmalarında yeri yoktur, çünkü bilimsel araştırmalar, her insan toplumunda, aynı şekilde huy ve mizaç çeşitliliğine ve benzer zekâ dağılımlarına rastlandığını göstermiştir. Bir başka deyişle, her insan ırkında aynı olumlu ya da olumsuz nitelikler bulunmaktadır.
Bugünkü sistemler, tamamen fiziksel farklılıklara dayanarak, insanları üç gruba ayırmaktadır: (1) Açık deri rengi ve düz ya da dalgalı saçlarıyla Kafkas ırkı; (2) Sarı derileri ve çekik gözleri ile Moğol ırkı ve (3) koyu deri ve kıvırcık saçlarıyla zenci ırkı. Ancak açık ve net bir biçimde bu kategorilerden birine girmeyen insanlar da vardır.
Örnek olarak, güney Afrika’daki Buşman ve Hottentotların bakır renkli ciltleri, kıvırcık saçları ve Moğol ırkı tipleri vardır. Bazı Hintlilerin koyu renk ciltleri olmakla birlikte, yüzlerinde Kafkas ırkının nitelikleri bulunmaktadır. Avustralya yerlilerinin ciltleri koyu renk; saçları kıvırcık, fakat genellikle sarıdır. Bazı Moğolların gözleri Kafkas ırkınınki gibidir. Gruplar arasında kesin bir ayırım çizgisi bulunmamaktadır.
Bu tür sorunlar, birçok antropologun insanları sınıflandırma çabalarından vazgeçmesine ve “ırk” teriminin bilimsel bir anlamı ya da önemi olmadığını öne sürmelerine neden olmuştur.
UNESCO Bildirisi
Irklarla ilgili en yetkili bilimsel bildiri herhalde UNESCO (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization—Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı) tarafından bir araya getirilen uzmanlar grubunca hazırlanmış olanıdır. 1950, 1951, 1964 ve 1967 yıllarında toplantılar yapılmış ve antropologlar, zoologlar, doktorlar, anatomistler ve diğer ilgililerden oluşan bu uluslararası panellerde, ırklarla ilgili dört bildiri söz konusu olmuştur. Bu bildirilerin sonuncusunda aşağıdaki üç husus vurgulanmaktadır:
A “Bugün yaşayan tüm insanlar aynı türe aittir ve aynı soydan gelmişlerdir.” Bu husus, daha üstün bir otorite tarafından da doğrulanmaktadır. Mukaddes Kitap şöyle demektedir: “[Allah] . . . . bütün yeryüzünde otursunlar diye insanların her milletini bir kandan (insandan [Adem]) yarattı.”—Resullerin İşleri 17:26.
UNESCO bildirisi şöyle devam etmektedir:
B “İnsan türünün ‛ırk’lara ayrılması kısmen geleneksel, kısmen de keyfi bir durum olup, hiçbir şekilde bir hiyerarşiyi ya da üstünlüğü ima etmemektedir . . . .
C “Günümüzdeki biyoloji bilgisi, kültürel başarıları genetik potansiyellerdeki farklılıklara atfetmemize izin vermemektedir. Değişik halkların başarılarındaki farklılıklar, sadece o halkların kültürel geçmişlerine atfedilmelidir. Bugünkü dünya halkları, herhangi bir uygarlık seviyesine ulaşabilmek için eşit biyolojik potansiyele sahip görülmektedirler.”
Irkçılık Felaketi
Yani herhangi bir ırkın doğal olarak diğer ırklardan üstün olduğuna veya onlara hakim olma hakkına sahip olduğuna inanmanın temeli yoktur. Fakat insanlar her zaman bu gerçeklerle uyumlu olarak hareket etmemişlerdir. Örneğin, Afrikalılara uygulanan esir ticaretini düşünün.
Avrupalı milletler, sömürgeci imparatorluklarını kurmaya başladıklarında, yerli halkları sömürmek onlar için ekonomik yönden kârlı bir işti. Fakat bu durum bir çelişki doğuruyordu. Milyonlarca Afrikalı kulübelerinden çıkarılıp, sevdiklerinden koparılıyor, zincirleniyor, kırbaçlanıyor, kızgın demirle dağlanıyor, hayvanlar gibi satılıyor ve ölene kadar ücret ödemeden çalışmaya zorlanıyordu. Hıristiyan olduğunu iddia eden ve komşusunu kendisi gibi sevmesi gereken insanlar için bu durum, ahlaksal yönden nasıl haklı ve mazur görülebilirdi?—Luka 10:27.
Seçtikleri çözüm yolu ise, kurbanlarını insan olarak görmemekti. 1840’lı yıllarda bir antropolog şu muhakemeyi yürüttü:
“Eğer zenciler ve Avustralya yerlileri bizim ailemizden ve hemcinslerimizden değil de daha aşağı seviyede olan bir gruptansa ve eğer onlara karşı yükümlülüklerimizde . . . . Hıristiyan dünyanın ahlaksal temellerindeki olumlu emirleri yerine getirmek zorunda olduğumuz düşünülemiyorsa, bu kabilelerle olan ilişkilerimiz, bir orangutan ırkıyla aramızda geçerli olacağını düşünebileceğimiz ilişkilerden daha farklı görülmeyecektir.”
Beyaz olmayan insanların daha aşağı seviyede yaratıklar olduğu inancına destek arayanlar, Darwin’in evrim teorisine sarılmışlardı. Onların düşüncesine göre, sömürgelerdeki insanlar, evrim merdiveninin beyazlardan daha aşağı bir basamağında bulunmaktaydı. Başkaları da, beyaz olmayanların daha değişik bir evrimsel sürecin eseri olduğunu ve bu nedenle, tam insan sayılamayacaklarını iddia ediyorlardı. Bazıları da, ayetleri kendi ırkçı görüşlerini desteklemek üzere saptırarak, Mukaddes Kitaba atıfta bulunuyorlardı.
Elbette birçok insan bu düşünce şeklini kabul etmedi. Kölelik ve köle ticareti dünyanın çoğu ülkesinde kaldırılmıştır. Fakat buna rağmen ayırımcı davranışlar, önyargılar ve ırkçılık, bugüne dek varlığını sürdürmüş ve sırf insanların gözünde farklı ırklar olarak görülen etnik gruplara sıçramıştır. Bir zooloji profesörü şunları söylemiştir: “Herkes, kendi kapris ve hayallerini tatmin etmek ve desteklemek için, ırklar yaratmaya yetkiliymiş gibi görüldüğünden, politikacılar, belirli toplulukların sözcüleri ve basit maceraperestler, ırkların sınıflandırılması işine girişmiştir. Bu kimseler, kendi fikirlerine ve önyargılarına ‛bilimsel’ bir saygınlık havası verebilmek için, makul görünen fakat gerçekte yanlış olan ırksal etiketler icat etmişlerdir.”
Nazi Almanyası’nın ırkçı politikaları bu konuda en önde gelen örneklerdir. Adolf Hitler, Ari ırkı çok övmüş olmasına rağmen, biyolojik olarak böyle bir ırk yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. İsveç’te sarışın ve mavi gözlü Yahudiler, Etyopya’da siyah Yahudiler ve Çin’de de Moğol ırkına benzeyen Yahudiler yaşamaktadır. Buna rağmen Yahudiler ve diğerleri, ırkçı bir politikanın kurbanı olmuşlardır. Bu politikanın sonuçları, toplama kampları, gaz odaları, altı milyon Yahudi ile Polonya ve Sovyetler Birliğindeki Slav halkları ve diğerlerinin katledilmesi olmuştur.
[Sayfa 5’teki pasaj]
Bilimsel araştırmalar, her insan toplumunda aynı zeka dağılımına rastlandığını göstermiştir.
[Sayfa 6’daki pasaj]
‘Politikacılar, belirli toplulukların sözcüleri ve basit maceraperestler, kendi fikirlerine ve önyargılarına “bilimsel” bir saygınlık havası verebilmek için, özel ırksal farklılıklar icat etmişlerdir.’
[Sayfa 7’deki resimler]
Bu ilanların da gösterdiği gibi, Afrikalı sanki sığır gibi sunulmakta ve satılmaktaydı
-
-
Küresel Kardeşlik Kesindir!Uyanış!—1991 | Nisan
-
-
Küresel Kardeşlik Kesindir!
BATI Afrika’ya gelen bir misyoner, gelişinden kısa bir süre sonra uzak bir bölgedeki bir dinsel kongreye katılmıştı. Yerli bir aileye yaklaştığında ailenin iki yaşındaki oğlu, görünürde hiçbir sebep olmaksızın, ağlamaya başladı.
Misyoner, çocuğu rahatlatmaya çalıştıysa da, çocuğun ağlayışları feryat ve çığlıklara dönüştü. Misyoner, anneye “Mesele nedir?” diye sordu. Anne ise biraz sıkıntılı bir şekilde şu cevabı verdi: “Sanırım nedeni sizsiniz. Renginizden korkuyor. Daha önce hiç beyaz adam görmemişti.”
İnsanlar arasındaki fiziksel farklılıkları, çocukluktan itibaren fark etmeye başlayabiliriz. Önyargılar daha sonra gelişmeye başlar. Ana-babalarının ve diğer büyüklerin tutum ve davranışlarını gördükçe, çocukların görüşleri de şekillenir. Okula gittiklerinde ise, öğretmenleri, yaşıtları ve sınıf arkadaşlarından etkilenirler.
Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan uzun süreli bir araştırmaya göre, çocuklar, 12 yaşlarına kadar etraflarındaki etnik, ırksal ve dinsel gruplarla ilgili görüş ve davranış kalıplarını geliştirmektedirler. Yetişkin olduklarında ise, bu görüşler derinlik ve kesinlik kazanmaktadır.
Yehova’nın Şahitleri Farklıdır
Önyargıların yoğun olduğu bir dünyada, Yehova’nın Şahitleri çok farklı olarak göze çarpmaktadırlar. Onlardaki ırklar arası uyum tüm dünyada bilinmektedir. Bu husus, onların yıllık büyük ibadetlerinde gözlemcilerin dikkatini çekmektedir.
Örneğin, Şahitlerin Amerika Birleşik Devletlerinin güneyinde yaptıkları bir büyük ibadetle ilgili olarak States-Item gazetesi şunları yazmıştır: “Genç ve yaşlı, siyah ve beyaz Yehova’nın Şahitleri Louisiana Superdome stadını .... bir öğrenme ve paylaşma tecrübesi için .... doldurdukça etrafı bir kardeşlik duygusu kapladı. Şahitler için .... ırk ayrımı .... bir sorun teşkil etmemektedir.”
Şahitlerin Güney Afrika’daki bir büyük ibadetinde Xhosa’lı bir kadın şunları söyledi: “Burada, Güney Afrika’da, tüm ırklardan gelen insanların böylesine birleşmiş olması şaşılacak bir şeydir. Benim kiliselerde görmeye alıştıklarımdan o kadar farklı ki.”
Kuzey ve Güney Amerika’dan ve Avrupa’dan gelen ziyaretçiler, Şahitlerin Uzak Doğu ve Güney Pasifikteki büyük ibadetlerine katıldıklarında, bir rapora göre, “ne ziyaretçiler, ne de ev sahiplerinde ırkçılığın en ufak bir izi bile yoktu.”
Böylece, dünya çapında Yehova’nın milyonlarca Şahidini bu kadar farklı kılan şey, aralarındaki gerçek birlik ve ırklar arası uyumdur. Birbirlerine, İsa’nın takipçilerine özgü gerçek sevgi ile bağlıdırlar. Bu durum tamamen İsa’nın söylediği gibidir: “Eğer birbirinize sevginiz olursa, benim şakirtlerim olduğunuzu bütün insanlar bununla bilecekler.”—Yuhanna 13:35.
Böylece Yehova’nın Şahitleri şimdiden gerçek, kalıcı ve uluslararası bir kardeşliğe sahiptirler! Onlar, İsa’nın Matta 23:8’de söylediği “siz hep kardeşsiniz” sözlerini yürekten kabul ederler. Bu, insanlar arasındaki ırksal ve etnik ayrımların ve nefretin milletlerin yapısını parçalamakta olduğu bir zamanda gerçekleşmektedir.—I. Korintoslular 1:10; I. Yuhanna 3:10-12; 4:20, 21; 5:2, 3’e de bakın.
Birlik Nasıl Sağlanıyor?
Bu birliğin temeli, Yehova’nın Şahitlerinin İbadet Salonlarında, Mukaddes Kitabı şahsen tetkik ederek aldıkları, Mukaddes Kitaba dayanan öğrenimdir. Onlar, resul Pavlus’un sözünü ettiği Selanik’teki Hıristiyanlar gibidirler: “Allahtan olan haber sözünü bizden aldığınız zaman, onu insanların sözü olarak değil, fakat gerçekten olduğu gibi, Allahın sözü olarak kabul ettiniz; o da iman eden sizlerde âmil oluyor.”—I. Selânikliler 2:13.
Böylece Şahitler, Mukaddes Kitabın söylediklerine inanırlar ve Tanrı’nın düşünce şekline uymak için ciddi çaba gösterirler. Hıristiyan resul Petrus’un ilham altında söylediği şu sözlere yürekten katılırlar: “Gerçekten anlıyorum ki, Allah şahıslara bakmıyor; fakat her millette kendisinden korkan ve salâh işleyen ona makbuldür.”—Resullerin İşleri 10:34, 35.
Bununla uyumlu olarak İsa, takipçilerine “bütün milletler”den olan insanları şakirt etmeleri için talimat verdi. (Matta 28:19) Bunun sonucu olarak Yehova’nın Şahitleri, hiçbir istisna gözetmeden, tüm ırksal ve etnik gruplardaki adaleti seven insanları gayretle ararlar. Farklı geçmişlerden ve ırklardan gelen insanlar ibadet etmek, çalışmak ve arkadaşlık etmek üzere birleştiklerinde, kalıplaşmış düşüncelerden kurtulurlar. Birbirlerine değer vermeyi, birbirlerini sevmeyi öğrenirler.
Çok uzun bir süredir ırksal önyargılara sahip olan bir kimsenin, görüşlerini aniden değiştiremeyebileceği doğrudur. Fakat bu kişi, bir Şahit olduğunda, İsa’nın gerçek takipçisi olan ‛yeni şahsiyeti giymeye’ başlar ve daha önceden sahip olduğu görüşleri değiştirmek için çaba harcar. (Efesoslular 4:22-24) “Ben bu şekilde yetiştirilmişim” diyerek önyargılarını mazur göstermeye çalışmaz. Hayır, zihnini yenilemek ve tüm “kardeşliği sev”mek için çaba gösterir.—I. Petrus 2:17.
Gerçekleşen Mukaddes Kitap Peygamberlikleri
Bugün Yehova’nın Şahitleri arasında gerçekleşmekte olan şeyin büyük önemi bulunmaktadır. Aslında bu durum Mukaddes Kitapta peygamberlik edilmişti.
İşaya 2:2-4’ün önceden bildirdiği şeylerin “günlerin sonunda”, bu kötü sistemin “son günler”inde gerçekleşeceğinin belirtildiğine dikkat edin. (II. Timoteos 3:1-5, 13) İşaya’nın bu peygamberliği, Yehova’ya gerçek tapınmanın bu nesilde kurulacağını ve ‛bütün milletlerin ona akacaklar’ını belirtmektedir. “Ve çok kavmlar gidecekler ve diyecekler: Gelin, ve RABBİN (Yehova’nın) dağına .... çıkalım; ve kendi yollarını bize öğretecek, ve onun yollarında yürüyeceğiz.”
İşaya’nın peygamberliği, yüzyılımız boyunca Yehova’nın Şahitleri arasında uluslararası çapta görülmüş bulunan alışılmamış şu sonuca da dikkati çekmektedir: “Ve kılıçlarını sapan demirleri, ve mızraklarını bağcı bıçakları yapacaklar; millet millete karşı kılıç kaldırmıyacak, ve artık cengi öğrenmiyecekler.”
Aynı zamanda Mukaddes Yazıların Vahiy kitabı da, günlerimizden söz ederek, “her milletten ve sıptlardan ve kavmlardan ve dillerden” bir büyük kalabalığın, birleşmiş olarak Tanrı’ya hizmet etmek üzere gerçek kardeşlikle bir araya geleceğini önceden bildirmiştir.—Vahiy 7:9, 15.
Bu, sadece arzu etmekten doğan bir düşünce değildir. Büyük kalabalık tüm milletlerden, tüm ırksal ve etnik gruplardan zaten meydana gelmektedir. Gerçek ve kalıcı bir küresel kardeşlik şimdi inşa edilmektedir! Bu ise, yakında Tanrı’nın yok edeceği şimdiki kötü ve bozulmuş toplumun yerini alacak olan, birleşmiş ve mutlu insanlardan oluşacak küresel çaptaki yepyeni toplumun temelini teşkil etmektedir. Bu birleşmiş toplum, İsa’nın söylediği gibi, “yeri miras alacak” ve Tanrı’nın Gökteki Krallığının yönetimi altında yerde ebediyen yaşayacaktır.—Matta 5:5; 6:9, 10; Mezmur 37:10, 11, 28, 29, 37, 38.
Bunu siz kendiniz niçin görmeyesiniz? Yehova’nın Şahitlerinin İbadet Salonlarının herhangi birisini ziyaret edip onlardaki ırklar arası uyumu görebilirsiniz. Ya da Şahitler bir dahaki sefer sizi ziyaret ettiklerinde, onları içeri davet ederek, ırklar arasında sağladıkları uyumun temelini size Mukaddes Kitaptan göstermelerini isteyin. Gerçek kardeşliğin tüm dünyada hakim olacağı yeni bir dünya ile ilgili Mukaddes Kitaba dayanan ümitlerini göstermelerini de isteyin.
Her Şeye Kadir Olan Tanrı Yehova, tüm insanlığı kapsayan kardeşlikle ilgili amacının gerçekleştirileceğine ilişkin güvence veriyor. Şöyle söylemektedir: “Ağzımdan çıkan sözüm de öyle olacaktır; bana boş dönmiyecektir, fakat murat ettiğim şeyi yapacak, ve yapsın diye onu gönderdiğim işi başaracak.”—İşaya 55:11.
Sizi, Mukaddes Kitap peygamberlikleri ve bu peygamberliklerin gerçekleşmesi ile ilgili delilleri incelemeye davet ediyoruz. Bunu yaparsanız, ırklar arası uyumun sadece mümkün olduğunu değil, kaçınılmaz olduğunu da göreceksiniz!
-