-
Büyük Dava Nedir?Gözcü Kulesi—1991 | 1 Mayıs
-
-
Büyük Dava Nedir?
HER birimizin yüz yüze geldiği büyük dava nedir? Yer kürenin ısınmasının yol açtığı deniz seviyesindeki yükselme ve iklimin ani değişikliği mi? Ozon tabakasının incelmesi sonucunda, güneşin zararlı morötesi ışınlarının dünyayı tehlikeli şekilde etkilemesi mi? Açlık ve suçluluk gibi, küre çapındaki diğer sorunların şiddetini artıran bir nüfus patlaması mı? Veya bir nükleer savaşta milyonlarca kişinin yok olma tehlikesiyle birlikte, böyle bir katliamda hayatta kalanların da en sonunda soğuk, açlık veya radyasyondan dolayı can çekişerek ölmesi mi?
Bu ve diğer sorunları ele aldıktan sonra, Scientific American dergisi, 1989 yılında şu sonuca vardı: “Bir nükleer savaş olasılığı, insanlığın . . . . hayatta kalmak için karşılaşabileceği şüphesiz en vahim tehlikeyi oluşturur.” Böylece, yüz yüze geldiğimiz büyük dava, acaba bir nükleer savaş mıdır?
Büyük Dava
Siyasal alanda 1989’dan bu yana meydana gelen değişiklikler nedeniyle, bir nükleer savaş olasılığı azalmış gibi görünüyor. Böyle bile olsa, nükleer silahlar var olduğu sürece insanlığı ciddi şekilde tehdit edecektir. Bununla birlikte 1990 Britannica Book of the Year’daki bilgiler, başka bir ciddi meseleye dikkat çeker. Bu esere göre, 230 milyondan fazla tanrıtanımaz insan var. Diğer kaynaklar, bu sayının dışındaki milyonlarca kişinin de, Yaratıcı’nın olmadığı görüşüne yer veren Doğu felsefelerinin etkisinde kaldığını gösterir. Her ne kadar yüz milyonlarca kişi, bir Yaratıcı’ya inanıyorlarsa da O’nunla ilgili görüşlerinde temel farklılıklar var. Birçok durumda, onların davranışları, tapındıklarını iddia ettikleri Kişi’ye büyük leke getirir.—II. Petrus 2:1, 2.
Eğer Tanrı varsa—ki var olduğu şüphe götürmez—o halde bugünkü büyük dava muhakkak O’nunla ilgili olmalıdır. Tanrı, insanlığı neden yarattı? Tanrı’ya karşı sorumluluğumuz nedir? İnsanların yeryüzünü harap etmelerine nasıl tepki gösterecek? Birçok kişinin, Kendisine inanıp, O’na tabi olmayı reddetmesinin ardında yatan meydan okumaya nasıl cevap verecek? Aslında, her birimizin yüz yüze geldiği büyük dava, ‘ismi Yehova’ olan Tanrı’nın egemenliğini kabul edip etmediğimizle ilgilidir.—İşaya 42:8.
Evrenin Başlangıcı
Tabii, Tanrı’ya inanmayanlar, O’na karşı bir sorumluluk duymazlar. Ancak, dünyanın yapısal düzenine ve güzelliğine dürüstlükle bakan bir kimse, bunların büyük bir Mimarı olması gerektiğini kabul etmek zorunda kalır. Gerçi, çevremizdeki doğal harikaları açıklamaya çalışırken, bilim adamlarının çoğu, Tanrı’ya yer vermez. Örneğin birçokları, evrenin, bugünkü boyutlarına toplu iğnenin başından çok daha küçük, ufacık bir noktadan büyüyerek geldiğini ve bütün bunların “doğal şekilde”, bir Yaratıcı’ya gerek olmadan rastlantı sonucu geliştiğini söylerler. Bununla birlikte, Fizikçi Hanbury Brown, The Wisdom of Science adlı kitabında evrenin nasıl başladığıyla ilgili popüler yeni bir teoriyi açıkladıktan sonra, şunu kabul eder: “Burada anlatılanların, birçok insana bir açıklamadan çok, bir hokkabazlık gibi geleceğini zannediyorum.” Profesör Brown, “dünyanın başlangıcının ve amacının” bilimin herhalde çözemeyeceği “büyük sırlar” olduğu sonucuna vardı.
Bilim adamları, maddenin enerjiyle yakından bağlantılı olup, maddenin enerjiye ve enerjinin de maddeye dönüştürülebileceğini gösterdiler. Nükleer patlamalarda da görüldüğü gibi, az miktarda madde, çok miktarda enerjiye eşittir. O halde, acaba galaksimizdeki 100 milyar yıldızın ve görünür evrenimizi oluşturan bir milyardan fazla galaksinin eşit olduğu enerjinin kaynağı nerededir?
Mukaddes Kitap şöyle der: “Gözlerinizi yukarı kaldırın, ve görün, bunları kim yarattı; o ki, bunların ordusunu sayı ile çıkarır; onların hepsini adları ile çağırır; kudretinin büyüklüğünden (dinamik enerjisinin bolluğundan) ötürü, ve kuvvetinin zoru ile onlardan hiç biri eksilmez.” Bu Kişi kimdir? Mukaddes Kitap şu cevabı verir: “Ben Yehova’yım, ismim odur; ve izzetimi bir başkasına . . . . vermiyeceğim.”—İşaya 40:26; 42:5, 8.
Yeryüzü ile birlikte evrenin diğer kısımlarının rastlantı sonucu oluştuğunu söyleyen spekülasyon, Yaratıcı Yehova Tanrı’ya verilmesi gereken izzeti iptal eder. (Vahiy 4:11) Yeryüzüne karşı sorumlu davranmaya karşı güçlü bir isteği de ortadan kaldırır. İnsanlar, Tanrı’nın yarattığı şeylere karşı yaptıklarının hesabını vereceklerinin farkında olsalardı, belki çevre kirliliği, ozon tabakasının tahrip edilmesi ve dünyanın ısınması gibi meselelerde daha dikkatli davranırlardı.
Hayatın Başlangıcı
Şu soruyu da düşünün: Hayat nasıl başladı? İnsanlara hayatın Tanrı’nın herhangi bir müdahalesi olmadan oluştuğu öğretildi. Ancak bu görüş, kabul edilmiş temel bir bilimsel ilkeyle çelişkiye düşmektedir. Bir zamanlar, hamam böceklerinin inek pisliğinden, kurtların çürümüş etten ve farelerin de çamurdan geldiğine inanılırdı. Hatta geçen yüzyıl boyunca bile bilim adamları, mikroorganizmaların cansız maddelerden geldiğini öğrettiler. Ancak böyle görüşler, Redi, Pasteur ve diğer bilim adamları tarafından çürütüldü. The World Book Encyclopedia (1990 baskısı) şöyle der: “Pasteur’ün deneylerinden sonra, biyologların çoğunluğu tüm hayatın, zaten var olan hayattan geldiği görüşünü kabul ettiler.”
Böyle olmakla birlikte, bilim adamları, uzak geçmişte meselelerin farklı olduğunu ileri sürüyorlar. İlk tek hücreli organizmaların hayat için gerekli kimyasal maddeleri içeren organik çorba diye adlandırılan cansız bir karışımdan rastlantısal olarak ortaya çıktığını söylüyorlar. A Guided Tour of the Living Cell adlı kitabında Christian de Duve şöyle diyor: “Rastlantı, sadece rastlantı sayesinde organik çorbadan insana geçmek mümkün olmuştur.”
Mukaddes Kitap, Tanrı hakkında şunu belirtir: “Hayatın kaynağı sendedir.” (Mezmur 36:9) Bu ifade gözlemlenen gerçeklerle, yani hayatın, sadece daha önce var olan hayattan gelebileceğiyle tamamen uyum içindedir. Bununla birlikte bilim, Tanrı’nın en değerli hediyesi olan hayatı, rastlantısal olayların sonucu olarak görmeyi tercih ettiğinden, birçok kişi, hayatlarını kullanma biçimleriyle ilgili olarak, Tanrı’ya karşı bir sorumluluk hissetmiyorlar. Böylece insanlar, birbirlerine zulmederek, çalarak, katlederek ve büyük miktarda parayı, zamanı ve yaratıcılık yeteneklerini, öldürücü ve harap edici korkunç silahları icat etmek için kullanarak Tanrı’nın kanunlarını çiğniyorlar.
Davanın Halledilmesi
Tanrıtanımazlardan ve yenilik taraftarlarından başka sayısız insan, Tanrı’nın egemenliğini reddeder. Bugün, insanların büyük bir bölümü Tanrı’ya inandıklarını iddia eder ve 1,7 milyardan fazla kişi Hıristiyan olduğunu söyler. Yüzyıllar boyunca Hıristiyan âleminin kiliseleri, ayinlerinde, Tanrı’ya alenen hamt ettiler. Fakat bu 1,7 milyar kişinin çoğu, Tanrı’nın egemenliği konusunda gerçekten hangi tarafta duruş aldı?
Hem bireyler, hem de milletler, Tanrı’nın kesin emirlerine karşı gelerek bu mesele ile ilgili kayıtsızlıklarını gösterdiler. Hıristiyan olduğunu iddia eden milletler, insanlık tarihinin en kötü iki savaşına katılmak da içinde olmak üzere, Tanrı’dan korkmaz biçimde şiddet hareketlerinde bulundular ve her iki tarafta bulunan “Hıristiyan” ruhaniler, bu savaşları takdis ettiler! Böyle bir ikiyüzlülükle, Tanrı’yı çok kötü tanıttılar. Mukaddes Kitabın söylediği gibi: “Allahı bildiklerini ikrar ederler; fakat işlerile onu inkâr ederler.”—Titus 1:16.
Bununla birlikte Tanrı “Kendi kendini inkâr edemez.” (II. Timoteos 2:13) Tanrı’nın, Kendi amacıyla uyum içinde olarak bu egemenlik davasının tüm yönlerini çözeceği vakit gelecek. Amacıyla ilgili, Tanrı şöyle der: “Bilecekler ki, ben Rab’im (Yehova’yım).” (Hezekiel 38:23) Ancak Tanrı neden bu kadar uzun süre bekledi? Egemenlik davası en sonunda nasıl halledilecek? Bu çok önemli meselede nasıl doğru kararlar verebilirsiniz?
-
-
Davayı Halletmek İçin Neden Bu Kadar Uzun Süre Geçti?Gözcü Kulesi—1991 | 1 Mayıs
-
-
Davayı Halletmek İçin Neden Bu Kadar Uzun Süre Geçti?
GÜNÜMÜZDEN 6.000 yıl önce, Tanrı’nın egemenliği hakkında bir dava yoktu. Harikulade yaratma işlerini bitirdiğinde, “Allah yaptığı her şeyi gördü, ve işte, çok iyi idi.” (Tekvin 1:31) Ondan sonra Tanrı uzun bir “istirahat” dönemine girdi. Tabii, fiziksel açıdan yorgun olduğu için değil, yüce amacının tam bir başarıya ulaşacağından emin olarak, yerle ilgili yaratma işlerini bitirdiği için istirahat etti.—Tekvin 2:1-3; İşaya 55:11.
Bu amaç neydi? Yehova, ilk insan çiftini Aden bahçesi diye adlandırılan bir yere koydu. Onların ilk görevi, cennet gibi olan meskenlerine ve orada yaşayan çeşitli hayvanlara bakmaktı. Ayrıca çocuklar meydana getirip onları yetiştireceklerdi. Zamanla, aileleri büyüdükçe, Cenneti yerin uçlarına kadar genişletip, Tanrı’nın emrine itaat ederek ‘yeryüzünü tabi kılacaklardı.’ Böylece yeryüzü, sonunda gökteki Babalarına hizmet eden birleşmiş mutlu bir aile ile dolu harika bir yer olacaktı. Tanrı’nın başlangıçtaki amacı işte buydu.—Tekvin 1:27, 28; 2:8, 15, 20-22.
Âdem ile Havva bu yüce amacı tam olarak yerine getirmekte kendilerine düşeni yapacak mıydı? Bu, Yaratıcılarına itaat ederek, O’nun amacıyla işbirliği yapmaya devam etmelerine bağlıydı. Onlardan, düşünmeden, kör bir şekilde itaat etmeleri talep edilmedi. Onlar hür iradeye sahipti, çünkü Tanrı, Kendisine takdirle dolu bir yürekle hizmet etmelerini istedi. O, haklı egemenliğinin görünür bir hatırlatması olarak da, onları basit bir denemeye tabi tuttu. Bir tanesi hariç, bahçede bulunan her yiyecekten yiyebilirlerdi. Bir ağacın meyvesi hakkında Tanrı şöyle dedi: “Ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”—Tekvin 2:16, 17.
Bu sözler, bize, Âdem ile Havva’nın yaşlanıp ölmek için yaratılmadığını gösterir. Sadece, bu basit emre itaat etmediklerinde öleceklerdi. Âdem ile Havva Tanrı’ya itaat etselerdi, kâmil insanlardan oluşan dünya çapındaki bir ailenin ana-babası olarak bugün, hâlâ yeryüzünde yaşayacaklardı.—Mezmur 37:29’da bulunan prensibe bakın.
Bununla birlikte, Tanrı’nın yarattığı meleklerden olan ve şimdi Şeytan diye adlandırılan biri, Tanrı’nın yönetme şeklini eleştirdi. Havva’nın, Tanrı’nın egemenliğine bağlı olmadan daha iyi yaşayacağını öne sürerek onu yasaklanan meyveden yemeye teşvik etti. Şeytan’ın asıl saiki, insanlığın gelecekteki ailesinin tanrısı olma arzusuydu.—Tekvin 3:1-5; Matta 4:8, 9; Yuhanna 8:44.
Yehova, ilk insan çiftine ihtiyaçları olan her şeyi verdiğinden dolayı, Havva, O’nun egemenliğini desteklemeli ve Şeytan’ın aldatıcı teklifini reddetmeliydi. Ne yazık ki, o, ileri gidip Tanrı’nın kanununu çiğnedi. Bundan sonra, Âdem karısının bu hikmetsiz davranışına katılmayı tercih etti. Kendi arzuları doğrultusunda, Şeytan kadar bu ilk çift de Tanrı’ya isyan ettiler ve böylece Tanrı’nın egemenliğiyle ilgili dava ortaya çıktı.—Tekvin 3:6.
Hayati Önemi Olan Davaları Halletmek İçin Zaman Gerekti
Yehova, bu üç asiyi hemen orada yok edebilirdi. Ancak bu, onların isyanıyla ortaya çıkan sorunları kesinlikle çözemezdi. Tanrı’dan bağımsız olan insan kendi kendini başarıyla yönetebilecek miydi? Tanrı’nın insanların Kendi egemenliğine tabi olmasını istemesi, adil bir talep miydi? Bundan başka, ilk insan çiftinin davranışı göz önünde tutulursa, acaba insanlar Şeytan tarafından denendikleri zaman bile, kendi hür iradeleriyle, bencil çıkarlarını düşünmeksizin Tanrı’ya hizmet etmeyi seçecekler miydi? (Eyub 1:7-11; 2:4) Bu sorulara cevap vermek için zamana gerek vardı. İlk isyanın etkilerinin ortadan kaldırılması ve yeryüzünü günahsız bir insan ırkı ile doldurup, cennete dönüştürmekle ilgili Tanrı’nın amacının yerine gelmesi de zaman alacaktı. Bu davaların nihai çözümünü hâlâ bekliyoruz.
Kanunu ile uyum içinde olarak Tanrı, Âdem ve Havva’dan ebediyen yaşama imtiyazını geri aldı. Artık onlar, O’nun yüce amacını yerine getirme işine katılmaya layık değildi. Böyle olmakla birlikte, ölmeden önce çocuk sahibi olup, onları büyütmelerine izin verildi. Gerçi Âdem ve Havva zürriyetlerine tam sağlıklı ve günahsız bir yaşamı artık geçiremezdi. (Romalılar 5:12) Fakat sonraki nesiller nakâmil ve ölüme mahkûm olarak doğmakla birlikte, birçok kişi büyük egemenlik davasıyla ilgili hangi tarafta duruş aldığını gösterme fırsatına sahip oldu.
Davanın Halledilmesi
Tanrı, egemenliğiyle ilgili meseleleri nasıl halledecek? Bir anlamda, Aden’de ortaya çıkan sorular şimdi cevaplandırıldı. Binlerce yıllık insan tarihi, Şeytan’ın, Havva’nın Tanrı’ya bağlı olmadan daha iyi yaşayacağı iddiasının bir yalan olduğunu acı bir şekilde gösterdi. Tanrı’yı görmezlikten gelen insan yönetimi sürekli başarısızlığa uğradı. Mukaddes Kitabın söylediği gibi: “Bir adamın diğer adam üzerine hakimiyeti kendi zararınadır.”—Vaiz 8:9.
Diğer taraftan Âdem ile Havva’nın günah işlemesinden bu yana geçen uzun yıllar boyunca birçok iyi şey de belgelendi. Birçok insan, Yehova’nın egemenliğine kopmaz şekilde bağlı olduğunu gösterdi; bu konuda en dikkate değer örnek de “İnsanoğlu” olan İsa Mesih’ti. (Matta 20:18; İbraniler 11:1–12:3) Tanrı’nın kanunlarını uygulayıp, O’nun egemenliğini kabul edenler bunun en iyi yol olduğunu gördüler. Onlar, şu meselin doğruluğunu hayatlarında tattılar: “Rabbin (Yehova’nın) bereketi, zengin eden odur; ve onunla beraber keder katmaz.” (Süleymanın Meselleri 10:22) Ayrıca onlar, ilerde, Tanrı’nın yüce amacının gerçekleşmesine dirilme yoluyla katılacaklar.—Yuhanna 5:28, 29.
Yehova başlangıçtaki amacını unutmadı. Tanrı’nın egemenliğini reddedenlerin, yeryüzünü sürekli idare etmelerine izin verilmeyecek. Mukaddes Kitap, Tanrı’nın yakında onlara karşı harekete geçeceği konusunda şöyle uyarıyor: “İnsanların bütün fıskına (Tanrı’dan korkmazlığına) . . . . karşı, Allahın gazabı gökten keşfolunur.” (Romalılar 1:18) Mukaddes Kitabın Armagedon diye adlandırdığı, Tanrı’nın öfkesinin gelmekte olan ifadesi, varlığını tartışılmaz şekilde ispatlayacak. Bu olayda, sadece O’nun egemenliğini kabul edenler sağ kalacak. “Memlekette doğru adamlar oturacaklar, ve kâmiller orada kalacaklardır. Fakat kötü adamlar memleketten atılacaklar.”—Süleymanın Meselleri 2:21, 22.
Büyük Dava ve Siz
Bu gerçeklerin ışığında, her birimiz—Âdem ve Havva gibi—bir seçim yapmak zorundayız. Tanrı’ya bağlı olmadan yaşamaya çalışacak mıyız? Yoksa O’nun egemenliğine tabi olacak mıyız? Bugün yüz yüze geldiğimiz en önemli davanın bu olduğunu unutmayın. Önemli gibi görünen diğer davalar sadece şimdiki yaşamınızla ilişkilidir. Fakat bu dava ise, ebedi hayatınızla ilgilidir. Vereceğiniz karar, ebedi geleceğinizi etkileyecek.
Tanrı’nın egemenliğini kabul ettiğinizi nasıl gösterebilirsiniz? O’nun Sözü olan Mukaddes Kitabı gayretle inceleyip, İsa’nın diğer gerçek takipçileriyle birlikte onun iradesine itaat etmeye çalışarak. (Tsefanya 2:2, 3) Böyle yaşarsanız, Tanrı’nın yüce amacının gerçekleşmesini görmenin mutlu ümidini paylaşacaksınız. Şu harikulade vaadin yerine geldiğini görebileceksiniz: “Biraz bekle ve kötü yok olacaktır . . . . Fakat halimler dünyayı miras alacaklar, ve selâmet (barış) bolluğunda lezzet bulacaklardır.” (Mezmur 37:10, 11) Tanrı’nın egemenliğine tabi olan herkes için ne harikulade bir sonuç! En önemli meselede hikmetle karar vermek için bu ne güçlü bir nedendir!
-