-
Din Gerçekten Gerekli mi?Gözcü Kulesi—1992 | 1 Nisan
-
-
Din Gerçekten Gerekli mi?
DİN sizin için önem taşıyor mu? Acaba bir dinsel grubun veya kilisenin üyesi misiniz? Durum böyle ise, o halde 1844 yılında yaşayan insanlarla birçok ortak yönünüz var. O yıl, Alman filozofu Kral Marx şöyle yazdı: “Din . . . . halkın afyonudur.” O günlerde, hemen hemen herkes kiliseye giderdi ve dinin, toplumun her kesimi üzerinde güçlü bir etkisi vardı. Bugün ise durum tamamen değişti ve din, yüz milyonlarca kişinin hayatında ya pek az rol oynuyor ya da hiç rol oynamıyor. Eğer kiliseye veya bir tapınağa gidiyorsanız, şüphesiz azınlıkta kalan bir gruba dahilsiniz.
Bu değişikliğe neler yol açtı? Öncelikle, Karl Marx dine karşı çok etkili olan bir felsefe geliştirdi. Marx, dini insan toplumunun ilerlemesine bir engel olarak gördü. O, insanların ihtiyaçlarının, Tanrı’ya veya geleneksel dine hiç yer vermeyen, materyalist denilen bir düşünce sistemi ile daha iyi karşılanacağını iddia etti. Bu nedenle şu beyanda bulundu: “Halkın mutlu olabilmesi için dinin ortadan kaldırılması gereklidir.”
Marx’ın materyalist felsefesi daha sonra sosyalist Alman düşünür Friedrich Engels ve Komünist Rus lideri Vladimir Lenin tarafından geliştirildi. Böylece, bu doktrin Marksizm-Leninizm olarak tanındı. Son zamanlara kadar, insan toplumunun üçte birinden fazlası, bu Tanrıtanımaz düşünce sistemini yakından veya uzaktan takip eden siyasal rejimlerin yönetiminde yaşadı. Birçok erkek ve kadın hâlâ bu şartlar altında yaşamaktadır.
Din Dışı Dünya Görüşünün Gelişmesi
Ancak dinin insan toplumu komünist düşünce sisteminin gelişmesi, üzerindeki gücünü yitirmesinin tek nedeni değildir. Bilim alanındaki gelişmelerin de buna katkısı oldu. Örneğin, evrim kuramının benimsenmesi, birçok kişinin Yaratıcı’nın var olduğundan şüphe etmesine yol açtı. Bu konuda diğer bazı etkenler de rol oynadı.
The Encyclopœdia Britannica “daha önceleri doğaüstü nedenlere atfedilen olaylara bilimsel açıklamalar getirilmesine” ve “tıp, eğitim ve sanat gibi alanlarda kurumlaşmış dinin etkisinin kaybolmasına” değinir. Bu tür ilerlemeler “din dışı dünya görüşünün” gelişmesine yol açtı. “din dışı dünya görüşü” nedir? Bu, “özünde dine veya dinsel düşüncelere önem vermeme veya onları, kasıtlı şekilde toplumun dışında bırakma temeline dayanan . . . . bir hayat görüşü” olarak tanımlanır. Din dışı dünya görüşü komünist ve komünist olmayan ülkelerde etkilidir.
Ancak, dinin etkisinin azalmasına sadece din dışı dünya görüşü ve Marksist-Leninist düşünce sistemi yol açmadı. Hıristiyan âleminin kiliseleri de bundan sorumludur. Neden? Çünkü kiliseler, yüzyıllar boyunca yetkilerini kötüye kullandı. Mukaddes Kitap yerine, Kutsal Yazılarda bulunmayan gelenek ve insan felsefesine dayanan doktrinleri öğrettiler. Böylece kilise üyelerinin birçoğu ruhen o kadar zayıfladı ki, din dışı dünya görüşünün saldırısına karşı koyamadı.
Bundan başka, bizzat kiliseler de, sonunda din dışı dünya görüşüne çoğunlukla boyun eğdiler. 19. yüzyılda, Hıristiyan âleminin din bilginleri, birçoklarının, Tanrı’nın ilham edilmiş Sözü olarak Mukaddes Kitaba duydukları güveni yok eden, Mukaddes Kitap eleştirmenliği denilen bir yöntem geliştirdiler. Roma Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere kiliseler evrim kuramını kabul ettiler. Buna rağmen, hâlâ yaratılışa inandıklarını da iddia ettiler. Fakat insan bedeninin evrim geçirmiş olabileceğini ve sadece insan canının Tanrı tarafından yaratıldığını söylediler. 1960’lı yıllarda, Protestanlar “Tanrı’nın öldüğünü” açıklayan teoloji kuramını geliştirdiler. Birçok Protestan din adamı materyalist yaşam biçimine göz yumdu. Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi ve hatta eşcinselliği onayladılar. Bazı Katolik teologlar, Katolikliği devrimci Marksizm sistemiyle karıştırarak özgürlük teolojisini geliştirdiler.
Din Dışı Dünya Görüşünün Gerilemesi
Böylece din dışı dünya görüşü özellikle 1960’lı yıllar boyunca ve 1970’lerin ortasına kadar hâkim oldu. Sonra durum yine değişti. Büyük dinlere değilse de, tekrar dine doğru bir dönüş gözlendi. 1970’li yılların sonu ve 1980’li yıllar boyunca dünya çapında yeni dinsel grupların çoğaldığı görüldü.
Din neden yeniden canlandırıldı? Fransız sosyolog Gilles Kepel bu konuda şöyle dedi: “Din dışı dünya görüşüne göre eğitilen ruhani olmayan halk . . . . din dışı dünya görüşünün kendilerini bir çıkmaza soktuğunu söylüyor ve insanlar, Tanrı’dan kurtulduklarını iddia edip gururla ve övünerek ektiklerinin sonuçlarını biçiyor: ağır suçlar, boşanmalar, AIDS, uyuşturucu kullanımı ve intiharlar.”
Marksist-Leninist sistemin görülen çöküşünden bu yana, din dışı dünya görüşünün gerilemesi de son zamanlarda hızlandı. Birçok kişi için, bu Tanrıtanımaz ideoloji dinin yerini almıştı. Bütün güvenlerini buna bağlayan insanların şaşkınlığını düşünün! Washington Post gazetesinin Moskova muhabiri, Komünist Parti Yüksek Okulunun eski bir rektörünün şu sözlerini yayımladı: “Bir ülke, sadece kendi ekonomisi ve kuruluşlarıyla değil, mitolojisi ve bu ülkeyi kuran atalarının verdiği eğitimle de yaşar. Bir toplumun, en büyük mitlerinin hakikat değil de propaganda ve hayaller üzerinde kurulduğunu keşfetmesinden daha feci bir şey olamaz. Fakat şimdi biz Lenin ve devrimle ilgili bu duyguları yaşıyoruz.”
Fransız sosyolog ve filozof Edgar Marin, komünist ve kapitalist toplumlarla ilgili şunu kabul etti: “Biz, sadece proletaryanın parlak çöküşünü değil, içinde bilim, mantık ve demokrasinin kendiliğinden gelişeceği sanılan, din dışı dünya görüşüne sahip toplumda doğal olarak meydana gelen gelişmenin de çöküşünü gördük. . . . . Şimdi, hiçbir gelişmeden emin değiliz. Ümit ettiğimiz gelecek yıkıldı.” Tanrı’ya ihtiyaç duymadan daha iyi bir dünya yaratma konusunda ümitlerini insanların çabalarına bağlayan birçok kişi bu boşluk duygusunu tatmaktadır.
Dine Duyulan İlginin Canlanması
İnsanların dünya çapında hayal kırıklığına uğraması, birçok kişinin, yaşam için ruhi ihtiyaçların da karşılanması gerektiğini fark etmesine yol açtı. İnsanlar, bir dine ihtiyaç olduğunu gördüler. Fakat büyük kiliseler onları hayal kırıklığına uğrattı ve bazıları yeni dinleri—insanları tedavi edenler, ruhsal güçle karşısındakini etkileyen gruplar, gizemli mezhepler, Şeytana tapanlar da dahil—merak ediyor. Bundan başka dinsel fanatikliğin çirkin şekilde tekrar ortaya çıktığı görülmektedir. Bu nedenle dine bir dönüş olduğu söylenebilir. Fakat böyle bir dönüş, insan toplumuna yarar sağlar mı? Aslında, insanların ruhi ihtiyaçlarını gerçekten karşılayan bir din var mı?
-
-
Bütün Dinler İyi midir?Gözcü Kulesi—1992 | 1 Nisan
-
-
Bütün Dinler İyi midir?
“Yaşadığımız dönemin kaderi çok trajiktir. Bir dine ihtiyacımız var, fakat ona uyacak bir Tanrı’yı hiçbir yerde bulamıyoruz.”—Lucian Blaga, Romen şair ve düşünür
“Din ve ruhani sınıf, insanlığın ilerlemesinin ve özgürlüğün en büyük düşmanı oldu ve belki de uzun bir süre daha, en büyük düşmanı olarak kalacak.”—Khristo Botev, Bulgar şair
YANDA aktarılan bu sözler, birçok samimi kişinin içinde bulunduğu çıkmazı yansıtır. Yüreklerinin derinliğinde bir dine ihtiyaç duyuyorlar, fakat din adamlarının öğrettiği esrarengiz Tanrı’yı ne anlar ne de sevebilirler. Bundan başka, din adamlarının ve dinlerin, insanların ilerlemesini ve özgürlüğünü engellediğini de gördüler. Evet, dine duyulan ihtiyacın arttığını hissetmekle birlikte, dürüst kişiler herhangi bir dini uygulamak istemiyorlar.
Büyük Bir Fark
Din, insan toplumunun yapısında ve tarihinde kilit rolü oynamaktadır. The New Encylopœdia Britannica dine “insanın yaşamı, kültürü ve tarihinde bulunan bir gerçek olarak” değinir ve şunu ekler: “Hayatın her yönünde insanların dinsel eğilimlerinin olduğuna dair kanıtlar mevcuttur.” Ancak tarih, dünyanın büyük dinlerinden hiçbirinin insan toplumu için bir nimet olmadığını gösterir.
Hintli devlet adamı Jawaharlal Nehru, bir zamanlar şöyle dedi: “Hindistan’da ve başka ülkelerde, din veya teşkilatlandırılmış din olarak adlandırılan şey bizi dehşete düşürüyor.” Din adı altında yapılan savaşları ve işlenen suçları düşündüğünüzde, bu kişiyle gerçekten hemfikir olmamanız mümkün mü?
M.S. 18. yüzyılda Fransız filozof Voltaire ilginç bir ayırım yapıp şöyle yazdı: “Dinin sayısız ağır suçlar meydana getirdiğini söylüyorsunuz, fakat aslında kederli küremize hükmeden batıl itikatlardan söz etmelisiniz. Batıl itikatlar, Yüce Tanrı’ya borçlu olduğumuz pak tapınmanın en zalim düşmanıdır.” Voltaire, kendi günlerindeki dinsel hoşgörüsüzlüğe karşı mücadele etti, fakat evrenin Yaratıcısı olarak Tanrı’ya olan imanını korudu. O, hakiki dinle sahtesi arasındaki farkı gördü.
Seçim Yapmak Gereklidir
Herkes Fransız filozof Voltaire ile aynı fikirde olmaz. Bazıları her dinin iyi şeyler öğrettiğini söyleyip, hakiki dini arama ihtiyacı hissetmez. Ancak böyle kişiler, peygamber İşaya’nın verdiği şu uyarıya dikkat etmelidirler: “Kötüye iyi, ve iyiye kötü diyenlerin; karanlığı ışık yerine, ve ışığı karanlık yerine koyanların; acıyı tatlı yerine, ve tatlıyı acı yerine koyanların vay başına!” (İşaya 5:20) Sahte din insanlık için kötü olanı meydana getirdi. Onları ruhi karanlığa soktu ve dürüst yürekli insanların acı duymasına yol açtı.
Bu nedenle, mesele, Tanrıtanımaz olmakla, herhangi bir dine inanmak arasında seçim yapmak değildir. Öncelikle Tanrı’ya tapınma ihtiyacını kabul eden bir kişi hakiki dini aramalıdır. Araştırmacı Emile Poulat, Le Grand Atlas des Religions’da (Büyük Dinler Atlası) bu konuda şunları yazdı: “Dinlerin öğretip talep ettiği şeyler arasındaki fark o kadar büyüktür ki, hepsine birden inanmamız mümkün değildir.” Bununla uyumlu olarak Fransız Universal Encyclopedia ise şöyle der: “Eğer 21. yüzyılda insanlar tekrar dine dönüyorsa, kişi, kendisine sunulan öğretilerin hakikat mi, sahte mi olduğuna karar vermelidir.”
Doğru Din Nasıl Seçilebilir?
Doğru dini seçerken hangi şey bize rehberlik edecek? Universal Encyclopedia’nın hakikatin önemini vurgulaması çok yerindedir. Yalan öğreten bir din hakiki olamaz. Yeryüzüne gelmiş en büyük peygamber şöyle dedi: “Allah Ruhtur, ve ona tapınanların ruhta ve hakikatte tapınmaları gerektir.”—Yuhanna 4:24.
Bu peygamber İsa Mesih idi; bundan başka şunları da söyledi: “Yalancı peygamberlerden sakının; onlar size koyun esvabında gelirler, fakat iç yüzden kapıcı kurtlardır. Onları meyvalarından tanıyacaksınız. . . . . Her iyi ağaç iyi meyva verir; fakat çürük ağaç kötü meyva verir.” (Matta 7:15-17) Dünyanın büyük dinlerinin ve hatta son zamanlarda ortaya çıkan mezheplerin kötü meyvelerini gören birçok samimi insan, onları yeter derecede iyi olmayan, ‘çürük ağaçlar’ olarak kabul etmektedir. Fakat bu insanlar hakiki dini nasıl bulabilirler?
Bir seçim yapmadan önce, Hıristiyan âleminin içindeki ve dışındaki binlerce dinin tümünü incelemek açıkça imkânsızdır. Böyle olmakla birlikte—İsa’nın söylediği gibi—hakikati ve onun verdiği meyveleri mihenk taşı olarak kabul edersek, hakiki dini teşhis etmemiz mümkündür.
Hakikat ve Meyveler
İsa hakikate değindi. Bu alanda imanlı insanlar arasında hangi grup, kökü eski mitolojiye ve Yunan felsefesine dayanan ve dinlerin çoğunda bulunan yanlış öğretilerle ilişkisini kesmiştir? Bunlardan biri insan canının sonsuza kadar yaşadığıdır. Bu öğreti, Tanrı’ya şerefsizlik getiren cehennem doktrinini oluşturdu.
İsa, dinlerin oluşturduğu meyvelere de değindi. Bu noktada, acaba siz, ırk, dil ve milliyet ayrımının getirdiği engellerin yerine sevgi ve karşılıklı anlayışın hüküm sürdüğü uluslararası gerçek bir kardeşlik ortamı meydana getirmiş bir dinsel topluluk tanıyor musunuz? Acaba üyelerinin, siyasal ve dinsel liderlerinin, aynı dinden olan kardeşlerinden nefret edip, onları milliyetçilik veya din adına öldürmelerine izin verenlerin aksine, eza çekmeyi hatta ölmeyi tercih eden dünya çapında dinsel bir teşkilat tanıyor musunuz? Böyle dinsel yalanları bırakıp, bu tür iyi meyveler meydana getiren bir din, hakiki olduğunu kanıtlamış olmaz mı?
Bugün Hakiki Din Mevcuttur
Böyle bir din var mı? Evet var. Ancak bunun, dünyanın en büyük dinlerinden biri olmadığını kabul etmeliyiz. Bu sizi şaşırtmalı mı? Hayır. Dağdaki ünlü Vaazında, İsa şöyle dedi: “Dar kapıdan girin; zira helâke götüren kapı geniş, ve yol enlidir; ve ondan girenler çoktur. Çünkü hayata götüren kapı dar, ve yol sıkışıktır, ve onu bulanlar azdır.”—Matta 7:13, 14.
O halde, hakiki din nerede bulunabilir? Bütün alçakgönüllülük ve dürüstlükle, Yehova’nın Şahitlerinin uluslararası bir birlik oluşturup bu ‘dar ve sıkışık’ yolda yürüdüğünü söylemeliyiz. Gerçi, büyük dinler, Yehova’nın Şahitlerini hor görüp, onları mezhep olarak adlandırmaktadır. Fakat M. S. ilk yüzyılda irtidat eden dinsel liderler de, İsa’nın ilk takipçilerine benzer şekilde davrandılar.—Resullerin İşleri 24:1-15.
Yehova’nın Şahitleri hakiki dine sahip olduklarından neden emindir? Çünkü 200’den fazla ülkede milliyetçilik, ırk, dil ve sosyal farklılıkları yenip, uluslararası bir kardeşlik ortamı meydana getirdiler. Ayrıca, ne kadar eski olursa olsun, Mukaddes Kitapla çelişen doktrinlere inanmayı reddettiler. Ancak, böyle iyi bir duruma nasıl geldiler? Ve hakiki dinin uygulanması neleri kapsar? Sonraki iki makale, bu ve dinle ilgili başka sorulara cevap verecek.
-