-
İnsan ile Hayvan Arasındaki Barışa EngellerUyanış!—1992 | Nisan
-
-
İnsan ile Hayvan Arasındaki Barışa Engeller
Bu derginin kapağındakine benzer resimler çocuklara büyük zevk verir. Yetişkinler de genellikle bu tür manzaralardan etkilenir.
İnsanlar niçin bu şekilde tepki gösterir? İnsanla en yırtıcı hayvan arasındaki gerçek barış, sadece çocuksu bir rüya mıdır? Yoksa bu bir gerçek olacak mı?
İnsan Bir Engeldir
Böyle bir barışa büyük bir engel, insanın kendisidir. Eski bir mesel şöyle söylemektedir: “Bir adamın diğer adam üzerine hâkimiyeti kendi zararınadır.” (Vaiz 8:9) Ve insanın, kendi cinsine verdiği zararın tarihi, onun hayvanlara karşı davranışına da yansımaktadır.
Örneğin, çok sayıda vahşi hayvan yakalanarak eski Roma’nın arenalarında dövüştürülmüştür. Kayıtlara göre, MS 106 yılında Roma İmparatoru Trajan’ın düzenlediği oyunlarda, 10.000 gladyatör ve 11.000 hayvan, sadist izleyicilerin kan dökme hırslarını tatmin etmek amacıyla katledilmişti.
Bu tür zevklerin günlerimizde moda olmadığı gerçektir. Fakat soyu tükenmiş ve tehlikede olan türlerin büyüyen listesi, insanın vahşi yaratıklara davranışında bazı yanlışlıklar olduğuna tanıklık etmektedir. İnsan nüfusu patladıkça, vahşi hayvanların yaşam alanları daralmaktadır; ve insanların hırs ve açgözlülüğü nedeniyle egzotik hayvan derilerine, boynuzlarına ve dişlerine talep doğmaktadır. Bazı uzmanlar, sonunda birçok yaygın türün örneklerinin sadece hayvanat bahçelerinde bulunabileceğinden endişe etmektedirler.
İnsan Yiyiciler
Barışın önündeki bir başka engel de, bazı vahşi hayvanların kendileri olarak görülebilir. Afrika ve Asya’da, vahşi hayvanların insanlara saldırması ve öldürmesi ile ilgili haberler okumak, olağandışı değildir. The Guinness Book of Animal Facts and Feats, kedi ailesinin üyelerinin “muhtemelen yılda 1000’e yakın insanın ölümünden sorumlu oldukları”nı belirtmektedir. Sadece Hindistan’da kaplanlar yılda 50’den fazla insanı öldürmektedir. Bu ülkedeki bazı leoparlar da insan yiyiciler olmuştur.
Dangerous to Man adlı kitabında Roger Caras, leoparların, bazen salgın hastalıkların ardından biriken insan cesetlerini yemelerinden sonra, insan yiyiciliğe döndüklerini açıklamaktadır. Caras’ın açıklamalarına göre, bu tür salgın hastalıkları, sık sık “insan etinin tadına alışan leoparların insan öldürmeye başlamalarından doğan ve aylarca süren bir terör dönemi izlemektedir.”
Fakat Caras, salgın hastalıkların tüm leopar saldırılarının nedeni olmadığına dikkat çekmektedir. Bir başka neden de, hayvanın, özellikle çocukların yakınında olduğunda gözlendiği gibi, çabuk heyecanlanabilmesidir.
Albay J. Corbett’in The Man-Eating Leopard of Rudraprayag adlı kitabında belirtildiğine göre, 1918-26 yılları arasında Hindistan’da bir leopar, 125 insan öldürmüştür. Onlarca yıl sonra Bhagalpur bölgesindeki insan yiyen leoparlar en az 82 insanı öldürmüşlerdir.
Tanganyika’daki (şimdi Tanzanya’nın bir kısmıdır) bir avcı muhafızı, 1950 yılında Ruponda köyü yakınlarında insanları korkutan bir insan yiyici leoparı vurmak üzere beş ayını nasıl başarısızca harcadığını anlatmaktadır. Bu leopar 18 çocuğu öldürdükten sonra, sonunda, bir Afrikalı köylü tarafından tuzağa düşürülmüştü. Bir başka leopar da Masaguru köyünde 26 kadın ve çocuğu öldürmüştü.
Daha sonra Afrika aslanı gelmektedir. İnsan eti yemeye başladığında, kurbanları genellikle yetişkin erkekler olmaktadır. C. Ionides, Mambas and Man-Eaters adlı kitabında “Avcılık Bölümündeki yirmi üç yılım boyunca, çoğunluğu insan yiyici olan, kalanları da ya insan yiyici olma yolunda ya da çiftlik hayvanlarına saldıran olmak üzere, kırkın üstünde aslan vurdum” demektedir. Ionides’e göre, aslanlar, ancak insanlar onların olağan avlarını önemli ölçüde azalttıklarında, insanlar için bir tehdit oluşturmaktadır.
Dünya Çapında Barış Önceden Bildirildi
İnsan ile hayvanlar arasındaki barışa karşı ortaya konulan bu engellere rağmen, Mukaddes Kitap şöyle demektedir: “Her çeşit vahşi hayvanlar .... insanlar tarafından zaptolunur ve zaptolunmuştur.”—Yakub 3:7.
Mukaddes Kitap Hezekiel 34:25’de önceden şunları bildirmiştir: “[Ben, Tanrı] onlarla selâmet (barış) ahdi keseceğim, ve memlekette kötü hayvanları sona erdireceğim; ve çölde emniyetle oturacaklar, ve ormanlarda uyuyacaklar.”
Bu tür Mukaddes Kitap peygamberlikleri sadece gerçekçi olmayan rüyalar mıdır? Dünya çapında insan ile hayvanlar arasındaki bir barış umudunu reddetmeden önce, Mukaddes Kitabın söylediklerinin gerçek olabileceğine işaret eden bazı belirtilere dikkat edin. Dikkat ve özen gösteren insanlarla tehlikeli olması mümkün hayvanlar arasındaki bazı şaşırtıcı uyum örnekleri belgelenmiştir.
-
-
İnsan ile Hayvan Barış İçinde Yaşayabilir Mi?Uyanış!—1992 | Nisan
-
-
İnsan ile Hayvan Barış İçinde Yaşayabilir Mi?
“Kendimi sanki cennetin kapılarındaymışım gibi hissettim; insan ve hayvan güvenli bir uyum içindeydi.” Joy Adamson, Kenya’nın Ura Nehri kıyısında izlediği su içmeye gelen çeşitli kuşlar ve hayvanlarla ilgili bir sahneyi bu şekilde tanımlamaktadır. Bu manzaranın büyüleyici bir kısmı da, onun yanında barış dolu bir şekilde oturmakta olan bir hayvandı—yetişkin bir dişi aslan!
Joy Adamson’un, Born Free isimli kitabı vasıtasıyla milyonlarca insanın tanıdığı Elsa isimli bu dişi aslanın, olağanüstü bir yanı mı vardı? Hayır, Elsa sıradan bir aslandı. Fakat farkı, insanlarla barış içinde yaşamayı öğrenmiş olmasıydı.
Daha sonra Born Free kitabının filmi yapıldığında, Elsa’yı canlandırmak üzere başka evcil dişi aslanlar kullanılmıştı. Bunlardan birinin adı Mara idi. Mara, başlangıçta şüpheci idi, daha sonra ise, çok sahiplenen bir davranış gösterdi; yeni insan arkadaşlarının gözden uzaklaşmasına izin vermiyordu. Onu yatıştırmak için Joy’un kocası, George Adamson, çadırını Mara’nın parmaklıklarının yanına taşıdı. George, sonunda çadırını tamamen parmaklıkların içine taşıdı! Bwana Game isimli kitabında George Adamson şunları yazdı: “Sonraki üç ay boyunca Mara düzenli olarak [çadırımın] içinde uyudu, genellikle yatağımın yanına yere uzanıyordu, bazen de yatağımın üzerine çıkıyordu . . . . Kişisel güvenliğimle ilgili olarak bana hiç endişe kaynağı olmadı.”
Adamson şunları da ekledi: “En hoşumuza giden oyunda, ben bir ot demetinin arkasına saklanarak dümdüz yere uzanıyordum. Mara, büyük bir gizlilikle karnı yere yakın olarak aslana özgü yöntemle avını arıyor ve sonunda şimşek gibi bir hamle yaparak üzerime zıplıyordu. Mara, her zaman heybetli pençelerine hâkim oluyor ve bana hiçbir zaman zarar vermiyordu.”
Elsa rolünde oynayan bir başka dişi aslan da Girl idi. Film tamamlanınca Girl bozkıra bırakıldı, burada çiftleşti ve iki yavrusu oldu. Adamson’un iki arkadaşı onların inini tespit etti. Adamson şunları yazdı: “Görülmemiş bir güven ve iyi davranışla Girl, oldukça büyük bir risk alan iki adamın, doğum yerinin bir metre kadar yakınına gelmelerine müsaade etti . . . . [adamlardan birinin] kendisine oldukça yabancı olduğu düşünüldüğünde Girl’ün davranışı oldukça dikkate değerdir.” Adamson’a gelince; Girl, diğer aslanları uzak tutmasına rağmen, onun, yavrularına dokunmasına bile izin verdi.
Hırçın Bir Aslanın Evcilleştirilmesi
Özellikler, aslandan aslana değişmektedir. Joy Adamson, Elsa’yı yetiştirirken daha güneyde Kuzey Rodezya’da (şimdiki Zambiya) bir av sahasının bekçisi olan Norman Carr da iki erkek aslan yavrusu ile aynı şeyi yapıyordu. Yavrulardan birisi, Big Boy, çok dostça davranıyordu. Diğeri, Little Boy ise, daha somurtkandı. Carr, Return to the Wild adlı kitabında Little Boy hakkında şunları yazdı:
“Little Boy yine böyle bir havadaydı; o bana karşı hırlarken, kullanmaktan hiç çekinmeyeceği beş santimlik jilet gibi tırnakları olan pençelerinin menzili dışında yanına çömeldim. Santim santim yanına yaklaşırken teskin edici şekilde konuşarak kendisine sabırla kur yapmaya çalışıyordum; ve sonunda kendisine değdiğimde hâlâ hırlıyordu, ama daha az kararlı bir biçimde. Kolumu omuzlarına dolayıp göğsünü okşadığımda, sanki tüm gergin kasları inmiş gibi, görünür bir biçimde gevşedi .... Başını kucağıma koyup beni, kendisini okşamaya davet etti.”
Carr’ın kitabının önsözünde, ülkenin genel valisi olan Dalhousie Kontu, aslanlar iki yaşını geçtikten sonra Carr’ın kampının yakınlarındaki bir ovada serbestçe dolaşırlarken tanık olduğu bir olayı anlatmaktadır. Carr ıslık çaldığında aslanların gösterdiği tepkiyi Kont şöyle dile getirdi: “Sahiplerinin ıslığına hızla karşılık vererek geldiler ve güçlü başlarını ona sürtüyor ve bu arada gök gürültüsünü andıran bir tonla, mutlu fakat aynı zamanda ürkütücü şekilde onu selamlıyorlardı. Sahiplerine duydukları sevgi ve muhabbetleri kesinlikle azalmamıştı.”
Aslanların insanlara karşı doğal bir korkuları vardır ve normal olarak insandan kaçmaya çalışırlar. Aslanlarda ve diğer hayvanlarda görülen bu içgüdüsel tepki Mukaddes Kitapta doğrulukla tarif edilmiştir. (Tekvin 9:2) Bu tepki olmasaydı, insan çok korunmasız bir av olurdu. Buna rağmen bazı hayvanlar insan yiyici olmaktadırlar.
“Kuraldışı Olanlar”
Bu konuda bir uzman olan Roger Caras bunu şöyle açıklamaktadır: “Büyük kediler ailesindeki hemen hemen her türün içinde, yiyecek olarak insan arayan bir miktar anormal hayvana rastlanmaktadır. Bunlar kuraldışı olanlardır. .... İnsan [büyük kedilerle] genellikle oldukça iyi bir barış içinde yaşayabilmektedir.”
Birçok hayvan, bir araç içinde gizlenmiş, oturmakta olan insanı fark edememektedir. Bu nedenle insanlar aslanların yakın plan fotoğraflarını çekebilmektedirler. Maberly’s Mammals of Southern Africa kitabı şu uyarıda bulunmaktadır: “Fakat aracınızın kapısını açarsanız ya da aslanlara yakınken dışarı çıkarsanız, ciddi bir tehlikeyi davet etmiş olursunuz, çünkü aslanlar insan mevcudiyetini fark ederler ve ortaya çıkışlarının aniliği korku şokuna eklenince kendini koruma içgüdüsüyle kolayca hücuma geçebilirler .... Aslında aslanla çalıların arasında yüz yüze gelmenin tehlikesi, önündeki bir aracın içinden aniden çıkmaya göre daha azdır!”
Leoparlar Hakkında Ne Denilebilir?
İnsan yiyicilere dönüşen leoparlar da kuraldışı olanlar arasındadır. The Leopard’s Tale adlı kitabında Jonathan Scott şu açıklamayı yapmaktadır: “Taciz ya da tedirgin edilmediğinde ve sağlığı yerindeyken, leopar, belirgin bir insan korkusu gösteren ürkek ve çekingen bir yaratıktır. Eğer insanla yüz yüze gelirse, genellikle en yakın sığınılacak yere kaçacaktır.”
Scott, Kenya’nın Masai Mara Av Hayvanı Koruma Alanında, Chui adını verdiği bir dişi leoparın hareketlerini aylarca incelemiştir. Chui, yavaş yavaş Scott’un aracının varlığına alıştı ve bir keresinde Dark ve Light isimli yavruları, aracın tam yanına kadar gelerek onu incelediler. Scott, leoparların soğuk dış görünüşlerinin ardında sıcak olmaya yatkın bir mizacın bulunduğuna inanmaktadır.
Başkaları, leopar mizacının sıcak yönlerini tecrübe etmiştir. Örneğin, Joy Adamson, Penny adını verdiği öksüz bir leopar yavrusunu yetiştirmiştir. Kırlara salıverildikten sonra Penny eşleşmiş ve bir batın yavru sahibi olmuştur. İnsan arkadaşları yakınlardayken Penny ortaya çıkmış ve onları yeni doğan yavrularını görmeye çağırmıştır. Leoparın inindeyken gururlu annenin yanında oturmakta olan Adamson bu hoş sahneyi şöyle tarif etmiştir: “Yavruları onun ön ayakları arasında oynaşırken, Penny, bizim ellerimizi yalıyordu ve hepsi son derece mutluydu. Genel inanca göre ise, leoparlar tüm Afrika hayvanları arasında en tehlikeli olanlardır, yavru sahibi olanlarsa, en vahşi ve yırtıcıları.” Fakat Adamson, Penny ile olan tecrübelerinin “en çok kabul gören inanışların yanlış” olabileceğine kanıt olduğunu belirtmiştir.
Harriet isimli bir başka “iyi huylu” dişi leopar, kuzey Hindistanlı Arjan Singh’e daha da dikkate değer bir tecrübe yaşattı. Singh, Harriet’i doğumundan itibaren yetiştirmiş ve onu, çiftliğinin yakınındaki ormanda kendi başının çaresine bakabilecek şekilde eğitmişti. Bu eğitimin bir parçası olarak Singh, leoparı zaman zaman saldırmaya teşvik etmişti. Prince of Cats adlı kitabında Singh şunları yazmaktadır: “Yere çömelip saldırmak için kendisini tahrik ettiğimde, bana doğru yaylanır .... fakat zıpladığı zaman üzerimden geçip gitmeye dikkat ederdi; başımın üstünden döner, sırtımdan aşağı kayar ve çıplak omuzlarımda bir çizik bile bırakmazdı.”
Leoparın, Singh’in köpeği Eelie ile oynama yöntemi de ilginçti. Singh’in yazdığına göre, “bir film, [leoparı] sağrısı üzerinde oturup köpek ona saldırırken boks yapar şekilde göstermektedir—fakat saldırganı yere devirmek için hiç gayret göstermemektedir. İri pençelerinin her biri Eelie’nin boynunun iki yanından gelerek başının üstünden öbür tarafa bir yazı tahtası silgisi yumuşaklığı ile geçmektedir.”
İnsan, köpek ve leopar arasındaki bu dostane ilişki, Harriet’in, yaşamını komşu ormanda sürdürmek üzere ayrılmasından sonra da sürdü. Singh şu sonuca varmaktadır: “Eğer birisi leoparlara güvenilmez derse, Harriet’in birçok kez gecenin yarısında [çiftliğime] gelip, ben açıkta uyurken beni nazikçe uyandırıp selamlamasını hatırlamam yeterlidir.”
Harriet sonunda çiftleşti ve iki yavru doğurdu. İni bir sel tehlikesi ile karşılaştığında, yavrularını birer birer ağzında taşıyarak Singh’in güvenlikteki evine getirdi. Sel suları alçaldığında ise, Harriet, Singh’in kayığına binerek onu, birer birer yanına aldığı yavrularını ormanda yeni bir ine taşımak üzere nehir boyunca ileri-geri kürek çekmeye teşvik etti.
Afrika Fili
Afrika filinin asla evcilleştirilemeyecek kadar vahşi olduğu söylenmiştir. Fakat birçok insan ise, gerçeklerin aksi yönde olduğunu kanıtlamıştır. Böyle bir örnek, üç Afrikalı fille Randall Moore adındaki bir Amerikalı arasındaki dokunaklı ilişkide görülebilir. Filler, Güney Afrika’nın Kruger Milli Parkında yakalanıp Amerika Birleşik Devletlerine yollanan bir grup yavru fil arasındaydı. Zamanla bir sirk şovu için eğitildiler ve başarılı oldular. Sahipleri öldüğünde üçlü, Moore’a verildi ve Moore onları Afrika’ya geri götürdü.
Owalla ve Durga isimli dişi filler 1982 yılında Bophuthatswana’daki Pilanesberg Koruma Alanına getirildiler. O zamanlar koruma alanında kötü durumda olan ve yetişkin dişi fillerin bakımına muhtaç olan öksüz kalmış yavru filler vardı. Acaba sirkte yetiştirilmiş bulunan Owalla ve Durga bu rolü üstlenebilecekler miydi?
Bir yıl sonra Moore, fillerinin, 14 öksüz yavru filin tümünü evlat edindikleri ve koruma alanına yeni öksüz yavruların getirileceği haberini aldı. Dört yıllık bir aradan sonra Moore olanları kendi gözüyle görmek üzere geri döndü. Pilanesberg Dağlarında uzun bir arama yapması gerekeceğini düşünürken, varışından çok kısa bir süre sonra, Owalla ve Durga’yı büyük bir sürünün başında görmek onu şaşırttı. Back to Africa adlı kitabında Moore şunları yazmaktadır: “İlk profesyonelce olmayan tepkim, koşmak, sarılmak ve gururla onları şımartmak oldu. Fakat bu tepkimi, daha akılcı bir yaklaşımla değiştirdim.”
Owalla ve Durga’nın önce eski dostlarının mevcudiyetinden emin olmaları gerekiyordu. Moore’un kendilerine uzattığı elini hortumları ile incelediler. Moore şunları yazdı: “Owalla, sanki bir sonraki komutumu beklermiş gibi bütün cüssesi ile yanımda durdu. Sürünün geri kalanı da etrafımızda toplanarak hareketsiz bir biçimde beklemeye başladı. Komutumu verdim, ‛Owalla .... Hortum YUKARI ve AYAKLAR!’ Owalla, hemen ön ayaklarını havaya kaldırdı, hortumunu da, eski sirk günlerimizdeki klasik selamlama pozisyonunda, yukarı kıvırdı. Fillerin hiçbir zaman unutmadığını ilk kez söyleyen kimdi acaba?”
Üç yıl sonra, Ekim 1989’da, Owalla’nın hafızası bir kez daha denemeye tabi tutuldu. Moore, bu kez, filleri yedi yıl önce milli parka ilk getirdikleri zamandan bu yana yapmamış olduğu bir şeyi denemeye karar verdi. Owalla, Moore’un yere eğil emrine itaat etti ve onun, sırtına tırmanmasına izin verdi. Güney Afrika’daki televizyon izleyicileri Moore’un Owalla’nın sırtında 30 vahşi filin arasında gezmesinden çok heyecan duydular. Daha sonra bir dergiyle yapılan bir röportajda Moore, şunları açıkladı: “Bunu reklam olsun diye yapmadım. Bir filin zekâsının ve onunla kurulması mümkün olan bağın ölçüsünü öğrenmek istiyordum.” Pilanesberg’deki öksüz filler, Owalla ve Durga’nın akıllı bakımı altında güzel bir şekilde büyüdüler.
Bugün için insan ve vahşi hayvanlar arasındaki dostluğun bir kural olmadığı doğrudur; bu dostluk dikkat ve gayret gerektirmektedir. Sıradan bir insanın doğaya çıkıp, aslanlara, leoparlara ve fillere yaklaşmaya çalışması akılsızlık olur. Fakat bugün vahşi hayvanlarla insanlar arasında böyle bir dostluk ender rastlanır bir şey olmakla birlikte, gelecek hakkında ne denilebilir? Gelecekte bu durum kural haline gelecek mi?
-
-
Gelecek Hakkında Ne Denilebilir?Uyanış!—1992 | Nisan
-
-
Gelecek Hakkında Ne Denilebilir?
İnsanlar ile hayvanlar arasında barış, neden bu kadar ilgi duyulan ve çekici bir konudur? Çünkü insanlar başlangıçta, vahşi olarak sınıflandırılanlar da dahil olmak üzere, hayvanlarla barış içinde olmak üzere yaratılmışlardı.
Tanrı, ilk erkek ve kadını yarattığında, hayattan zevk almaları için, onları dünyanın cennet bir bölgesine koymuştu. Tanrı’nın amacı, onların çocuk sahibi olmaları ve asıl Cennet’in sınırlarını, cennet tüm dünyayı kapsayıncaya kadar genişletmeleri idi. İnsanlık, hayvanları, tüm memlekette, barış içinde kendine tabi kılacaktı.
Tekvin kaydı şöyle demektedir: “Denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve sığırlara (evcil hayvanlara) ve bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye hâkim olsun .... Ve Allah yaptığı her şeyi gördü, ve işte, çok iyi idi.”—Tekvin 1:26-31; 2:9.
Hayvanların tabi kılınması zalimce sağlanmayacaktı. İnsanlar ve hayvanların birlikte barış içinde yaşamaları amaçlanmıştı. Bu durum, hayvanlar isimlendirilmek üzere adamın önünden geçirildiklerinde, adamın silahlı olmadığı gerçeğinden görülebilir. Ve ne insanın, ne de hayvanların korku duyduklarına dair bir kayıt vardır.—Tekvin 2:19, 20.
Asıl Amaç Yerine Getirilecektir
Sevindiricidir ki, yakında Tanrı’nın Gökteki Krallığı, insan yapısı tüm hükümetlerin yerine geçtiğinde, Tanrı’nın asıl amacı yerine getirilecektir. (Daniel 2:44; Matta 6:9, 10) Tanrısal yönetim tüm dünyada yeniden kurulduğunda, Tanrı’nın dünya ve onun insan ve hayvan sakinleriyle ilgili asıl amacı, artık yerine getirilmeye başlanacaktır.
Tanrı’nın adil yönetiminin değiştirici ve dönüştürücü etkileri birçok Mukaddes Kitap peygamberliğinde çok güzel tarif edilmiştir. Örneğin, İşaya’nın ilham altında yazdıklarına dikkat edelim: “Kurt kuzu ile (bir süre) beraber oturacak, ve kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Bütün mukaddes dağımda zarar vermiyecekler ve helâk etmiyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB (Yehova) bilgisi ile dolu olacak.”—İşaya 11:6, 7, 9.
Tanrı’nın yeni dünyasında var olacak köklü barışı, başka peygamberlikler de belirtmektedir. Bu konuda Mika şu peygamberlikte bulunmuştur: “Kılıçlarını sapan demirleri, ve mızraklarını bağcı bıçakları yapacaklar; millet millete karşı kılıç kaldırmıyacak, ve artık cengi öğrenmiyecekler. Fakat herkes kendi asması altında, ve kendi incir ağacı altında oturacak; ve onları korkutan olmıyacak.”—Mika 4:3, 4.
Tanrı’nın peygamberane sözlerinin belirttiği gibi, artık vahşi hayvanların hiçbiri insanlığın barışını bozmayacak: “Onlarla selâmet (barış) ahdi keseceğim, ve memlekette kötü hayvanları sona erdireceğim; ve çölde emniyetle oturacaklar, ve ormanlarda uyuyacaklar .... ve kendi toprakları üzerinde emniyette olacaklar.”—Hezekiel 34:25, 27.
Böylece yeniden kurulacak bu Cennet’teki barış ve uyum tamam olacak. Bu nedenle oradaki şartlar Mukaddes Yazıların son kitabında şöyle tanımlanabilmektedir: “[Tanrı] gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak; çünkü evelki şeyler geçtiler dedi. Ve tahtta oturan dedi: İşte, her şeyi yeni yapıyorum. Ve: Yaz, çünkü bu sözler sadık ve hakikîdirler, dedi.”—Vahiy 21:4, 5.
Evet, sadık ve hakikidirler. Bu, Tanrı’nın vaatlerine güvenebileceğimiz anlamına gelir; nakâmil insanların aksine O, amaçlarını yerine getirebilecek kudrete, hikmete ve kararlılığa sahiptir. Tanrı’nın geçmiş zamanlardaki sadık bir hizmetçisinin dediği gibi: “Allahınız RABBİN (Yehova’nın) hakkınızda söylediği bütün iyi şeylerden hiç bir şey boşa çıkmadı; size hepsi oldu; ondan hiç bir şey boşa çıkmadı.”—Yeşu 23:14; İşaya 55:11’e de bakınız.
Biz de, pek yakında, Tanrı’nın yeni dünyasında, O’nun bu dünya, insanlar ve hayvanlarla ilgili asıl amacının yerine geleceğine dair aynı güvene sahip olabiliriz. Tanrı’nın sağladığı barış, dünya çapında bir gerçek olacaktır. Ve bu barış, sadece insanlar arasında hüküm sürmeyecek, hayvanlar âlemine de yansıyacaktır.
-