Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • Uluslararası Güvenlik İçin İnsanların Yaptığı Planlar
    Gözcü Kulesi—1992 | 1 Haziran
    • Uluslararası Güvenlik İçin İnsanların Yaptığı Planlar

      “Her şey bittiğinde, biz yaraları saran taraf olmak istiyoruz. İyimserlikle yeni bir dünya düzeni olarak adlandırabileceğim durumun gerçekleşmesini kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmak istiyoruz.”—ABD başkanı George Bush Irak ile savaşın başlamasından hemen sonra, Ocak 1991.

      “Başkan Bush’un Yeni Bir Dünya Düzeni fikri, yasaların işleyişinin önemini ve ülkelerin, özgürlük ve adalet için ortak bir sorumluluğu olduğunu vurguluyor. Soğuk Savaşın bitmesiyle yeni bir dönem başlıyor.”—ABD Avustralya büyükelçisi, Ağustos 1991.

      “Bu gece, demokrasinin dünya çapında nasıl geliştiğini görüyorum, belki . . . . belki de bu yeni dünyaya daha önce hiç olmadığımız kadar yakınız.”—ABD başkanı George Bush, Eylül 1991.

      BİRÇOK dünya lideri, Başkan Bush gibi, gelecek hakkında iyimserlikle konuşuyor. Acaba iyimser olmak için sağlam nedenleri var mı? II. Dünya Savaşından bu yana gelişen olaylar böyle bir iyimserlik için temel oluşturur mu? Siyaset adamlarının uluslararası barışı getirebileceğini düşünüyor musunuz?

      İnsanların Göze Çarpan Planları

      Goodbye War (Elveda Savaş) isimli bir televizyon belgeselinde şunlar söylendi: “II. Dünya Savaşının son iki yılı boyunca, her ay bir milyondan fazla insan öldürülüyordu.” O zaman, milletler, bu tür bir savaşın tekrarlanmasını önlemek için acilen bir plan yapmayı gerekli gördüler. Savaş henüz sürerken, 50 ülkenin temsilcisi, uluslararası güvenlik için insanların o zamana kadar tasarladığı en büyük planı meydana getirdiler: Birleşmiş Milletler Tüzüğü. Tüzüğün önsözünde, bu Teşkilatın “sonraki nesilleri savaş felaketinden kurtarmaya” kararlı olduğu ifade edildi. Birleşmiş Milletlerin gelecekteki üyeleri “güçlerini uluslararası barış ve güvenliği korumak için birleştireceklerdi.”

      Bundan kırk bir gün sonra bir uçak Hiroşima’ya (Japonya) bir atom bombası attı. Bomba şehir merkezinin üzerinde patladı ve 70.000’den fazla insanı öldürdü. Bu ve üç gün sonra Nagazaki Şehri üzerinde patlayan ikinci bomba Japonya ile yapılan savaşa gerçekten son verdi. Japonya’nın müttefiki Almanya da 7 Mayıs 1945’te teslim olduğunda, II. Dünya Savaşı son buldu. Ancak bu, bütün savaşların sonu anlamına mı gelirdi?

      Hayır. II. Dünya Savaşından bu yana, insanlık, 19 milyondan fazla kişiyi öldüren, daha küçük çapta 150’den fazla savaş yaşadı. Açıkça BM’in göze çarpan planı henüz uluslararası güvenlik getirmedi. Acaba nerede yanlışlık yapıldı?

      Soğuk Savaş

      BM’i meydana getirenler, II. Dünya Savaşının eski müttefikleri arasında çabucak gelişen bir rekabeti önceden fark edemediler. Birçok Devlet, Soğuk Savaş diye adlandırılan ve kısmen komünizm ile kapitalizm arasında bir savaş olan bu kudret mücadelesinde iki taraftan birini destekledi. Güçlerini savaşı durdurmak için birleştirmektense, iki bloka ait ülkeler, yöresel çatışmalarda birbirine düşman tarafları desteklediler ve bu şekilde Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında birbiriyle savaştılar.

      1960’lı yılların sonuna doğru Soğuk Savaşın buzları çözülmeye başladı. Bu yumuşama, 1975’te 35 Devlet Helsinki Antlaşmasını imzaladığı zaman doruğa ulaştı. Bu antlaşmayı imzalayanlar arasında Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve her ikisinin Avrupa’daki müttefikleri de vardı. Bu ülkelerin tümü “barış ve güvenlik” için çalışacağına ve “herhangi bir devletin toprak bütünlüğünü veya siyasal özgürlüğünü tehdit edip buna karşı güç kullanmaktan ya da Birleşmiş Milletlerin amaçlarına aykırı başka bir davranışta bulunmaktan . . . . kaçınacağına” söz verdi.

      Ancak bu fikirler sonuç vermedi. 1980’li yılların başında, süper güçler arasındaki mücadele yine şiddetlendi. Olaylar o kadar kötü gitti ki, 1982’de Birleşmiş Milletlerin yeni seçilen Genel Sekreteri Dr. Javier Pérez de Cuéllar, bu teşkilatın başarısızlığını kabul etti ve milletleri “uluslararası yeni bir anarşi” hakkında uyardı.

      Bununla birlikte, bugün, BM Genel Sekreteri ve diğer liderler iyimser görünüyorlar. Haberlerde “Soğuk Savaş sonrası döneminden” bahsediliyor. Bu değişiklik nasıl meydana geldi?

      “Soğuk Savaş Sonrası Dönemi”

      Dikkate değer bir durum da, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansında 35 ülkenin bir araya gelmesiydi. Bu ülkeler, 1975 yılında Helsinki Antlaşmasındaa geçen şartları tekrar onayladıklarını bildirerek 1986 yılının eylül ayında Stockholm Belgesi diye adlandırılan bir anlaşma imzaladılar. Stockholm Belgesi askeri harekâtların izlenip, kontrol altında tutulmasına dair birçok kuralı içerir. SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute—Uluslararası Stockholm Barış Araştırma Enstitüsü) 1990 yıllığında şunları rapor etti: “Son üç yılın sonuçları çok cesaretlendiricidir ve Stockholm Belgesinde yazılan şartlardan çok daha fazlası yerine getirilmeye başlanıyor.”

      Sonra, 1987 yılında süper güçler dikkate değer bir anlaşmaya vararak 500 ile 5.500 km. arasındaki kısa menzilli sabit füzelerin yok edilmesini talep ettiler. Buna dair SIPRI raporu şöyle demektedir: “Füzelerin ve roketatarların yok edilmesi, öngörülen şekilde yerine getiriliyor ve anlaşma şartlarına her iki güç tarafından gerektiği gibi uyuluyor.”

      Nükleer savaş riskini azaltmak için başka önlemler de alındı. Örneğin, 1988 yılında süper güçler “uluslararası balistik füzeler ve deniz altına yerleştirilmiş balistik füzelerle” ilgili bir anlaşma imzaladılar. Bu tür silahların fırlatılmasından önce, bir taraf karşı tarafa “en az yirmi dört saat önce, roketi fırlatmak için öngörülen zamanı yeri ve çarpışma bölgesini” bildirmelidir. SIPRI’ye göre, böyle anlaşmalar, “yöresel olayların dünya çapında nükleer bir savaşa dönüşme olasılığını gerçekten yok eder.”

      Bu arada, uluslararası güvenliği daha iyi duruma getirmek için yapılan planlar hızlandı. 1990 yılının mayıs ayında, süper güçlerin Washington zirvesinde, Sovyetler Birliği başkanı Mikail Gorbaçov her iki bloka ait Avrupa ülkelerine bir barış antlaşması imzalamayı teklif etti. Temmuz ayında NATO (North Atlantic Treaty Organization) üyesi olan 16 batı devleti Londra’da bir araya geldi. Mikail Gorbaçov’un teklifine verdikleri cevap ise, her iki tarafın “artık düşman olmadıkları ve tehditten veya güç kullanımından kaçınacağına dair amaçlarını ciddiyetle onayladıklarını belirten ortak bir bildiri” imzalamasıydı. Bir Afrika gazetesi bu olayı, ilk sayfaya şu başlığı koyarak yorumladı: “Dünya Barışına Doğru Dev Bir Adım.”

      Daha sonra, süper güçlerin Helsinki (Finlandiya) zirvesinden bir önceki akşam, Amerika Birleşik Devletleri sözcüsü şöyle dedi: “[Ortadoğuda] çıkacak bir savaş olasılığı karşısında, insanlar, dünya barışı için yeni bir ortak çözüm bulmalıdır.” Irak Kuveyt’i işgal edince, barış için yapılan çalışmalar yolunda gitmedi ve savaş tüm Ortadoğu ülkelerini tehdit etti. Ancak Birleşmiş Milletlerden yetki alan Amerika Birleşik Devletlerinin yönettiği uluslararası askeri güçler, işgal kuvvetlerini kendi ülkesine geri püskürttü. Körfez Savaşında görülen uluslararası amaç birliği birçok kişiyi, yeni bir işbirliği döneminin başladığına dair ümit beslemeye teşvik etti.

      O zamandan beri, dünya olaylarında başka gelişmeler oldu. Özellikle bir zamanlar Sovyetler Birliği olarak bilinen ülkelerin yapısında çarpıcı değişiklikler meydana geldi. Baltık Devletleri özgürlüklerini ilan edebildiler ve Sovyetler Birliğindeki diğer cumhuriyetler de bunu izledi. Merkezi Komünist rejim altında parçalanmaz bir bütün gibi görünen yerlerde şiddetli etnik çatışmalar patlak verdi. 1991 yılının sonunda, Sovyetler Birliği artık resmi olarak varlığını sürdürmüyordu.

      Dünya siyaset sahnesinde görülen bu köklü değişiklikler, Birleşmiş Milletler teşkilatı için yeni bir fırsat kapısı açtı. Bu konuda The New York Times gazetesi şöyle dedi: “Dünya çapında gerilimin azalması ve Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında görülen yeni işbirliği ruhu, dünya çapındaki bu teşkilatın, uluslararası meselelerde yeni ve daha güçlü bir rol alacağı anlamına gelir.”

      Acaba sonunda, bu 47 yıllık teşkilatın neler yapabileceğini göstermesinin vakti geldi mi? Amerika Birleşik Devletlerinin “yeni bir çağ ve barış, özgürlük ve refah dolu yeni bir milenyum” olarak adlandırdığı bir döneme gerçekten giriyor muyuz?

  • Uluslararası Güvenlik Planları Başarıya Ulaşacak mı?
    Gözcü Kulesi—1992 | 1 Haziran
    • Uluslararası Güvenlik Planları Başarıya Ulaşacak mı?

      “DÜNYAYI 40 yıldan fazla etkileyen Soğuk Savaş Tanrı’nın yardımı ile sona ermiş görünüyor.” Bu sözler WCC (World Council of Churches—Dünya Kiliseler Meclisi’ne) ait One World dergisinde yazılmıştı. WCC’in teolojik eğitimle ilgili programında görevli Anglikan yazar John Pobee ise, şunları eklemektedir: “Orta ve Doğu Avrupa’da meydana gelen anlamlı olaylar, Avrupa ve dünyanın geri kalan bölümüne sanki barış ve güvenliğin geleceğini haber veriyor.”

      WCC temsilcileri, insanların uluslararası programına Tanrı’yı da katan tek grup değildir. 1991 yılının nisan ayında, Körfez Savaşından hemen sonra, Papa Jean Paul, BM’in o zamanki Genel Sekreteri Javier Pérez de Cuéllar’a gönderdiği mesajda şöyle dedi: “Katolik Kilisesinin Ortadoğu ve Batı’da bulunan piskoposları, Birleşmiş Milletlerin yaptığı işe güvenmektedir . . . . Onlar, geçenlerde yaşanan savaşın kendilerine ne kadar ihtiyaç duyulduğunu açıkça gösterdiği Birleşmiş Milletler ve ona bağlı uzman teşkilatların uluslararası anlayış ve dayanışmayı bulmakta başarısızlığa uğramayacağını ümit etmektedirler.”

      Bundan başka Vatikan, hem 1975 Helsinki Antlaşması, hem de 1986 Stockholm Belgesini kaleme alan 35 devletten biridir. Birleşmiş Milletler, 1986’yı “Uluslararası Barış Yılı” olarak bildirdiğinde, Papa, dünyanın büyük dinlerini “Barış İçin Dünya Dua Gününün” kutlamasına katılmaya davet ederek bu bildiriye karşılık verdi. 1986’nın Ekim ayında Budist, Hindu, İslam, Şinto, Anglikan, Luteryan, Yunan Ortodoks, Yahudi ve diğer dinlerin temsilcileri İtalya’nın Assisi şehrinde bir araya gelip, dünya barışı için sırayla dua ettiler.

      Birkaç yıl sonra, Roma’da verdiği bir konuşmada Canterbury (İngiltere) Anglikan Başpiskoposu bu olaya değinip şöyle dedi: “Assisi’de Roma Piskoposunun [Papa], Hıristiyan âleminin kiliselerini bir araya getirdiğini gördük. İnsanlığın barış ve refahı için hep birlikte dua edebildik, birlikte konuştuk ve birlik içinde hareket ettik . . . . Dünya barışı için dua etmek üzere bir araya geldiğimizde, kendimi, şu sözleri söyleyen Tanrı’nın huzurunda hissettim: ‘İşte, yeni bir şey yapıyorum.’”

      Assisi’de hazır bulunmayan diğer dinler de uluslararası güvenlik için insanların yaptıkları planlara iyimserlikle bakmaktadır. Güney Afrika’daki Hollanda Reformist Kilisesine ait Die Kerkbode isimli gazetenin başmakalesinde şunlar söylendi: “Yeni bir dünya düzenine geçiş dönemini yaşıyoruz. Birkaç yıl önce inanılmaz gibi görünen olaylar gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Büyük dünya sahnesinde, Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki uzlaşmanın önemli yöresel sonuçları var. Bizim yaşadığımız bölgede, birbirine her zaman karşıt olan gruplar ve ezeli düşmanlar birbiriyle konuşuyor ve ‘barışa’ duyulan arzu her yerde fark ediliyor . . . . Hıristiyan görüşüne göre, insanlar arasına barışı getirmek için gösterilen bütün çabalar iyi karşılanmalıdır. Barışın bizim zamanımızda gelmesi için dua edebiliriz.”

      Acaba Tanrı, insanların uluslararası güvenliği getirmek için yaptıkları planları bereketliyor mu?

      Mukaddes Kitap Ne Söylemektedir?

      İnsanların gösterdiği çabalara dair, Mukaddes Kitap şu açık uyarıyı vermektedir: “Emîrlere (asilzadelere) ve kurtarışı olmayan âdem oğluna güvenmeyin. Onun ruhu çıkar, kendisi toprağa döner; hemen o günde kuruntuları yok olur.” (Mezmur 146:3, 4) Bugün barışa doğru giden gelişmeler teşvik edici görülebilir. Ancak gerçekçi olmalıyız. İnsanların gücü sınırlıdır. Olaylar genellikle onları aşmaktadır. İnsanlar, en iyi planlarını bozan sorunların asıl nedenini ve gizli güçleri çok ender olarak fark edebilmektedir.

      İsa’dan yedi yüzyıl önce, peygamber İşaya’nın zamanında, günümüzde gelişen olaylara benzer şekilde, Yahudi liderler, komşu ülkelerle yaptıkları uluslararası anlaşmalarla güvenlik için planlar yapıyordu. O dönemde de, dinsel liderler siyaset adamlarının yaptıklarını desteklediler. Fakat İşaya şöyle uyardı: “Aranızda öğütleşin, ve hiçe çıkarılacaktır; bir söz söyleyin, durmıyacaktır.” (İşaya 8:10) Onların planı başarısızlıkla sonuçlandı. Bugün de aynı şey olabilir mi?

      Evet, çünkü yine aynı peygamber vasıtasıyla Tanrı, yeryüzüne güvenliği kendi yöntemiyle getireceğini bildirdi. Bunu, herhangi bir insan teşkilatı aracılığıyla değil, İsrail kralı Davud’un soyundan gelen biri vasıtasıyla gerçekleştirecek. (İşaya 9:6, 7) Kral Davud’un bu Mirasçısı İsa Mesih’tir ve Pontuslu Pilatus onu sorguladığı zaman, kendisi Kral olduğunu kabul etti, ancak şöyle dedi: “Benim kırallığım bu dünyadan değildir.” (Yuhanna 18:36; Luka 1:32) Aslında İsa’nın Krallığı göklerde olmalıydı ve—Birleşmiş Milletler veya yeryüzündeki siyasal bir topluluk değil—ancak bu Krallık yeryüzüne sürekli güvenlik getirebilir.—Daniel 2:44.

      İsa Mesih, Krallığının, “cenkler ve cenk sözleri”nin olacağı ve ‘milletin millete karşı ve ülkenin ülkeye karşı kalkacağı’ bir zamanda göklerde hüküm sürmeye başlayacağını önceden bildirdi. Peygamberliğin gerçekleşmesi bu olayların 1914 yılında olduğuna işaret eder ve o tarihten bu yana geçen yılların ‘şeyler sisteminin sona erdiği’ döneme ait olduğunu belirtir.—Matta 24:3, 6-8.

      Bu ne anlama gelir? Şimdiki dünyanın kalan vaktinin sınırlı olduğu ve yakında sona ereceği anlamına gelir. Bu durum, kaygılanıp üzülmemize neden olmalı mı? Hayır. Zulüm, adaletsizlik, baskı, savaş ve bu şeyler sisteminde yaşadığımız bütün acıları hatırlarsak, bunun üzülmeye değmediğini görürüz; çünkü Tanrı’nın Sözü olan Mukaddes Kitabın, hakkında şunları söylediği yöneticinin idaresi altında olmak, şüphesiz bize rahatlık verecek: “RABBİN (Yehova’nın) Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak.”—İşaya 11:2.

      Yeryüzünde Gerçek Güvenlik

      Aslında, Tanrı’nın Gökteki Krallığı altında İşaya’nın peygamberliğinin dünya çapında şu gerçekleşmesi olmadan, yeryüzünde gerçek barış olmayacak. Şöyle okuyoruz: “İşte, ben yeni gökler ile yeni yer yaratmaktayım; ve önceki şeyler anılmıyacak, ve fikre gelmiyecek.” (İşaya 65:17) Bu dünya için dinsel liderler ne kadar dua ederlerse etsinler, insanların uluslararası güvenlik planları, Tanrı’nın barış ve güvenliği getirmek için öngördüğü çözümün yerini alamaz.

      Tanrı’nın Gökteki Krallığının dünya çapında başlatacağı sürekli güvenlik harikulade olacak. Bunu tanımlayan Mukaddes Kitap peygamberliklerinden biri şöyle demektedir: “Kılıçlarını sapan demirleri, ve mızraklarını bağcı bıçakları yapacaklar; millet millete karşı kılıç kaldırmıyacak, ve artık cengi öğrenmiyecekler. Fakat herkes kendi asması altında, ve kendi incir ağacı altında oturacak; ve onları korkutan olmıyacak; çünkü bunu ordular RABBİNİN (Yehova’sının) ağzı söyledi.”—Mika 4:3, 4.

      Sadece bizzat Tanrı’nın teminat verdiği güvenlik sürekli ve güvenilirdir. O halde, insanlara güvenmek yerine neden Tanrı’ya güvenmeyelim? O zaman şunları diyen mezmur yazarının sözlerinin doğru olduğunu göreceksiniz: “Ne mutlu o adama ki, yardımı Yakubun Allahıdır, ve ümidi Allahı RABDEDİR. O Allah ki, gökleri ve yeri, denizi ve içlerindeki her şeyi yaratan, ebediyen hakikati koruyan”dır.—Mezmur 146:5, 6.

Türkçe Yayınlar (1974-2025)
Oturumu Kapat
Oturum Aç
  • Türkçe
  • Paylaş
  • Tercihler
  • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
  • Kullanım Şartları
  • Gizlilik İlkesi
  • Privacy Settings
  • JW.ORG
  • Oturum Aç
Paylaş