Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • Boşanma Patlaması
    Uyanış!—1992 | Ağustos
    • Boşanma Patlaması

      “BOŞANMA MÜCEVHERİ.” Bu alışılmamış başlık geçenlerde tanınmış bir kadın dergisinde kullanıldı. Makale, okuyucuyu teşvik ederek şöyle diyor: “Evet, evliliğiniz harap oldu ve kendinizi kullanılmış ve zarar görmüş hissediyorsunuz. Neden mücevher kutunuzu hâlâ dolduran bu hatıraları eritip kurtulmayasınız?” Bir kuyumcu, ücreti karşılığında, boşanmış kişilerin nişan ya da nikâh yüzüklerini eritmeleri için kendi alev lambasını kullanmalarına izin vermektedir. Kuyumcu, bu kişilerin bu küçük ziynetlerini daha sonra onlara başarısız evliliklerini hatırlatmayacak şekilde biçimlendirmektedir.

      Günümüzde evlilik, tıpkı kullanılıp atılabilir tükenmez kalemlere, tabaklara, bebek bezlerine ve tıraş bıçaklarına benzediğinden, daha popüler görülmektedir. Bu konuda yaygınlaşan tutum, ‘bıktığınız zaman, atıp kurtulun’ olmaktadır.

      Almanya’nın Münih şehrinde tanınmış bir yazar, psikolog ve terapist olan Lorenz Wachinger, “evlilik artık mevcut değildir” demiştir. Bu, bir abartma mı? Belki, fakat Wachinger’in neden böyle hissettiğini görebilmek zor değildir. Stuttgarter Zeitung gazetesine göre, Almanya’da her yıl yaklaşık 130.000 evlilik boşanma ile sonuçlanmaktadır. Fakat boşanma, kesinlikle sadece Almanya’ya özgü değildir.

      Küresel Bir Olgu

      Dünyanın her yanındaki birçok ülkede, benzer bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri boşanma konusunda “dünya şampiyonu” olarak adlandırılabilir. Yıllık boşanma oranı 1.160.000’in üzerinde olup bu sayı evlilik sayısının hemen hemen yarısıdır. Diğer bir ifadeyle bu, her günün her dakikasında ikiden fazla boşanma demektir!

      Geçmişteki durumlarla karşılaştırıldığında, bu sayılar bir boşanma patlamasına işaret etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde, yüz yıl önce, her 18 evlilik için sadece 1 boşanma görülmekteydi. II. Dünya Savaşı sonrasındaki ani bir artış dışında, boşanma oranı 1960’lı yıllara kadar yavaş yavaş yükselmişti. Ondan sonra ise, sadece 25 yıl içinde, boşanma oranı üç misline fırladı.

      1980’li yılların ortalarında, (güvenilir istatistiklerin bulunduğu en yakın tarih) dünyanın her yanındaki ülkeler, boşanma oranlarında aşağıdaki zirveleri yaşadılar: Sovyetler Birliği, yılda 940.000 boşanma; Japonya, 178.000; İngiltere, 159.000; Fransa, 107.000; Kanada, 61.000 ve Avustralya yılda 43.000 boşanma. Dinin ve kanunların boşanma oranlarını düşük tutmuş olduğu ülkelerde dahi, değişiklik rüzgârları esmektedir. Örneğin, Hong Kong’da halen her 17 evlilikte 1 boşanma olmaktadır; fakat oradaki boşanma oranı da 1981 ve 1987 yılları arasında iki misline çıkmıştır. India Today dergisi de, Hindistan orta sınıfı arasında boşanmanın bir namus lekesi olarak addedilme inancının zayıflamakta olduğuna dikkati çekmiştir. Sadece 10 yıl içinde, bir eyalette yüzde 100, diğer bir eyalette yüzde 328’e varan boşanma artışları karşısında, birçok Hint eyaletinde, bu durumla başa çıkmak amacıyla yeni mahkeme binaları yapılmıştır.

      Elbette ki istatistikler, bu büyük sayıların arkasında yaşanan kalp kırıklığını belirtemez. Üzücüdür ki boşanma, hemen hemen hepimizi etkilemektedir, çünkü evlilik evrenseldir. Hepimiz muhtemelen ya evliyiz, ya evli ana babaların çocuklarıyız ya da yakınlarımız evli insanlardır. Bu nedenle boşanma henüz bize bir zarar vermediyse bile, bu tehdit yine de bizi endişelendirmelidir.

      Bütün bu boşanmaların arkasındaki neden nedir? Cevabın bir kısmı siyasal değişiklikler olabilir. Birçok ülkede boşanmaya karşı devlet tarafından konulmuş duvarlar—ki bu duvarlar etkili dinsel gruplarca yıllarca desteklenmiştir—son yıllarda yıkılmıştır. Örneğin, 1980’li yıllarda Arjantin, boşanmaya izin vermeyen bir kanunun anayasaya aykırı olduğunu ilan etti. Benzer şekilde İspanya ve İtalya, kanunen boşanabilme imkânları sağladı. Fakat yasalardaki bu tür değişikliklerin ardından boşanma oranlarında her zaman bir sıçrama görülmemektedir.

      Dolayısıyla bu küresel boşanma salgınının arkasında, hukuk sisteminin dışında, daha derin nedenler bulunmalıdır. Yazar Joseph Epstein, şunları yazarken bu hususa değiniyordu: “Boşanmış olmak, çok uzak olmayan bir geçmişte, bir kişinin karakterindeki eksikliğin kanunen tescil edilmesi olarak nitelenirdi. Fakat artık günümüzde bazı çevrelerde, başından bir boşanma geçmemiş olmak, başından bir boşanma geçmiş olmaktan daha az rastlanır bir durum olarak görülmektedir. Bu çevrelerde, tüm hayatını sadece bir evliliğin sınırları içinde geçirmiş olmak, hayal gücünde ve yaratıcılıktaki bir eksikliğin göstergesi olarak düşünülebilmektedir.”—Divorced in America.

      Bir diğer deyişle, insanların evliliğe karşı olan temel tutumlarında değişiklikler olmuştur. Uzun yıllar boyunca kutsal olarak görülen bir kuruma gösterilen saygı ve hürmet, gittikçe zayıflamaktadır. Böylece tüm dünyada boşanma, daha kabul edilir olmaktadır. Neden? İnsanların, bir zamanlar ayıpladıkları bir şeyi şimdi kabul etmelerine neden olan şey nedir? Boşanma, o kadar da kötü bir şey olmayabilir mi?

  • Boşanma Tuzağı
    Uyanış!—1992 | Ağustos
    • Boşanma Tuzağı

      ANDREW ve Ann, fevkalade bir çiftti. Aralarında daha sessiz ve düşünceli olanı Ann idi, fakat onun neşe dolu sakinliği Andrew’un daha dışa dönük kişiliği, zaptolunamaz enerjisi ve tabiatı karşısında ideal bir denge oluşturuyordu. Andrew’un yanında olduğunda Ann’in gözleri parlıyordu. Ve herkes Andrew’un Ann’i çılgınca sevdiğini fark ediyordu.

      Ancak yedi yıl sonra, evlilikleri çözülmeye başladı. Andrew, vaktinin önemli bir bölümünü alan yeni bir işe girdi. Ann, Andrew’un kendisini yeni işine bu denli verip sık sık geceleri eve geç gelmesine gücenmeye başladı. Ann, “tüm bu boşluğu” kendini tamamen kariyerine adayarak “doldurmaya” çalıştığını söyledi. Fakat çok vakit geçmeden Andrew, nefesi alkol kokarak eve dönmeye başladı; iş arkadaşlarıyla birlikte bir yere uğradığını söylüyordu. Andrew’un içki sorunu daha da kötüleşti ve sonunda Ann evi terk etti. Andrew, bunalıma girdi. Birkaç ay sonra da boşandılar.

      Bu hikâye artık birçokları için hiç de yabancı değildir. Gördüğümüz gibi, boşanma oranları tüm dünyada çok yükselmiştir. Şüphesiz bazı boşanmalar kaçınılmaz ya da gereklidir. Mukaddes Kitap, birçoklarının zannettiği gibi boşanmayı tamamen yasaklamaz. Mukaddes Kitabın standartları, zina nedeniyle boşanmaya izin verir; bunlar adil ve makuldur. (Matta 19:9) Onun prensipleri aynı zamanda fiziksel suistimal gibi belirli aşırı durumlarda eşlerin ayrılmalarına da izin verir.a (Matta 5:32 ve I. Korintoslular 7:10, 11’e bakınız.) Fakat Andrew ve Ann’in boşanmalarının arkasındaki nedenler bu prensiplere göre değildi.

      Andrew ve Ann, İsa’nın takipçileriydiler ve bir zamanlar evliliği kutsal saymışlardı. Fakat onlar da, hepimiz gibi, çok farklı bir ahlakı—evliliğin atılabilir olduğunu, boşanmanın da mümkün olduğunu—beyan eden bir dünyada yaşıyorlardı. Bu düşünme tarzı her yıl binlerce çifti etkileyerek, geçerli olmayan ve Mukaddes Kitaba dayanmayan nedenlerle boşanmalara neden olmaktadır. Ve birçok kişi, boşanmakla ilgili bu “modern” ve “aydın” tutumla kendini bir tuzağa düşürmüş olduğunu çok geç fark etmektedir.

      Tuzak mı? Bazıları buna, ‛biraz fazla ürkütücü bir kelime’ diyebilirler. Siz de, bugün belki birçok kişi gibi, boşanmanın berbat bir evlilikten kurtulmanın medeni bir yolu olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat acaba boşanmanın karanlıkta kalan yüzünün de farkında mısınız? Ve bugünkü dünyanın boşanmakla ilgili düşüncelerimizi—biz fark etmeden—nasıl kurnazca şekillendirebildiğini gördünüz mü?

      Kendini Kanıtlamanın Çekiciliği

      Andrew ve Ann için kendilerini boşanma tuzağına çeken nedenin bir kısmı, başarılı bir kariyer vasıtasıyla kendilerini kanıtlayabilmenin ayartıcı umuduydu. Onların evliliği, ‛kariyer önce gelir’ tutumunun kurbanı olmuştu. Ve evlilikleri, kesinlikle bu türden ilk kurban değildi. Family Relations dergisi 1983 yılında şunları yazdı: “Kişilerin kendilerini kanıtlamaları artık parola haline geldi. Bunun sonucu olarak, birçok aile üyesiyle olan yakın bağlar hemen kopmakta hatta evlilik bağı da artan baskılara maruz kalmaktadır.” Andrew yeni işinden ve işinin vaat ettiği ilerleme imkânlarından çok etkilenmişti. Fazladan projeler üstlendi ve daha fazla saygı ve kabul görebilmek için mesai saatlerinden sonra da iş arkadaşlarıyla birleşti. Bu arada başarının yolunun, daha fazla tahsil yapmaktan geçtiği görüşüyle, sahip olduğu kariyer Ann’in de gözlerini kamaştırdı.

      Başarının çekiciliğinin peşinden koşmanın iki yönlü bir etkisi oldu. Bu, önce Andrew ve Ann’in birbiri için daha az vakti olması demekti. Ann şunları söyledi: “Farklı yönlere doğru çekiliyorduk. Bu nedenle, önceden alışkın olduğumuz gibi, birlikte oturup meseleleri konuştuğumuz gece ‛saat on konferanslarımızı’ artık yapamaz olduk. Andrew ertesi günkü işine hazırlanıyordu, ben de öyle. Fikir alışverişi sona ermişti.

      İkinci etki ise, ruhi idi. Kariyerlerini ön plana alarak, Tanrı’ya en fazla ihtiyaç duydukları bir dönemde, O’nunla olan ilişkilerini arka plana kaydırmışlardı. Mukaddes Kitap prensiplerini uygulamak üzere birlikte hazırlayacakları bir program, Andrew’a içki sorunuyla mücadelesinde yardımcı olabilir, Ann’e ise, bu zor tecrübede kocasına sıkıca bağlı kalmak ve destek olmak için güç verebilirdi.

      Böylece evlilik sorunlarını halletmeye çalışmak yerine, boşanmayı geçerli bir alternatif, hatta belki de tüm baskılardan kurtulmanın bir yolu olarak görmeye başladılar. Boşanmalarından sonra da, etkisinde kaldıkları suçluluk ve utanç duygusu, ruhi hayatlarından tamamen vazgeçmelerine neden oldu. Artık İsa’nın takipçilerinden biri olduklarını ikrar etmiyorlardı.

      “Uzmanlar” Tuzağa Yem Koyarlar

      Birçok çift, evlilik sorunlarıyla karşılaştığında, evlilik danışmanlarına ve terapistlere ya da bu yetkililerin yazdıklara kitaplara başvurmaktadır. Fakat üzücüdür ki, bazı çağdaş evlilik “uzmanları”, evliliği korumak yerine, boşanmayı teşvik etmekte daha becerikli olduklarını göstermişlerdir. Son yıllarda çoğunlukla evliliğe karşı olan “uzman”ların görüşleri, aç çekirge sürüleri gibi çok zararlı olmuştur.

      Örneğin, psikoterapist Susan Gettleman ve Janet Markowitz The Courage to Divorce adlı kitaplarında şu şikayette bulundular: “Boşanmış insanların, ‛normal aile hayatı’ denilen faydalı bir birimden sapmış oldukları şeklindeki mantıksız inanış sürmektedir.” Onlar, “yüzyıllarca öncesinden kaynaklanan dinsel prensiplere dayanan” ve boşanmaya karşı olan “kanuni engeller ve ahlaki değerler”i yerdiler ve hakaret dolu sözler söylediler. Bu psikoterapistlere göre boşanma, “evliliğin yavaş yavaş modasının geçmesiyle” boşanmanın “gereksiz” hale gelmesine kadar yaşayacaktır. Onlar, kitaplarını avukatlara, hâkimlere ve din adamlarına (!) tavsiye etmektedirler.

      ‘Boşanmak kötü değildir. Boşanmak özgürlük getirir. Boşanmaların yaygınlığı, toplumda bir şeylerin yanlış olduğunun işareti değildir; bu, evlilik kurumunda bir şeylerin yanlış olduğunun bir işaretidir.’ Çok sayıda “uzman”, özellikle cinsel devrimin parlak dönemi olan 1960’lı ve 1970’li yıllarda bu görüşü öğretmiştir. Daha da yakın tarihlerde bazı popüler psikolog ve antropologlar, insanların,—hayret! evrim yoluyla—her birkaç yılda bir, eşlerini değiştirmek üzere “programlandıklarını” ileri sürmüşlerdir. Başka sözlerle, evlilik dışı ilişkiler ve boşanmalar tamamen doğaldır.

      Bu tür fikirlerle kaç evliliğin yıkıldığını düşünebilmek zordur. Fakat birçok başka uzman, boşanmayı daha ustaca teşvik etmektedir. Diane Medved, The Case Against Divorce adlı kitabı için bir araştırma yaparken, yerel kütüphanede, boşanmayı doğrudan teşvik etmeyen, ama ‛okuyucuları boşanmak için cesaretlendirebilecek’ yaklaşık 50 kitaba rastladı. Medved şu uyarıda bulunuyor: “Bu kitaplar bir ipek yumuşaklığı ve rahatlığıyla sizi bekârlar oyununa çekebilir ve sanki kendinizi kanıtlamanın nihai yoluymuş gibi ‛yeni özgürlüğünüzün’ çığırtkanlığını yapabilir.”

      Diğer Etkiler

      Şüphesiz yanlış yoldaki “uzmanlar”dan başka, boşanmayı teşvik eden daha birçok etken vardır. Yayın organları da—TV, filmler, dergiler ve aşk romanları—sık sık evliliğe karşı sürdürülen yoğun propaganda fırtınasına katkıda bulunur. Yayın organları zaman zaman, evlilik hayatının monoton sıkıcılığının dışında sonsuz heyecan, zevk ve tatminin olduğu; bekârlık ve özgürlüğün bu parıltılı gökkuşağının sonunda, evdekinden çok daha üstün özellikleri olan bir başka bir eşin beklemekte olduğu mesajını vermeye çalışırlar.

      Bu tür bozucu fikirlere karşı şüpheyle bakıyor olmak, onlardan bir korunma olmayabilir. Medved’in de söylediği gibi: “Bir film seyredersiniz ve tüm hikmetinize rağmen onun etkisi altında kalırsınız. Bundan kaçınamazsınız; senaryo ve etkileşim, başroldeki kişiye (flört eden koca) sempati ve kötü olana (kavgacı kadın) antipati duymanızı sağlayacak şekilde düzenlenmiştir .... Gördüklerinize siz kişisel olarak göz yummayabilirsiniz, fakat başkalarının göz yumduklarını bilmek ve kültürümüzde başka birçok yolla bu tutumun destekleniyor olması, sizin iyi niyet ve kararlılığınızı zayıflatıp bozacaktır.”

      Diğer insanların tutum ve davranışları şüphesiz bizi etkiler. Bu, yayın organlarının mesajları için geçerliyse, seçtiğimiz arkadaşlar için de ne kadar geçerlidir! Mukaddes Kitap hikmetle şu uyarıda bulunur: “Aldanmayın; fena arkadaşlıklar güzel ahlâkı—veya faydalı alışkanlıkları—bozarlar.” (I. Korintoslular 15:33) İyi bir evlilik, faydalı alışkanlıklardan biridir. Evlilik kurumuna saygı duymayanlarla arkadaşlık edersek, evliliğimizi bozabiliriz. Birçok çift, evlilik sorunlarını bu tür “arkadaşlara”—hatta bazen bizzat kendileri gerçek bir neden olmadan boşanmayı seçmiş olan arkadaşlara—açtıkları için, kendilerini boşanma yolunda bulmuşlardır.

      Bazıları da, evlilikleri baskı altındayken vaktinden önce avukatlara danışmaktadırlar. Bu kişiler, birçok ülkedeki hukuk sisteminin, boşanmayı mümkün kılmak üzere kolaylaştırılmış, örneğin iyi yağlanmış bir makina gibi çalıştığını unutmaktadırlar. Her şeyden önce avukatlar, eşlerin evlilik sorunlarını çözmekle değil, boşanma işlemlerini yürütmekle para kazanırlar.

      Yine de şunu merak edebilirsiniz, ‛Tüm bu avukatlar, terapistler, yayın dünyasındakiler, hatta arkadaş ve tanıdıklar’ boşanmaya karşı böyle hoşgörülü bir tutumu kabul edip ısrarla teşvik ediyorlarsa, onların söylediklerinde gerçek payı olamaz mı?’ Bu kadar çok insan, bu kadar önemli bir konuda yanılıyor olabilir mi? Boşanmanın doğurduğu bazı sonuçları incelemek cevapları bulmamıza yardım edecektir.

  • Boşanma—Onun Acı Hasadı
    Uyanış!—1992 | Ağustos
    • Boşanma—Onun Acı Hasadı

      BOŞANMANIN bedelini ödemek zorunda olanlar, avukatlar, arkadaşlar, yayın organları ya da “uzmanlar” değildir. Boşanmanın nihai faturasını ödeyenler, boşanan çiftler ve onların çocuklarıdır. Özgürleştirici bir tecrübe olmak şöyle dursun, boşanma, şaşırtıcı derecede yüksek bir pahaya mal olabilir.

      The Case Against Divorce adlı kitabında Diane Medved, başlangıçta, boşanmaya karşı “ahlaksal yönden tarafsız” bir kitap yazmayı planladığını itiraf etmektedir. Fakat bu fikrini değiştirmek üzere kendini zorlanmış hissediyor. Neden? Şunları yazıyor: “Çok basit olarak araştırmalarımda, itiraz edilemeyecek sayıdaki boşanma olayında, boşanma süreci ve sonuçlarının, çok yönlerden, bedensel, zihinsel ve ruhsal, son derece feci ve yıkıcı olduğunu ve boşanmanın sağladığı tedavinin, “hasta bir evlilikten” kesinlikle daha kötü olduğunu keşfettim.”

      Önceki makalede bahsedilen Ann aynı sonucu şöyle doğrulamaktadır: “Boşanmanın bir kurtuluş olacağını düşünmüştüm. Bu evlilikten kurtulursam, her şeyin yoluna gireceğini düşünüyordum. Fakat boşanmadan önce, hiç olmazsa duygusal ıstıraplarım sayesinde yaşadığımı hissediyordum. Boşandıktan sonra ise, yaşadığımı hissedemez oldum. O kadar büyük bir boşluk vardı ki, sanki hiç mevcut değilmişim gibi hissettim. Çok kötü bir durumdu. Nasıl bir boşluk hissettiğimi tarif edemem.” Özgürlük ve heyecanla ilgili belirsiz vaatler, boşanmadan sonra, buharlaşıp yok oluyor ve günlük yaşam ve hayatta kalmanın acımasız gerçeklerine dönüşüyor.”

      Acı gerçek şu ki, geçerli nedenleri olduğunda dahi, boşanmanın sonuçları acı dolu ve uzun süreli olabilmektedir. Bu nedenle, böyle kesin bir harekette bulunmayı düşünen herkesin, önce İsa’nın ‛masrafı hesap edin’ öğüdüne kulak vermesi hikmetli olacaktır. (Luka 14:28) Boşanmanın bazı sonuçları nelerdir ve nelere mal olmaktadır?

      Duygusal Ve Ahlaksal Etkiler

      Yakınlarda yapılan ve Journal of Marriage and the Family dergisinde yayımlanan bir araştırma, boşanmanın mutsuzluk ve depresyonla bağlantılı olduğuna işaret etmiştir. Araştırmaya göre, boşanmış olanların depresyon geçirmesi ihtimali daha yüksektir ve birden fazla kez boşanmış olanların, sık sık depresyona girme ihtimalleri daha da yüksektir. Sosyolog Lenore Weitzman, The Divorce Revolution adlı kitabında boşanmış ya da ayrılmış kimselerin psikiyatri kliniklerine müraacat edenler arasında en yüksek oranı oluşturduklarına dikkat çekmiştir; hastalık, zamansız ölüm ve intihar olaylarında en yüksek oran da bu kişilerde görülmektedir.

      Medved, 200 kişi üzerinde yürüttüğü araştırmasında, boşanmış erkek ve kadınların, ortalama olarak yedi yıl süreyle duygusal yönden rahatsızlık çektiklerini görmüştür, bazılarında ise, bu süre onlarca yılı bulmaktadır. Medved’in bulgularına göre, boşanmanın etkilemediği tek şey ise, başlangıçta boşanmaya neden olan sağlıksız tutum ve davranış tarzıydı. O halde, ikinci evliliklerin başarısızlığa uğrama şansının birinci evliliklerden daha yüksek olmasına şaşmamak gerekir!

      Tutum ve davranışları iyileştirmek bir yana, boşanmanın ahlak üzerinde genellikle son derece olumsuz etkileri olmaktadır. Araştırmacıların bulgularına göre, boşanma sonrasında birçok erkek ve kadın, kısa bir süre bir tür ikinci gençlik dönemine girmektedir. Azalmış olan özsaygılarını artırmak ya da yalnızlıklarını hafifletmek amacıyla, bir dizi romantik ilişkilerin peşinde koşarak, yeni özgürlüklerinin tadını çıkarmaktadırlar. Fakat kişisel çıkara dayalı bu tür nedenlerle randevulaşmak, cinsel ahlaksızlıkla sonuçlanabilir ki, bunun beraberinde getirdiği bir dizi trajik sonuç vardır. Ve ana babalarının bu şekilde davranmaları özellikle çocuklara zihinsel ve duygusal yönden zarar verebilir.

      Oysa çoğu kez, boşanan çiftler, zaten kendi kişisel ihtiyaç ve çıkarlarının ön planda geldiği şeklindeki dünyaya özgü propagandaya ‘evet’ mührünü basmışlardır. Bu nedenle, etraflarındaki kişilere, yani çocuklarına, kendi ana babalarına ya da dostlarına, çektirdikleri acılara karşı kendilerini katılaştırmışlardır. Bazıları, Tanrı’nın dahi, standartlarını dikkate almadığımızda yüreğinin incinebileceğini unutmaktadır. (Mezmur 78:40, 41 ve Malaki 2:16 ile karşılaştırın.) Ayrıca boşanma, özellikle çocukların velayeti ve malların paylaşımı mücadelesine dönüştüğünde, çok adi ve kin dolu bir hale gelebilir.

      Mali Yıkım

      Lenore Weitzman devamen boşanmanın, Amerika Birleşik Devletlerindeki kadınlar için bir “mali yıkım” da olduğu sonucuna varmıştır. Boşanma, kadınların yiyecek, barınma ve ısınma gibi temel ihtiyaçları için kullanacakları geliri ortalama olarak yarı yarıya azaltmaktadır. Weitzman’ın bulgularına göre, boşanmadan sonra kadınların yaşam standardı, ürkütücü bir biçimde yüzde 73 oranında düşmektedir.

      Weitzman, bir ara, modern ve kapsamlı hale getirilmiş boşanma kanunlarının kadınlar için bir korunma oluşturduğu umuduna kapıldığını belirtiyor. Ancak aksine onun bulguları, kadınların boşanmadan sonra kendilerini umutsuz ve yoksul hissettiklerini ortaya koydu. Bazı kadınlar, aniden kendilerini, devlet ya da diğer kurumlarca sağlanan sosyal yardım programlarına, yiyecek kuponlarına, barınak tedariğine ve çorba servislerine muhtaç durumda bulduklarını söylemiştir. Weitzman’ın görüşme yaptığı kadınların yüzde yetmişi, sürekli olarak parasal kaygılar çektiklerini belirtmişlerdir. Bazıları, dehşet ve hüsrana kapılmış; çocukları yüzünden başka insanlarla bir arada olamayıp kısıtlanmış durumda olduklarını ve kendilerine hiç zaman ayıramadıklarını hissetmişlerdir.

      Ana babası kendisi sekiz yaşındayken boşanmış olan genç bir adam, şunları hatırlıyor: “Babam evden ayrıldıktan sonra aslında her zaman yiyeceğimiz vardı, fakat bir şişe soda aniden lüks bir şey oldu. Yeni elbiselere paramız yetişmiyordu. Tüm gömleklerimizi annemizin dikmesi gerekiyordu. O zamanki resimlerimize baktığımda, hasta görünüşlü insanların zavallı durumlarını görüyorum.”

      Genellikle kadınlar, çocukların velayetini aldıklarından ve babaların çoğu, mahkemece öngörülen—ve zaten genellikle çok yetersiz olan—çocuk nafakasını ödemediklerinden, boşanma, erkeklerden ziyade kadınların parasal gücünü zayıflatır. Bununla birlikte boşanma aslında erkekleri de pek varlıklı duruma getirmez. Divorced Fathers kitabı, mahkeme masraflarının bir erkeğin yıllık net gelirinin yarısına kadarını götürebildiğine dikkati çekiyor. Boşanma, kocalar ve babalar için aynı zamanda duygusal yönden de yıkıcıdır. Birçok baba, çocuklarının yaşamlarında sadece birer ziyaretçi durumuna düşmenin ıstırabını duymaktadır.

      Evliliğinizi Koruyun!

      O halde, boşanalı bir yıl olmuş olan kişiler arasında yapılan bir araştırmada, kocaların/babaların yüzde 81’inin ve kadınların/annelerin yüzde 97’sinin, boşanmalarının bir hata olmuş olabileceğini ve evliliklerini yürütmek için daha fazla çaba göstermiş olmaları gerektiğini kabul etmiş olduklarını öğrenmek, şaşırtıcı olmasa gerek. Gittikçe daha fazla sayıda “uzman” da, bir zamanlar evliliğe karşı göstermiş oldukları serbest ve keyfi tutumlarından endişeyle dönüş yapıyor. Los Angeles Times gazetesi geçenlerde şunları yazdı: “25 yıldan fazla bir süre sonuçları gözlemledikten sonra, birçok terapist ... evlilikleri kurtarmak üzere daha fazla çaba göstermektedir.”

      Elbette geriye dönüş yapmak “uzmanlar” için oldukça kolaydır. Aslında yapmaları gereken tek şey “Ah, pardon! Özür dilerim!” demek ve başka bir telden çalmaya başlamaktır. Onların öğütlerini dinlemiş olan binlerce insan için ise, bu o kadar kolay değildir. Fakat yine de, boşanmanın kurbanları, Mezmur 146:3, 4 ayetlerinde kısaca özetlendiği gibi, bu acı tecrübelerinden çok önemli dersler alabilirler: “Emîrlere ve kurtarışı olmıyan âdem oğluna güvenmeyin. Onun ruhu çıkar, kendisi toprağa döner; hemen o günde kuruntuları yok olur.”

      Arkadaşlar, terapistler, avukatlar ve yayın dünyasındaki kişiler, nakâmil insanlardan başka bir şey değildir. O halde, evlilikle ilgili öğüde ihtiyacımız varsa, neden sadece onlara güvenelim? İlk önce, evliliğin Kurucusu olan Yehova Tanrı’ya bakmak daha mantıklı olmaz mı? Onun prensipleri, “uzman” fikirlerinin yön değiştiren rüzgârlarıyla değişmez. Onun prensipleri binlerce yıl geçerliliğini korumuştur ve günümüzde de hâlâ pratiktir.

      Andrew ve Ann bu gerçeği boşandıktan bir süre sonra fark etmeye başladılar. Boşanmalarının çok kötü bir hata olduğunu gördüler. Ancak dikkate değer olan, onlar için henüz çok geç olmamasıydı. Birbirlerini tekrar bulup yeniden evlendiler. Ayrıca düşünce tarzlarını değiştirmeye başladılar. Andrew şunları hatırlamaktadır: “Ahlaksal yönden iflas etmiş olduğumu ve yardıma muhtaç olduğumu fark ettim. Yıllardan sonra ilk kez bu durum ile ilgili olarak dua ettim. Doğru olanı yapmak istiyordum; bu nedenle yapmakta olduğum şeylerden vazgeçmem ve dünyadan edindiğim tüm değer yargılarını reddetmem gerekiyordu. Bunları artık istemiyordum.”

      Ann de şöyle devam etti: “Arkamızda kalan o korkunç geçmişe rağmen şimdi bir arada olabilmemizin nedeni, ikimizin de gerçekten Yehova ile ilişkimizin iyi bir durumda olmasını istememizdir. İkimiz de, evliliğimizin başarıya ulaşmasını gerçekten istiyorduk.” Tüm bunlar, o zamandan beri her şeyin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Ann şunları da ekledi: “Şimdi, her an tetikte olan bir bekçi gibi, ilişkimizi sürekli olarak gözlüyoruz. Ve eğer birimiz, ilişkimizin yanlış yöne doğru sürüklendiğini hissederse, hemen oturup konuşuyoruz.”

      Andrew ve Ann, şimdi çok tatlı iki çocuk yetiştiriyorlar. Andrew, Yehova’nın Şahitlerinin bir cemaatinde bir hizmet-yardımcısı olarak hizmet etmektedir. Elbette, her şey tamamen mükemmel değildir. Bu eski dünyada hiçbir evlilik kâmil değildir. İki nakâmil insanı birleştiren bir evlilik nasıl kâmil olabilir ki? Bu nedenle Mukaddes Kitap, günahın dünyaya girmesinden bu yana evliliğin bir dereceye kadar “bedende sıkıntı”ya neden olduğuna dair bizi uyarmaktadır. (I. Korintoslular 7:28) O halde, evliliğe, evliliği hafife alarak başlanılmamalıdır; evliliği düşünen bir kimse, müstakbel eşini tanımak için yeterince zaman harcamakla iyi edecektir. Ve bir kez evlendikten sonra da evlilik, genellikle onun için gösterilen çaba ölçüsünde başarılıdır.

      Ancak açıktır ki, boşanma da hafife alınmamalıdır. Boşanmanın gerekli ya da kaçınılmaz görüldüğü durumlarda da elbette Tanrı, gelebilecek güç zamanlara dayanabilmemiz için gerekli yardımı sağlayabilir. Fakat eğer biz, kutsal evlilik kurumu ile ilgili bu dünyanın ucuzlamış fikir akımları tarafından sürüklenmemize izin veriyorsak, böyle bir akılsızlığın sonuçlarından bizi kim koruyacak? O halde, evliliğinizi koruyun. Durumlar iyi gitmediğinde, ondan tamamen kurtulmaya hazır olmak yerine, meseleleri çözmek üzere gayret sarf ederek açık fikirli olun. Köprüleri atmak yerine onarmaya çalışın. Evlilik sorunlarına pratik cevaplar bulmak için Tanrı’nın Sözüne bakın.a Çözümler oradadır. Ve o çözümler işe yarar.

Türkçe Yayınlar (1974-2025)
Oturumu Kapat
Oturum Aç
  • Türkçe
  • Paylaş
  • Tercihler
  • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
  • Kullanım Şartları
  • Gizlilik İlkesi
  • Privacy Settings
  • JW.ORG
  • Oturum Aç
Paylaş