-
Yaklaşan Fevkalade Bir MilenyumGözcü Kulesi—1991 | 1 Eylül
-
-
muhakkak çok daha üstün olacaktır! İsa’nın bizzat kendisi için söylediği gibi O, [İsa] “Süleymandan daha büyük”tür. (Matta 12:42) Yeryüzünde hayal edebileceğiniz son derece sağlıklı, bolluk içinde, adil ve mutlu durumları gözünüzde canlandırmaya çalışın; Mesih’in Milenyumunun hazırladığı şeylerin bir kısmını bile kavramaya muktedir olamayacaksınız.
Üçüncü Milenyuma Mı Rastlayacak?
1914 yılından beri vuku bulan dünya olayları, “şeyler sisteminin sonu”nda yaşadığımızı gösterir. Bundan başka İsa, önceden bildirilen bu olayları gören neslin, “bütün bu şeyler oluncaya kadar . . . . geçmiyece”ğini de söyledi. Acaba bu, Mesih’in Bin Yıllık Hükümdarlığının üçüncü milenyuma rastlayacağı anlamına mı gelir?—Matta 24:3-21, 34.
İsa, şakirtlerini spekülasyon yapmamaları için uyardı. Şöyle dedi: “Babanın kendi hâkimiyeti altına koyduğu zamanları yahut anları bilmek size ait değildir.” (Resullerin İşleri 1:7) İsa, bu şeylerin vuku bulacağı zamanla ilgili tam “gün ve saati” sadece Babası, Yehova Tanrı’nın bildiğini söyledi. (Matta 24:36) Böylece Mukaddes Kitap, dünyanın sonu olarak 1999 yılının Yılbaşı şöleninin gece yarısı vuruşunu işaretleyen akımları ve şimdi sayısı giderek artan kıyamet peygamberlerini desteklemez.
Bununla beraber şimdiki dünya olayları, bu karanlık kötü şeyler sisteminin zamanının “hayli ilerlediğini” ve Mesih’in Milenyumunun “yaklaştığını” açıkça gösterir. (Romalılar 13:12) Gelecek gün ve saat hakkında tahminlerde bulunmaktansa, sağ kalmak için şimdi Tanrı’nın talepleri hakkında acilen bilgi almaya çalışılmalıdır. (Yuhanna 17:3) Bu şekilde, İsa’nın, “ey sizler, Babamın mubarekleri, gelin dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan melekûtu (krallığı) miras alın” diyeceği kişiler arasında nasıl bulunabileceğinizi öğrenebilirsiniz. (Matta 25:34) Yehova’nın Şahitleri, fevkalade Milenyunun gelişinin nimetlerinden sevinç duyacak olan kişiler arasında bulunmanız için size yardım edebilecek yeterlikte ve buna isteklidirler.
-
-
Okuyucuların SorularıGözcü Kulesi—1991 | 1 Eylül
-
-
Okuyucuların Soruları
◼ Yehova’nın Şahitleri immünoglobülin veya albümin gibi kanın bir kısmından yapılmış enjeksiyonları kabul ederler mi?
Bazıları kabul eder. Bunu, kandan alınmış küçük bir kısım veya bileşenden yapılan bir ilacı kabul etmenin Kutsal Yazılarda açıkça yasaklanmadığına inanarak yaparlar.
Yaratıcımız ilk olarak bütün insanlık üzerine kan almaktan çekinme zorunluğunu koydu: “Hareket eden her hayvan size yiyecek olacaktır, . . . . Fakat eti onun canı olan kanı ile yemiyeceksiniz.” (Tekvin 9:3, 4) Kan kutsaldı, dolayısıyla yalnız kurban sunulmasında kullanılabilirdi. Öyle kullanılmadığı zaman yere dökülmeliydi.—Levililer 17:13, 14; Tesniye 12:15, 16.
Bu sadece Yahudiler için verilmiş geçici bir yasak değildi. Kandan çekinme zorunluğu İsa’nın takipçilerine hitaben tekrarlandı. (Resullerin İşleri 21:25) Roma imparatorluğunda onların etrafında yaşayan insanlar kanla hazırlanan yiyecekleri yedikleri için Tanrı’nın kanunu çok defa çiğnendi. Bu kanun “tıbbi” nedenlerle de çiğnendi; Tertullian, sara hastalığını iyileştirebildiğini düşündükleri için bazı erkeklerin kan içtiklerini yazdı. ‘Arenada öldürülen suçluların kanını açgözlü bir susamışlıkla içtiler.’ Buna şunları ekledi: “Yemeklerinde hayvan kanı bile kullanmayan Hıristiyanlar önünde iğrenç âdetleriniz için utanın.” Kanla yapılmış yiyecekleri yemek başkaları için ne kadar olağan olursa olsun, bugün Yehova’nın Şahitleri Tanrı’nın kanununu bozmamakta aynı derecede kararlıdırlar. 1940’larda kan nakilleri yaygın bir biçimde yapılmaya başlandı ve doktorlar bunda ısrar etseler bile, Şahitler Tanrı’ya itaatli olmanın kan naklinden de kaçınmayı gerektirdiğini anladılar.
İlk başta, kan nakillerinin çoğu tam kandan oluşmaktaydı. Daha sonra, araştırmacılar kanı asıl bileşenlerine ayırmaya başladılar, çünkü doktorlar belirli bir hastanın kanın tüm önemli kısımlarına ihtiyacı olmayabildiği sonucuna vardılar. Sadece bir bileşenin verilmesi, hasta için daha az riskli olurdu. Doktorlar da mevcut kanı daha geniş bir alanda kullanabilirlerdi.
İnsan kanı, koyu renkli hücresel maddelere ve sarımsı bir sıvıya (plazma veya serum) ayrılabilir. Hücresel kısmı (hacmin yüzde 45’i) genellikle akyuvar, alyuvar ve trombosit denilen parçacıklardan oluşmaktadır, kalan yüzde 55’i ise plazmadır. Bu plazmanın yüzde 90’ı sudur, fakat içinde küçük miktarda türlü protein, hormon, tuz ve enzimler bulunmaktadır. Bugün, bağışlanmış kanların çoğu asıl bileşenlerine ayrılmaktadır. Şok tedavisi için bir hastaya bir plazma nakli (belki FFP, taze dondurulmuş plazma) yapılabilir. Öte yandan anemik bir hastaya, önce depolanan ve sonra bir sıvıya konulan paketlenmiş alyuvarlar verilebilir. Akyuvarlar ve trombositler de, daha ender de olsa, nakledilirler.
Mukaddes Kitabın yazıldığı zamanda bu bileşenleri kullanacak teknikler henüz icat edilmiş değildi. Tanrı sadece ‘kandan çekinin’ diye emretti. (Resullerin İşleri 15:28, 29) Fakat bir kimse neden kanın tam ya da bileşenlerine ayrılmış olmasının farklı olduğunu düşünsün? Bazı kişiler kan içtikleri halde, ilk Hıristiyanlar ölüm pahasına da olsa bunu yapmayı reddettiler. Eğer bir kimse kan toplayıp bunun bileşenlerine ayırılmasına izin verdikten sonra yalnız plazmayı veya belki bir sosisin içinde pıhtılaşmış kısmı onlara sunmuş olsaydı, onların değişik bir tepki göstermiş olacaklarını sanıyor musunuz? Kesinlikle hayır! Dolayısıyla Yehova’nın Şahitleri benzer bir nedenle, ne tam kandan ne de onun asıl bileşenlerinden (alyuvarlar, akyuvarlar, trombositler veya plazma) oluşan bir nakli kabul ederler.
Bununla birlikte, sorudan da görüldüğü gibi, bilim adamları kanın özel kısımları ve onları nasıl kullanabilecekleri hakkında bilgi sahibi oldular. Mesele genel anlamda plazma proteinlerini—globülin, albümin ve fibrinojenleri içeriyor. Bunların arasında tedavi amaçlı en yaygın kullanım herhalde immünoglobülin enjeksiyonudur. Bu neden yapılmaktadır?
Vücudunuz, belirli hastalıklara karşı antikorlar üreterek size aktif bağışıklık kazandırabilir. Bu da çocuk felci, kabakulak, kızamıkçık (kızamık), difteri-tetanos-boğmaca ve tifoya karşı önceden yapılan aşıların (toksoit) dayandığı temeldir. Oysa bir kişi kısa zaman önce belirli bir ciddi hastalığa maruz kalmışsa, doktorlar hastaya anında pasif bağışıklık kazandırma amacıyla bir serumun (antitoksin) enjekte edilmesini tavsiye edebilirler. Son zamanlara kadar bu gibi enjeksiyonlar, zaten bağışıklık kazanmış bir kişiden antikor içeren immünoglobülin alınarak yapılıyordu.a Böyle bir enjeksiyondan elde edilen pasif bağışıklık kalıcı değildir, çünkü enjekte edilmiş antikorlar zamanla kişinin bağışıklık sisteminden ayrılıyor.
‘Kandan çekinme’ emrine dayanarak İsa’nın bazı takipçileri, kanın küçük bir kısmı olsa da, bir immünoglobülin (protein) enjeksiyonunu kabul etmemeye karar verdiler. Onların tutumu açık ve basittir—hiçbir şekilde veya miktarda kan bileşenleri kabul etmezler.
Başkaları ise, vericinin kan plazmasından yalnız minicik bir bileşeni kapsayan ve hastalığa karşı savunmalarını pekiştiren immünoglobülin gibi bir serumun (antitoksin), hayat sürdüren bir kan nakli ile aynı durumda olmadığını düşündüler. Böylece onların vicdanı immünoglobülin veya benzer bileşenleri almalarını yasaklamayabilir.b Kendileri için karar vermeleri gereken asıl sorunun, başkalarının kanından yapılmış bir enjeksiyondan ileri gelebilen sağlık tehlikelerini kabul etmeye hazır olup olmadıkları konusu olduğu sonucuna varabilirler.
Bir hamile kadının kan sisteminin rahmindeki cenininkinden ayrı olması anlamlıdır; onların kan grupları sık sık farklı olur. Anne, kanını cenine vermiyor. Annenin kanında oluşan unsurlar (hücreler) plasenta engelini aşıp ceninin kanına karışmaz, ne de plazma bunu yapar. Aslında eğer herhangi bir yaralanma sonucunda anneninkiyle ceninin kanı karışırsa, daha sonra sağlık sorunları ortaya çıkabilir (Rh veya ABO uyuşmazlığı). Oysa plazmanın bazı maddeleri ceninin kan dolaşımına geçer. İmmünoglobülin ve albümin gibi plazma proteinleri geçiyor mu? Evet, bazıları geçer.
Hamile bir kadın, bazı immünoglobülinleri kendi kanından cenininkine geçiren etkin bir mekanizmaya sahiptir. Bütün hamileliklerde antikorların cenine bu doğal geçişi görüldüğüne göre, bebekler belirli enfeksiyonlara karşı bir derecede koruyucu normal bir bağışıklıkla doğarlar.
Doktorların şokun veya başka durumların tedavisi için tavsiye edebildiği albümin ile ilgili durum aynıdır.c Araştırmacılar plazmadan albüminin, daha az etkili şekilde de olsa, anneden plasenta vasıtasıyla cenine geçtiğini gösterdiler.
Plazmanın bazı protein parçalarının doğal bir şekilde başka bir şahsın (fetüsün) kan dolaşımına geçtiği gerçeği, İsa’nın bir takipçisi için immünoglobülin, albümin veya benzer plazma bileşenlerinden birinin enjeksiyonunu kabul edip etmemekle ilgili karar vermesinde rol oynayabilir. Bir kişi iyi bir vicdanla bunu yapabileceğini düşünebilir; bir başkası ise bunu yapamayacağı sonucuna varabilir. Herkes bu konuda Tanrı’nın önünde şahsen karar vermelidir.
[Dipnotlar]
a Bilim adamları, rekombinant DNA veya gen mühendisliği teknikleriyle kandan yapılmamış benzer ürünleri geliştiriyorlar.
b Bunun bir örneği Rh immünoglobülindir. Doktorlar bunu bir kadınla fetüsü arasında Rh uyuşmazlığı bulunduğu zaman tavsiye edebilirler. Başka bir örnek hemofilililere verilen Faktör VIII’dir.
c Önceleri bir albümin solüsyonunun kullanılmış olabildiği şok veya başka durumların tedavisi için kandan yapılmamış hacim genişleten sıvıların (örneğin hetastarch [HES]) etkili bir şekilde kullanılabileceğini gösteren deliller vardır.
-