-
Yaşadığımız Günler Neden Böylesine Kötü?Gözcü Kulesi—1997 | 1 Nisan
-
-
Aynı şey dünyanın diğer dertleri için de geçerlidir. Açlıkla ilgili haberleri okumakla, şişmiş bir karın ve çöp gibi kol ve bacaklarla, açlıktan ölmek üzere olan beş yaşındaki bir kızın resmini görmek arasında çok fark var. Suçlarla ilgili istatistikleri okumakla, eşyaları çalınan, vahşice dövülüp tecavüze uğrayan yaşlı bir dul kadınla ilgili haberi duymak arasında çok fark var. Ailelerin çöküşüyle ilgili haberleri okumakla, kasıtlı olarak kendi çocuğunu aç bırakıp onu zalimce kötüye kullanan bir anneyle ilgili haberi duymak arasında çok fark var.
Bu tür haberler okumak acı veriyor. Bununla birlikte, söz konusu küresel belalardan birinin bizi doğrudan etkilemesi çok daha kötüdür! Kişisel olarak bir felaketle karşılaştığınızda, dünya haberlerinin ortaya koyduğu küresel durum bunaltıcı olabilir. Ağır suçlardan, savaşlardan, açlık ve hastalıklardan dolayı çekilen acıların, insan tarihinde görülmemiş ölçüde artmakta olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelmek korkutucudur. İçinde yaşadığımız 20. yüzyılın gerçekleriyle uğraşmanın sonuçları gerçekten ağır olabilir—şaşkınlık, korku ve depresyon yaygındır.
Birçok dinden insan, ‘Neden koşullar böylesine kötü? İnsanlık nereye gidiyor?’ gibi rahatsız edici sorulara yanıtlar arıyor.
Ne yazık ki, bugün dinler pek tatmin edici yanıtlar sunamıyorlar. Bu derginin kapağındaki soruyu ilk gördüğünüzde, kuşku duymuş olabilirsiniz; bu, anlaşılabilir bir tepkidir. Fundamentalist dinler çoğu kez Mukaddes Kitaptan, onun içermediği bir şeyi, yani bu dünyanın sonunun tam gün ve saatini çıkarmaya çalışırlar. (Matta 24:36’ya bakın.) Bu derginin yayımcıları Mukaddes Kitabın kendi kendini açıklamasını tercih ederler. Mukaddes Kitabın son günlerle ilgili açıklamasının gerçekçi ve mantıklı olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz. Ayrıca Mukaddes Kitap, durumların böylesine kötü olmasının nedenlerini açıklamaktan çok daha fazlasını yapıyor. Aynı zamanda gelecek için gerçekten teselli edici bir ümit sağlıyor. Bunun nasıl olduğunu görmek üzere sizi sonraki makaleleri okumaya davet ediyoruz.
-
-
Gerçekten Son Günlerde mi Yaşıyoruz?Gözcü Kulesi—1997 | 1 Nisan
-
-
Gerçekten Son Günlerde mi Yaşıyoruz?
BİR kanonun ön kısmındasınız ve kano, ırmağın güçlükle yol alınan bir kesimine giriyor. Köpüklerin ve saçılan suların içinden kayalar beliriveriyor. Küreğinizle onlardan uzak durmaya çalışıyorsunuz. Arkanızdaki kişinin küreğiyle manevra yapmaya yardım etmesi gerekiyor, fakat pek tecrübesi yok. Daha da kötüsü, haritanız olmadığından, bu ivinti yerlerinin sakin sularla mı yoksa bir çağlayanla mı son bulacağını bilmiyorsunuz.
Tatsız bir senaryo değil mi? Öyleyse değiştirelim. Irmağın her taşını, her kıvrımını bilen tecrübeli bir rehberiniz olduğunu düşünün. Köpüklü suların yaklaştığını çok önceden bilmişti; bunların nereye akacağını ve bu sularda nasıl manevra yapacağını da biliyor. Kendinizi çok daha güvenlikte hissetmez miydiniz?
Gerçekten, hepimiz benzer bir zorluk içindeyiz. Kendi hatamız olmadan, kendimizi insan tarihinin sıkıntılı bir döneminde bulduk. Bunun ne kadar süreceği, koşulların düzelip düzelmeyeceği ya da bu durumun nasıl zarar görmeden atlatılacağı konusunda çoğu insanın hiçbir fikri yok. Oysa kendimizi umutsuz ya da çaresiz hissetmemiz gerekmez. Yaratıcımız, bize bir rehber, tarihin bu karanlık dönemini ve onun nasıl biteceğini önceden bildiren, ayrıca onu zarar görmeden atlatabilmek için ihtiyacımız olan yönlendirmeyi sunan bir rehber sağladı. Bu rehber, Mukaddes Kitaptır. Yazarı Yehova Tanrı, Kendisini Yüce Öğretmen olarak adlandırır ve İşaya aracılığıyla şu güven verici sözleri söyler: “Siz sağa yahut sola sapınca, kulakların: Yol budur, bu yolda yürüyün, diye arkandan bir ses işitecek.” (İşaya 30:20, 21) Böyle bir rehberliği kabul eder miydiniz? Öyleyse Mukaddes Kitabın, yaşadığımız günlerin nasıl olacağını gerçekten önceden bildirip bildirmediğini ele alalım.
İsa’nın Takipçileri Anlamlı Bir Soru Soruyor
İsa’nın takipçileri şaşkınlık içinde olmalıydılar. İsa az önce onlara açıkça, Yeruşalim’in etkileyici mabet binalarının tamamen yıkılacağını söylemişti! Bu insanı afallatan bir peygamberlikti. Biraz sonra, Zeytinlik Dağında otururken, öğrencilerinden dördü İsa’ya şunu sordu: “Bize söyle, bu şeyler ne zaman olacak ve senin hazır bulunuşunun ve bu ortamın sona erişinin alameti ne olacak?” (Matta 24:3; Markos 13:1-4) Onlar fark etsinler ya da etmesinler, İsa’nın yanıtının uygulanacağı birden fazla durum olacaktı.
Yeruşalim’in mabedinin yıkılışı ve Yahudi ortamının sona erişi, Mesih’in hazır bulunuş dönemi ve tüm dünya ortamının sona erişiyle aynı zamana rastlamıyordu. Yine de, İsa verdiği oldukça uzun karşılıkta sorunun bütün bu yönlerini ustalıkla yanıtladı. Onlara, Yeruşalim’in yıkımından önce ne gibi koşullar olacağını anlattı; ayrıca hazır bulunuşu, yani tüm dünya ortamını yakında sona erdirmek üzere gökte Kral olarak hüküm süreceği dönem boyunca dünyada neler beklenmesi gerektiğini de onlara anlattı.
Yeruşalim’in Sonu
İlk önce İsa’nın Yeruşalim ve mabedi hakkında söylediklerini düşünelim. O, dünyadaki en önemli şehirlerden birinin yaşayacağı korkunç sıkıntılarla dolu bir zamanı otuz yılı aşkın bir süre önceden bildirdi. Luka 21:20, 21’deki şu sözlerine özellikle dikkat edin: “Yeruşalimi ordularla kuşatılmış gördüğünüz zaman, bilin ki, onun yıkılması yakındır. O vakit, Yahudiyede bulunanlar dağlara kaçsınlar, ve onun içinde olanlar çıksınlar; kırda olanlar oraya girmesinler.” Eğer Yeruşalim ordularla kuşatılacaksa, “onun içinde olanlar,” İsa’nın emrettiği gibi gerçekten oradan nasıl ‘çıkabileceklerdi?’ Belli ki, İsa bir fırsat kapısının açılacağını ima ediyordu. Açıldı mı?
MS 66’da Cestius Gallus yönetimindeki Roma orduları ayaklanan Yahudi kuvvetlerini Yeruşalim’e geri püskürtüp kent içinde kıstırdı. Hatta Romalılar kente de bir saldırı gerçekleştirerek mabedin duvarlarına kadar geldiler. Fakat o zaman Gallus, ordularını gerçekten şaşırtıcı bir şey yapmaya yönlendirdi. Onlara geri çekilme emri verdi! Sevinç içindeki Yahudi askerler, kaçan Romalı düşmanlarını kovalayıp onlara zarar verdiler. Böylece, İsa’nın önceden bildirdiği fırsat kapısı açıldı. Hakiki takipçileri onun uyarısını dinleyip Yeruşalim’den çıktılar. Bu hikmetli bir karardı, çünkü yalnızca dört yıl sonra, General Titus’un komutasında Roma orduları geri geldiler. Bu kez hiçbir kaçış olanağı yoktu.
Roma orduları Yeruşalim’i tekrar kuşatıp, etrafında kazıklarla bir istihkâm kurdular. İsa Yeruşalim hakkında şu peygamberlikte bulunmuştu: “Senin üzerine günler gelecek ki, düşmanların çevrene siper yapacaklar, çevreni kuşatacaklar, her yandan seni sıkıştıracaklar.”a (Luka 19:43) Çok geçmeden, Yeruşalim düştü; görkemli mabedi için için yanan bir harabe haline getirildi. İsa’nın sözleri tüm ayrıntılarıyla yerine geldi!
Bununla birlikte, İsa’nın zihninde Yeruşalim’in yıkımından daha fazlası vardı. Öğrencileri ayrıca hazır bulunuşunun alameti hakkında sormuşlardı. Onlar o sırada sordukları sorunun kapsamından habersizdi, fakat soru İsa’nın gökte Kral olarak hüküm sürmek üzere görevlendirileceği bir zamanla ilişkiliydi. İsa neleri önceden bildirdi?
Son Günlerdeki Savaşlar
Matta’nın 24 ve 25., Markos’un 13. ve Luka’nın 21. baplarını okursanız, İsa’nın çağımız hakkında konuştuğunun açık kanıtını göreceksiniz. O, savaşlarla dolu bir zamanı önceden bildirdi; bu sadece insanlık tarihini her zaman berbat etmiş olan ‘savaşlar ve savaş haberlerini’ değil, ‘milletin millete, ülkenin ülkeye karşı kalkacağı’ savaşları, yani uluslararası büyük savaşları içeriyordu.—Matta 24:6-8.
Bir an için savaşın yüzyılımızda geçirdiği değişimi düşünün. Savaş, geçmişte, sadece iki düşman milleti temsil eden orduların bir savaş alanında kılıçlarla dövüşerek, olsa olsa birbirlerine kurşun atarak çarpışması şeklindeyken bile yeterince korkunçtu. Fakat 1914’te Büyük Savaş çıktı. Milletler devrilen domino taşları gibi, birbiri ardına bu ilk küresel savaşa girdiler. Daha uzaktan ve daha çok insanı öldürmek amacıyla otomatik silahlar geliştirildi. Makineli tüfekler korkutucu bir verimlilikle mermi attı; hardal gazı binlerce askeri yaktı, kıvrandırdı, sakat bıraktı ve öldürdü; tanklar silahlarını ateşleyerek acımasızca düşman hatlarına doğru ilerlediler. Ayrıca uçaklar ve denizaltılar sahneye çıktı; bunlar sonraki daha karmaşık ve etkin modellerin yalnızca öncüleriydi.
İkinci Dünya Savaşı insanın hayal gücünün ötesindeydi; gerçekten milyonlarca insanı öldürerek kendisinden öncekini geride bıraktı. Aslında yüzen birer şehir olan büyük uçak gemileri, aralıklı seferlerle düşman hedeflerine gökten ölüm yağdıracak savaş uçaklarını uçurdu. Denizaltılar düşman gemilerini torpilleyerek batırdılar. Ve her bir ezici vuruşta binlerce can alan atom bombaları atıldı! Tıpkı İsa’nın peygamberlik ettiği gibi bu savaş çağını işaretleyen “korkunç şeyler” oldu.—Luka 21:11.
Savaşlar İkinci Dünya Savaşından bu yana azaldı mı? Hiç de değil. İçinde yaşadığımız 1990’larda bile bazen tek bir yıl içinde düzinelerce savaş sürüp gidiyor ve ölü sayısı milyonları buluyor. Ayrıca savaşların birincil kurbanları açısından da bir değişim olmuştur. Artık ölenler çoğunlukla askerler değildir. Bugün, savaş kurbanlarının çoğu—gerçekte yüzde 90’ından fazlası—sivillerdir.
Alametin Diğer Özellikleri
Savaşlar İsa’nın sözünü ettiği alametin sadece bir yönüdür. Ayrıca ‘kıtlıkların’ olacağı konusunda da uyardı. (Matta 24:7) Yeryüzünün tüm insanlığı beslemek üzere gerekenden fazla yiyecek üretmesine, tarım biliminin insan tarihinde görülmemiş ölçüde ilerlemesine, yiyecek maddelerini dünyanın her yerine ulaştıracak hızlı ve verimli ulaşım araçlarının varlığına rağmen, bu çelişki yaşanmaktadır. Bütün bunlara rağmen, dünya nüfusunun beşte biri her gün açtır.
Ayrıca İsa ‘yer yer salgın hastalıkların’ olacağını önceden bildirdi. (Luka 21:11, Müjde) Çağımızda yine ilginç bir çelişki yaşanmaktadır; daha iyi tıbbi tedaviye, teknolojik gelişmelere ve birçok yaygın hastalığı önleyen aşılara rağmen, salgın hastalıklar da daha önce hiç görülmemiş ölçüde artmıştır. I. Dünya savaşının hemen ardından gelen İspanyol Gribi savaştan çok can aldı. Bu hastalık New York gibi kentlerde öylesine bulaşıcıydı ki, insanlar hapşırdıkları için para cezasına çarptırılabilir ya da hapsedilebilirdi! Bugün, gerçekten salgın hastalık olarak adlandırılabilen kanser ve kalp hastalıkları her yıl milyonlarca can alıyor. Ayrıca, gerçekte tıp bilimince bilinen bir tedavisi olmayan AIDS can almaya devam ediyor.
İsa, son günleri büyük ölçüde yaygın tarihsel ve siyasal koşulları bakımından ele alırken, resul Pavlus toplumsal sorunları ve hüküm sürecek tutumları vurguladı. Kısmen şunları yazdı: “Bunu bilin ki, son günlerde başa çıkılması güç, kritik zamanlar olacak. Çünkü insanlar, kendilerini seven, . . . . vefasız, doğal sevgiden yoksun, herhangi bir anlaşmaya açık olmayan, . . . . özdenetimden yoksun, azgın, iyilik düşmanı, hain, inatçı, kibirli, zevki Tanrı’dan daha çok seven . . . . olacaklardır.”—II. Timoteos 3:1-5.
Bu sözler size tanıdık geliyor mu? Bugün dünyadaki toplumsal çürümenin sadece bir yönü olan aile parçalanmasını düşünün. Çok sayıda parçalanmış aile, dövülen eşler, kötüye kullanılan çocuklar ve hırpalanan yaşlı ana-babalar; bütün bunlar insanların “doğal sevgiden yoksun,” “azgın,” hatta “hain” ve “iyilik düşmanı” olduklarını ne kadar açık bir şekilde gösteriyor! Gerçekten, günümüzde bu özellikleri salgın düzeyinde görüyoruz.
Önceden Bildirilen Nesil Bizimki mi?
Bununla birlikte, ‘Bu koşullar her zaman insanlığa rahatsızlık vermemiş midir? Bu eski peygamberliklerde önceden bildirilen neslin günümüzdeki nesil olduğunu nasıl bilebiliriz?’ diye sorabilirsiniz. İsa’nın zamanımızdan söz ettiğine ilişkin kanıtın üç yönünü ele alalım.
Birincisi, Yeruşalim’in ve mabedinin yıkımı, peygamberliğin kısmi, ilk gerçekleşmesiyse de, İsa’nın sözleri kesinlikle o zamanın çok ötesindeki geleceğe işaret ediyordu. Yeruşalim’i yıkan felaketten yaklaşık 30 yıl sonra İsa, yaşlı resul Yuhanna’ya, önceden bildirilen koşulların—savaşlar, açlık, salgın hastalıklar ve sonuç olarak meydana gelen ölümlerin—gelecekte dünya çapında olacağını gösteren bir rüyet verdi. Evet, bu sıkıntılar sadece belli bir yeri değil, tüm ‘dünyayı’ kapsayacaktı.—Vahiy 6:2-8.
İkincisi, bu yüzyılda İsa’nın verdiği alametin bazı özelliklerinin son haddine varan ölçüde yerine geldiği söylenebilir. Örneğin, 1914’ten bu yana meydana gelen savaşlardan daha da kötü bir savaş çıkabilir mi? Günümüzün tüm nükleer güçlerinin ellerindeki silahları kullanacağı bir III. Dünya Savaşı çıksa, bu felaket sonrası yeryüzü, büyük olasılıkla yanarak kavrulmuş ıssız bir yer olacak ve insanlık, nesli tükenmiş bir varlık durumuna gelecek. Benzer şekilde, Vahiy 11:18 milletlerin ‘gazaplandığı,’ bu günlerde, insanlığın ‘yeri harap edeceğini’ önceden bildirdi. Tarihte ilk kez şimdi çevrenin kirlenmesi ve bozulması bu gezegenin yaşanabilirliğini tehdit etmektedir! Böylece bu özellik de gerçekleşmekte, başka sözlerle son haddine varmak üzeredir. Savaşlar ve kirlenme, gerçekten insanın kendini ve bu gezegeni yok edeceği noktaya dek sürecek mi? Hayır; çünkü bizzat Mukaddes Kitap yeryüzünün, üzerinde yaşayan dürüst yürekli insanlarla birlikte sonsuza dek kalacağını bildiriyor.—Mezmur 37:29; Matta 5:5.
Üçüncüsü, son günlerin alameti, bir bütün olarak ele alındığında özellikle ikna edicidir. Toplu olarak, İsa’nın üç İncil’de sözünü ettiklerini, Pavlus’un yazılarındakileri ve Vahiy’dekileri hesaba kattığımızda, bu alametin birçok özelliğinin olduğunu görürüz. Bir kimse, diğer çağlarda da benzer sorunların olduğunu söyleyerek bu özellikleri tek tek tartışabilir; fakat tümünü birlikte düşündüğümüzde, bunların açıkça tek bir döneme, yani bizim çağımıza işaret ettiği görülür.
Ancak tüm bunların anlamı nedir? Mukaddes Kitap çağımızı yalnızca umutsuz ve çaresiz bir dönem olarak mı tarif ediyor? Kesinlikle hayır!
İyi Haber
Son günlerle ilgili alametin en göze çarpan özelliklerinden biri Matta 24:14’te kayıtlıdır: “Krallığın bu iyi haberi, bütün milletlere bir şahitlik amacıyla dünyanın oturulan her yerinde vaaz edilecektir, ve son o zaman gelecektir.” Bu yüzyılda, Yehova’nın Şahitleri insan tarihinde eşi olmayan bir iş yerine getirmektedirler. Onlar Yehova Tanrı’nın Gökteki Krallığı hakkındaki Mukaddes Kitabın mesajını, yani bu Krallığın ne olduğu, nasıl yönettiği, neler gerçekleştireceğiyle ilgili mesajı kabul edip tüm yeryüzüne yaymışlardır. Bu konu hakkında 300’den fazla dilde yayın basıp bunları, hemen hemen yeryüzündeki her ülkede insanlara evlerinde, caddeler ya da işyerlerinde sunmuşlardır.
Böyle yapmakla onlar bu peygamberliği yerine getirmektedirler. Ayrıca ümit de yaymaktadırlar. İsa’nın bunu kötü değil, “iyi haber” olarak adlandırdığına dikkat edin. Bu karanlık zamanlarda bu nasıl olabilirdi? Çünkü Mukaddes Kitabın ana mesajı, bu eski dünyanın sonunda ne kadar kötü şeyler olacağıyla ilgili değildir. Onun ana mesajı Tanrı’nın Gökteki Krallığını içerir; bu Krallık her barışsever insan için çok değerli olan bir şey vaat etmektedir—kurtuluş.
Bu kurtuluş nedir ve siz nasıl elde edebilirsiniz? Lütfen sonraki makaleleri gözden geçirin.
[Dipnot]
a Bu kez kozlar kesinlikle Titus’un elindeydi. Yine de, iki önemli konuda yapmak istediğini gerçekleştiremedi. Barışçı bir şekilde teslim olmaları için teklifler yaptı, fakat şehir liderleri inatçılıkla ve anlaşılmaz şekilde bunu reddetti. Sonunda şehrin duvarlarında gedik açıldığında, mabedin yıkılmamasını emretti. Yine de mabet tümüyle yakıldı! İsa’nın peygamberliği, Yeruşalim’in yıkılacağını ve mabedin yerle bir edileceğini açıklamıştı.—Markos 13:1, 2.
[Sayfa 5’teki pasaj]
İnsanlar ‘Neden koşullar böylesine kötü? İnsanlık nereye gidiyor?’ gibi rahatsız edici sorulara yanıt arıyor
[Sayfa 6’daki pasaj]
Bugün, savaş kurbanlarının yüzde 90’ından fazlası sivillerdir
[Sayfa 7’deki resim]
İsa’nın Yeruşalim’in yıkılmasıyla ilgili peygamberliği tüm ayrıntılarıyla yerine geldi
-