Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • yb12 s. 164-255
  • Ruanda

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Ruanda
  • Yehova’nın Şahitlerinin 2012 Yıllığı
  • Altbaşlıklar
  • ZOR ZAMANLAR
  • HAKİKAT IŞIĞININ İLK KIVILCIMLARI
  • RUANDALI BİR KARDEŞ GERİ DÖNÜYOR
  • RUANDALILAR HAKİKATİ BENİMSİYOR
  • GÖREVLİ VAİZLER ÜLKEYE ALINMIYOR
  • “ÇOK ÇALIŞKANDILAR”
  • YASAL OLARAK TANINMA MÜCADELESİ
  • HAPİS HAYATI
  • ZULÜM ŞİDDETLENİYOR
  • ÇEVRE GÖZETMENİ HAPİSHANEYİ “ZİYARET EDİYOR”
  • DUYURU İŞİ DIŞARIDA DA DEVAM EDİYOR
  • SAVAŞ VE SİYASİ KARGAŞA
  • SONUNDA YASAL OLARAK TANINIYORUZ!
  • ÇOK ÖZEL BİR İBADET!
  • BÜRO İNŞASI PLANLANIYOR
  • SOYKIRIM BAŞLIYOR!
  • KÜÇÜK BİR KIZIN DUASI AİLEYİ KURTARIYOR
  • DURUM KÖTÜLEŞİYOR
  • SAVAŞA VE ÖLÜME MEYDAN OKUDULAR
  • JEAN VE CHANTAL’IN HİKÂYESİ
  • SAKLANARAK GEÇEN 75 GÜN!
  • YARDIM EDENE YARDIM
  • YÜZ BİNLERCE İNSAN KAÇTI
  • KOLERA SALGINI
  • MÜLTECİ KAMPLARINDA HAYAT
  • RUANDA’YA DÖNÜŞ
  • “ADETA SEVDİKLERİMİZ DİRİLMİŞTİ!”
  • DUYURU İŞİ TEKRAR HIZ KAZANIYOR
  • OĞULLARI KAYBOLMUŞTU, BULUNDU!
  • KUZEYDE YENİDEN KARIŞIKLIK BAŞLIYOR
  • CESUR BİR ÇİFT
  • TOPLANTI SALONU PROJESİ
  • KONGO’NUN DOĞUSUNDA BİR YANARDAĞ PATLIYOR
  • FAALİYETİMİZDEKİ DÖNÜM NOKTALARI
  • YENİDEN TARAFSIZLIK MÜCADELESİ
  • GELECEĞE UMUTLA BAKIYORLAR
  • RUANDA İÇİN BAŞKA BİR DÖNÜM NOKTASI
Yehova’nın Şahitlerinin 2012 Yıllığı
yb12 s. 164-255

Ruanda

RUANDA Afrika’nın en küçük ve en güzel ülkelerinden biridir. Bin Tepeler Diyarı olarak da bilinen bu ülke, dağlar, ormanlar, göller ve şelalelerle doludur. Burası sayısız türde bitki ve hayvana ev sahipliği yapar. Batısındaki Kongo Demokratik Cumhuriyetia sınırı ve kuzeyindeki Uganda sınırı boyunca uzanan dağlık bölgeye, heybetli Virunga Dağları hâkimdir. Bu sıradağların en yüksek noktası olan Karisimbi Tepesi, yaklaşık 4.480 metre yüksekliğinde faaliyetsiz bir yanardağdır. Kar ve dolu yüzünden çoğu zaman tepesinde beyaz bir şapka varmış gibi görünür. Dağların etekleri ise bambularla ve yağmur ormanlarıyla kaplıdır. Nesli tükenmekte olan altın maymunlar, bu ormanlardaki dalların ve sarmaşıkların arasında oradan oraya sallanır. Bu verimli topraklarda Ruanda’nın en ünlü canlılarından biri olan dağ gorili de yaşar.

Egzotik bitkiler ve zengin bitki örtüsü Kivu Gölü kıyılarına ve Nyungwe Ormanı’na kadar uzanır. Bu ormanda, şempanzeler ve siyah beyaz colobus maymunları da dahil olmak üzere 70’ten fazla memeli türü yaşar. Ayrıca yaklaşık 270 ağaç türü ve 300’e yakın kuş türü de bu ormanın sakinleri arasındadır. Kelebekler ve orkideler ise koruma altına alınmış bu bölgenin güzelliğine güzellik katar.

Nyungwe Ormanı’nın derinliklerinden doğan küçük bir dere, doğuya doğru azar azar akmaya başlar. Yol boyunca diğer çaylar ve akarsularla birleşerek Victoria Gölü’ne dökülür. Bu gölden güç ve hız kazanan nehir, artık kuzeye doğru yapacağı uzun yolculuğa hazırdır. Yolculuğu sırasında Etiyopya’nın yanından, Sudan topraklarından geçerek Mısır’a ulaşıp buradan Akdeniz’e dökülür. Afrika’nın orta kesiminde bulunan ormanlık tepelerden mütevazı bir başlangıç yaparak 6.825 kilometre yol alan bu nehir, yani Nil Nehri, dünyanın en uzun nehirlerinden biri unvanına sahiptir.

ZOR ZAMANLAR

Ancak ne yazık ki bu küçücük ülke korkunç bir katliama sahne oldu. Yüz binlerce erkek, kadın ve çocuk son yüzyıllarda yaşanan en vahşi soykırımda acımasızca katledildi. Akıl almaz vahşet görüntüleri tüm dünyada yayımlandı ve birçok kişi, insanın insana yaptığı bu gaddarlık karşısında dehşete düştü (Vaiz 8:9).

Peki bu korkunç dönemde ve sonraki yıllarda Yehova’nın sadık hizmetçileri ne yaptı? Nyungwe Ormanı’ndan doğan küçücük bir dereyken karşısına çıkan tüm engelleri aşıp Afrika güneşinin yakıcı sıcağında varlığını sürdürerek coşkun bir nehir haline gelen Nil Nehri gibi, Ruanda’daki Yehova’nın Şahitleri de karşılaştıkları tüm sıkıntılara rağmen Tanrı’ya sadakatle hizmet etmeyi sürdürdüler. Şiddetli zulümlere ve çok büyük zorluklara dayanarak dünya çapındaki iman kardeşleri için güç ve teşvik kaynağı oldular. Ruanda’daki sevgi dolu, imanlı ve vefalı kardeşlerin dokunaklı yaşam öykülerini okumak sizi derinden etkileyecek. Umarız bu olaylar, Yehova’yla ilişkinizin ne kadar değerli olduğunun daha da farkına varmanıza ve kardeşlerle ilişkinize daha fazla önem vermenize yardım eder.

HAKİKAT IŞIĞININ İLK KIVILCIMLARI

Ruanda’daki duyuru faaliyetiyle ilgili ilk rapor Yehova’nın Şahitlerinin 1971 Yıllığı’nda yayımlandı. Orada şöyle yazıyordu: “Bu yılın [1970] Mart ayında özel öncü bir çift Ruanda’ya giriş yapabildi ve böylece başkent Kigali’de duyuru faaliyetini başlatmış oldular. Orada, Krallık mesajına olumlu karşılık veren sıcakkanlı insanlarla karşılaştılar, hatta ilgi gösteren biri iyi haberi duyurmaya bile başladı. Svahili dili konuşan çok az insan olmasına rağmen, öncü çift daha şimdiden on kişiyle Kutsal Kitabı incelemeye başladı. Ayrıca iyi haberi daha geniş çapta duyurabilmek amacıyla Kinyaruanda dilini öğrenmek için büyük çaba harcıyorlar.”

Bu raporda bahsedilen özel öncü çift Tanzanyalı Oden Mwaisoba birader ve eşi Enea’ydı. Yerel dil olan Kinyaruandayı daha bilmedikleri için ilk başlarda, çoğu Kongo ya da Tanzanya’dan gelmiş Svahili dili konuşan insanları ziyaret ettiler. 1971 yılının Şubat ayında rapor veren dört müjdeci vardı. Fakat Kinyaruanda dilinde hiçbir yayın yoktu ve dil problemi ilerlemeyi yavaşlatıyordu.

Kenya’da hizmet eden cesur çevre gözetmeni Stanley Makumba, Ruanda’yı ilk olarak 1974’te ziyaret etti. O günler hakkında şöyle diyor: “Uganda-Ruanda sınır karakolundan Ruhengeri’ye giden sadece birkaç otobüs vardı. Hınca hınç dolu bir kamyonun arkasında ayakta gidiyordum, ayağımı bile kıpırdatamıyordum. Eşim öne, şoförün yanına oturmuştu. Gideceğimiz yere vardığımızda eşim beni tanıyamadı, çünkü yüzüm ve saçlarım toz toprak içinde kalmıştı. Yolculuktan dolayı sırtım o kadar ağrıyordu ki hem hafta boyunca ibadetlerde hem de hafta sonu yaptığımız küçük çevre ibadetinde, konuşmaları oturarak yapmak zorunda kaldım. Kardeşleri ziyaret edeceğimde onlara ne zaman orada olacağımı söyleyemiyordum, çünkü ne zaman hangi araca binebileceğimizi biz de bilmiyorduk!”

RUANDALI BİR KARDEŞ GERİ DÖNÜYOR

Ruanda’da bu gelişmeler yaşanırken Ruandalı bir birader olan Gaspard Rwakabubu, Kongo’daki bakır madenlerinde teknisyen olarak çalışıyordu. O şöyle anlatıyor: “1974’te Kolwezi’de Hizmet Kursuna katılmıştım. Öğretmenlerimizden biri olan Michael Pottage, Kinşasa’daki Büronun, kendi ülkesine dönerek oradaki duyuru faaliyetine yardım edebilecek Ruandalı bir ihtiyar aradığını söyledi ve gitmek isteyip istemediğimi sordu. Eşim Melanie’yle konuşup haber vereceğimi söyledim.

O sırada maden şirketindeki patronum beni eğitim için Almanya’ya göndermeyi teklif etti. İşimde çok başarılıydım ve maaşım sürekli artıyordu. Yine de sadece birkaç gün içinde karar verdik. Pottage biradere Ruanda’ya geri dönme davetini kabul ettiğimizi söyledim. Patronum kararımı anlayamadı. Bana ‘Burada kalırsan Yehova’nın Şahidi olamaz mısın? Neden Ruanda’ya dönmen gerekiyor?’ diye sordu. Hatta iyi niyetli bazı kardeşler bile beni vazgeçirmeye çalıştı. Şöyle dediler: ‘Dört çocuğun var, otur Luka 14:28-30’u oku ve tekrar düşün.’ Ancak biz kararımızı çoktan vermiştik.

Patronum Ruanda’ya uçuşumuzla ilgili tüm masrafları karşıladı. 1975 yılının Mayıs ayında Kigali’ye vardığımızda maden şirketinde çalışırken oturduğumuz evden oldukça farklı olan kerpiç bir ev kiraladık. Ama biz kendimizi hazırlamıştık ve hedefimize ulaşmaya kararlıydık.”

Başka ülkelerden gelen özel öncüler Svahili dili konuştuğundan birçok kişi öncülerin bu dili öğretmek için geldiğini düşünüyordu. Fakat Gaspard ve ailesi oraya geldiğinde bu düşünce değişti, çünkü onlar hakikati Kinyaruanda dilindeki Kutsal Kitabı kullanarak öğretiyorlardı.

Gaspard Rwakabubu birader “Krallığın Bu İyi Haberi” başlıklı 32 sayfalık kitapçığı Kinyaruanda diline tercüme etti. Bu kitapçık 1976’da yayımlandı ve çok ilgi çekti. İnsanlar otobüslerde, sokaklarda bu kitapçığı okuyordu. Kitapçıkta Yehova isminin kullanılması birçok sohbete olanak sağladı.

RUANDALILAR HAKİKATİ BENİMSİYOR

O zamanlar ülkede aşağı yukarı 11 müjdeci vardı ve çoğu Ruandalı değildi. Hakikati öğrenen ilk Ruandalılardan biri Justin Rwagatore’ydi. Kutsal Kitabı Tanzanyalı özel öncülerle Svahili dilinde incelemeye başladı, çünkü onlar Fransızca ya da Kinyaruanda dili bilmiyorlardı. Dışa dönük ve cana yakın biri olan Justin, 1976’da vaftiz edildi ve Save’de yaşamaya başladı. Burası Ruanda kralının 1900 yılında Katoliklerin misyonerlik yapmasına izin verdiği ilk yerdi. Justin oradaki insanların Kutsal Kitabın gerçek öğretilerini bilmeye hevesli olduğunu hatırlıyor. Ancak papazlar Yehova’nın Şahitlerine düşmanca davrandılar ve cemaatlerinin onları dinlemesini ya da yayınlarından almasını yasakladılar.

Hakikati kabul eden ilk Ruandalılardan biri de gayretli bir birader olan Ferdinand Mugarura’ydı. 1969’da Kongo’nun doğusunda yaşarken eline Svahili dilinde Hayata Sevk Eden Hakikat kitabı geçti. Daha sonra, kendisine en yakın Şahitlerin nerede olduğunu öğrenince, ibadetlere katılmak ve Kutsal Kitabı incelemek için başka iki kişiyle birlikte her cuma 80 kilometre yol yürüyüp Şahitlerin yanına gitmeye başladı. Pazartesileri de yine yürüyerek eve dönüyorlardı. Ferdinand 1975’te, tetkiklerinden biriyle aynı gün vaftiz edildi ve 1977’de özel öncü olarak Ruanda’ya gönderildi. Önceki yıl orada bir çevre ibadeti yapılmıştı. Rwakabubu ailesinin evinin salonunda yapılan bu ibadete 34 kişi katılmış ve 3 kişi vaftiz edilmişti.

GÖREVLİ VAİZLER ÜLKEYE ALINMIYOR

Dünya çapındaki sahamızın ihtiyaçlarıyla sürekli ilgilenen Yönetim Kurulu aslında Ruanda’ya daha önce görevli vaizler tayin etmişti. 1969’da Gilead Okulunun 47. sınıfından mezun olan dört vaiz orada hizmet edecekti.

Nicholas Fone o günler hakkında şunları anlatıyor: “Ocak ayının sonunda Knorr birader sınıfa hizmet edecekleri yerleri açıkladı. Paul ve Marilyn Evans’a Ruanda’ya tayin edildiklerini söyledi. Sonra bana ve eşime dönüp ‘Siz de onlarla gidiyorsunuz!’ dedi. Çok heyecanlanmıştık. Toplantıdan sonra hemen Gilead kütüphanesine koştuk, büyük bir atlas alıp Ruanda’yı bulmaya çalıştık. Ancak daha sonra Ruanda’ya giriş izni alınamadığını bildiren bir mektup aldık. Hayal kırıklığına uğramıştık ama sonra yeni bir yere tayin edildik. Paul ve Marilyn’le birlikte Kongo’da hizmet edecektik.”

1976’da Gilead’ın 60. sınıfından mezun olan iki çift Ruanda’ya tayin edildi. Ülkeye giriş izni alan bu dört görevli vaiz bir ev kiraladı, iyi haberi cesaretle duyurmaya ve Kinyaruanda dili öğrenmeye başladı. Üç ay sonra vize süreleri dolunca Göçmenlik Bürosu vizelerini yenilemeyi kabul etmedi ve görevli vaizler Kongo’nun doğusundaki Bukavu’ya tayin edildiler.

“ÇOK ÇALIŞKANDILAR”

Tanzanya ve Kongo’dan gelen özel öncüler 1970’lerin ortalarında çeşitli sebeplerle Ruanda’dan ayrılmaya başladı. Aynı dönemde Ruandalı kardeşler öncülük yapmaya ve iyi haberi ülkenin dört bir yanında duyurmaya başladılar. Sonra 1978’de Hakikat kitabı ve iki broşür Kinyaruanda diline tercüme edildi. Ayrıca ayda bir kez Gözcü Kulesi yayımlanmaya başlandı. Bu yayınlar duyuru faaliyetinin ilerlemesine katkıda bulundu. Görevli vaiz Manfred Tonak o ilk Ruandalı öncüler hakkında şöyle diyor: “Çok çalışkandılar ve hizmete çok zaman ayırıyorlardı. Yeni müjdeciler de onları örnek aldı.”

Gaspard Niyongira o günlerde iyi haberin nasıl yayıldığını şöyle anlatıyor: “1978’de vaftiz edildiğimde, bu kadar çok kişinin hakikati kabul etmesi din adamlarını korkutmaya başlamıştı. Büyük ibadetlerimize yüzlerce kişi katılıyordu. Hizmete çıktığımızda çekirge sürüsü gibi oluyorduk! Genellikle, 20 kadar müjdeci Kigali’nin merkezinden yaya olarak yola çıkar ve iyi haberi duyurarak yaklaşık 10 kilometre uzaktaki Kanombe’ye giderdi. Öğleyin yemek molası verir, sonra da 7 kilometre uzaktaki Masaka’ya kadar aynı şekilde devam ederlerdi. Akşamleyin de otobüsle Kigali’ye geri dönerlerdi. Ülkenin başka yerlerinde de kardeşler gruplar halinde aynı şeyi yapıyordu. Bu yoğun duyuru faaliyeti sonucunda doğal olarak insanlar Ruanda’da binlerce Yehova’nın Şahidi olduğu izlenimine kapıldı. Bunun üzerine hakkımızda çeşitli suçlamalarda bulunuldu ve bu, yetkililerin bizi yasal olarak tanımayı reddetmesine yol açtı.”

Hakikat için büyük coşku duyan Ruanda’daki kardeşler, başka ülkelerdeki kardeşleriyle görüşmenin sevincini tatmak istiyordu. Aralık 1978’de bu amaçla aralarında çocukların da olduğu yaklaşık 37 kişi “Muzaffer İman” temalı uluslararası ibadete katılmak üzere Uganda üzerinden Nairobi’ye (Kenya) gitti. 1.200 kilometreden daha uzun bir mesafe kateden kardeşler zorlu bir yolculuk yaptı. Ulaşım araçlarının saatleri belirsizdi ve sık sık arızalanırlardı. Üstelik Uganda’da siyasi istikrarsızlık vardı. Delegeler nihayet Kenya sınırına vardığında Uganda sınır görevlileri onları casuslukla suçladı, tutukladı ve Kampala’daki (Uganda) karargâha götürdü. Dönemin Uganda devlet başkanı İdi Amin onları bizzat sorguya çekti. Sorularına tatmin edici yanıtlar alan Amin, delegelerin serbest bırakılmasını emretti. Kardeşler Nairobi’deki ibadetin ilk gününü kaçırsalar da, pek çok farklı milletten barış içinde bir araya gelmiş binlerce kardeşi görmek onlara büyük sevinç verdi.

YASAL OLARAK TANINMA MÜCADELESİ

Yehova’nın Şahitlerinin öğrettiği Kutsal Kitap hakikatleri ve yüksek ahlak standartları herkesin hoşuna gitmedi. Pek çok kişinin hakikate olumlu karşılık vermesi özellikle papazları tedirgin etti. Rwakabubu birader o günleri şöyle anlatıyor: “Eskiden dindar birer Katolik, Protestan ve Adventist olan pek çok kişi, bağlı olduğu kiliseye ayrıldığına dair mektup gönderdi. Bir biraderin de dediği gibi, duyuru faaliyeti tüm kurumlaşmış dinleri yakıp yok eden bir ateş gibiydi. Kısa süre içinde Kigali cemaatinin ibadetlerine katılanların sayısı 200’ü aştı. Başlarda din adamları bizi pek ciddiye almadı, çünkü az kişiydik. Ama sayımız arttıkça bazıları bizi ülke için tehdit oluşturmakla suçladı. Hemen hemen aynı dönemde Ruanda’daki Katolik Kilisesinin başpiskoposu Vincent Nsengiyumva’nın, iktidar partisinin merkez komitesi üyesi olması da dikkate değer bir gelişmeydi.

Sayımız hızla artıyordu ve ülkeye görevli vaizlerin gelmesi, İbadet Salonlarının inşa edilmesi ve büyük ibadetler yapılması için yasal olarak tanınmamız gerekiyordu. Kenya Bürosu, Belçika’dan Ernest Heuse biraderin bakanlarla görüşüp yasal tanınma talebinde bulunması için bir düzenleme yaptı. Ama biraderin çabaları sonuç vermedi. Daha sonra 1982’de Kenya Bürosunun tavsiyesiyle, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanına bir mektup yazıp yasal tanınma talebinde bulunduk. Bu dilekçeyi başka iki özel öncüyle birlikte ben de imzaladım. Ancak hiçbir cevap alamadık.”

Bu sırada muhalefet şiddetlendi. Sakin, ağırbaşlı bir birader olan Antoine Rugwiza, ulusal bir radyo programında devlet başkanının, Ruanda halkının inançlarına hakaret edenlere müsamaha gösterilmeyeceğini söylediğini hatırlıyor. Herkes onun Yehova’nın Şahitlerini kastettiğini anlamıştı. Bundan kısa bir süre sonra kardeşlerin bir araya gelmesi yasaklandı. Tutuklamalar da olacağına dair söylentiler yayıldı. Rwakabubu birader sorgulanmak üzere iki kez Devlet Güvenlik Dairesine çağrıldı.

Sonra Kasım 1982’de Kiala Mwango, Ruanda’nın Butare, Gisenyi ve Kigali kentlerinde yapılacak çevre ibadetlerinin gözetimi için eşi Elaine’le birlikte Nairobi’den oraya gönderildi. Bu ibadetlere Rwakabubu birader başkanlık etti. Kigali’deki ibadetin bitmesinin hemen ardından birader üçüncü kez başkanlık sarayına çağrıldı. Ancak bu kez geri dönmedi! Dört gün içinde, yasal tanınma talebini imzalayan diğer iki özel öncü de tutuklandı. Üçü de mahkemeye çıkarılmadan ve kendilerini yasal olarak savunma hakkı verilmeden hapse atıldı. Bunu başka tutuklama olayları da takip etti. İbadet Salonu kapatıldı ve kapısına kilit vuruldu. Adalet Bakanının illere gönderdiği bir mektupla Yehova’nın Şahitlerinin faaliyetleri yasaklandı.

Sonunda 1983’ün Ekim ayında, yasal tanınma başvurusunu imzalayan üç birader mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme onları insanları kandırmak ve dolandırmakla suçladı; bunlar asılsız ve hiçbir temele dayanmayan iddialardı. Dava sırasında kanıt olarak ne bir belge sunuldu ne de bir tanık dinlendi. Yine de bu üç birader ikişer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hatta çıkarılan bir af sonucu hapisteki katiller serbest bırakıldığında bile bu sadık kardeşlerimiz tahliye edilmedi. Gisenyi’de de beş Şahit hüküm giymemelerine ve geçerli bir mahkeme kararı olmamasına rağmen neredeyse iki yıl hapis yattı.

HAPİS HAYATI

Hapiste hayat korkunçtu. Günde bir öğün yemek çıkıyordu, o da fasulye ve manyok’tan ibaretti. Ayda sadece bir kez et veriliyordu. Yataklarda tahtakurusu vardı ve koğuşlar tıklım tıklım dolu olduğundan pek çok mahkûm yerde yatıyordu. Yıkanmak için çok az su vardı. Kardeşler azılı suçlularla aynı koğuşlarda kalıyordu. Gardiyanlar genellikle acımasızdı ama Jean Fataki adlı gardiyan kardeşlere iyi davranıyordu. O, Kutsal Kitabı incelemeyi kabul etti, vaftiz edildi ve bugün hâlâ öncü olarak sadakatle hizmet ediyor.

Rwakabubu birader orada yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “Biz hapishanedeyken başpiskopos orada bir Missa ayini düzenledi. Dinleyicilerine Yehova’nın Şahitlerine karşı dikkatli olmalarını söyledi. Daha sonra bazı Katolik mahkûmlar bize başpiskoposun neden öyle dediğini sordu; çünkü onlar Yehova’nın Şahitlerinin tehlikeli insanlar olmadığını görebiliyordu.”

Bu arada Roger ve Noella Poels, Belçika’dan Kigali’ye geldi. O sırada üç birader hâlâ hapisteydi. Ülkede çalışmak üzere bir iş sözleşmesi olan Roger, biraderlerin durumu hakkında Adalet Bakanıyla görüşme yapmak için randevu aldı. Ona inançlarımızı açıklamak ve hükümetin neden Yehova’nın Şahitlerine karşı olduğunu nazikçe sormak istiyordu. Bakan sohbeti kısa keserek biradere şöyle dedi: “Sizi yeterince dinledim Bay Poels! İlk uçakla Brüksel’e dönüyorsunuz. Sınır dışı edildiniz!”

Üç birader sadık kaldıkları ve pes etmedikleri için, iki yıllık hapis cezasını tamamlamak zorunda kaldılar; neyse ki ikinci yıl koşulların çok daha iyi olduğu bir hapishaneye nakledildiler. Kasım 1984’te de serbest bırakıldılar.

ZULÜM ŞİDDETLENİYOR

Muhalefet sürüyordu. Bir radyo yayınında Yehova’nın Şahitleri kötü ve fanatik insanlar olarak tanıtıldı. 1986 yılının Mart ayına gelindiğinde ülkenin her yerinde tutuklamalar artık yaygın hale gelmişti. Tutuklananlar arasında Augustin Murayi de vardı. O, bir Hıristiyan olarak tarafsız kaldığından, İlk ve Orta Öğretim Bakanlığındaki genel müdürlük görevinden alınmıştı. Gazetelerin, özellikle de radyoların sözlü saldırılarına hedef oldu.

Ülke çapında başka birçok kardeş, hatta küçük çocukları olan hamile hemşireler bile tutuklandı. 1986 yılının sonlarına doğru davalarının görülmesini beklemek için Kigali’deki merkez hapishaneye transfer edildiler. Vatanı yücelten marşlar söylemedikleri, başkanın rozetini takmadıkları ve siyasi parti kartı almadıkları için, insanlar Yehova’nın Şahitlerinin devlete karşı olduğunu ve hükümeti devirmeye çalıştığını düşündüler.

Phocas Hakizumwami, yüzünde mutlu bir gülümsemeyle şunları anlatıyor: “İlk tutuklananlardan bazıları Nyabisindu cemaatindeki kardeşlerdi. Eninde sonunda geriye kalanların da tutuklanacağını biliyorduk, yani sahamız değişmek üzereydi; o zaman iyi haberi hapishanenin dışında değil içinde duyuracaktık. Bu yüzden önce ‘dışarıdaki’ sahamızda büyük bir duyuru faaliyetinde bulunmaya karar verdik. Çarşılara gidip pek çok dergi ve kitap dağıttık. Hapse girmeden önce sahamızı taramamıza yardım etmesi için Yehova’ya dua ettik. Gerçekten de yardım etti, çünkü 1 Ekim 1985’te sahamızı bitirdik. Ve yedi gün sonra hapse atıldık.”

Ertesi yıl Palatin Nsanzurwimo ve eşi Fatuma devlet güvenlik ajanları tarafından tutuklandı. Sekiz saat sorguya çekildikten ve evleri didik didik arandıktan sonra üç çocuklarıyla birlikte hapishaneye götürüldüler. Onlar giderken Palatin’in erkek kardeşi de peşlerinden gitti ve beş yaşındaki oğullarıyla dört yaşındaki kızlarını alıp onların sorumluluğunu üstlendi. Palatin ve Fatuma 14 aylık bebekleriyle birlikte hapse atıldılar. Fatuma daha sonra başka bir hapishaneye nakledildi ve dokuz ay orada kaldı.

Aynı dönemde Jean Tshiteya’nın dört çocuğu okuldan atıldı. Kısa süre sonra bir gün eve döndüğünde evini darmadağın bir halde buldu. Karısı tutuklanmıştı ve çocuklar evde yalnız kalmıştı. Çok geçmeden Jean da tutuklandı ve Butare’de, karısıyla diğer kardeşlerin bulunduğu hapishaneye atıldı. Sonra Butare’deki hapishanelerde olan tüm Şahitler Kigali’deki merkez hapishaneye gönderildi. Tüm bunlar olurken çocuklarına Kigali’deki kardeşler baktı.

Tshiteya birader şunları hatırlıyor: “Diğer bölgelerdeki hapishanelerden Kigali’deki merkez hapishaneye kardeşler getirildiğinde Şahitler birbirlerini sevinç içinde ‘Komera!’, yani ‘Güçlü ol!’ diye selamlıyordu. Gardiyanlardan biri bunu duyunca sertçe şöyle dedi: ‘Siz delisiniz! İnsan hapiste nasıl güçlü olabilir?’”

Ancak dürüst insanlar tutuklamalara rağmen cesaretsizliğe kapılmadı ve zulmün çoğu zaman olumlu sonuçları oldu. Sıcakkanlı ve coşkulu bir hemşire olan Odette Mukandekezi de o dönemde tutuklanan pek çok kardeşten biriydi. Şöyle anlatıyor: “Zulüm gördüğümüz dönemde kardeşler tutuklanıyor ve dövülüyordu. Bir gün sığır güden küçük bir kızın yanından geçtik. İsmi Josephine’di. Kutsal Kitabı vardı ve orada ilk Hıristiyanların iftiralara uğradığını, zulüm gördüğünü, kırbaçlandığını ve hapse atıldığını okumuştu. Şahitlerin zulüm gördüğünü bildiğinden onların dininin doğru olduğu sonucuna varmıştı ve Kutsal Kitabı incelemek istediğini söyledi. O şimdi bir kardeşimiz.”

Yasak sırasında Gaspard Niyongira kamyon şoförü olarak çalışıyordu ve işi gereği sık sık Nairobi’ye (Kenya) gidiyordu. Dönüşte kamyonundaki özel bir bölmeye yayınları koyup bunları gizlice Ruanda’ya sokuyordu. Bu bölme, altı koli yayın alabiliyordu. Aynı dönemde Henry Ssenyonga da Uganda’nın batısından motosikletiyle düzenli olarak dergi getiriyordu.

İbadetleri küçük gruplar halinde yapmak zorundalardı. Yetkililer Yehova’nın Şahitlerinin ibadet yaptığından şüphelenirse arama yapmaya başlardı. Niyongira birader şöyle anlatıyor: “Evimin dışında ek bir bina vardı, orada gizlice ibadet yapabiliyorduk. Yayınlarımızı poşetlere koyup toprağa gömüyorduk, üzerlerini de kömürle örtüyorduk.”

Tutuklamalar başladığı sırada yeni vaftiz edilmiş olan Jean-Marie Mutezintare, Aralık 1985’te Nairobi’de yapılan “Bütünlüğünü Koruyanlar” temalı özel uluslararası ibadete katılmayı başarmıştı. Ruanda’ya dönerken Isaie Sibomana’yla birlikte Uganda’nın batısındaki kardeşlerden dergiler topladı. Sınırda yetkililer dergileri buldular ve bu iki biraderi tutuklayıp kelepçelediler, sonra da sorguya çektiler. Kardeşler geceyi soğuk bir hücrede geçirmek zorunda kaldı. Kısa süre sonra Kigali’deki merkez hapishaneye gönderildiler. Orada 140 kadar kardeşle karşılaştılar ve onlara Nairobi’deki büyük ibadeti anlattılar. Orada bulunan birinin ağzından o ibadeti dinlemek kardeşlere büyük sevinç verdi! Anlattıkları şeyler kesinlikle çok teşvik ediciydi ve kardeşleri güçlendirdi.

Hapisteki kardeşler ibadetler yaptılar ve düzenli bir duyuru faaliyetine başladılar. Mahkûmlara iyi haberi duyurmanın yanı sıra bazılarına okuma yazmayı da öğrettiler. Ayrıca ilgi gösterenlerle Kutsal Kitabı incelediler ve pek çok yeni müjdecinin vaftize yeterli hale gelmesine yardım ettiler. Bu kişilerden bazıları tutuklandığında Kutsal Kitabı inceliyordu, bazılarıysa hakikati hapishanede öğrendi.

ÇEVRE GÖZETMENİ HAPİSHANEYİ “ZİYARET EDİYOR”

Bir kardeş 1986’da Kigali’deki hapishanede olanları şöyle anlatıyor: “Hapishanede çok kardeş vardı. Dışarıdaki kardeşlere nasıl yardım edebileceğimizi konuşmak için bir toplantı yaptık. Onları teşvik etmek için bir mektup yazmaya karar verdik. Hapishanedeki sahamızı bitirdiğimizde geri döneceğimizi söyledik. İyi haberi ranzadan ranzaya duyuruyor, tetkikler idare ediyorduk. Sonra cemaatleri bir çevre gözetmeninin ziyaret ettiğini duyduk, onun bizi de ziyaret etmesini istiyorduk ve bu isteğimizi dualarımızda dile getirdik. Bunun üzerinden çok geçmeden, çevre gözetmeni olan Rwakabubu birader ikinci kez hapsedildi. Sanırız bu, onun bizi ziyaret edebilmesi için oldu.”

Zulüm sırasında sadece bir birader uzlaştı. Parti rozetini taktığında Şahit olmayan mahkûmlar onu dövdüler, tekmelediler, hakaret edip korkak olduğunu söylediler. Tetkik yapan karısı ona neden sadık kalmadığını sordu. Birader sonra hâkimlere bir mektup yazarak hata yaptığını ve hâlâ bir Yehova’nın Şahidi olduğunu söyledi. Hatta özür dilemek için Kenya Bürosuna bile mektup yazdı. O şimdi Yehova’ya sadakatle hizmet ediyor.

DUYURU İŞİ DIŞARIDA DA DEVAM EDİYOR

Hapse girmemiş olanlar tükenmeyen bir gayretle iyi haberi duyurmaya devam ediyordu, hizmette her ay ortalama 20 saat harcıyorlardı. Onlardan biri olan Alfred Semali şöyle anlatıyor: “Hiç hapse girmedim, ama girebilirdim ve buna hazırlıklıydım. İbadet Salonu kapatılmıştı, bu yüzden küçük gruplar halinde buluşarak duyuru işine devam ediyorduk. Dergilerimi hâki renkte bir dosyaya koyar, iş arıyormuş gibi şehre iner ve dergi sunup Kutsal Kitap hakkında konuşmak için fırsat kollardım.

1986’da birçok kardeşimiz ve ilgi gösteren pek çok kişi hapse atıldı. Aralarında, Kutsal Kitabı yeni yeni incelemeye başlamış olanlar bile vardı. Kardeşler ve hatta henüz yeni olanlar bile olağanüstü bir sadakat gösterdiler. Bu sırada pek çok ülkeden Şahitler Ruanda devlet başkanına, kardeşlere yapılan haksız muameleyi protesto etmek için mektuplar yolladı. Radyodaki haberlerde başkanın her gün yüzlerce mektup aldığı bildirildi. Bu işe yaradı. Ertesi yıl hapisteki kardeşlerimiz ve ilgi gösteren kişiler başkanlık kararıyla serbest bırakıldı. Çok mutlu olmuştuk!” Kardeşler tahliye edilir edilmez ihtiyarlar vaftiz için Kigali’de bir düzenleme yaptı. 36 kişi vaftiz edildi ve 34’ü hemen öncü yardımcısı olmak üzere dilekçe verdi!

1986’da zulüm zirveye ulaştığı sırada ortalama 435 müjdeci rapor veriyordu ve onların 140’ı hapiste olan kardeşlerdi. Bu kardeşler Ruanda’daki Yehova’nın Şahitlerinin belkemiğini oluşturdu. Onların sınanmış bir imanı vardı (Yak. 1:3).

1980’lerdeki çalkantılı yılların ardından sonunda Ruanda’daki cemaatler nispeten huzurlu bir döneme girdi ve artışlar oldu. Peki ya sonrası? Daha çok kişi hakikati benimsedi. Acaba onların imanı da ateşe dayanıklı malzemeyle inşa edilmiş miydi? (1. Kor. 3:10-15). İmanları karşılaşacakları sınavlara dayanmalarını sağlayacak mıydı? Bunu zaman gösterecekti.

SAVAŞ VE SİYASİ KARGAŞA

1990’da Ruanda’da neredeyse 1.000 faal müjdeci vardı. Ancak siyasi durum giderek istikrarsız bir hal alıyordu. Ekim ayında komşu ülke Uganda’dan gelen Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF) güçleri Ruanda’nın kuzeyine girdi.

İnancından dolayı iki kere hapse giren Ferdinand Mugarura işgal başladığında Ruhengeri’de yaşıyordu. Cesur bir birader olan Mugarura şunları hatırlıyor: “Nefret ve kabilecilik yayılıyordu. Yine de Yehova’nın Şahitleri tarafsız tavırlarını korudular. Onlar siyasi çekişmelerin ya da etnik önyargıların kendilerini etkilemesine izin vermediler. Tarafsızlıklarını bozmayı reddettikleri için bazıları evlerinden kaçmak zorunda kaldı, bazıları da işini kaybetti.”

Öğretmenlik yapan üç çocuklu dul bir hemşire orduya bağışta bulunmayı reddetti. Bunun üzerine müdür onu orduya ihbar etti ve 1980’lerde de hapsedilen bu hemşire ikinci kez hapse girdi. İşgal kuvvetleri kenti istila ettiğinde hemşirenin kaldığı hapishaneye de girdiler ve içerideki tüm mahkûmlar kaçtı. Fakat hemşire kaçmaktansa hapishanede kaldı. İşgal kuvvetleri geri çekilince tekrar tutuklandı ve Kigali’deki merkez hapishaneye gönderildi. Orada, Anma Yemeğinin tarihini öğrenebilmek için dua etti çünkü o günü kaçırmak istemiyordu. Tam da Anma Yemeği gününde serbest bırakılması onun için büyük bir sürpriz oldu! Bu hemşiremiz tarafsız tavrından dolayı evini ve işini kaybetti ama gayretli bir öncü oldu.

Ruanda Yurtsever Cephesinin işgali, uluslararası müdahale sayesinde geçici olarak durdu. 1991’de ülkede çok partili sisteme geçiş için girişimlerde bulunulmaya başlandı. Birkaç büyük parti ve bazı küçük partiler kuruldu, bu da bölgecilik ve kabileciliği körükledi. Bazı partilerin ılımlı hedefleri vardı ama bazıları militarist ve aşırı uçta partilerdi. Yehova’nın Şahitlerinin tarafsızlığına ilk defa olumlu bakıldı. Siyasi ve kabileci gruplaşmalarda taraf olmadıklarından artık devlet ya da halk onları düşman olarak görmüyordu.

Eylül 1991’de kardeşlerden oluşan uluslararası bir delege grubu, Ruanda’dan Gaspard Rwakabubu ve Tharcisse Seminega’yla birlikte Kigali’de önde gelen bakanları ziyaret etti. Kardeşler yeni Adalet Bakanıyla görüştüler ve bakan onları anlayışla dinledi. Biraderler o güne kadar atılan olumlu adımlar için bakana teşekkür etti ve Şahitlere tam bir dinsel özgürlük tanıyarak bu adımların devamını getirmesini rica ettiler.

Yasal olarak tanınmamızdan önce, Ocak 1992’de kardeşler Kigali’de bir bölge ibadeti düzenledi. Godfrey ve Jennie Bint bu ibadetle ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor: “O zamanlar Uganda’da hizmet ediyorduk ve Kenya’daki Bürodan bir mektup aldık. Bizden üç haftalığına Ruanda’ya gidip bölge ibadetiyle ilgili düzenlemelere ve temsil kaydına yardım etmemizi istediklerini öğrenince şaşırdık. Oradaki kardeşler inanılmaz derecede konukseverdi. Her gün başka bir aile bizi yemeğe davet ediyordu. Daha biz gelmeden bir futbol stadyumu kiralanmıştı ve hazırlıklar gayet iyi gidiyordu. Kardeşler temsil kaydının nasıl yapılacağını zaten planlamışlardı ve kısıtlı donanıma rağmen her şey sorunsuz geçti. Ülkenin kuzeyinden birçok kardeş yolculuk için gereken belgeleri alamadığı ve Burundi ile Uganda sınırları kapalı olduğu halde, pazar günü ibadete 2.079 kişi katıldı ve 75 kişi vaftiz edildi.”

SONUNDA YASAL OLARAK TANINIYORUZ!

Birkaç ay sonra, 13 Nisan 1992’de Yehova’nın Şahitlerinin faaliyeti Ruanda’da nihayet yasal olarak tanındı. Yasaklar, hapis cezaları ve kötü muameleler karşısında iyi haberi duyurmak için uzun zamandır verdiğimiz mücadele ilk kez son bulmuştu. Artık kardeşler ruhen gelişip sayıca artacakları yeni bir döneme giriyorlardı.

Yönetim Kurulu vakit kaybetmeden Ruanda’ya görevli vaizler tayin etti. Daha önce Orta Afrika Cumhuriyeti ile Çad’da hizmet etmiş olan Henk van Bussel ve daha önce Zaire (şimdi Kongo Demokratik Cumhuriyeti) ile Uganda’da hizmet etmiş olan Godfrey ve Jennie Bint, oturma izni alan ilk görevli vaizlerdi. Ayrıca duyuru faaliyetinin gözetimi için bir Ülke Heyeti tayin edildi.

Bint birader Henk van Bussel’la Ruanda’ya ilk gittiklerinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Gider gitmez görevli vaiz evi olarak kullanabileceğimiz, İbadet Salonuna çok yakın bir ev bulduk. Hemen Kinyaruanda dili öğrenmeye koyulduk. Tıpkı 1970’teki ilk özel öncüler gibi biz de çok zorlandık. Dil kitaplarından birinde şöyle bir bilgi vardı: ‘CW harfleri yan yana olduğunda TÇKUE diye telaffuz edilir!’ Ayrıca bize ders veren hemşire şöyle demişti: ‘Eğer gülümsemezseniz “isi nşia” [yeni dünya] kelimesindeki “şia” sesini asla çıkaramazsınız!’”

O yıl müjdeci sayısının 1.665’e ulaşmasıyla yeni bir zirve yaşandı ve Ocak 1993’te Kigali’de başka bir bölge ibadeti daha yapıldı. Bu defa ibadete 4.498 kişi katıldı ve 182 kişi vaftiz edildi. Kenya Bürosundan temsilci olarak Kiala Mwango geldi. Bölge ibadetini yaptığımız stadyumun hemen karşı tarafındaki arazide 2006 yılında bir Büro inşa edileceği o sırada kimsenin aklına gelmezdi.

Kuzeyden yine istilacı güçler gelmesine rağmen duyuru faaliyeti yavaşlamadı. Onlar 1993’te Kigali’nin birkaç kilometre yakınına kadar ilerlemişti. Uganda sınırı hâlâ kapalıydı ve başkentin tepelerinin hemen arkasında ardı ardına patlayan topların gürültüsü başkentten duyuluyordu. Ülkenin kuzeyinden bir milyon kadar insan kaçmıştı. Aralarında 381 kardeşimiz de vardı, Kigali’nin içinde ve çevresinde yaşayan kardeşler onlara sahip çıktı. Sonra Arusha’da (Tanzanya) ateşkes imzalandı, bir tampon bölge oluşturuldu ve hükümet birtakım yetkilerini istilacı güçlerle ve küçüklü büyüklü birkaç siyasi partiyle paylaşmayı kabul etti.

ÇOK ÖZEL BİR İBADET!

O yıl Kigali Bölge Stadyumunda bir özel ibadet organize edildi. Ancak stadyum yetkilileri çifte rezervasyon yapmışlardı, stadyum aynı gün öğleden sonra 3’te bir futbol maçı için de kiralanmıştı. Kardeşler ibadetin sabahki kısmını yaptılar ama öğleden sonraki kısımdan önce taraftarlar gelmeye başladı ve polis stadyuma girmelerine engel olamadı. Stadyum müdürü maçın 6’dan önce bitmeyeceğini söyledi. Dolayısıyla kardeşler stadyumdan ayrıldılar ve saat 6’da programın kalanını izlemek için geri geldiler.

Bu, kardeşleri biraz kaygılandırdı çünkü akşamları sokağa çıkma yasağı vardı. Akşam 6’dan sonra araçların trafiğe çıkmasına izin verilmiyordu, 9’dan sonra da insanların dışarı çıkması yasaktı. Ancak o akşam saat 7’de radyodan bir anons yapıldı; sokağa çıkma yasağı 11’e ertelenmişti. Başka bir sorun daha vardı, elektrik her an kesilebilirdi. Stadyum yetkilileri anlaşma şartlarını ihlal ettiğinden Kigali belediye başkanı stadyuma aydınlatma sağladı. Hatta kardeşlerin ibadetten sonra evlerine dönebilmesi için ücretsiz ulaşım da sağlandı. Bu sayede kardeşler ibadetin tümünü yapabildi. Stadyumdan çıktıklarında bir sürü otobüsün onları beklediğini görünce kim bilir ne kadar şaşırmışlardı!

Günter Reschke 1993’ün Eylül ayının sonunda Ruanda’yı ziyaret etti. Şunları anlatıyor: “Kenya Bürosu Rwakabubu biraderle birlikte Hizmet Kursunda öğretmenlik yapmam için beni Kigali’ye gönderdi. O sırada Ruanda’daki müjdeci sayısı 1.881’e ulaştığı halde sadece 63 ihtiyar vardı. Ülkede zaten büyük bir gerilim vardı ve kulağımıza kuzeyde çatışmalar çıktığına dair söylentiler geliyordu. Tabii hiç kimse bizi nasıl korkunç bir dönemin beklediğini bilmiyordu ama Hizmet Kursu kesinlikle tam zamanında ruhi gıda sağlamıştı. Kurs ihtiyarların imanını güçlendirdi ve onları çobanlık etmek üzere donattı; savaşın kara bulutları yaklaşırken buna gerçekten çok ihtiyaç vardı.”

BÜRO İNŞASI PLANLANIYOR

1994’ün Mart ayının sonunda Leonard Ellis ve eşi Nancy özel ibadetlere katılmak ve tercüme bürosuna yardım etmek için Nairobi’den Ruanda’ya geldi. Nairobi Bürosu Ruanda’daki görevli vaiz eviyle tercüme bürosunun birleştirilmesini önermişti. 4 Nisan Pazartesi günü Gözcü Kulesi tetkikine Ülke Heyeti, büyütülmüş tercüme ekibi, görevli vaizler ve Ellis çifti katıldı. Heyecan verici bir dönemdi, daha büyük bir artış başlıyordu.

Ruanda’da işleri biten Ellis çifti uçakla ülkeden ayrıldı; bundan sonra aylarca Kigali’den hiç yolcu uçağı kalkmayacaktı! Ertesi gün öğleyin Rwakabubu birader görevli vaizlerin kaldığı eve telefon edip Rusya Elçiliğinin, Büro inşa etmeyi düşündüğümüz arazi üzerindeki hakkından vazgeçtiğini söyledi. Artık o arazi Yehova’nın Şahitlerine tahsis edilebilirdi ve ertesi sabah, yani 7 Nisan Perşembe sabahı yetkililerle bir toplantı yapmamız gerekiyordu. Fakat bu buluşma gerçekleşemedi.

SOYKIRIM BAŞLIYOR!

6 Nisan Çarşamba akşamı Kigali yakınlarında bir uçak düşürüldü. Uçakta Ruanda ve Burundi devlet başkanları vardı. Uçaktaki herkes hayatını kaybetti. O akşam bu olaydan neredeyse kimsenin haberi olmadı; resmi radyo istasyonu herhangi bir duyuru yapmadı.

Üç görevli vaiz, yani Bint çifti ve Henk birader sonraki birkaç günü asla unutamayacaktı. Bint birader şöyle anlatıyor: “7 Nisan sabahı erkenden kurşun ve el bombası sesleriyle uyandık. Bunu yadırgamadık, çünkü son aylarda ülkede büyük bir siyasi kargaşa vardı. Ancak kahvaltıyı hazırlarken bir telefon geldi. Tercüme bürosundan Emmanuel Ngirente arıyordu. Söylediğine göre yerel radyo, iki devlet başkanının uçak kazasında öldüğünü duyurmuştu. Savunma Bakanlığı Kigali’deki insanları uyararak evden çıkmamalarını söylemişti.

Sabah saat dokuz sularında, yağmacıların komşumuzun evine girdiğini duyduk. Arabalarını çaldılar ve anneyi öldürdüler.

Çok geçmeden askerler ve yağmacılar bizim eve de geldi. Demir kapıya vurmaya, zili çalmaya başladılar. Çıt çıkarmadan bekledik, gidip kapıyı açmadık. Nedense kapıyı zorlamak yerine öteki evlere gittiler. Dört bir yandan otomatik silah sesleri ve patlamalar duyulmaya devam ediyordu, kaçmanın imkânı yoktu. Silah sesleri çok şiddetliydi ve yakından geliyordu. Havada uçuşan kurşunlara hedef olmamak için evin ortasındaki koridora geçtik. Durumun hemen düzelmeyeceğini anladık ve yiyeceğimizi azar azar tüketmeye karar verdik; günde bir öğün yemek hazırlayıp bunu paylaşacaktık. Ertesi gün öğle yemeğinin ardından uluslararası bir kanalda haberleri dinliyorduk ki Henk, ‘Çitten içeri atlıyorlar!’ diye bağırdı.

Düşünecek zaman yoktu. Banyoya kaçıp kapıyı kilitledik. Sonra birlikte dua edip, Yehova’dan başımıza ne gelirse gelsin dayanmamıza yardım etmesini diledik. Daha dua ediyorduk ki milislerin ve yağmacıların kapıları ve camları kırarak içeri girdiğini duyduk. Birkaç dakika sonra içerideydiler; bağırıp çağırıyor, eşyaları deviriyorlardı. Milislerle beraber neredeyse 40 yağmacı da eve girmişti, aralarında kadınlar ve çocuklar da vardı. Eşyalar için tartışırlarken silahların patladığını duyuyorduk.

40 dakika kadar sonra, ki bu bize bir ömür gibi gelmişti, banyo kapısını zorladılar. Kapıyı açamayınca kırmaya başladılar. Artık saklanamayacağımızı anlamıştık, dışarı çıkmanın zamanı gelmişti. Erkekler uyuşturucunun etkisindeydi, hepsinin gözü dönmüştü. Palalar ve bıçaklarla bizi tehdit ediyorlardı. Jennie haykırarak Yehova’ya dua ediyordu. Bir adam palasını sallayıp keskin olmayan tarafıyla Henk’in ensesine vurdu ve Henk küvete düştü. Bir şekilde biraz para buldum ve adamlara verdim. Para için kavga etmeye başladılar.

O sırada bir delikanlının dikkatle bize baktığını fark ettik. Biz onu tanımıyorduk ama belli ki o bizi tanıyordu, belki de hizmette karşılaşmıştık. Bizi içeri itti ve kapıyı kapatmamızı istedi. Bizi kurtaracağını söyledi.

Sesler yarım saat daha sürdü, sonra nihayet ortalık sakinleşti. Bir süre sonra o delikanlı dönüp dışarı çıkabileceğimizi söyledi. Hemen gitmemiz için ısrar ederek bizi evden çıkardı. Hiçbir şey almak için durmadık. Bazı komşularımızın cesetlerini görünce dehşet içinde kaldık. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Birliğinin iki üyesi yakınlardaki bir subayın evine kadar bize eşlik etti. Subay da bizi Mille Collines Hotel’e götürdü, pek çok insan oraya sığınmıştı. Bizi uzun ve dolambaçlı bir yoldan havaalanının arkasına götürmek için yapılan gerilimli bir askeri operasyonun ve korku dolu saatlerin ardından nihayet 11 Nisan günü Kenya’ya ulaştık. Nairobi Beyteli’nin lobisine geldiğimizde üstümüz başımız darmadağınıktı, perişan bir haldeydik. Operasyon sırasında bizden ayrılan Henk de birkaç saat sonra geldi. Beytel ailesi bize sevgiyle kucak açtı ve çok destek oldu.”

KÜÇÜK BİR KIZIN DUASI AİLEYİ KURTARIYOR

Ruanda ve Burundi devlet başkanlarının öldüğü kazanın ertesi günü altı hükümet askeri, Rwakabubu biraderin evine gitti. Gözleri kan çanağına dönmüş bu adamlar leş gibi içki kokuyordu ve hallerine bakılırsa uyuşturucu da almışlardı. Biraderden silah istediler. Rwakabubu birader Yehova’nın Şahidi olduklarını ve silahları olmadığını söyledi.

Askerler Yehova’nın Şahitlerinin tarafsız oldukları için hükümeti desteklemediklerini ve orduya bağış yapmadıklarını biliyordu. Dolayısıyla onların Şahit olduğunu duyunca çok öfkelendiler. Gaspard ve Melanie Rwakabubu Tutsi değildi. Ama Interahamwe milisleri (aşırı uç Hutular) sadece Tutsileri değil, ılımlı Hutuları da öldürüyordu, özellikle de Tutsilerin ya da işgalci güçlerin sempatizanı olduklarından şüpheleniyorlarsa.

Askerler Gaspard ve Melanie’ye sopalarla vurdular ve beş çocuklarıyla birlikte onları yatak odasına götürdüler. Çarşafı söküp üstlerine örttüler. Bazılarının elinde el bombası vardı, niyetleri belliydi. Gaspard “Dua edebilir miyiz?” diye sordu.

Askerlerden biri küstahça bir tavırla hemen bunu reddetti. Ama aralarında biraz tartıştıktan sonra dua etmelerine razı oldular. “Tamam” dediler, “iki dakikanız var.”

İçlerinden dua etmeye başladılar ama altı yaşındaki Deborah Rwakabubu yüksek sesle dua etti: “Yehova, bizi öldürmek istiyorlar. Ama o zaman, babamla hizmetteyken konuşup beş dergi verdiğim kişileri nasıl tekrar ziyaret edeceğiz? Bizi bekliyorlar ve hakikati öğrenmeye ihtiyaçları var. Söz veriyorum, eğer kurtulursak müjdeci olacağım, vaftiz edileceğim ve öncülük yapacağım! Yehova lütfen kurtar bizi!”

Deborah’nın sözleri askerleri şaşkınlık içinde bıraktı. Sonunda biri şöyle dedi: “Bu küçük kızın duasından dolayı sizi öldürmeyeceğiz. Başka askerler gelirse bizim daha önce buradan geçtiğimizi söylersiniz.”b

DURUM KÖTÜLEŞİYOR

İşgal güçleri (Ruanda Yurtsever Cephesi) başkent Kigali’ye doğru ilerledikçe savaş şiddetleniyordu. Köşeye sıkışan Interahamwe milisleri daha fazla kan dökmeye başladı.

Kentin dört bir yanına ve bütün kavşaklara barikatlar kurulmuştu. Bu barikatlarda askerler, silahlı Interahamwe güçleri ve siviller nöbet tutuyordu. Güçlü kuvvetli tüm erkekler Interahamwe’yle birlikte gece gündüz nöbet tutmaya zorlanıyordu. Barikatların amacı Tutsileri tespit edip öldürmekti.

Devam eden katliamlar yüzünden yüz binlerce Ruandalı evini terk etti. Yehova’nın Şahitleri de dahil pek çoğu, komşu ülkeler Kongo ve Tanzanya’ya sığındı.

SAVAŞA VE ÖLÜME MEYDAN OKUDULAR

Şimdi okuyacağınız kısımlar hayatları altüst olan kardeşlerimizin hikâyeleri. Hatırlarsanız Ruanda’daki Yehova’nın Şahitleri 1980’lerde ateşli sınavlardan geçmiş ve yaşadıkları, iman ve cesaretlerini artırıp güçlendirmişti. İmanları sayesinde seçimlere, mahalli savunma eylemlerine ve siyasi olaylara katılmayı reddederek ‘dünyaya ait olmamayı’ başarmışlardı (Yuhn. 15:19). Cesaretleri sayesinde de bu kararlarının sonuçlarıyla, yani aşağılanma, hapis cezaları, zulüm ve ölümle yüzleşmeye hazırdılar. Sınanmış imanları ve cesaretleri Tanrı’ya ve komşularına duydukları sevgiyle birleşince sadece soykırıma karışmamakla kalmadılar, birbirlerini korumak için hayatlarını dahi riske attılar.

Burada anlatılmayan pek çok olay var. Kardeşlerimizin çoğu yaşadıkları korkunç şeyleri unutmayı tercih ediyor, çünkü intikam peşinde değiller. Dileriz ki onların imanını ortaya koyan bu olaylar hepimizi, İsa Mesih’in gerçek öğrencilerini tanıtan sevgiyi hayatımızda daha da çok göstermeye yöneltir (Yuhn. 13:34, 35).

JEAN VE CHANTAL’IN HİKÂYESİ

İnsanlarla yakından ilgilenen, neşeli birader Jean de Dieu Mugabo, Yehova’nın Şahitleriyle Kutsal Kitabı incelemeye 1982’de başlamıştı. 1984’te vaftiz edilmesinden önce, Yehova’nın Şahidi olarak aldığı tavır nedeniyle üç kez hapse girmişti. Eşi Chantal da 1984’te vaftiz edilmişti ve 1987’de evlendiler. Soykırım başladığında üç kızları vardı. İki büyük kızları şehrin dışında anneanneleri ve dedeleriyle kalıyordu, sadece altı aylık bebekleri yanlarındaydı.

Soykırımın ilk günü, 7 Nisan 1994’te askerler ve Interahamwe milisleri, Tutsilerin evlerine saldırmaya başladı. Jean’ı tutuklayıp coplarla dövdüler ama o ellerinden kurtulmayı başardı ve bir biraderle birlikte yakınlardaki İbadet Salonuna kaçtı. Kocasının başına gelenlerden habersiz olan Chantal ise, diğer iki çocuğunun yanına gidebilmek için panik içinde bebeği alıp şehirden çıkmaya çalıştı.

Jean kendi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İbadet Salonu olarak kullandığımız yer önceden fırındı ve büyük bir bacası vardı. Biraderle birlikte bir hafta İbadet Salonunda saklandık ve Hutu bir hemşire, etraf güvenli olduğunda bize yiyecek getirdi. Sonra çatıya, tavanla metal kaplama levhaları arasına saklanmak zorunda kaldık; orada bütün gün sıcaktan kavruluyorduk. Çaresizlik içinde, saklanacak daha iyi bir yer bulmak için baca duvarından birkaç tuğla çıkarıp bacanın içine girdik. İki büklüm halde orada bir aydan uzun süre saklandık.

Yakında bir barikat vardı ve Interahamwe milisleri konuşmak ya da yağmurdan kaçmak için sık sık İbadet Salonuna girerdi. Aşağıdan sesleri gelirdi. Hemşire fırsat buldukça bize yiyecek getirmeye devam ediyordu. Bazen daha fazla dayanamayacağımı düşünüyordum ama dayanabilmek için dua etmeyi sürdürdük. Nihayet, 16 Mayısta hemşire gelip şehrin bu kısmının artık Ruanda Yurtsever Cephesinin kontrolünde olduğunu ve saklandığımız yerden çıkabileceğimizi söyledi.”

O bunları yaşarken eşi Chantal’ın başına neler gelmişti? Sözü o alıyor: “8 Nisanda bebeğimizle birlikte evden kaçmayı başardım. Kimlik kartında Hutu yazan hemşire Immaculée’yi ve Tutsi bir hemşire olan Suzanne’ı buldum. Niyetimiz, annemle babamın yanında kalan iki çocuğumun olduğu yere, yaklaşık 50 kilometre uzaktaki Bugesera kentine gitmekti. Ama şehir dışına çıkan tüm yolların barikatlarla tutulduğunu öğrendik ve Kigali’nin hemen dışındaki yakın bir köye gitmeye karar verdik. Orada Immaculée’nin, Yehova’nın Şahidi olan Gahizi isimli bir akrabası vardı. Hutu olan Gahizi birader bizi sıcak bir şekilde karşıladı ve komşularının tehditlerine rağmen bize yardım etmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Hükümet askerleri ve Interahamwe, Gahizi’nin Tutsileri koruduğunu öğrenince onu vurdular.

Askerler Gahizi’yi katlettikten sonra bizi de öldürmek için nehir kıyısına götürdüler. Korku içinde sonumuzu bekliyorduk. Birden askerlerin arasında şiddetli bir tartışma çıktı ve biri şöyle dedi: ‘Kadınları öldürmeyin, uğursuzluk getirir. Şimdi sadece erkekleri öldürme zamanı.’ Bunun üzerine, peşimizden gelen kardeşlerden biri, daha geçen hafta vaftiz edilen André Twahirwa, komşularının itirazlarına rağmen bizi evine götürdü. Ertesi gün bizi Kigali’ye geri getirdi, orada kalabileceğimiz güvenli bir yer bulmayı umuyordu. Son derece tehlikeli olan birkaç barikattan geçmemize yardım etti. Bizi durdururlarsa bebeğim kurtulabilsin diye onu Immaculée taşıyordu. Suzanne ve ben kimliğimizi gizleyebilmek için kimlik kartlarımızı yok ettik.

Yoldaki barikatlardan birinde Interahamwe’nin adamları Immaculée’ye vurup ‘Neden bu Tutsilerle yolculuk ediyorsun?’ diye çıkıştılar. Suzanne’la benim geçmeme izin vermediler. Immaculée ve André, Rwakabubu biraderin evine gitti. André büyük bir riske girerek, o son barikatı geçmemize yardım etmek için Simon ve Mathias adlı iki biraderle geri geldi. Beni Rwakabubu biraderin evine götürdüler, Suzanne da bir akrabasının evine gitti.

Fakat Rwakabubu biraderin evinde kalmam çok tehlikeliydi, bu yüzden kardeşler bin bir zorlukla beni başka Şahitlerin de saklandığı İbadet Salonuna götürdüler. Ben gittiğimde orada on Tutsi Şahit ve başkaları saklanıyordu. Immaculée öylesine vefalıydı ki beni bırakıp gitmeyi kabul etmedi. ‘Seni öldürürler de ben hayatta kalırsam bebeğini kurtaracağım’ dedi.”c

Bu arada, yakında oturan ve eşi Tutsi olan Védaste Bimenyimana birader ailesini güvenli bir yere yerleştirmiş, sonra da İbadet Salonunda kalanların güvenli bir yer bulmasına yardımcı olmak için geri dönmüştü. Şükürler olsun ki oradakilerin hepsi kurtuldu.

Soykırımın ardından Jean ve Chantal anne babalarının, anneanne ve dedeleriyle kalan iki ve beş yaşlarındaki kızlarının ve başka 100 kadar akrabalarının katledildiğini öğrendiler. Bu korkunç kayıp karşısında neler hissettiler? Chantal şunları söylüyor: “Başlarda bu dayanılır gibi değildi. Adeta uyuşmuştuk. Birini yitirmek insanın tahmin edebileceğinden çok daha korkunç bir şey. Tek yapabileceğimiz her şeyi Yehova’nın ellerine bırakıp diriltildiklerinde çocuklarımıza kavuşmayı ümit etmekti.”

SAKLANARAK GEÇEN 75 GÜN!

Tharcisse Seminega 1983’te Kongo’da vaftiz edildi. Soykırım sırasında Ruanda’da, başkent Kigali’ye yaklaşık 120 kilometre uzaklıktaki Butare’de yaşıyordu. Şöyle anlatıyor: “Devlet başkanlarının öldüğü Kigali’deki uçak kazasının ardından, tüm Tutsilerin öldürülmesi için resmi bir emir verildiğini duyduk. İki birader Burundi üzerinden kaçmamız için bir yol bulmaya çalıştı, ama Interahamwe milisleri tüm cadde ve sokakları tutmuştu.

Kendi evimizde hapis kalmıştık ve nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Dört asker evimizi gözlüyordu ve biri yaklaşık 180 metre ileriye bir makineli tüfek yerleştirmişti. Yehova’ya hararetle şöyle yakardım: ‘Yehova, hayatımızı kurtarabilmek için hiçbir şey yapamıyoruz. Bunu yalnız Sen yapabilirsin!’ Öldürülmüş olmamızdan korkan bir birader akşamüzeri koşa koşa bize geldi. Askerler onun eve girip birkaç dakika kalmasına izin verdi. Birader hayatta olduğumuzu görünce rahat bir nefes aldı. Bir şekilde çocuklarımızdan ikisini alıp kendi evine götürmeyi başardı. Sonra da Justin Rwagatore ve Joseph Nduwayezu adlı iki biradere, eve hapsolduğumuzu ve yardımlarına ihtiyacımız olduğunu haber verdi. Hemen o gece geldiler, çok zor ve tehlikeli olmasına rağmen bizi ailece Justin’in evine götürdüler.

Justin’in evinde fazla kalamadık, çünkü ertesi gün orada saklandığımız duyulmuştu bile. Aynı gün Vincent isimli bir adam gelip Interahamwe’nin bir saldırı düzenleyip bizi öldürmek için hazırlık yaptığını haber verdi. Bu adam eskiden Justin’le Kutsal Kitabı incelemiş ama hakikatten yana tavır almamıştı. Vincent önce Justin’in evinin yakınlarındaki çalılıkta saklanmamızı söyledi. Sonra karanlık basınca bizi evine götürdü. Bizi keçiler için ağıl olarak kullandıkları yuvarlak bir kulübede sakladı. Kulübenin duvarları balçık, zemini toprak, çatısı sazdandı ve penceresi yoktu.

O kulübede bitmek bilmeyen günler ve geceler geçirdik. Kulübenin yakınında, bölgenin en işlek pazarına sadece birkaç metre uzak olan bir kavşak vardı. Gelip geçenlerin konuşmalarını duyabiliyorduk; gün içinde yaptıkları şeylerden bahsediyorlardı ve bazen yaptıkları korkunç katliamları ve gelecekle ilgili planlarını anlatıyorlardı. Bu ortam bizi daha da korkuttu. Hayatta kalmak için durmadan dua ettik.

Vincent ihtiyaçlarımızı karşılamak için elinden geleni yaptı. Orada bir ay kaldık, ama mayıs sonuna doğru Kigali’den kaçan Interahamwe milisleri bölgeye gelince orası son derece tehlikeli bir yer haline geldi. Kardeşler bizi, evinin altında kiler gibi küçük bir yer olan bir biraderin yanına götürmeye karar verdiler. Birader zaten orada üç kardeşi saklıyordu. Oraya gitmek için dört buçuk saat yürüyerek tehlikeli bir gece yolculuğu yaptık. O gece bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı, bu bizim için çok iyi oldu, çünkü bu sayede katillere görünmeden oraya ulaşabildik.

Yeni sığınağımız yerin 1,5 metre kadar altındaydı. Kapı niyetine konmuş bir kalas kaldırılarak merdivenle aşağı iniliyordu. Sonra da emekleyerek bir tünelden geçiliyor ve 2 metrekarelik bir odaya ulaşılıyordu. Oda küf kokuyordu ve bir çatlaktan sızan azıcık ışık sayılmazsa içerisi kapkaranlıktı. Orada eşim Chantal, beş çocuğumuz, ben ve diğer üç kardeş kalıyorduk. İnsana boğuluyormuş hissi veren bu çukurda 10 kişi altı hafta yaşadık. Orada olduğumuz anlaşılır diye mum yakmaya cesaret edemiyorduk. Ama tüm bu zor ve sıkıntılı günler boyunca Yehova bize destek oldu. Kardeşler hayatlarını tehlikeye atıp bize yiyecek ya da ilaç getirdiler ve bizi teşvik edecek şeyler söylediler. Bazen hava aydınlıkken bir mum yakıp Kutsal Kitabı, Gözcü Kulesi’ni ya da günün ayetini okuyabiliyorduk.”

Tharcisse “Her hikâyenin bir sonu vardır” diyor, “Bu hikâye de 5 Temmuz 1994’te sona erdi. Vincent bize, işgal ordusunun Butare’yi ele geçirdiğini haber verdi. Kilerden çıktığımızda bazıları bizim Ruandalı olduğumuzu anlayamadı çünkü güneş görmediğimizden rengimiz solmuştu. Ayrıca bir süre yüksek sesle konuşamadık, ancak fısıltıyla konuşabiliyorduk. Kendimize gelmemiz haftalar sürdü.

Tüm bu olanlar eşimi çok değiştirdi. Önceki on yıl boyunca Yehova’nın Şahitleriyle Kutsal Kitabı incelemeye hiç yanaşmamıştı. Ama olaylardan sonra Kutsal Kitabı incelemeye başladı. Bunun nedenini soranlara şöyle diyordu: ‘Kardeşlerin sevgisi ve bizi kurtarmak için yaptıkları fedakârlıklar beni çok etkiledi. Ayrıca Yehova’nın güçlü elini hissettim, O bizi katillerin palalarından kurtardı.’ Eşim yaşamını Yehova’ya adadı ve savaştan sonraki ilk büyük ibadette vaftiz edildi.

Yaptıklarıyla ve yürekten dualarıyla hayatta kalmamıza yardımcı olan tüm kardeşlerimize büyük bir gönül borcumuz var. Onların, etnik önyargıların ördüğü duvarları aşan derin, içten sevgisini tattık.”

YARDIM EDENE YARDIM

Tharcisse Seminega ve ailesinin kurtulmasına yardım edenlerden biri Justin Rwagatore biraderdi ve daha sonra da onun yardıma ihtiyacı oldu. Justin 1986’da hükümetin siyasi meselelerine karışmayı reddettiği için hapse girmişti. Seminega biraderin ailesine yardım etmesinden birkaç yıl sonra o ve başka bazı biraderler tarafsızlıkları nedeniyle tekrar tutuklandılar. Yehova’nın Şahitlerinin siyasete karışmakla ilgili tavrını yetkililere açıklamakla görevli heyette Seminega birader de vardı. Yetkililere, Justin’in onun ve ailesinin kurtulmasında rol oynadığını anlattı. Sonuçta tüm biraderler serbest bırakıldı.

Kardeşlerimizin soykırım sırasındaki örnek davranışları başkalarının da hakikati kabul etmesini sağladı. 60’larının ortalarında olan Suzanne Lizinde isimli Katolik bir kadın, kilisesinin soykırımı desteklediğini gördü. Çevresindeki Yehova’nın Şahitlerinin soykırım sırasında yaptıkları ve aralarındaki sevgi onun hızla ilerlemesini sağladı. Suzanne Ocak 1998’de vaftiz edildi. İbadetlere gitmek için tepeleri aşıp beş kilometre yol yürümek zorunda olmasına rağmen Suzanne hiçbir ibadeti kaçırmadı. Ayrıca ailesinin hakikati öğrenmesine de yardım etti. Bugün bir oğlu ihtiyar ve torunlarından biri hizmet görevlisi.

YÜZ BİNLERCE İNSAN KAÇTI

Görevli vaiz Henk van Bussel 1992’de Ruanda’ya tayin edilmişti. Fakat Nisan 1994’te savaş yüzünden Kenya’ya gitmek zorunda kaldı ve Ruandalı mültecilere yardım programını desteklemek için Kongo’nun doğusundaki Goma kentine gidip gelmeye başladı. Ruanda-Kongo sınırının Kongo tarafındaki kardeşler, Ruanda’dan gelen Şahitlerin onları tanıması için, ellerinde yayınlar tutarak ve ilahiler söyleyerek ya da melodilerini ıslıkla çalarak sınırdaki geçiş noktalarında adeta devriye geziyordu.

Büyük bir panik vardı. Hükümet güçleriyle Ruanda Yurtsever Cephesi arasındaki savaş devam ettiğinden, yüz binlerce insan Kongo ve Tanzanya’ya kaçtı. Goma kentine kaçan kardeşlerin buluşma noktası İbadet Salonuydu. Daha sonra kentin hemen dışına, sadece Yehova’nın Şahitleri, çocukları ve hakikate ilgi gösterenler için bir mülteci kampı kuruldu ve bu kamp 2.000’i aşkın kişiye barınak sağladı. Kardeşler Kongo’nun doğusunda başka yerlere de benzer kamplar kurdular.

Kaçan insanların çoğu, Tutsilerin intikam almasından korkan Hutulardı, ama Hutu ve Tutsi kardeşler birlikte kaçıyorlardı. Bir Tutsiyi sınırdan geçirip Goma’ya getirmek çok tehlikeliydi, çünkü Tutsi katliamı devam ediyordu. Bir ara Tutsi kardeşleri ülkeden çıkarabilmek için kişi başına 100 dolar ödemek gerekti.

Kardeşler Kongo’ya gelince de birlikte kalmak istiyorlardı. Birleşmiş Milletler’e ait kamplarda faaliyet gösteren Interahamwe’yle herhangi bir temas içinde olmak istemiyorlardı. Üstelik Şahit olmayan mültecilerin çoğu, artık günleri sayılı olan hükümetin yandaşıydı. Onlar, özellikle de Interahamwe milisleri, kendilerine katılmadıkları için Yehova’nın Şahitlerini sevmiyordu. Kardeşlerin diğerlerinden ayrı kalmak istemesinin bir nedeni de Tutsi kardeşlerini koruyabilmekti.

Ruanda’dan kaçanlar her şeylerini geride bıraktıklarından muhtaç durumdaydı. Belçika, Fransa, İsviçre, Kenya ve Kongo’daki Yehova’nın Şahitleri para, ilaç, yiyecek ve giysinin yanı sıra doktor ve hemşire de göndererek onların ihtiyaçlarını karşıladı. Uçakla ilk gelen yardım malzemeleri arasında Fransa Bürosunun gönderdiği çok sayıda küçük çadır vardı. Sonra Belçika Bürosu ailece kalınabilecek büyük çadırlar gönderdi. Seyyar ve şişme yataklar da gönderildi. Ayrıca Kenya’daki Büro iki tondan fazla giysi ve 2.000’den fazla battaniye göndererek kardeşlerin ihtiyacına cevap verdi.

KOLERA SALGINI

Ruanda’dan kaçan 1.000’i aşkın Şahit ve ilgi gösteren kişi, Goma’daki İbadet Salonunda ve yanındaki arazide kalmaya başladı. Ne yazık ki mülteci sayısının çok fazla olması Goma’da kolera salgını çıkmasına neden oldu. Kongo (Kinşasa) Bürosu salgınla mücadele edilebilmesi için derhal ilaç gönderdi, ayrıca Van Bussel birader yanında 60 koli ilaçla Nairobi’den Goma’ya uçtu. İbadet Salonu geçici bir süre için hastane olarak kullanılmaya başlandı ve mümkün olduğunca hastalar ayrı bir yerde tutuldu. Loic Domalain ve başka bir birader (ikisi de doktordu), Ruandalı sağlık görevlisi Aimable Habimana’yla birlikte gece gündüz özveriyle çalıştı. Hastalara bakmak için gönüllü olarak gelen, tıp alanında deneyimli pek çok kardeş gibi Fransa’dan gelen Hamel birader de o zor günlerde kardeşlere çok yardımcı oldu.

Tüm çabalara rağmen 150’den fazla Şahit ve ilgi gösterene hastalık bulaştı ve bu ölümcül hastalık kontrol altına alınana dek yaklaşık 40’ı hayatını kaybetti. Daha sonra büyük bir arazi kiralandı ve orada Şahitler için bir mülteci kampı kuruldu. Yüzlerce küçük çadır kuruldu ve Kenya’dan gönderilen büyük bir çadır hastane olarak kullanılmaya başlandı. Kampı ziyaret eden Amerikalı sağlık personeli kampın tertemiz ve düzen içinde olmasından çok etkilendi.

Ağustos 1994’ün başlarında Goma’daki yardım heyeti, Şahitler, çocuklar ve hakikate ilgi gösterenlerden oluşan 2.274 kişilik bir mülteci grubuna bakıyordu. O sırada Kongo’nun doğusundaki Bukavu ve Uvira kentlerinde ve Burundi’de de pek çok mülteci kardeşimiz vardı. 230 kardeş de Tanzanya’daki bir mülteci kampındaydı.

Kigali’deki tercüme bürosunda hizmet eden kardeşler Goma’ya kaçmak zorunda kalınca tercüme işine devam edebilmek için orada bir ev kiraladılar. Savaş sırasında bir bilgisayar ve jeneratör kurtarabilmiş ve bunları Kigali’den Goma’ya getirmişlerdi, bu sayede tercüme yapabiliyorlardı.

Goma’da telefon ve posta hizmetleri yok gibiydi. Ama havaalanında çalışan Şahitlerin yardımıyla kardeşler tercüme metinlerini ve diğer postaları, Goma’dan Nairobi’ye haftada bir kez sefer yapan uçakla gönderiyorlardı. Kenya Bürosundaki kardeşler de Goma’ya aynı yolla posta gönderiyordu.

Emmanuel Ngirente ve başka iki tercüman, zor koşullara rağmen tercüme işini olabilecek en iyi şekilde sürdürdüler. Savaş nedeniyle bazı Gözcü Kulesi makalelerini atlamak zorunda kalmışlardı. Ama o makaleler de daha sonra tercüme edilip özel kitapçıklar halinde yayımlandı ve Cemaat Kitap Tetkikinde incelendi.

MÜLTECİ KAMPLARINDA HAYAT

İnsanlar Kigali’den kaçmaya devam ederken, kocası Ananie’nin öldürülmesinin ardından Goma’ya kaçan Francine, Yehova’nın Şahitlerinin kurduğu mülteci kamplarından birine nakledildi. Francine kamptaki hayatı şöyle anlatıyor: “Her gün birkaç birader ve hemşire yemeği hazırlamaktan sorumlu oluyordu. Darı ya da mısır lapasıyla basit bir kahvaltı hazırlıyorduk. Öğle yemeğini de yapıyorduk. İşimiz bittikten sonra tarla hizmetine katılabiliyorduk. Öncelikle kampımızdaki Şahit olmayan aile bireylerine hakikati anlatsak da kampın dışında da iyi haberi duyuruyorduk. Ancak bir süre sonra, Şahitlerin diğer mültecilerden ayrı kamplarda olması öteki kamplardaki Interahamwe milislerini öfkelendirmeye başladı ve durum tehlikeli bir hal aldı.”

1994’ün Kasım ayına gelindiğinde kardeşlerin Ruanda’ya dönmesinin güvenli olacağı artık açıkça belli olmuştu. Kongo’daki diğer kampların güvenli olmadığı düşünülünce aslında bu yapılacak en doğru şeydi. Ama dönüş zor olacaktı. Interahamwe güçleri yeniden toplanıp Ruanda’ya saldırmayı düşünüyordu ve Kongo’dan ayrılıp Ruanda’ya dönen herkes onların gözünde asker kaçağıydı.

Kardeşler Ruanda hükümetine, Yehova’nın Şahitlerinin savaşta tarafsız kaldığını ve Tutsi soykırımına katılmadığını söyleyerek ülkelerine geri dönmek istediklerini bildirdi. Hükümet onlara Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (UNHCR) başvurmalarını tavsiye etti, çünkü onların elinde kardeşlerin ülkelerine dönüşleri sırasında kullanılabilecek taşıtlar vardı. Ancak Ruanda’ya dönmelerine Interahamwe’nin engel olmaması için kardeşler iyi bir plan yapmalıydı.

Goma’da bir özel ibadet yapılacağı ilan edildi ve ibadet için afişler hazırlandı. Sonra da Şahitler Ruanda’ya geri dönme planından gizlice haberdar edildi. Kardeşlere, şüphe çekmemek için tüm eşyalarını kampta bırakmaları, gerçekten ibadete gidecekmiş gibi yanlarına sadece Kutsal Kitaplarıyla ilahi kitaplarını almaları söylendi.

Francine o gün birkaç saat yürüdükten sonra nihayet onları sınıra götürecek kamyonları bulduklarını hatırlıyor. Ruanda sınırından girdikten sonra UNHCR’ın sağladığı olanaklarla önce Kigali’ye, oradan da evlerinin olduğu yerlere gittiler. Böylece Aralık 1994’te kardeşlerin çoğu aileleriyle ve ilgi gösterenlerle birlikte Ruanda’ya geri döndü. Belçika’da yayımlanan Le Soir gazetesinde 3 Aralık 1994’te şu haber yer aldı: “Ruandalı 1.500 mülteci yeterli güvenlik sağlanamadığı için Zaire’den [Kongo] ayrılmaya karar verdi. Bu mülteciler, Katale kampının hemen yukarısında kendi kamplarını kuran Yehova’nın Şahitleri. Önceki hükümet, silah almayı ve siyasi mitinglere katılmayı reddeden bu gruba özellikle zulmetmişti.”

Francine Ruanda’ya döndükten sonra Nairobi’de bir bölge ibadetine katılma fırsatı buldu. Kocasının ölümünden sonra teselli bulan ve kardeşlerin yapıcı arkadaşlığıyla toparlanan Francine, Kigali’de yeniden kurulan tercüme bürosuna geri döndü. Sonra Emmanuel Ngirente’yle evlendi ve birlikte Büroda hizmet etmeye devam ettiler.

Francine savaşın yol açtığı duygusal yaralarla nasıl başa çıkabildi? Şöyle anlatıyor: “O günlerde düşündüğümüz tek şey sona kadar dayanmamız gerektiğiydi. Yaşanan feci olaylara saplanıp kalmamaya karar vermiştik. Zor zamanlarda nasıl sevinçli olabileceğimizi anlatan Habakkuk 3:17-19 beni çok teselli etti. Kardeşler benim için büyük teşvik kaynağı oldu. Bazılarından mektuplar aldım. Bu sayede, olanlara Yehova’nın gözünden bakıp olumlu tutumumu koruyabildim. Şeytan’ın pek çok hilesi olduğunu aklımda tutmaya çalıştım. Eğer bir soruna takılıp kalırsak başka sorunların kurbanı olabiliriz. Uyanık olmazsak şu ya da bu şekilde zayıf düşebiliriz.”

RUANDA’YA DÖNÜŞ

Van Bussel birader geri dönen kardeşlere çok yardımcı oldu. Şöyle anlatıyor: “Kardeşlerin savaştan sonra yeniden kendi ayakları üstünde durmasına yardım etmek amacıyla bir ‘canlandırma’ programı başlatıldı. Ruanda’da kalıp her şeylerini kaybeden kardeşlere de yardım edildi. Tayin edilen kardeşler ihtiyaçları tespit etmek için cemaatleri tek tek dolaştı. Şahıslara ve ailelere durumlarına göre yardım paketleri verildi. Kardeşler üç ay sonra kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılamaları gerekeceğini anladılar.”

Tabii ki kardeşlerin ruhi ihtiyaçlarıyla da ilgilenildi. Tercüme ekibi Kigali’deki eski yerine geri döndü. Van Bussel birader, Büro olarak kullandığımız binanın duvarlarının kurşunlarla delik deşik olduğunu ama depodaki kitapların çoğunun hâlâ yerinde olduğunu hatırlıyor. Bunu izleyen aylar boyunca kardeşler yayın kolilerinin içinde kurşunlar buldular. Hatta tercümanlardan biri bahçede bir el bombası bile buldu! Sonraki yıl, 1995’in Ekim ayı gibi, tercüme ekibi şehrin öteki tarafında daha büyük ve daha uygun bir yer kiralayıp oraya taşındı. Bu bina, 2006 yılında yeni Büro inşa edilinceye dek ofis ve konut binası olarak kullanıldı.

“ADETA SEVDİKLERİMİZ DİRİLMİŞTİ!”

1994’ün Aralık ayında artık kardeşlerin çoğu Kongo’dan dönmüştü. Aslında tam zamanında gelmişlerdi çünkü o günlerde, teması onlar için çok uygun olan “Tanrısal Korku” Bölge İbadeti yapılacaktı. Bu bölge ibadetinin Kigali’deki İbadet Salonlarından birinin arazisinde yapılması planlanmıştı. Fransa’dan, Kenya’dan ve Uganda’dan kardeşler de gelmişti. Cuma sabahı ibadetin yapılacağı yer kardeşlerle dolup taştı. Bir hemşire şunları hatırlıyor: “Çok dokunaklı bir manzaraydı. Kardeşler gözyaşları içinde birbirlerine sarılıyorlardı. Savaş başladığından beri birbirlerini ilk defa görüyorlardı. Öldüğünü sandıkları arkadaşlarına kavuşmuşlardı!” Başka bir hemşire de şöyle dedi: “Adeta sevdiklerimiz dirilmişti!”

Günter Reschke de Kenya’dan ibadete gelenler arasındaydı. Şöyle diyor: “Onca sıkıntıdan sonra kardeşlerle tekrar bir araya gelmek ve hayatta kalanları görmek büyük bir mutluluktu! Ancak bir sorun vardı. Böyle büyük bir kalabalığın toplanması yetkilileri kaygılandırmıştı. Öğleyin silahlı askerler geldi ve güvenlik nedeniyle ibadetin iptal edildiğini söylediler. Orayı hemen terk etmemiz gerekiyordu. Arkadaşlarımızı teşvik etmek için biraz zamanımız oldu ama sonunda Nairobi’ye dönmek zorundaydık. Kardeşlerin bölge ibadeti programından yararlanamaması bizi üzdü. Yine de onları iman yolunda kalmaya teşvik etmek için elimizden geleni yaptığımızı düşündük. Oradan ayrılırken buna kararlı olduklarından emindik.”

Ruanda’da olaylar biraz yatışınca başka ülkelerde yaşayan birçok Ruandalı geri dönmeye karar verdi. 1950 ve 60’lardaki etnik ve siyasi kargaşada aileleri Ruanda’dan kaçan ve başka yerlerde doğan çocuklardan bazıları da ülkeye döndü. Dönenler arasında hakikati başka ülkelerde öğrenenler de vardı. Örneğin James Munyaburanga ve ailesi Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeyken hakikati benimsemişti. Yeni hükümet ülkeye geri dönenlere memurluk teklif ettiğinden Munyaburanga birader de iş imkânı buldu. Ancak birader, İsa’nın takipçilerinin standartlarına göre yaşadığından Ruanda’ya döndükten sonra akrabalarının ve iş arkadaşlarının muhalefetine ve alaylarına maruz kaldı. Bir süre sonra erken emekliliğini istedi ve daimi öncü oldu. Şimdi Ruanda’daki Yehova’nın Şahitlerinin yasal temsilciliğini yapıyor.

Ngirabakunzi Mashariki, hakikati Kongo’nun doğusunda öğrendi. Şöyle anlatıyor: “Tutsi olduğumdan yıllarca ayrımcılığa maruz kaldım. Yehova’nın Şahitleriyle tanıştığımda kendimi yeni bir gezegendeymişim gibi hissettim! Öğrettikleriyle uyumlu yaşayan aklı başında insanlarla bir arada olmak mucize gibiydi. Aralarındaki sevgi 1994’te yaşanan Tutsi soykırımında benim için daha da belirgin hale geldi. Kardeşler beni ve ailemi saklayarak hayatımızı kurtardılar. 1998’de Beytel’e davet edildim ve eşim Emerance’la birlikte hâlâ orada hizmet ediyorum. Tüm önyargıların ve ayrımcılığın geride kalacağı ve yeryüzünün Yehova’ya adıyla yakaran ve birlik içinde yaşayan insanlarla dolacağı yeni dünyayı sabırsızlıkla bekliyorum.”

DUYURU İŞİ TEKRAR HIZ KAZANIYOR

Mart 1994’te, yani savaştan hemen önce Ruanda’da 2.500 müjdeci vardı. Mayıs 1995’te ise, soykırımda pek çok kişi öldürüldüğü halde 2.807 müjdeciyle yeni bir zirve yaşandı. Samimi kişiler Yehova’nın teşkilatına akın etti. Örneğin, özel öncü bir hemşiremiz 20’den fazla Kutsal Kitap tetkiki idare ediyordu ve sırada bekleyen başka kişiler de vardı! Bir çevre gözetmeni şu gözlemde bulundu: “Savaş sayesinde insanlar maddi şeylerin peşinde koşmanın boş olduğunu anladılar.”

Ocak 1996’da “Sevinçle Hamt Edenler” temalı bölge ibadeti yapıldı. O ibadette hepimiz gerçekten de sevinç içindeydik! Önceki yıl ibadet iptal edildiğinden bu, savaştan sonraki ilk bölge ibadetiydi. Katılanlardan biri şöyle dedi: “Herkes gözyaşlarıyla birbirine sarılıyordu. Özellikle Hutu ve Tutsi kardeşlerin birbirini kucakladığını görmek çok etkileyiciydi.” Katılanların sayısı 4.424’e ulaştı ve 285 kişi vaftiz edildi. Reschke birader şunları anımsıyor: “Vaftiz adaylarının iki soruya yüksek sesle ‘Yego!’ (evet) diye cevap verdiğini duymak hepimizi duygulandırdı. Vaftiz edilmek için sahada sıraya dizilmiş beklerken şakır şakır yağan yağmurda sırılsıklam oldular. Ama bu umurlarında değildi. ‘Nasıl olsa ıslanacağız!’ diyorlardı.”

Henk van Bussel Ruanda’ya döndü; faaliyetin tekrar başlamasına yardım etmek için gelen Günter Reschke de oraya kalıcı olarak tayin edildi. Bundan kısa süre sonra Godfrey ve Jennie Bint de Ruanda’ya geri döndü.

OĞULLARI KAYBOLMUŞTU, BULUNDU!

Savaş sırasında dağılan aileler savaştan sonraki yıllarda tekrar bir araya geldi. Örneğin 1994’te Kigali’de iki tarafın askerleri arasında çatışmalar şiddetlenince insanlar toplu halde oradan kaçmaya başladı. Oreste Murinda o panik içinde karısını gözden kaybetti ve iki buçuk yaşındaki oğluyla Gitarama’ya kaçtı. Oreste yiyecek bulmak için dışarı çıktığında yine çatışma çıktı ve o karışıklıkta oğlunu da kaybetti.

Savaştan sonra Oreste ve eşi birbirine kavuştu ama oğulları hâlâ kayıptı. Artık onun öldüğünü düşünüyorlardı. İki yılı aşkın bir süre sonra şehrin bir kasabasından Şahit olmayan bir adam Kigali’ye çalışmaya geldi. Bazı kardeşlerle tanıştı ve laf arasında, savaşta Gisenyi’deki komşularının çocuklarının öldüğünü ve şimdi öksüz bir çocuğa baktıklarını söyledi. Çocuk babasının ismini hatırlıyordu ve anne babasının Yehova’nın Şahidi olduğunu söylemişti. Kardeşler biraderin ismini duyunca tanıdılar ve anne babayla irtibat kurdular. Oreste’yle eşi adama oğullarının fotoğraflarını gösterdi. Evet, gerçekten oydu! Oreste hemen oğlunu almaya gitti. İki buçuk yıl sonra oğullarına kavuşmuşlardı! Çocuk şimdi vaftiz edilmiş bir müjdeci.

Kardeşler, hayatını kaybeden tüm Şahitlerin çocuklarına sahip çıktı. Çocuklardan hiçbiri yetimhaneye gönderilmedi. Bazı durumlarda kardeşler komşularının ya da akrabalarının öksüz kalan çocuklarına da baktılar. Örneğin, zaten on çocuğu olan bir çift, on öksüz çocuk daha alıp onlara baktı.

KUZEYDE YENİDEN KARIŞIKLIK BAŞLIYOR

1996 yılının sonuna gelindiğinde Kongo’daki iç savaş, halen bir milyondan fazla Ruandalının kaldığı mülteci kamplarında güvenliğin sağlanmasını daha da zorlaştırmıştı. Kasım ayında mülteciler ya Ruanda’ya dönmek ya da Kongo’nun yağmur ormanlarına doğru kaçmak zorunda kaldı. Daha önce Aralık 1994’te dönmeyen kardeşler de dahil birçok kişi geri döndü. Manzara kolay kolay unutulacak gibi değildi. Genç yaşlı bir sürü insan, üzerlerinde Afrika’nın tozu toprağı ve başlarında bohçalarıyla akın akın Kigali sokaklarından geçiyordu. Bu mültecilerin hepsi nüfus kayıtlarını yenilemek için doğdukları yere dönmeliydiler. Bir süre için çok sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı.

Ne yazık ki mültecilerle birlikte birçok kötü insan da geri döndü. Onların arasında bazı Interahamwe milisleri de vardı ve ülkenin kuzeybatısında faaliyetlerini sürdürmeye çalıştılar. Bunun üzerine güvenliğin sağlanabilmesi için oraya asker gönderildi. Orada pek çok kardeşimiz yaşıyordu ve tarafsızlıklarını korumak için çok mücadele ettiler. 1997 ve 1998 yıllarında 100’den fazla müjdeci, çoğu kez tarafsızlığını koruyup sadık kaldığı için hayatını kaybetti. Bazen bölge o kadar tehlikeli oluyordu ki çevre gözetmenleri ziyaretlerini düzenli şekilde sürdüremiyordu.

CESUR BİR ÇİFT

Théobald Munyampundu, eşi Berancille’le birlikte bu tehlikeli bölgedeki cemaatleri ziyaret etmeyi başaran az sayıdaki çevre gözetmeninden biriydi. Onlar daha önce de birçok tehlike atlatmışlardı. Théobald 1984’te vaftiz edilmişti ve iki yıl sonra birçok kardeş gibi o da hapse atılmış ve feci şekilde dövülmüştü. Eşiyle birlikte Tutsi soykırımında birçok kişiyi saklayarak da hayatlarını tehlikeye atmışlardı. Soykırımda annesi öldürülen genç bir çocuğun hayatını kurtardıktan sonra Tanzanya’ya gitmeyi başardılar. Haydutlardan dolayı kamplar arasında yolculuk etmek son derece tehlikeli olsa da Théobald, kardeşleri cesaretlendirmek için Benaco ve Karagwe’deki iki mülteci kampını ziyaret etti.

Théobald ve eşi, Ruanda’ya döndükten sonra da ülkenin kuzey batısındaki Şahitleri ziyaret etmek için hayatlarını riske atıp o tehlikeli bölgeye gittiler. Théobald “Ziyaret ettiğimiz cemaatlerden bazıları çok uzaktaydı” diyor. “Güvenlik sorunu nedeniyle, gittiğimiz yerlerde gece kalamıyorduk. Bir ziyaretimizde, her sabah kardeşlerin yanına gidip akşamları geri dönmek için yağışların bol olduğu mevsimde sağanak yağmur altında günde sekiz saat yürümek zorunda kaldık.”

Théobald o bölgede, uzaktaki bir grubu ziyaret ederken tanıştığı bir biraderi şöyle anlatıyor: “Jean-Pierre kördü ama Vaizlik İbadetinde öyle bir Kutsal Kitap okuması yaptı ki ona hayran kaldım. İlgili kısmı ezbere, hatta noktasına virgülüne kadar yanlışsız okudu! İyi okuyan bir biraderden ona bu kısmı okumasını istemiş, bu sayede ayetleri ezberlemişti. Onun azmi beni gerçekten çok teşvik etti.”

Théobald bazen tehlikeli olsa da dopdolu geçen günlerini hatırlayarak şöyle diyor: “Tüm o zor zamanlar boyunca Yehova’ya güvendik ve sık sık İbraniler 13:6’daki şu sözleri düşündük: ‘Bana yardım eden Yehova’dır, ben korkmam. İnsan bana ne yapabilir?’” Yıllarca çevre ve bölge işinde sadakatle hizmet eden Théobald ve eşi, sağlık sorunlarına rağmen bugün halen özel öncü olarak hizmet ediyor.

TOPLANTI SALONU PROJESİ

Şahitlerin sayısı arttıkça Kigali’de büyük ibadetler için uygun bir yer bulmak iyice zorlaştı. Bir keresinde yakınlardaki bir hapishanenin kanalizasyon kanalı yüzünden, Aralık 1996’da bir stadyumda yapılan “Tanrısal Barışın Habercileri” Bölge İbadeti katılanlara zehir oldu. Kardeşler kokudan şikâyet ettiler, anne babalar da çocuklarının sağlığından endişe etti. Bu kötü koşullar yüzünden Ülke Heyeti o stadyumda bir daha asla ibadet yapmamaya oybirliğiyle karar verdi. Peki bölge ibadetlerini başka nerede yapabilirlerdi ki?

Çevre Bakanlığı Kigali’deki cemaatlerden birine İbadet Salonu inşası için arazi tahsis etmişti. Bu arazi bir salon için gerekenden çok daha büyüktü ve kardeşler sadece bir İbadet Salonu için teklif sunsalardı bakanlık büyük ihtimalle arazinin bir kısmını alıp başka birine verirdi. Bu yüzden kardeşler Yehova’ya güvenerek hem bir İbadet Salonu, hem basit bir Toplantı Salonu, hem de ileride yapılabilecek ikinci bir İbadet Salonu için projeler gönderdiler. Yetkililer projeleri onayladı.

Kardeşler araziyi temizleyip inşaata hazırladılar ve etrafına çit çektiler. Yüzlerce gönüllü otları temizledi ve derin tuvalet çukurları kazdı. Artık hafif eğimiyle, büyük ibadetler yapmak için ideal bir yere sahiptiler.

Sonraki aylarda kardeşler orada iki büyük ibadet ve başka bir özel toplantı yaptılar. Ama katılanlar sert rüzgâr ve yağmur yüzünden, şemsiyelerin ve muşambaların altına toplanmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Yönetim Kurulundan kenarları açık basit bir Toplantı Salonu inşa etmek için izin istendi.

Mart 1998’de Yönetim Kurulu, Toplantı Salonunun yapılmasına izin verdi. Hemen hazırlıklar başladı. İnşaat sırasında aileler birlikte çalışarak taşıyıcı destekler için temel kazdılar. Herkes omuz omuza çalıştı. 6 Mart 1999’da İsviçre Bürosundan Jean-Jules Guilloud bu güzel tesisin açılış konuşmasını yaptı.

1999’da tüm ülkede yeniden güvenlik sağlandı. O yılın şubat ayında yeni bir görevli vaiz çift, Ralph ve Jennifer Jones, Ruanda Ülke Heyetinin Bürosuna tayin edildi ve böylece Beytel ailesi 21 kişi oldu.

Ruandalı iki birader oradan 1.600 kilometre uzaktaki Kinşasa’da (Kongo) Vaizlik Eğitim Kursuna (şimdiki adıyla Bekâr Biraderler İçin Kutsal Kitap Kursu) katılmıştı. Ancak Kongo’da savaş çıktığından Ruandalıların Kinşasa’ya gitmesi oldukça zorlaşmıştı. Yönetim Kurulu bunu göz önünde bulundurarak Vaizlik Eğitim Kursunun Kigali’de yapılmasını onayladı. Burundi, Kongo ve Ruanda’dan 28 öğrenci Aralık 2000’de bu kursun ilk sınıfından mezun oldu.

2000 yılının Mayıs ayında Ruanda Bürosu kuruldu ve kısa süre içinde kardeşler, hızla ilerleyen faaliyetin gözetiminin yapılacağı bir Büro binası için uygun bir arazi buldular. Nisan 2001’de 2 hektarlık bu araziyi satın aldılar. Kigali’deki birçok kardeş, yıllar önce terk edilmiş bu arazideki çalılıkları temizlemek için ne kadar emek verildiğini hatırlayacaktır.

KONGO’NUN DOĞUSUNDA BİR YANARDAĞ PATLIYOR

17 Ocak 2002’de Kongo’nun doğusundaki Goma şehrinden 16 kilometre uzaktaki Nyiragongo Yanardağı püskürmeye başladı ve bölgede yaşayanların çoğu evlerini terk etmek zorunda kaldı. Orada yaşayan 1.600 müjdeciden birçoğu, çocuklarıyla ve hakikate ilgi gösterenlerle birlikte sınırı geçerek yakındaki Gisenyi kentine (Ruanda) kaçtı. Orada kardeşler onları yakınlardaki İbadet Salonlarına yönlendirdi.

Ertesi gün Ruanda Bürosundaki kardeşler bir kamyona üç ton temel ihtiyaç malzemesi yükledi; bunların içinde yiyecek, battaniye, ilaç gibi şeyler vardı. Yardım malzemeleri çabucak Kongo sınırına yakın altı İbadet Salonuna gönderildi.

Bu kadar çok Kongolu vatandaşın İbadet Salonlarında kalması Ruanda hükümetini güvenlik açısından tedirgin etti ve yetkililer onların mülteci kamplarına gönderilmesinde ısrar etti. Bunun üzerine ne yapılacağına karar vermek için Ruanda Temsil Heyetinden kardeşler, Kongo Temsil Heyetinden iki biraderle ve Goma’daki cemaatlerin ihtiyarlarıyla Goma’da buluştu. Kongolu biraderler kardeşlerinin Ruanda’daki kamplara gitmesini kesinlikle istemediklerini söylediler. “1994’te 2.000’den fazla Ruandalı kardeşe, ailelerine ve ilgi gösterenlere baktık” dediler. “Kardeşlerimiz kamplarda kalacaklarına Goma’ya dönsünler, Ruandalı kardeşlere nasıl baktıysak onlara da bakarız.”

Kongolu Şahitler, kardeşlerinin Şahit olmayan kişilerin denetimindeki kamplarda kalmasına izin vermek yerine onlara sahip çıktılar ve kardeşleri şefkatle evlerine alarak büyük bir konukseverlik gösterdiler. Sonuç olarak kardeşler ve aileleri Goma’ya geri döndü ve onlara kalacak yer sağlandı. Bu dönemde kardeşlere yardım etmek için Belçika, Fransa ve İsviçre’den naylon tenteler de dahil birçok yardım malzemesi gönderildi. Kardeşler yeni evler inşa edilene dek Goma’da kaldılar.

FAALİYETİMİZDEKİ DÖNÜM NOKTALARI

Yeni Büro binasının yapımı için teşkilatın Güney Afrika’daki Bölge Mühendislik Bürosu planları çizdi ve bir müteahhitle anlaşma yapıldı. Uluslararası gönüllüler projeye yardımcı oldular. Çevre ve peyzaj düzenlemesine, son rötuşların yapılmasına yardım etmek için de oradaki Şahitler gönüllü oldu. Bazı aksilikler ve zorluklar yaşansa da Beytel ailesi Mart 2006’da güzel Büro binalarına taşındı. Aynı yılın sonuna doğru Yönetim Kurulundan Guy Pierce ve eşi, Büronun hizmete açılışı için oraya geldi. 2 Aralık 2006’da gerçekleşen özel açılış programına 15 ülkeden 112 delege de içinde olmak üzere 553 kardeş katıldı.

Kanada’dan Jim ve Rachel Holmes da inşa işinde çalıştı. Onlar Amerikan İşaret Dili biliyordu ve Beytel ailesinden isteyenlere pazartesi günleri Gözcü Kulesi Tetkikinden sonra ders verebileceklerini söylediler. Altı kişi derslere geldi ve o kadar ustalaştılar ki çok geçmeden bir işaret dili grubu kuruldu.

Daha sonra Haziran 2007’de, İsviçre’de Vaizlik Eğitim Kursuna katılmış olan Kevin Rupp, işaret dili sahasına destek olmak için görevli vaiz olarak Ruanda’ya geldi. Kısa süre sonra işaret dili konusunda tecrübeli Kanadalı görevli vaiz bir çift de geldi. Temmuz 2008’de bir işaret dili cemaati kuruldu ve çok geçmeden başka gruplar da oluştu.

2007’de yapılan bölge ibadetinde Yunanca Kutsal Yazıların Yeni Dünya Çevirisi’nin Kinyaruanda dilinde çıktığı ilan edilince kardeşler çok heyecanlandılar! Birleşik Kitabı Mukaddes Şirketleri 1956’da Kutsal Kitabın tamamını Kinyaruanda dilinde yayımlamıştı. Kutsal Kitabın yerel dile çevrilmesi takdire değer bir çabaydı, hatta bu çeviride İbranice Kutsal Yazılarda YEHOVA ismi yedi kere kullanılmıştı. Ama şimdi Yeni Dünya Çevirisi’ni yoksul kişiler de dahil herkes elde edebiliyor. Oradaki tercümanların New York’taki Tercüme Hizmetleri Departmanıyla işbirliği yaparak büyük emeklerle hazırladığı bu çeviri, aslına sadık ve okunması kolay bir çeviridir. Çocukların çoğunun İbadet Salonlarına ellerinde kendi kitaplarıyla geldiğini ve ibadet sırasında ayet okumak için heyecanla parmak kaldırdığını görmek çok sevindirici!

YENİDEN TARAFSIZLIK MÜCADELESİ

Kardeşler 1992’de yasal olarak tanındıklarından beri faaliyetlerini yürütmekte özgürdü, ancak tarafsızlıklarından dolayı sürekli sorunlarla mücadele ediyorlardı. Geçtiğimiz 15 yıl boyunca yüzlerce birader askeriyenin denetimindeki gece devriyelerine katılmadığı için tutuklandı. Ancak kardeşlerden oluşan bir heyet, bakanlarla görüştükten sonra yetkililer kardeşlerin alternatif hizmet yapmasını onayladı.

Son yıllarda 215 öğretmen siyasetle bağlantılı bir seminere katılmadığı için işini kaybetti. Ardından 118 öğrenci milli marşı söylemediği için okuldan atıldı. Bürodan temsilci kardeşler tarafsızlıkla ilgili tavrımızı yetkililere açıkladılar ve çocukların çoğu aylar sonra okullarına geri alındı. Yetkililere faaliyetimizin Ruanda’daki tarihinden söz eden kardeşler, 1986’da Yehova’nın Şahitlerinin tarafsızlıkları nedeniyle hapse girdiğine, ama 1994’teki soykırıma katılmamalarının en büyük nedeninin yine tarafsızlıkları olduğuna dikkat çekti (Yuhn. 17:16).

Yehova’nın Şahitleri kanunlara uyarlar ve hangi hükümet iktidarda olursa olsun siyasi açıdan tarafsızlıklarını korurlar. Örneğin 1986’da François-Xavier Hakizimana tarafsızlığından dolayı 18 ay hapis yattı. Soykırımdan sonra hükümet değiştiğinde, 1997 ve 1998’de yine aynı nedenle hapse girdi. Böyle örnekler Yehova’nın Şahitlerinin tarafsız tavrının koşullara göre değişmediğini ve bunun herhangi bir hükümete karşı bir tavır olmadığını gösterir. Gerçek Hıristiyanlar Kutsal Yazılardaki ilkelere samimiyetle bağlı oldukları için tarafsız kalırlar.

Bugün bu sorunlar devam etse de kardeşler ibadetlerini her hafta rahatça yapabiliyor ve büyük ibadetler düzenleyebiliyor. Birçok hapishanede iyi haberi duyurmalarına ve ibadetler yapmalarına da izin veriliyor. Bu sayede çok sayıda mahkûm hakikati benimsedi. Üstelik 2009 hizmet yılında altı dava Ruanda’daki Yehova’nın Şahitlerinin lehine sonuçlandı.

GELECEĞE UMUTLA BAKIYORLAR

İbadet Salonu inşa programının başarısını anlatmazsak Ruanda’daki tarihimizin hikâyesi eksik kalır. 1999’da sınırlı olanaklara sahip ülkeler için düzenlenen inşa programı başladığından beri, hevesle çalışan gönüllüler tarafından mütevazı ama sevimli yaklaşık 290 İbadet Salonu inşa edildi.

Yöredeki kardeşlerin yoğun desteğiyle bu salonların çoğu üç ay içinde tamamlandı. Ülkenin her tarafında İbadet Salonlarının hızla çoğalması insanları meraklandırıyor, bu da Yehova’nın toplumunun şahitlikte bulunması için yeni fırsatlar yaratıyor. Kardeşler Kigali’deki Toplantı Salonunun yanı sıra daha küçük ve basit, kenarları açık on tane daha Toplantı Salonu yaptılar. Böylece müjdeciler bu dağlık bölgede çok uzun mesafeler katetmek zorunda kalmadan büyük ibadetlere katılabiliyor. Ayrıca büyük ibadetlerin de yapılabileceği dört adet genişletilebilir İbadet Salonunun inşası da tamamlanmış durumda.

Her yılın ilk birkaç ayı tüm cemaatler, herhangi bir cemaate tahsis edilmemiş ya da az çalışılmış bir sahada hizmete gayretle katılıyor. Müjdeciler bazen bu sahaları taramak için kendi imkânlarıyla çok uzun mesafeler katediyorlar. Daha uzaktaki bölgelere ise üç aylığına geçici özel öncüler gönderiliyor. Sonuç olarak yeni gruplar kuruluyor ve bunlar ileride kurulacak cemaatlerin temelini oluşturuyor. Örneğin 2010 yılında Ocak-Mart aylarında yapılan özel faaliyette yüzlerce Kutsal Kitap tetkiki başlatıldı ve dokuz yeni grup kuruldu. Aynı dönemde ayrıca 30 geçici özel öncü 15 yeni grubun kurulmasına yardımcı oldu.

RUANDA İÇİN BAŞKA BİR DÖNÜM NOKTASI

2009 yılında yapılan “Uyanık Kalın!” Bölge İbadetinde yeni ilahi kitabımızın çıktığını öğrenmek ve bu ilahilerden bazılarını Kinyaruanda dilinde dinlemek kardeşleri çok heyecanlandırdı. Yeni ilahi kitabı Kinyaruanda diline hemen çevrildi. Ayrıca kardeşler kitaplarını zamanında alarak yeni ilahileri Ocak 2010’da, dünya çapında birçok cemaatle aynı anda ibadetlerde söylemeye başladılar.

2007’de Yunanca Kutsal Yazıların Yeni Dünya Çevirisi’nin Kinyaruanda dilinde çıkmasının ardından doğal olarak herkes Kutsal Kitabın tümünün ne zaman çıkacağını merak etmeye başlamıştı. 2010 yılının bölge ibadetleri yaklaşınca Yönetim Kurulundan Guy Pierce’ın, Ağustosta Kigali’de bölge ibadeti yapılacağı dönemde Ruanda’ya geleceği duyuruldu. İbadet, Büronun hemen karşısındaki stadyumda yapılacaktı. Heyecan doruktaydı. Ve Guy Pierce birader Yeni Dünya Çevirisi’nin tamamının Kinyaruanda dilinde çıktığını ilan etti! Bu harika bir haberdi! Cuma sabahı orada bulunan 7.149 kişinin hepsi yeni Kutsal Kitaptan birer tane aldı. Pazar günü Ruanda’nın başka bölgelerinden gelen kardeşlerin de katılımıyla hazır bulunanların sayısı 11.355’e ulaştı. İbadet sırasında dışarıda topluca yürüyüş yapan askerler de Kutsal Kitaptan istediler ve onlara 180 tane kitap verildi. Kigali belediye başkanı, emniyet müdürü ve Spor Bakanlığı yetkilileri de kendilerine verilen Kutsal Kitapları memnuniyetle kabul ettiler.

Ruanda’da iyi haberin duyurulması 1970’te üç müjdeciyle başlamıştı. Şimdi Ruanda’da yaklaşık 20.000 müjdeci var. Onlar her ay hemen hemen 50.000 Kutsal Kitap tetkiki idare ediyorlar. Nisan 2011’de Anma Yemeğine 87.010 kişi katıldı. Ruanda’daki kardeşler yıllardır gayretle hizmet etmeleriyle tanınıyor. Müjdecilerin yaklaşık yüzde 25’i tamgün hizmetin bir alanında çalışıyor, geri kalanı da ayda ortalama 20 saat hizmet ediyor. Kardeşlerimiz bu verimli tarlada ‘hasadın Efendisiyle’ omuz omuza, canla başla hizmet ediyor ve yavaşlamaya hiç niyetleri yok! Yehova’nın desteğiyle bu Bin Tepeler Diyarından daha birçok kişinin Yehova’nın dağına akın etmesini heyecanla bekliyoruz (Mat. 9:38; Mika 4:1, 2).

[Dipnotlar]

a Komşusu Kongo (Brazzaville) ile karışmaması için genelde Kongo ya da Kongo (Kinşasa) olarak adlandırılır. Burada sadece Kongo ismini kullanacağız.

b Deborah gerçekten de müjdeci oldu, on yaşında vaftiz edildi ve şimdi annesiyle birlikte daimi öncü olarak hizmet ediyor.

c O bebek şimdi vaftiz edilmiş bir hemşire.

[Sayfa 178’deki pasaj]

Dinleyicilerine Yehova’nın Şahitlerine karşı dikkatli olmalarını söyledi

[Sayfa 181’deki pasaj]

Birbirlerini “Komera!”, yani “Güçlü ol!” diye selamlıyorlardı

[Sayfa 218’deki pasaj]

“Yehova, hayatımızı kurtarabilmek için hiçbir şey yapamıyoruz. Bunu yalnız Sen yapabilirsin!”

[Sayfa 166’daki çerçeve/resim]

Ruanda’ya Genel Bakış

Yüzölçümü

Ruanda kuzeyden güneye yaklaşık 180 kilometre uzunluğunda, 230 kilometre genişliğinde küçücük bir ülkedir.

Nüfus

Nüfusu tahminen 11.000.000’un üzerinde olan Ruanda, Afrika’nın nüfus yoğunluğu en yüksek ülkesidir. Başkenti Kigali’dir. Halk Hutular, Tutsiler, Twalar ve bazı Asyalılarla Avrupalılardan oluşur. Halkın yarısından fazlası Katoliktir. Dörtte birinden fazlası Protestandır ve bunların arasında pek çok Adventist vardır. Nüfusun geri kalanını ise Müslümanlar ve çeşitli yerel inançları benimsemiş kişiler oluşturur.

Dil

Resmi diller Kinyaruanda, İngilizce ve Fransızcadır. Komşu ülkelerle ticarette Svahili dili kullanılmaktadır.

Ekonomi

Ruandalıların çoğu çiftçidir. Toprakların büyük bir kısmı verimsiz olduğundan birçok kişi sadece kendi ailesine yetecek kadar ürün yetiştirebilir. Böceklere karşı kullanılan pireotu, ayrıca çay ve kahve yetiştirilir; kahve ülkenin temel ihraç ürünüdür.

Gıda

Temel besinler arasında patates, muz ve fasulye vardır.

İklim

Ruanda ekvatora yakın olmasına rağmen genelde ılıman bir iklime sahiptir. İç kesimlerdeki dağlık bölgelerde ortalama sıcaklık 20 derecedir; ortalama yıllık yağış miktarı ise 115 santimetredir.

[Sayfa 185’teki çerçeve/resim]

“Yehova Peşimize Düşecek!”

EMMANUEL NGIRENTE

DOĞUM YILI 1955

VAFTİZ YILI 1982

KİMDİR? Ruanda Temsil Heyeti üyesi ve Tercüme Departmanı gözetmeni.

◼ RUANDA’NIN doğusunda öncülük yapıyordum ve 1989 yılının sonunda tercüme bürosuna tayin edildim. Tercümeyle ilgili hiç tecrübem olmadığı için çok şaşırdım; bu işin altından kalkabileceğimi sanmıyordum. Yine de üç ayrı yayın üzerinde çalışmaya başladım. Bir ev kiraladık ve birkaç sözlük aldık. Bazen uyumamak için kahve içerek gece boyunca çalışırdım.

İşgal kuvvetleri 1990 yılının Ekim ayında ülkeye girdiğinde belli bir kesim Yehova’nın Şahitlerinin onlarla bağlantısı olduğundan şüphelendi. Devlet güvenlik ajanları durumu araştırmaya başladı. Evde çalıştığımdan işsiz olduğumu düşündüler ve ne yaptığımı öğrenmek istediler. Bir gün aniden arama yaptılar. Geceyi daktilo başında geçirmiştim. Sabah 5’te biraz uyumaya çalışıyordum ki, birden bir toplum hizmetine katılmak üzere çağrıldım.

Ben dışarıdayken bazı yetkililer gelip evimi altüst etmiş. Döndüğümde komşular, polisin ve yetkili bir memurun tercüme ettiğim metinleri bir saat kadar gözden geçirdiğini söyledi; metinlerde defalarca Yehova’nın adı geçiyordu. Sonunda şöyle demişler: “Buradan çıkalım yoksa Yehova peşimize düşecek!”

[Sayfa 194’teki çerçeve/resim]

100 Günde Bir Milyon İnsan Öldü

Soykırım ve insanlık suçlarıyla ilgili bir ansiklopedi şunları yazdı: “1994’teki Ruanda soykırımı çağdaş tarihte kesinlikle inkâr edilemeyecek soykırımlardan biridir. Nisan 1994’ün başlarından Temmuzun ortalarına kadar, Orta Afrika’nın bu küçük ülkesinde çoğunluğu oluşturan Hutu etnik grubu, azınlığı oluşturan Tutsi etnik grubundan olanları sistemli şekilde katletmiştir. Aşırılıkçı Hutu yönetimi, demokrasi hareketi ve iç savaş karşısında gücünü kaybetme korkusuyla, otoritesine tehdit olarak gördüğü herkesi, hem Tutsileri hem de ılımlı Hutuları ortadan kaldırmak için planlar yapmıştır. Soykırım ancak çoğu Tutsi olan isyancı güçler ülkeyi işgal edip soykırımdan sorumlu yöneticileri ülkeden ayrılmaya zorladığında sona ermiştir. Sadece 100 günlük bir süre içinde bir milyon insan soykırımda ve savaşta hayatını kaybetmiştir; bu nedenle Ruanda soykırımı tarih sayfalarındaki en kanlı katliamlardan biri olmuştur” (Encyclopedia of Genocide and Crimes Against Humanity).

Soykırımda yaklaşık 400 Yehova’nın Şahidi öldürüldü; onların arasında Tutsi kardeşlerini koruduğu için öldürülen Hutu Şahitler de vardı. Hiçbir Şahit iman kardeşleri tarafından öldürülmedi.

[Resim]

Ruanda’dan kaçan sığınmacılar

[Sayfa 197’deki çerçeve/resim]

“Ölüm Odaları”

“Soykırımı düzenleyenler insanları kandırdı. Geçmişte insanlar savaşlarda kutsal yerlere sığınırdı; soykırımı yapanlar da onbinlerce Tutsiyi korunacakları vaadiyle kandırıp kilise binalarına topladılar, sonra da Hutu milisleri ve askerler, kilise binaları ve okullara sığınmış bu zavallı insanlara ateş açarak ve el bombası atarak onları sistemli şekilde katletti. Hayatta kalanları ise palalar, oraklar ve bıçaklarla yine sistemli şekilde yok ettiler. . . . . Kiliseler soykırımda sadece ölüm odaları olarak kullanılıp pasif bir rol oynamakla kalmadı. Bazı topluluklarda papazlar, kilisedeki öğretmenler ve diğer görevliler yerel halkla ilgili bilgilerini Tutsilerin tespit edilip ortadan kaldırılması için kullandı. Bazen de kilisede çalışanlar katliama bizzat katıldı” (Christianity and Genocide in Rwanda).

“[Katolik] Kilisesine yönelik en temel suçlama Kilisenin, Tutsi elit tabakadan desteğini çekip Hutuların önderlik ettiği devrimi desteklemesi, böylece Habyarimana’nın, çoğunluğu Hutu olan bir devlette iktidara gelmesine yardım etmesiydi. Soykırım konusunda ise eleştirmenler yine Kiliseyi nefreti körüklemek, suçluları saklamak ve çatısı altına sığınmaya çalışanları koruyamamaktan doğrudan sorumlu tuttu. Ayrıca Ruanda nüfusunun çoğunluğunun ruhani önderi olan Kilisenin, katliamı durdurmak için gereken tüm önlemleri almadığından, olanlardan ahlaken sorumlu olduğunu düşünenler de var” (Encyclopedia of Genocide and Crimes Against Humanity).

[Sayfa 201-203’teki çerçeve/resimler]

“Herkesin Yaşaması İçin Yalvardığı Birini Nasıl Öldürebiliriz?”

JEAN-MARIE MUTEZINTARE

DOĞUM YILI 1959

VAFTİZ YILI 1985

KİMDİR? Mesleği müteahhitlik olan neşeli bir birader. Vaftiz edildikten kısa süre sonra 1986’da sekiz ay hapiste kaldı. 1993’te Jeanne’la evlenen Jean-Marie şu anda Kigali Toplantı Salonu Heyetine başkanlık ediyor.

◼ YEDİ Nisan sabahı eşim Jeanne ve bir aylık kızımız Jemima’yla uyuyorduk. Birden korkunç silah sesleriyle uyandık. Önce sadece siyasi bir sorun olduğunu düşündük ama çok geçmeden Interahamwe milislerinin tüm Tutsileri sistemli şekilde öldürmeye başladığını öğrendik. Biz de Tutsiydik, bu yüzden dışarı çıkma riskini göze alamazdık. Ne yapmamız gerektiğini bilmediğimizden bize yol göstermesi için Yehova’ya yakardık. Bu sırada üç cesur Hutu birader, Athanase, Charles ve Emmanuel, hayatlarını tehlikeye atıp bize yiyecek getirdi.

Yaklaşık bir ay boyunca karım ve ben farklı kardeşlerin evlerinde saklanmak zorunda kaldık. Tutsi avı doruğa ulaştığı sırada milisler bıçak, mızrak ve palalarla saklandığım yere geldi. Geldiklerini gördüm ve olabildiğince hızlı koşarak çalıların arasına saklandım ama beni buldular. Etrafım silahlı adamlarla kuşatılmıştı. Yehova’nın Şahidi olduğumu söyleyerek onlara yalvardım, fakat “Sen isyancısın!” diyerek beni tekmeleyip yere düşürdüler, coplarla ve dipçiklerle dövmeye başladılar. O sırada bir kalabalık toplandı. Aralarında daha önce şahitlik ettiğim bir adam da vardı. Cesaretle “Ona acıyın!” diye bağırdı. Sonra Charles isimli Hutu bir kardeş geldi. Charles’ın karısı ve çocukları beni yerde kanlar içinde görünce ağlamaya başladılar. Katiller pes etti ve “Herkesin yaşaması için yalvardığı birini nasıl öldürebiliriz?” diyerek beni bıraktılar. Charles yaralarımı sarmak için beni evine götürdü. Milisler, kaçmaya kalkarsam benim yerime Charles’ı öldüreceklerini söyleyip bizi tehdit ettiler.

O sırada Jeanne’dan ve bebeğimizden ayrı kalmıştım. Jeanne da korkunç bir saldırıda dayak yemiş ve ölümden kıl payı kurtulmuş. Daha sonra birileri ona benim öldürüldüğümü söylemiş. Hatta bir çarşaf bulup cesedimi almaya gelmesini söylemişler.

Athanase’nin evinde Jeanne’la birbirimize kavuştuğumuzda ikimiz de gözyaşlarına boğulduk. Rahat bir nefes almıştık ama ertesi gün ölebileceğimizi biliyorduk. O gün de kâbus gibiydi, korku içinde oradan oraya kaçıp durduk. Yehova’ya şöyle yalvardım: “Dün bize yardım ettin. Lütfen yine yardım et. Bebeğimizi büyütmek ve Sana hizmet etmeye devam etmek istiyoruz!” Akşama doğru üç Hutu kardeş hayatlarını büyük bir tehlikeye atıp bizi yaklaşık 30 Tutsiyle birlikte tehlikeli barikatlardan geçirerek güvenli bir bölgeye götürdü. O gruptan 6 kişi hakikati kabul etti.

Duyduğumuza göre Charles ve yanındaki kardeşler başkalarına da yardım etmiş, ama Interahamwe milisleri bu kardeşlerin onlarca Tutsinin kaçmasına yardım ettiğini öğrenince deliye dönmüş. Sonunda Charles’ı ve Leonard isimli Hutu bir kardeşi yakalamışlar. Charles’ın karısı onların şöyle dediğini duymuş: “Tutsilerin kaçmasına yardım ettiğin için öleceksin.” Sonra ikisini de öldürmüşler. Bu, İsa’nın şu sözlerini akla getiriyor: “Dostları uğruna canını veren birinin sevgisinden daha büyük sevgi kimsede yoktur” (Yuhn. 15:13).

Savaştan önce Jeanne’la evlilik planları yaparken birimizin öncü olmasına karar vermiştik. Ancak savaşta pek çok akrabamız öldürüldüğü için, o sırada iki çocuğumuz olmasına rağmen savaştan sonra altı öksüz çocuğu yanımıza aldık. Yine de Jeanne öncülüğe başlayabildi ve 12 yıldır bu hizmeti sürdürüyor. Anne babası Şahit olmayan altı öksüz çocuğumuzun hepsi vaftiz edildi. Üçü hizmet görevlisi oldu ve kızlarımızdan biri eşiyle birlikte Beytel’de hizmet ediyor. Sonra iki çocuğumuz daha oldu ve iki büyük kızımız vaftiz edildi.

[Resim]

Birader ve hemşire Mutezintare, iki çocukları ve baktıkları yetim çocuklardan beşiyle

[Sayfa 204, 205’teki çerçeve/resim]

“Dengemizi Hakikat Sayesinde Koruduk”

Valerie Musabyimana ve Angeline Musabwe iki kız kardeş. Babaları kiliseye bağlı bir bölge heyetinin başkanıydı ve kızlar dindar birer Katolik olarak yetiştirilmişti. Valerie rahibe olabilmek için dört yıl okudu. Ama bir papazın davranışları onu hayal kırıklığına uğratınca 1974’te okulu bıraktı. Daha sonra Yehova’nın Şahitleriyle Kutsal Kitabı inceledi, vaftiz edildi ve 1979’da öncülüğe başladı. Kardeşi Angeline de Kutsal Kitabı inceleyip vaftiz edildi. Birlikte özel öncü olarak hizmet eden bu iki kardeş pek çok kişinin hakikati öğrenmesine yardım etti.

Angeline ve Valerie soykırım sırasında Kigali’de yaşıyorlardı ve evlerinde ikisi hamile olan dokuz kişi sakladılar; kadınlardan birinin kocası daha yeni öldürülmüştü. Bir süre sonra bu kadın doğum yaptı. Evden çıkmak çok tehlikeli olduğu için bebeğin doğumuna hemşirelerimiz yardım etti. Komşular bunu duyunca onlara yiyecek ve su götürdüler.

Interahamwe milisleri, Angeline ve Valerie’nin Tutsileri sakladığını öğrenince evlerine gidip onlara şöyle dediler: “Yehova’nın Şahidi Tutsileri öldürmeye geldik.” Ama hemşirelerin ev sahibi subay olduğundan katiller eve girmeye cesaret edemedi.d Böylece evdeki herkes kurtuldu.

Savaş şiddetlenip dört bir yandan kurşun yağmaya başlayınca Angeline ve Valerie yaşadıkları bölgeden ayrılmak zorunda kaldılar. Başka Şahitlerle birlikte Goma’ya kaçtılar ve Kongolu kardeşler onları sıcak bir şekilde karşıladı. Orada iyi haberi duyurmaya devam ettiler ve pek çok insanla Kutsal Kitabı incelediler.

Peki soykırımın yarattığı acı duygularla nasıl başa çıktılar? Valerie büyük bir üzüntüyle şöyle dedi: “Pek çok ruhi çocuğumu kaybettim, mesela Eugène Ntabana ve ailesini. Dengemizi hakikat sayesinde koruduk. Çünkü Yehova’nın kötüleri yargılayacağını biliyoruz.”

[Dipnot]

d Savaştan sonra ev sahibi Kutsal Kitabı incelemeye başladı. Kendisi öldü ama eşi ve iki çocuğu Şahit oldu.

[Sayfa 206, 207’deki çerçeve/resim]

Bizim İçin Ölmeye Hazırdılar

ALFRED SEMALI

DOĞUM YILI 1964

VAFTİZ YILI 1981

KİMDİR? Eşi Georgette’le birlikte Kigali’nin dış mahallelerinde yaşadı. Sevgi dolu bir baba ve eş olan Alfred şimdi Kigali’de Hastane İrtibat Heyetinde hizmet ediyor.

◼ SOYKIRIM başladıktan sonra, yakınlarda oturan Athanase isimli Hutu bir birader bize “Tüm Tutsileri öldürüyorlar, sizi de öldürecekler” diye haber gönderdi. Bizi ısrarla evine çağırdı. Savaştan önce yaklaşık 3,5 metre derinliğinde bir çukur kazıp yeraltında sığınak yapmıştı ve orada saklanabileceğimizi söyledi. Yaptığı merdivenle ilk aşağı inen bendim. Athanase aşağı göndermek için yiyecek ve döşek de temin etti. Bu sırada dört bir yanda insanlar katlediliyordu.

Komşular bizim orada saklandığımızdan şüphelenip Athanase’yi evini ateşe vermekle tehdit ettiği halde, o ve ailesi bizi saklamaya devam etti. Gerçekten de bizim için ölmeye hazırdılar.

Bölgedeki çatışma şiddetlenince Athanase ve ailesi de yanımıza indi ve böylece aşağıda 16 kişi olduk. Çukur zifiri karanlıktı, çünkü herhangi bir ışık yakmaya cesaret edemiyorduk. Yiyeceğimizi paylaşıyorduk, her gün kişi başına bir kaşık suda bekletilmiş şekerli pirinç düşüyordu. On gün sonra o da tükendi. On üçüncü gün artık açlıktan ölüyorduk! Ne yapacaktık? Merdivenin üst basamağından dışarıda neler olduğu çok az da olsa görülüyordu ve durumun değiştiğini fark ettik. Askerlerin farklı bir üniforma giydiğini gördük. Athanase’nin ailesi beni korumuştu, şimdi fedakârlık yapma sırası bendeydi. Athanase’nin oğullarından biriyle dışarı çıkıp yiyecek aramaya karar verdim. Gitmeden önce hep birlikte dua ettik.

Bölgenin artık Ruanda Yurtsever Cephesinin kontrolünde olduğunu öğrendik ve yarım saat içinde geri döndük. Birkaç asker de bizimle geldi. Onlara saklandığımız yeri gösterdim. Tüm kardeşler teker teker çukurdan dışarı çıkana kadar anlattıklarıma inanmadılar. O ânı asla unutamayacağını söyleyen Georgette şunları dedi: “Yukarı çıktığımızda toz toprak içindeydik, yaklaşık üç hafta yerin altında yaşamıştık; ne yıkanabilmiş ne de giysilerimizi yıkayabilmiştik.”

Askerler bu iki etnik gruptan insanların o çukurda birlikte yaşamasına inanamamışlardı. “Biz Yehova’nın Şahitleriyiz” dedim, “aramızda ırk ayrımı yoktur.” Hayran kalmışlardı, “Çukurdan çıkan bu insanlara yiyecek ve şeker verin!” dediler. Ardından da bizi 100 kadar insanın geçici olarak kaldığı bir eve götürdüler. Sonra bir hemşire ve ailesi, 16’mızın da onların evinde kalması için ısrar etti.

Hayatta kaldığımız için minnettarız. Ama ağabeyimle kız kardeşim ve her ikisinin de aileleri katledildi; hepsi de Yehova’nın Şahidiydi. Çevremizdeki başka pek çok insan da öldürüldü. Yaşadığımız kayıp çok büyük ama herkesin ‘beklenmedik zamanda beklenmedik olaylarla karşılaştığını’ biliyoruz. Georgette duygularımızı şu sözlerle ifade ediyor: “Pek çok iman kardeşimizi kaybettik, pek çoğu da kaçarken ve saklanırken korkunç şeyler yaşadı. Ama dua ederek Yehova’yla ilişkimizi güçlendirdik ve O’nun gücüne tanık olduk. Yehova teşkilatı aracılığıyla tam zamanında yardım elini uzatarak bizi teselli etti. O’na gerçekten çok minnettarız. Yehova bize her zaman destek oldu” (Vaiz 9:11).

[Sayfa 208, 209’daki çerçeve/resimler]

Yehova O Korkunç Dönem Boyunca Bize Yardım Etti

ALBERT BAHATI

DOĞUM YILI 1958

VAFTİZ YILI 1980

KİMDİR? Evli ve üç çocuklu bir ihtiyar. Eşi ve büyük kızı daimi öncü. Oğlu hizmet görevlisi. Bir Hutu olan bu sessiz sakin birader 1977’de ibadetlere katılmaya başladığında ülkede 70 müjdeci ya var ya yoktu. 1988’de hapse girdi ve dövüldü. Siyasi parti rozetini takmayı reddedince, eskiden asker olan bir komşusu rozeti alıp onun derisine batırdı ve alaylı bir tavırla “Artık takıyorsun işte!” dedi.

◼ İKİ devlet başkanının ölümünden sonra bazı kardeşler, akrabalarımız ve komşular bizim eve kaçtı. Ama Goretti ve Suzanne isimli iki Tutsi hemşire yanımızda değildi ve onlar için endişeleniyordum. Son derece tehlikeli olmasına rağmen onları aramaya çıktım. Kaçışan insanların arasında Goretti’yle çocuklarını fark ettim ve onları alıp evime götürdüm. Çünkü gittikleri yönde bir barikat olduğunu biliyordum; oraya gitselerdi kesin ölürlerdi.

Birkaç gün sonra, başka beş kişiyle birlikte Suzanne da nihayet yanımıza geldi. Yeni gelenlerle birlikte, evde kalanların sayısı 20’yi geçmişti ve hepimizin hayatı tehlikedeydi.

Interahamwe milisleri en az üç kez eve geldi. Bir defasında pencereden eşim Vestine’i görüp dışarı çıkmasını istediler. Eşim bir Tutsi. Katillerle eşimin arasına girip “Onu öldürmek için önce beni öldürmeniz gerek!” dedim. Aralarında biraz tartıştıktan sonra ona içeri girmesini söylediler. İçlerinden biri “Ben kadın değil erkek öldürmek istiyorum” dedi. Bu sefer de kayınbiraderimi gözlerine kestirdiler. Onu dışarı çıkarırlarken yine aralarına atılıp “Tanrı aşkına bırakın onu!” diye yalvardım.

Biri “Ben Tanrı için çalışmıyorum” diye terslendi ve beni dirseğiyle itti. Ama sonra fikrini değiştirip “İyi hadi al götür şunu!” dedi. Böylece kayınbiraderim kurtuldu.

Bir ay kadar sonra yiyecek arayan iki birader kapımıza geldi. Bir kenara koyduğum fasulyelerden onlara biraz verdim. Sonra onlara güvenli bir dönüş yolu göstermek için dışarı çıktığımda bir silah sesi duydum ve bilincimi kaybettim. Gözüme bir şarapnel parçası isabet etmişti. Bir komşumun yardımıyla hastaneye gittim ama yaralanan gözümü kaybettim. Daha da kötüsü eve dönemedim. Bu sırada çatışmalar şiddetlendi, evimde kalan herkes büyük tehlike altındaydı ve oradan ayrılmalıydılar. Başka kardeşlerin evlerine kaçtılar ve kardeşler 1994 yılının Haziran ayına kadar, hayatları pahasına onları sakladı. Ekim ayına dek eşime ve aileme kavuşamadım. O korkunç dönem boyunca bana ve aileme yardım ettiği için Yehova’ya minnettarım.

[Resim]

Albert Bahati, ailesi ve sakladığı diğer kişilerle

[Sayfa 210-212’deki resim]

“Yol Budur”

GASPARD NIYONGIRA

DOĞUM YILI 1954

VAFTİZ YILI 1978

KİMDİR? Hakikat için korkusuzca mücadele eden, her zaman gülümseyen, olumlu tutuma sahip bir birader. Üç kızı olan Gaspard, Ruanda Temsil Heyetinde hizmet ediyor.

◼ YEDİ Nisan sabahı erken saatlerde çatışmalar başladıktan sonra Tutsilere ait 15 evin alev alev yandığını gördüm. Bu evlerden ikisi kardeşlere aitti. Sırada bizim evimiz mi vardı? Tutsi olan eşime ve iki kızıma neler olabileceğini düşününce korkudan aklımı yitireceğimi sandım.

Ne yapmam gerektiğinden emin değildim. Kargaşa ve panik vardı, ayrıca etrafta asılsız haberler ve söylentiler dolaşıyordu. Eşim ve çocuklarımın yakınlarda oturan bir biraderin evinde daha güvende olacağını düşünüp onları gönderdim; daha sonra ben de yanlarına gidecektim. Ortalığın sakin olduğu bir sırada oraya gittim ve eşimin büyük bir okul binasına kaçmaya mecbur kaldığını öğrendim. Aynı gün bir komşumuz bana gelip “O okula sığınan tüm Tutsiler katledilecek!” dedi. Hemen okula koştum, karımı ve çocuklarımı bulup, aralarında kardeşlerin de olduğu başka 20 kadar kişiyi apar topar dışarı çıkardım ve evlerine dönmelerini söyledim. Giderken, milislerin insanları şehir dışında bir yere doğru götürdüklerini gördük. Daha sonra duyduğuma göre, orada 2.000’den fazla Tutsi katledilmiş.

Bunlar olurken bir komşumuzun karısı okulda doğum yapmış. Interahamwe milisleri okula el bombası atınca kadının kocası kucağında bebekle kaçmaya başladı. O panikte anne başka bir yöne doğru kaçtı. Baba Tutsi olmasına rağmen kucağında bebek olduğu için barikatlardan geçebildi. Soluğu bizim evde aldı. Benden bebeğe süt bulmamı rica etti. Kendimi tehlikeye atıp dışarı çıktım ve milislerin nöbet tuttuğu bir barikata rastladım. Bir Tutsinin bebeğine süt almaya gittiğim için beni Tutsi sempatizanı sandılar ve “Öldürelim şunu!” dediler. Bir asker tüfeğinin dipçiğiyle başıma vurdu ve burnumdan kan gelmeye başladı, yüzüm gözüm kanlar içinde bayıldım. Öldüğümü düşünüp beni sürükleyerek yakınlardaki bir evin arkasına götürdüler ve orada bıraktılar.

Bir komşumuz beni tanıdı ve “Buradan uzaklaş yoksa geri dönüp işini bitirirler” dedi. Eve gitmeme yardım etti.

Canım çok yansa da bu olay beni daha büyük bir dertten kurtardı. Şoför olduğum çevrede biliniyordu, bu yüzden ertesi gün beş adam gelip üst düzey bir askerin şoförlüğünü yapmamı istedi, gerekirse bunu zorla yaptıracaklardı. Ama yaralarımı görünce ısrar etmediler, hatta Interahamwe güçleriyle devriye gezmem için bile baskı yapmadılar.

Bunu açlık, korku ve belirsizlik dolu günler takip etti. O sırada Tutsi bir kadın iki küçük çocuğuyla bizim eve sığındı. Onu mutfak dolabına sakladık, çocukları da başka bir odaya kendi çocuklarımızın yanına aldık. Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF), yani işgal güçleri daha da ilerleyince ve Interahamwe güçlerinin bir temizlik operasyonu yapacağına ve eşi Tutsi olan bütün Hutuları öldüreceğine dair söylentiler çıkınca ailece bir kez daha kaçmak için hazırlandık. Fakat RPF bölgenin kontrolünü ele geçirmişti, dolayısıyla Tutsiler artık güvendeydi. Ama şimdi de benim hayatım tehlikedeydi.

Sonra birkaç komşumuzla birlikte, artık RPF askerlerinin kontrolünde olan barikata gittim. Karşılarında, başında sargılarla bir Hutu duruyordu dolayısıyla beni milislerden sandılar. Komşularıma ve bana şöyle seslendiler: “Aranızda katiller ve yağmacılar var, bir de kalkmış yardım istiyorsunuz! Hanginiz Tutsileri korudu ya da sakladı ki?” Onlara, sakladığım kadınla çocuklarını gösterdim. Çocukları kenara çekip onlara “Başı sargılı olan şu adam kim?” diye sordular. Çocuklar da “O Interahamwe’den değil, Yehova’nın Şahidi ve iyi biri” dediler. Ben Tutsi kadınla iki çocuğunu kurtarmıştım şimdi de onlar beni kurtarıyordu!

Bu cevapla tatmin olan askerler bizi Kigali’den yaklaşık 20 kilometre uzaktaki bir kampa götürdüler. Orada katliamda hayatta kalan 16.000 kadar kişi vardı. Bu kampta 14 cemaatten 60 kadar kardeşle karşılaştık. İbadet yapmaya başladık, hatta ilkine 96 kişi katıldı! Ama çok zor bir dönemdi, arkadaşlarımızın öldürüldüğüne ve hemşirelerimizin tecavüze uğradığına dair haberler alıyorduk. Tek ihtiyar bendim ve birçok kardeşin Kutsal Yazıların yardımına ve tesellisine ihtiyacı vardı. Onların yürek parçalayan hikâyelerini dinledim. Yehova’nın onları sevdiğini ve acılarını anladığını hatırlatarak onlara yardım etmeye çalıştım.

Korku dolu birkaç haftadan sonra nihayet 10 Temmuzda evlerimize dönebildik. Dehşet ve tehlike içinde geçen günler boyunca sık sık “Yol Budur” ilahisinin sözlerini düşündüğümü hatırlıyorum. İlahinin şu satırları beni çok cesaretlendirmişti: “Sağa sola sapmaz hep ilerleriz. Bu Tanrı’nın yolu, O’nu izleriz.”

[Sayfa 223, 224’teki çerçeve/resimler]

Biri Bana Sesleniyordu

HENK VAN BUSSEL

DOĞUM YILI 1957

VAFTİZ YILI 1976

KİMDİR? 1984’te Gilead’a gitmeden önce Hollanda Beyteli’nde hizmet ediyordu. Sonra Orta Afrika Cumhuriyeti’ne, Çad’a ve ardından Eylül 1992’de Ruanda’ya tayin edildi. Şu anda eşi Berthe’yle birlikte Ruanda Bürosunda hizmet ediyor.

◼ RUANDA’DA tayin edildiğim ilk cemaat, bir sürü çocuğun olduğu Kigali Sud cemaatiydi. Kardeşler çok sıcak ve konukseverdi. 1992’de ülkede fazla cemaat yoktu ve müjdeci sayısı 1.500’ün biraz üzerindeydi. Yetkililer henüz bize güvenmiyordu, bu yüzden duyuru faaliyetindeyken ara sıra polisler durdurup kimlik soruyordu.

Soykırım başlayınca ülkeden ayrılmak zorunda kaldım. Ama kısa süre sonra Kongo’nun doğusundaki mültecilere yardım etmem istendi. Nairobi’den, Ruanda sınırındaki Goma kentine gittim. Daha önce oraya hiç gitmemiştim ve elimde bir ihtiyarın adı dışında hiçbir bilgi yoktu, onu nasıl bulacağımı bilmiyordum. Oraya varınca, bindiğim taksinin şoföründen yardım istedim. Birkaç taksiciyle konuştu. Yarım saat içinde o biraderin kapısındaydım. Ruanda’daki Ülke Heyetinden iki birader sınırı geçip Goma’ya gelmeyi başarmıştı. Kenya Bürosunun Ruanda’daki kardeşlere yardım olarak gönderdiği parayı onlara verdim.

Nairobi’den Goma’ya ikinci gidişimde yürüyerek Ruanda sınırına gittim. Mesafe kısa olmasına rağmen oraya varmam uzun sürdü çünkü karşıdan akın akın Ruandalı mülteciler geliyordu.

Yürürken birinin bana seslendiğini duydum: “Ndugu (birader) Henk! Ndugu Henk!” Sesin geldiği tarafa bakınca Alphonsine’le göz göze geldim. 14 yaşındaki Alphonsine, Kigali’deyken hizmet ettiğim cemaattendi ve annesiyle birbirlerini kaybetmişlerdi. O hengâmede birbirimizi hiç bırakmadan yürüdük ve onu başka pek çok mülteci kardeşin gittiği İbadet Salonuna götürdüm. Başta ona Kongolu bir aile baktı, sonra onunla aynı cemaatten olan mülteci bir hemşire onu evine aldı. Alphonsine daha sonra Kigali’de annesine kavuştu.

[Resim]

Henk ve eşi Berthe

[Sayfa 235, 236’daki resim]

Yehova Büyük İşler, Harikalar Yapar!

GÜNTER RESCHKE

DOĞUM YILI 1937

VAFTİZ YILI 1953

KİMDİR? 1958’de öncülüğe başladı ve Gilead’ın 43. sınıfına katıldı. 1967’den itibaren Gabon’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ve Kenya’da hizmet etti ve gezici gözetmen olarak başka ülkeleri de ziyaret etti. Şu anda Ruanda Temsil Heyetinde hizmet ediyor.

◼ RUANDA’YA ilk kez 1980 yılında geldim. Kenya’dan buraya bölge gözetmeni olarak gönderilmiştim. O sırada Ruanda’da sadece 7 cemaat ve 127 müjdeci vardı. Ayrıca Öncülük Hizmeti Kursunun ilk sınıfının iki öğretmeninden biriydim. O ilk sınıftaki 22 öncüden pek çoğu hâlâ tamgün hizmet ediyor. Kenya’ya hoş anılarla döndüm; Ruanda’daki kardeşlerin hizmetteki gayreti ve hakikate olan takdiri beni çok etkilemişti.

1996’da Kenya Bürosundan bir mektup aldım; Ruanda’ya tayin edilmiştim. 18 yıldır Kenya’daydım ve orayı çok seviyordum. Ruanda’ya geldiğimde orada hâlâ istikrar sağlanamamıştı. Geceleri silah sesleri duyulurdu. Fakat çok geçmeden, özellikle de Yehova’nın buradaki faaliyeti nasıl desteklediğini gördükçe yeni görevimden sevinç duymaya başladım.

Büyük ibadetler çok basit yerlerde yapılıyordu. Ama kardeşler hiç şikâyet etmeden yerlerde ya da taşların üzerinde oturuyordu. Zeminine çadır bezi serilen büyük çukurlarda vaftiz yapılıyordu. Her ne kadar zamanla kenarları açık basit salonlar ve birkaç tane de genişletilebilir İbadet Salonu yapıldıysa da, ülkenin iç kesimlerindeki birçok yerde büyük ibadetler hâlâ böyle yapılıyor.

Kardeşler iyi haberi duyurmak konusunda çok gayretliydi. Kigali’deki cemaatler hafta sonları ibadetlerini çok erken saatte yaparlardı. Sonra da tarlaya çıkıp karanlık çökene kadar hizmet ederlerdi.

Cemaatteki gençlere hep zaman ayırmaya çalışırdım, onlar geleceğin müjdecileriydi ve belki de ileride sorumluluklar alacaklardı. Onlardan pek çoğunun korkusuzca tavır alıp, genç yaşlarına rağmen Yehova’yla güçlü bir ilişkileri olduğunu kanıtlaması çok güzel!

Ülkenin güneyinde yaşayan 11 yaşındaki Luc buna bir örnek. Öğretmeni sınıfta milli marşı söylemesini istediğinde Luc saygılı bir şekilde, bunun yerine ilahilerimizden birini söyleyip söyleyemeyeceğini sordu. Öğretmen kabul etti ve ilahiden sonra herkes Luc’u alkışladı. Bu gencin ilahinin hem melodisini hem de sözlerini bilmesi, Yaratıcısını yüceltmekten ne kadar zevk aldığını gösteriyordu. Bu ve bunun gibi tecrübeler beni çok teşvik etti. İyi haberi duyurduğu için hapis yatmış bir hemşireyle de tanıştım. Hapisteyken doğum yapmış ve oğluna “Shikama Hodari” (Svahili dilinde “sadık kal”) ismini koymuştu. Shikama, ismine uygun yaşadı. Bir süre önce Bekâr Biraderler İçin Kutsal Kitap Kursuna katıldı, şimdi hizmet görevlisi ve özel öncü olarak hizmet ediyor.

Ruanda’daki kardeşlerin yasaklar, iç savaş ve soykırım gibi korkunç sıkıntılarla mücadele ettiği yıllar boyunca hizmette gösterdikleri gayret ve sadakat beni her zaman çok etkilemiştir. Onlarla birlikte hizmet etmek benim için büyük bir ayrıcalık. Ayrıca her zaman Yehova’nın beni desteklediğini ve koruduğunu gördüm ve bu beni O’na daha da yaklaştırdı. Yehova gerçekten de büyük işler, harikalar yapar! (Mezm. 136:4).

[Sayfa 254, 255’teki çizelge/resimler]

TARİHLERLE Ruanda

1970

1970 İlk müjdeciler rapor verdi.

1975 İlk Ruandalı Şahit aile Kongo’dan döndü.

1976 “Krallığın Bu İyi Haberi” kitapçığı Kinyaruanda dilinde yayımlandı.

1978 Gözcü Kulesi ayda bir kez Kinyaruanda dilinde yayımlanmaya başladı.

1980

1982 Faaliyet yasaklandı; sorumlu biraderler hapse atıldı.

1986 Müjdecilerin üçte biri hapse girdi.

1990

1990 Ülkenin kuzeyinde savaş çıktı.

1992 Ülke çapında ilk kez bölge ibadeti yapıldı.

Faaliyetimiz yasal olarak tanındı.

Görevli vaizler geldi.

1994 Tutsi soykırımı.

1996 Görevli vaizler geri döndü.

Hizmet Departmanı kuruldu.

1998 Gözcü Kulesi’nin Kinyaruanda dilindeki baskısı, İngilizceyle eşzamanlı çıkmaya başladı.

1999 Kigali’de kenarları açık Toplantı Salonu hizmete açıldı.

2000

2000 Ruanda Bürosu kuruldu.

İbadet Salonu İnşa Masası hizmete başladı.

2001 Yeni Büro için arazi satın alındı.

2006 Yeni Büro binaları hizmete açıldı.

2007 Yunanca Kutsal Yazıların Yeni Dünya Çevirisi Kinyaruanda dilinde çıktı.

2010

2010 Yeni Dünya Çevirisi’nin tamamı Kinyaruanda dilinde çıktı.

[Sayfa 234’teki grafik/resim]

(Ayrıntılı bilgi için lütfen yayına bakın)

Müjdeci Sayısı

Öncü Sayısı

20.000

15.000

10.000

5.000

1985 1990 1995 2000 2005 2010

[Sayfa 167’deki harita]

(Ayrıntılı bilgi için lütfen yayına bakın)

UGANDA

KONGO DEMOKRATİK CUMHURİYETİ

Nyiragongo Yanardağı

Goma

BURUNDİ

TANZANYA

RUANDA

KİGALİ

VİRUNGA DAĞL.

Karisimbi Yanardağı

Ruhengeri (şimdi Musanze)

Gisenyi (şimdi Rubavu)

Kivu Gölü

Bukavu

Kanombe

Masaka

Gitarama (şimdi Muhanga)

Bugesera

Nyabisindu (şimdi Nyanza)

Save

Butare (şimdi Huye)

Ekvator

[Sayfa 164, 165’teki resim]

Kivu Gölü’nde balık tutan insanlar

[Sayfa 169’daki resimler]

Oden ve Enea Mwaisoba

[Sayfa 170’teki resim]

Gaspard Rwakabubu, kızı Deborah ve eşi Melanie’yle birlikte

[Sayfa 171’deki resim]

Kinyaruanda dilinde “Krallığın Bu İyi Haberi” kitapçığı

[Sayfa 172’deki resim]

Justin Rwagatore

[Sayfa 172’deki resim]

Ferdinand Mugarura

[Sayfa 173’teki resim]

1976’da vaftiz edilen üç Şahit: Leopold Harerimana, Pierre Twagirayezu ve Emmanuel Bazatsinda

[Sayfa 174’teki resim]

Kinyaruanda dilinde yayınlar

[Sayfa 179’daki resim]

Phocas Hakizumwami

[Sayfa 180’deki resim]

Palatin Nsanzurwimo ve eşi (sağda) çocuklarıyla birlikte

[Sayfa 181’deki resim]

Odette Mukandekezi

[Sayfa 182’deki resim]

Motosikletiyle dergi getiren Henry Ssenyonga

[Sayfa 188’deki resim]

Tescil belgesi, 13 Nisan 1992

[Sayfa 190’daki resim]

Futbol maçı yapılacağı için kardeşler kürsüyü stadyumdan çıkarıyor

[Sayfa 192’deki resim]

Leonard ve Nancy Ellis (ortada), Rwakabubu ve Sombe aileleriyle birlikte

[Sayfa 193’teki resim]

Kigali yakınlarında düşen uçağın enkazı

[Sayfa 199’daki resimler]

“Kardeşçe davranmadık” yazan tabela, Kibuye’deki (şimdi Karongi) bir Katolik kilisesi

[Sayfa 214’teki resim]

Soldan sağa: (arkada) André Twahirwa, Jean de Dieu, Immaculée, Chantal (bebekle), Suzanne; (önde) Mugabo ailesinin çocukları: Jean-Luc ve Agapé

[Sayfa 216’daki resim]

Védaste Bimenyimana tetkik idare ederken

[Sayfa 217’deki resim]

Tharcisse Seminega ve eşi Chantal

[Sayfa 218’deki resim]

Tharcisse ve Justin, Tharcisse ve ailesinin bir ay boyunca saklandığı kulübenin yanında

[Sayfa 226’daki resimler]

Yukarıda: Ruandalı Şahitlerin kaldığı mülteci kampı; aşağıda: Şahitlerin ve başkalarının kaldığı mülteci kampı

Goma, Kongo

Benaco, Tanzanya

[Sayfa 229’daki resimler]

İbadet Salonu hastane olarak kullanıldı

[Sayfa 238’deki resim]

Oreste ve ailesi, 1996

[Sayfa 240’daki resim]

Théobald ve Berancille Munyampundu

[Sayfa 241’deki resimler]

Tutsi ve Hutu kardeşler yeni Toplantı Salonunun arazisini birlikte temizlerken

[Sayfa 242’deki resim]

Kenarları açık Toplantı Salonu, Kigali, 2006

[Sayfa 243’teki resim]

Vaizlik Eğitim Kursu, Kigali, 2008

[Sayfa 246’daki resim]

Gisenyi’deki bir özel ibadette işaret dili kısmı, 2011

[Sayfa 248’deki resim]

François-Xavier Hakizimana

[Sayfa 252, 253’teki resimler]

Kardeşler bu verimli tarlada ‘hasadın Efendisiyle’ omuz omuza hizmet ediyor ve yavaşlamaya hiç niyetleri yok!

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş