Hayatımız ve Hizmetimiz İbadeti Kitapçığı İçin Kaynaklar
6-12 OCAK
TANRI’NIN SÖZÜNDEKİ HAZİNELER | BAŞLANGIÇ 1-2
“Yeryüzünde Yaşam Başlıyor”
it-1-E 527-528
Yaratılış
Birinci gün Tanrı “ışık olsun” dediğinde, belli ki bulut katmanları arasından puslu bir ışık sızmaya başladı, ama ışık kaynakları henüz yeryüzünden görünmüyordu. Tercüman J. W. Watts’ın çevirisinin de gösterdiği gibi, anlaşılan bu aşamalı bir süreçti: “Ve ışık giderek belirmeye başladı” (Ba 1:3, A Distinctive Translation of Genesis). Tanrı ışıkla karanlığı ayırdı ve ışığı gün, karanlığı gece diye adlandırdı. Bu şunu gösteriyordu: Dünya Güneş’in etrafında dönerken aynı zamanda kendi etrafında da dönüyordu ve bu sayede hem doğu hem de batı yarımkürede aydınlık ve karanlık dönemler yaşanabilecekti (Ba 1:3, 4).
İkinci gün Tanrı, “sularla sular arasında bir bölme olsun” diye bir kubbe yarattı. Suların bir kısmı yeryüzünde kalırken büyük bir kısmı yerin yüzeyinden yukarı yükseldi. Bu iki su kütlesi arasında bu kubbe vardı. Tanrı kubbeyi gök diye adlandırdı. Bu ifadeyle yeryüzünü çevreleyen bir alan kastediliyor olmalı, çünkü kubbenin üzerindeki suların yıldızları ya da uzaydaki diğer gök cisimlerini içine aldığından bahsedilmez (Ba 1:6-8).
Üçüncü günde, Tanrı’nın mucizevi gücüyle yeryüzündeki sular bir araya toplandı ve kuru toprak ortaya çıktı. Tanrı kuru toprağı yer diye adlandırdı. Yine aynı gün, tesadüf eseri ya da evrimsel süreçlerle değil, bizzat Tanrı’nın maddenin atomlarına yaşam vermesiyle otlar, bitkiler ve meyve ağaçları var oldu. Bu üç temel grubun her biri kendi “cinsine” göre çoğalma özelliğine sahipti (Ba 1:9-13).
it-1-E 528 p. 5-8
Yaratılış
Başlangıç 1:16’da, “yaratmak” anlamına gelen İbranice bara fiilinin kullanılmaması dikkate değer. Bunun yerine “yapmak” anlamına gelen asah fiili kullanılmıştır. Güneş, Ay ve yıldızlar Başlangıç 1:1’de bahsedilen “gökler” kapsamına girdiğinden, bunlar dördüncü günden çok daha önce yaratılmıştı. Dördüncü günde Tanrı’nın bu gökcisimlerini ‘yapması’, bunların yeryüzü ve üzerindeki kubbe açısından farklı bir rol üstlenmelerini sağlaması anlamına geliyordu. “Tanrı yer üzerine ışık saçmaları için onları gök kubbeye koydu” sözleri, onların artık kubbenin içindelermiş gibi Dünya’dan göründüğünü anlatıyor. Ayrıca ışıklar ‘işaret olacak, dönemleri, günleri ve yılları göstereceklerdi’; böylelikle ileride insanlara çeşitli yollarla rehber olacaklardı (Ba 1:14).
Beşinci gün hayvanlar yaratılmaya başlandı. Tanrı tek bir canlının evrimleşerek başka türlere dönüşmesini amaçlamadı; tersine doğrudan canlı sürülerini yarattı. Kayıt şöyle der: “Tanrı, dev deniz canlılarını ve sularda kaynaşan tüm canlıları cinslerine göre, uçan her kanatlıyı da cinsine göre yarattı.” Eserlerinden memnun kalan Tanrı onları kutsadı ve “Çoğalın” dedi. Bu mümkündü çünkü Tanrı farklı farklı cinsteki bu canlılara “cinslerine göre” çoğalma özelliği bahşetmişti (Ba 1:20-23).
Altıncı günde “Tanrı cinslerine göre yerin yaban hayvanlarını, cinslerine göre evcil hayvanları ve cinslerine göre topraktaki diğer tüm canlıları yarattı.” Tanrı’nın yarattığı önceki eserler gibi bunlar da “iyiydi” (Ba 1:24, 25).
Altıncı yaratma gününün sonuna doğru Tanrı hayvanlardan üstün ama meleklerden aşağı olan tamamen yeni bir canlı yarattı. Bu, Tanrı’nın yansıması ve benzeri olarak yaratılan insandı. Başlangıç 1:27 insanlar hakkında kısaca “Tanrı onları erkek ve kadın olarak yarattı” dese de, Başlangıç 2:7-9’daki paralel kayıt Yehova Tanrı’nın yerin toprağından adamı yarattığını, burnuna hayat nefesini üflediğini ve adamın yaşayan bir can olduğunu açıklar. Tanrı ona yaşaması için cennet bir yeryüzü ve yiyecek sağladı. Tanrı, adamı yaratırken yeryüzündeki elementleri kullandı; sonra da kadını yaratmak için Âdem’in kaburga kemiğini kullandı (Ba 2:18-25). Kadının yaratılmasıyla insan “cinsi” tamamlandı (Ba 5:1, 2).
Ruhi Hazineleri Keşfedin
it-2-E 52
İsa Mesih
Yaratıcı değil. Oğul Babasıyla birlikte yaratılışta rol oynadı ama bu onun Yaratıcı olduğu anlamına gelmez. Yaratılışta kullanılan güç kutsal ruhu ya da etkin kuvveti aracılığıyla Tanrı’dan geliyordu (Ba 1:2; Me 33:6). Tüm yaşamın kaynağı Yehova olduğundan görünür ve görünmez tüm canlılar hayatını O’na borçludur (Me 36:9). Dolayısıyla İsa Yaratıcı değildi, Yaratıcı olan Yehova’nın yaratılışta kullandığı aracıydı. Bizzat İsa Yaratıcının Yehova Tanrı olduğunu belirtti, tıpkı Kutsal Yazıların tümünde vurgulandığı gibi (Mt 19:4-6).
13-19 OCAK
TANRI’NIN SÖZÜNDEKİ HAZİNELER | BAŞLANGIÇ 3-5
“İlk Yalanın Korkunç Sonuçları”
it-2-E 186
Doğum Sancıları
Bu ifade doğum yaparken çekilen sıkıntılara atfeder. İlk kadın Havva günah işledikten sonra, Tanrı bunun çocuk doğurma üzerinde nasıl bir etkisi olacağını açıkladı. Eğer Havva itaatli olsaydı Tanrı ondan bereketini esirgemeyecekti ve doğum sürecinin sevincine gölge düşmeyecekti, çünkü “Yehova’nın bereketi insanı zengin eder ve O, bereketine keder katmaz” (Öz 10:22). Oysa insan vücudunun kusurlu işleyişi artık acılara yol açacaktı. Bununla uyumlu olarak Tanrı Havva’ya şunu söyledi: “Gebelikte çekeceğin sıkıntıları çok artıracağım; sancılar içinde çocuk doğuracaksın” (Ba 3:16). (Kutsal Kitapta sıkça, Tanrı’nın izin verdiği bir şeyden O yapmış gibi bahsedilir.)
Ruhi Hazineleri Keşfedin
it-2-E 192 p. 5
Lamek
Lamek’in eşleri için yazdığı şiir (Ba 4:23, 24) o dönemde şiddetin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Lamek şiirinde şunları söylüyor: “Ey Lamek’in eşleri beni dinleyin; deyişime kulak verin: Beni yaraladığı için birini, evet, bana vurduğu için genç bir adamı öldürdüm. Eğer Kain’den yedi kez öç alınacaksa, Lamek’ten yetmiş yedi kez alınacak.” Belli ki Lamek Kain gibi kasti bir cinayet işlemediğini, davranışının nefsi müdafaa olduğunu beyan ediyordu. Savunmasında adamı, kendisine vurup yaraladığı için öldürdüğünü iddia ediyordu. Bu nedenle onun şiiri, bu adamı öldürdüğü için ondan öç almak isteyecek herhangi birinden korunmak amacıyla yaptığı bir talep niteliğindeydi.
it-1-E 338 p. 2
Küfür
Kutsal Kitap, insanların Tufandan önce, Enoş’un yaşadığı dönemde ‘Yehova adını kullanmaya başladıklarını’ söyler, ama anlaşılan bunu doğru ve uygun şekilde yapmıyorlardı (Ba 4:26). Sonuçta bundan çok uzun zaman önce Habil, Tanrı’ya yakarırken muhtemelen O’nun adını kullanıyordu (İb 11:4). Bazı bilginlere göre bu bağlamda Tanrı’nın adını kullanmak ifadesiyle, bu adın yanlış ve uygun olmayan şekilde, insanlara veya putlara atfen kullanılması kastediliyor. Eğer öyleyse bu küfür niteliğinde bir davranıştı.
27 OCAK–2 ŞUBAT
TANRI’NIN SÖZÜNDEKİ HAZİNELER | BAŞLANGIÇ 9-11
“Tüm Yeryüzünün Dili Birdi”
it-1-E 239
Büyük Babil
Eski Babil’in özellikleri. Şinar Ovası’na Babil kentinin kurulması ile Babil Kulesinin inşa girişimi aynı döneme denk gelir (Ba 11:2-9). Kulenin ve şehrin inşasının ardındaki asıl sebep Tanrı’nın isminin yüceltilmesi değil, muhtemelen inşaatı yapanların kendilerine ‘nam yapmak’ istemesiydi. Gerek eski Babil’de gerekse de Mezopotamya’nın çeşitli yerlerinde keşfedilen kuleler (zigguratlar), Babil Kulesinin nasıl bir mimarisi olursa olsun temelde dinsel amaçlara hizmet eden bir yapı olduğunu doğrular. Yehova Tanrı bu mabedin inşasını durdurmak için kararlılıkla harekete geçerek kuleyi sahte din kökenli bir yapı olarak açıkça mahkûm etti. Şehre verilen İbranice Babel ismi “karışıklık” anlamına gelirken, şehrin isminin Sümer dilindeki (Ka-dingir-ra) ve Akad dilindeki (Bab-ilu) karşılığı “Tanrı’nın kapısı” demektir. Şehirde kalan halk Tanrı’nın verdiği hükmü hatırlatmaması için şehrin isminde değişiklik yaptı, ama ismin yeni hali bile şehrin dinle bağlantılı olduğunu gösteriyordu.
it-2-E 202 p. 2
Dil
Başlangıç kaydına göre, Tufan sonrasında insanların bir kısmı, Tanrı’nın Nuh ve oğullarına bildirdiği amacına aykırı bir proje için birlik oldu (Ba 9:1). Onlar dünyaya dağılıp ‘yeryüzünü doldurmak’ yerine insan toplumunu tek bir yerde toplamaya karar verdiler. Nüfusu, Mezopotamya’da, sonradan Şinar Ovası olarak adlandırılan bölgede yoğunlaştıracaklardı. Belli ki burası, dinsel amaçlara hizmet eden bir kulenin inşasıyla dini bir merkez haline de getirilecekti (Ba 11:2-4).
it-2-E 202 p. 3
Dil
Mutlak Güce Sahip Tanrı o küstah insanların birliğini bozarak projenin önünü kesti. Bunu dillerini karıştırarak yaptı. Böylece projede herhangi bir işbirliği yapmaları imkânsız hale geldi ve sonuçta tüm yeryüzüne dağıldılar. Dillerinin karışması, Tanrı’nın isteğine aykırı, yanlış bir yolda yapacakları ilerlemeyi de yavaşlatacaktı. Çünkü bu, hırslı amaçlarını gerçekleştirmek isteyen insanlığın zihinsel ve fiziksel güçlerini birleştirme becerisini sınırlayacaktı. Ayrıca farklı dil gruplarının edindikleri bilgi birikimlerini (Tanrı kaynaklı bilgi değil, deneyim ve araştırma yoluyla edinilen insan kaynaklı bilgi) birbirlerine aktarmaları da zorlaşacaktı (Ayrıca Vz 7:29; Tkr 32:5 ile karşılaştırın). Dolayısıyla dillerin karışması toplumda ciddi anlamda bölücü bir etki yaratsa da insanların tehlikeli ve zararlı planlarını gerçekleştirmesini geciktirerek aslında insanlığa yarar sağlamıştır (Ba 11:5-9; ayrıca İş 8:9, 10 ile karşılaştırın). Tanrı Babil’deki girişime müdahale etmeseydi neler olabileceğini önceden görmüştü. Bunların neler olduğunu, insan kaynaklı bilgi birikimi ve bilginin kötüye kullanılması sonucunda gerçekleşen bazı gelişmelere bakarak tahmin edebiliriz.
it-2-E 472
Milletler
Dil engeliyle birbirinden ayrılan dil gruplarının her biri kendi kültürünü, sanatını, geleneklerini, karakteristik özelliklerini ve dinlerini geliştirdi; her birinin kendine has bir yaşam tarzı vardı (Le 18:3). Tanrı’dan uzaklaşan toplumlar kendi mitolojik tanrılarının putlarını yaptılar (Tkr 12:30; 2Kr 17:29, 33).
Ruhi Hazineleri Keşfedin
it-1-E 1023 p. 4
Ham
Bir ihtimal, Kenan olaya bizzat dahil oldu ve babası Ham onu düzeltmedi. Ya da Nuh Ham’daki kötü eğilimlerin Kenan’ın soyuna geçeceğini öngörerek Tanrı ilhamıyla bu bildiride bulundu; hatta belki bu kötü eğilimler Ham’ın oğlu Kenan’da zaten görülüyordu. Sam’ın soyundan gelen İsrailoğulları Kenanlılar üzerinde hâkimiyet kurduğunda bu lanet kısmen gerçekleşti. Yok edilmeyen Kenanlılar (örneğin Gibeonlular [Yş 9]) İsrailoğullarına köle oldu. Yüzlerce yıl sonra Ham’ın oğlu Kenan’ın soyu, Yafet’in soyundan gelen dünya güçlerinin, yani Med-Pers, Yunan ve Roma’nın egemenliği altına girince bu lanet daha geniş çapta gerçekleşti.
it-2-E 503
Nimrod
Nimrod’un krallığı Şinar diyarında Babil, Erek, Akad ve Kalne şehirlerinde başladı (Ba 10:10). Dolayısıyla Babil şehrinin ve kulesinin inşa edilmesini emreden hükümdar muhtemelen oydu. Bu çıkarım, geleneksel Yahudi inanışıyla uyumludur. Josephus şöyle yazdı: “[Nimrod] durumu yavaş yavaş diktatörlüğe çevirdi; ona göre insanlardaki Tanrı korkusunu yok etmenin tek yolu onları kendi gücüne bağımlı hale getirmekti. O, Tanrı dünyayı yeniden sular altında bırakmaya karar verirse intikam alacağını iddia etti; bunun için de suların erişemeyeceği kadar yüksek bir kule inşa edecek ve atalarının öcünü alacaktı. Tanrı’ya boyun eğmeyi kölelik gibi gören insanlar [Nimrod’un] bu tavsiyesine dört elle sarıldılar ve kuleyi inşa etmeye koyuldular . . . . ve inşaat tahmin edilemeyecek bir hızla ilerledi” (Jewish Antiquities [Yahudilerin Tarihi], I, 114, 115 (iv, 2, 3).