Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 5/00 s. 18-19
  • Petra—Kayalara Oyulmuş Bir Kent

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Petra—Kayalara Oyulmuş Bir Kent
  • Uyanış!—2000
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Suyu Korumak ve Taşa Hükmetmek
  • Ticaretten Turizme
  • Yaşam Suyu Arayışı
    Uyanış!—2001
  • İçindekiler
    Uyanış!—2000
  • Arabistan Devesi—Afrika’nın Çok Amaçlı Aracı
    Uyanış!—1993
Uyanış!—2000
g 5/00 s. 18-19

Petra—Kayalara Oyulmuş Bir Kent

ESKİ zamanların birçok kenti, gürül gürül sularıyla kenti besleyip koruyan önemli akarsuların kıyılarına kurulmuştu. Fakat Arabistan Çölü’nün kuzeybatı sınırında, bölgedeki su kıtlığı nedeniyle önem kazanmış, Petra adlı bir kent vardı.

Akdeniz’e sınır olan çöl topraklarında, kervan yolları uzak kentleri birbirine bağlardı; bu yollar bir bakıma günümüzdeki kıtalararası otoyollara benzerdi. Fakat arabalar için benzin istasyonları gerektiği gibi, zor koşullara karşı efsanevi bir dayanıklılığa sahip develerin de su ikmali için durak yerlerine ihtiyaç vardı. İki bin yıl önce Petra, Ortadoğu’nun en ünlü su duraklarından biriydi.

Petra iki önemli ticaret yolunun kesiştiği yerde bulunuyordu. Bu yollardan biri Kızıldeniz’i Şam’a, diğeri de Basra Körfezi’ni Akdeniz kıyılarındaki Gazze’ye bağlıyordu. Körfez’den gelen kervanlar değerli baharatlar taşırlar ve Arabistan Çölü’nün çetin şartlarına haftalarca dayandıktan sonra, sonunda Petra’nın girişi olan Siq adlı serin, dar kanyona gelirlerdi. Petra, yemek ve konaklayacak yer, daha da önemlisi serin ve canlandırıcı su anlamına gelirdi.

Elbette ki Petra sakinleri bu kolaylıkları ücretsiz sağlamıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius, hayvanların barınacak yer ve yem ücreti dışında, muhafızlara, kapı bekçilerine, kâhinlere ve kralın hizmetkârlarına da armağanlar verilmesi gerektiğini belirtiyor. Fakat baharat ve parfüm Avrupa’nın refah içindeki kentlerinde öylesine yüksek fiyatlara satılabiliyordu ki, kervanlar gelip gitmeye ve Petra’nın hazinelerini doldurmaya devam etti.

Suyu Korumak ve Taşa Hükmetmek

Petra’ya yılda yalnızca 15 santimetre yağış düşer ve akarsuyu hemen hemen hiç yoktur. Peki Petra halkı kentin varlığını sürdürmesi için gereken çok değerli suyu nasıl sağlayabildi? Onlar kayaları oyup, kanallar, depolar ve sarnıçlar yaptılar. Zamanla neredeyse Petra dolaylarına düşen her bir yağmur damlası toplandı ve korundu. Suyu kullanma konusundaki ustalıkları sayesinde Petra halkı, burada ekin ve deve yetiştirebilecek duruma geldi; ayrıca, akgünlük ve mürrüsafi ticaretiyle uğraşanların zengin olduğu, ticari bir merkez kurabildiler. Kayalara oyulmuş kıvrıla kıvrıla giden bir kanal bugün bile suyu tüm Siq kanyonu boyunca taşımaktadır.

Suyu nasıl kullanacağını çok iyi bilen Petra halkı, aynı zamanda taş ustasıydı da. “Kaya kitlesi” anlamına gelen Petra adı, kaya görüntülerini çağrıştırır. Gerçekten de bir kaya kenti olan Petra, bu özelliğiyle eski Roma dünyası kentlerinin hiçbirine benzemez. Kenti kuran Nebatiler evlerini, mezarlarını ve tapınaklarını kayalara sabırla, ince ince oydular. Petra’nın üzerinde kurulduğu kırmızı kumtaşından oluşan dağlar buna çok uygundu ve MS ilk yüzyıla gelindiğinde anıtsal bir görünüm taşıyan bu kent çölün ortasında yükselmişti bile.

Ticaretten Turizme

İki binyıl önce Petra ticaretten zengin oldu. Fakat Romalılar Doğu’ya giden denizyollarını keşfedince karadan yapılan baharat ticareti bitti ve Petra yavaş yavaş çöle terk edildi. Yine de çölün bu taş ustalarının eserleri yok olmadı. Günümüzde geçmişin görkemine hâlâ tanıklık eden gül kırmızısı Petra kentini görmek üzere, her yıl yarım milyon dolayında turist Ürdün’ü ziyaret ediyor.

Ziyaretçiler bir kilometre uzunluğundaki serin Siq kanyonunu yürüdükten sonra, kanyon duvarlarındaki bir dönemeç, cepheleri dik kaya bloklarına oyularak yapılmış görkemli Hazine’yi aniden karşılarına çıkarır. İlk yüzyıldan kalma emsalleri içinde en iyi korunmuş olanlardan biri olan bu yapının ilk bakışta yarattığı etki kolay kolay unutulmaz. Bu muhteşem yapıya, tepesini süsleyen ve içinde muhtemelen altın ve değerli taşların saklandığı devasa taş küpün adı verildi.

Kanyon genişledikçe turistler, kumtaşından duvarlara oyulmuş mağaralarla dolu, geniş, doğal bir amfitiyatroya girerler. Fakat, asıl dikkati çeken dik kaya bloklarının yüzeyine oyulmuş mezarlardır; bu mezarlar öylesine yüksektir ki, karanlık olan iç kısmına girmeyi göze alanlar onların yanında minicik gözükürler. Bir kolonad ve tiyatro, birinci ve ikinci yüzyılda şehirde Romalıların olduğuna tanıklık eder.

Nebatilerin torunları olan bugünkü Bedeviler, yorgun düşmüş turistleri develere bindirip gezdiriyorlar, hatıra eşyalar satıyorlar ya da insanların ve hayvanların hararetini gideren Petra pınarlarında keçi sürülerini suluyorlar. Petra’nın taşlarla döşeli eski yolları bugün hâlâ yalnızca develere, atlara ve eşeklere tahsis edilmiştir. Böylece, devenin kral olduğu ve Petra’nın çöle hükmettiği eski günlerdeki sesler kentte bugün de yankılanıyor.

Kentin üzerinden batan güneş, devasa cephelerindeki kırmızılığı daha da yoğunlaştırırken, Petra’yı ziyaret eden biri bu kentin bize verdiği dersler üzerinde derin düşüncelere dalabilir. Bu kentin, insanın, sınırlı kaynakları çetin koşullarda bile koruma konusundaki yaratıcılığına tanıklık ettiğine kuşku yok. Fakat burası, ‘zenginliğin kanatlanarak’ uçup gittiğine dair etkili bir hatırlatıcıdır da.—Süleymanın Meselleri 23:4, 5.

[Sayfa 18’deki resim tanıtım notu]

İçteki resim: Garo Nalbandian

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş