İlginç Sorulara Cevaplar
◼ Yehova Tanrı’ya hayatını vakfeden bir kişinin bu vakfından “adak” olarak söz etmesi acaba doğru mudur?
Hakiki Tanrı’yı sevmeye başlayan ve O’na tamamiyle hizmet etmek üzere karar veren kişilerin, hayatlarını Yehova’ya vakfedip vaftiz edilmeleri gerekir. Mukaddes Kitap, bu vakf için “adak” sözcüğünü kullanmıyorsa da, bu sözcüğü kullanmak sakıncalı görünmüyor.
Aid To Bible Understanding kitabı, Mukaddes Kitap açısından bir adağın “belirli bir şeyi yapmak, bir takdime veya kurban arz etmek, veyahut bir hizmete başlamak, ya da özel bir duruma girmek üzere verilen vekarlı söz; olumlu veya olumsuz bir yemin” olduğunu açıklar. Mukaddes Kitapta kaytılı bulunan bazı adaklar, eğer Tanrı bir şeyi ilk olarak yaparsa o zaman belirli bir hareket tarzının takip edileceğine dair edilen bir yemini kapsıyordu. Örneğin, Sayılar 21:2’de şunu okuyoruz: “Ve İsrail RABBE adak adayıp dedi: Eğer gerçek bu kavmı benim elime verirsen, o zaman onların şehirlerini bütün bütün yok edeceğim.” (Tekvin 28:20-22; Hâkimler 11:30-39) İsa’nın bir takipçisinin, hayatını Tanrı’ya vakfetmesi kesinlikle böyle şartlı bir adak değildir. O kişi: ‘Eğer sen, Yehova, şimdi beni mutlu kılıp refaha erdirir ve yeni sistemde mutlaka bana ebedi hayat verirsen, tüm hayatım boyunca sana hizmet etmeyi vaat ediyorum’ demiyor.
Mukaddes Kitap, bazı adakların, talep ve rica edilmeden adandığını gösterir. Wilson’s Old Testament Word Studies kitabı söz konusu İbranice kelime hakkında şunu söyler: “[na-dar] adamak, bir şey vermeye veya yapmaya gönüllü olarak söz vermek; asıl düşünce, bir şey ayırmaktır.” Böylece bir kişi, gönüllü olarak Tanrı’ya bir adak adar. Burada Tanrı, tasvibini isteyen herkesten kendisini vakfetmesini talep ettiğine göre, bir kişinin İsa’nın vakfolmuş vaftiz edilmiş bir takipçisi olmasının bir adak oluşturmadığını söylemek yerinde olabilir mi?
Bununla birlikte, dostu olabilmesi için Yehova’nın bazı şartlar koştuğu gerçeği, bunda o kişinin seçim yapmasının söz konusu olmadığı anlamına gelmez. Musa, İsraillilere şöyle dedi: “Senin önüne hayatla ölümü, bereketle laneti koydu[m] . . . . bunun için hayatı seç, ta ki, . . . . zürriyetinle sen yaşıyasın.” (Tesniye 30:19, 20; Mezmur 15:1-5; Yeşu 24:15 ile karşılaştır; I. Kırallar 18:21) İsa’nın şu sözlerini de hatırlayalım: “Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar bana gelin, ve size ben rahat veririm. Boyunduruğumu takının ve benden öğrenin; zira ben halim (yumuşak huylu) ve alçak gönüllüyüm; ve canlarınıza rahat bulursunuz.” (Matta 11:28, 29) Bu sözler, keyfi bir talep midir? Yoksa gönüllü bir cevabı gerektiren bir davet midir?
İsa, Tanrı’ya vakfolmuş bir milletin içinde doğdu; hayatı ve ölümünün birçok yönü önceden peygamberliklerle saptanmıştı; Tanrı ise, İsa’ya kurban edebileceği bir beden hazırlamıştı. Böyle olmakla birlikte, Mesih’in, özel hizmet için kendisini takdim etmekte verdiği gönüllü karar, şu sözlerle yansıtılıyordu: “O zaman dedim (kitabın tomarında benim için yazılmıştır): Senin iradeni yapmak için, ey Allah işte, geldim.” (İbraniler 10:5-10) Benzer şekilde her kişi İsa’nın vakfolmuş, vaftiz edilmiş bir takipçisi olmak üzere kişisel olarak şahsen karar vermelidir.
Ayrıca bugün İsa’nın takipçileri, “adak” gibi bir kelimenin kullanılışının Mukaddes Kitaptaki kullanım şekliyle sınırlı olmadığının farkındadırlar. Böylece, bazı ülkelerde, Yehova’nın Şahitleri, İbadet Salonlarında resmen kıyılan nikâhlarda uzun zamanden beri “evlilik taahhütleri”ni kullanmaktadırlar.a Bu da “adak” sözcüğünün genel anlamıyla uyum içindedir. Adağın şu tanımı bunu gösteriyor: “Özellikle Tanrı’ya yapılan yemin şeklinde olarak, vekarlı bir vaat veya girişim.”—Oxford American Dictionary 1980, s. 778.
Dolayısıyla “adak” sözcüğünün kullanılışını sınırlandırmak gerekli görülmemektedir. Tanrı’ya hizmet etmeye karar veren bir kişi, yaptığı kayıtsız şartsız vakfın, kendisi için kişisel bir adak, bir vakf adağı olduğunu düşünebilir. O, ‘bir şey yapmak üzere vekarlı şekilde vaatte veya girişimde bulunuyor.’ Adak, zaten budur. Bu durumda, kişinin hayatını, Yehova’ya hizmet etmek ve sadık bir şekilde O’nun iradesini yerine getirmek üzere kullanması demektir. Böyle bir kişi, meselenin ciddiyetinin farkında olmalıdır. Durum, kendi adaklarına şöyle değinen mezmur yazarınınki gibi olmalıdır: “Bana ettiğin bütün iyilikler için RABBE ne ödiyeyim? Kurtuluş kâsesini alayım, ve RABBİN ismini çağırayım. Bütün kavmının önünde RABBE adaklarımı ödiyeceğim.”—Mezmur 116:12-14; Mezmur 50:14’e de bakın.
[Dipnotlar]
a Gelin ve damat nikâh memurunun huzurunda birbirlerine bir adak adarlar, fakat aynı zamanda bunu insanlar ve Tanrı’nın önünde yaparlar.