Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 2/92 s. 8-10
  • Birleşmiş Milletler Daha İyi Bir Yol Mu?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Birleşmiş Milletler Daha İyi Bir Yol Mu?
  • Uyanış!—1992
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Henüz Daha İyi Bir Yol Değil
  • BM Ne Tür Bir Barışı Gerçekleştirebilirdi?
  • Milletler, BM’i Daha İyi Bir Yol Haline Getirebilir Mi?
  • Birleşmiş Milletler—Milletleri Birleştirdi Mi?
    Uyanış!—1986 (Bilimsel Seri 17-20)
  • Birleşmiş Milletler—Tanrı’nın Barış İçin Seçtiği Yol Mu?
    Uyanış!—1986 (Bilimsel Seri 17-20)
  • Birleşmiş Milletler’de Neler Oluyor?
    Uyanış!—1992
  • Muhteşem Bir Sır Çözüldü
    Vahiy—Görkemli Doruğu Yakındır!
Daha Fazla
Uyanış!—1992
g 2/92 s. 8-10

Birleşmiş Milletler Daha İyi Bir Yol Mu?

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Tüzüğünün giriş kısmında şu soylu hedefler ifade edilmektedir: “İnsanlığa çağımızda iki kez tarifsiz acılar yaşatmış olan savaş afetinden gelecek nesilleri korumaya kararlı olan bizler, Birleşmiş Milletlerin halkları .... uluslararası barış ve güvenliği korumak üzere güçlerimizi birleştirmeyi arzu ederek .... gayretlerimizi bu hedefleri gerçekleştirmek üzere birleştirmeye kararlıyız.”

BM “bu hedefleri gerçekleştir”di mi? Ülkelerin güçlerini birleştirmelerini sağlayıp, barış ve güvenliği korudu mu? Hayır, BM, samimi olarak Milletler Cemiyetinden önemli ölçüde daha iyi olmaya gayret göstermiş olmasına rağmen, şu ana kadar hedeflerini gerçekleştiremedi. Çünkü, BM’in 1945 yılında kuruluşunu gören nesil, dünyanın birçok bölgesinde, savaşlar, devrimler, istilalar, darbe ve saldırganlıklardan pek çok zarar görmüştür. Ve bu şiddette, “uluslararası barış ve güvenliği korumaya” kararlı ülkelerin birçoğunun payı olmuştu.

Henüz Daha İyi Bir Yol Değil

Birleşmiş Milletlerin bu felaketleri önlemedeki başarısızlığını eleştirenler, önemli bir gerçeği unutuyor olabilirler—bir kuruluşun gücünün, kuruluş tüzüğü ile ona verilen yetkiye ve onu meydana getiren üyelerin bu tüzük tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmek üzere yaptıkları taahhüde olan sadakatlerine bağlı olduğunu. Her şeyden önce, Birleşmiş Milletler Tüzüğü BM’i, tüm üye ülkelerin üzerinde en üstün güce sahip bir dünya hükümeti olarak tarif etmektedir.

2(7). Madde şunları belirtmektedir: “Bu Tüzükteki hiçbir husus, Birleşmiş Milletlere, herhangi bir devletin kendi iç kazai haklarıyla ilgili meselelerine karışma yetkisi vermemektedir.” Tüzüğü sonuçlandırmak üzere 25 Nisan—26 Haziran 1945 tarihleri arasında San Fransisko’da toplanan UNCIO (United Nations Conference on International Organization—Birleşmiş Milletler Uluslararası Teşkilatlanma Konferansı) “Birleşmiş Milletlerin, geçerli dünya koşulları altında, kabul edilebilir sınırların ötesine geçmemesini, ya da uygun kısıtlamaları aşmamasını teminat altına almayı” gerekli görmüştü.

“Geçerli dünya koşulları altında” şeklindeki niteleme dikkatinizi çekti mi? UNCIO, bu koşulların değişmesi halinde söz konusu hükmün şu şekli alabileceğini savundu: “Dünyanın içinde bulunduğu durum, dünya kamuoyunun ve dünyadaki karşılıklı fiili bağımlılığın gerekli ve uygun gördüğü gibi olur.”

Birleşmiş Milletlerin, tüzüğüne de konmuş bulunan, “uluslararası barış ve güvenlik”i koruma amacı, insanlık için arzu edilir bir hedeftir. Eğer milletler, BM Tüzüğünün 2(4). Maddesine uymuş olsalardı, dünya gerçekten daha güvenlik içinde olurdu: “Tüm Üyeler .... herhangi bir devletin toprak bütünlüğü ya da siyasal bağımsızlığına karşı kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden .... kaçınacaklardır.” Fakat üye ülkelerin kendi menfaatleri, BM’in amacını gerçekleştirme yolundaki gayretlerini sürekli olarak baltalamıştır. “Uluslararası anlaşmazlıklarını barışçı yollarla çözmek” şeklindeki BM taahhütlerine uymak yerine, milletler ya da bloklar, ‛meselenin kendi iç kazai haklarıyla ilgili’ olduğu iddiasıyla, çok defa savaşa başvurmuştur.—Madde 2(3, 7).

Milletler, BM’in barış prosedürlerini gözardı etmekle kalmamış, fakat BM’in uyuşmazlığın çözümü ile ilgili aldığı kararlara da aldırış etmemiş ve açıkça karşı koymuşlardır. Bu ülkelerin devlet adamları da sık sık BM kürsüsüne çıkmış ve uzun konuşmalar vererek, saldırgan davranışlarını haklı göstermeye çalışmışlardır. Barışı korumak üzere konulmuş kuralların bu şekilde çiğnenmesi, kritik zamanlarda BM’i çok sık felce uğratmış ve onun itibarına ciddi zararlar vermiştir. Bu tür oturumlara katılan BM yetkilileri sık sık hüsrana uğramıştır. Sonunda bu tür konuşmalar genellikle, şiddet ve kan dökmeyi küçümseme ya da haklı göstermeye çalışan yanıltmaca ve safsatalara dönüşmektedir. BM eski Genel Sekreteri Javier Pérez de Cuéllar’ın, BM’in “bazı çevrelerde bir Babil kulesi olarak ve en iyimser ifade ile, sonuç vermeyen diplomatik müzakerelerin yapıldığı bir mahkeme yeri olarak görüldüğü”nü söylemesine şaşmamak gerek.

BM’in bizzat kendisinin daha iyi yol olduğunu kanıtlamakta karşılaştığı güçlüğün bir başka nedeni daha vardır. Pérez de Cuéllar’ın gözlemine göre, BM 24 Ekim 1945 tarihinde çalışmaya başladığında “barış için tutarlı bir strateji ortaya konmamıştı.” Bu strateji ortaya konmadan Birleşmiş Milletler amaçlandığı şekilde dünya barışını güvenlik altına alacak geçerli bir güç haline nasıl gelebilirdi?

BM Ne Tür Bir Barışı Gerçekleştirebilirdi?

Pérez de Cuéllar şöyle cevap veriyor: “Barış tüm uyuşmazlıklara bir son vermeyecektir. Barış, sadece uyuşmazlıkları kuvvet kullanma ya da korkutma gibi yöntemlerin dışında çözümleyebilme yöntemini sağlayacaktır. .... Birleşmiş Milletler, görüşümüzü bu yönde eğitmeye çalışmaktadır.” Dolayısıyla BM’in gerçekleştirebileceği tek barış, şiddetin denetim altına alınmasının sağlanmasıdır.

Bu, gerçekten güvenlik dolu bir barış mıdır? Gerçi, “Birleşmiş Milletler üyeliği tüm .... barışsever ülkelere .... açıktır.” (Madde 4(1)) Fakat BM’e katılırken barışsever olan bir ülke, daima böyle mi kalacaktır? Hükümetler değişmekte ve yeni yöneticiler, yeni politikalar getirmektedir. Bir üye, aşırı milliyetçi hedefleri ve doymak bilmez toprak ihtirası olan radikal bir tutum takınırsa, ne olacaktır? Nükleer ve kimyasal silahlarla silahlanmaya başlarsa, ne olacaktır? Şimdi, o Birleşmiş Milletlerin ellerinde, çalışan bir saatli bomba olacaktır. Bununla birlikte, Ortadoğu’daki son olayların da gösterdiği gibi, durumun bu şekilde gelişmesi, milletleri, güvenliklerine yönelik bir tehdidi ortadan kaldırması için, BM’e güç ve yetki vermeye yönlendiren bir etken olabilmektedir.

Milletler, BM’i Daha İyi Bir Yol Haline Getirebilir Mi?

Milletler, daha önce hiç olmadığı şekilde, UNCIO’nun “dünyadaki karşılıklı fiili bağımlılık” olarak adlandırdığı gerçeği fark etmeye başlamışlardır. Hiçbir devlet artık kendi başına yaşayamaz. Tüm ülkeler, bir uluslararası topluluğun üyesidir. Her biri bir dizi ortak sorunla mücadele etmektedir; çevre kirliliğinin tahrip edici etkileri, fakirlik, zayıf düşüren hastalıklar, her kıtada kanunsuz uyuşturucu ticareti, terörizm, gelişmiş nükleer silahlara sahip ülke sayısının giderek artması gibi. Bu etkenler ülkeleri, ya Birleşmiş Milletlerin himayesinde barış ve güvenliği aramaya, ya da küresel intihara doğru zorlamaktadır.

Sovyet eski dışişleri bakanı Şevardnadze şu gözlemde bulunmuştur: “Birleşmiş Milletler, eğer üyelerden bir vekâlet alırsa, eğer devletler geçici olarak ve gönüllü bir şekilde ona egemenlik haklarının bir bölümünü verirler ve çoğunluğun menfaatleri doğrultusunda belirli görevleri tevdi ederlerse, o zaman etkili bir görev yapabilir.” Şevardnadze şunları da ekledi: “Sadece bu yolla, barış dönemini kalıcı ve geriye dönüşsüz hale getirebiliriz.”

Eğer bu yapılabilirse, o zaman yargı alanı bütün dünya olan BM’in sesi, dünya barışını tehdit eden her ülkeyi yetkili bir şekilde kınayabilir. Gerçek güce sahip olan BM o zaman, saldırganı etkin bir biçimde ve süratle bastırabilir. Fakat BM’in üye ülkeleri acaba, barışı güvenceye almak üzere, ‛silahlı kuvvetlerini, yardımlarını ve olanaklarını’ BM’e verip ona bu vekâleti tevdi edebilecekler mi? (Madde 43(1)). Belki—eğer her birinin ulusal egemenliklerinin dayandığı temeli baltalayan bir kriz tehdidi ortaya çıkarsa—tevdi edebilirler. Eğer ülkeler, ‛uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerini’ BM himayesinde ‛birleştirmenin’ böyle tehditleri ortadan kaldırabileceğini görürlerse, bu, BM’e duydukları saygıyı artırabilir.

Belki de, ‛BM’in Körfez Krizindeki rolü bu yönde bir başlangıç mıdır?’ diye merak ediyor olabilirsiniz. Olabilir. Birçok ülke, ekonomilerinin feci şekilde çökmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Ve eğer iç içe geçmiş ekonomileri yıkılsaydı, tüm dünya ekonomisi çökebilirdi. Bu yüzden ülkeler, Birleşmiş Milletlerin eli altında toplandılar. Güvenlik Konseyi, krizi barışçı yollarla çözebilmek için bir dizi BM kararı çıkardı ve bunlar başarısız olunca, Körfezde kuvvet kullanılmasını öngören bir kararı destekledi.

Bu kararın çıkarılmasını savunan ABD Dışişleri Bakanı James Baker şunları söyledi: “Tarih bize bir şans daha tanıyor. Soğuk savaşın geride kaldığı günlerimizde .... Birleşmiş Milletlerin .... kurucularının zihninde canlanan bir dünyayı kurma şansına sahibiz. Bu Güvenlik Konseyini ve bu Birleşmiş Milletleri, küre çapında bir barış ve adalet için, gerçek araçlar yapma şansına sahibiz. .... Soğuk savaş sonrası barış dolu ve adil bir dünya ile ilgili ortak görüşümüzü gerçekleştirmeliyiz.” Baker, Körfezde kuvvet kullanımıyla ilgili tartışmalarda da şunları söyledi: “Birleşmiş Millletler tarihindeki en önemli kararlardan biri olacağına inanıyorum. Bu karar elbette, bu kuruluşun geleceğini çok büyük ölçüde belirleyecektir.”

Yehova’nın Şahitlerinin, Birleşmiş Milletlerin çok yakın gelecekteki dünya olaylarında önemli bir rol oynayacağına tam bir inancı vardır. Bu gelişmelerin çok heyecan verici olacağına hiç şüphe yoktur. Ve sonuçlarının hayatınız üzerinde kapsamlı bir etkisi olacaktır. Bu mesele ile ilgili olarak daha fazla ayrıntı için çevrenizdeki Yehova’nın Şahitlerine sormanızı teşvik ediyoruz. Mukaddes Kitap, Birleşmiş Milletlere çok yakında kudret ve yetkinin verileceğini gösteren çok açık bir tablo sunmaktadır. BM’de o zaman, sizi hayrette bırakabilecek çok şaşırtıcı bazı şeyler gerçekleştirecektir. Ve hâlâ, kesinlikle ebedi barış ve güvenlik getirecek daha iyi bir yolun yakın olduğunu öğrenmek sizi heyecanlandıracaktır!

[Sayfa 9’daki resim]

BM Genel Kurulu’nun 45. dönem toplantı başkanı Guido de Marco (sağda) ve eski Genel Sekreter Pérez de Cuéllar

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş