Toplumsal Bunalım İçinde Yaşayan Çocuklar
12 yaşındaki bir erkek çocuğu, Hindistan’daki bir taş ocağında günde 11 saat taş kırarak çalışmaktadır. Bu çocuğun günlük kazancı 85 cent, yani yaklaşık 8.500.-TL’dir.
10 yaşındaki bir kız çocuğu Bangkok’taki bir genelevde vücudunu satmaktadır. Bu kız çocuğu orada kendi isteğiyle bulunmamaktadır. Babası onu geneleve 400 dolar, yani yaklaşık 4 milyon TL karşılığında satmıştır.
10 yaşındaki genç bir asker, bir Afrika ülkesinde, yollara barikat kurma işine yardım etmektedir. Çocuğun omuzunda bir makinalı tüfek asılıdır ve vaktinin büyük kısmını marijuana içerek geçirmektedir.
BU TÜR durumlar gelişmekte olan ülkelerde son derece yaygındır. Toplumsal bunalımlar içinde yaşayan çocukların sayısı milyonlarla ölçülmektedir. Yedi milyonu mülteci kamplarında çürümektedir; 30 milyonu evsiz barksız, sokaklarda yaşamaktadır; 10 ile 14 yaş arasındaki 80 milyonu, normal gelişimlerini engelleyen işlerde çalışmaktadır; 100 milyonun çok üstünde çocuk da yiyecek, temiz su ve tıbbi bakımdan yoksun olduklarından, önümüzdeki on yıl içinde ölümle karşı karşıya kalacaktır.
Çocukların dünya çapında yüz yüze olduğu sorunlardan sadece birkaçını inceleyelim.
Hastalıklar
Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklara karşı aşılanmadığından her gün 8.000 çocuk ölmektedir. Buna ek olarak her gün 7.000 çocuk da, ana-babaları ishal nedeniyle ortaya çıkan dehidrasyona (hücrelerin su kaybına) nasıl karşı koyacaklarını bilmediklerinden ölmektedir. Her gün başka 7.000 çocuk da, solunum yolları enfeksiyonlarına karşı bir dolarlık antibiyotik verilemediğinden ölmektedir.
İnsan ailesini çağlar boyunca etkileyen birçok afetle ilgili korunma ve tedavi amaçlı ilaç ve yöntemler yıllardır mevcuttur. Fakat bu ilaç ve yöntemler bunlara ihtiyacı olan milyonlara erişmemiştir. Sonuç olarak da, geçtiğimiz yirmi yılda, sadece ishal ve solunum yolları hastalıklarından yaklaşık yüz milyon çocuk telef olmuştur. UNICEF’s State of the World’s Children 1990 kitabı üzüntüsünü şöyle dile getiriyor: “Bu durum sanki sonunda kanserin çaresinin bulunup, sonra da 20 yıl boyunca, çok sınırlı ölçüde kullanılması gibidir.”
Tüm bu kötü duruma rağmen, bazı ilerlemeler de kaydedilmiştir. Örneğin, UNICEF ve WHO (World Health Organization—Dünya Sağlık Teşkilatı) gayretli bir şekilde aşı kampanyası uygulamışlardır. 1991 yılında, dünya çocuklarının yüzde 80’inin, aşı ile önlenebilir altı hastalığa kızamık, tetanos, difteri, çocuk felci, tüberküloz ve boğmacaya karşı aşılanmış olduğu duyurulmuştur. Bu aşılama işi ve buna paralel olarak ishalle ilişkili hastalıkları kontrol altına alabilmek üzere sürdürülen çabanın ortak sonucu, her yıl milyonlarca genç hayatın kurtulması olmuştur.
Fakat son yıllarda bir başka hastalık, yani AIDS ortaya çıkarak, Afrika’da çocuk ölümlerinde son on yılda sağlanan tüm başarı ve ilerlemeyi durduracak, hatta tersine çevirecek boyutta bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. 1990’lı yıllarda sadece Afrika’da, 2,7 milyon çocuk AIDS’ten ölebilir; buna ek olarak 2000 yılına kadar, Orta ve Doğu Afrika’daki 3 ila 5 milyon çocuk da, ana-babaları AIDS nedeniyle öleceğinden, öksüz ya da yetim kalabilir.
Yetersiz Beslenme
Hiçbirimiz, şiddetli açlık çeken çocukların iskelete benzer vücutlarının, şişmiş karınlarının, donuk ve sabit bakışlarının üzücü görüntülerine yabancı değiliz. Acınacak durumdaki bu çocuklar, yetersiz beslenme sorunuyla ilgili olarak sadece buzdağının suyun üstünde kalan kısmı gibidir. Gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 177 milyon çocuk, yani her 3 çocuktan 1’i, geceleri aç yatmaktadır. Ve bu sayı giderek artmaktadır.
Sürekli yetersiz beslenme çocukların zihinsel ve fiziksel potansiyellerine tam olarak erişmelerine engel olmaktadır. Yetersiz ve kötü beslenen çocukların çoğu, çelimsiz, halsiz, gözleri fersiz ve duyguları donuklaşmış durumdadır. İyi beslenen çocuklara göre daha az oynamakta ve daha yavaş öğrenmektedirler. Böyle çocuklar, aynı zamanda, gelişmekte olan ülkelerde görülen ve yılda 14 milyona ulaşan çocuk ölümlerinin önemli bir nedeni olan enfeksiyonlara da daha fazla maruz kalmaktadırlar.
Günümüz bilimi, tıpkı hastalıklarla savaşmak üzere ilaçlar sağladığı gibi, dünyadaki herkesi beslemeye yetecek kadar, hatta daha fazla gıdayı da üretmeyi ve sağlamayı mümkün kılmıştır. Fakat yetersiz beslenmeye karşı kestirme çözümler yoktur. Yetersiz beslenme, yiyecek sevkiyatı ve vitamin hapları ile ortadan kaldırılamaz. Onun kökleri, amansız yoksulluk, yaygın cehalet, kirlenmiş sular, sağlıksız koşullar ve tarıma elverişli alanları bulunmayan yoksul bölgelerde yatmaktadır.
Çevre Sorunları
Çevre kirliliğinin küre çapında yol açtığı bunalım şiddetlendikçe, bundan en fazla çocuklar zarar görmektedir. Hava kirliliğini düşünün. Dinlenme durumundaki üç yaşın altında olan bir çocuk, oransal olarak, aynı durumdaki bir yetişkine göre iki misli hava solumakta ve soluduğu havayla birlikte iki misli de kirlenmeye maruz kalmaktadır. Çocukların böbrekleri, karaciğerleri ve enzim sistemleri, henüz tam gelişmediğinden, kirlilik unsurlarını etkisiz hale getirmekte yetişkinlerinki kadar başarılı değildir.
Bu nedenle çocuklar, benzindeki kurşunlu katkı maddelerinden, karbon monoksit, nitrik asit ve kükürt dioksit gibi gazlardan daha fazla zarar görmektedirler. Onların bu tür zararlara açık olmasının, gelişmekte olan ülkelerde her yıl beş yaşından küçük 4,2 milyon çocuğun solunum yolları enfeksiyonlarından ölmesine doğrudan katkısı olmaktadır. Bu tür hastalıklardan sağ olarak kurtulabilen çocukların büyük bir bölümü de, kendilerini ömürleri boyunca rahatsız edecek solunum yolu hastalıkları ile büyümektedir.
Çocuklar fiziksel büyüme sürecinde olduklarından, uygun olmayan beslenmenin etkilerine yetişkinlerden daha açıktırlar. Ardı ardına birçok ülkede ormanlar küçüldükçe, çöller genişledikçe ve aşırı kullanılan tarım alanları erozyona uğrayıp, güçsüz kalıp giderek daha az ürün verdikçe, bundan en fazla zarar görenler çocuklar olmaktadır. Sadece Afrika’da, yetersiz beslenme yüzünden yaklaşık 39 milyon çocuğun gelişimi, sekteye uğramıştır.
Soruna bir de iyi ve temiz su bulma konusundaki ciddi sıkıntı eklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde çocukların sadece yarısı temiz içme suyuna erişebilmekte olup, bundan daha azı ise, sağlıklı bir kanalizasyon sisteminin olanaklarından yararlanabilmektedir.
Savaşlar
Geçmişte savaşlarda ölenlerin en büyük bölümü askerlerdi. Fakat durum artık böyle değildir. İkinci Dünya Savaşından bu yana çeşitli çatışma ve savaşlarda ölen 20 milyon kişiyle, yaralanan 60 milyon kişinin yüzde 80’ini, çoğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere, siviller oluşturmuştur. 1980’li yıllarda bir ara, bu tür çatışma ve savaşlar nedeniyle Afrika’da her saat 25 çocuk ölüyordu! Sayılamayacak kadar çok çocuk ölmüş, yaralanmış, terk edilmiş, öksüz yetim kalmış ya da rehin alınmıştır.
Şimdi mülteci kamplarında büyümekte olan milyonlarca çocuk yeterli gıda, tıbbi bakım ve eğitimden yoksun olduğu gibi genellikle kimlikleri ve milliyetleri konusunda da belirsizlik içindedirler. Birçoğu için, kendilerine toplumda bir yer sağlayacak yetenek ve beceriyi kazanmak olanaksız görünmektedir.
Fakat çocuklar savaşlarda sadece kurban durumunda değildirler; onlar aynı zamanda savaşmaktadırlar da. Geçtiğimiz yıllarda 15 yaşın altında 200.000 genç askere alınmış, silahlandırılmış ve öldürmek üzere eğitilmiştir. Bunların arasında, mayın tarlaları arasından yol açmaları emredildiğinden hayatlarını ya da bazı organlarını kaybedenler de bulunmaktadır.
Çocukların Sömürülmesi
Gelişmekte olan ülkelerde ana-babalar, yoksulluk nedeniyle, açlıktan kurtulmak ya da borçlarını ödemek amacıyla, çok az bir bedel karşılığında çocuklarını satmaktadırlar. Bu gençlerin başına ne geliyor? Bazıları fuhşa ya da pis ve sefil işyerlerinde köle gibi çalışmaya zorlanmaktadır. Bazıları da aracılar ya da Batı dünyasındaki evlat edinme ajanslarınca 10.000 dolara kadar (yaklaşık 100 milyon TL’ye) varan fiyatlarla yeniden satılmaktadırlar.
Belirtiler, çocuk fahişeliğinin artmakta olduğunu ve hem erkeklerde hem de kızlarda gittikçe daha küçük yaşlara kaydığını göstermektedir. Sadece Brezilya’da yaklaşık 500.000 çocuk fahişenin bulunduğu sanılmaktadır. Çocuk pornografisi de gelişmektedir ve artık kolayca edinilebilen video cihazlarının bunda çok büyük payı olmuştur.
Öncelikler
İstatistiklerin ardındaki acı ve kederi anlayabilmek oldukça güçtür. İyi ki, binlerin ya da milyonların çektiği ıstırabı kavrayamıyoruz. Bununla birlikte, tek bir çocuğun bile çektiği acıları ya da ölümünü gözlemlemenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu hepimiz biliriz; çünkü her çocuğun tamamen kendine has bir kişiliği, Tanrı açısından değerli bir canı ve herkes kadar yaşama ve gelişme hakkı vardır.
“Çocuklar İçin Dünya Zirve Toplantısı”na katılan delegeler, çocukların içinde bulunduğu durumun neden böyle olduğu şeklindeki hiç de hoşa gitmeyen soru üzerinde fazla vakit harcamadan, gelecek hakkında güvenle konuştular ve bu duruma artık hoşgörü göstermemek üzere sözleştiler. Üzerinde karara vardıkları “Eylem Planları” bazı başka hususların yanında, 2000 yılına kadar aşağıdaki hedeflere erişmeyi de içermekteydi:
◻ Beş yaşın altındaki çocuk ölümlerini, 1990 yılına göre, üçte bir oranında azaltmak.
◻ Beş yaşın altındaki çocuklarda, aşırı ya da daha hafif ölçüde görülen yetersiz beslenme durumunu 1990’daki düzeyinin yarısına indirmek.
◻ Temiz içme suyu ve sağlıklı bir kanalizasyon sisteminden yararlanma olanaklarının evrensel çapta elde edilmesini sağlamak.
◻ Silahlı çatışmalar başta olmak üzere özellikle güç şartlar altındaki çocukları korumak.
1990’lı yıllarda 50 milyon çocuğun ölümünü önleyebilecek hedeflere ulaşmayı sağlamak üzere uygulanacak programların ek maliyeti yılda 2,5 milyar dolar (yaklaşık 25 trilyon TL) olarak tahmin edilmektedir.
Küresel çapta bakıldığında bu, büyük bir para değildir. Amerikan şirketleri, sigara ilanları için bir yılda 2,5 milyar dolar (yaklaşık 25 trilyon TL) harcamaktadır. Dünya silahlar için bir günde 2,5 milyar dolar harcamaktadır.
Birleşmiş Milletlerin çok ılımlı ifadesiyle yıllık 1 trilyon doların (yaklaşık 10.000 trilyon TL) üzerinde olduğu tahmin edilen askeri harcamalar, halen insanlığın en fakir yarısının tüm gelirlerinin toplamını aşmaktadır. Bu korkunç miktarın sadece yüzde 5’inin bile bu işe ayrılması, zirvede belirlenen hedeflere erişmek üzere öngörülen gelişmelerin hızlandırılmasına yeterli olacaktır. Örneğin, bir tek F/A-18 savaş uçağının 30 milyon doları (yaklaşık 300 milyar TL) aşan fiyatı, 400 milyon çocuğu öldürücü hastalıklara karşı koruyacak aşıların maliyetine eşittir.
Ülkelerin, zirvede ortaya konan iddialı hedeflere erişmeye yetecek güçleri vardır. Bu iş için bilgileri, teknolojileri ve paraları vardır. O zaman geriye şu soru kalıyor. Bunu yapacaklar mı?
[Sayfa 6’daki çerçeve/resim]
Yetersiz Beslenme İle Savaşmak
Ana-Babaların Bilmesi Gereken Altı Nokta
1. Hayatının ilk dört ila altı ayında sadece anne sütü alması, bebek için en uygun beslenmedir. Anne sütü tam bir beslenme sağladığı gibi, yaygın enfeksiyonlara karşı da bebekte bağışıklık sağlar.
2. Dört ila altı aydan sonra çocuğun başka gıdalara da ihtiyacı vardır. Katı gıdaları daha erken vermek, enfeksiyon riskini artırır; gecikmek ise, daha sonra yetersiz beslenmeye neden olur.
3. Üç yaşından küçük bir çocuk, yetişkinlere göre, iki misli daha sık beslenmelidir. Bol enerji veren gıdalar kullanılmalı ve miktarları yetişkinlere göre daha az olmalıdır.
4. Çocuk hasta ya da ishal iken, aldığı su ve gıda azaltılmamalıdır.
5. Çocuğun, bir hastalığın peşinden uğradığı büyüme kaybını telafi edebilmesi için bir hafta süreyle günde bir fazla öğüne ihtiyacı vardır.
6. Hem annenin hem de çocuğun sağlıklı beslenmesi açısından, doğumlar arasında en az iki yıl bulunmalıdır.
[Sayfa 5’teki resim]
Gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların sadece yarısı, temiz içme suyu elde edebilmektedir.
[Sayfa 7’deki resim]
Benzeri bulunmayan kişiliğiyle her çocuk Tanrı için değerlidir ve büyüyüp gelişme hakkına diğer herkes kadar o da sahiptir