Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g94 Şubat s. 12-16
  • Şov Mesleği Benim Tanrımdı

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Şov Mesleği Benim Tanrımdı
  • Uyanış!—1994
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Sirk Hayatıyla Tanışma
  • Varyeteye Geçiş
  • Evlilik
  • Başka Ülkelerde Çalışma
  • Avustralya’ya Geri Dönüş
  • Din Meydan Okuyor
  • Hakikate Karşı Savaşım
  • İsa’nın Hakiki Bir Takipçisinden Gelen Yardım
  • Sonu Gelmeyen Bereketler
  • Yehova’dan Gelen Nimetler Hayatımı Zenginleştirdi
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2015
  • Sirkte Yaşam
    Uyanış!—2004
  • Kutsal Kitap Hayatları Değiştirir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2011
  • Sirkten Neden Ayrıldım?
    Uyanış!—2007
Uyanış!—1994
g94 Şubat s. 12-16

Şov Mesleği Benim Tanrımdı

DURMAK bilmeyen alkışlar kulaklarıma müzik gibi geliyordu. Bu alkışlar, saatler boyu yaptığım antrenmanlara değdiğini göstererek, moralimi yükseltti. Bir trapez gösterisinde uçan adam görevindeydim ve başarının sarhoşluğunu yaşıyordum.

Gösterimde, fillerin üzerinde perende atmak, birinin omzunda dikkatle dengelediği sırığın ucunda kafa üstü durmak, karmaşık bir hokkabazlık gösterisi ve seyircileri kahkahadan kıran palyaçoluk yapmak gibi bölümler de vardı.

Bunları 45 yılı aşkın bir süre önce, 17 yaşındayken yapıyordum. Şimdi düşündüğümde, genç ve çevik bir bedenin sıkı bir çalışma ve programlı bir yaşam sonucu nasıl üstün bir performans ortaya koyabildiğine şaşıyorum. Aslında, şov mesleği bütün yaşamım ve tanrım haline gelmişti ve 20 yılı aşkın bir süre bu böyle sürdü.

Sirk Hayatıyla Tanışma

Avustralya’da, Yeni Güney Galler eyaletinin Kempsey şehrinde doğdum. Fakirdik; evimizin duvarları alçı ile sıvanmış mısır çuvallarından damımız da eski tenekelerden oluşmuştu. Birkaç yıl sonra daha güneye, Taree’ye taşındık. Mesih Kilisesinin üyeleri olduğumuz halde dindar bir aile değildik.

1939’da babam orduya katıldı. Annem, sahip olduğumuz tek şeyi, yani giysilerimizi topladı, üç kızkardeşimi ve beni alıp Sydney’e taşındı. Orada bir akrobat okuluna gitmeye başladım ve bu alanda şaşırtıcı bir doğal yeteneğim olduğunu gösterdim. Birkaç ayda becerikli bir akrobat haline geldim. Sonra 1946’da bir iş teklifi aldım; bir sirkte çalışıp uçan trapezciliği öğrenecektim.

Sirk hemen her gece değişik bir kasabada kuruluyordu. Onun göz kamaştıran parlaklığını görmeye yığınla insan geliyordu, tabii onlar sirkin öteki yanını, yani sahne arkasındaki içki âlemlerini ve kavgaları göremiyorlardı. Ne de hayran oldukları sanatçıların ahlaksal değerlerden yoksun davranışlarının farkındaydılar.

Devamlı partilere gidiyor ve neredeyse her keresinde kavgaya karışıyordum. Aşırı içmeye hiçbir zaman merak sarmamış olmama şükrediyorum. Ayrıca kötü bir dil kullanma alışkanlığından da kaçındım ve bir bayanın yanında küfredilmesine asla tahammül edemedim. Karıştığım kavgaların birçoğu bu yüzdendi.

Gösteri yaptığımız her büyük kasabada, yerel Katolik papazına davetiyeler ve kilise için bağış götürmek üzere biri gönderiliyordu. Bunun şans getireceğine ve sirkin dolmasını sağlayacağına inanılıyordu.

Varyeteye Geçiş

1952 yılında, bazı varyete sanatçıları, bana varyetede çalışanların daha fazla para kazandığını ve daha başarılı olduğunu anlattı. Böylece ben de çok sayıda varyete turnesi yapmaya başladım. Birbiri ardınca pek çok gece kulübünde çalışıp, daha sonra Avustralya ve Yeni Zelanda’daki önde gelen birçok tiyatroda gösteriler yaptım. Adım büyük sanatçılarla beraber görülmeye başladı, bu arada tek başıma hokkabaz ve akrobat olarak da isim yaptım.

Varyeteye geçmekle doğru karar vermiş olduğumu düşündüm, fakat partiler, ahlaksızlık ve aşırı içki açısından varyetenin sirkten daha kötü durumda olması beni düş kırıklığına uğrattı. Şimdi homoseksüeller ve lezbiyenlerle beraberdim. Aynı zamanda etrafta uyuşturucular da dolaşmaya başladı; böyle şeylerle hiçbir zaman ilgilenmemiş olduğuma çok memnunum.

Bütün düşüncem isim yapmak ve gösterilerdeki numaralarımı geliştirmekti. Tek istediğim, şov mesleği ve aldığım abartılı övgülerdi. Ayakta kalmamı sağlayacak morali bunlardan alıyordum. Hiç evlenmemeye bile karar verdim. Sorumluluk bana göre değildi ve benim çok rahat bir hayatım vardı. Şov mesleği benim tanrımdı. Fakat en iyi planlar bile işlemeyebilir.

Evlilik

Bir gün bir varyete turnesine katılacak yetenekli balerinler ararken, o zamana kadar gördüğüm en güzel kızlardan biriyle karşılaştım. Adı Robyn’di. Yalnızca çok iyi bir balerin değil, aynı zamanda çok yetenekli bir lastik kızdı. İşi kabul edip iki kişilik başarılı bir gösteride benim partnerim olunca çok sevindim. Beş ay sonra, 1957’nin Haziran ayında evlendik. Bundan sonraki üç yıl boyunca kulüplerde çalıştık, turnelerde şov yaptık ve televizyona çıktık.

Evlendikten sonra, olabildiğince kendi kendimize yeterek yaşayıp diğer sanatçılarla toplumsal temaslardan mümkün olduğu kadar kaçındık. Hatta kulüplerde çalıştığımızda bile, sahne sıramız gelene kadar Robyn’in soyunma odasında kalmasına dikkat ettim. Komedyenler açık saçık şakalar yapıyor ve müzisyenlerden bazıları uyuşturucu kullanıyordu. İçlerinden çoğu sürekli içiyor ve kötü bir dil kullanıyordu.

Başka Ülkelerde Çalışma

1960’ta, denizaşırı ülkelerden iş teklifi aldık. Kendi kendime ‘işte, bu bizim için bir dönüm noktası’ dedim. O sırada, düşünmemiz gereken küçük kızımız Julie de vardı. Buna rağmen, elimizde bavullarla yaşayıp bazı geceler beş kez şov yaparak, ailemi Uzakdoğu’da oradan oraya sürükledim. Bu bir yıldan fazla sürdü ve sonunda Avustralya’ya geri döndük.

Şimdi uluslararası bir gösteri düzeyine eriştiğimizden, şovumuza büyük talep vardı. Fakat nüfusunun nispeten az oluşu yüzünden Avustralya’da olanaklar kısıtlıydı. Bu nedenle, 1965’te yeniden denizaşırı ülkelere gittik. Bu kez yanımızda yalnız Julie değil, diğer küçük kızımız Amanda da vardı. Bunu izleyen beş yıl boyunca 18 değişik ülkede çalıştık.

En iyi olma tutkum yüzünden ailemi içine soktuğum zorluklar korkunç boyuttaydı. Bir keresinde, biz yalnızca 60 metre ileride şov yaparken, av tüfeği olan bir adamı çocuklarımızı koruması için tuttum. Robyn’in müşterilerle oturup onların içmesini sağlaması için ısrar eden kulüp yöneticileriyle sık sık tartışırdım, zaten bu zevk düşkünü insanlar çok daha fazlasını da bekliyorlardı. Bana ya da eşime ahlaksızca tekliflerde bulunan striptizciler, fahişeler ve homoseksüellerle birlikte çalıştık. Rock orkestralarındaki müzisyenler de genelde uyuşturucunun etkisi altındaydı.

Seyahatlerimizde etrafı görmeye çıkmak için gün boyunca çok zamanım oluyordu. Sürekli hayvanat bahçelerine, camilere, tapınaklara, kiliselere ve dinsel bayramlara gidiyordum. Bunu sırf meraktan yapıyordum; çünkü aslında dine pek eğilimim yoktu. Bunca değişik şeye tapınılması beni çok şaşırtmıştı. Hayvan başlı erkek heykelleri, kadın ya da erkek başlı hayvan heykelleri vardı. Bir ülkede, insanlar erkek ve kadın üreme organlarına tapınıyorlardı; anlaşılan bunun cinsellik ve üreme ile ilgili güçlerini artıracağını sanıyorlardı.

Başka bir ülkede, genç ve yetişkin erkekler, üç ağızlı bir bıçakla kan çıkarana dek sırtlarını dövüyorlardı. Orada bulunduğum gün, üç erkek aşırı kan kaybı nedeniyle hayatından oldu. Çok ünlü bir katedralde, günah çıkarma kutusunun üstünde gördüğüm bir yazı midemi bulandırdı: “Bir günah 1 Frank’a, iki günah 2 Frank’a, üç günah 2.50 Frank’a çıkarılır.” İçimden, ‘eğer din buysa, aman, benden uzak olsun’ diye düşündüm.

Avustralya’ya Geri Dönüş

1968’de Julie’yi eve geri gönderdik, fakat geri kalanlarımızın dönüş biletlerini alabilmemiz için 18 ay daha çalışmamız gerekti. 1970’te, bu kadar ağır çalışmanın karşılığında, çok az para ve şöhretle evimize dönebildik. Paramızın en büyük kısmı kostüm, fon müziği, seyahat, yemek, otel ve vicdansız menajerlere gitmişti. Elimizde kalan sadece sahne aksesuarlarımız ve bavulla taşıyabildiğimiz şeylerdi.

Avustralya’ya geri döndükten sonra çalışma alanımı genişletip tiyatrocu da oldum. The Yellow House adlı uzun süreli bir TV dizisinde palyaço rolü için de sözleşme yaptım. Robyn ile şovlarımızı sürdürürken, diğer yandan da çocuk pandomimleri ve çeşitli kulüpler için palyaço oyunları yazdım ve sahneye koydum. Şov mesleği hâlâ benim tanrımdı. Robyn ve çocuklar bu durumdan rahatsız olmaya başladılar; ne koca, ne de baba gibiydim.

Din Meydan Okuyor

Günlerden bir gün, bizimle beraber yaşayan kayınvalidem Robyn’e The Truth That Leads to Eternal Life kitabını gösterdi. “Bunu oku. Dinden söz ediyor, fakat çok değişik” dedi. Robyn, denizaşırı ülkelerde gördüklerimizden sonra dinin kendisini ilgilendirmediğini söyleyerek okumayı reddetti. Buna rağmen annesi vazgeçmedi. Kitabı okuması için ısrar ederek bir hafta kadar onun peşini bırakmadı. Robyn sonunda sırf annesinin gönlü olsun diye okumayı kabul etti.

Robyn’in sonradan anlattığına göre, sanki birdenbire gözleri açılmıştı. Birçok sorusuna aldığı yanıtlardan öylesine etkilenmişti ki, daha fazla bilgi almak istedi. İki hafta sonra annesi Yehova’nın iki Şahidinin bizi ziyaret etmesi için düzenleme yaptı. Birkaç ziyaretten sonra yakınımızda yapılan büyük toplantılarından birine bizi davet ettiler. İstemeye istemeye, gitmeyi kabul ettim. Gerçekten, o derece etkilendim ki, salonda yapılan ibadetlere gitmeye başladım.

Fakat şov hâlâ benim tanrım olduğundan, Şahitlerle birlikte olmaya devam edemeyeceğimi kısa zamanda anladım. Oysa Robyn, ben yapmasam da, Mukaddes Kitap hakikatini öğrenmeye devam etmek istedi. Çok öfkelendim. Bu insanlar ‘ne hakla karımla arama girip onun kafasını bir sürü din safsatasıyla dolduruyorlar’ diye düşündüm.

Evi terk edeceğime dair savurduğum tehditler bile sonuç vermedi. Robyn kesin bir duruş aldı ve incelemelerini sürdürdü. Hatta kapıdan kapıya gidip başkalarıyla inançları hakkında konuşmaya da başladı. Bardağı taşıran son damlaysa, vakfolmuş bir Şahit olarak vaftiz edilmek istediğini söylemesi oldu. Ne var ki, ona şov mesleğini bırakana kadar bu konuda beklemesi öğütlendi.

‘Şimdi tamam, ben kazandım. Ona bunu yaptıramazlar. O asla sahneyi bırakmaz’ diye düşündüm. Ama yanılmıştım. Robyn bana bir yıl sonra sahneyi bırakacağını söyledi. Buna güldüm, o kadar çok sevdiği gösterileri bırakacağına inanmadım. Ama yine yanılmıştım. Bir yıl sonra şov mesleğini terk edip vaftiz edildi. Kızımız Julie ve Robyn’in annesi de aynını yaptı.

Hakikate Karşı Savaşım

Bu olaydan sonra Robyn’e, beni yalnız bıraktığını, beni sevmediğini söyleyerek ağır sözlerle saldırdım. “Şov mesleği benim bütün yaşamım. Başka bir iş yapamam” diye yakındım. “Başımdaki belalar hep senin yüzünden” dedim. Hatta şovumuzu dağıtıp başımıza bütün bu sorunları açmakla suçladığım Şahitleri dövmekle bile tehdit ettim.

Robyn, okuyacağımı umarak, evde çeşitli yerlere Mukaddes Kitapla ilgili dergiler bırakmaya başladı. Bu işe yaramayınca vazgeçti. Fakat hakikati bir yolla öğrenmem ve yeni dünyada bir aile olarak birlikte yaşayabilmemiz için, Yehova’ya dua etmekten vazgeçmedi.

Zamanla, Şahitlerin bizi evimizde ziyaret etmelerini hoş görmeye başladım ve ara sıra çocukların, bir ibadete birlikte gitmemiz konusunda beni ikna etmelerine ses çıkarmadım. Ama orada duyduğum herşeyi eleştirdim. Buna karşın, ibadet salonunda çeşitli uluslardan biraraya gelen kimselerin—Arap, Yunanlı, İtalyan, İngiliz, Avustralyalı—birbirleriyle çok iyi geçindiklerini de içimden kabul ettim. Her zaman dostça davranıyorlardı ve hiç kimse kötü bir dil kullanmıyor ve ahlaksızca konuşmuyordu.

İsa’nın Hakiki Bir Takipçisinden Gelen Yardım

Sonunda, oldukça nazik ve alçakgönüllü biri olan Ted Wieland ile devamlı bir tetkik yapmayı kabul ettim. Ted, Yehova’nın Şahitlerinin teşkilatının bürosunda çalışıyordu. Robyn’e oldukça sıkıntılı anlar yaşattığım bir gün, Ted beni arabasına çağırdı ve bagajından bir kasa mango çıkardı. Mango her zaman en sevdiğim meyve olmuştur, ama Ted’in o zaman bunu bildiğini sanmıyorum. Böylece haftalar geçti; Ted her gelişinde bir kasa mango getirdi. Bir gün yine bagajını açtı, her zamanki gibi bir mango kasası çıkaracak sandım; fakat gayet sakin bir şekilde bana dönüp: “Bunu duvarınıza asar mısınız?” diye sordu. Bu, Yehova’nın Şahitlerinin evlerine astıkları, yılın Mukaddes Kitap ayetiydi. Ne diyebilirdim? Ayeti duvara astım.

Tetkikimiz ilerlediğinde, Ted, bana şov mesleğinin hiçbir geleceği olmadığını Mukaddes Kitaptan gösterdi. Mutlu bir gelecek için tek emin ümidin, İsa’nın gelmesi için dua etmemizi öğrettiği Tanrı’nın Gökteki Krallığına ilişkin peygamberliklerin gerçekleşmesinde bulunduğunu açıkladı. (Matta 6:9, 10) Hâlâ yerine getirmem gereken şov sözleşmelerim olduğu halde, cemaat ibadetlerine devamlı olarak gitmeye başladım. Konuşma Yeteneğini Geliştirme programına yazıldım, hatta kapıdan kapıya hizmetine bile katılmaya başladım.

Şov mesleğinin verebileceği hiçbir şey olmadığını açıkça görmeye başladım. Tanrım olarak gördüğüm mesleğime adamış olduğum bütün bu yıllarda maddi yönden hiçbir şey kazanmadım. Ailem sıkıntı içindeydi; onları dünyanın her tarafına sürüklemiş ve ellerinde bavullarla yaşatmıştım. Gerçekten de, şov mesleği evliliğimi neredeyse parçalamıştı. Ama şimdi evrenin Yüce Olanı bana, Gökteki Krallık yönetimi altında yeryüzü cennetinde sonsuza dek yaşama fırsatını sunuyordu.

Böylece yaşamımın en önemli kararını aldım. Sözleşmelerimi yerine getirdikten sonra eğlence dünyasından bütünüyle ayrıldım. Bir daha asla bir gece kulübüne ayağımı basmadım ve bu mesleği yaşam tarzı haline getiren biriyle arkadaşlık etmedim. Ted benimle vaftiz adayları için hazırlanmış soruları inceledi. Ne var ki, 26 Temmuz 1975 tarihinde, vaftiz edilmemden kısa bir süre önce öldü. Bu harika insanı diriltildiğinde, yeni dünyada göreceğim günü özlemle bekliyorum.—Yuhanna 5:28, 29.

Sonu Gelmeyen Bereketler

Yehova, bize şov mesleğinde geçirdiğimiz o yıllarda edindiklerimizden çok daha fazlasını verdi. Beni o yozlaşmış, ahlaksız eğlence dünyasından kurtardı. Bana bağlı kalıp umudunu asla yitirmeyen sadık eşimin dualarını işitti. Kayınvalidemin, iki büyük kızımın ve damatlarımın Tanrısal hizmette faal olmalarıyla bizleri bereketledi. En küçük kızımız Letitia ve üç torunumuzun en büyüğü olan Micah iyi haberin vaftiz edilmemiş müjdecileridir. Yehova ayrıca beni, cemaatte ihtiyar olarak hizmet etme imtiyazıyla da bereketledi.

Robyn ve ben, bizim için yaptıklarının karşılığını Yehova’ya asla ödeyemeyiz. Ama başkalarını—özellikle gençleri—şov dünyasının ve yanlış eğlence türlerinin tehlikesine karşı uyarabiliriz. Kendi gözlemlerimize dayanarak, onları ahlaksızlığın, uyuşturucuların, aşırı içkinin, yasak cinsel ilişkiler üzerinde duran şarkıların, yoz müziğin ve sık sık gece kulüplerine ve rock konserlerine gitmenin yol açacağı ıstıraplara karşı uyarabiliriz. Bütün bunlar tümüyle İblis Şeytan’ın denetimi altında bulunan bir dünyaya özgü şeylerdir.—II. Korintoslular 4:4.

Benim, şov mesleğini tanrım haline getirdiğimde yaptığım gibi, insanın hiç farkında olmadan kendini Şeytan’ın tapıcısı haline getirmesi çok kolaydır. Bugün ben ve karım, tüm gençleri Yehova’ya, yüreğimizin tüm arzularını doyurabilen tek Tanrı’ya—bizimle gerçekten her bakımdan ilgilenen Tanrı’ya—tapınmaya teşvik etmekten mutluluk duyuyoruz.—Vivian A. Weekes tarafından anlatıldı.

[Sayfa 14’teki resim]

Evlendiğim kız lastik vücutlu bir akrobattı

[Sayfa 15’teki resim]

Bugün Robyn ve ben

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş