Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Ocak s. 4-8
  • Sonsuza Dek Yaşamak Üzere Tasarlanmış

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Sonsuza Dek Yaşamak Üzere Tasarlanmış
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Yaşama İsteği
  • Kendini Onarmak Üzere Tasarlanmış
  • Hücre
  • Beyin
  • Gerçekten “Basit” Bir Yaşam Türü Var mı?
    Yaşamın Kökeni Hakkında Beş Önemli Soru
  • İnanılmaz Hücre
    Uyanış!—1982 (Bilimsel Seri 1-4)
  • Neden Yaşlanıp Ölüyoruz?
    Uyanış!—1996
  • Neden Yaşlanıyoruz?
    Uyanış!—2006
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Ocak s. 4-8

Sonsuza Dek Yaşamak Üzere Tasarlanmış

İNSAN vücudu bir tasarımcılık harikasıdır. Gelişmesi ve büyümesi başlı başına bir mucizedir. Eski zamanlarda yaşamış bir yazar şöyle dedi: “Heybetli ve şaşılacak surette yaratılmışım.” (Mezmur 139:14) İnsan vücudunun harikalarının tümüyle bilincinde olan bazı çağdaş bilim adamları yaşlanmaya ve ölüme bir türlü anlam veremiyorlar. Ya siz?

Harvard Üniversitesi biyologu Steven Austad şöyle yazdı: “Yaşlanma . . . . bu kadar sürekli şekilde karşımıza çıktığı halde, bu süreci temel bir biyolojik sır olarak algılayan daha fazla kişinin bulunmaması beni şaşırtıyor.” Austad’ın söylediği gibi, herkesin yaşlanması, “[yaşlanmanın] daha az şaşırtıcı görünmesine neden oluyor.” Yine de, üzerinde gerçekten düşündüğünüzde, yaşlanma ve ölüm size mantıklı geliyor mu?

İki yıl önce, Dr. Leonard Hayflick, How and Why We Age adlı kitabında insanın yaşamı ve büyümesi ile ilgili harikalara değinip şunları yazdı: “Bizleri döllenmeden doğuma, daha sonra da cinsel olgunluğa ve yetişkinliğe kadar götüren mucizeleri yaptıktan sonra doğa, bu mucizeleri aynı biçimde sonsuza dek sürdürecek, göründüğü kadarıyla da daha basit olacak bir mekanizma icat etmemeyi seçmiştir. Bu anlayış yıllardan beri biyogerontologları [yaşlanmanın biyolojik yönlerini araştıranları] şaşırtmıştır.”

Yaşlanma ve ölüm sizi de şaşırtıyor mu? Bu olaylar hangi amaca hizmet ediyor? Hayflick şu gözlemde bulundu: “Döllenmeden olgunlaşmaya kadar hemen hemen tüm biyolojik olaylar amaçlı görünüyor, oysa yaşlanma öyle değil. Yaşlanma olgusunun niçin var olması gerektiği anlaşılamıyor. Yaşlanmanın biyolojisi hakkında çok şey öğrendiysek de . . . . hâlâ amaçsız yaşlanmanın kaçınılmaz sonucuyla ve onu izleyen ölümle baş başayız.”

Bizler, yaşlanmak ve ölmek üzere değil, yeryüzünde sonsuza dek yaşamak üzere tasarlanmış olabilir miyiz?

Yaşama İsteği

Herhalde hemen herkesin yaşlanma ve ölme olayına içerlediğinin farkındasınız. Düşüncesi bile birçoklarını korkutuyor. How We Die adlı kitabında, tıp doktoru Sherwin B. Nuland şöyle yazdı: “Anlaşılan hiçbirimiz, kendi ölümümüze ilişkin bir düşünceyi, boşluğun dahi bulunmadığı, başka sözlerle, hiçbir şeyin olmadığı, kalıcı bilinçsizlik durumunda olma fikrini psikolojik olarak kaldıramıyoruz.” Yaşlanmak, hastalanmak ve ölmek isteyen birini tanıyor musunuz?

Oysa, yaşlılık ve ölüm bir ana planın parçası olarak doğal olsaydı, onları hoş karşılamaz mıydık? Fakat hoş karşılamıyoruz. Neden? Yanıt, yapılış tarzımızda bulunmaktadır. Mukaddes Kitap şöyle der: “[Tanrı] onların yüreğine de ebediyeti koydu.” (Vaiz 3:11) Sonsuz bir geleceğe duyulan bu istek yüzünden, insanlar uzun zamandan beri “gençlik pınarı” dedikleri şeyi aramışlardır. Sonsuza dek genç kalmak istiyorlar. Bu durum, ortaya bir soru çıkarıyor: Daha uzun bir yaşam için gereken potansiyele sahip miyiz?

Kendini Onarmak Üzere Tasarlanmış

Biyolog Austad, Natural History dergisindeki bir yazısında, yaygın görüşü şöyle açıkladı: “Kendimizi ve diğer hayvanları makineler gibi düşünme eğilimindeyiz: yıpranmayı kaçınılmaz görüyoruz.” Fakat bu doğru değil. Austad şunları da ekledi: “Biyolojik organizmalar makinelerden tamamen farklıdır. Kendi kendilerini onarıyorlar: yaralar iyileşiyor, kemikler kaynaşıyor, hastalıklar geçiyor.”

O halde, şu soru ilginçtir: Neden yaşlanıyoruz? Austad şöyle sordu: “O halde, [biyolojik organizmalar] neden makineler gibi yıpranma ve aşınmaya uğrasın?” Vücut dokuları kendilerini yenilediklerine göre, bunu sonsuza dek yapmaya devam edemezler miydi?

Discovery dergisinde, evrimci biyolog Jared Diamond fiziksel organizmaların kendi kendini onarma yönündeki harikulade yeteneğini ele aldı. Şöyle yazdı: “Vücudumuzda uygulanan hasar kontrolünün en belirgin örneği, bir yaranın kapanmasıdır; cildimizde oluşan hasarlar bu yolla onarılır. Birçok hayvan bize oranla çok daha etkileyici sonuçlar elde edebilir: kertenkeleler kopmuş kuyruklarını, deniz yıldızlarıyla yengeçler uzuvlarını ve deniz hıyarları bağırsaklarını yenileyebilirler.”

Diamond, dişlerin yenilenmesiyle ilgili şunu söyledi: “Yaşamları boyunca, insanlar iki kez, filler altı kez ve köpekbalıkları sınırsız sayıda diş çıkarıyorlar.” Sonra şunları açıkladı: “Yenilenme mikroskobik düzeyde de düzenli olarak meydana geliyor. Bağırsağımızı kaplayan tüm hücreleri birkaç günde bir, idrar torbasını kaplayanları iki ayda bir ve alyuvarlarımızı dört ayda bir yeniliyoruz.

Moleküler düzeyde, protein moleküllerimiz her protein için kendine özgü hızla sürekli bir değişime uğramaktadır; böylece, hasar görmüş moleküllerin birikmesinden kurtulmuş oluyoruz. Dolayısıyla, sevgilinizin bugünkü görünüşünü bir ay öncekiyle karşılaştırdığınızda aynı görünebilir; oysa o sevdiğiniz insanı oluşturan moleküllerden birçoğu farklıdır.”

Vücuttaki hücrelerin çoğu düzenli aralıklarla yerini yeni oluşan hücrelere bırakıyor. Oysa, beyin nöronları gibi bazı hücreler hiçbir zaman yenilenmeyebilir. Bununla birlikte, Hayflick şu açıklamada bulundu: “Eğer bir hücrenin her kısmı yenileniyorsa, artık o aynı eski hücre değildir. Doğduğunuzda sahip olduğunuz nöronlar bugün de aynı hücrelermiş gibi gelebilir; fakat aslında doğduğunuzda bileşimlerinde bulunan moleküllerden birçoğu . . . . yeni moleküllerle değişmiş olabilir. O halde, bölünmeyen hücreler gene de doğduğunuzda sahip olduğunuz aynı hücreler olmayabilir!” Bunun nedeni, hücrelerin bileşenlerinin yenilenmeleridir. Böylece, vücudun yapı taşlarının yenilenmesi bizi kuramsal olarak sonsuza dek yaşatabilir!

Dr. Hayflick’in ‘bizleri döllenmeden doğuma kadar götüren mucizelerden’ söz ettiğini hatırlayın. Bunlardan bazıları nelerdir? Onları kısaca gözden geçirdiğimizde, Dr. Hayflick’in, “bu mucizeleri aynı biçimde sonsuza dek sürdürecek, daha da basit olacak bir mekanizma” diye adlandırdığı şeyin gerçekleştirilme olanağını bir düşünün.

Hücre

Bir yetişkin, her biri akıllara durgunluk verecek kadar karmaşık olan yaklaşık 100 trilyon hücre’den oluşuyor. Newsweek dergisi bu karmaşık yapıyı açıklamak üzere hücreyi surlarla çevrili bir şehre benzetti. Dergi şöyle yazdı: “Güç santralları hücrenin enerjisini üretiyor. Fabrikalar, kimyasal alışverişin yaşamsal birimleri olan proteinleri üretiyor. Karmaşık ulaşım sistemleri, hücrenin içinde ve dışında bir noktadan diğerine taşınması için belirli kimyasal maddeleri yönlendiriyor. Barikatlardaki bekçiler ihracat ve ithalat piyasalarını kontrol edip tehlike işaretlerini algılamak üzere dış dünyayı gözlemliyorlar. Eğitilmiş biyolojik ordular istilacılarla mücadele etmek üzere hazır durumda bekliyor. Merkezi bir genetik hükümet düzeni koruyor.”

Kendinizin, yani yaklaşık 100 trilyon hücrenizin oluşumunu bir düşünün. Babanızın spermi annenizin yumurta hücresiyle birleştiğinde, tek bir hücre olarak hayata başladınız. O birleşmede, yeni oluşan hücrenin DNA’sı (deoksiribonükleik asitin kısaltılmışı) içinde, sonuçta tümüyle yeni ve eşsiz bir insan olan sizi meydana getirmek üzere gerekli planlar hazırlandı. Söylendiğine göre, DNA’daki talimatlar “yazılsaydı, bin tane 600 sayfalık kitap doldururdu.”

Zamanla, o ilk hücre bölünmeye başlayıp iki, sonra dört, sekiz hücre oluşturdu ve böyle devam etti. Yaklaşık 270 gün boyunca, annenizde bir bebeği oluşturan çok çeşitli türde milyarlarca hücre gelişti. Sonra SİZ doğdunuz. O ilk hücrede adeta sizin nasıl oluşacağınızla ilgili ayrıntılı bilgi içeren kitaplarla dolu kocaman bir oda bulunuyordu. Ancak, bu karmaşık bilgilerin daha sonra oluşan her hücreye aktarılması da aynı derecede harikuladedir. Evet, vücudunuzdaki her hücrenin ilk döllenmiş yumurtanın içerdiği bilginin aynına sahip olması hayranlık uyandıran bir gerçektir!

Bir de şunu düşünün. Her hücre bütün hücre türlerini üretecek bilgiye sahip olduğuna göre, örneğin kalp hücrelerini oluşturma zamanı geldiğinde, bütün diğer hücrelerin üretimiyle ilgili talimatlar nasıl etkisiz duruma getirildi? Anlaşıldığına göre, bebek üretme işini üstlenen ve bununla ilgili bir dolap dolusu planı olan bir yüklenici gibi hareket eden bir hücre, dosya dolabından kalp hücrelerinin üretimine ilişkin bir plan çıkardı. Başka bir hücre, sinir hücrelerinin üretim talimatları içeren farklı bir plan çıkardı; bir başkası ise, karaciğer hücrelerini yapmak için bir plan çıkardı, vb. Kuşkusuz, bir hücrenin belirli bir hücre türünü üretmek için gerekli talimatları seçip bütün diğer talimatları etkisiz kılma yönündeki henüz açıklanamayan yeteneği de ‘bizleri döllenmeden doğuma kadar götüren mucizelerden’ biridir.

Bununla birlikte, dahası da var. Örneğin, ritmik olarak kasılması için kalp hücreleri uyarılmalı. Böylece, vücudu sürdürdüğü faaliyette desteklemek için kalbin uygun sayıda çarpmasını sağlamak amacıyla kalpte elektriksel uyarılar üreten karmaşık bir sistem kuruldu. Gerçek bir tasarımcılık harikası! Doktorların kalp hakkında şöyle demelerine şaşmamak gerek: “İnsanlar tarafından şimdiye dek tasarlanmış her tür makineden daha verimli ve etkili.”

Beyin

İnsan denen mucizenin en gizemli kısmı olan beynin gelişmesi daha da büyük bir harikadır. Döllenmeden üç hafta sonra, beyin hücreleri oluşmaya başlar. Zamanla, insan beynine sığdırılan nöron denen sinir hücrelerinin sayısı 100 milyara ulaşır; bu, Samanyolundaki yıldızların sayısı kadardır.

Time dergisi şöyle diyor: “Bunlardan her biri beyinde bulunan yaklaşık 10.000 başka nörondan veriler alıp bin nörona mesajlar gönderiyor.” Olası kombinasyonlara değinen, nörobilimci Gerald Edelman şöyle dedi: “Beynin bir kibrit başı büyüklüğündeki parçası yaklaşık bir milyar bağlantı içeriyor; bunların kombinasyon olasılığı ancak hiper astronomik bir sayıyla, on rakamını izleyen milyonlarca sıfırla ifade edilebilir.”

Buna göre, beynin potansiyel kapasitesi nedir? Gökbilimci Carl Sagan’a göre, insan beynindeki bilgi “yirmi milyon cilt kitap doldurur ki, bu da dünyadaki en büyük kitaplıklardaki kitap sayısı kadardır.” Yazar George Leonard daha da ileri gidip şunu ifade etti: “Hatta, şimdi belki inanılmaz bir hipotez ortaya atabiliriz: Beynin nihai yaratıcı kapasitesi aslında sonsuz olabilir.”

Böylece, şu açıklamalar bizi şaşırtmamalı: DNA’nın fiziksel yapısını keşfedenlerden biri olan moleküler biyolog James Watson, “beynin şimdiye dek evrenimizde keşfettiğimiz en karmaşık şey” olduğunu söyledi. Beynin bilgisayara benzetilmesini uygun bulmayan nörolog Richard Restak şöyle dedi: “Beynin eşsizliği, bilinen evrenin hiçbir yerinde onunla uzaktan da olsa bir benzerliğe sahip hiçbir şeyin bulunmamasından ileri geliyor.”

Nörobilimciler, şimdiki yaşam süremiz boyunca potansiyel beyin gücümüzün ancak ufak bir kısmını, bir tahmine göre sadece yaklaşık 10.000’de birini, yani yüzde birinin yüzde birini kullandığımızı söylüyorlar. Düşünün. Hiçbir zaman tam olarak kullanılmayacaksa, bizlere bu kadar harikulade olanaklara sahip bir beynin verilmesi mantıklı mı? Sınırsız öğrenme kapasitesine sahip insanların aslında sonsuza dek yaşamak üzere tasarlanmış olmaları mantıklı değil mi?

Bu doğruysa, neden yaşlanıyoruz? Ters giden neydi? Vücutlarımızın sonsuza dek var olmak üzere tasarlandığı ortada olduğuna göre, neden 70 veya 80 yıl sonra ölüyoruz?

[Sayfa 7’deki şema]

(Ayrıntılı bilgi için lütfen yayına bakın)

Hücre—Bir Tasarımcılık Mucizesi

Hücre Zarı

Hücreye girip çıkanları kontrol eden tabaka

Hücre Çekirdeği

Çift katlı bir zarla çevrelenmiş, hücrenin işlevlerini yönlendiren kontrol merkezi

Ribozomlar

Üzerinde aminoasitlerden proteinlerin oluşturulduğu yapılar

Kromozomlar

Hücrenin genetik ana planı olan DNA’sını içeriyor

Çekirdekçik

Ribozomların oluşturulduğu yer

Endoplazmik Retikulum

Kendilerine bağlanmış bulunan ribozomların yaptığı proteinleri depolayan veya ileten zar varakları (bazı ribozomlar hücrede serbest olarak yüzmektedir)

Mitokondriler

Hücre için enerji sağlayan moleküller olan ATP’nin üretim merkezleri

Golgi Aygıtı

Hücrenin yaptığı proteinleri ambalajlayan ve dağıtan birtakım yassı zar kesecikleri

Sentriyoller

Hücre çekirdeğinin yakınında bulunup hücre yenilenmesinde önem taşırlar

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş