Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Nisan s. 3-5
  • Gezegenimizi Kurtarma Mücadelesi

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Gezegenimizi Kurtarma Mücadelesi
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Büyüyen Tehdit
  • Gezegeni Koruma Mücadelesi
  • Yok Olan Ozon—Kendi Kalkanımızı Mı Harap Ediyoruz?
    Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
  • Atmosferimiz Zarar Görünce
    Uyanış!—1995
  • Mücadele Kazanılıyor Mu?
    Uyanış!—1996
  • Hassas Dengeleri Olan Gezegenimizin Geleceği Ne Olacak?
    Uyanış!—1996
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Nisan s. 3-5

Gezegenimizi Kurtarma Mücadelesi

RUSYA’NIN Karabas kentinde yaşayan Yury’nin iki çocuğu var, her ikisi de hasta. Yury bu yüzden kaygı duyuyor; ancak bu onun için beklenmedik bir durum değil. “Burada sağlıklı çocuk yok” diyor. Karabas halkı zehirleniyor. Bir yerel fabrika her yıl havaya 162.000 ton kirletici madde salıyor; orada yaşayan her erkek, kadın ve çocuk başına 9 ton düşüyor. Kuzey Kutup Dairesinin kuzeyindeki Kola yarımadasında bulunan Nikel ve Monchegorsk kentlerinde, “dünyanın en büyük ve en eskimiş nikel ocaklarından ikisi, her yıl, Rusya’daki bu tür herhangi bir fabrikadan çok daha fazla miktarda ağır metal ve kükürt dioksit salıveriyor.”—The New York Times.

Meksiko City’de hava daha sağlıklı değil. Dr. Margarita Castillejos’un yaptığı bir araştırma, şehrin varlıklı kesimlerinde bile çocukların 5 günün 4’ünde hasta olduğunu saptadı. O, “hasta olmak artık onlar için normal sayılıyor” yorumunda bulundu. Bunun başsorumlularından birinin, şehrin caddelerini tıkayan binlerce araçtan tüm çevreye yayılan smog olduğunu söyledi. Ozon yoğunluğu, Dünya Sağlık Örgütünün verdiği maksimum ölçünün dört katıdır.

Avustralya’da ise tehlike gözle görülmemekle birlikte aynı derecede ölümcüldür. Artık çocuklar okul bahçelerinde koşup oynarlarken şapka giymek zorundalar. Koruyucu ozon tabakasının Güney Yarıkürede tahribata uğraması sonucu Avustralyalılar güneşi dost değil, düşman gibi görmeye başladılar. Onlar şimdiden cilt kanserinin üç kat arttığını görüyorlar.

Dünyanın diğer kısımlarındaysa her gün yeterli suyu bulmak için mücadele veriliyor. Amalia 13 yaşındayken Mozambik’e kuraklık geldi. Birinci yıl su kıttı, ikinci yılsa hemen hemen hiç yoktu. Sebze bahçeleri kuruyup telef oldu. Amalia ve ailesinin yabani meyve yemekten ve biraz içecek su bulabilmek için kumlu nehir yataklarını kazmaktan başka seçeneği kalmadı.

Hindistan’ın Racasthan eyaletinde ekim alanları hızla yok oluyor. Bir göçebe kabilesinden olan Phagu yöredeki çiftçilerle sık sık tartışıyor. Keçi ve koyun sürüsüne otlak bulamıyor. Verimli alanların aşırı azalması sonucu, çiftçilerle göçebeler arasında yüzlerce yıldır var olan barış bozuldu.

Afrika’da, Sahra’nın güney kenarındaki geniş bir yarı kurak kuşak olan Sahil’de durum daha da kötü. Ormanların yok edilmesi ve ardından gelen kuraklık sonucu, tüm sürüler telef oldu ve sayısız küçük çiftlik ilerleyen çölün kumlarına gömüldü. Nijer’li bir Fulani çiftçisi darı hasadının yedinci kez yok olduğunu gördükten sonra, “artık ekmeyeceğim” diye yemin etti. Büyükbaş hayvanları otlak yokluğundan zaten ölmüşlerdi.

Büyüyen Tehdit

Son kuraklıkların, verimsiz hasatların ve birbiri ardına kentlerin soluğunu kesen kirli havanın ardında hiç de hayra alamet olmayan bir düzenlilik var. Bunlar, insanın üst üste yığdığı taleplerle artık başaçıkamayan hasta bir gezegenin semptomlarıdır.

Hayatta kalabilmemiz için, nefes aldığımız havadan, yediğimiz gıdadan ve içtiğimiz sudan daha önemli bir şey yoktur. Yaşam için gerekli bu maddeler insan tarafından insafsızca kirletilmekte ya da yavaş yavaş tüketilmektedir. Bazı ülkelerdeki çevresel koşullar zaten yaşamı tehdit ediyor. Eski Sovyet Başkanı Mikhail Gorbaçov’un canlı bir anlatımla belirttiği gibi, “ekoloji boğazımıza sarılmış durumda.”

Tehdit hafife alınacak gibi değildir. Dünya nüfusu gitgide çoğalıyor ve sınırlı kaynaklara yönelik talepler katlanarak artıyor. Worldwatch Enstitüsünün başkanı Lester Brown geçenlerde şunları söyledi: “Geleceğimize yönelik ezici tehdit askeri saldırganlık değil, gezegenimizin yaşadığı çevresel bozulmadır.” Facianın önüne geçmek için gerekli önlemler alındı mı?

Gezegeni Koruma Mücadelesi

Alkolle ilgili herhangi bir sorunu olmadığı kanısındaki bir alkoliğe yardım etmek zordur. Benzer şekilde, gezegenin sağlığını düzeltmek üzere atılacak ilk adım hastalığın boyutlarını anlamaktır. Çevre konusunda verilen eğitim son yıllarda görülen en belirgin başarı sayılabilir. Bugün çoğu insan yeryüzümüzün yoksullaştırılmakta ve kirletilmekte olduğunun ve bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğinin kesinlikle bilincindedir. Çevresel bozulma şimdi atom savaşından daha büyük bir tehdit oluşturuyor.

Dünya liderleri sorunlar karşısında kayıtsız kalmıyorlar. Devlet başkanlarından 118’i, 1992’de, bir Dünya Zirvesinde biraraya geldi; bu toplantıda atmosferi ve yeryüzünün giderek tükenen kaynaklarını korumak üzere bazı adımlar atıldı. Ülkelerin çoğu, bir iklim antlaşmasını imzaladı ve bu antlaşmayla yakın gelecekte tümüyle durdurma hedefiyle, karbon içeren gazların atmosfere salıverilmesindeki değişiklikleri kaydeden bir sistem kurmayı kabul ettiler. Ayrıca gezegenimizin çeşitliliğini, yani tüm bitki ve hayvan türlerini korumanın yollarını da gözden geçirdiler. Dünya ormanlarının korunmasıyla ilgili bir anlaşmaya varılamadıysa da, Zirve’den iki belge çıktı—ülkelerin “sürdürülebilir kalkınma”yı nasıl başarabileceklerine ilişkin yol gösterici kurallar içeren “Rio Deklarasyonu” ve “Agenda 21.”

Çevreci Allan Hammond’un işaret ettiği gibi, “kritik sınav, Rio’da verilen taahhütlerin tutulup tutulmayacağı, cesaretle söylenen sözlerin önümüzdeki aylar ve yıllarda uygulama alanına konulup konulmayacağıdır.”

Bununla birlikte, ileriye yönelik önemli bir adım kloroflüorokarbonların (CFC’ler) kullanımının sınırlı bir zaman içinde yavaş yavaş durdurulmasını öngören uluslararası bir anlaşmayı içeren 1987 Montreal Protokoluyla ilgili atıldı.a Bu yönde neden böylesine endişe duyuluyor? Çünkü CFC’lerin, dünyanın koruyucu ozon tabakasının hızla inceltilmesine katkısı olduğu söyleniyor. Yer’in atmosferinin üst tabakasındaki ozon, güneşin cilt kanseri ve katarakta neden olabilen morötesi ışınlarının filtre edilmesinde yaşamsal bir rol oynar. Bu yalnızca Avustralya’da bir sorun yaratmıyor. Son zamanlarda, bilim adamları, kuzey yarıkürenin bazı ılıman bölgelerindeki ozon yoğunluğunda kışları yüzde 8 oranında bir azalma saptadılar. Yirmi milyon ton CFC şimdiden stratosfere doğru yükselmektedir.

Atmosferin böylesine feci şekilde kirletilmesi karşısında, dünya ulusları aralarındaki görüş farklılıklarını bir kenara itip kararlı eylemlere giriştiler. Aynı zamanda, tükenme tehlikesinde bulunan türleri ve Antarktika’yı korumak ve zehirli atıklar trafiğini denetlemek üzere uluslararası çapta başka eylemlerde de bulunulmaktadır.

Birçok ülke, nehirlerini temizlemek (som balığı İngiltere’nin Thames Nehrine geri döndü), hava kirliliğini kontrol altına almak (Amerika Birleşik Devletlerinin en kötü durumdaki şehirlerinde kirlilik oranı yüzde 10 azaldı), çevreye zarar vermeyen enerji kaynaklarını kullanmak (İzlanda’da evlerin yüzde 80’i jeotermal enerjiyle ısıtılıyor) ve doğanın güzelliğini korumak (Kostarika ve Namibia yüzölçümlerinin yüzde 12’sini ulusal parklara çevirdiler) üzere adımlar atıyor.

Bütün bu olumlu belirtiler insanlığın tehlikeyi ciddiye aldığını kanıtlıyor mu? Acaba gezegenimizin tekrar sağlığına kavuşması sadece bir zaman sorunu mu? Gelecek makalelerde bu sorulara yanıt verilmeye çalışılacak.

[Dipnot]

a CFC’ler aerosollerde, buzdolaplarında, klimalarda, temizleyici eritkenlerde ve köpük yalıtıcıların üretiminde geniş çapta kullanılmaktadır.—“Atmosferimiz Kurtarılabilir mi?” başlıklı 8 Nisan 1995 tarihli Uyan! dergisine bakın.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş