Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Nisan s. 12-14
  • Hassas Dengeleri Olan Gezegenimizin Geleceği Ne Olacak?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Hassas Dengeleri Olan Gezegenimizin Geleceği Ne Olacak?
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Krizin Kökleşmiş Nedenleri
  • Yer’in İyileşmesi
  • “Yer De Mesrur Olsun”
  • Dünya’yı Kim Kurtaracak?
    Ek Konular
  • İnsanlar Dünya’yı Yok Edecek mi?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2014
  • Tanrı Gezegenimizin Yok Olmayacağına Söz Veriyor
    Uyanış!—2023
  • Gezegenimizi Kurtarma Mücadelesi
    Uyanış!—1996
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Nisan s. 12-14

Hassas Dengeleri Olan Gezegenimizin Geleceği Ne Olacak?

İKİ yüzyıl önce Amerikalı devlet adamı Patrick Henry şöyle dedi: “Gelecekle ilgili bir yargıya varmak üzere geçmişi göz önüne almaktan başka bir yol bilmiyorum.” Geçmişte insan çevreyi ayaklar altına aldı. Acaba gelecekte yeni bir sayfa açacak mı? Bugüne kadarki belirtiler hiç de iç açıcı değildir.

Her ne kadar övgüye değer bazı ilerlemeler gösterilmişse de, bunlar nedenlere değil, belirtilere yönelik olduğundan yüzeysel kalmıştır. Bir evin tahtaları çürümüşse onların yeniden boyanması evin çökmesini önlemeyecektir. Onu yalnızca yapısal bir değişiklik kurtarabilir. Benzer şekilde, insanın gezegeni kullanma tarzıyla da ilgili yeniden yapılanma gereklidir. Zararın denetim altına alınması tek başına yeterli olmaz.

Amerika Birleşik Devletlerindeki çevre denetimlerinin 20 yıllık sonuçlarını inceleyen bir uzman şu sonuca vardı: “Çevreye yapılan saldırılar üzerinde etkili bir denetim uygulanamaz, fakat bunlar önlenmelidir.” Kirlenmeyi önlemek, onun sonucu olan dertlere çare bulmaktan daha kolaydır. Fakat böyle bir hedefe ulaşmak hem insan toplumu açısından hem de iş dünyasının yöneldiği alanlar açısından kesinlikle kökten bir değişiklik gerektirecektir. Caring for the Earth adlı kitap, dünyaya bakmanın “bugünkünden çok değişik değerleri, ekonomiyi ve toplumu” gerektirdiğini söylüyor. Gezegenimizin kurtarılması uğruna değiştirilmesi gereken bu değerlerden bazıları nelerdir?

Krizin Kökleşmiş Nedenleri

Bencillik. Çevreyi koruma yönünde atılması gereken ilk adım gezegenin çıkarlarını, sömürücü insanlarınkinden önde tutmaktır. Ne var ki, gezegeni ilerdeki nesiller için bir harabe haline getirse bile çok az kimse zengin bir hayat tarzından el çekmeye isteklidir. Batı Avrupa’nın en kirlenmiş ülkelerinden biri olan Hollanda’da hükümet, kirletme karşıtı bir kampanyanın bir kısmı olarak otomobil trafiğini kısıtlamaya çalıştığında, geniş bir muhalefet çevresi planı sabote etti. Hollanda’daki yollar dünyanın en tıkanık yolları olduğu halde, oto sahipleri özgürlüklerinden vazgeçmeye razı olmadılar.

Çıkarcılık, hem karar verme konumunda olanları hem de kamuoyunu etkiliyor. Politikacılar çevre yararına olan ancak kendilerine oy kaybettirecek kararları gerçekleştirmekte isteksizdirler; sanayiciler de kârlarını ve ekonomik büyümeyi tehdit edebilen her öneriye karşı çıkarlar.

Açgözlülük. Konu ‘Kâr mı yoksa çevre mi?’ noktasına geldiğinde paranın sesi baskın çıkar. Güçlü endüstriler çevre kirliliği önlemlerini en aza indirmek ve devletin denetim önlemlerinden kaçınmak üzere lobi oluştururlar. Ozon tabakası tahribatı buna bir örnektir. Mart 1988 gibi yakın bir tarihte ABD’deki büyük bir kimya fabrikasının direktörü şunu söyledi: “Şu anda, bilimsel kanıtlar CFC’lerin üretiminin çarpıcı şekilde azaltılmasının gereğini göstermiyor.”

Buna rağmen aynı şirket, kloroflüorokarbonların (CFC’ler) üretimini giderek azaltıp durdurmayı önerdi. Gerçekten bir tutum değişikliği mi olmuştu? Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) genel müdürü Mustafa Tolba şunları açıkladı: “Bunun çevreye zarar verilip verilmemesiyle bir bağlantısı yok.” “Bütün olay kimin nereden ne koparacağı sorunudur.” Şimdi artık birçok bilim adamı ozon tabakasındaki tahribatın tarihte insanın yol açtığı en önemli çevre felaketi olduğu gerçeğini görüyor.

Bilgisizlik: Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında hiç kalır. Missouri Botanik Bahçesi Müdürü Peter H. Raven “biz tropik yağmur ormanlarındaki yaşamın bolluğu üzerine hâlâ çok az bilgiye sahibiz” diye açıklıyor. “Ay yüzeyi hakkında daha fazla—çok daha fazla—bilgimizin olması hayret vericidir” diyor. Aynı şey atmosfer açısından da doğrudur. Acaba küresel iklimi değiştirmeden atmosfere ne kadar karbondioksit salıverilebilir? Bunu kimse bilmiyor. Fakat Time dergisinin söylediği gibi, “ardından ne olacağını bilmeden ve olası sonuçlar düşünülmeyecek kadar korkunçken, doğayı böylesine dev deneylerle karşı karşıya bırakmak pervasızlıktır.”

UNEP’in tahminlerine göre, 90’lı yılların sonuna gelindiğinde, ozon kaybı her yıl yüz binlerce yeni cilt kanserine neden olacak. Tarım ve balıkçılık üzerindeki etkileriyse hâlâ bilinmemekte, fakat ciddi boyutlarda olacağı beklenmektedir.

Kısa görüşlülük. Başka felaketlerden farklı olarak, çevre sorunları sinsice büyüyor. Bu durum, kalıcı zararlar oluşana dek hep birlikte ciddi bir eylemde bulunmayı engelliyor. Saving the Planet adlı kitap, bunu 1912’de batan Titanic’in ölüme giden yolcularının durumuna benzetiyor: “Çok az kişi potansiyel trajedinin boyutlarının farkındadır.” Kitabın yazarları, gezegenin ancak politikacıların ve işadamlarının gerçekle yüzleşip kısa vadeli yararlar yerine uzun vadeli çözümler düşünmeleriyle kurtarılabileceğine inanıyorlar.

Bencil tutumlar. 1992’deki Dünya Zirvesinde İspanya Başbakanı Felipe González sorun küresel olduğuna göre çözümün de küresel olmak zorunda olduğuna dikkati çekti. Bu söz doğrudur, ancak küresel olarak kabul edilebilecek çözümler bulmak yıldırıcı bir iştir. Bir ABD temsilcisi Dünya Zirvesine katılanlara açıkça şunu söyledi: “Amerikan yaşam tarzı pazarlık konusu olmaz.” Öte yandan Hintli çevreci Maneka Gandhi, “Batı’da bir çocuk Doğu’nun 125 çocuğundan fazla tüketiyor” diye yakındı. O, Doğu’daki çevresel bozulmanın neredeyse tümünün Batı’nın tüketiminden kaynaklandığını savundu. Çevreyi düzeltmek amacıyla tekrar tekrar yapılan uluslararası girişimler devletlerin bencil çıkarlarının kayalarına çarpıp parçalandı.

Bütün bu temel sorunlara rağmen geleceğe güvenle bakmak için nedenler vardır. Bunlardan biri gezegenimizin savunma sisteminin kendini toparlama yeteneğidir.

Yer’in İyileşmesi

Tıpkı insan vücudu gibi, Yer’in de kendi kendini iyileştirme yönünde şaşırtıcı bir kapasitesi vardır. Göze çarpar bir örnek geçen yüzyılda yaşandı. Endonezya’nın bir volkanik adası olan Krakatau 1883’te 5.000 kilometre uzaktan duyulan dev bir patlamayla havaya uçtu. Patlamayla havaya 21 kilometre küp madde fırlatıldı ve adanın üçte ikisi denizin altında kayboldu. Dokuz ay sonra adadaki tek yaşam işareti mikroskobik bir örümcekti. Bugün ise, tüm ada yüzlerce tür kuş, memeli, sürüngen ve böceğe barınak olan tropik bitki örtüsüyle kaplıdır. Bu iyileşme adanın Ujung Kulon Ulusal Parkının bir kısmı olarak korunmasıyla kuşkusuz teşvik gördü.

İnsanın verdiği zararlar da giderilebilir. Zaman tanınırsa Yer kendini toparlar. Ancak şu soru doğuyor: İnsan Yer’in ihtiyacı olan soluk alma fırsatını ona verecek mi? Görünüşe bakılırsa vermeyecek. Fakat gezegenimize kendisini iyileştirmesi için fırsat vermeye kararlı olan biri var; bu kişi onun Yaratıcısı’dır.

“Yer De Mesrur Olsun”

Tanrı’nın amacında insanın Yer’i harap etmesi asla yer almıyordu. Âdem’e Aden bahçesine ‘bakıp onu korumasını’ söyledi. (Tekvin 2:15) Yehova Tanrı’nın çevre korumasına gösterdiği ilgi İsrail’e verdiği birçok kanunda açıkça görülür. Örneğin, onlara her yedinci yılda, yani sebt yılında toprağı boş ve rahat bırakmaları emredildi. (Çıkış 23:10, 11) İsrailliler bu ve diğer Tanrısal buyrukları gözardı ettiklerinden, Yehova sonunda Babil’in diyarı boşaltmasına ve “ta ki, memleket Sebt günlerini tadıncıya kadar . . . . yetmiş yılı tamamlamak için” ıssız bırakmasına izin verdi. (II. Tarihler 36:21) Bu tarihsel emsalin ışığında, Mukaddes Kitabın, yeryüzünün insanların çevreye yaptığı saldırılardan kurtulup kendine gelebilmesi için Tanrı’nın ‘yeri harap edenleri harap edeceğini’ yazması şaşırtıcı değildir.—Vahiy 11:18.

Bu eylem ise yalnızca birinci adım olacak. Gezegenimizin varlığını sürdürmesi biyolog Barry Commoner’in doğru şekilde işaret ettiği gibi, “eşit ölçüde hem doğaya karşı hem de aramızda sürdürdüğümüz savaşı sona erdirmemize bağlıdır.” Bu hedefe ulaşmak amacıyla Yer’in insanlarının, birbirlerine ve evleri olan dünyaya bakabilmek üzere ‘Yehova’dan öğretim alması’ gerekir. Sonuç olarak onların barışı “çok olacak.”—İşaya 54:13.

Tanrı bize yerin ekosistemlerinin yenileneceğine ilişkin vaatte bulunuyor. Çöller engel tanımaksızın yayılmak yerine, “nergis gibi çiçeklenecek.” (İşaya 35:1) Yiyecek yetersizliği yerine “yerde, dağlar başında, buğday bolluğu” olacak. (Mezmur 72:16) Yer’in ırmakları kirlenme nedeniyle ölmek yerine ‘el çırpacak.’—Mezmur 98:8.

Böyle bir değişim ne zaman mümkün olacak? ‘RAB saltanat sürdüğünde.’ (Mezmur 96:10) Tanrı’nın hükümdarlığı yeryüzünde yaşayan her şeyin bereketleneceğine ilişkin güvence veriyor. Mezmur yazarı şöyle dedi: “Gökler sevinsin, yer de mesrur olsun; deniz ve onun dolusu gürlesin; kır ve hep içindekiler sevinçle coşsun; o zaman ormanın bütün ağaçları RABBİN önünde sevinçle terennüm edecekler.”—Mezmur 96:11, 12.

Yaratıcısı tarafından bereketlenen ve adaletle yönetilen bir yeryüzünün parlak bir geleceği vardır. Mukaddes Kitap sonuçları şöyle anlatır: “İnayet ve hakikat kavuştular; salah ve selâmet (adalet ve barış) öpüştüler. Hakikat yerden bitecektir; ve adalet gökten bakacak. Gerçek, RAB iyilik verecektir; diyarımız da mahsulünü verecek.” (Mezmur 85:10-12) O gün geldiğinde gezegenimiz tehlikelerden sonsuza dek kurtulmuş olacak.

[Sayfa 13’teki resim]

Tıpkı insan vücudu gibi, Yer’in de kendi kendini iyileştirme yönünde şaşırtıcı bir kapasitesi vardır.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş