Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g98 Şubat s. 12-15
  • Haçlı Seferleri—‘Trajik Bir Yanılgı’

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Haçlı Seferleri—‘Trajik Bir Yanılgı’
  • Uyanış!—1998
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Nedenleri
  • Clermont’ta Sefere Çağrı
  • İki Ayrı Kafile
  • Fetihler ve Başka Katliamlar
  • Yanılgının Sonu
  • Ders Alınmadı
  • “Kutsal” Bir Yer İçin Verilen Mücadele
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1999
  • “Kanunsuzluk Adamı”na Karşı Tanrı’nın Hükmü
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1990 (Dinsel Seri 109-112)
  • Dindar Birine Neler Diyebiliriz?–IV
    Krallık Hizmetimiz—1999
  • Tanrı Adına Katletmek
    Uyanış!—1997
Daha Fazla
Uyanış!—1998
g98 Şubat s. 12-15

Haçlı Seferleri—‘Trajik Bir Yanılgı’

DOKUZ yüz yıl kadar önce, 1096’da Birinci Haçlı Seferi başlamak üzereydi. O sırada Batı Avrupa’da yaşamış olsaydınız, büyük miktarda insan, yük arabası, at ve gemi sevkıyatına tanık olabilirdiniz. Hedefleri, MS yedinci yüzyıldan beri Müslümanların elinde bulunan kutsal şehir Kudüs’tü.

Bu, Haçlı Seferlerinin ilkiydi. Birçok tarihçi sekiz büyük sefer sayar. Bu seferler, Doğu-Batı ilişkileri tarihinde derin izler bırakmıştır. Bunlara, Tanrı ve Mesih adına yapılan katliamlar ve vahşet eşlik etti. Son büyük Haçlı Seferi ilkinden 174 yıl sonra, yani 1270’te başladı.

“Haçlı Seferi” adına uygun olarak bu seferlere katılanlar giysilerine haç simgesi diktiler.

Nedenleri

Haçlı Seferlerinin açıklanan amacı, Kudüs’ü ve sözde kutsal kabri Müslümanlardan almaktı. Fakat temelinde başka nedenler yatıyordu. Birkaç olay dışında, Ortadoğu’da yaşayan sözde Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki ilişkiler nispeten sorunsuzdu. Haçlı Seferlerine yol açan önemli bir etken, Avrupa’da var olan çalkantılı politik, ekonomik ve dinsel ortamdı.

On birinci yüzyılda, gıda üretimini artırmak amacıyla kırsal bölgelerde yeni tarım alanları açıldı. Kentsel bölgeler yeniden canlandı. Nüfus artmaktaydı. Ancak, büyük bir kıtlık çok sayıda köylüyü yoksulluğa itince, birçok insan kentlere akın etti; orada kendilerini bekleyen ise işsizlik ve sefillikti. Sık sık protestolar patlak veriyordu.

Toplumsal hiyerarşinin en üstünde, sayısız feodal senyör bulunuyordu. Bu komutanlar Charlemagne’ın imparatorluğunun dağılmasından sonra oluşan siyasi boşluktan yararlanmak ve yeni topraklar fethetmek istediler.

Roma Kilisesi de bir kargaşa dönemi yaşıyordu. 1054’te Doğu Kilisesi üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Ayrıca, birçok din adamı ahlaksızlıkla ve politikaya karışmakla suçlanıyordu.

Clermont’ta Sefere Çağrı

İşte bu ortamda Papa II. Urbanus tarafından Birinci Haçlı Seferi çağrısı yapıldı. Ona göre, Kudüs ve Filistin’i tekrar fethetmek için yapılacak askeri harekât birkaç amaca hizmet edecekti. Batı Hıristiyan âleminin birliğini güçlendirecek ve Roma Kilisesinin önceliğini yeniden doğrulayacaktı. Üst sınıflar arasındaki sonu gelmez tartışmalara bir çıkış yolu sağlayacaktı. Dinsel ve en önemlisi, ekonomik yararlar karşılığında bu sınıflar, kilisenin silahlı kanadı olarak askeri hünerlerini “soylu” bir amaçla kullanacaklardı.

Urbanus 27 Kasım 1095’te, Clermont’daki (Fransa) bir konsilin önünde ilk çağrısını yaptı. Kilise, Tanrısal cezayı hak ettiklerini savundukları düşmanlarıyla ilgili kara bir tablo çizdi. Birinci Haçlı Seferine katılan rahip Foucher de Chartres, Doğu “Hıristiyanlarını” Müslümanlardan korumak için savaşın gerekli olduğunu söyledi. Yolda ya da savaşta ölenlerin günahlarının derhal bağışlanacağı vaat edildi. Böylece feodal senyörler, kendi aralarında kavga etmek yerine, “kâfirlere” karşı “kutsal” bir savaşta mücadele edebilirlerdi. Bu konsilde, Birinci Haçlı Seferinin parolası olacak şu haykırış işitildi: “Tanrı böyle istiyor!”

İki Ayrı Kafile

Yola çıkış tarihi—15 Ağustos 1096—belirlendikten sonra, papa, askeri operasyonların emanet edildiği, ruhban sınıfından olmayan senyörlerin desteğini sağlama aldı. Kilise, üstlenilen bu iş süresince onların mülklerini korumayı garanti etti. Daha az varlıklılar da bağışlarla bu göreve parasal destek sağlamaya ısrarla teşvik edildi.

Bununla birlikte, bazıları belirlenen tarihten önce yola çıktı. Bunlar, kadınlarla çocuklardan oluşan eğitimsiz ve disiplinsiz bir ayaktakımıydı. Pauperes Christi (Mesih’in yoksulları) diye adlandırılmışlardı. Hedefleri Kudüs’tü. Bunlar kışkırtıcı hatipler tarafından yönlendirildiler; duygu sömürüsü yapan bu konuşmacıların belki de en ünlüsü rahip Pierre l’Ermite idi; 1095’in sonlarına doğru halk kitleleri arasında vaazlar vermeye başlamıştı.

Ortaçağ döneminin tarihini yazan Aix’li Albert’e göre, Pierre daha önce Kudüs’e gitmişti. Söylendiğine göre, Pierre bir gece rüyette Mesih’i görür ve Mesih onu, Batı’ya götürülmek üzere kendisine bir güven mektubu verecek olan Kudüs başpiskoposuna gitmeye teşvik eder. Albert, rüyanın gerçekleştiğini ve Pierre’in mektubu aldıktan sonra, Roma’ya gidip papa ile buluşmak üzere yola çıktığını söyler. Albert’in kaydı gerçekle düşü karıştırıyor, fakat görüldüğü söylenen bu rüyalar, rüyetler ve mektuplar insan yığınlarını yönlendirmekte güçlü araçlardı.

Pierre l’Ermite’in etrafında toplanan kalabalık 20 Nisan 1096’da Köln’den ayrıldı. Deniz yolculuğu yapma olanağı bulamadıklarından, bu yoksul’lar Kutsal Topraklara olan uzun yolculuğu yayan ya da kırık dökük yük arabalarıyla yapmak zorundaydılar. Çok geçmeden yiyeceksiz ve silahsız kaldıklarından, yol boyunca, gafil avlanan yöre halkı “Mesih’in askerleri” diye adlandırılan bu disiplinsiz kalabalığın yağmasına uğradı.

Kurban olarak ilk seçilenler, yoz piskoposlara ödünç para vermekle suçlanan Avrupalı Yahudilerdi. Rouen ve yolculuğun başlangıç noktası olan Köln gibi kentlerde, Pierre l’Ermite’in takipçileri son derece gaddarca davranışlar sergiledi. Aix’li Albert’in belirttiğine göre, Mainz’daki Yahudiler “Hıristiyanların, yavrularını bile esirgemediğini ve hiç kimseye acımadıklarını görünce, kendi kardeşlerine, karılarına, annelerine saldırdılar ve birbirlerini katlettiler. En yürek parçalayıcı durum ise, bizzat annelerin, emzikteki bebeklerinin sünnetsizlerin elleriyle öldürülmelerindense kendi ellerinde ölmelerini yeğleyip, boğazlarını keserek ya da bıçaklayarak öldürmeleriydi.”

Benzer sahneler, Küçük Asya yolundaki Balkanlar’a yolculukta da tekrarlandı. Bu başıbozuk kalabalık Konstantinopolis’e (İstanbul) varınca, İmparator I. Aleksios, tekrar bu tür bir kargaşanın çıkmasını önlemek için, “yoksulların” Asya kıyılarına geçişini kolaylaştırdı. Burada, hasta ve yaşlıların yanında sayısız kadın ve çocuk Müslüman kuvvetlerce katledildi. Çok az kişi sağ kaldı ve Konstantinopolis’e dönmeyi başarabildi.

Bu arada, 1096 yazında eğitimli ordular yola çıktılar. Bunlara dönemin ünlü liderleri önderlik ediyordu. Başıbozuk bir haldeki “yoksulların” yola erken çıkışı, Doğu’ya akışı denetlemek için düzenlemeler yapan Papa Urbanus’u kaygılandırmıştı. Artık yola çıkanlar, yeterli erzakları olduğunu kanıtlamak zorundaydılar. Amaç, kadın, çocuk, yaşlı ve yoksulların katılımını sınırlamaktı.

Fetihler ve Başka Katliamlar

Konstantinopolis’teki buluşmadan sonra, askerler, şövalyeler ve sağ kalan “yoksullar” hedeflerine doğru ilerlemeye başladılar. Yine, Tanrı adına şiddet sahneleri tekrarlandı. O dönemin tarihini yazan Petrus Tudebodus, Antiokheia’nın (Antakya) kuşatılması sırasında, haçlıların düşmanlarını katlettikten sonra, “tüm cesetleri bir toplu mezara attıklarını ve sayılarını belirlemek için, dört at yüküyle sahile Babil emirinin elçilerine gönderilenlerin dışında kalan hepsinin kesilmiş başlarını kamp[larına] getirdiklerini” anlatır.

Kudüs, 15 Temmuz 1099’da haçlıların eline geçti. Raimundi de Agiles şunları anlatıyor: “Korkunç manzaralar görmek mümkündü. [Düşmanların] bazılarının, yani şanslı olanların başları kesilmişti; duvarlardan düşenlerin vücutları oklarla delik deşik edilmişti; başka birçokları alevler içinde kalıp yanmıştı. Sokaklarda ve şehir meydanlarında kesik baş, el ve ayak yığınları görülebilirdi.” Fakat haçlılar bu vahşeti yine din adına haklı çıkarmaya çalıştılar.

Yanılgının Sonu

Zafer, Kudüs Latin Krallığını doğurdu. Doğu’da yerleşen feodal senyörler arasında çok geçmeden beliren rekabet yüzünden, krallık sallantıdaydı. Bu arada, Müslümanlar askeri güçlerini yeniden toparladılar. Filistin’de toprak kaybetmeye hiç niyetleri yoktu.

Zamanla, sonuncusu 1270’te olmak üzere, başka Haçlı Seferleri düzenlendi. Bununla birlikte, yenilgiler yüzünden, birçokları din adına yapılan bu savaşların haklılığından kuşku duymaya başladılar. Onlar, Tanrı bu “kutsal” savaşları gerçekten onaylamış olsaydı, O’nun bereketiyle hareket ettiklerini iddia edenleri kesinlikle desteklerdi, diye düşündüler. Ancak, 13. yüzyıldan itibaren kilise hukukçuları bu dinsel savaşları ve din adamlarının bunlardaki rolünü haklı çıkarmaya çalıştılar.

İlk Haçlıları harekete geçiren şevk söndü. Her şeyden önce, savaşların sürmesi sonunda Batı’nın ekonomik çıkarlarına zarar verecekti. Bu nedenle, silahlar Avrupadaki Hıristiyan âleminin iç düşmanlarına, yani İspanya’daki Araplara, “heretiklere” ve Kuzeydeki putperest uluslara çevrildi.

Son haçlı kalesi olan Akkâ şehri 1291’de Müslümanlar tarafından fethedildi. Kudüs ve ‘Kutsal Kabir’ Müslümanların elinde kaldı. Çatışmalarla geçen iki yüz yıl boyunca, ekonomik ve politik çıkarlar dinsel meselelere baskın geldi. İtalyan tarihçi Franco Cardini şunları belirtiyor: “Bu sırada, Haçlı Seferleri giderek karışık bir politik ve ekonomik operasyona, yani piskoposları, başrahipleri, kralları, bağış toplayanları, bankerleri kapsayan karmaşık bir güç oyununa dönüştü. Bu çekişmelerde . . . . bütün önemini kaybeden de İsa’nın kabri oldu.” Cardini ayrıca şunları söylüyor: “Haçlı Seferlerinin tarihi, tüm Hıristiyan âleminin en büyük hatasının, en karmaşık düzenbazlığının, en trajik ve bazı yönlerden de en saçma yanılgısının tarihidir.”

Ders Alınmadı

Haçlı Seferleri ve bunların başarısızlığı, ekonomik açgözlülüğün ve politik nüfuz arzusunun bağnazlığa ve katliamlara yol açabileceğini öğretmiş olmalıydı. Fakat bu ders gözardı edildi. Bunun kanıtı, gezegenimizin birçok kısmını kanla lekelemeye devam etmekte olan çok sayıda çatışmadır. Bu çatışmalarda din genellikle yapılan iğrenç şeylere bir paravan olarak hizmet etmektedir.

Ne var ki, bu çok uzun sürmeyecek. Haçlı Seferlerini beslemiş olan ve çağdaş “kutsal’ savaşları beslemeye devam eden bu ruh, çok yakında, tüm sahte dinle ve Şeytan’ın hâkimiyeti altındaki tüm sistemle birlikte yok olacak.—Mezmur 46:8, 9; I. Yuhanna 5:19; Vahiy 18:4, 5, 24.

[Sayfa 12’deki resim tanıtım notu]

The Complete Encyclopedia of Illustration/J. G. Heck

[Sayfa 15’teki resimler]

Üstte: Worms’daki (Almanya) Yahudi mezarlığı—Birinci Haçlı Seferindeki katliamın bir hatırlatıcısı

Solda: Bir haçlı büstü

En solda: Ünlü bir haçlı ailesinin arması

[Tanıtım notu]

Arma ve baş: Israel Antiquities Authority; fotoğraflar: İsrail Müzesi, Kudüs

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş