Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • tp73 böl. 2 s. 10-24
  • İnsanlar Devamlı Bir Sulh Ve Güvenlik Sağlayabilirler mi?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • İnsanlar Devamlı Bir Sulh Ve Güvenlik Sağlayabilirler mi?
  • Hakiki Sulh ve Güvenlik—Hangi Kaynaktan?
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • DURUMUN ÂCİL OLUŞU VE KORKU İNSANLARI HAREKETE GEÇİRİYOR
  • İNSANLAR KENDİ GAYRETLERİYLE SAVAŞSIZ BİR DÜNYA KURABİLECEKLER Mİ?
  • İNSANLAR “NÜFUS PATLAMASI”NA ENGEL OLABİLİRLER Mİ?
  • İNSAN YERYÜZÜ İLE SULH YAPABİLİR Mİ?
  • CÜRÜMÜ ORTADAN KALDIRARAK GÜVENLİK SAĞLAMAK
  • PROBLEMLERİN EN BÜYÜĞÜ
  • ÜMİDİNİZİ NEYE BAĞLAYACAKSINIZ?
  • İnsanlar Kalıcı Bir Barış Ve Güvenlik Sağlayabilir Mi?
    Gerçek Barış Ve Güvenlik
  • Hepimiz Bir Seçim Yapmak Zorundayız
    Hakiki Sulh ve Güvenlik—Hangi Kaynaktan?
  • Gerçek Barış Ve Güvenlik Yakındır!
    Gerçek Barış Ve Güvenlik
  • Gerçek Barış—Hangi Kaynaktan?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1997
Daha Fazla
Hakiki Sulh ve Güvenlik—Hangi Kaynaktan?
tp73 böl. 2 s. 10-24

Bölüm 2

İnsanlar Devamlı Bir Sulh Ve Güvenlik Sağlayabilirler mi?

1. Ümidimizin neden hakikat ve gerçekler üzerine kurulması gerekir?

HAKİKÎ ümit, hakikat ve gerçekler üzerine kurulmuştur. Sahte ümitler, insanların hakikî ümidi görmelerine engel olup onları aldatır. Şimdi karşılaştığımız buhranlı anlarda sahte bir ümit, insanların hayatına dahi mal olabilir.

2, 3. (a) Sulh ve güvenliği kimin getireceğine dair kendi kendimize hangi soruları sormamız iyi olur? (b) Tanrı’ya imanları olduğunu iddia edenler başka hangi soruyla karşılaşıyorlar?

2 Bundan dolayı kendi kendimize şu soruları sormalıyız: Hakikî sulh ve güvenliğin gelmesi için halledilmesi gereken problemlerin ne kadar büyük olduklarını gerçekten anlıyor muyuz? Durumun ne kadar âcil olduğunun farkında mıyız? İnsanların ellerindeki olanaklarla bu kadar büyük problemleri halledebileceklerine dair hangi delillere sahibiz?

3 Aynı zamanda, hem dünya liderlerine, hem de Tanrı’ya güvenmemizin mümkün olup olmadığı meselesini de tetkik etmemiz gerekiyor. Bazı kimseler, bunu yapabileceklerine inanırlar. Onlar, devamlı bir sulh temin etmek üzere bugün sarf edilen gayretlerin Tanrı tarafından desteklendiğine inanıyorlar. Fakat acaba bu doğru mudur? Bu mesele bu kadar önemli olduğuna göre, delilleri incelememiz yerinde olsa gerek.

DURUMUN ÂCİL OLUŞU VE KORKU İNSANLARI HAREKETE GEÇİRİYOR

4-6. Karşılaşılan problemlerin ciddiyeti hakkında dünya liderleri neyin farkına varmışlardır?

4 İnsanlar, binlerce yıl boyunca sulh ve güvenliği aradılar, fakat çabaları meyve vermedi. Ama şimdi ortada pek çok kişinin, insanların karşılaştıkları problemleri halledeceğine inandıkları yeni bir durum vardır. Bu yeni durum nedir?

5 Dünya liderleri, dünya sulhuyle dünyanın kendini intihara sürüklemesi arasında karar vermek mecburiyetinde olduklarını ilk defa açıkça kabul ediyorlar. Dünya çapında bir nükleer savaşın kimsenin galibiyetiyle sonuçlanmayacağı daha ziyade herkesin kaybedeceği hususunda hemfikirdirler. Bununla kalmayıp, özellikle bilim adamları dünya çapında çevre kirlenmesinin, “nüfus patlaması”nın, açlığın ve açlığın sonucu sürekli bir tehdit haline gelen salgın hastalık ve huzursuzluğun daha da büyük bir tehlike arz ettiğini söylüyorlar. Kendileri dünya çapındaki harabiyete engel olmak için bütün milletlerin harekete geçme vakitinin sona ermek üzere olduğunu da söylüyorlar. Washington D. C. kaynaklı bir raporun bildirdiklerine dikkat edelim:

“Birdenbire, Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, Fransa, Almanya, İtalya, İsveç, Çekoslavakya, Sovyetler Birliği, Hindistan, Japonya birçok değişik ülkede nüfuz sahibi insanlar misli görülmemiş bir tehlikenin yakın olduğunu hissediyorlar. Geleceği tahmin eden bilginler, bunu buhranların buhranı, insanların sonsuz hatalarının zirvesi diye adlandırıyorlar.—Washington Post.(2)

6 Bu insanlar şunu kabul ediyorlar: Bu buhranlar sıra ile ayrı ayrı geldiklerinde insanlar bunları belki atlatabilme yeteneğine sahip ise de, hepsi veya çoğu birden patlak verdiği takdirde, bir kurtuluş yolu artık bulamayacaklardır. Fakat acaba felâket korkusu, insanları, aralarındaki ihtilâfları bir kenara bırakıp sulh ve güvenliğe giden yola sevk edebilecek midir?

İNSANLAR KENDİ GAYRETLERİYLE SAVAŞSIZ BİR DÜNYA KURABİLECEKLER Mİ?

7-11. (a) İnsanın savaşa son verebilme yeteneği hakkında tarih ne gösteriyor? (b) Atom savaşı korkusu, sulh için sağlam bir temel teşkil eder mi? (c) Silâhsızlanma veya sulh antlaşmaları devamlı bir sulhu garanti eder mi?

7 İnsanların savaşa kesin olarak son verebileceklerine inanmak için herhangi birimizin gerçek sebebi var mıdır? Tarih ne gösteriyor?

8 Dünyanın savaşsız yıllar yaşadığı doğrudur. Fakat bütün dünya tarihinde acaba kaç yıl? Askerî uzman Hanson W. Baldwin, 3.457 yıllık yazılı tarihin, 3.230 yıldan fazlasının savaş yılları ve ancak 227 yılının sulh yılları oluduğunu hesaplamıştır.(3)

9 Fakat bir atom savaşının karşılıklı korkusu bunu değiştirmez mi? Unutmayalım ki, insanlar ancak bir çeyrek yüzyıl önce atom bombaları Japonya’daki iki şehri yok edince nükleer silâhlardan korkmaya başlamışlardı. Fakat onların bu korkuları o zamandan beri kendilerini ne yapmağa sevk etti? Bu, onları bu gibi silâhlardan giderek daha büyük miktarları stok etmeğe ve hatta bunlardan daha fazla harap edici güce sahip yeni silâhlar icat etmeğe sevk etmiştir.

10 Saldırma tehdidinin doğurduğu korkunun hakikî sulhu temin edeceği yerde, kuşku ve gerginliğe yol açtığını siz de kabul ediyorsunuz değil mi? Siz komşunuzla, ancak kendisinin silâhlı olup, sizi silâhlarını kullanmakla tehdit ettiği için sulh içindeyseniz, buna hakikî sulh denilebilir mi? Bu komşunuz sizin yanınızda yaşadığı müddetçe kendinizi emniyette hissedebilir misiniz? Aslında böyle bir korku aceleyle, düşünmeden kolaylıkla yapılan şiddet hareketlerine sebebiyet verebilir. Muhakkak ki, dünya liderlerinin meydana getirdikleri “korku dengesi” hakikî sulh için bir temel teşkil etmez.

11 Evet, milletler silâhsızlanma veya sulh antlaşmaları imza edebilirler. Yüzyıllar boyunca bunlardan binlercesi imza edilmiştir. Buna rağmen, savaş arzusu kuvvetli olduğu zaman, bu antlaşmaların değersiz kağıt parçaları haline geldikleri görülmüştür. Bugün dünya liderlerinin, bencil millî menfaatler, onları başka türlü hareket etmeğe sevk ettiği zaman, daha önce verdikleri sözü tutacaklarını düşünmek gerçekçilik olur mu? Daha önemli olan şudur: Acaba siz sulh ve güvenlik dolu hayat ümidinizi onların sulha sadık kalacaklarına dair vaatlerine dayandırmağa hazır mısınız?

12, 13. (a) İnsanların devamlı bir sulh temin etmek üzere sarf edecekleri çabaların boşa çıktığı hakkında Mukaddes Kitabın peygamberlikleri nasıl gerçeğe uygundur? (b) Mukaddes Kitaba göre, savaşın gerçek kaynağı nedir?

12 Ya Mukaddes Kitap bunun hakkında ne der? İnsanın, sulhu gerçekleştiremeyeceğini gösteren bütün deliller karşısında, ümit ve güvenimizi insanın çabalarına bağlamamızı tavsiye eder mi? Hayır. Mukaddes Kitap, insanların kendi başlarına hiç bir zaman devamlı sulh getiremeyeceklerini yıllarca önce bildirdi. Tanrı’nın krallığı adaleti sevmeyenleri yeryüzünden silmesinin arifesindeki devir boyunca dünya çapında “millet millete karşı ve ülke ülkeye karşı kalkaca”ğına “savaşlar ve karışıklıklar” olacağına dair bizleri uyardı. (Luka 21:9, 10, 31; Vahiy 6:1-4) Dünya tarihinin en büyük katliamı bizim neslimizde, iki dünya savaşı sırasında meydana geldi. Aynı zamanda İkinci Dünya Savaşından beri üç yüzü aşkın şiddetli ayaklanma ve savaş oldu, bu da ortalama olarak ayda bir tane silâhlı mücadele olduğu demektir! Mukaddes Kitabın önceden bildirmiş olduğu olaylar, gerçeklere uygundur. Bu kitap bize sahte bir ümit vermedi.

13 Mukaddes Kitap, aynı zamanda problemin gerçek kaynağını da teşhis ediyor. Savaşa sebebiyet veren etkenlerin mermiler, bombalar veya savaş gemileri değil, bütün bencillikleriyle insanlar olduğunu gösteriyor. (Yakub 4:1-3) İnsanlar, devamlı sulhu temin etmek istiyorlarsa, her şeyden önce dünya çapında bizzat kendilerini değiştirmelidir. Fakat geçmiş yüzyıllar boyunca insanların yaşamış oldukları tarihe bakarak bunun mümkün olduğunu söyleyebilir misiniz? Ya şimdiki neslin davranışı hakkında ne söylenebilir? Böyle bir değişikliğin yakın olduğuna dair belirti var mıdır? Yani insanların bencilliklerinden, bölücü milliyetçiliklerinden, ırkçılıktan ve ticarî hırslarından vazgeçtikleri görülüyor mu? Kesinlikle hayır! Mukaddes Kitap, insanların sırf bencil emellerinin peşinde koşmağa devam edebilmek üzere sulhu aradıkları müddetçe, bundan hiç bir zaman başarılı olmayacaklarını söyler.—İşaya 57:19-21; 59:7, 8.

İNSANLAR “NÜFUS PATLAMASI”NA ENGEL OLABİLİRLER Mİ?

14-17. (a) Dünya nüfusu hangi hızla artıyor? Bu, gıda tedariği meselesi açısından ne anlama gelir? (b)Bilim adamlarının gerekli hal çaresine sahip oldukları hususunda bizzat kendileri ne diyorlar?

14 Yerin nüfusu on dokuzuncu yüzyılın başında ilk defa bir milyara erişti. 1930 yılına kadar iki milyara yükseldi. Şimdi yeryüzünde 4 milyara yakın insan olup, tahminlere göre önümüzdeki otuz yılda altı milyarı aşacağı ileri sürülüyor! Acaba bu ne demektir?

15 Bu, hergün 200.000 yeni ağzın yemek beklediği demektir. Bu insanların büyük bir kısmı, fakirlik, açlık ve hastalığın milyonlarca insanı etkilediği yerlerde dünyaya gelmektedir. Michigan Devlet Üniversitesinin gıda bilimi profesörü George Borgstrom’un söylediği gibi:

“Bugün dünya protein buhranının kendiliğinden kaybolacağını zannedenler şunu hatırlamalıdırlar: Dünyada aç olanların sayısı iyi şekilde beslenen insanlardan iki misli daha çabuk artmaktadır.”(4)

16 Fakat tarım bilginleri, yüksek randımanlı pirinç, buğday ve mısır çeşitlerini yetiştirmekle “yeşil devrimi” yaratmadılar mı? Evet, fakat acaba bu, dünyanın açlık problemini halledebilecek mi? Sayıları gittikçe artan uzmanlar hayır, diyorlar. Bunların birçokları bu yeni tahıl çeşitlerinin açlığa katkıda bulunabileceğini dahi söylüyorlar. Nasıl? 1971’de Associated Press kaynaklı bir haberde şu sözler geçiyordu:

“Bu yeni melezler eski çeşitler kadar hastalıklara dayanıklı değildir. Bütün bir memleketin mahsulünün, belki de dünya mahsulünün yeni bir bitki hastalığı tarafından tamamen yok edilmesi imkân dahilindedir. Bu, geçen yıl Birleşik Devletlerin mısır mahsulünde nerdeyse meydana geliyordu.”(5)

17 Aslında ellerinde kesin bir çözüm yolu bulunmadığını itiraf edenler, genellikle bilim adamlarının bizzat kendileridir. Ünlü bir biyologun ifade ettiği gibi:

“Bazı kimseler, dünyayı doyurma savaşının artık kaybedildiğini ve kaçınılmaz bir sonuç olarak 1985 yılında yüz milyonlarca insanın öleceği dünya çapında açlıkların olacağını kabul ediyorlar. Şu anda bu sonuçla hemfikir olmama engel olabilecek bir çözüm yolu göremediğimi itiraf etmek mecburiyetindeyim.”(6)

18-21. (a) Bu durum hakkında Mukaddes Kitap önceden ne bildirdi? (b) Askerî harcamaların kısılması, bu problemleri halleder mi? (c) Durum neden bu kadar ciddiyet kazandı?

18 Günümüzün toplumunun tarım biliminde yaptığı bütün aşamalara rağmen, Mukaddes Kitap, “bu şeyler sisteminin sona erişinde” dünya çapında kıtlıkların olacağını önceden bildirmişti.—Matta 24:3, 7; Vahiy 6:5-8.

19 Problemin esası tarımsal yöntemler değil, daha ziyade insanlara ve onların Mukaddes Kitap prensiplerine aykırı olan tutumlarına bağlıdır. Yıllardır, dünya çapında milyonlarca insanın şiddetli açlıkla karşılaşmasına rağmen, milletler, silâhlanmak için büyük paralar harcamışlardır. Birleşmiş Milletlerin bir raporuna göre, dünya son yıllarda silâhlı kuvvetler için yılda 200 milyar dolar harcadı. Bu, dünya nüfusunun üçte birinin yıllık gelirinin toplamından fazladır!

20 Bu muazzam askerî harcamalardan kaçınılsa dahi, dünyanın bölünmüş ekonomik sistemi bu problemin gerçek çözümünün aleyhinde işlemeğe devam edecektir. Bolluk yıllarında dahi, büyük kazançlar sağlamak arzusu, fazla ekinin ihtiyaçta olanlara dağıtılmasına engel oluyor. Bazı memleketlerde hükümetler çiftçilere bazı mahsulleri yetiştirmeleri için para öderler ve mahsullerin bolluğunun fiyatları düşürmesine müsaade etmektense, mahsullerin imhası yolunu bile seçerler.

21 Bütün bunlar, muhtaç olanlara karşı sevgi göstermemizi teşvik eden Mukaddes Kitaptaki prensiplerden ne kadar uzaktır. (Tesniye 24:19-21) İnsanlar, ekonomik sistemlerini bencillik üzerine kurduklarından ötürü, sulh ve güvenliği temin edeceklerine dünyayı felâkete sürüklemektedirler. Mukaddes Kitabın belirttiği gibi, er geç “ektiklerini biçecekler”dir.—Galatyalılar 6:7.

İNSAN YERYÜZÜ İLE SULH YAPABİLİR Mİ?

22-25. (a) Çevre kirlenmesi ne kadar ciddidir? (b) Bazı kimseler, bilim adamlarından bir çözüm yolu beklemelerine rağmen bilim adamları ne diyorlar?

22 Yıllar boyunca insanlar yaşadıkları yeryüzü ile savaştılar. Nasıl? Dünya çapındaki çevre kirlenmesiyle. Çevre kirlenmesi insanın sebebiyet verdiği zehirli artıkların etrafa yayılmasından doğar. Bu artıklar, onun içtiği suda, ciğerlerine aldığı havada ve yediği yemekte bulunmakta ve onu zehirlemektedir. Böylece insan hayatta kalabilmesi için ihtiyacı olan en temel elemanları tehlikeli hale getirmiştir.

23 Sulh ve güvenlik getirmek için insana güvenen kimseler, onların bundan önceki krizleri atlattıkları gibi, bu krizi de atlatabileceklerini söylemektedirler. Bilimin buna çare bulacağına inanıyorlar.

24 Fakat tekrar ediyoruz: En ciddî şüpheleri ifade edenler bilim adamlarının bizzat kendileridir. Meselâ, aşağıdaki sözleri okuyalım:

“Bilimsel Araştırma Vakfının eski müdürü Dr. William D. McElroy, geçenlerde çevre kirlenmesi tehdidine karşı duyulacak tabii tepkinin insanın bundan önce başka tehlikeler atlattığı ve bunu da atlatacağı kanısı olduğunu söyledi. Bu maalesef, gerçeklerle hiç bir surette ahenkte değildir. Bugünkü basit hakikat, insanın yaşanılabilen bir toplum meydana getirmeğe devam ederek hayatta kalmasının hiç bir surette teminat altına alınmış olmamasıdır . . . . Çevreyi kirleterek kendi kendini imha etmesi tamamıyle imkân dahilindedir.”—Allanta Journal.(7)

25 İnsanlar, makineler icat edip bunların seri imalâtına geçerek bir endüstrileşmiş toplum meydana getirebilirler. Fakat bu makineleri kullanırken kendi çevrelerini kirletmektedirler. Bu konuda bir uzman olan Dr. René Dubos şöyle diyor:

“Kanımca, teknolojinin geleceğimizi yöneteceğini kabullendiğimiz anda, çevre kirlenmesi ve insan hayatını tehdit eden diğer tehlikelerden kurtulma ihtimali ortadan kalkar.”(8)

26-28. (a) Mukaddes Kitap, yeryüzünde böyle kritik bir durumun gelişeceğini önceden bildirmiş miydi? Çevre kirlenmesinin gerçek müsebbibi kimdir? (b) Çevre kirlenmesi problemleriyle başa çıkmağa çalışan bilim adamları, hangi hayatî malumata sahip değildirler? Bu malumat kimin elindedir?

26 Mukaddes kitap, insanların yeryüzünün imkânlarını hikmetlice kullanmayacağını gene önceden bildirmişti. Vahiy 11:18’deki peygamberlik Tanrı’nın “yeri harap edenler”e karşı harekete geçeceği zamandan bahseder.

27 Gene tekrar edelim, Mukaddes Kitap çevre kirlenmesi probleminin gerçek müsebbinin kim olduğunu açıkça söyler: Endüstri ve makineler değil, bizzat insan. İnsanlar yeryüzünü bencil arzu, cehalet veya ikisi yüzünden kirletiyorlar. Onlar, temeli endüstri olan şimdiki sistemi kendi arzularını yerine getirmek için kurmuşlardır, fakat şimdi de kendileri hayattan zevk almak için muhtaç oldukları şeyleri bu sistemin harap ettiğini fark ediyorlar.

28 Bugün insanların çevrebilim (ekoloji) ve yeryüzünün problemleri hakkında çok şeyler söyledikleri doğrudur. Fakat bilim adamları yeryüzündeki “ekosistemler”in (hayatın bağlı olduğu biyolojik ilişkiler düzenleri) nasıl çalıştığını tam olarak bilmiyorlar. “Ekosistemler” hakkında Time mecmuası şöyle diyor:

“Bunun en basiti dahi o kadar karmaşıktır ki, en büyük bilgisayar bile bunu tüm olarak çözememektedir.”(9)

İnsanlar yeryüzünün karmaşık ekolojik düzenini anlayamıyorlar. Fakat Tanrı anlıyor, çünkü onu kendisi yarattı. Problemlere çözüm bulabilmek için bu şeylerin Yaratıcısına danışmak, hikmetli ve pratik olmaz mı?

CÜRÜMÜ ORTADAN KALDIRARAK GÜVENLİK SAĞLAMAK

29-31. (a) Cürüm problemi ne kadar yayılmıştır? (b) Yeni kanunlar buna neden engel olmaz? (c) Maddî refahın bunu halledemeyeceğini gösteren nedir?

29 Çevre kirlenmesi her ne kadar insan hayatının önemli esaslarını tehlikeye atıyorsa da, insanların çoğunluğunu korkutan şey, işlenen cürümlerin artmasıdır. Cürüm işleyen kimseler, yalnız büyük şehirlerde değil, kasabalarda ve köylerde gittikçe daha fazla kimseyi kişisel güvenliklerinden yoksun bırakmaktadır. Yalnız maddî şeylerimiz değil, çok defa hayatımız tehlikede bulunuyor. İnsanlar sizi bu tehlikelerden gerçekten koruyabilir mi?

30 Bunu yeni kanunlarla mı yerine getirebilirler? Dünyada ciltler dolusu kanun yazılmıştır. Yazılan binlerce kanun cürümlerin işlenmesine engel olamadı. Aynı zamanda kanunu tatbik etmekle görevli kimseler arasında da sık sık derin yozlaşmalar görülmektedir. Yüksek mercilerde bulunup dürüst davranmayan kimseler, kanunu dürüst olarak tatbik eden görevlilerin gayretlerini boşa çıkarabilirler. Adalet ruhu insanların yüreklerine kanunlar vasıtasıyle zorla aşılanamaz.

31 Acaba cürümleri tespit etmek ve işlenmesine engel olmak için yeni yöntemler kullanmakla bu probleme hal çaresi bulunabilir mi? Cürüm işleyenler, her yeni yöntemi yeni yollara başvurarak tesirsiz kılabilmektedirler. Acaba insanın getireceği bir “sulh çağı”ndaki daha büyük refah bu probleme hal çaresi getirebilir mi? Yalnız dar gelirli zümrenin suç işlediğini ileri sürmek yalnıştır. Meselâ şu rapora dikkat edelim:

“Avustralya’da iş adamları ve meslek sahibi insanlar tarafından işlenen cürümler son iki veya üç yıl içinde hayret verici bir şekilde artmıştır.”—The Australian.(10)

Aynı zamanda New York Times gazetesi, Wall Street malî merkezinde hırsızlığın kol gezdiğini yazıyor. Yazı devamen şöyle diyor: “Herkes hırsızlık yapıyor, kuryeler, sekreterler, hatta yönetici personel dahi”.(11) Gerçekler en yüksek cürüm oranlarına daha zengin, endüstrileşmiş ülkelerde rastlandığını gösteriyor. Uyuşturucu madde alışkanlığı da artmaktadır.

32. Bu durum hakkında Mukaddes Kitabın önceden bildirdikleri yerine gelmiş midir?

32 Şimdi meydana gelen bu olayları Mukaddes Kitap peygamberlikleri çok zaman önce bildirmişti: “Son günlerde çetin anlar gelecektir. Çünkü insanlar, kendilerini seven, . . . . nefsine mağlup, azgın, iyilik düşmanı, . . . . zevki Allahtan ziyade seven, . . . . olacaklardır.” (II. Timoteos 3:1-4) Peygamberliğe göre, bu durumun Tanrı’ya imanı olduğunu iddia eden, fakat işleriyle iddianın sahte olduğunu gösteren insanlar arasında görüldüğü özellikle dikkate değer. (Ayet 5) Bugün cürüm ve buna benzer sosyal hastalıkların en fazla Hıristiyan âleminin içindeki milletlerde yaygın olduğunu görüyor muyuz? İsa, aynı zamanda ‛Tanrı’nın krallığının yeryüzünü yumuşak huylu insanların miras alacağı’ bir hale getirmek için kötüleri yok edeceği zamanın arifesindeki devirde kanunsuzluğun da çoğalacağını önceden bildirmişti; ‘kanunsuzluğun çoğalması’ günümüzde hayatın bir olgusu haline gelmiştir.—Matta 24:12; 5:5.

PROBLEMLERİN EN BÜYÜĞÜ

33-38. (a) Buraya kadar ele alınan bütün problemleri insanlar halledebilseler dahi, gene de sulh ve güvenliğin hangi daha büyük düşmanları baki kalacak? (b) Hastalıkları yenmek konusunda tıbbî araştırıcılar neyi idrak ediyorlar?

33 İnsanların savaş, fakirlik, açlık, çevre kirlenmesi, cürüm ve uyuşturucu madde müptelâlığı problemlerini halledebildiklerini farz edelim. Acaba, bu size tam sulh ve güvenlik getirebilir mi? Hayır, gene de bir şey eksik olacak. Hastalık ve ölüm sizin güvenliğinizin yenilmez düşmanları olarak baki kalacaklar. Evet, bir kimsenin ailesinin sevilen bir üyesinin hastalanıp öldüğünü görmesi veya kendi bedeninin öldürücü bir hastalıkla karşılaştığını görmesi karşısında diğer bütün problemlerin halledilmesi neye yarar?

34 Son zamanlarda çok etkileyici tıbbî gelişmeler olmuştur. Fakat bunlar gerçek güvenlik bakımından bize ne getirdiler? Tıp uzmanları bizzat neyi kabul ederler?

35 Wall Street Journal’da (12) “Fakir Memleketlerde Hastalığa Karşı Savaşta Bilim Geriliyor” başlığı altında bir rapor, bu gibi milletlerde üç hastalığın (sıtma, trahom ve salyangoz ateşi) şimdi 800 milyon kişiyi etkilediğini gösteriyor. Tıp raporları, hastalıkların etkisi altında bulunan kimselerin sayısının gittikçe arttığını gösteriyor. Böylece dünya nüfusunun hemen hemen beşte biri, birçok hastalık arasında sadece bu üç hastalıktan çekiyor.

36 Daha zengin milletler için ne söylenebilir? Kalp hastalıkları bir numaralı öldürücülerdir. Geçenlerde yapılan Açlık ve Kötü Beslenme Konferansında kalp hastalıkları “salgın” olarak nitelendi. Kanada’da, erginler arasında, dört kişiden birinin kalbi hastadır. Amerika Birleşik Devletlerinde her yıl ölenlerin yüzde 50’den fazlasının kalp hastalığından öldüğü tespit edilmiştir. Bunların arasında birçok genç de bulunuyor. New York Times’in bir raporuna göre “Amerika Kardiyoloji Cemiyeti” sözcüsü Dr. Moses, doktorların kalp hastalığını ortadan kaldıramayacaklarını kabullendiklerini söyledi.”(13)

37 Feci kanser hastalığından mağdur olanların sayısı da gittikçe artmaktadır. Bundan bir kurtuluş ümidi var mı? Kolombiya Üniversitesinin Cerrahî Profesörü Harry Grundest şöyle diyor: “Çözümü şöyle dursun, kanser probleminin gerçek mahiyeti hakkında ancak müphem ipuçlarına sahibiz.”(14)

38 Tıp biliminin en iyimser kimseleri dahi, bizim neslimizde kalp hastalığı, kanser, sıtma ve diğer öldürücü hastalıklara herhalde şifa bulunamayacağı fikrindedirler. Bunda başarılı olsalar dahi, bunun birçok insanın ortalama ömrünü uzatmak için pek fazla bir şey yapamayacağının farkındadırlar. İnsanlar gene de ihtiyarlayıp ölecekler. Böylece hastalık, yaşlılık ve ölümden korkmamak için insanlar hangi gerçek ümidi verebilirler?

39. İnsan hayatının bu kadar kısa olmasının ve bu kadar problemle dolu olmasının nedenini nereden öğrenebiliriz?

39 Binlerce yıl önce yazılmış olmasına rağmen, Eyub 14:1, 2’deki şu sözler bugün de ne kadar yerinde olarak söylenebilir: “İnsan ki, kadından doğmuştur, günleri kısadır, ve sıkıntıya doyar. Çiçek gibi çıkar; ve solar; ve gölge gibi kaçar, ve durmaz.” Mukaddes Kitap aynı zamanda bunun nedenini gösteriyor ve daha sonra göreceğimiz gibi insanın bütün problemlerinin görünmez müsebbini teşhis ediyor.

ÜMİDİNİZİ NEYE BAĞLAYACAKSINIZ?

40, 41. Size insanlığın problemlerini çözmek üzere insanlara mı yoksa yalnız Tanrı’ya mı başvurmamız gereklidir? Bunlardan hangisi daha gerçekçilik olur? Neden?

40 Samimî olarak insanlığın karşılaştığı problemleri halletmek için dünya liderlerine veya başka insanlara güvenmek mi, yoksa Mukaddes Kitabın parmak bastığı çözüme, yani semavî âdil bir hükümet vasıtasıyle bizzat Tanrı’nın harekete geçeceğine mi iman etmek daha gerçekçilik olur? Çok zaman önce, ilham edilmiş mezmur yazarı şu sözleri yazmıştı:

“Emîrlere ve kurtarışı olmayan âdem oğluna güvenmeyin. Onun ruhu çıkar, kendisi toprağa döner; hemen o günde kuruntuları yok olur. Ne mutlu o adama ki, yardımı Yakubun Allahıdır, ve ümidi Allahı Yehovada’dır (YD). O Allah ki, gökleri ve yeri, denizi ve içlerindeki her şeyi yaratandır.”—Mezmur 146:3-6.

41 Dünya liderleri ne kadar samimî olsalar ve ne kadar kudretli ve nüfuz sahibi olsalar da, onların ölümlü olduklarını unutmayalım. Kendilerini kurtaramadıklarına göre, başkalarını nasıl kurtarabilirler?

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş