Bölüm 9
Tanrı İle Ahde Giren Millet
1. Milletler bugün kiminle bir antlaşma teşkilatı içine girmeyecek kadar materyalisttirler?
ULUSLARARASI alanda bir devletin başka bir devletle ortak savunma, sulhçu veya kültürel alış veriş veya başka konularla ilgili bir anlaşmaya girmesi olağandır. Bugün birçok devlet, Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO), Varşova Antlaşması Teşkilatı (Varşova Paktı) veya Kuzeydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı (SEATO) isimleri altında bir teşkilat içine girmişlerdir. Fakat acaba bugün hangi devlet veya millet Tanrı ile bir ahit içinde bulunuyor? Bugün milletler, taraf olarak görünmez semavi bir Varlık ile bir antlaşma teşkilatı içine girmeyecek kadar materyalisttirler.
2. Tanrı ile bir ahde giren millet hakkında hangi soruların cevaplandırılmasını istiyoruz?
2 Bununla beraber, eski zamanlarda yeryüzünde yaşayan bir millet göğün Yüce Tanrısıyla bir ahde girmişti. Bu ahit, türabi bir taraf ile semavi bir taraf, görünür bir taraf ile görünmez bir taraf arasında bir ahitti. Her ahdin beyan edilmiş bir amacı vardır. Acaba yerdeki millet ile gökteki yegâne yaşayan hakiki Tanrı arasındaki tarihi ahdin amacı neydi? Görünüşte dengesiz olan bu ahit nasıl yapılmıştı? Bunlar şimdi cevaplandırılmasını arzu ettiğimiz sorulardır.
3. Böyle bir ahdin meyancısını, terimlerini, şartlarını ve vaktini uygun olarak kim tayin etmiş olmalıydı?
3 Herkesten Hikmetli ve Her Şeye Kadir olduğu için, ancak Yüce Tanrı, nakâmil, günahkâr insanlardan oluşan bir millete böyle bir ahit takdim veya teklif edebilirdi. Mevcut şartlar altında bu ahdin amacını açıklamak ve terimlerini yazdırmak ve Kendisiyle insanlar arasında vazife görecek bir meyancı tayin etmek O’nun için yerinde olacaktı. Bu ahdin devamı için gereken şartları ve böyle bir ahdin veya antlaşmanın yapıldığı vakti Kendisi tespit edecekti. Bu ahit için Tanrı tarafından çok önceden tespit edilen vakit, Milattan Önce on altıncı yüzyıl idi.
4. İbrahim ile kurbanlık üzerinde resmi bir ahit yaptığında, Tanrı, onun zürriyeti için hangi zaman süresini önceden bildirdi?
4 Tanrı, vakti geldiği zaman, milli bir ahit haline getirilecek olan bütün bu kavmin atası ile bir kurbanlık üzerinde resmi bir ahit kesmişti. Salem Kralı ve Yüce Tanrı’nın kâhini Melkisedek, askeri bir zafer elde eden İbrahim’e hayırdua ettikten sonra, Tanrı, İbrahim’i Kendisiyle bir kurbanlık üzerinde kesilen bir ahde dahil etmişti. İbrahim’e Tanrısal vaadin onun soyu üzerinde yerine geleceğine dair kuvvetli teminat verirken Tanrı kendisine şöyle söylemişti:
“İyi bil ki, senin zürriyetin kendilerinin olmıyan bir memlekette garip olacak, ve onlara kulluk edecekler, ve kendilerine dört yüz yıl cefa edecekler; ve kulluk edecekleri millete ben hükmedeceğim; ve ondan sonra büyük malla çıkacaklardır. Fakat sen atalarına selâmetle gideceksin; ve güzel ihtiyarlıkta gömüleceksin. Ve dördüncü nesilde buraya döneceklerdir; çünkü Amorîlerin fesadı henüz tamam olmamıştır.”—Tekvin 15:13-16.
5. İbrahim’in zürriyetinin Vaat Edilen Diyar’ı işgal etmesine kadar geçecek uzun vakit neyin durmasına izin verecekti?
5 Böylece diyarın İbrahim’in tabii zürriyeti tarafından devralınması dört yüz yıl sonraya bırakılmış oldu. Bu uzun zaman süresi, İbrahim’in seçilmiş tabii zürriyetinin çok sayıda üyesi olan bir kavim haline gelmesini temin edecekti. Böylece onlar putperest yollarındaki “fesat”ta giderek daha çok ilerleyen Kenân diyarının sakinleri Amorîleri yerlerinden çıkaracak kadar kalabalık olacaklardı. İbrahim’in tabii zürriyetinin Kenân diyarının dışında büyük bir kavim olmasına rağmen Tanrı Vaat Edilen Diyar’ın sakinlerinin “fesadı” onların bu diyardan atılmalarını gerektirecek kadar, büyük oluncaya kadar bu diyarı İbrahim’in zürriyeti için ayıracaktı. Gerektiği zaman sözü geçen bu sahayı İbrahim’in tabii zürriyetine vereceğini Yehova resmi bir ahitle teminat altına almıştı:
“O günde RAB Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı, Kenîleri, ve Kenizzîleri, ve Kadmonîleri, ve Hittîleri ve Perizzîleri, ve Refaları, ve Amorîleri, ve Kenânlıları, ve Girgaşîleri, ve Yebusîleri senin zürriyetine verdim.”—Tekvin 15:18-21.
6. Milli ahit, İbrahim’e verilen vaadi iptal etmiş miydi ve bu ahit, İbrahim’in soyu için hangi amaca hizmet edecekti?
6 Bir tek adamla, yani İbrahim ile yapılan bu Tanrısal ahdin tersine, Tanrı’nın göz önünde bulundurduğu ahit, İbrahim’den seçilmiş soy hattı vasıtasıyla gelecek olan büyük bir millet ile yapılacaktı. Bu milli ahit, İbrahim’e verilen vaade eklenip İbrahim, Fırat Nehrini kuzeyden aşıp Tanrı’nın onunla kurbanlık üzerinde kestiği resmi ahitte sözü geçen sınırlarının içindeki sahaya ayak basınca geçerli sayıldı. (Tekvin 12:1-7) Ahdin, İbrahim’in soyu olan millet ile yapılması, İbrahim’e yapılan vaadi iptal etmedi, fakat ona eklenmiş oldu. Bu, hikmetli ve yerinde bir hareketti, zira İbrahim’in bedeni soyunun tümü yerin bütün milletleri ve ailelerinin mübareklenmesiyle ilgili olarak İbrahim’e verilen vaade iştirak etmeğe layık olmadıklarını ispat edeceklerdi. Bundan dolayı eklenen milli ahit, layık olanların, Tanrı’nın semavi “kadın”ının vaat edilen “zürriyet”i olan hakiki Mesih’i, Tanrı onu gönderip meshedeceği zaman, kabul ve takip etmeğe hazır olmalarına bir yardımcı veya vasıta vazifesini görecekti.
7. Tanrı, hangi nedenlerle dört yüz yıl geçmeden İbrahim’in zürriyetiyle bir ahit yapmayacaktı?
7 Bu ek milli ahit, Tanrı’nın İbrahim ile kurbanlık üzerine kestiği ahitten dört yüz yıldan fazla bir zaman geçmeden yapılmayacaktı, çünkü o zaman İbrahim’in kısır karısı Sara’dan henüz hiçbir çocuğu olmamıştı. Bundan başka, esarette ve yabancı bir milletin ezası altında bulundukları zaman, Tanrı, İbrahim’in soyuyla bir ahit yapamazdı. Ahdin kesilmesi için gerekli olan kurbanlıkların kendilerine eza eden ve onları köle olarak tutan milletin gözünde iğrenç ve sakıncalı olduğu düşünülürse, bunun özellikle böyle olduğu anlaşılır. (Çıkış 8:25-27) Tanrı, ancak zulmeden millete hükmedip Kendi kavmini kurtararak onu Kendisiyle bir ahit altına girmekte özgür duruma getirdiği zaman onunla bir ahit yaptı. Bu, önceden bildirilen “dört yüz yıl”ın sonunda oldu. Böylece, Yehova Tanrı’nın Meshedilmiş Olan, Mesih ile ilgili “ebedi maksadı”nın gelişmesi hakkında kendi zaman devrini tespit ettiğini görüyoruz.
8, 9. (a) İshak sütten kesildiği zaman, hangi zaman devri nasıl başlamıştı? (b) Bu zaman devrinin sonu İbrahim’in tabii zürriyeti için neyin vakti idi?
8 İbrahim, Vaat Edilen Diyar’a girmesinden yirmi beş yıl sonra veya yüz yaşına gelince meşru karısı Sara’dan doğan biricik oğluna baba olmuştu ve bu tabii, Tanrısal bir mucize sayesinde oldu. Bu, henüz İbrahim veya oğlu İshak’a ait olmayan bir diyarda oldu. İshak sütten kesildiği zaman Mesih’in geleceği tabii “zürriyet” üzerine eza gelmeğe başladı. O zaman İshak’ın on dokuz yaşındaki üvey ağabeyi İsmail, sütten yeni kesilen İshak ile alay etmişti. Kıskançlık yansıtan bu davranış İbrahim’e Tanrı tarafından varis olarak verilen İshak’ın hayatı için giderek bir tehlike haline gelebilirdi.—Tekvin 16:11, 21.
9 Vakit ölçülerine göre, kendilerine ait olmayan bir diyarda İbrahim’in “zürriyet”ine yapılan bu eza, MÖ 1913 yılında İbrahim yüz beş ve İshak beş yaşında oldukları zaman başladı. (Tekvin 21:1-9; Galatyalılar 4:29) Bununla uyumlu olarak, İbrahim’in tabii “zürriyet”i üzerindeki dört yüzyıllık eza, MÖ 1513 yılında son bulacaktı. O yıl İbrahim’in “zürriyet”inin eza eden milletin ülkesinden çıkıp, atalarının memleketi olan Vaat Edilen Diyar’a dönmeye başlama yılı olacaktı. Bu, Tanrı’nın onları Vaat Edilen Diyar’a Kendisiyle bağlayıcı bir ahit altında olan bir millet olarak götürebilmesi için İbrahim’in “zürriyet”i ile milli bir ahit tesis etme zamanıydı. Dört yüz yılın sonunda gelen bu vakit, aynı zamanda İbrahim’in Fırat Nehrini aşmasından ve ona yapılan vaadin yürürlüğe girmesinden dört yüz otuz yıl sonra idi.—Çıkış 12:40-42; Galatyalılar 3:17-19.
MİLLİ BİR AHDİN TESİSİ
10. İbrahim’in tabii zürriyeti Mısır’da ne ölçüde ve hangi duruma gelinceye kadar çoğaldı?
10 İbrahim’in torunu Yakub’un bütün ev halkıyla birlikte Kenân diyarına göç ettiği tarihten dört yüz yıl sonrasına kadar İsrail’in on iki sıptı olan Yakub’un soyu Hami Mısır (bugünkü Arap Mısır değil) diyarında ikamet etti. Yehova Tanrı tarafından önceden bildirildiği gibi, İbrahim’in tabii “zürriyet”i üzerine eza gelmiş ve bu eza tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Ezanın amacı Tanrı’nın dostu İbrahim’in soyunu yok etmekti. Buna rağmen, onlar Tanrı’nın vaat ettiği gibi gökteki yıldızlar ve deniz kenarındaki kum taneleri gibi coğalıp sayılamayacak kadar çok olmuşlardı. Sonunda asker olmak üzere “altı yüz bin kadar erkek” toplayabilmişlerdi. (Çıkış 12:37) Evet, Tanrı dostu İbrahim ile yapmış olduğu ahdi unutmamıştı. Kendisi aynı zamanda ilan edilen vakit programına sadık kalmıştı. Böylece O, tayin edilmiş vakitte, tayin edilen hareket için hazırdı.
11. Tanrı, İsrail’in lideri olmak üzere kimi vazifelendirdi ve bu kişi bir lider olduğunu nasıl kanıtlamağa gayret etti?
11 Acaba onların görünür liderleri şimdi kim olacaktı? Yakub’un Yahuda’ya yaptığı krallık bereketi dolayısıyla bu sanki bir zorunlukmuş gibi Tanrı, Yahuda sıptının bir reisini seçmedi. (Tekvin 49:10; I. Tarihler 5:1, 2) Bunun yerine, Yüce Tanrı, kendine özgü seçim hakkıyla uygun bir adam olarak Levi sıptından, Levi’nin torununun çocuğu olan Musa’yı seçti. (Çıkış 6:20; Sayılar 26:58, 59) İsrail’in on iki sıptı için dört yüz yılın sona ermesinden kırk yıl önce, Musa, İsrailli kardeşlerini tercih ederek Mısır Firavun’unun saray hayatını terk etmeye karar verdi ve onlara lider olarak kendilerini kölelikten kurtarmayı teklif etti: “Allahın kendi elile onlara kurtuluş vermekte olduğunu kardeşleri anladılar sanıyordu; fakat anlamadılar.” Tanrı Musa’yı kölelikte bulunan kavmini kurtarmak için henüz göndermemişti. Musa, kendisini öldürmek kararında olan Firavun’dan kaçmak zorunda kaldı. Kendisi Midyan diyarına sığınıp orada evlenip kayınpederinin hesabına çalışan bir çoban oldu.—Çıkış 2:11’den 3:1’e kadar; Resullerin İşleri 7:23-29.
12. Musa ne zaman, nerede ve hangi vazifeyle Yehova’nın “Meshedilen”i oldu?
12 Kırk yıl geçti ve Musa seksen yaşına geldi. Musa Sina Yarımadasında, bugünkü Süveyş kanalının takriben üç yüz yirmi kilometre güney doğusunda çobanlık ederken, bir gün Horeb Dağının eteğinde Tanrı’nın meleği Musa’ya mucizevi bir tezahürle göründü. Orada Horeb’de, Yehova Tanrı Musa’ya şu sözleri söyleyerek sanki Kendi ismini açıklamıştı: “Ben, BEN OLANIM [Ben Ne Olduğumu İspat Edeceksem, O Olduğumu İspat Edeceğim] . . . . İsrail oğullarına böyle diyeceksin: Beni size BEN İM [‘Olduğumu İspat Edeceğim’] gönderdi.” (Çıkış 3:2-14) Böylece Tanrı, Musa’yı Kendi peygamberi ve temsilcisi olarak tayin etti ve şimdi Musa için tıpkı ataları İbrahim, İshak ve Yakub için denildiği gibi, yerinde olarak “meshedilen” veya “mesih” denilebilirdi. (Mezmur 105:15; Resullerin İşleri 7:30-35; İbraniler 11:23-26) Yehova, Kendisinin Musa’nın kavmiyle bir ahit yapacağı yerin Horeb Dağı olduğunu açıkladı, çünkü Yehova, Kendisine hizmet etmek üzere Musa’ya onları Mısır’dan çıkarıp oraya getirmesini söylemişti.—Çıkış 3:12.
13. Firavun, İsraillilerin Mısır’ı terk etmesini emretme durumuna nasıl getirildi?
13 Firavun’un İsraillileri serbest bırakmayı defalarca reddetmesi yüzünden, Yehova, onun ve kavminin üzerine birtakım belalar getirmişti. Onuncu ve son bela, Firavun’un katı yüreğini ve mukavemetini kırmıştı. Bu bela, Mısırlı tüm ailelerin ilk doğanlarını ve evcil hayvanlarının ilk doğanlarını öldürmüştü. İsrailliler Yehova Tanrı’ya itaat ettikleri ve kendi evlerinde ilk Fısıh yemeğini yedikleri ve böylece Fıshı kutladıkları için, ilk doğanlarının öldürülmesinden kurtulmuşlardı. Evlerinin kapı süveleri ve üst eşikleri üzerine sürülen Fısıh kuzusunun kanına dikkat eden Yehova’nın hüküm meleği, oradan bir şey yapmadan geçti ve bu ailelere ölüm gelmedi. Yahuda sıptından Salmon’un babası Nahşon ve Musa’nın ağabeyi Harun’un ilk doğan oğlu Nadab esirgendi. Fakat Firavun’un ilk doğan oğlu öldü. Yas içinde bulunan Mısırlıların ısrarı üzerine Firavun, hiçbir zarar görmemiş olan İsraillilerin memleketten çıkmalarını emretti.—Çıkış 5:1’den 12:51’e kadar.
14. O ilk Fısıh gününde hangi zaman devirleri sona ermişti ve o geceyle ilgili Tanrı neyi emretmişti?
14 M.Ö. 1513 yılının olay dolu bu Fısıh gecesi, aynı anda, işaretlenmiş birçok zaman devrinin sonunu getirmiş oldu. İbrahim’in doğal zürriyetinin kendilerine ait olmayan bir diyarda dört yüz yıl boyunca eza görmesi, o zaman sona ermişti. Ata Yakub’un Mısır’a girmesinden itibaren orada iki yüz on beş yıl süren ikameti sona ermişti. İbrahim’in Fırat Nehrini aşıp Vaat Edilen Diyar’da ikamet etmesinden itibaren dört yüz otuz yıl bitmişti. Bunun için şöyle okuyoruz:
“Ve İsrail oğullarının Mısır’da [ve Kenân diyarında, LXX] oturdukları müddet dört yüz otuz yıl idi. Ve vaki oldu ki, dört yüz otuz yılın sonunda, RABBİN (Yehova’nın) bütün orduları Mısır diyarından aynı o günde çıktılar. Onları Mısır diyarından çıkardığı için, RABBE çok ehemmiyetle tutulacak bir gecedir; bütün İsrail oğulları tarafından, onların nesillerince, çok ehemmiyetle tutulacak olan RABBİN o gecesidir.”—Çıkış 12:40-42.
15. Tanrı, İsraillileri, peşlerine düşen Mısırlılardan nasıl kurtardı ve onlar sonra nasıl terennüm ettiler?
15 Yehova, bir strateji kullanarak, Musa vasıtasıyla kurtarılan kavmini Kızıl Deniz’in en üst batı kolunun sahiline götürdü. İsraillilerin tuzağa düştüklerini zanneden Firavun, kendisi, savaş arabaları ve atlıları onların peşlerine düşerek kaçmakta olan kölelerini sıkıştırdılar. Fakat Kadirimutlak Tanrı, bir geçiş yolunun açılmasını sağladı ve İsrailliler gece boyunca kurutulmuş deniz yatağından geçerek Sina Yarımadasının kıyılarına ulaştılar. Mısırlılar bu kaçış geçidine girme imkânını buldukları zaman, Tanrı, Kızıl Deniz’in sularını onların üzerine örtüp onları ve atlarını boğdu. Tanrı’nın İbrahim’in doğal “zürriyet”ine eza eden millete hükmedeceğiyle ilgili sözü sonuçsuz kalmamıştır. (Tekvin 15:13, 14) Sina kıyılarına sağ salim varan, Yehova’nın hükmünün bu şahitleri şöyle terennüm etmişlerdi: “RAB [Yehova] ebediyen ve daima saltanat sürecektir . . . . RABBE [Yehova’ya] terennüm edin, çünkü gayetle yükseldi; atı ve atlısını denize attı.”—Çıkış 15:1-21.
16. Horeb’de karargâh kurmuş İsrail’e Tanrı ne teklif etti ve bunun amacı neydi?
16 Mısır’ı terk ettikten sonraki üçüncü kameri ayda (Sivan) İsrailliler, Sina çölüne çıkıp “Allahın dağı” olan Horeb’in eteğinde karargâh kurdukları zaman, bu, özel bir günü işaretlemiş oldu. Tanrı, Musa’ya kendisine hizmet edeceklerini orada söylemişti. (Çıkış 3:1, 12; 19:1) Peygamber Musa şimdi Tanrı ile karargâh kuran kavim arasında meyancı olarak hareket etmek üzere vazifelendirilmişti. Yehova, Kendisiyle kavim arasında bir ahit teklif etmiş ve bu ahdin amacını açıklamıştı. Horeb Dağı’nda Musa’ya şöyle demişti:
“Yakub evine böyle diyeceksin, ve İsrail oğullarına bildireceksin: Mısırlılara ne yaptım, ve sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıdım, ve sizi kendime getirdim, gördünüz. Ve şimdi, eğer gerçekten sözümü dinliyecek ve ahdimi tutacaksanız, bana bütün kavmlardan has kavm olacaksınız; çünkü bütün dünya benimdir; ve siz bana kâhinler melekûtu [krallığı] ve mukaddes millet olacaksınız.”—Çıkış 19:3-6.
17. Yehova’nın kurtarılan İsraillilere ahdi zorla kabul ettirip ettirmediği, takip edilen hangi usulden anlaşılıyor?
17 Yüce Tanrı, İsraillileri bu ahde girmeye zorlamadı. Kendilerini Mısır’dan ve Kızıl Deniz’den kurtarmış olduğu halde, O’nunla bir ahde girmek veya girmemek konusunda kendilerini serbest bıraktı. Yehova’ya “has kavm” olmak mı? Kendisine “kâhinler krallığı ve mukaddes millet” olmak mı? Evet, İsraillilerin o zaman ulaşmak istedikleri şey bu idi. Böylece Musa, kavmin temsilcilerine Tanrı’nın teklif ettiği ahit hakkında bilgi verdiği zaman, okuduğumuz gibi, “bütün kavm birlikte cevap verip dediler: RABBİN [Yehova’nın] bütün söylediklerini yapacağız.” Musa, kavmin kararını Yehova’ya götürdü ve Tanrı karar verildiği gibi ahdin tesisine başladı.—Çıkış 19:7-9.
18. Üçüncü günde, Tanrı İsrail’e neyi verdi?
18 Ondan sonra üçüncü günde, Yehova, orada, Horeb’de Sina Dağı’nda kendi meleği vasıtasıyla toplanmış olan İsraillilere On Sözü veya On Emri verdi. Bu emirleri Çıkış 20:2-17’de okuyabiliriz.
DAHA BÜYÜK BİR MEYANCI ÖNCEDEN BİLDİRİLİYOR
19. (a) Bu göz kamaştırıcı olay nedeniyle İsrailliler Musa’dan ne rica etmişlerdi? (b) Musa cevap olarak neler söyledi?
19 Bu olay göz kamaştırıcı nitelikteydi! “Ve bütün kavm gök gürlemelerini, ve şimşekleri, ve boru sesini, ve dağın tüttüğünü gördüler; ve kavm görünce titrediler, ve uzakta durdular. Ve Musaya dediler: Bizimle sen söyleş ve dinliyelim; fakat Allah bizimle söyleşmesin, ta ki, ölmiyelim.” (Çıkış 20:18, 19) Korku içinde bulunan İsraillilerin bu ricasına Tanrı’nın vermiş olduğu karşılık Tesniye 18:14-19’da daha ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir. Orada Musa, Tanrı’nın, İsraillilere, Kendisiyle arasında arabulucu olarak sihirbaz ve falcılar vermediğini söyledikten sonra şunları açıklamağa devam etti:
“Fakat Allahın RAB (Yehova) seni böyle yapmağa bırakmamıştır. Allahın RAB senin için aranızdan, kardeşlerinden benim gibi bir peygamber çıkaracak; onu dinliyeceksin; nasıl ki, Horebde toplantı gününde: Bir daha Allahım RABBİN sesini işitmiyeyim, ve artık bu büyük ateşi görmiyeyim, ve ölmiyeyim, diye Allahın RABDEN istedin. Ve RAB (Yehova) bana dedi: Söylediklerini iyi dediler. Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım: ve sözlerimi onun ağzına koyacağım, ve ona emredeceğim her şeyi onlara söyliyecek. Ve vaki olacak ki, benim ismimle söyliyeceği sözlerimi dinlemiyecek olan adamdan ben arıyacağım.”
20, 21. (a) İsrail’in, Musa gibi başka bir peygamberin geleceğine inanması kolay bir şey miydi? (b) Gelecekteki bu peygamber ne şekilde ve hangi çapta Musa gibi olacaktı?
20 Tanrı’nın sanki ‘yüz yüze’ konuştuğu Musa gibi bir peygamber mi? Tanrı’nın açıkladığı şeyleri Musa bizzat onlara söylediği zaman, böyle bir fikri kabul etmek İsraillilere zor gelmiş olabilir. Fakat Kadirimutlak Tanrı’nın kendi kavmi için çıkaracağı peygamber hakkında söylediği bu idi. ‘Musa gibi’ sözü, o kişinin Musa’ya sadece eşit olduğu anlamına gelmez. Vaat edilen peygamber, Musa gibi olmakla beraber gene de Musa’dan büyük olabilirdi.
21 Musa’dan sonra Malaki’ye kadar gelen İsrailli peygamberler arasında Musa gibi ve Musa’dan büyük bir peygamber gelmemişti. (Tesniye 34:1-12) Fakat Tanrı’nın semavi “kadın”ının “zürriyet”i olacak, vaat edilen Mesih veya Maşiah için ne söylenebilir? (Tekvin 3:15) Tanrı, Sina Dağ’ında Musa’ya ilerde gelecek olan kendisi gibi bir peygamberden bahsettiği zaman, herhalde bu peygamberden söz ediyordu. Musa gibi, Mesihi “zürriyet” de Tanrı ile insanlar arasında bir Meyancı, fakat Musa’dan daha büyük olacaktı. Muhakkak ki, yegâne yaşayan hakiki Tanrı’nın tapıcıları şimdi kendilerine eski İsrail’de Musa tarafından yapılan şeylerden daha fazla şeyler yapılmasına muhtaçtır. Böylece Musa, Yehova’nın gelecek olan Daha Büyük Peygamberini temsil ediyordu.
22. Musa gibi olan gelecek peygamber neden Tanrı’ya tapınmak konusunda suret kullanılmasına karşı olacaktı?
22 O zaman Yehova Tanrı, Musa’ya şunları söylemişti: “İsrail oğullarına böyle diyeceksin: Göklerden sizinle söyleştiğimi gördünüz. Benimle başka ilâhlar yapmıyacaksınız.” (Çıkış 20:22, 23) Bunun, bizzat gökten konuşmuş olan Tanrı’ya tapınmakta, içinde hayat olmayan, sessiz ve insan yapısı suretler kullanılmasına karşı bir emir olduğu inkâr edilemez. Böylece, Tanrı, Çıkış 20:4-6’da kaydedilmiş On Emrin ikincisinde söylemiş olduğunu kuvvetle vurgulamaktadır. Musa gibi olan Mesihi peygamber bu gibi dini suretlerin kullanılmasına karşı olacaktı.
23. İsrail ile kesilen ahde genellikle neden Kanun ahdi deniliyor?
23 Meyancısı Musa vasıtasıyla ahdin tesisinden önce, Tanrı, On Emir’e ek olarak başka kanunlar da vermişti. Bunlar Çıkış, yirmi birinci baptan yirmi üçüncü baba kadar olan kısımda yer alıyor. Bunlar, ahdin resmi olarak tesis edileceği zaman, hazır bulunan bir tomar veya “kitap”a yazılmışlardı. Bu ahit, Tanrı’nın seçilmiş kavminin tutması gereken Tanrısal kanunun verilmesiyle özel olarak işaretlendiği için, bu kanunla ilgili bir ahit olup, genellikle Kanun ahdi olarak adlandırılmıştı. Onun kanunnamesi veya kanunlar listesine Mukaddes Yazılarda “Kanun” denir.
24. Kanun ahdi, İbrahim ahdinden ne kadar zaman sonra yapılmıştı ve İbrahim’e yapılan vaat hâlâ yürürlükte midir?
24 İsrail ile yapılan bu ahdin Kanunu Mısır’daki o Fısıh gecesinden elli veya elli bir gün sonra On Emir şeklinde takdim edildiği için, Kanun’un “[M.Ö. 1943 senesinde İbrahim ile kesilen ahitten] dört yüz otuz yıl sonra gel”diğinin denmesi uygundu. Kanun’un İsrail’e bu kadar uzun bir süre sonra verilmiş olması “vadi iptal etmek suretile” İbrahim ile yapılan ahdi hükümsüz kılmadı. (Galatyalılar 3:17) Tanrı’nın İbrahim’in “zürriyeti” vasıtasıyla yerin bütün millet ve ailelerini bereketlemesiyle ilgili vaadi hâlâ yürürlüktedir ve sonuçsuz kalmayacaktır!
25. Kanun ahdi neyin kullanılmasıyla hangi iki tarafı bağlamış oldu?
25 İsrail ile yapılan Kanun ahdinin, iki tarafı vekarlı şekilde bağlamak üzere, kurbanların kanının kullanılmasıyla geçerli olduğuna dikkat edelim. Çıkış 24:6-8’deki kayıt bize şunları açıklıyor:
“[Meyancı olan] Musa kanın yarısını alıp leğenlere koydu, ve kanın yarısını mezbah üzerine serpti. Ve ahit kitabını alıp kavmın karşısında okudu; ve dediler: RABBİN (Yehova’nın) bütün söylediklerini yapacağız, ve dinliyeceğiz. Ve Musa kanı aldı, ve kavmın üzerine serpip dedi: İşte, bütün bu sözler hakkında RABBİN (Yehova’nın) sizinle ettiği ahdin kanı.”—Çıkış 24:3’e de bakın.
26. Kanın Tanrı’nın mezbahı üzerine serpilmesiyle hangi şey temsil edilmiş oluyordu ve kavmin üzerine kanın serpilmesi hangi anlama geliyordu?
26 Musa’nın Sina Dağı’nın eteklerinde yaptığı mezbah, Kendisine bu mezbahın üstünde kurban takdim edilen olarak Yehova Tanrı’yı temsil etti. Böylece kurban edilen hayvanların kanının yarısını mezbah üzerine serpmekle Yehova Tanrı temsili olarak ahdin içine getirilmiş ve ahdin bir tarafı olarak bağlanmış oluyordu. Diğer taraftan kurbanın kanının ikinci yarısının kavim üzerine serpilmesiyle onlar da ahdin diğer tarafı olarak ahde dahil edilip kendilerine ait olan hükümleri yerine getirmek üzere ahit tarafından vekarlı şekilde bağlanmış oluyorlardı. Bu şekilde, yani kan sayesinde iki taraf, Tanrı ve İsrail kavmi, bir ahitte birleşmiş oluyorlardı.
27. Kanun ahdinin tesisiyle ilgili hangi etken İsraillilerin buna bilmeyerek veya zorla girmediklerini nasıl ispat eder?
27 İsrail kavmi bu ahde bilmeyerek veya baskıyla ve zorla girmemişti. Ahdin kanla vekarlı şekilde kesilmesinden bir gün önce, kendilerine Tanrı’nın sözleri ve kararları bildirilmiş ve onlar bunları kabul etmişlerdi. Çıkış 24:3’te kayda geçtiği gibi: “Musa gelip kavma RABBİN [Yehova’nın] bütün sözlerini ve bütün hükümlerini anlattı; ve bütün kavm bir sesle cevap verip dediler: RABBİN söylediği bütün sözleri yapacağız.” Ertesi gün Musa, bütün kavme hitaben “ahit kitabı”nı okuduktan sonra onlar, Tanrı’nın Kanununu kabul ettiklerini tekrarladılar ve ondan sonra üzerlerine kurban kanı serpildi. Şimdi bütün İsrail milleti, Tanrı’nın, ahdini onlara teklif ederken, söylediklerini yapma zorunluluğu altına girmişti. Tanrı şöyle demişti: “Ve şimdi, eğer gerçekten sözümü dinliyecek ve ahdimi tutacaksanız . . . .”—Çıkış 19:5, 6.
28. Hükümlerine vefayla uyma hususunda Kanun ahdinin hangi tarafı hakkında şüphe edilebilirdi ve ondan mukaddes olmak için ne talep ediliyordu?
28 Kadirimutlak Tanrı’nın bu iki taraflı ahdin Kendisine düşen kısmına sadık kalması beklenir, zira O değişmez. (Malaki 3:6) Ancak burada İsraillilerden şüphe edilebilirdi. Yapacaklarını söyledikleri şeyleri yerine getirip Tanrı’ya vefakâr kalacaklar mıydı? Mezmur 50:4, 5’in yerine gelmesi için Yehova’ya toplanacak olan vefakâr kişiler arasında bulunacaklar mıydı? “Kavmını muhakeme etsin diye, göklere ve yere yukarıdan çağırıyor: Benim ile kurbanla ahdeden müttakilerimi [vefakâr olanlarımı] bana bir araya toplayın.” Kendileri bütün kavim için geçerli olan bir takım kurbanlar vasıtasıyla fertler olarak değil, tüm bir kavim, bir millet olarak bu Kanun ahdini yapmışlardı. Kendileri “mukaddes millet” olduklarını ispat edecekler miydi? Bunu yapabilmek için onlar bu dünyadan uzak kalmalıydılar.
29, 30. (a) Sırf Kanun ahdine girdiği için İsrail “kâhinler krallığı” oldu mu veya kâhinler hakkında hangi tanzim yapılmıştı? (b) Levi sıptının diğer ailelerinin uygun erkek üyelerine hangi vazife verilmişti?
29 Sırf Yüce Tanrı ile bir ahit içine girdikleri için, onlar hemen “kâhinler krallığı” olmadılar. O zaman onlar, her erkeği, yerin tüm milletleri uğruna Tanrı’nın kâhini olarak hizmet eden bir krallığı hiç bir şekilde teşkil etmiyorlardı. İşaya 61:6’daki peygamberlik onlar için henüz yerine gelmemişti: “Fakat size RABBİN [Yehova’nın] kâhinleri denilecek; size Allahımızın hizmetçileri diyecekler; milletlerin servetini yiyeceksiniz, ve onların izzeti size geçecek.” Kanun ahdinin hükümlerine göre, İsrail’de ancak tek bir ailenin ehliyetli erkek üyeleri bütün kavmın diğer üyeleri namına hizmet etmek üzere kâhin oldular. Bu, Musa’nın ağabeyi ve Levi sıptından olan Harun’un ailesiydi. Harun, Tanrı’nın başkâhini ve oğulları tali kâhinler oldular. Böylece kendileri bir Haruni kâhinlik oluşturdular.
30 Levi sıptının diğer bütün ailelerinin ehliyetli erkek üyeleri Tanrı’nın evinde veya toplanma çadırında Kanun ahdinde yer alan dini hizmetlerinde onlara yardım etmek üzere Haruni kâhinliğin hizmetçileri olmuşlardı.—Çıkış 27:20’den 28:4’e kadar; Sayılar 3:1-13.
31. Haruni kâhinler İsrail’de aynı zamanda neden kral yapılmamışlardı?
31 Yahuda sıptının eski İsrail’in kâhinliğinde hiçbir payı yoktu, çünkü “Şilo” diye adlandırılan, “milletlerin itaati ona ait olacak” olan Mesihi “lider” bu sıpttan gelecekti. (Tekvin 49:10; I. Tarihler 5:2) Dolayısıyla eski İsrail’de krallık ve kâhinlik ayrı tutulmuştu. Harun ve oğulları kral-kâhin yapılmamışlardı ve bu nedenle Melkisedek’e benzemiyorlardı.
32. İsrailliler tarafından her yıl hangi bayramlar kutlanılmalıydı?
32 Kanun ahdine göre, bütün kavim tarafından tapınma çadırı önünde her yıl üç milli bayram kutlanmalıydı. “Yılda üç kere, mayasız ekmek bayramında, ve haftalar bayramında, ve haymeler bayramında, bütün erkeklerin Allahın RABBİN [Yehova’nın] önünde, onun seçeceği yerde görünecekler; . . . . ve RABBİN sana verdiği berekete göre herkes elinden geldiği kadar verecek.” (Tesniye 16:16, 17; Çıkış 34:1, 22-24) Mayasız ekmek bayramı İsrail’in Mısır’dan kurtuluşunu anan yıllık Fısıh akşam yemeğiyle ilgili olarak yapılırdı. Haftalar bayramı, ellinci günde, yani 16 Nisan’dan (kameri aya göre) yedi hafta sonra yapılırdı; ve buğday hasadının turfandaları Yehova’ya o ellinci (veya Pentikost) gününde takdim edilirdi. Haymeler (veya çardaklar) bayramına, “toplanma bayramı” da denilirdi. Bu yıllık bayramlarda Yehova’ya belirli kurbanlar takdim edilmeliydi.—Levililer 23:4-21, 33-34.
33. Kefaret Günü ne zaman tutulurdu ve onun kurbanları neden peş peşe her yıl tekrarlanmalıydı?
33 Haymeler bayramının kutlanmasının başlamasından beş gün önce, Nisan veya Abib ilkbahar ayından başlayarak yedinci kameri ayın onuncu gününde yıllık “kefaret günü” (Yom Kippur) tutulmalıydı. Bu, 10 Tişri’ye rastlar. O gün Yehova ile ahit ilişkisinde bulunan kavmin tümünün günahlarına kefaret edilirdi. Bu, yılda sadece bir kere Haruni başkâhinin, toplanma çadırının En Mukaddes Yerine girip Yehova’nın yazılı Kanununu kapsayan kutsal sandığın önünde kurbanların (bir boğa ile keçinin) kanını serptiği gündü. (Levililer 23:26-32; 16:2-34) Tabii ki, insandan aşağı olan ve kendisine tabi olan bu hayvanların ölümü ve kanlarının serpilmesi, insanların günahlarını kaldıramazdı. Kurban edilen bu hayvanların ölümü ve kanı insanlığın günahlarını kaldıramadığı içindir ki, bu Kefaret Günü kurbanları peş peşe her yıl tekrarlanmalıydı.
34. Tanrı’nın insanlığın günahının kaldırılması için ne talep ettiği hakkında Kanun ahdi ne gösterdi ve neden hiçbir İsrailli bu talebi yerine getiremezdi?
34 Bunun nedenini anlayabiliriz. Kanun ahdinde Tanrı açık olarak şöyle emretmişti: “Fakat zarar olursa, o zaman can yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak, yanık yerine yanık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin.” (Çıkış 21:23-25; Tesniye 19:21) Başka sözlerle belirli bir şeyin yerine aynı veya eş değerinde bir şey verilmeliydi. Böylece mahkûm edilmemiş olan bir insan hayatı, mahkûmiyet altına giren hayata karşılık ödenmeliydi. Bunun içindir ki Mezmur 49:6-10’da şöyle yazılmıştır: “Zenginliklerine güvenenlerden, ve servetlerinin çokluğu ile övünenlerden hiç biri, kardeşini fidye ile kurtaramaz, Allaha kefaretini veremez (çünkü canlarının fidyesi pahalıdır, ve ondan ebediyen vazgeçmeli), ta ki, o artık daima yaşasın, ve çürümeyi görmesin. Halbuki onu görecektir; hikmetli adamlar ölür.” Bu, eşdeğerde bir fidye olmalıydı ve günahkâr İsraillilerden hiçbiri Âdem tarafından kaybedilen kâmil hayatı geri almak için bunu veremezdi.
35. Haruni kâhinliğe ne oldu, böylece kefaret olarak fidye kurbanlığı nerede aranmalıdır?
35 Tanrı’nın Mukaddes Evinde basit hayvan kurbanları takdim eden Haruni kâhinlik on dokuz yüz yıl önce, yani MS 70 yılında Yeruşalim ve onun mabedi Roma orduları tarafından harap edildiği zaman, sona ermişti. Şimdi, Yehova’nın “Melkisedek tertibi . . . . ebediyen kâhin” yapacağına dair yemin ettiği Mesihi Kralı beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu. (Mezmur 110:1-4) Bu, Tanrı’nın semavi “kadın”ının “zürriyet”i, Tanrı’nın tayin ettiği ve Aden’de “yılan” tarafından sembolize edilen kötünün başını ezmeye kadir olacak zürriyet olmalıydı. Bu kimse bütün insanlık için kefaret fidyesini sağlamamış olsaydı, insanlar için yardım ve Yehova Tanrı’nın yönetimi altında adil yeni bir nizam içinde ebediyen yaşama ümidi olmayacaktı. Böylece, İsrail’in “kefaret günü”nde ta MS birinci yüzyıla kadar takdim edilen hayvan kurbanları temsili olmalıydı, bunlar, Melkisedek’e benzer kâhin olan ve yılanın başını ezecek olan Mesih tarafından takdim edilmesi gereken gerekli fidye kurbanını peygamberane şekilde temsil etmeliydi.
36. Kanun ahdi altında kutlanılan bayramlara hangi açıdan bakılmalıdır?
36 Tanrı’nın ahdinin eski İsrail’e yüklemiş olduğu yıllık bayramlar için de durum aynı idi. Bunlar sadece milli eğlenme ve dinlenmeler için tasarlanmış vesileler değildi. Bunların peygamberane anlamı vardı. Mutlu vesileler olduğundan Tanrı’nın insanlık için hazırlamış olduğu gelecek tedarikleri temsil ediyorlardı. Bunların bereket dolu anlamını Tanrı “ebedi maksadı”na uygun olarak vakti geldiğinde bildirecektir.
HARİKULADE FIRSATLARA SAHİP OLAN BİR MİLLET
37. Kanun ahdi İsraillilere hangi fırsatı vermişti?
37 Bununla beraber, herhangi bir İsrailli, Tanrı ile olan Kanun ahdini, onun en küçük bir kısmını ihlal etmeden kâmil bir şekilde yerine getirerek kendisi için ebedi hayat kazanabilir miydi? Kanun ahdi, her İsrailliye bunu yapabilmesini ispat etmek üzere gereken fırsatı veriyordu. Bu fırsat, Levililer 18:5’te şu sözlerle açıklanıyor: “Kanunlarımı ve hükümlerimi tutacaksınız; eğer bir adam onları yaparsa, onlarla yaşıyacaktır. Ben RAB’İM [Yehova’yım].” Demek ki, herhangi bir İsrailli, Kanunu tutup kusursuz bir şekilde kendi işleri sayesinde ebedi hayat kazanabilseydi, onun Kanun ahdinin kurbanlarına ihtiyacı kalmayacaktı. Aynı şekilde İbrahimi Vaadin bereketine de ihtiyacı olmayacaktı. (Tekvin 12:3; 22:18) Böyle kâmil bir şekilde Kanunu tutan kişi kendi adaletini ve hayat hakkını kendisi sağlamış olacaktı.
38, 39. (a) Herhangi bir İsraillinin Kanunu kâmil bir şekilde tutarak hayat kazanıp kazanmadığını hangi şey gösteriyor? (b) Bundan dolayı, Tanrı önünde kâhin olarak yapacağı hizmetler için kime muhtacız?
38 Bununla beraber, peygamber Musa öldü. Başkâhin Harun bile öldü. Ve Kanun ahdinin kesilmesinden itibaren, MS 70 yılında Haruni kâhinliğin sona erişine kadar, evet, bu güne kadar bütün İsrailliler ölmektedir. Yeruşalim mabedinin Romalılar tarafından harap edilmesinden bu yana geçen on dokuz yüzyıl sonra dahi dini inançlarına sadık kalan bugünkü ortodoks İsrailliler, Kefaret Gününü veya Yom Kippur’u kendilerine göre kutlamaktadırlar. Bu gerçek, aslında günahtan arınmak ihtiyaçlarının, evet, Kanunu kâmil bir şekilde tutup kendi adil işleri sayesinde ebedi hayat kazanmak konusunda aciz olduklarının bir ikrarıdır. Ve eğer onlar bunu Kanun ahdi altında yapmıyorlarsa, diğer nakâmil insanlar bunu nasıl yapabilecekler?
39 Kanun ahdinin belirgin olarak ortaya çıkardığı bu gerçeklere göre, hepimiz işleri kâmil olan Tanrı’nın önünde mahkûm durumdayız. (Tesniye 32:4) Peygamber İşaya’nın, İsrail ile Kanun ahdinin yapılmasından yedi yüz yılı aşkın bir zaman sonra söylemiş olduğu gibi: “Bütün salâh işlerimiz kirli esvap gibidir.” (İşaya 64:6) Ebediyen kâhin olacağı vaat edilen Melkisedek’e benzer kâhine hepimizin ihtiyacı var.
40. MÖ 1 Nisan 1512’de Tanrı’ya tapınmayla ilgili olarak Musa ne yapmıştı ve o zaman ne oldu?
40 Şimdi dikkatimizi bu ahdin, meyancı Musa vasıtasıyla Yehova Tanrı ile İsrail arasında kesildiği yıla çevirelim. O kameri yıl bitmiş ve MÖ 1512 yılının 1 Nisan günü gelmişti. O gün Musa, Tanrı’nın emrine itaat etmiş ve orada Tanrı’ya tapınmanın başlaması için “toplanma çadırı”nı kurmuştu. Sonra da ağabeyi Harun’a ve Harun’un oğullarına resmi giysilerini giydirmiş, başkâhin ve tali kâhinler olarak hizmet etmeleri için onları mukaddes mesh yağı ile meshetmişti. “Böylece Musa işi bitirdi. O zaman bulut toplanma çadırını örttü, ve RABBİN [Yehova’nın] izzeti meskeni doldurdu. Ve Musa toplanma çadırına girmedi, çünkü bulut onun üzerinde duruyordu ve RABBİN [Yehova’nın] izzeti meskeni doldurmuştu.”—Çıkış 40:1-35.
41. Bu olay neyin bir deliliydi ve kâhinliğin tesisi ne zaman tamamlanmıştı?
41 Burada, Yehova’nın bu tapınma yapısını tasvip ettiğinin ve onu Kendi maksadı için mukaddes kıldığının açık bir delilini görüyoruz. Bu ilk ay olan Nisan veya Abib’in yedinci gününde Haruni kâhinliğin tesis edilip kudret alması tamamlanmış ve bundan sonra onlar mukaddes çadır önünde Tanrısal tapınmanın bütün özelliklerine resmen nezaret edebilmişlerdi.—Levililer 8:1’den 9:24’e kadar.
42. Tapınılmak üzere Tanrıları olmanın yanı sıra, görünür bir temsilciye gerek kalmaksızın Yehova İsrail için ne idi?
42 Yehova, İsrail kavminin tapınma emri ve zorunluğu altında bulunduğu Tanrı idi. Fakat onların Tanrıları olmakla kalmıyordu. Aynı zamanda onların tabiyet ve vefa borçlu oldukları Liderleri ve Kralları idi. Bu yüzden O’nun kanun ve emirlerine itaatsizlik, isyan ve vefasızlık anlamına geliyordu. Tesniye 33:5’te bu durumu doğrulayan peygamber Musa, İsrail kavminden, Kanun ahdine girdiği için Yeşurun veya “Doğru Olan” diye bahsederek şöyle diyor: “Ve İsrailin bütün sıptları birlikte olarak, kavmın başları toplandığı zaman, Yeşurunda o kıraldı.” Dr. J. H. Hertz C. H. The Jewish Publication Society of American’ın bir tercümesinde bu ayet hakkındaki bir dipnotta şöyle diyor: “Tanrı’nın İsrail üzerindeki krallığı böyle başlamıştı.” (Pentateuch and Haftorahs, Soncino Press, sayfa 910) Yehova onların görünmez semavi Kralları idi. Kendisini İsrail’de temsil etmek üzere görünür, insan olan bir krala ihtiyacı yoktu.—Tekvin 36:31.
43, 44. Diğer bütün kavimlere kıyasla eski İsrail, nasıl eşsiz bir lütuf gördü ve bu yüzden Yehova’ya nasıl hamt edebilirdi?
43 İbrahim, İshak ve Yakub’un (İsrail) soyu olan ve yegâne yaşayan ve hakiki Tanrı ile ahit içine alınmış olan bu kavim, ne kadar yüksek lütfa nail olmuştu! Onlar, Tanrı’nın hakiki tapınmasına sahip olup Kendisine “kâhinler krallığı ve has kavm” olma ümidine sahiptiler.
44 Peygamber Amos şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları, RABBİN size karşı, Mısır diyarından çıkardığı bütün aşirete karşı, söylediği şu sözü dinleyin; ve dedi: Yeryüzünün bütün aşiretlerinden yalnız sizi tanıdım.” (Amos 3:1, 2) Yah’a hamdedin veya Halleluyah diyen Mezmurlardan birinde, Mezmur yazarı karşılaştırmalı bir şekilde konuşarak şöyle demişti: “Kelâmını Yakuba, kanunlarını ve hükümlerini İsraile bildirir. Hiç bir millete böyle etmedi; ve onlar hükümlerini bilmedi, RABBE [Yehova’ya] hamdedin.” (Mezmur 147:19, 20) Lütuf gören kavmın O’nun ahdini tutarak Yehova’ya hamt etmekte iyi bir nedeni vardı. Bunu yapıp yapamayacakları, başlamakta olan ve Kanun Ahdi Çağı diye adlandırılabilen devir boyunca belli olacaktı.