Bölüm 2
Mukaddes Kitabın Varlığını Sürdürme Mücadelesi
Mukaddes Kitabın gerçekten Tanrı’nın Sözü olduğunu gösteren birçok kanıt vardır. Her kanıt tek tek güçlüdür, fakat bu kanıtlar bir araya geldiğinde yıkılmaz bir duvar oluşturur. Bu ve gelecek bölümde sadece bir tek kanıtı, yani Mukaddes Kitabın kitap olarak tarihini inceleyeceğiz. Bu olağanüstü kitabın bugüne dek varlığını sürdürebilmesi gerçekten mucizeden başka bir şey değildir. Gerçekleri kendiniz inceleyin.
1. Mukaddes Kitap hakkında bazı ayrıntılar nelerdir?
MUKADDES Kitap sadece bir kitap olmaktan daha fazla şeyler kapsar. Yasalar, peygamberlikler, tarih, şiirler, öğütler ve daha birçok özellikler içeren, kimi kısa kimi oldukça uzun 66 kitaptan oluşan zengin bir kütüphanedir. Mesih’in doğumundan yüzyıllar önce, ilk 39 kitabı, sadık Yahudiler veya İsrailliler tarafından, çoğunlukla İbranice olarak yazılmıştır. Bu bölüm genellikle Eski Ahit diye adlandırılır. Son 27 kitap ise, İsa’nın takipçileri tarafından Yunanca yazılmıştır ve genellikle Yeni Ahit diye bilinir. Hem içindeki kanıtlara, hem de çok eski geleneklere göre, bu 66 kitap, Mısır’ın egemen bir güç olduğu dönemden başlayıp, Roma’nın dünya kudreti olduğu sırada sona eren 1.600 yılı aşkın bir sürede yazılmıştır.
Sadece Mukaddes Kitap Varlığını Sürdürebildi
2. (a) Mukaddes Kitap yazılmaya başlandığı sıralarda İsrail ne durumdaydı? (b) Aynı dönemde yazılan eserlerden bazıları nelerdi?
2 3.000 yılı aşkın bir süre önce Mukaddes Kitap yazılmaya başlandığı sıralarda, İsrail, Ortadoğu’da birçok ulusun arasında yaşayan küçük bir ulustu. Çevresindeki ulusların akılları karıştıracak kadar çok tanrı ve tanrıçaları olmasına rağmen, onların Tanrısı Yehova idi. O dönemde İsrail dinsel yazılara sahip tek ulus değildi. Diğer uluslar da dinlerini ve ulusal değerlerini yansıtan bazı eserler yazdılar. Örneğin Mezopotamya’da, Akadların Gılgamış destanı ile Ugaritçe (bugünkü Suriye’nin kuzeyinde bulunan bölgede bir zamanlar konuşulan dil) yazılan Ras Şamra destanı şüphesiz çok popülerdi. O çağın zengin edebiyatı arasında Mısır dilinde yazılan İpuver’in Uyarıları ve Nefer-rohu’nun Peygamberliği, Sümer dilinde değişik ilahlara söylenen ilahiler ve Akadça yazılan peygamberlikler gibi eserler de bulunuyordu.1
3. Mukaddes Kitabın, aynı çağda Ortadoğu’da yazılan dinsel nitelikli diğer edebi eserlerden farklı olduğunu ne gösterir?
3 Ne var ki, Ortadoğu’nun bütün bu eserleri aynı akıbete uğradılar. Unutuldular ve hatta yazıldıkları diller bile yok oldu. Ancak son yıllarda arkeologlar ve dil bilginleri bu dillerin bir zamanlar var olduklarını öğrendiler ve onları çözebildiler. Öte yandan, İbranice Mukaddes Kitabın ilk yazıları zamanımıza kadar varlığını sürdürebildi ve hâlâ geniş çapta okunuyor. Bilginler, bazen Mukaddes Kitabın İbranice yazılarının o eski edebi eserlerden türetilmiş oldukları iddiasını ileri sürerler. Oysa, İbranice Mukaddes Kitap varlığını sürdürürken, o eserlerin çoğunun unutulmuş olması, Mukaddes Kitabın onlardan önemli ölçüde farklı olduğunu gösterir.
Sözün Koruyucuları
4. İsraillilerin karşılaştığı hangi büyük sorunlar, Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebildiği konusunda kuşku uyandırıyor gibi görünebilir?
4 Mukaddes Kitabın bugüne kadar varlığını sürdürebilmesi, insan açısından, doğal bir sonuç değildir; bu konuda yanılmayın. Onu yazanların içinde bulunduğu toplumun karşılaştığı zor denemeler ve şiddetli zulümler, onun günümüze kadar varlığını sürdürebilmesinin gerçekten olağanüstü olduğunu ortaya koyar. Mesih’ten önceki yıllarda, İbranice Kutsal Yazıları (“Eski Ahit”) yazan Yahudiler, oldukça küçük bir ulustu. Üstünlük kurmak amacıyla birbirleriyle çatışan güçlü devletlerin ortasında güvensizlik içinde yaşıyorlardı. İsrail, zaman içinde Filistîler, Moabîler, Ammon Oğulları ve Edomlular gibi uluslara karşı ayrı ayrı yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldı. İbranilerin iki krallığa bölündüğü dönemde, zalim Asur İmparatorluğu İsrail’in kuzey krallığını ortadan kaldırdı. Babilliler ise, güney krallığını yıktı ve orada yaşayanları sürgüne götürdü, ancak 70 yıl sonra hayatta kalanlar sürgünden dönebildi.
5, 6. İbranilerin ayrı bir kavim olarak varlıklarını tehlikeye sokan ne gibi girişimlerde bulunuldu?
5 İsraillilere karşı girişilen soykırımı eylemlerini anlatan kayıtlar da vardır. Musa’nın günlerinde Firavun, onların bütün yeni doğan erkek bebeklerinin öldürülmesini emretmişti. Bu buyruğa uyulsaydı, İbrani kavmi yok olurdu. (Çıkış 1:15-22) Çok sonra, Yahudiler, Perslerin yönetimi altına girdiklerinde, düşmanları komplo kurarak onları bütünüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yasa çıkarttılar. (Ester 3:1-15) Yahudiler, bu komplonun bozulmasını Purim Bayramıyla hâlâ kutlarlar.
6 Daha sonra, Yahudiler, Suriye’nin boyunduruğu altına girdiklerinde, Kral IV. Antiochus onları Yunan törelerini tutmaya ve Yunan tanrılarına tapınmaya zorlayarak, Helenleştirmeye çalıştı. O da başarılı olamadı. Çevrelerindeki ulusların çoğunun birbiri ardından dünya sahnesinden kaybolmalarına rağmen, Yahudiler, yok olacakları ya da başka uluslara karışıp kaybolacakları yerde hayatta kaldı. Ve Mukaddes Kitabın İbranice Kutsal Yazıları da onlarla birlikte varlığını sürdürdü.
7, 8. Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebilmesi, İsa’nın takipçilerinin zulüm görmeleriyle nasıl tehdit edildi?
7 Mukaddes Kitabın ikinci bölümünü (“Yeni Ahit”) yazan, İsa’nın takipçileri de zulüm gören bir gruptu. Liderleri İsa, adi bir suçlu gibi öldürüldü. Onun ölümünden hemen sonra, Filistin’deki Yahudi otoriteler, onları sindirmeye çalıştı. Hıristiyanlık başka ülkelere de yayıldığında, Yahudiler, onların misyonerlik işini engellemeye çalışıp peşlerini bırakmadılar.—Resullerin İşleri 5:27, 28; 7:58-60; 11:19-21; 13:45; 14:19; 18:5, 6.
8 Neron’un zamanında Roma otoritelerinin başlangıçtaki hoşgörülü tutumu değişti. Tacitus, zevk ve eğlence düşkünü olan bu imparatorun İsa’nın takipçilerine yaptığı ‛şiddetli işkencelerle’ övündü. Onun zamanından itibaren İsa’nın bir takipçisi olmak büyük bir suçtu. M.S. 303’de İmparator Diocletian, doğrudan doğruya Mukaddes Kitaba karşı harekete geçti.2 Hıristiyanlığı yok etme çabasıyla bütün Mukaddes Kitapların yakılmasını emretti.3
9. Yahudileri ve İsa’nın takipçilerini ortadan kaldırma kampanyaları başarıya ulaşsaydı ne olurdu?
9 Bu zulüm ve soykırımı kampanyaları Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebilmesine karşı gerçek bir tehditti. Yahudiler, Filistîlerin ve Moabîlerin yolundan gitselerdi ya da önce Yahudi sonra da Roma otoritelerinin Hıristiyanlığı yok etme çabaları başarıya ulaşsaydı, Mukaddes Kitabı kim yazıp koruyacaktı? Ne mutlu ki, Mukaddes Kitabı koruyanlar—önce Yahudiler sonra da İsa’nın takipçileri—yok edilemediler ve Mukaddes Kitap var olmaya devam etti. Bununla birlikte Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebilmesi konusunda değilse de, en azından doğruluğu konusunda başka bir ciddi tehdit de söz konusuydu.
İçinde Hata Olabilen Kopyalar
10. Mukaddes Kitap başlangıçta nasıl korundu?
10 Yukarıda değindiğimiz, sonraları unutulmuş olan eski eserler, ya taş ya da dayanıklı kil tabletler üzerine oyulmuştu. Mukaddes Kitap ise öyle değildi. O, başlangıçta, çok daha kolay bozulabilen papirüs veya parşömen üzerine yazılmıştı. Bu nedenle asıl yazarların yazdıkları elyazmaları çok uzun bir süre önce kayboldu. Öyle ise Mukaddes Kitap nasıl korundu? Büyük emek harcanarak elle sayısız kopyaları çıkarılmıştı. Matbaanın bulunuşundan önce kitaplar böyle yazılırdı.
11. Elyazmaları elle kopya edildiğinde, hangi kaçınılmaz sonuç ortaya çıkar?
11 Ne var ki, elle kopya çıkarmanın bazı tehlikeleri vardı. Ünlü arkeolog ve British Museum kütüphane müdürü Sir Frederic Kenyon şu açıklamayı yaptı: “Şimdiye kadar insan eli ve beyni, uzun bir yapıtı tümüyle hatasız kopya edebilme yeterliğini gösteremedi . . . . Muhakkak hatalar yapılacaktı.”4 Bir elyazmasının içine bir hata girdiyse, o elyazmasından daha sonra çıkarılan başka kopyalarda da aynı hata tekrarlandı. Uzun bir dönem boyunca birçok kopyalar çıkarıldığından, içine insanlardan kaynaklanan birçok hata girdi.
12, 13. İbranice Kutsal Yazıların metnini koruma sorumluluğunu kimler üstlendi?
12 Mukaddes Kitabın mevcut binlerce kopyası karşısında, bu kopya etme sürecinin kitabın aslını değiştirmediğini nereden biliyoruz? Öyleyse “Eski Ahit” olan İbranice Mukaddes Kitabı ele alalım. M.Ö. altıncı yüzyılın ikinci yarısında Yahudiler Babil’deki sürgünden döndüklerinde, Soferim ya da “yazıcılar” diye tanınan bir grup İbrani bilgin, İbranice Mukaddes Kitap metninin koruyucusu oldu ve hem kişisel hem de aleni olarak yapılan tapınmada kullanılması için o yazıların kopyalarını çıkarma sorumluluğunu yüklendi. Onlar büyük istekle çalışan profesyonel adamlardı ve yaptıkları iş de çok kaliteliydi.
13 Miladi tarihimizin yedinci yüzyılından onuncu yüzyılına kadar Soferim’in mirasçıları Masoretlerdi. İsimleri “gelenek” anlamını taşıyan İbranice bir sözcükten gelir ve aslında onlar da geleneksel İbranice metni koruma görevini üstlenen yazıcılardı. Masoretler çok titiz davranan kimselerdi. Örneğin, bir yazıcının, ana metin olarak doğruluğu tam kanıtlanmış bir kopyayı kullanması şarttı ve belleğinden bir şey yazması yasaktı. Yazmadan önce her harfi kontrol etmek zorundaydı.5 Profesör Norman K. Gottwald şunları bildiriyor: “Görevlerini yerine getirirken onların gösterdiği titizlik, bütün yeni elyazmalarının düzeltmek için okunması ve kusurlu kopyaların derhal atılması talebinden görülür.”6
14. Hangi bulgu sayesinde, Soferim ve Masoretlerden bize aktarılan Mukaddes Kitap metninin doğruluğu saptanabiliyor?
14 Acaba Soferim ve Masoretlerin metni, bize ne oranda doğru aktarıldı? 1947 yılına kadar bu soruyu yanıtlamak zordu, çünkü eksiksiz olarak gelebilmiş eldeki en eski tam İbranice elyazmaları Miladi tarihimizin onuncu yüzyılına aitti. Oysa 1947 yılında Ölü Deniz yöresindeki mağaralarda, İbranice Mukaddes Kitabı oluşturan yazıların bazı kısımlarını da içeren çok eski elyazmalarından parçalar bulundu. Bazı parçalar, Mesih’ten önceki zamana aitti. Bilginler, bize aktarılan metnin doğruluğunu saptamak üzere, bu parçalarla eldeki İbranice elyazmalarını karşılaştırdılar. Bu karşılaştırmanın sonucu acaba neydi?
15. (a) İşaya’nın Ölü Deniz tomarıyla Masoretik metni karşılaştırmanın sonucu ne oldu? (b) Ölü Deniz’de bulunan bazı elyazmalarının metinde biraz değişiklik göstermesinden hangi sonucu çıkarmalıyız? (Dipnota bakın.)
15 Bu, İşaya kitabının tümünü içeren en eski metinlerden biridir. Bu metnin bugün elimizdeki Masoretik Mukaddes Kitaba yakınlığı hayret vericidir. Profesör Millar Burrows bu konuda şunları yazıyor: “[Son zamanda bulunan] Aziz Markos’un İşaya tomarı ile Masoretik metin arasındaki farklılıkların çoğu, kopya etmekten doğan hatalar olarak açıklanabilir. Bunların dışında, Ortaçağ’a ait elyazmalarında bulunan metinle arasında tüm olarak olağanüstü bir uyum görülür. Bu kadar eski bir elyazmasıyla arasındaki uyum, geleneksel metnin de genel olarak doğruluğunu iç rahatlatıcı şekilde kanıtlar.”7 Burrows şunları da ekliyor: “Metnin, bin yıllık bir zaman boyunca bu kadar küçük değişikliklere uğraması şaşılacak bir şeydir.”a
16, 17. (a) Yunanca Kutsal Yazıların doğruluğundan neden emin olabiliriz? (b) Sir Frederic Kenyon, Yunanca Kutsal Yazıların metni hakkında ne söyledi?
16 Mukaddes Kitabın İsa’nın takipçileri tarafından Yunanca yazılan ve Yeni Ahit diye adlandırılan kısmına gelince; onu kopya edenler, iyi eğitilmiş profesyonel Soferim’le karşılaştırıldıklarında, daha çok, yetenekli amatörlere benziyorlardı. Fakat otoritelerin cezalandırma tehdidi altında çalışıp işlerini ciddiye aldılar. Bugün sahip olduğumuz metnin, asıl yazarları tarafından yazılanla esasen aynı olduğuna güvenmek için iki sağlam nedenimiz var. Birincisi, elyazmalarının tarihi ile asıl metinler arasındaki zamanın, Mukaddes Kitabın İbranice kısmına göre çok daha kısa oluşudur. Gerçekten de, Yuhanna İncili’nin bir parçası, Yuhanna’nın onu yazdığı kabul edilen tarihten 50 yıldan az bir süre sonraya, yani ikinci yüzyılın ilk yarısına aittir. İkincisi ise, bugüne kadar korunmuş olan elyazmalarının sayısının, metnin doğruluğunu olağanüstü bir şekilde gösterecek kadar çok oluşudur.
17 Sir Frederic Kenyon, bu konuda şunu söyledi: “Mukaddes Kitap metninin esasen doğrulanmış olduğu bundan daha güçlü biçimde söylenemez. Bu özellikle Yeni Ahit için gerçektir. Yeni Ahit’in elyazmalarının, en eski tercümelerin ve Kilisenin en eski yazarlarının bundan yaptıkları alıntıların sayısı o kadar çoktur ki, bu eski kaynakların birinde, ya da diğerinde, kuşku duyulan her bölümün doğru şeklinin korunmuş olduğu hemen hemen kesindir. Bu, dünyadaki diğer eski kitapların hiçbiri için söylenemez.”10
Kavimler ve Konuştukları Diller
18, 19. Mukaddes Kitap neden yazıldığı orijinal dillerle sınırlı kalmadı?
18 Mukaddes Kitabın yazıldığı orijinal diller de zamanla onun canlı kalması konusunda bir engel oluşturdu. İlk 39 kitabın çoğunlukla yazıldığı dil, İsraillilerin dili olan İbranice idi. Fakat İbranice, hiçbir zaman çok yaygın bir dil olmadı. Mukaddes Kitap bu dilde kalsaydı, Yahudi ulusundan ve onu okuyabilen az sayıdaki yabancıdan başka kimseyi hiçbir zaman etkileyemezdi. M.Ö. üçüncü yüzyılda Mısır’ın İskenderiye kentinde yaşayan İbranilerin yararına, Mukaddes Kitabın İbranice kısmının Yunancaya tercüme edilmesine başlandı. O zamanlar Yunanca uluslararası dildi. Böylece İbranice Mukaddes Kitap kolayca Yahudi olmayanların da eline geçti.
19 Mukaddes Kitabın ikinci kısmının yazılma zamanı geldiğinde, hâlâ geniş çapta Yunanca konuşuluyordu, böylece Mukaddes Kitabın son 27 kitabı bu dilde yazıldı. Fakat herkes Yunancayı anlamıyordu. Böylece kısa zamanda Mukaddes Kitabın hem İbranice hem de Yunanca kısımları Süryanice, Kıptice (eski Mısır’ın dili), Ermenice, Gürcüce, Gotça, Habeşçe gibi eski çağların konuşulan dillerine tercüme edilmeye başlandı. Roma İmparatorluğunun resmi dili Latince idi ve öyle çok Latince tercüme yapıldı ki, bir “yetkili tercüme” yapılması zorunluğu ortaya çıktı. Bu tercüme M.S. 405 yılında tamamlandı ve (“popüler” ya da “ortak mal” anlamına gelen) Vulgate adıyla tanındı.
20, 21. Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebilmesine hangi şeyler engel olmaya çalıştı ve neden bunların üstesinden gelindi?
20 Böylece birçok engele rağmen Mukaddes Kitap, Miladi tarihimizin ilk yüzyıllarına kadar varlığını sürdürdü. Onu yazanlar hor görüldüler ve zulüm gören azınlıklar olarak düşman bir dünyada zor bir yaşam sürdürdüler. Kitabın içeriği, kopya etme sürecinde kolaylıkla kötü şekilde çarpıtılabilirdi, fakat böyle olmadı. Ayrıca sadece belirli dilleri konuşan insanların elinde kalma tehlikesinden de kurtuldu.
21 Mukaddes Kitabın varlığını sürdürebilmesi neden bu kadar zor oldu? Bunu, Mukaddes Kitap yanıtlıyor: “Bütün dünya şerirdedir (kötü olanın kudretindedir).” (I. Yuhanna 5:19) Bu açıdan, dünyanın hakikatin yayılmasına karşı koymasını beklemeliyiz ve böyle de oldu. Öyle ise, aynı zorluklarla karşılaşmamış olan birçok yazılı eser unutulduğu halde, Mukaddes Kitap neden varlığını sürdürebildi? Mukaddes Kitap bunu da yanıtlıyor: “Rabbin sözü ebediyen durur.” (I. Petrus 1:25) Mukaddes Kitap gerçekten Tanrı’nın Sözüyse, insan gücü onu asla yok edemez. Ve 20. yüzyıla dek bu görüldü.
22. Miladi tarihimizin dördüncü yüzyılının başında hangi değişiklik oldu?
22 Bununla birlikte, Miladi tarihimizin dördüncü yüzyılında, Mukaddes Kitaba yeni saldırıların yapılmasıyla sonuçlanan ve Avrupa tarihinin akışını derinden etkileyen bir şey oldu. Diocletian’ın Mukaddes Kitabın tüm kopyalarını yok etmeye çalışmasından sadece on yıl sonra, imparatorluğun politikası değişti ve “Hıristiyanlık” yasallaştı. On iki yıl sonra, M.S. 325’de bir Roma imparatoru “Hıristiyan” İznik Konseyi’ne başkanlık etti. Acaba yararlı gibi görünen bu gelişme neden Mukaddes Kitap için bir tehlike idi? Bunun yanıtını gelecek bölümde göreceğiz.
[Dipnotlar]
a Ölü Deniz yöresinde bulunan elyazmalarının tümü, bize aktarılan Mukaddes Kitap metniyle bu denli uyuşmadı. Bazıları, metinde oldukça fazla değişiklikler içermekteydi. Bununla birlikte, bu değişikliklerin varlığından, metnin esas anlamının çarpıtıldığı sonucu çıkarılamaz. Catholic University of America’dan Patrick W. Skehan’a göre, bunların çoğunun, Mukaddes Kitap metninin “kendi mantık bütünlüğüne dayanılarak yeniden işlendiğini gösterir; sonuçta, biçimsel olarak şekli genişletilmiş, fakat esası aynı kalmıştır . . . . Temel tutum, kutsal sayılan bir metne içten duyulan bir saygıdır. Bu (bizim sözlerimizle) metni aktarırken, Mukaddes Kitabı yine Mukaddes Kitapla açıklama tutumudur.”8
Başka bir yorumcu ise şunları ekliyor: “Bütün belirsizliklere rağmen, büyük gerçek, bugün elimizde bulunan metnin, bazıları hemen hemen üç bin yıl önce yaşamış olan yazarlarının adeta asıl sözlerini içerdiğidir ve metinde Eski Ahit’in bize ulaştırdığı mesajın doğruluğunun bozulduğundan ciddi biçimde kuşkulanmamız için hiçbir gerekçe yoktur.”9
[Sayfa 19’daki çerçeve]
Mukaddes Kitabın İyice Doğrulanmış Metni
Mukaddes Kitap metninin doğruluğunun ne denli iyi kanıtlandığını anlamak için, onu sadece antik çağdan bize gelen başka yazılı eserlerle, Yunan ve Roma klasikleriyle karşılaştırmak yeterlidir. Aslında bu eserlerin çoğu İbranice Kutsal Yazılar tamamlandıktan sonra yazıldı. Yunanlılara ve Romalılara karşı soykırımı girişimlerinde bulunulduğuna ilişkin de hiçbir kayıt yoktur ve onların edebi eserleri zulüm karşısında korunmadılar. Şimdi Profesör F. F. Bruce’un bu konudaki yorumuna dikkat edin:
“Sezar’ın Galya Savaşı hakkındaki (M.Ö. 58-50 yılları arasında yapıldı) elyazmalarından birkaçı kaybolmamıştır, fakat bunlardan sadece dokuz-on tanesi iyi durumdadır ve en eskisi Sezar’ın günlerinden 900 yıl sonraya aittir.
“Livius’un Roma tarihini anlatan 142 kitabından (M.Ö. 59-M.S. 17) geriye sadece 35’i kalmıştır; bunları, biraz önem taşıyan ve sayıları yirmiden fazla olmayan elyazmasından tanıyoruz. Onlardan III—VI. Kitapların parçalarını içeren sadece biri, dördüncü yüzyıldan kalmıştır.
“Tacitus’un on dört kitaplık Tarih eserinden (M.S. 100 civarı) sadece dördü tam, biri de yarım olarak geriye kalmıştır; onun on altı kitaplık Vakayiname’sinden on tanesi tam olarak, ikisi ise parçalar halinde kalmıştır. Onun iki büyük tarihsel eserinden bu kaybolmayan bölümlerin metni tamamıyla iki elyazmasına dayanır, bunlardan biri dokuzuncu diğeri ise on birinci yüzyıla aittir. . . .
“Thukydides’in Tarihi’ni (M.Ö. 460-400 civarı) en eskisi M.S. 900 yıllarına ait olan sekiz elyazması ile Hıristiyan çağının başlarına ait birkaç papirüs parçasından tanıyoruz.
“Aynı durum Herodot’un Tarihi (M.Ö. 488-428 civarı) için de geçerlidir. Yine de hiçbir klasik bilgin, onların eserlerinin bize yarayan en eski elyazmalarının, orijinallerinden 1.300’den fazla yıl sonraya ait olması nedeniyle, Herodot ve Thukydides’in doğruluğunun kuşkulu olduğu konusundaki bir tartışmayı dinlemeyecektir.”—The Books and the Parchments (Kitaplar ve Parşömenler) sayfa 180.
Bunu, Mukaddes Kitabın çeşitli kısımlarının binlerce elyazmasının bulunduğu gerçeğiyle karşılaştırın. Ve Yunanca Kutsal Yazıların bazı elyazmaları orijinal kitapların yazılmasından yüzyıldan az bir süre sonraya aittir.
[Sayfa 13’teki resim]
İbraniler, kuvvetli uluslar tarafından sürekli tehdit edilen küçük bir kavimdi. Bu antik kabartmada, Asurluların sürgüne götürdüğü bazı İbraniler görülüyor
[Sayfa 14’teki resim]
Matbaanın bulunuşundan önce Kutsal Yazılar elle kopya ediliyordu
[Sayfa 16’daki resim]
Neron, İsa’nın takipçisi olmayı, cezası ölüm olan bir suç olarak kabul etti
[Sayfa 21’deki resim]
İşaya’nın Ölü Deniz tomarının incelenmesi, bu kitabın 1.000 yıllık bir süre boyunca gerçekte değişmeden kaldığını gösterdi
[Sayfa 23’teki resim]
İmparator Diocletian Mukaddes Kitabı yok etme çabalarında başarılı olamadı