Canın Ölümsüzlüğü Öğretinin Doğuşu
“Psişik yaşama ilişkin hiçbir konu, insanın zihnini ölümden sonraki durumu kadar meşgul etmemiştir.”—“ENCYCLOPÆDIA OF RELIGION AND ETHICS.”
1-3. Sokrates ve Platon canın ölmezliği düşüncesini nasıl geliştirdiler?
YETMİŞ yaşındaki bir bilgin ve öğretmen, öğrettikleriyle genç zihinleri saptırmakla ve dinsizlikle suçlandı. Duruşma sırasında çok parlak bir savunma sergilemesine karşın, önyargılı jüri kendisini suçlu bulup ölüme mahkûm etti. İdamına yalnızca birkaç saat kalmışken, bu yaşlı öğretmen etrafına toplanan öğrencilerine canın ölümsüz olduğunu ve ölümden korkulmaması gerektiğini kanıtlamak üzere bir dizi neden gösterdi.
2 Mahkûm edilen adam, MÖ beşinci yüzyılda yaşamış ünlü Yunanlı filozof Sokrates’ten başkası değildi. Öğrencisi Platon bu olayları Apologia Sokratous (Sokrates’in Müdafaası, 1942/ Sokrates’in Savunması, 1973) ve Phaidon (Phaidon, 1943, 1989) adlı denemelerinde kaydetmiştir. Sokrates ve Platon canın ölmezliği düşüncesini geliştiren ilk kişiler arasında sayılır. Fakat bu öğretinin yaratıcıları onlar değildir.
3 Göreceğimiz gibi, insanın ölümsüzlüğü düşüncesinin kökleri çok daha eski devirlere kadar uzanır. Ancak Sokrates ve Platon, bu kavramı geliştirip felsefi bir öğretiye dönüştürmüş, böylece kendi günlerinde ve sonraki dönemlerde yaşayan kültürlü sınıflar açısından daha çekici kılmışlardır.
Pythagoras’tan Piramitlere
4. Sokrates’ten önce, Öteki Dünya hakkındaki Yunan görüşleri neydi?
4 Sokrates ve Platon’dan önceki Yunanlılar da canın ya da ruhun ölümden sonra yaşadığına inanıyorlardı. MÖ altıncı yüzyılda yaşamış ünlü Yunanlı matematikçi Pythagoras, canın ölümsüz olduğuna ve bedenden bedene göçe tabi olduğuna inanıyordu. Ondan önce, bilinen Yunanlı filozofların en eskisi olarak görülen Miletoslu Thales, ölümsüz bir canın yalnızca insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde değil, demiri hareket ettirebildiğine göre mıknatıs gibi nesnelerde de bulunduğunu düşündü. Eski Yunanlılar ölülerin canlarının, kayıkla Styks ırmağından geçirilerek yeraltı dünyası denen uçsuz bucaksız bir diyara götürüldüklerini ileri sürerlerdi. Orada yargıçlar, bu canların ya yüksek duvarlarla çevrili bir zindanda işkenceye ya da Elysion’da mutluluğa gitmelerine karar verirlerdi.
5, 6. Perslerin cana bakışı nasıldı?
5 MÖ yedinci yüzyılda, İran’da, (Persis) Zerdüşt adlı bir peygamber çıktı. Kendisi daha sonra Zerdüşt dini ya da Zerdüştçülük olarak bilinmeye başlanan bir tapınma biçimi kurdu. Zerdüştçülük, Yunanistan’ın büyük bir güç haline gelmesinden önce dünya sahnesine egemen olmuş Pers İmparatorluğunun diniydi. Zerdüşt kutsal metinleri şöyle der: “Ölümsüzlük içinde Adil kişinin canı hep Sevinçli olacak, fakat Yalancının canı muhakkak işkence görecek. Ve Ahura Mazda [anlamı “bilge tanrı”] bu Kanunları Kendi egemen yetkesiyle takdir eylemiştir.”
6 Canın ölümsüzlüğü öğretisi, Zerdüştçülük öncesi dönemde de İran dininin bir parçasıydı. Örneğin İran’daki eski kabileler, ölmüşlerin canlarına ilgi göstererek yeraltı dünyasında kullanmaları için onlara yiyecek ve giysiler sunarlardı.
7, 8. Eski Mısırlıların beden ölürken canın hayatta kaldığına ilişkin inancı neydi?
7 Ölüm sonrası yaşama inanç, Mısır dininin de özünü oluşturuyordu. Mısırlılar ölmüş bir kişinin canının, yeraltı dünyasının baştanrısı Osiris tarafından yargılandığına inanırlardı. Örneğin, MÖ 14. yüzyıldan kaldığı öne sürülen bir papirüs belge, ölüler tanrısı Anubis’i kâtip Hunefer’in canını Osiris’in huzuruna götürürken gösteriyor. Bir terazinin bir tarafında kâtibin vicdanını temsil eden yüreği, diğer tarafında hakikat ve adalet tanrıçasının başında taşıdığı bir tüy bulunmaktadır. Bir başka tanrı olan Tot, sonuçları kaydetmektedir. Hunefer’in yüreği suçlarla ağırlaşmış olmadığından tüyden hafif geliyor ve kendisinin Osiris’in ülkesine girip ölümsüzlüğü almasına izin veriliyor. Bu papirüste, yüreğin sınavdan geçememesi durumunda, öleni yutmak üzere terazinin yanı başında bekleyen ucube bir dişi yaratık da görülmektedir. Mısırlılar canın hayatta kalmasının bedenin iyi korunmasına bağlı olduğunu düşündüklerinden, ölülerini mumyaladılar ve firavunlarının bedenlerini muazzam piramitler içinde sakladılar.
8 Şu halde, çeşitli eski uygarlıklarda tek bir ortak öğreti görülmektedir: canın ölümsüzlüğü. Acaba onlar bu öğretiyi aynı kaynaktan mı aldılar?
Başlangıç Noktası
9. Eski dünyanın Mısır, Pers ve Yunan uygarlıklarını etkileyen din hangisiydi?
9 The Religion of Babylonia and Assyria adlı kitap, “eski dünyada Mısır, Pers ve Yunan uygarlıkları, Babil dininin etkisini hissetmişlerdir” diyor. Bu kitap açıklamasına şöyle devam ediyor: “Tel el-Amarna tabletlerinin ortaya koyduğu gibi, Mısır ve Babil arasındaki ilk temas açısından bakıldığında, Babil görüş ve âdetlerinin Mısır kültlerine sızmasına yol açacak fırsatlar muhakkak bol bol vardı. Persis’te Mitra kültü, Babil’e özgü kavramların açık etkisini ortaya koyar . . . . Sami öğelerinin eski Yunan mitolojisine ve de Yunan kültlerine yoğun biçimde karışmış olduğu, bilim adamlarınca daha fazla yorum gerektirmeyecek ölçüde genel bir kabul görmüştür. Bu Sami öğeleri büyük ölçüde, daha belirgin olarak Babil’e aittir.”a
10, 11. Ölüm sonrası yaşamla ilgili Babil görüşü neydi?
10 Peki ama, ölümden sonra olanlara ilişkin Babil görüşü, Mısırlıların, Perslerin ve Yunanlıların görüşlerinden bir hayli farklı değil mi? Örneğin, bir Babil eseri olan Gılgamış Destanı’nı ele alalım. Bu destanın yaşlı kahramanı, ölümün kendisine musallat olduğu Gılgamış, ölümsüzlüğü aramaya koyulur, fakat bulamaz. Yolculuğu sırasında karşısına çıkan bir şarap bakiresi, onu, aradığı bitimsiz yaşamı bulamayacağından şu anki yaşamın tadını çıkarmaya teşvik eder. Destanın tümünde, ölümün kaçınılmaz ve ölümsüzlük umudunun bir yanılsama olduğu mesajı vardır. Bu, Babillilerde Öteki Dünya inancının olmadığını mı gösterir?
11 ABD, Pennsylvania Üniversitesinden Profesör Morris Jastrow Jr., şöyle yazıyor: “[Babil’de] ne halk ne de dinsel önderler bir zamanlar var olmuş bir şeyin tümüyle yok olma olasılığıyla yüz yüze gelmeye cesaret edebilirdi. [Onlar açısından] ölüm, bir başka tür yaşama geçiş yoluydu ve ölümsüzlük yalnızca ölümden kaçışın olanaksızlığını vurgulamak için inkâr edilirdi.” Evet, bir tür yaşamın, bir biçimde ölümden sonra devam ettiğine Babilliler de inandılar. Ölüye Öteki Dünyada yararlı olacağını düşündükleri eşyaları onunla birlikte gömmeleri bunun bir ifadesiydi.
12-14. (a) Tufandan sonra canın ölümsüzlüğü öğretisi nerede doğdu? (b) Bu doktrin tüm yeryüzüne nasıl yayıldı?
12 Canın ölümsüzlüğü öğretisinin eski Babil’e dek uzandığı açıktır. Doğru bir tarih kaydı sunma özelliğini taşıyan Mukaddes Kitaba göre, Babil kenti Nuh’un torununun oğullarından Nimrod tarafından kurulmuştu.b Nuh’un zamanında yaşanan küresel Tufandan sonra, yalnızca tek dil, tek din vardı. Nimrod, kenti kurup orada bir kule yaptırarak başka bir din oluşturdu. Mukaddes Kitap kaydına göre, Babil’de dillerin karıştırılmasından sonra, başarısızlığa uğrayan bu kule inşaatçıları dağıldılar ve beraberlerinde dinlerini de götürerek yeni başlangıçlar yaptılar. (Tekvin 10:6-10; 11:4-9) Böylece Babil’in dinsel öğretileri yeryüzünün dört bir yanına yayıldı.
13 Geleneksel görüşe göre, Nimrod bir şiddet eylemi sonucunda ölmüştür. Ölümünden sonra Babillilerin, kentlerinin kurucusu, yapıcısı ve ilk kralı olarak ona çok saygın bir konum atfetme eğilimine kapılmalarını beklemek makuldü. Tanrı Marduk (Merodak) Babil’in kurucusu sayıldığından, bazı bilginler, Marduk’un tanrılaştırılmış Nimrod’u temsil ettiğini ileri sürmüşlerdir. Eğer bu doğruysa, kişinin ölümden sonra hayatta kalan bir cana ya da ruha sahip olduğu düşüncesi, en azından Nimrod’un öldüğü sırada yaygın çapta kabul görmüş olmalıdır. Her ne olursa olsun, tarih sayfaları canın ölümsüzlüğü öğretisinin Tufan’dan sonra Babil’de doğduğunu ortaya koyar.
14 Ancak bu öğreti acaba zamanımızda dinlerin büyük bir bölümünün belli başlı öğretisi durumuna nasıl geldi? Gelecek bölümde bu öğretinin Doğu dinlerine girişi ele alınacak.
[Dipnotlar]
a Tel el-Amarna, MÖ 14. yüzyılda kurulduğu ileri sürülen Mısır kenti Ahetaton’un kalıntılarının bulunduğu yerdir.
b Kule Kitapları tarafından yayımlanan, Mukaddes Kitap—İnsanın mı, Yoksa Tanrı’nın mı Sözü? adlı kitabın 37-54. sayfalarına bakın.
[Sayfa 6’daki resimler]
Mısırlıların yeraltı dünyasındaki canlar hakkında görüşü
[Sayfa 7’deki resim]
Sokrates canın ölümsüz olduğunu iddia etti