Ölümden Sonra Yaşam Hakkında İnsanlar Neye İnanıyor?
“İnsan ölürse dirilir mi?”—EYUB 14:14.
1, 2. Sevdikleri birinin ölümü karşısında birçok kişi nasıl teselli arıyor?
NEW YORK’TA cenaze hazırlıklarının yapıldığı bir yerde, dost ve akrabalar genç yaşta kanserden yaşamını yitirmiş, 17 yaşındaki delikanlının açık tabutunun önünden sessizce geçiyorlar. Yüreği yaralı anne, gözyaşları içinde durmadan şunları tekrarlıyor: “Tommy şimdi daha mutlu. Tanrı Tommy’nin gökte yanında olmasını istedi.” Bir zamanlar kendisine öğretilen inanç buydu.
2 Oradan 11.000 kilometre kadar uzakta, Hindistan’ın Camnagar kentinde, üç oğuldan en büyüğü, ölmüş babasının cenaze odunlarını tutuşturuyor. Ateşin çatırtılarına Sanskritçe mantra’lar okuyan Brahman rahibinin sesi karışıyor: “Hiç ölmeyecek can hep çalışıp dursun, ki mutlak gerçekle bütünleşmeye koşsun.”
3. İnsanlar çağlar boyunca hangi sorular üzerinde kafa yordu?
3 Ölüm gerçeği her yanımızı sarmıştır. (Romalılar 5:12) Ölümün her şeyin sonu olup olmadığını merak etmemiz gayet doğaldır. Eski devirde Yehova Tanrı’nın sadık bir hizmetçisi olan Eyub, bitkilerin doğal çevrimi üzerinde düşünerek şunları söyledi: “Bir ağaç için ümit vardır, kesilse yine sürer, ve onun filizleri eksik olmaz.” Öyleyse insanlar için ne denebilir? Eyub şöyle sordu: “İnsan ölürse dirilir mi?” (Eyub 14:7, 14) Çağlar boyu, her toplumdan insan şu sorular üzerinde kafa yormuştur: Ölümden sonra yaşam var mı? Varsa, bu nasıl bir yaşamdır? Sonuç olarak, insanlar neye inanıyor ve neden?
Aynı Tema, Birçok Cevap
4. Ölümden sonra yaşam konusunda farklı dinden insanlar neye inanıyor?
4 Hıristiyan âleminden birçok kişi, insanların öldükten sonra cennete ya da cehenneme gittiğine inanır. Öte yandan Hindular ruhgöçüne inanır. İslam inanışına göre de, ölümden sonra bir hüküm günü olacak ve Allah her bireyin yaşam tarzını değerlendirip onu cennete ya da cehennem ateşine gönderecek. Bazı ülkelerde, ölülerle ilgili inanışlar, yerel âdetlerle Hıristiyan âleminin öğretilerinin tuhaf bir karışımından oluşur. Örneğin, Sri Lanka’da hem Budacılar hem de Katolikler, bir evde ölü varsa kapıları ve pencereleri ardına kadar açık bırakır ve tabutu ölünün ayakları giriş kapısına bakacak şekilde yerleştirirler. Bu yapılanların, ölünün ruhunun ya da canının çıkışını kolaylaştırdığına inanırlar. Bir kişi öldüğünde, kimse aynaya bakıp ölünün ruhunu görmesin diye aynaları örtmek Batı Afrika’da yaşayan birçok Katolik ve Protestan arasında âdettir. Bundan 40 gün sonra, ailesi ve dostları canın göğe çıkışını kutlarlar.
5. Çoğu dinin görüş birliğinde olduğu temel bir inanış hangisidir?
5 Tüm bu farklılıklara karşın, dinlerin çoğunun en azından bir noktada birleştiği görülüyor. Onların inanışına göre, insanın içinde can, ruh ya da hayalet denen ölümsüz bir şey vardır ve beden öldükten sonra da yaşamaya devam etmektedir. Hıristiyan âleminin yüzlerce din ve mezhebinin neredeyse tümü, canın ya da ruhun ölümsüzlüğü inancını savunmaktadır. Bu inanç, Yahudiliğin de resmi bir doktrinidir. Canın ölümsüzlüğü düşüncesi, Hinduizmin ruhgöçü öğretisinin de temelini oluşturmaktadır. İslam inanışına göre de, beden öldükten sonra can yaşamaya devam etmektedir. Avustralya yerlileri, Afrika animistleri, Şinto dininden olanlar ve Budacılar da, aynı temanın çeşitlemelerini öğretmektedirler.
6. Bazı bilginler canın ölümsüz olduğu görüşü hakkında ne düşünüyor?
6 Öte yandan, bilinçli yaşamın ölümle sona erdiğine inananlar da var. Onlara göre duygusal ve zihinsel yaşamın, kişiden ayrı ve beden öldükten sonra bilinçli varlığını sürdüren gölgemsi bir canda devam ettiği düşüncesi mantıkdışıdır. 20. yüzyılda yaşamış İspanyol bilgin Miguel de Unamuno şöyle yazmıştır: “Canın ölümsüzlüğüne inanmak aslında canın ölümsüz olmasını istemektir; fakat, bu istek öylesine güçlü olur ki, mantığı ezip geçer.” Benzer şekilde düşünen kişiler arasında tanınmış eski filozoflardan Aristoteles ve Epikuros, hekim Hippokrates, İskoç filozof David Hume, Arap bilgin İbn Rüşd ve bağımsız Hindistan’ın ilk başkanı Nehru Cavaharlal gibi çeşitli isimler bulunur.
7. Canın ölümsüzlüğü inancı hakkında hangi önemli sorular şimdi ele alınmalıdır?
7 Böyle çelişkili fikir ve inançlar karşısında şunu sormalıyız: Bizim gerçekten ölümsüz bir canımız var mı? Can aslında ölümsüz değilse, böyle asılsız bir öğreti nasıl oldu da günümüz dinlerinin büyük bölümünün ayrılmaz bir parçası haline geldi? Bu düşünce nereden kaynaklandı? Bu sorulara gerçeğe uygun ve doyurucu cevaplar bulmamız zorunludur, çünkü geleceğimiz buna bağlıdır. (I. Korintoslular 15:19) Fakat önce, canın ölümsüzlüğü öğretisinin nasıl oluştuğunu inceleyelim.
Öğretinin Doğuşu
8. Sokrates ve Platon, canın ölümsüz olduğu düşüncesini geliştirmekte hangi rolü oynadı?
8 MÖ beşinci yüzyılda yaşamış Yunan filozofları Sokrates ve Platon, canın ölümsüz olduğu inancını geliştiren ilk kişiler arasında sayılırlar. Ancak bu düşüncenin yaratıcıları onlar değildir. Onlar daha çok, bu kavramı geliştirip felsefi bir öğretiye dönüştürmüş, böylece kendi günlerinde ve sonraki dönemlerde yaşayan kültürlü sınıflar açısından daha çekici kılmışlardır. Aslında, onlardan önce yaşamış Eski Pers’in Zerdüştçüleri ve Mısırlılar da canın ölümsüzlüğüne inanıyordu. Öyleyse şu soru ortaya çıkıyor: Bu öğretinin kaynağı neresi?
9. Eski Mısır, Pers ve Yunan kültürlerinin etkilendikleri ortak bir kaynak neydi?
9 The Religion of Babylonia and Assyria adlı kitaba göre, “eski dünyada Mısır, Pers ve Yunan uygarlıkları Babil dininin etkisini hissetmişlerdir.” Bu kitap açıklamasına devam ederek Mısır’ın dinsel inancıyla ilgili şunları söylüyor: “Tel el-Amarna tabletlerinin ortaya koyduğu gibi, Mısır ve Babil arasındaki ilk temas açısından bakıldığında, Babil görüş ve âdetlerinin Mısır kültlerine sızmasına yol açacak fırsatlar muhakkak bol bol vardı.”a Eski Pers ve Yunan kültürleri hakkında da hemen hemen aynı şeyler söylenebilir.
10. Ölümden sonra yaşam hakkında Babil inancı neydi?
10 Peki, eski Babilliler canın ölümsüzlüğüne inanıyor muydu? Bu konuda, ABD Pennsylvania Üniversitesinden Profesör Morris Jastrow Jr. şöyle yazıyor: “[Babil’de] halk ve dinsel önderler bir zamanlar var olmuş bir şeyin tümüyle yok olma olasılığıyla yüz yüze gelmeye asla cesaret edemezdi. [Onlar açısından] ölüm, başka bir tür yaşama geçiş yoluydu ve ölümsüzlükten [şimdiki yaşamda] yoksun olmak yalnızca, varoluşumuzda ölümle gelen değişiklikten kaçışın olanaksızlığını kesinleştiriyordu.” Evet, Babilliler, bir tür yaşamın, bir biçimde ölümden sonra devam ettiğine inandılar. Ölüye Öteki Dünyada yararlı olacağını düşündükleri eşyaları onunla birlikte gömmeleri bunun bir ifadesiydi.
11, 12. Tufandan sonra canın ölümsüzlüğü öğretisi nerede doğdu?
11 Canın ölümsüzlüğü öğretisinin eski Babil’e dek uzandığı açıktır. Bu önemli mi? Gerçekten de önemli, çünkü Mukaddes Kitaba göre, Babil kenti Nuh’un torununun oğullarından Nimrod tarafından kurulmuştu. Nuh’un zamanında yaşanan küresel Tufandan sonra bütün insanların tek dili ve tek dini vardı. Nimrod ‘Yehova’ya muhalif’ olmakla kalmadı, o ve takipçileri kendilerine “bir nam” yapmak istediler. Bu nedenle Nimrod, kenti kurup orada bir kule yaptırarak farklı bir din oluşturdu.—Tekvin 10:1, 6, 8-10; 11:1-4.
12 Geleneksel görüşe göre, Nimrod bir şiddet eylemi sonucu ölmüştür. Ölümünden sonra Babillilerin, kentlerinin kurucusu, yapıcısı ve ilk kralı olarak onu yüceltmek istemesi makul sayılabilir. Tanrı Marduk (Merodak) Babil’in kurucusu sayıldığından ve ondan sonra birkaç Babil kralının ismi verildiğinden, bazı bilginler, Marduk’un tanrılaştırılmış Nimrod’u temsil ettiğini ileri sürmüşlerdir. (II. Kırallar 25:27; İşaya 39:1; Yeremya 50:2) Bu doğruysa, kişinin ölümden sonra hayatta kalan bir cana ya da ruha sahip olduğu düşüncesi, en azından Nimrod’un öldüğü sırada yaygın çapta kabul görmüş olmalıdır. Her ne olursa olsun, tarih sayfaları canın ölümsüzlüğü öğretisinin Tufan’dan sonra Babil’de doğduğunu ortaya koyar.
13. Ölümsüz can öğretisi tüm yeryüzüne nasıl yayıldı ve bunun sonucu ne oldu?
13 Mukaddes Kitap daha sonra Tanrı’nın Babil’de kule inşa edenlerin dilini karıştırarak, işlerine son verdiğini gösterir. Artık birbiriyle iletişim kuramayan bu kişiler projelerini bıraktılar ve “bütün yeryüzü üzerine oradan” dağıldılar. (Tekvin 11:5-9) Kule yapmak isteyen bu kişilerin konuşmaları değiştiyse de, düşünce ve inançlarının değişmediğini aklımızda tutmalıyız. Sonuç olarak onlar nereye gittilerse, dinsel inançlarını da yanlarında götürdüler. Bu şekilde, canın ölümsüzlüğü de içinde olmak üzere Babil kökenli dinsel öğretiler yeryüzünün dört bir yanına yayıldı ve dünyanın büyük dinlerinin temelini oluşturdu. Mukaddes Kitapta yerinde olarak “Büyük Babil, dünyanın fahişelerinin ve çirkinliklerinin anası” olarak tanıtılan sahte dinin dünya imparatorluğu böylece kurulmuş oldu.—Vahiy 17:5.
Sahte Dinin Dünya İmparatorluğu Doğuya Doğru Yayılıyor
14. Babil’in dinsel inançları Hindistan yarımadasına nasıl yayıldı?
14 Bazı tarihçiler 3.500 yıldan uzun bir süre önce gerçekleşen bir göç sonucu kuzey batı yönünden açık tenli Âri ırktan insanların İndus Vadisine geldiğini ve şimdi özellikle Pakistan ve Hindistan yöresinde yerleşmiş olduklarını söyler. Buradan Ganj Nehri çevresindeki ovalara ve tüm Hindistan’a dağıldılar. Bazı uzmanlar bu göçmenlerin dinsel inançlarının eski İran ve Babil öğretilerine dayandığını söyler. Bu dinsel düşünceler daha sonra Hinduizmin temel inançları haline geldi.
15. Ölümsüz can düşüncesi günümüz Hinduizmini nasıl etkiledi?
15 Hindistan’da, canın ölümsüzlüğü düşüncesi, ruhgöçü doktrini şeklinde biçimlenmiştir. İnsanlar arasındaki kötülük ve acı ile ilgili evrensel sorunla boğuşan Hindu bilgeler, bir neden-sonuç yasası olan Karman öğretisinde karar kıldılar. Bu yasayı canın ölümsüzlüğü inancıyla birleştirerek, bir yaşamdaki erdemlerin ve kusurların gelecek yaşamda cezalandırılması ya da ödüllendirilmesine dayanan ruhgöçü öğretisine ulaştılar. Buna iman edenlerin hedefi moksha’ya ulaşmak, yani yeniden doğuş çevriminden kurtulup mutlak gerçek denen şeyle, Nirvana’yla bütünleşmektir. Yüzyıllar boyu, Hinduizm yayıldıkça, bu öğreti de yayıldı. Böylece bu öğreti günümüzde Hinduizmin temel direği oldu.
16. Öteki Dünya inanışı Doğu Asya nüfusunun büyük bölümünün dinsel inanç ve uygulamalarına nasıl hâkim oldu?
16 Hinduizmden, Budacılık, Caynacılık ve Sih dini gibi başka inançlar da türemiştir. Ruhgöçü inancı bu dinlerde de vardır. Ayrıca Budacılık Doğu Asya’nın büyük bölümüne Çin, Kore, Japonya ve başka yerlere yayıldıkça, bu inanç tüm bölgenin dinini ve kültürünü derinden etkilemiştir. Sonuç olarak Budacılığa, ruhçuluğa ve atalara tapınmaya ait unsurlardan oluşan bir inançlar karışımını yansıtan dinler ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında en etkili olanlar Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Şinto dinidir. Böylece, yaşamın beden öldükten sonra da devam ettiği inancı, dünyanın bu bölgesindeki insanların büyük bir kısmının dinsel inanç ve uygulamalarına hâkim olmaya başladı.
Yahudi, Hıristiyan ve İslam Âlemi İçin Ne Denebilir?
17. Eski Yahudiler ölümden sonra yaşam hakkında neye inanıyordu?
17 Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinini benimseyen insanlar, ölümden sonraki yaşam hakkında neye inanıyor? Bu dinler arasında en eski olanı Yahudiliktir. Kökleri Sokrates ve Platon’un canın ölümsüzlüğü kuramını biçimlendirmesinden çok daha eskilere, 4000 yıl kadar önce yaşamış İbrahim’e dek uzanır. Eski Yahudiler insanın yapısal olarak ölümsüz olduğuna değil, ölülerin diriltileceğine inanıyorlardı. (Matta 22:31, 32; İbraniler 11:19) Öyleyse, nasıl oldu da canın ölümsüzlüğü doktrini Yahudiliğe girdi? Yanıtı tarih veriyor.
18, 19. Canın ölümsüzlüğü doktrini Yahudiliğe nasıl girdi?
18 MÖ 332’de Büyük İskender Yeruşalim de dahil olmak üzere, Ortadoğu’yu fethetti. İskender’in ardılları Helenleştirme programını sürdürürken, iki kültürün, yani Yunan ve Yahudi kültürlerinin kaynaşması gerçekleşti. Zamanla Yahudiler Yunan düşüncesini daha yakından tanıdı, hatta bazıları filozof oldu.
19 MS ilk yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli Philon bu Yahudi filozoflardan biriydi. O, Platon’a hayranlık duydu ve Yahudiliği Yunan felsefesine özgü terimlerle açıklamaya çalışarak daha sonraki Yahudi düşünürler için yol hazırlamış oldu. Hahamların sözlü kanun hakkındaki yazılı yorumlarından oluşan Talmud da Yunan düşüncesinden etkilenmiştir. Encyclopaedia Judaica “Talmud’un hahamları, canın ölümden sonra sürekli var olduğuna inandılar” diyor. Daha sonraki dönemde Yahudi mistik edebiyatının bir kısmı olan Kabala’da ruhgöçü bile öğretildi. Öyleyse, canın ölümsüzlüğü düşüncesi Yahudiliğe, Yunan felsefesi yoluyla dolaylı olarak girmiştir. Peki, bu öğretinin Hıristiyan âlemine girişi hakkında ne söylenebilir?
20, 21. (a) İlk Hıristiyanların, Platon ya da Yunan felsefesiyle ilgili görüşü neydi? (b) Platon’un görüşlerinin Hıristiyan öğretileriyle kaynaştırılmasına yol açan neydi?
20 Gerçek Hıristiyanlık, İsa Mesih’le başladı. İsa’yla ilgili olarak, daha önce adı geçen Miguel de Unamuno şöyle yazdı: “O [Yunan] Platoncu üslubuna uygun olarak canın ölümsüzlüğüne değil, Yahudi üslubuna uygun olarak, bedenin diriltilmesine inanıyordu.” Kendisi şu sonuca vardı: “Canın ölümsüzlüğü . . . . bir pagan felsefi dogmasıdır.” Bunu göz önüne alarak, resul Pavlus’un İsa’nın ilk yüzyıldaki takipçilerini “Mesihe göre değil, insanların ananesine, dünyanın iptidaîliğine göre, felsefe ve boş hile ile kimse sizi yağma etmesin” diye neden ısrarla uyardığını anlayabiliyoruz.—Koloseliler 2:8.
21 Fakat bu “pagan felsefi dogması” Hıristiyanlığa ne zaman ve nasıl sızdı? The New Encyclopædia Britannica şöyle açıklıyor: “Belli bir Yunan felsefesi eğitimi almış Hıristiyanlar, MS 2. yüzyılın ortalarından itibaren, hem kendilerini entelektüel açıdan tatmin etmek, hem de bazı eğitimli paganları kendi dinlerine çevirmek için, inançlarını bu felsefenin terimleriyle ifade etme gereği duymaya başladılar. Onlara en iyi uyan felsefe Platonculuktu.” Hıristiyan âleminin doktrinleri üzerinde büyük etkisi olmuş bu ilk filozoflardan ikisi, İskenderiyeli Origenes ve Hippolu Augustinus’tu. Her ikisi de Platon’un düşüncelerinden çok etkilenmiş ve bu düşüncelerin Hıristiyan öğretileriyle kaynaşmasına aracı olmuşlardır.
22. Canın ya da ruhun ölümsüzlüğü öğretisinin İslam dininde yer alması nasıl gerçekleşti?
22 Canın ölümsüzlüğü düşüncesinin Yahudi ve Hıristiyan âlemindeki kaynağı Platoncu etki olmakla birlikte, bu kavram İslam dininde başından beri vardı. İslamiyetin kutsal kitabı olan Kuran insanın ölümden sonra yaşamaya devam eden bir cana ya da ruha sahip olduğunu öğretir. Canın nihai akıbetinin ya semavi cennet bahçesinde hayat ya da cehennem ateşi cezası olacağını söyler. Arap bilginlerin, İslami öğretilerle Yunan felsefesinin bir sentezini yapmaya çalışmadığı söylenemez. Aslında, Arap âlemi Aristoteles’in eserlerinden bir ölçüde etkilenmiştir. Her ne ise, canın ya da ruhun ölümsüzlüğü, İslam inancı olarak kalmıştır.
23. Sonraki makalede ölümden sonra yaşam hakkında hangi önemli sorular ele alınacak?
23 Açıkçası, tüm dünya dinlerinde, canın ölümsüz olduğu inancına dayalı bir Öteki Dünya kavramı üzerine şaşırtıcı bir inanç yelpazesi gelişmiştir. Ve bu inançlar milyonlarca insanı etkilemiş, evet hatta köle etmiştir. Tüm bu görüşler karşısında şunu sorma gereği duyuyoruz: Öldükten sonra bize ne olduğuna ilişkin hakikati bilmek mümkün mü? Ölümden sonra yaşam var mı? Mukaddes Kitap bu konuda ne diyor? Sonraki makalede bunu ele alacağız.
[Dipnot]
a Tel el-Amarna, MÖ 14. yüzyılda kurulduğu ileri sürülen Mısır kenti Ahetaton’un kalıntılarının bulunduğu yerdir.
Açıklayabilir misiniz?
◻ Ölümden sonra yaşam hakkında çoğu dinin inanışlarında bulunan bir ortak tema nedir?
◻ Tarih ve Mukaddes Kitap ölümsüz can öğretisinin doğduğu yer olarak nasıl eski Babil’e işaret eder?
◻ Doğu dinleri ölümsüz can hakkındaki Babil kökenli inançtan nasıl etkilenmiştir?
◻ Canın ölümsüzlüğü öğretisi Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dininde nasıl var oldu?
[Sayfa 12, 13’teki resimler]
Büyük İskender’in fethi Yunan ve Yahudi kültürlerinin kaynaşmasına yol açtı
Augustinus Platon felsefesini Hıristiyanlıkla kaynaştırmaya çalıştı
[Tanıtım Notları]
İskender: Musei Capitolini, Roma; Augustine: Great Men and Famous Women kitabından