Papa Birleşmiş Milletlerde—Ümit Münadisi midir?
GENEL sekreter Kurt Waldheim’ın daveti üzerine, 1979 yılının 2 Ekim’inde Papa II. John Paul, Birleşmiş Milletleri ziyaret etti. Boston, New York, Philadelphia, Des Moines, Chicago ve Washington, D. C.’ye uğrayarak Amerika Birleşik Devletlerinde toplam olarak 7 gün kaldı. Kortej geçerken, hem Katolikler, hem de Katolik olmıyanlar, 59 yaşındaki dinç Papa’yı bir an için bile olsa görmek için itiştiler.
Ünlü kişilerin ziyaretlerine alışmış olan Birleşmiş Milletlerde bile Papa özel bir ilgi uyandırdı. Onun Genel Toplantıda yaptığı konuşma, Amerika ziyaretinin ana özelliğiydi. New York Post gazetesi başyazısında bu konuşma hakkında şunları belirtti: “O, yeni bir başlangıç taze bir görüş ve ümidin yeniden canlanışı için yalvardı.”
Papa’nın mesajı, ümidin yenilenmesi için bir temel sağladı mı? İnsanlığın problemlerinin çözümü için o hangi kaynağa dikkati çekti.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN SAVUNUCUSU
Birleşmiş Milletlere dikkati çekti. Papa, “Birleşmiş Milletlerin, sulh ve adaletin en yüksek merci olup, daha iyi bir geleceğin özleyişinde fertlerin ve toplumların yetkili hürriyet kürsüsü olarak daima kalacağını ümit ederim” dedi. Papa, 62 dakikalık konuşmasında bir defa olsun, İsa Mesih’e veya onun Krallığına değinmedi. Bu, onun “Mesih’in Vekili” ünvanını benimsemiş olması gerektiğinden, şaşırtıcı, değil midir? Papa’nın, özellikle Mukaddes Kitabın, Tanrı’nın yeryüzüne sulhu getiren vasıtasının Birleşmiş Milletler değil, İsa Mesih’in krallığı olduğunu işaret etmesinden bahsetmemesi tuhaftır. Acaba Papa’nın, Birleşmiş Milletlerdeki tanrıtanımaz ve Hıristiyan olmayanları gücendirmeme arzusundan kaynaklanan bu eksikliği onu haklı çıkarttı mı? Böyle düşünebiliyor musun?
İNSANLARIN İHTİYAÇLARINA DİKKATİ ÇEKTİ
Bununla birlikte Papa, insan ailesinin halen sağlanamamış gerçek ihtiyaçlarına dikkati çekti. Örneğin, “aşırı zengin fertler . . . . [ile] yiyecek, çalışma ve eğitim imkânlarından yoksun, büyük sayıda açlığa ve hastalığa mahkûm fakir, hatta gerçekten yoksul olan çoğunluk arasındaki dehşet verici farklılıklar” hakkında konuştu.
Papa, bu durumun düzeltilmesinin gerektiğini önemle belirtti. “Aşırı zengin azınlığı, yoksulların çoğunluğundan ayıran uçurum herhangi bir toplumun hayatındaki çok ciddi tehlikenin belirtisidir; bu bir sır değildir” dedi. Oysa, Papa’nın kendi kilisesi, zenginliğin adil ve eşit bir şekilde dağıtılmasının nasıl başarılabileceğini bizzat örneğiyle gösterdi mi?
Papa II John Paul ayrıca, “din ve vicdan hürriyeti”nin korunması gerektiğine de dikkati çekti. Muhakkak, adalet severlerin tümü, Papa’nın şu sözleriyle hemfikir olabilirler: “Her milletteki ve ülkedeki tüm insanlar, herhangi bir siyasi rejim veya sistem altında tüm haklara sahip olabilmelidirler . . . . bu en önemli konulardan biridir.” Fakat kilise bizzat, herkesin din hürriyetini korumak için örnek oldu mu?
İnsanların diğer acil bir ihtiyacına da dikkati çekerek, II. John Paul, bundan 14 yıl önce Birleşmiş Milletlerin Genel Toplantısında konuşan Papa VI. Paul’un “Savaş Artık bulunmasın . . . . Savaş bir daha olmasın,” diyen sözlerini tekrarladı. Şüphesiz, savaşı ve savaş hazırlıklarını durdurmak gerektir! Katolik Kilisesi bu konuda gene nasıl bir örnek bıraktı?
Papa, Birleşmiş Milletlerde konuşmadan birkaç gün önce, İrlanda’yı ziyareti sırasında, Katoliklere şöyle hitap etti: “Şiddet yollarından ayrılmanız ve sulh yollarına dönmeniz için diz çökerek yalvarıyorum . . . . İrlanda’daki şiddetin devam etmesi, sevdiğinizi iddia ettiğiniz ülkenin ve değerlerinin ancak çökmesine yol açacak.”
John Paul’un, İrlanda’ya ve A. B. D.’nin yaptığı ziyaretlerin insanlığın karşılaştığı ciddi problemlerin çözümüne yardım etmesi beklenebilir mi? Papa’nın temsil ettiği Kilise, onun dikkat çektiği insan ihtiyaçlarını karşılamakta örnek midir? Milyonlarca insanın onu görmek ve dinlemek için toplanmalarını göz önünde bulundurursak, birçoğunun ona ümit münadisi gözüyle baktıkları açıkça anlaşılır. Fakat acaba Papa gerçekten böyle biri midir? Cevabı gerçekler versin.