Tanrı’nın Önünde Adil Olmak—Nasıl?
“BİRİNİN itaatile çoğu salih kılınacaklardır.” (Romalılar 5:19) Bu ayette “salih” için kullanılan Yunanca sözcük, aslında “herhangi bir suçlamadan aklama veya temize çıkarma”, dolayısıyla “beraat ettirme veya adil olarak beyan etme ve görme” anlamlarını taşır.
Öte yandan bazı insanlar şöyle diyorlar: ‘Doğru ve dürüst bir hayat yaşıyorum. Elimden geldiği kadar da başkalarına iyilik ediyorum. Beni Yaratan ile karşılaşmağa hazırım.’ Onlar, herhalde adil kılınmanın kendi kendini haklı çıkarma veya adil sayma anlamına geldiğini sanıyorlar. Mukaddes Kitabın “adil kılınma” öğretisi Tanrı’nın bize hangi gözle baktığı ve Kendisinin bize nasıl davrandığı ile ilgilidir. Yehova bizi “Yaratan”dır. (İşaya 40:28) O, “bütün dünyanın Hâkimi”dir. (İşaya 18:25) Bu nedenle, O’nun bize hangi gözle baktığından daha önemli bir şey olamaz.
TANRI’NIN İNDİNDE NEDEN İYİ VEYA DOĞRU DURUMA GETİRİLMEMİZ GEREKLİDİR?
Mukaddes Kitap Tanrı hakkında şöyle der: “Kayadır, onun işi tamdır; çünkü bütün yolları haktır; sadakat Allahıdır, ve haksızlık etmez, sadık ve doğru olan odur.” (Tesniye 32:4) O, adaletin cisimlendirilmiş şeklidir. Yaratıcı ve Hayat Veren olarak, bizzat neyin doğru ve neyin yanlış olduğu konusunda standart veya norm koyma hakkına sahiptir. Tanrı’nın standardına uyan her şey adildir.
Bu nedenle Tanrı, Yaratıcılarıyla uyum içinde yaşamak isteyen zekâ sahibi yaratıkların ulaşmaları gereken hedefi Bizzat koyar. Bu hedefe veya standarda ulaşmamak veya onu kaçırmak, Mukaddes Kitabın asıl dilinde günah diye adlandırılan şeydir. Dolayısıyla günah adaletsizliktir. Tanrı’nın doğru veya yanlış tanımına uymamaktır. Bundan ötürü günah, aynı zamanda bir tür düzensizliktir, bir kanunsuzluk şeklidir.—I. Yuhanna 5:17; 3:4.
Yehova ‘düzensizlik değil, barış Tanrısıdır.’ (I. Korintoslular 14:33) Başlangıçta gökte ve yeryüzündeki tüm yaratıkları kâmildiler. Onlara hür irade verilmişti. (II. Korintoslular 3:17) Onlar, ‘Tanrı’nın çocuklarının izzetli hürriyetine’ sahiptiler. (Romalılar 8:21) O’nun adil standartlarına saygı gösterildikçe, tüm evrende barış ve düzen hüküm sürmekteydi. Ancak önce gökte ve daha sonra yeryüzünde bazı yaratıklar, Tanrı’nın kendi üzerlerine hükmetme hakkını reddedip kanunu çiğnedikleri zaman, evrene düzensizlik sokuldu. Onlar, Tanrı’nın doğru ve yanlış standardından ayrıldılar. Konulan hedefi kaçırdıklarından, günahkâr oldular.
İlk ana-babamız olan Âdem ile Havva için durum böyle idi. (Tekvin 3:1-6) “Bunun için, . . . . günah . . . . ve ölüm günah vasıtası ile dünyaya girdi . . . ., böylece ölüm de bütün insanlara geçti; çünkü hepsi günah işlediler.” (Romalılar 5:12) Onların isyanından bu yana “günah ölümde saltanat sürdü”, çünkü Âdem’in bütün zürriyeti “günah işledi” ve Tanrı’nın adil standardına uyamadı. (Romalılar 5:2; 3:23) Bundan dolayı Tanrı’nın indinde hepimizin doğru duruma getirilmeğe ihtiyacı vardır.
“ADİL KILINIŞ” İLE İLGİLİ KATOLİK GÖRÜŞÜ
Hıristiyan olduklarını söyleyen bütün kiliseler Tanrı ile bu barışma ihtiyacını kabullenmektedirler. Böyle olmakla beraber Katolik ve Protestan doktrininde buna ulaşma yolu ve bir Hıristiyan’ın Tanrı’nın önündeki durumu hakkındaki anlayış farklıdır.
Katolik dogmasına gelince The Catholic Encyclopedia şöyle der: “Adil kılınış, insanın Âdem’in bir çocuğu olarak doğduğu asıl günahkârlık durumundan alınıp ikinci Âdem olan İsa Mesih vasıtasıyla inayet ve Tanrısal oğulluk durumuna naklolunmasıyla candaki dönüşüm veya değişim demektir.” A Catholic Dictionary de şunları söylüyor: “Burada, sadece yetişkinlerin ölüm ve günahkarlık durumundan Tanrı’nın dostluğu ve lütfuna yükseltilme sürecinden söz ediyoruz; çünkü bebeklere gelince, Kilise, onların hiçbir işi olmadığından, vaftizde adil kılınacaklarını öğretir.”
Kısacası, Katolik Kilisesi, “adil kılınış”ın Katolik imanıyla vaftiz edilmiş bir kişinin, Tanrısal “inayet” mevhibesiyle gerçekten adil kılınıp takdis edildiği yolunda Tanrı’nın yaptığı bir fiil olduğunu öğretir. Kilise, aynı zamanda kişinin adil kılınışının (1) onun yaptığı sevap veya iyi işlerle artırılabileceğini; (2) ölümcül günah ve imansızlıkla kaybedilebileceğini; (3) tövbe ayini ile yeniden kazanılabileceğini de öne sürer. Bu düzenleme içinde kişi, adil kılınmış olan Katolik bir papaza günahlarını çıkarmak için itiraf edip bağışlanma elde etmelidir. Günah çıkarıldıktan sonra hâlâ gerekli olan herhangi bir “geçici ceza”ya iyi işlerle kefaret edilebilir veya bir ‘indulgence”a (telaffuzu indalcins) yani bir af ile silinebilir.
PROTESTAN GÖRÜŞÜ
16. yüzyılın başlangıcındaki böyle afların yolsuz satılışı, Protestan Reformasyonunu (Dinsel Devrimi) başlattı. Bir Katolik rahip olan Martin Luther, 1517’de Almanya’nın Wittenberg şehrindeki hisar kilisesinin kapısına iliştirdiği 95 tezde bu uygulamaya karşı saldırıya geçti. Ama aslında Luther’in, resmi Katolik dogmasıyla daha derin anlaşmazlıkları vardı. Bunlar, Kilisenin tüm adil kılınış doktrinini kapsıyordu. Bu gerçeği doğrulayan A Catholic Dictionary şöyle diyor: “Tanrı’nın önünde günahkârların adil kılınma yolundaki inanç farklılığı Reformasyon zamanında Katoliklerle Protestanlar arasında başlıca çekişme konusuydu. Luther Table Talks (Masa Konuşmaları)’nda, ‘eğer bu doktrin (yani, sadece imanla adil kılınma doktrini) düşerse, bizim için her şey bitti demektir’ diyor.”
Acaba Luther, ‘sadece imanla adil kılınma’ demekle ne demek istedi? Bir Katolik olarak Luther, insanın adil kılınışının, günahın ikrarını dinleyen, bağışlanma veren ve bedene cefa çektirmeyi içerebilen telafi mahiyetindeki işleri yükleyen bir papaz tarafından yerine getirilen tövbe ayinini, vaftizi, kişisel sevapları ve iyi işleri kapsadığını öğrenmişti.
Tanrı ile barışmaya gayret eden Luther, adil kılınış konusundaki Katolik dogmasının sağladığı bütün olanakları uygulamış, örneğin oruç tutmuş, dua etmiş ve bedene cefa vermiş, ama sonuç elde etmemişti. Barışa erişmeyince, Mezmurları ve Pavlus’un mektuplarını tekrar tekrar okumuştu. Sonunda, kazandıkları sevaplar yaptıkları iyi işler veya gösterdikleri tövbe adımları sayesinde değil, sadece izhar ettikleri imana bakarak Tanrı’nın insanları adil kıldığı sonucuna vararak iç huzuru bulmuştu. Luther “sadece imanla adil kılınma” düşüncesiyle öylesine coştu ki, Romalılar 3:28’in Almanca tercümesinde “iman” sözcüğünden önce “sadece” kelimesini ekledi!b
Protestan kiliselerinin çoğunluğu esasen Luther’in “iman vasıtasıyla inayetle adil kılınmak” görüşünü benimsedi. Aslında bu düşünce zaten Reformasyon öncesi Fransız Jacques Lefèvre d’Étaples tarafından ifade edilmiş bulunuyordu. Adil kılınış üzerinde olan Katolik ve Protestan görüşleri arasındaki farkı özetleyen A Catholic Dictionary adlı sözlük şöyle der: “Katolikler adil kılınışı insanın gerçekten adil yapıldığı bir fiil olarak telakki ediyorlar; Protestanlar ise, bunu kişinin hesabına bir başkasının, yani Mesih’in sevapları yatırılırken onun sadece adil beyan edilip kendisine adillik atfedilme fiili olarak görüyorlar.”
NE KATOLİK NE DE PROTESTAN “ADİL KILINIŞ” ANLAYIŞI DOĞRUDUR
Vaftizde ihsan edilen Tanrısal inayet mevhibesiyle “insanın gerçekten adil yapıldığı”nı ileri süren Katolik dogması, Mukaddes Kitabın öğretilerinin dışına çıkıyor. Günahı yıkayıp atan vaftiz değil, Mesih’in akıtılmış kanıdır. (Romalılar 5:8, 9) Tanrı tarafından gerçekten adil hale getirilmekle, adil görülmek veya sayılmak arasında büyük bir fark vardır. (Romalılar 4:7, 8) Günaha karşı mücadele eden dürüst bir Katolik, gerçekten adil hale gelmediğini bilir. (Romalılar 7:14-19) O kişi gerçekten adil olsaydı, bir papaza itiraf edecek günahları olmayacaktı.
Bundan başka, eğer Katolik dogması, Mukaddes Kitabın görüşüne uysaydı, günahlarının farkında olan bir Katolik, günahlarını Tanrı’ya ikrar edip İsa Mesih vasıtasıyla O’ndan af dileyecekti. (I. Yuhanna 1:9–2:2) İnsan olan bir papazın, “adil kılınış”ın herhangi bir evresinde şefaat etmesine dair Mukaddes Kitapta bir temel yoktur; tıpkı af ile ilgili doktrinin dayandığı sevapların birikiminin de asılsız olduğu gibi.—İbraniler 7:26-28.
Bir Hıristiyan’ın Mesih’in kurbanlığının değerine dayanarak adil beyan edilmesi anlamındaki adil kılınış konusunda Protestan görüşü, şüphesiz Mukaddes Kitabın öğretilerine daha yakındır. Bununla beraber, bazı Protestan kiliseleri “sadece imanla adil kılınma”yı öğretiyorlar ve daha sonra göreceğimiz gibi, bunda resul Pavlus’un ve Yakub’un yaptıkları belirli muhakemeleri görmezlikten geliyorlar. Bu kiliselerin ruhen rahat tutumu, “birisi kurtuldu mu, daima kurtulmuştur” deyimiyle özetlenebilir. Bazı Protestanlar kurtulmak için İsa’ya iman etmenin yeterli olduğuna ve dolayısıyla adil kılınmanın vaftizden önce geldiğine inanıyorlar.
Ayrıca, belirli Protestan kiliseleri imanla adil kılınma öğretisini savunurken, Fransız reformcusu Calvin’i takip ederek kader doktrinini öğretiyorlar. Böylece Mukaddes Kitabın hür irade öğretisini reddetmiş oluyorlar. (Tesniye 30:19, 20) Bu nedenle, adil kılınışla ilgili ne Katolik, ne de Protestan kavramlarının Mukaddes Kitaba tamamen uydukları söylenebilir.
MUKADDES KİTAP NE ÖĞRETİR?
Bununla beraber, Mukaddes Kitap, “adil kılınış” doktrinini veya bir insana Tanrı’nın önünde nasıl adil bir durum ihsan edilebileceğini kesinlikle öğretir. Hepimiz, Tanrı’nın çocukları değil, Âdem’in “gazap çocukları” olarak doğmuş olduğumuzdan yukarıda Tanrı’nın indinde neden doğru bir duruma getirilmemiz gerektiğini gördük. (Efesoslular 2:1-3) Tanrı’nın gazabının bizim üzerimizde kalıp kalmaması, mukaddes ve adil Tanrı ile barışmak için merhametle O‘nun sağladığı yolu kabul edip etmememize bağlıdır. (Yuhanna 3:36) Sevgiyle sağlanan bu yol “İsa Mesihte olan fidye”dir.—Romalılar 3:23, 24.
Resul Pavlus, Mesih’in fidye kurbanlığının, birisi “göklerde” öbürü “yeryüzünde” olmak üzere iki ümide yol açtığını gösterir. Şöyle yazar: “Bütün doluluğun onda [Mesih’te] mukim olmasına ve onun haçının kanı ile sulh etmiş olarak onun vasıtası ile gerek yeryüzünde olan şeyleri, gerek göklerde olan şeyleri kendisile barıştırmağa Baba razı oldu.”—Koloseliler 1:19, 20.
Bu iki ümitten birine sahip olmak için Tanrı’nın önünde adil bir durumda bulunmak gereklidir ve bu ise, sadece ‘İsa’ya iman etmekten’ daha fazlasını kapsamaktadır. Semavi ümide sahip olan ve yeryüzünde bir Cennet’te ebediyen yaşamak ümidi olan Hıristiyanlar için nelerin de bir rol oynadığı gelecek iki makalede ele alınacaktır. Lütfen okumağa devam edin ve bu yayını size veren Yehova’nın Şahidinin bu makaleleri Mukaddes Kitabın yardımıyla müzakere etmesini istemekte tereddüt etmeyin.
[Dipnotlar]
a Katolik dogmasına göre günah, suçluluğu ebedi ve geçici olmak üzere iki tür cezayı kapsar. Suçluluk ve ebedi ceza, tövbe ayini vasıtasıyla affettirilir. Geçici cezaya bu hayatta iyi işlerle ve nedamete dair hareketlerle veya gelecek hayatta araf ateşi içinde kefaret edilmelidir. Bir indulgence (af) “Kilisenin Hazinesi”nde biriktirilmiş bulunan Mesih’in, Meryem’in ve “azizler”in sevaplarının uygulanmasıyla geçici cezanın kısmi veya tam bir affıdır. Böyle bir “af” elde etmek için talep edilen “iyi işler”, hac yapmayı veya “iyi” bir gaye için para vermeyi kapsayabilir. Geçmişte bu şekilde Haçlı Seferleri için ve katedrallerin, kiliselerin ve hastanelerin yapımı için para toplanırdı.
b Luther, aynı zamanda Yakub’un mektubunun Mukaddes Yazılar listesine dahil edilişi üzerinde şüphe uyandırdı. Çünkü Yakub’un 2. babında imanın işler olmadan ölü olduğu konusunda yaptığı muhakemenin, resul Pavlus’un “işler olmadan” adil kılınma üzerindeki açıklamasıyla çeliştiğini düşünüyordu. (Romalılar 4:6) Luther, Pavlus’un Yahudi Kanununa dayanan işlerden söz ettiğini fark etmedi.—Romalılar 3:19, 20, 28.