Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • w95 15/4 s. 2-6
  • Dinsel Hakikat Elde Edilebilir mi?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Dinsel Hakikat Elde Edilebilir mi?
  • Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Felsefe ve Hakikat
  • Hakikate İlişkin Tanrısal Bir Açıklamaya İhtiyaç Var Mı?
  • Din ve Hakikat
  • ‘Buğday ve Deliceler’
  • İsa’nın Takipçileri Ruhla ve Hakikatle Tapınırlar
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2002
  • Hakikati Neden Arayalım?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
  • Hakikat Tanrısını Örnek Alalım
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2003
  • “Hakikat Sizi Azat Edecek”
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1998
Daha Fazla
Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
w95 15/4 s. 2-6

Dinsel Hakikat Elde Edilebilir mi?

İSVEÇ’TE, üniversiteler kenti olan Uppsala’da ruhi konulara meraklı bir adam, yaşadığı kentteki farklı dinlerin tapınma yerlerini de ziyaret ederek, inançlarını incelemeye karar verdi. Din adamlarının vaazlarını dinleyip mensuplarından bazılarıyla da görüştü. O, sadece Yehova’nın Şahitlerinin, ‘hakikati bulduklarından’ emin göründüklerini fark etti. Var olan dinsel görüşlerin farklılığı düşünüldüğünde, Şahitlerin nasıl böyle bir iddiada bulunabildiğini merak etti.

Din hakkındaki hakikati elde etmenin mümkün olduğunu kişisel olarak düşünüyor musunuz? Dahası, nihai hakikat olarak adlandırılabilen şeyin saptanması mümkün müdür?

Felsefe ve Hakikat

Felsefe eğitimi alanlar, nihai hakikatin insanlık için ulaşılamaz olduğu görüşünü geliştirdiler. Muhtemelen, felsefenin “varoluşun ve yaşamın kökenini açıklamaya çalışan bilim” olarak tanımlandığını biliyorsunuz. Oysa felsefe gerçekte ender olarak bu kadar derine iner. İsveçli yazar Alf Ahlberg, Filosofins Historia (Felsefenin Tarihi) adlı kitabında şunları yazdı: “Felsefi soruların birçoğu, kesin cevap verilmesi mümkün olmayan türdendir. . . . . Birçok insan, metafizikle ilgili [temel ilkelere ilişkin] tüm sorunların bu . . . . gruba ait olduğunu düşünür.”

Sonuç olarak, yaşamla ilgili en önemli sorulara felsefe yoluyla cevap bulmaya çalışanlar tatminsizlik ya da çaresizlikle karşı karşıya kaldılar. İsveçli yazar Gunnar Aspelin, Tankelinjer och trosformer (Düşünce Doğrultuları ve Dinsel İnanç) adlı kitabında şunları söyledi: “Öncelikle, doğanın insanla, kelebek ve sivrisinekle olduğundan daha fazla ilgilenmediğini görüyoruz. . . . . Kozmosta ve iç dünyamızda etkileşim halinde olan bu güçler karşısında güçsüzüz, tamamıyla güçsüzüz. İnsanların ilerlemeye bel bağladığı ve daha iyi bir geleceği düşlediği bir yüzyılın sonuna doğru, yazılan eserlerde sık sık görülen yaşama bakış açısı budur.”

Hakikate İlişkin Tanrısal Bir Açıklamaya İhtiyaç Var Mı?

İnsan çabalarının kendi başına yaşam hakkındaki hakikati bulmakta başarılı olmadığı açıktır; göründüğü kadarıyla da asla başarılı olamayacak. O halde, bir tür Tanrısal vahyin gerekli olduğu sonucuna varmak için haklı nedenler var. Birçoklarının doğa kitabı olarak adlandırdığı kaynak bazı açıklamalar sağlar. Doğa kitabı, yaşamın kökeni hakkında kesin ayrıntılar vermese de, yaşamı açıklamak üzere salt materyalizme dayanan görüşten daha doyurucu bir şeyin var olduğunu gösteriyor. Yukarıya doğru büyüyen bir çim yaprağının uyduğu kanunlar, aslında, çökmekte olan bir mağarada bulunan kaya parçalarını yöneten kanunlardan farklıdır. Doğadaki canlı varlıklar, cansız nesnelerin yapmadığı şekilde kendi kendilerini inşa edip teşkilatlandırır. Bu nedenle, hukuk ve din eğitimi görmüş tanınmış bir kişi, ‘[Tanrı’nın] görünmez niteliklerinin dünyanın yaratılışından beri yapılan şeylerle anlaşılarak açıkça görüldüğü’ sonucunu çıkarırken haklı bir temele dayanıyordu.—Romalılar 1:20.

Ancak bütün bu inşa işinin ve teşkilatlanmanın arkasında kimin olduğunu saptamak üzere daha fazla açıklamaya ihtiyacımız var. Böyle bir açıklamanın var olmasını beklememiz gerekmez mi? Yeryüzündeki yaşamdan sorumlu olan Kişinin, yarattıklarına Kendisini açıklayacağını beklemek makul olmaz mı?

Mukaddes Kitap böyle Tanrısal bir açıklama, yani bir vahiy olduğunu iddia eder. Bu dergide sık sık bu iddiayı kabul etmek üzere haklı nedenler bulunduğunu gösterdik ve düşünen birçok insan bunu kabul etti. Mukaddes Kitabı yazan kişilerin, yazdıklarının kendi sözleri olmadığını açıklama kaygısını duymuş olması başlı başına dikkate değer bir gerçektir. Mukaddes Kitaptaki peygamberlerin 300 kereden fazla “RAB şöyle diyor” gibi ifadeler kullandığını görüyoruz. (İşaya 37:33; Yeremya 2:2; Nahum 1:12) Çoğunlukla, kitap veya makale yazan erkek ve kadınların, eserlerinin kendi imzalarını taşıması yönünde güçlü bir arzu duyduklarını herhalde biliyorsunuz. Oysa Mukaddes Kitabı yazanlar kendilerini arka planda tuttular; öyle ki, bazı durumlarda Mukaddes Kitabın belirli kısımlarını kimin yazdığını saptamak zordur.

Mukaddes Kitabın anlamlı bulabileceğiniz başka bir yönü de, içindeki uyumdur. Mukaddes Kitabın 66 kitabının 1.600 yıllık bir sürede yazıldığı düşünülürse, bu gerçekten dikkate değer. Bir halk kütüphanesine gidip 16 yüzyıllık bir dönemde yazılmış 66 dinsel kitap seçtiğinizi düşünelim. Sonra, ayrı ayrı olan bu kitapları bir ciltte topladınız. O cildin ortak bir konusu ve uyumlu bir mesajı olmasını bekler miydiniz? Kesinlikle hayır. Bu bir mucize gerektirir. Şunu düşünün: Mukaddes Kitaptaki kitapların böyle ortak bir konusu var, hepsi birbirini doğrular. Bu, Mukaddes Kitap yazarlarının yazdıklarını yönlendiren bir tek beynin, yani kitabı tasarlayan tek bir yazarın olması gerektiğini gösterir.

Bununla birlikte, Mukaddes Kitabın Tanrısal kaynağını başka herhangi bir şeyden daha çok kanıtlayan bir özellik göreceksiniz. Bu, peygamberlikler, yani gelecekte kesinlikle olacak şeylere ilişkin önceden yazılan bilgilerdir. “O gün vaki olacak” ve “son günlerde vaki olacak” gibi sözler, Mukaddes Kitaba özgü ifadelerdir. (İşaya 2:2; 11:10, 11; 23:15; Hezekiel 38:18; Hoşea 2:21-23; Zekarya 13:2-4) İsa Mesih’in yeryüzünde ortaya çıkmasından yüzlerce yıl önce, İbranice Kutsal Yazılardaki peygamberlikler onun yaşamı—doğumundan ölümüne kadar olanlar—hakkında ayrıntılar verdi. Varılabilecek tek makul sonuç, Mukaddes Kitabın, yaşam hakkındaki hakikatin kaynağı olduğudur. Bizzat İsa bunu şu sözlerle doğruluyor: “Senin sözün hakikattir.”—Yuhanna 17:17.

Din ve Hakikat

Mukaddes Kitaba iman ettiğini ileri süren birçokları bile mutlak hakikatin elde edilemez olduğuna inanıyor. ABD’de din adamı olan John S. Spong şu yorumda bulundu: “Nihai hakikati elde edemeyeceğimizi kavrayarak, hakikate sahip olduğumuz ve başkalarının da bizim görüş açımızı kabul etmesi gerektiği düşüncesini . . . . değiştirmeliyiz.” Katolik bir yazar olan Christopher Derrick, hakikati bulmakla ilgili böyle olumsuz görüşler için şu nedeni gösteriyor: “Dinsel ‘hakikat’ konusundan söz etmek, bildiğiniz iddiasını bir şekilde ima etmektir . . . . Böylece, başka birinin büyük olasılıkla yanıldığını ima edersiniz; bu da pek kabul görmez.”

Bununla birlikte, düşünen bir kişi olarak bu konuyla doğrudan ilgili olan bazı soruları gözden geçirmeniz yararlı olur. Hakikat elde edilemezse, İsa, “siz hakikati bileceksiniz; ve hakikat sizi azat edecektir” sözlerini neden söylesin? İsa’nın resullerinden biri, Tanrı’nın iradesinin ‘her çeşit insanın kurtulup tam bir hakikat bilgisine gelmesi’ olduğunu neden söylesin? “Hakikat” sözcüğü, imanla bağlantılı olarak Yunanca Kutsal Yazılarda neden yüz kereden fazla geçsin? Evet, hakikat elde edilemezse, ona neden böyle değinilsin?—Yuhanna 8:32; I. Timoteos 2:3, 4.

Gerçekten İsa, sadece hakikatin elde edilebilir olduğuna dikkat çekmedi, tapınmamızın Tanrı tarafından onaylanmasını istiyorsak bunu bulmamızın gerekli olduğunu gösterdi. Samiriyeli bir kadın, gerçek tapınma şeklinin, Yeruşalim’de Yahudilerin uyguladığı mı, yoksa Gerizim dağında Samiriyelilerin uyguladığı mı olduğunu merak ettiği zaman İsa, cevabında hakikatin elde edilemez olduğunu söylemedi. Bunun yerine, şunları söyledi: ‘Gerçekten tapınanlar Babaya ruhla ve hakikatle tapınacaklar . . . . çünkü Baba kendine böyle tapınanları arar. Tanrı Ruhtur, O’na tapınanların ruhla ve hakikatle tapınmaları gerektir.’—Yuhanna 4:23, 24.

Birçok insan şunu iddia eder: ‘Mukaddes Kitap farklı şekillerde yorumlanabilir, bu nedenle bir kişinin hakikatin ne olduğundan emin olması mümkün değildir.’ Fakat Mukaddes Kitap böyle belirsiz, gerçekten nasıl anlaşılacağından emin olamayacağınız şekilde mi yazıldı? Peygamberlik niteliğinde ve simgesel dilde yazılan belirli kısımları kavramanın zor olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, Tanrı, peygamber Daniel’e, pek çok peygamberlik sözleri içeren kitabının “sonun vaktine” kadar tamamıyla anlaşılmayacağını söyledi. (Daniel 12:9) Belirli mesel ve simgelerin yorumlanması gerektiği açıktır.

Bununla birlikte, Mukaddes Kitabın İsa’nın takipçilerine özgü ve Tanrı’ya hakikatle tapınmak üzere gerekli olan temel öğretiler ve ahlaksal değerler konusunda çok açık olduğu ortadadır. Çelişkili yorumlara yer vermez. Efesoslulara yazılan mektupta, farklı imanlar olmayacağı gösterilip İsa’nın takipçilerine özgü imanın “bir” olduğundan söz edilir. (Efesoslular 4:4-6) Belki ‘Mukaddes Kitap yerinde olarak çok farklı şekillerde yorumlanamayacağına göre, neden birbirinden farklı bu kadar çok “Hıristiyan” mezhebi var?’ diye sorabilirsiniz. İsa’nın resullerinin ölümünden ve hakiki Hıristiyan imanından irtidatın gelişmesinden hemen sonraki zamana geri gidersek, cevabı buluruz.

‘Buğday ve Deliceler’

İsa, buğday ve deliceler hakkındaki meselinde bu irtidatı önceden bildirdi. İsa kendisi, ‘buğdayın’ hakiki takipçilerini temsil ettiğini açıkladı; “deliceler” ise, sahte veya irtidat eden Hıristiyanları temsil eder. İsa, “adamlar uyurken” bir ‘düşmanın,’ buğday tarlasına deliceler ekeceğini söyledi. Bu ekme işi, resullerin ölüm uykusuna dalmasından sonra başladı. Mesel, İsa’nın hakiki takipçileriyle sahtelerinin karışmasının ‘şeyler sisteminin sona erişine’ kadar devam edeceğini gösterdi. Böylece, yüzyıllar boyunca, İsa’nın hakiki takipçilerinin kimliği gizli kaldı; çünkü, dinsel tarla büyük ölçüde ismen Hıristiyan olanların hâkimiyeti altındaydı. Bununla birlikte, ‘şeyler sisteminin sona erişinde’ bir değişiklik olacaktı. “İnsanoğlu,” sahte Hıristiyanları İsa’nın hakiki takipçilerinden ayırmak üzere ‘meleklerini gönderecekti.’ Bu, resullerin sahip olduğu aynı özelliklere sahip olan İsa’nın takipçilerinden oluşan cemaati tanımanın o zaman kolay olacağı anlamına geldi.—Matta 13:24-30, 36-43.

Hem İşaya’nın hem de Mika’nın peygamberlikleri, hakiki tapıcıların böyle yeniden toplanmasının “son günlerde” olacağını önceden bildirir. İşaya şunları söyler: “Son günlerde vaki olacak ki, dağların başında RAB evinin dağı pekiştirilecek, ve tepelerden yukarı yükselecek; ve bütün milletler ona akacaklar. Ve çok kavmlar gidecekler, ve diyecekler: Gelin, ve RABBİN dağına, Yakubun Allahının evine çıkalım; ve kendi yollarını bize öğretecek, ve onun yollarında yürüyeceğiz.” Gerçeklere net şekilde bakmak İşaya’nın peygamberliğinin zamanımızda yerine gelmekte olduğunu gösterir.—İşaya 2:2, 3; Mika 4:1-3.

Bununla birlikte, Hıristiyan cemaatinin büyümesi insan çabalarıyla olmuyor. İsa, bir toplama işi yapmak amacıyla ‘meleklerini göndereceğini’ önceden bildirdi. Ayrıca, bununla ilgili çok özel bir amaç belirtti: “O zaman salihler Babalarının melekûtunda [krallığında] güneş gibi parlıyacaklardır.” (Matta 13:43) Bu, aydınlanma veya eğitim niteliğindeki bir işin, İsa’nın takipçilerinden oluşan cemaat tarafından dünya çapında yerine getirileceğini gösterir.

Yehova’nın Şahitleri, bugün 232 ülkede yerine getirdikleri eğitim işinde bu peygamberliklerin bir gerçekleşmesini görüyorlar. Önyargılı olmayan insanlar, Şahitlerin inançlarını, davranış standartlarını ve teşkilatını Mukaddes Kitapla karşılaştırarak, onların ilk yüzyıldaki Hıristiyan cemaatiyle uyum içinde olduğunu açıkça görebilirler. Şahitler, imanlarından “hakikat” olarak söz eder; fakat bu, kişisel üstünlük taslayan küstahlıktan kaynaklanmaz. Bunun yerine, bunu Tanrı’nın Sözü olan Mukaddes Kitabı geniş çapta incelediklerinden söylerler ve onu dini doğru şekilde ölçebilen tek standart olarak izlerler.

İsa’nın ilk takipçileri imanlarına “hakikat” olarak değindiler. (I. Timoteos 3:15; II. Petrus 2:2; II. Yuhanna 1) Onlar için hakikat olan bugün bizim için de hakikat olmalıdır. Yehova’nın Şahitleri, herkesi Mukaddes Kitabı inceleyerek bundan emin olmaya davet ediyor. Böyle yapmakla, sadece diğerlerinden üstün olan dini değil, hakikati de bulmanın sevincini tadacağınızı ümit ediyoruz!

[Sayfa 5’teki çerçeve]

HAKİKATE KARŞIT OLAN BAZI FELSEFELER

OLGUCULUK (POZİTİVİZM): Dinsel türden tüm fikirlerin doğruluğunun kanıtlanamaz ve anlamsız olduğunu, felsefenin ise, pozitif bilimleri bir bütün oluşturmak üzere birleştirme amacı güttüğünü söyleyen görüş.

VAROLUŞÇULUK (EGZİSTANSİYALİZM): Bu görüşün savunucuları, II. Dünya Savaşının dehşet dolu olaylarından çok fazla etkilendiler; bu nedenle de, karamsar bir hayat görüşüne sahip oldular. Varoluşçuluk, ölüm ve yaşamın boşluğu karşısında insanın düştüğü umutsuzluğu incelemenin önemi üzerinde durur. Varoluşçu yazar Jean-Paul Sartre, Tanrı olmadığı için insanın ortada bırakıldığını ve kendisine karşı tamamıyla kayıtsız olan bir evrende var olduğunu söyler.

KUŞKUCULUK (SKEPTİSİZM): Var olmakla ilgili herhangi somut, evrensel bilgiye, yani hakikate gözlem ve mantık yoluyla ulaşmanın imkânsız olduğunu savunur.

PRAGMACILIK (PRAGMATİZM): İnançlarımızın gerçek değerini sadece eğitimin, ahlakın ve siyasetin yeniden biçimlendirilmesi gibi insan çıkarlarına uygunluğuna göre değerlendirir. Hakikatin tek başına bir değeri olduğunu kabul etmez.

[Sayfa 2’deki resim tanıtım notu]

Sayfa 3: Soldan ikinci: The British Museum’un izniyle; Sağ: Sung Kyun Kwan Üniversitesi, Seul, Kore

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş